30 Temmuz 2004
Yaz. Güneş. Tatil. Sıcak. Çok sıcak!.. Kimse başka bir şeyden konuşmuyor! Şimdi ben de size, ‘yoga yaparken şöyle eğilin, böyle bükülün; içinizi ferah tutun’ yazıları yazarsam daha da bunalırsınız. İyisi mi serin bir limonata eşliğinde, sizin için seçtiğim, eski Japon ozanlarından aşk ve özlem şiirlerini okuyun. Naifliği hissedin. Holistik tatil seçeneğime de bir göz atın.
‘Yatağında Yalnız Mısın?’ adıyla Okuyanus Yayınları’ndan çıkan ve eski Japon ozanlarından aşk ve özlem şiirlerini içeren kitabı, Celal Üster Türkçeleştirmiş. Önsözünden bir bölüm aldım: ‘7. yüzyılda yaşamış soylu bir kadın şairin, Prenses Yoza’nın şiirinin son dizesi, kitaba adını verdi... 7 yüzyıldan 19. yüzyıl sonlarına uzanan çok geniş bir zaman yelpazesinde, soyluların, Zen rahiplerinin, gizemcilerin, geyşaların ve adı sanı bilinmeyen ozanların şiirlerinden derleyip çevirdiğim bu güldeste aşka düşenlerin hüznü, özlemi ve yalnızlığıyla örülmüş dizeler okuyacaksınız...’
Prenses Yoza- Japon edebiyatının ilk şiir antolojisinde yer alan ilk şairlerden
Geceler ayaza çekiyor
Ciğerime işliyor soğuk.
Gittin gideli, perişanım.
Merak bu ya,
Yatağında yalnız mısın?
Otomo Sakanoe Hanım- 8. yüzyılda yaşamış. Antolojide 84 şiiri var.
Hep ‘Gelirim’ der,
Sonra da gelmezdin.
Bu kez ‘Gelmem’ dedin,
Oturdum bekliyorum.
Demek seni çözüyorum.
*
Önünden bulut geçen
Yeşil dağ gibi
Gülümseyip durma.
Aşkımızı ele vereceksin.
*
Saho ırmağının orada
Su kıyısında büyüyen
Çalıları kesme sakın;
Bırak göğerip boy atsın,
Bahar sökün ettiğinde
Gizlenecek bir yerimiz olsun.
Kasa İratsume- Şiirleri Japon şiirinin ilk büyük antolojisinde yer alan 8. yüzyıl ozanı.
Düşümde, bir kılıç
Saplandı etime.
Demek
Yakında kavuşuyoruz.
Sey Şonagon- 10. yüzyıl ozanı.
Terk edilmek
Alınyazım,
Anlıyorum.
Anlamayan,
Gözyaşlarım.
Adı sanı bilinmeyen ozanlardan
Aşkımı yanıtsız bırakan sen,
Sakın unutmayasın:
Dağ bile yankısıyla
Yanıt verdi
Gözlerimden akan yaşlara.
*
Neredeyse
Kanacağım
Güzel sözlerine,
Şu dünya
Yalan dünya
Olmasa.
*
Senle ben,
İki yaprağıyız çam ağacının;
Bir gün kuruyup dökülse de
Hiç ayrılmayan birbirinden.
Tatil... Ama holistik olanından lütfen
Tatil zamanı... Herkes kendine göre bir dinlenmeye çekilmiş durumda. Çekirge olarak ben de yazdıklarıma uygun, holistik bir tatil arayışına girdim. Çeşme’ye meditasyon kampına gittim, ancak sadece bir gece yaptığım Sufi Meditasyonu’yla yetinmek zorunda kaldım, çünkü henüz oturmamış bir kamptı. Önümüzdeki günlerde toparlanacaklarını umuyorum... Neyse ki Çeşme’nin berrak ve buz gibi denizi vardı! Ardından beni, Bodrum Karakaya’daki Kun Meditasyon Kampı’nın paklayacağına inandım. (Çünkü kışın İstanbul Asmalımescit’teki meditasyon gruplarına katılıyorum; bildiğim yer...) O halde siz de farklı bir tatil yapmak, ama deniz-güneş ikilisinden de ayrı kalmamak peşindeyseniz, hadi Bodrum’a gidelim! Bugün ve yarınki İlişki Sergisi programına yetişelim! İşte kampın bu haftaki programı:
KUN- KARAKAYA MEDİTASYON KAMPI
Her gün 07:00-08:00 Dinamik Meditasyonu
10:15-11:45 Yoga
19:00-20:00 Kundalini Meditasyonu
Pazartesi 21:30 Nefes Çalışması
Salı 21:30 Dans, Müzik Meditasyonu
Çarşamba 21:30 Şaman Yolculuğu
İLİŞKİ SERGİSİ 30 Temmuz-1 Ağustos
SEVGİ VE ÖZGÜRLÜK 6-8 Ağustos
Diyafram nefesi yapın
Aman bu sıcaklarda nefes egzersizlerini ihmal etmeyin! Erkenden uyanın ve sabahı selamlayın. Çünkü güneş doğduğu sürece yaşadığımız mutsuzluklarla yüzleşebilme, mutluluklara şükretme ve yaşama şansınız var! Canınız sıkkınsa, mutsuzsanız, sabahları pencerenizi açın, dik durun ve derin bir diyafram nefesiyle (*) sıkıntınızı yutun! Hayatınızda her şey yolundaysa da yine derin bir nefes alın, mutluluk içinize dolsun!
(*) Diyafram nefesi: Diyafram göbek çukurunun üzerindedir. Diyafram nefesi, aldığımız nefesten farklı değil, sadece daha derin. Son derece rahat bir şekilde, yavaşça burundan nefes alıp verin. İsterseniz sol elinizi göbeğinizin üstüne koyun ve göbeğinizin nefes alırken şişmesini, verirken inmesini hissedin. Bunu yaparken deniz kıyısında yürüdüğünüzü düşünün. Dalgalar ayaklarınızı ıslatıyor ve geri dönüyor. Nefesinizle de aynısını yapın: Havanın nasıl geldiğini, göbeğinizin neresine kadar indiğini ve sonra vücudunuzu nasıl terk ettiğini hissedin. Rahatlayacaksınız!
Yazının Devamını Oku 16 Temmuz 2004
Duyduğumda pek de anlam veremediğim, ama nefes almayı öğrendiğimde (!) anlamını gayet iyi çözdüğüm bir cümle bu. Tai Chi hocam Sermed Tezel, bu ve benzeri cümlelerini toparladı, ‘Evrenle Kucaklaşmak’ adıyla bir kitap yazdı. Aklım karışıktı, kafamda dolaşan tilkilerin haddi hesabı yoktu, işlerim yoğundu, yoruluyordum. Kendime zaman ayırmak adına spor yapıyordum. Yine yoruluyordum. Doğrusu, bir arayış içindeydim. Bir gün Tai Chi’yle tanıştım. İtiraf etmeliyim ki başta Tai Chi’nin estetik hareketleriydi beni kendine çeken. Ama Tai Chi, bundan çok daha derindi. Nefesten gelen sağlıktı, doğru yapılan hareketlerle bedenin güzelleşmesiydi, enerjiydi ve sevgiydi. Beni, bana baştan tanıttı. Değiştirdi. Geliştirdi. Tai Chi sayesinde nefes almayı öğrendim! İnanın bana, pek çoğunuz nefes aldığını sanıyor! Oysa unutmayın ki; ‘Her canlının yaşam boyu, ona verilmiş toplam nefes adediyle sınırlıdır. Nefesinin boyunu uzatan yaşamının boyunu da uzatır.’
Tabii bütün bunları, bana dokundurulan bir sihirli değnekle değil, Tai Chi hocam Sermed Tezel sayesinde öğrendim. Büyük bir sakinlik ve huzurla... Yavaş yavaş... Farkına vararak... Yaşadığım her ‘an’ın tadına varmaya çalışarak. Doğayla haşır neşir olarak...
Bunları size anlatmamın sebebi, Sermed Tezel’in bilgilerinin artık sadece biz öğrencileri için değil, herkes için ulaşılabilir olması. Çünkü o, bir kitap yazdı. Evrenle Kucaklaşmak adındaki bu kitap, sizden sabır ve dikkat bekliyor. Size sunacağı ise yeni ve sağlıklı bir hayat!
Sermed Tezel’e kitabı ve Tai Chi ile ilgili birkaç soru sordum. Sonra da kitaptan ‘tadımlık’ alıntılar yaptım. Yorumlarınızı beklerim...
Tai Chi yapmaya nasıl başladınız?
Tai Chi’ye başlama sebebim, insanlara şifa vermenin çok keyif verici olacağını düşünmekti. Ama Tai Chi’nin o zamanlarda bunu bana verebileceğini bilmeden başlamıştım. Bir boşluğumu doldurma arayışımın iyi bir tesadüfüdür diyebilirim. Tai Chi benim için enteresan, estetik ve bedeni güçlendiren bir disiplin, diye görmüştüm. Zamanla Tai Chi, bana çok olumlu bir ‘farkındalık’ bahşetti.
Kitap yazmaktaki amacınız ne?
Kitap, Tai Chi’nin bana verdiği ‘farkındalığı’sanatsal Tai Chi resimleriyle bütünleştirerek dışarıya vurulmasıdır ve başkalarıyla paylaşılmasıdır. Bu bütün, Tai Chi’yi öğretmez, sadece Tai Chi’nin açtığı ufka kişiyi baktırır.
Başka kitap yazmayı düşünüyor musunuz?
Bu yazı dizisine farkında olmadan veya kanıksayarak yaptığımız işlevlere veya yaşadığımız hayata şuurumuzu takarak hareket etmemizi öğütleyebilecek kısa başlıklarla devam etmeyi düşünüyorum. Beni bu yolda diri tutan tek enstrüman, Tai Chi’dir. Onun da özüne baktığımız zaman şuurlu nefes, disiplin ve iyi bakılan bir beden görürsünüz.
Kitaptan alıntılar
Basit şeyler Büyük Faydalar
Kişinin sağlık ve yaşam kalitesini yönlendiren 3 temel etken vardır:
- Doğru solunum (zihin kontrolündeki solunum),
- Doğru duruş (iskeletimizin yer çekimine karşı en rahat (direniş açısı),
- Sevgi (sevmek veya sevilmek çabası yerine sevgiye her zaman açık kalabilmek).
Yaşamımızda çok basit bazı şeyler çok büyük güç kaynağı olabiliyor. Aynı şekilde, bedenimizde bize en büyük mutluluğu ve sağlığı verebilen organımızın da, bilinenlerin aksine, burnumuzun ve bilinçli nefesin olduğu çoğunlukla sürprizle karşılanır.
Sağlıklı ve mutlu bir uzun yaşamın sırrı bilinçli nefeste saklıdır. Nefes, ana rahminden itibaren diyafram solunumuyla bağlayan ulvi bir güçtür ve kendi başına beyin gibi faaliyet gösterir.
Bir Amerikan sağlık kurumunun (American Aging Studies Society) doğru solunum ve duruşlarla ilgili araştırmasının neticeleri:
İnsan bedeninin yaşam gücü 25 yaştan sonra her 10 senede yüzde 9 ile 27 arasında azalmaya başlar.
Doğru solunum ve doğru duruş uygulayan 40 yaş grubunun bedensel güç kapasiteleri 30 yaş grubundaki sağlıklı kişilere eşit bulunmuştur.
Bedeni pasif bırakılmış 30 yaşındaki kişilerin bedensel güç kapasiteleri, 55 ile 75 yaş grubuna eşit bulunmuştur.
Sen nefesinsin
Kitabını göster, kim olduğunu söyleyeyim.
Arkadaşını göster, karakterini söyleyeyim.
Nefesini göster, seni söyleyeyim...
Nefes, bedensel, zihinsel ve ruhsal işlevlerimizin dışa vurumudur. Bu dışa akseden bir sonuçtur. Bu sonucu bilinçli kullanırsan beden, zihin ve ruhunun kaynağına iner, gücünü, korkunu veya öfkeni kontrol eder, yönetirsin.
Bilinçli kullanılan nefes günlük rahatlama gereksinimlerimizin ötesinde meditasyon, yaratıcılık, sağlık ve tedavi (kendine veya başkasına şifa vermek) yeteneklerini geliştirmede de kullanılır.
Belirli frekansta titreşebilen beyin, kişiyi belirli etkinlik seviyesine götürebilir. Örneğin, beta dalgalarıyla titreşen beyin saniyede 14 ile 30 hertzlik titreşim dalgası meydana getirir. Kucağınızda Kucağınızda okşadığınız ev kedisinin çıkardığı keyif mırlaması 27- 44 hertzdir; bir puma veya çita ise vahşi ortamda 20-50 hertzlik bir titreşim dalgası yayarlar.
Tai Chi prensiplerinden bazıları
n Kendinizi serbest bırakın.
Kalbinizin atışı, nefesinizin akışını dinleyin.
Olumsuzluğu iyimserliğe çevirmeyi ve chi enerjisini biriktirmeyi öğrenin. Tıpkı bir istridyenin, kum tanesi gibi bir yabancı maddeyi, inciye dönüştürdüğü gibi.
Zihninizi hareketteki sakinliğe yoğunlaştırın.
Rüzgar olmayınca ağaç hareketsizdir, ama aslında gövdesinde köklerden aldığı besini dallara ve yapraklara taşıyan bir hareket içersindedir. Aynı şekilde hareketsizcesine yapılan Tai Chi’de, chi enerjisi ayaklardan ve belden tüm eklemlere ve tüm hücrelere yayılır. Doğru yapılan hareketle bu olay meridyenler vasıtasıyla bedene yayılır.
Güç kullanmayın, yaşam sizinle aksın, siz yaşamla akın. Chi çalışmaları güç istemez ve estetiktir. Bir derenin kıvrılarak akışı gibidir. Güç kullanmak suyu dondurarak kaynatmak istemek gibi tezat doludur. Sonuçta kaynar su yerine buz elde edersiniz.
Hocam kendini tanıtıyor
Bana Sermed Tezel veya ‘’Ango’’ deniyor. Bu bedeni İstanbul’da, 1948’de bulmuşum. Avusturya Lisesi, Kabataş Lisesi ve sonraki 10 senelik Amerika sayfalarımı, üniversite (ekonomi, sosyoloji) ve diğer faaliyetlerim doldurdu. Türkiye’ye dönüşümde uluslararası şirketlerde pazarlama ve satış konularında idarecilik yaptım. Kendim için kalıcı bir şey yapmak istedim ve Tai Chi’ye 1991’de Tai Chi hocam rahmetli İlhan Güngören ile başlayıp onun talebeleri olan Hakan Onum ve Melda Keskin ile bilgimi tek başıma devam edebileceğim bir seviyeye getirebildim.
1994’ten bu yana çoğunluğunu Japonya’da geçirdiğim, Uzak Doğu iş seyahatlerimde ve yaşantımda, hedefimi zenginleştirecek örnekleri gördüm ve tatbik ettim... Tecrübeli kişilerle zaman zaman beraber olarak uygulamalar öğrenirken bilinçlenmeyi kitaplar ve internet vasıtası ile elde ettim ve daha çok yolum var. Birikimimi başkalarına verebilme ve faydalı olabilme cesaretim, arkadaş topluluklarında küçük gruplarla yaptığım çalışmalarda ortaya çıktı. Boş zamanımı Tai Chi yaparak ve öğreterek geçirmeyi keyifli buluyorum. Ben bir ‘Tai Chi master’ı değil, sadık bir Tai Chi öğrencisiyim.
Yazının Devamını Oku 9 Temmuz 2004
Bu hafta, ülkemizde kanser konusunda holistik tıbbın durumunu ve kanserde kullanılabilecek doğal yöntemlerden bazılarını anlatacağız. O yüzden Doç. Dr. Şafak Nakajima’yı kısaca tanıtmak istiyorum. Nakajima, bir modern tıp doktoru. Japonya’da doktora çalışmalarından sonra, Kanada’da holistik tıp ve doğal sağlık üzerine dört yıllık bir eğitim programından mezun olmuş.
Okuduğum bir şifa kitabında, Time dergisinden ‘Kanseri Yayılmadan Durdurmak’ başlıklı bir alıntı vardı: ‘Kanser hücreleri, bir korsan gemisinin konakladığı koydan gizlice ayrılırken yaptığı gibi, kendisini içinde bulunduğu dokuya bağlayan palamarları sessizce çözüverir. Yavaş yavaş çevresine parmaksı sondalar uzatır ve sessizce ilerlemeye başlar. Sonra en yakınındaki kılcal damarın nabzını yoklar ve kan damarı duvarını oluşturan hücrelerin arasına atlar. Akciğer ile karaciğer ve göğüs ile beyin arasından akan kırmızı nehre dalar. Yaklaşık bir saat sonra, sessiz bir kıyıya ayak basar ve oraya yerleşir... En yakınındaki hücreleri, besin taşıyan kan damarları şekline girerek tuzağa düşürür. Sonra onları, büyümeyi teşvik edici kimyasallar üretmeye zorlar. Kanser hücresi, etrafta kol gezen bağışıklık sistemi hücrelerinden korunmak için deniz kestanesi gibi dikensi bir zırh üretir. Hekimlerin onları öldürmek için yolladığı ajanları kovmak amacıyla, kendi hücre zarının üstüne minicik tulumbalar konuşlandırır. Böylesi bir düşmanla savaşmanın bir yolu var mıdır?’
İlk okuduğumda tüylerimi ürperten, ‘benzetme de bir yere kadar yapılır canım!’ dedirten bir yazıydı bu. Ancak tıbbi bir ‘gerçek’ bu kadar ‘anlaşılır’ cümlelerle anlatılabilirdi. Zaten yazının devamı, bağışıklık sisteminin mükemmelliğine ve iyi seçilmiş şuurlu hareketlerle nasıl geliştirilebileceğine bağlanıyordu. Bu haftaki yazıda da Şafak Hanım size, kanserle doğal yollarla nasıl başa çıkılabileceğini anlatacak. Satırları ona bırakmadan diyorum ki, her şeye rağmen hayat çok güzel! Aldığınız her nefesin farkında olun ve şükredin. Sevgili tai chi hocam Sermed Tezel’in dediği gibi: Sevgiyi besleyin ve sevgiye hep açık kalın!
Doç.Dr. Şafak Nakajima anlatıyor:
Kanserin oluşumunda kalıtsal ve çevresel faktörler kadar stres düzeyi ve yaşamsal alışkanlıkların da büyük rol oynadığını artık biliyoruz. Bu nedenle, kanserden korunma ve kanser tedavisinde çok yönlü bir yaklaşıma, bir ekip çalışmasına gereksinim var. Gelişmiş ülkelerde kanser tedavisinde giderek, kişinin bedensel, ruhsal ve sosyal yapısının tümden ele alındığı holistik yaklaşım esas alınıyor. Kanser uzmanları (onkolog) ve doğal terapistler birlikte çalışıyorlar. Konuştuğum hekimlerin hepsi kanserde doğal tedavileri içeren holistik yaklaşımın hastanın çok sık talep ettiği bir konu olduğunu söylediler. Yalnız burada iki noktaya dikkat çekmek istiyorum. Bunlardan ilki, dünyada doğal tedavi yöntemlerine olan ilginin artması nedeniyle bu konuda giderek daha fazla bilimsel araştırma yapılıyor olması. Yakın zamana kadar etki mekanizması bilinmeyen ve mucizevi yöntemler olarak tanıtılan akupunktur ve bazı tıbbi bitkilerin nasıl etki ettiklerini öğrenmeye başlıyoruz. Beyin ve beden arasındaki iki yönlü moleküler etkileşimi, meditasyonun veya hipnozun bedenimize etkisini laboratuvar ortamında gösterebiliyoruz. Bu da, bu yöntemlere olan güvenimizi artırıyor veya etkisiz olanları devre dışı bırakmamıza olanak veriyor. Etkili yöntemlerden yararlanmak her hastanın hakkı.
İkinci konu ise tüm gelişmiş ülkelerde yerel şifacıların çalışmalarının bilimsel araştırmalara konu edilmesi. Binlerce yıldır denenerek geliştirilen ve bir anlamda klinik araştırma aşamasını geride bırakmış halk ilaçları, Batı’da, Japonya’da ve Çin’de seçkin üniversitelerce dikkate alınıyor. Kullandığımız ilaçların birçoğunun bitkilerden elde edildiğini veya bitki formülüyle sentez edildiğini biliyoruz. Yeni ilaçlar geliştirmek için bitkiler çok büyük bir kaynak ve bu nedenle ciddiye alınmaları bilimsel bir sorumluluk oluşturuyor.
Ben, kanser tedavisinde, modern tıbbın geliştirdiği tanı ve tedavi yöntemlerinin mutlaka uygulanmasını savunan bir hekimim. Söz edeceğim yöntemlerden hiçbiri modern tedavilere alternatif oluşturmamaktadır. Bu yöntemler, tıbbi tedaviye destek olmak amacıyla ve ancak onkoloğun bilgisi dahilinde kullanılmalıdır. Etki mekanizmasını tam olarak bilmediğimiz bitkilerin tedaviye eklenmesi, tıbbi tedaviyi olumsuz etkileyebilir.
Hangi doğal yöntemler?
Doğal yöntemler konusuna, üzerinde en çok bilimsel araştırma yapılmakta olan Çin tıbbı ile başlamak istiyorum. 2500 yılı aşkın saha deneyimi ve yazılı geçmişi olan Geleneksel Çin tıbbı, insanı beden, zihin ve çevre bütünlüğü ile ele alan holistik bir felsefeye dayanıyor. Her organ sistemi, bir duygusal durumla yakından ilintili. Beden ve zihin sürekli iletişim halinde ve hastalıklar, bu iletişimin bozulması ile ortaya çıkıyor.
Akupunktur: Geleneksel Çin tıbbı yöntemlerinden olan akupunktur, çok ince steril iğnelerin, tedavi amacıyla özel anatomik noktalara uygulanmasıdır. Akupunktur, insan ve hayvanlarda vücut savunma sistemini güçlendirici, özellikle tümörlere karşı etkili doğal öldürücü (NK) hücrelerin aktivitesini artırıcı etki yapmaktadır. Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü, akupunkturun kemoterapiye bağlı bulantı ve kusmanın tedavisinde etkin bir yöntem olduğunu bildirmiştir. Ülkemizde sadece kilo verme ve sigara tedavisinde kullanıldığı sanılan akupunktur, kanser hastalarında doğru uygulandığı takdirde yararlı olabilecek bir destek tedavisidir.
Bitkisel ilaçlar: Aktif kimyasal maddeler içeren bitkisel ilaçlar, Çin tıbbının ayrılmaz bir parçasıdır. Çin’de akupunktur, bitkisel tedavilerle birlikte kullanılır. Sadece hastalık belirtilerini ortadan kaldırmaktan çok, vücut direncini artırarak kişinin sağlığına kavuşmasına yardımcı olmak amaçlanır. Fu Zheng adı verilen gruptaki bitkilerle yapılan araştırmalar, bu bitkilerin tümörleri yok eden savunma hücrelerinin sayısını arttırdığını göstermiştir.
Ruhsal alan: Kanser tedavisinde çok ihmal edilen, ama önemi tahminlerimizin çok ötesinde olan bir konu ruhsal alandır. Giderek artan sayıda klinik veri, kanserin ortaya çıkması ve tedavisi sürecinde stresin oynadığı önemli role işaret etmektedir. Vücudu düzenleyen üç ana sistem; merkezi sinir sistemi, endokrin sistem (iç salgı sistemi) ve vücut savunma sistemi birbiriyle çok sıkı ilişki içindedir. Bu ilişki, sinirler, hormonlar ve özel haberci proteinler aracılığıyla son derece hızla ve sürekli gerçekleşmektedir. Mutsuz duygular, bu mutsuzluğu ifade eden haberci proteinlerin ve hormonların salgılanmasına yol açmaktadır. Bunun sonucunda da vücut gerilmekte, savunma hücreleri sayıca azalmakta ve güçten düşmektedir. Olumlu ve mutlu duygularsa, tersine, hücreleri coşturmakta, savunma sistemini canlandırmaktadır. Hepimiz basit bir soğuk algınlığında bile hayata küsmüş gibi duran insanları tanırız. Demek ki beyin ve beden, bir diğerinin ne yaptığının farkında ve bunu çok önemsiyor.
Meditasyon: Maddi ve yasal sorunlar, ağrı ve kanser tedavilerinin yan etkileri gibi olgular pek çok hasta ve yakınını umutsuzluk ve çaresizlik içinde bırakıyor. Kanserli hastalarda gözlenen depresyon genellikle, hastalık tanısının getirdiği, kişinin yaşama dair tüm güvenini altüst eden köklü ve ani değişimin sonucu ortaya çıkıyor. Bu durumda hastalar, felsefi ve manevi boyutlar içeren daha derin ruhsal yöntemlere ve yaşamın anlamını birlikte sorgulayabilecekleri, varoluş kaygıları konusunda donanımlı terapistlere gereksinim duyuyorlar. Bu yöntemlerden bazıları, meditasyon örneğinde olduğu gibi geleneksel öğretilere dayanmaktadır. İnsanlık tarihi kadar eski bir yöntem olan meditasyon, zihnin odaklanmış, dingin ve huzurlu olma halidir. Stres ve ağrı kontrolü, savunma sistemini güçlendirmesi, melatonin salgısını arttırması gibi etkileri, meditasyonun kanser tedavisinde yardımcı bir yöntem olarak kullanılmasının yararlı olabileceğini göstermektedir.
Hipno-imgelem: Derin gevşeme halindeki kişinin, yakınmasıyla ilgili içsel görüntüyü olumlu bir görüntüyle değiştirmesi tekniğidir. Kanser ağrıları ve kemoterapi bulantılarının giderilmesi, vücut savunma sistemini güçlendirilmesi, kan basıncının düşürülmesi, kötü alışkanlıkların bırakılması, korku ve huzursuzluğu yenme amacıyla kullanılmaktadır.
Felsefi sorgulama, günlük tutma gibi hem dış hem de iç dünyayı ele alan yöntemler, kişinin hastalığı üzerindeki kontrolünü arttırarak yaşam kalitesini yükseltmektedir.
Kanser tedavisinde iki temel amaç bulunmalıdır. Bunlardan ilki, cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi yöntemleriyle kanserli hücrelerin yok edilmesidir. İkincisi ise hastanın vücudun kendi kendisini iyileştirme gücünü harekete geçirmektir ki tamamlayıcı tıp yöntemleri, doğru uygulandıklarında bu amaca hizmet etmektedirler. Doğal yöntemlerin de tedavi protokolüne katılması, hastaların iyileşme hız ve olasılıklarını, yaşam kalitelerini önemli ölçüde arttırabilir.
Yazının Devamını Oku 2 Temmuz 2004
İki hafta süresince önemli bir konuya ‘giriş’ yapacağım: Holistik tıp ve kanser tedavisindeki rolü. Sizden ricam, mucize beklentisine girmemeniz. Ben, konunun uzmanından bilgileri aktarıcı olarak buradayım. Daha derinine araştırmak size kalıyor. Ama bir taraftan tedaviniz sürerken diğer taraftan da yeni bir yolun varlığını öğrenmek fena mı olur?
Holistik tıp ve kanser (1)
Bu konuyu yazıp yazmamayı çok düşündüm. Çünkü ‘kanser’ gibi çok hassas, tepki çekebilecek ve beklenti yaratabilecek bir konuda yazacaktım. Diğer taraftan da öğrendiklerimi sizden saklamanın haksızlık olacağını düşündüm. Çünkü Türkiye’de son beş yılda kanser oranının yüzde 60 arttığını öğrendik. Bu, çok ciddi bir rakam. Belki burada göreceli olarak- daha ‘hafif’, daha yaza uygun ‘uçuşan konular’ bekliyorsunuz, ama iki haftalığına sizden izin istiyorum. Çünkü holistik tıp yazım dolayısıyla tanıştığım Doç. Dr. Şafak Nakajima, özellikle kanser konusunda çalışıyor. Son çalışmalarını da burada bizimle paylaşacak. İlk hafta, konuya giriş niteliğini taşıyor. Dolayısıyla ‘kanser nedir’den, sebeplerine, gelişmesine ve holistik (tamamlayıcı) tıp yaklaşımının önemi gibi temel noktalara değineceğiz. Önümüzdeki hafta ise Türkiye ve dünyadaki duruma bakacağız. Belki de sizi çözüme yaklaştırabilecek önerilerde bulunacağız. Sonra uçuşan yazılara döneriz...
Doç. Dr. Şafak Nakajima anlatıyor...
İnsanı, yaşamı boyunca en derinden sarsabilecek olaylardan birisi, kendisinin veya bir yakınının kanser tanısı almasıdır. Yaşam düzeni, öncelikler sıralaması alt üst olur. Bilgi, korkuyu yenmede en iyi silahımız olduğundan, kanseri tanımanın, onunla başa çıkmamızda bize çok büyük ölçüde yardımcı olacağına inanıyorum. Kanser, vücudumuzun yapı taşı olan hücrelerin anormal çoğalmasıdır ve benzer özellikler gösterdiği için aynı genel ad altında toplanan 200 kadar hastalığa verilen genel bir tanımlamadır. Normalde hücrelerin büyümesi ve çoğalması bedenin ihtiyaçları doğrultusunda kontrol altındadır. Her şey belli bir sıra ve zamanlamayla olur, yaşam sağlıkla akıp gider. Fakat vücutta inanılmaz sayıda gen vardır ve insanda bir saniyede bir milyara yakın hücre bölünmesi olmaktadır. Hücrenin her bölünmesinde genleri taşıyan kromozomlar da bölündüğünden, bu karmaşık süreçte bir şeylerin ters gitme olasılığı bulunur. Adeta fotokopinin fotokopisinin orijinal resmin netliğinden uzaklaşması gibi, her hücre bölünmesinde de kopyalanan genlerin orijinal genden farklı ve hatalı olması olasılığı artar. Bu nedenle, ilerleyen yaşla birlikte genetik programda bozulmalar ortaya çıkar ve kanser olgularının yüzde 70’inden fazlası, 60 yaşın üzerindeki kişilerde görülür. Bazen de vücuda dışarıdan etki eden fiziksel faktörlerin - sigara, radyasyon gibi- kanserojen kimyasal maddelerin veya onkojenik (kansere neden olan) virüslerin ev sahibi hücre genleriyle etkileşimleri sonucu gen yapısı bozulur. Genlerin bozulması, hücrelerin doğal yaşam akışı için gerekli olan mesajlarının da hatalı olmasına yol açar. Neyse ki vücut savunma sistemi, çoğu kez bölünme ya da dış faktörler sonucu ortaya çıkan hataları onarabilecek araçlara sahiptir. Bunun mümkün olmadığı durumlarda ise hücre yanlış mesajın etkisiyle hızla çoğalmaya başlar, adeta ölmeyi unutur. Oysa hücreler de aynen insanlar gibi, doğar, büyür ve ölürler.
Kansere eğilim kalıtsal olabilir
Kanser tek bir hücreyle başlar, bölünerek iki olur, dört olur, ve kontrolsüz büyüyen hücreler, giderek genişleyen ve sağlıklı dokuya yayılan bir ‘’kitle’’ ya da ‘’tümör’’ oluştururlar. Eski Yunan’da bu hastalığa ‘yengeç’ anlamına gelen ‘kanser’ adı verilmiştir. Tümör hücreleri, selim veya habis olabilir. Eğer selim ise, boyutlarının büyüklüğüne bağlı olarak çevre dokulara baskı yaparak rahatsızlığa yol açabilir. Habis tümörler ise sınır tanımadan çevre dokulara yayılır ve lenf sistemi veya kan dolaşımıyla uzak organlara taşınır. Başka organlarda ortaya çıkan oluşuma ‘metastaz’ adı verilir. Kanser, kalıtsal yapıdan beslenmeye, çevresel kirlenmeden ve ruhsal duruma uzanan pek çok faktörün etkilediği bir gelişmedir. Bu nedenle, korunma ve tedavi sürecinde çok yönlü bir yaklaşımı gerekli kılar. Modern tıp, kanser tanı ve tedavisinde etkin bir çok yöntem geliştirmiştir. Öte yandan kanserli hastaların tedavisinden sorumlu her hekim, hastalarının kanser tanısını bir tür ölüm cezası gibi algıladıklarını ve bu cezadan kurtulmak için her yolu denemeye hazır olduklarını gözlemiştir. Hastanın ve yakınlarının konvansiyonel kanser tedavilerinin dışında alternatif çözümler araması olgusu çok yaygındır. İnsan organizmasının kendi yaşamını ve türünün devamını sağlamaya koşullu bir genetik programa sahip olduğunu göz önüne aldığımızda bu tepki şaşırtıcı değildir. Kanser, bu programa yönelik çok ciddi bir tehdittir. Kanser tedavisi uygulayan hekimin, bilinen tıbbi tedaviler dışındaki yöntemlere tepkili olması halinde bazen gizlice sürdürülen bu tür tedaviler, tıbbi uygulamaları olumsuz etkileyebilmekte veya şifa iddiası ile ortaya çıkan fırsatçıların ikna edebildikleri olgularda modern tedavi reddedilerek hasta yalnızca alternatif tedavi yöntemlerini uygulamayı seçmektedir. Diğer yandan onkoloğun tamamlayıcı tıp yöntemleri konusunda yeterli bilgiye sahip olmaması, hastanın etkin olabilecek bazı yöntemlerden yararlanamamasına yol açmaktadır.
Tamamlayıcı Tıp Merkezi
Tamamlayıcı Tıp, akupunktur, homeopati, bitkisel tedavi, meditasyon, hipnoterapi, aktif imajinasyon gibi bir çok farklı tanı/tedavi disiplinini içeren ve modern tıp yöntemlerine destek olabilecek bir tıp modelidir.Bu disiplinlerin ortak özellikleri, kişiyi beden, akıl ve çevresel bütünlükle ele almaları ve doğanın iyileştirici gücünden (vis medicatrix naturea) yararlanmalarıdır. Journal of American Medical Association tarafından yapılan bir anket, ABD nüfusunun en az yarısının bu yöntemlerden yararlandığını ortaya koymuştur. ABD’de, doğal tedavi yöntemlerinin bilimsel araştırmalarını koordine etmek ve toplumu bilgilendirmek amacıyla 1993 yılında Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) bünyesinde kurulan Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Bürosu, 1998 yılında yüksek bütçeli federal bir kurum olan Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Ulusal Merkezi’ne (NCCAM) dönüştürülmüştür. Kanserde kullanılan doğal tedavi yöntemlerini araştırmak ve tanıtmak üzere 1998 yılında Amerikan Kanser Enstitüsü’nde (NCI) Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Ofisi (OCCAM) açılmıştır. ABD’nin önde gelen tıp fakültelerinin bulunduğu Columbia, Duke, Harvard, Stanford, California, San Francisco Üniversitelerinde Tamamlayıcı Tıp merkezleri kurulmuştur. Diğer yazıda, kanser tedavisinde yardımcı olabilecek doğal yöntemlerİ tanıtacak ve Türkiye’deki durumdan söz edeceğiz. Bu yazıyı okuduktan sonra Şafak Nakajima’yı merak edeceksiniz büyük olasılıkla.
Bilgi için: www.safaknakajima.com’a bir tıklayın. Ya da geçen haftaki yazıma gözatın.
Yazlık YogaŞala!...
İstanbul Nişantaşı’ndaki YogaŞala, bu yaz, Temmuz ayından itibaren (ki girmiş bulunmaktayız) Türkbükü’ndeki Mavi Suite’e taşınıyor... Bir taraftan Bodrum keyfi diğer taraftan yoga ve masaj; holistik tatilin alásı olur!.. Yoga dersleri, Petek Erim Hoeck ve Şebnem Işık Malta tarafından verilecek. Masaj çeşitleri ise shiatsu, klasik ve anti stres masajı. Yolunuz düşerse kaçırmayın!
Bilgi için tlf: 0 252 377 62 60 ve www.mavisuite.com
Yazının Devamını Oku 25 Haziran 2004
Prof. Dr. Mehmet Öz’ün vurguladığı sağlık için gerekli şartların başında gelen doğal hayat, inancın önemi, beden-zihin-ruh bütünlüğüne dayanan holistik uygulamaları akla getiriyor. Holistik tatilden bahsetmiştim; sıra, holistik tıpta... Biz, insanlar olarak bir bütünün parçalarıyız ve vücudumuz, bir takım gibi çalışıyor. Takımın herhangi bir parçasında bozukluk olduğunda sağlığımız bozuluyor. Tedavi için genellikle klasik tıbbı tercih ediyoruz. Oysa son zamanlarda, dünyada, binlerce yıl öncesinde keşfedilmiş alternatif tıp yöntemleri de Batı tıbbıyla birlikte kullanılıyor. Bunun pek çok adı ve açıklaması var: Alternatif tıp; tamamlayıcı tıp; bütüncül tıp ya da holistik tıp. Bunların hepsi aynı anlama geliyor. Ben, holistik tıp demeyi tercih ediyorum. Çünkü dünyada buna verilen ortak bir ad bu. Her dilde ‘holistik’ olarak geçiyor.
Holistik tıp, klasik tıbba karşı olmak değil kesinlikle. Onun yetersiz kaldığı bazı durumlarda yardımcı, tamamlayıcı bir unsur. Örneğin; bunun sayesinde kendinizde var olan ama kullanmayı bilmediğiniz, doğru yönlendiremediğiniz enerjinizle hem kendinize hem başkalarına şifa verebilir; bitkilerin iyileştirici etkilerinden faydalanabilirsiniz.
Holistik tıpla ilgili ayrıntılı bilgiyi İstanbul’da yaşayan ve holistik tıbbı benimseyen Doç. Dr. Şafak Nakajima’dan aldım. Buyrun...
Nakajima’nın holistik tıp tanımı şöyle: İnsanı beden, ruh ve akıl bütünlüğü ile ele alan bir sağlık modeli.
Temel ilkeleri şöyle özetlenebilir:
İnsan, içinde yaşadığı toplum, doğa ve evrenle uyumlu bir ilişki içinde olduğu sürece sağlıklı olabilen bir canlıdır. Bu nedenle tedavi, bireyi tümden ele almalıdır.
Doğanın iyileştirme gücü olduğunun farkında olan hekim, tanı ve tedavide modern tıbbın yanında, bilimsel etkinliği kanıtlanmış doğal yöntemlerin de yardımına başvurur.
Holistik hekim, bilgisini, dar bir uzmanlık alanıyla sınırlamaz. Kapsamlı bilgileriyle, biyo-psiko-sosyal bir varlık olan hastasının yaşadığı çok yönlü kaygıları giderecek desteği sağlar.
Hekimin hastasıyla kurduğu sevgi ve güvene dayalı ilişki, tedavinin başarısında en az kullanılan teknikler kadar önemli rol oynar.
Hekim, hastasına sağlığı konusunda bilinç ve cesaret verir. Hekim ve hasta, tedavide dayanışma ve işbirliği içerisinde davranırlar.
Her insan farklı ve özgün olduğu için, kişiye özel tedavi programları düzenlenir.
Tüm dünyada giderek büyük ilgi gören doğal tedavi yöntemlerini araştırma ve tanıtma amacıyla, Amerikan Ulusal Sağlık ve Amerikan Ulusal Kanser Enstitülerinde ‘’Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp’’ merkezleri kurulmuştur.
Dünyanın en seçkin üniversiteleri ve kanser tedavi merkezleri, doğal tedavileri de içeren holistik tıp modelini eğitim ve uygulama programlarına almaktadırlar.
Tedavide, 3000 yıllık Geleneksel Çin Tıbbı’nı benimseyen Şafak Hanım, akupunktur, bitkisel tedaviler, masaj, diyet, egzersiz ve meditasyonu içeren bir yöntemler bütününü uyguluyor. Çin Tıbbı felsefesine göre evren, beden ve zihin sürekli iletişim halinde ve birindeki değişim, hepsini etkiler.
Anlamlı yaşam programı adıyla bir iyileştirme programı geliştiren Nakajima, bunu şöyle anlatıyor:
‘Günümüzün bireycilik, maddecilik, yarışma ve kazanma hırsına dayalı sistemi, yalnızlık, yabancılaşma ve strese yol açmaktadır. Kalp hastalıkları, kanser, zararlı madde alışkanlıkları gibi en sık rastlanan ölüm nedenleri stresle çok yakından ilintilidir. Beyin ve beden arasında moleküler düzeyde iki yönlü ve çok sıkı bir ilişki olduğu, bilimsel araştırmalarla ortaya konmuştur. İçsel dünyanın sınırsız kaynaklarına ulaşarak kendi gerçeğini ve gücünü fark eden bir insanın stresle başa çıkması mümkündür. Binlerce yıllık geleneksel öğretilerden modern tekniklere kadar pek çok yöntem, ruhsal yolculuğumuzda bize rehberlik ederek doğal yollardan verimli, mutlu ve anlamlı yaşamlar kurmamıza yardımcı olabilir.
Meditasyon: Odaklanmış zihnin dinginlik halidir. Bedensel sağlık ancak, düşünce fırtınalarının dindiği ve duyguların sakinleştiği huzurlu bir zihinle mümkündür. Araştırmalar, düzenli meditasyonun, yüksek tansiyon, migren, uyku bozukluğu, depresyon ve anksiyete gibi pek çok sorunda iyi bir destek yöntemi olduğunu göstermektedir.
Hipno-imgelem: Derin gevşeme halindeki kişinin, yakınmasıyla ilgili içsel algıyı, olumlu bir algıyla değiştirmesi tekniğidir. Kanser ağrıları ve kemoterapi bulantılarının giderilmesi, vücut savunma sisteminin güçlendirilmesi, kan basıncının düşürülmesi, kötü alışkanlıkların bırakılması, korku ve gerginliği yenme amacıyla kullanılmaktadır.
NLP (Neuro-Linguistic Programming): Özgüvenli ve başarılı bir insan olmak; yaşamdaki gerçek istek ve hedeflerin saptanması, olumsuz düşünce kalıplarının değiştirilmesi ve daha iyi iletişim kurma becerilerinin geliştirilmesiyle mümkündür. NLP, sağlık ve mutlulukta beynin olağanüstü etkisinden yararlanmamıza yardımcı becerileri kazandıran bir bireysel gelişim programıdır.
Morita yöntemi: Japon Dr. Shoma Morita tarafında geliştirilen yöntem kişiye, duygularının tümünü yargılamadan fark edip kabullenmesini ve onların esiri olmaksızın yalnızca yaşanan anda yapılması gereken şeylere odaklanmasını öğretir. Yaşamın bitimine yakın son dönemi de dahil olmak üzere her döneminde yüksek farkındalık ve sorumluluk geliştirmeyi amaçlar.
Naikan: Naikan sözcüğü Japonca’da ‘iç gözlem’ demektir. Çoğumuz yaşamımızı, başkalarına verdiğimiz sıkıntı ve zararı hiç fark etmeden, sürekli bir şeyler bekleyerek ve yakınarak geçiririz. Yoshimoto Ishin tarafından geliştirilen Naikan yöntemi, kendimizi, ilişkilerimizi ve insan doğasını kavramamıza ve bencilliğin ötesine geçmemize yardımcı olur.
Reiki: Japonca’da ‘Evrensel Yaşam Enerjisi’ anlamına gelen Reiki, ruhsal bir çalışmadır. İç ve dış dünyada huzurun ilkelerini öğretir. Reiki uygulayıcısı vücut enerjisini (biyo-enerji) dengeleyerek iyileşme sürecine katkıda bulunur. Stres, ağrı ve uykusuzluğu giderme, enerji ve canlılığı arttırma, vücut savunma sistemini güçlendirme amacıyla kullanılmaktadır.
Şafak Nakajima’yla holistik tıbbı konuşmaya devam edeceğiz. Bu konuda sorunuz olursa bana yazın...
Prof. Dr. Mehmet Öz de uyguluyor
Yazımın girişinde Mehmet Öz’den bahsetmiştim. Onun tamamlayıcı yöntemlere yaklaşımı da olumlu: ‘Çin’e ziyaretimde tai chi ve akupunktur gibi tedavi yöntemlerini gördüm. Bunların etki ve faydalarını izledim’ diyen ünlü kalp cerrahı Prof. Dr. Mehmet Öz, ayrıca ‘Healing from the Heart (Şifayı Yüreğinde Ara)’ adlı kitabında da çeşitli yerlerde tamamlayıcı tıp yöntemlerine ve inancın önemine değiniyor.
‘Batı, insan vücudunu bir makine olarak kabul ederken, doğuda ise insan vücudu bir bahçe olarak görülür. Her insanda enerji vardır. Herkesin bir enerji haritası da mevcuttur. Bu değiştirilebilir, fakat bir tedavisi var mı yok mu bunu bilimsel açıdan ne biliyoruz, ne de tanımlayabiliyoruz. Enerjinin en sık kullanıldığı yerler genelde tıpta çözümün zayıf kaldığı ağrı ve ruhsal hastalıklardadır. Ağrıda akupunktur, meditasyon ve acupressure dediğimiz derin masaj uygulanıyor; ruhsal hastalıklarda ve depresyonda tai chi veya chi gong; bağımlılıkta da akupunktur.
Yoga, meditasyon, aromaterapi gibi tedavileri tavsiye ediyoruz. Bütün tedavi arayan hastalarımızı da yönlendirdiğimiz birkaç merkez var. Bunlara örnek olarak American Academy of Medical Acupunture ve International Institue of Reflexology verebiliriz. Bu konularla ilgilenen kişilere önerdiğimiz yayınlar arasında Dr. Andrew Weil’s Self Healing yer alıyor.’
Yeni kitap... Yeni kitap...
Madonna, Guy Ritchie, Demi Moore, Britney Spears gibi ünlülerle ilgi çeken Kabala öğretisinin ne olduğunu merak ediyorsanız, OWO Kitapları’ndan çıkan Gahl Sasson’un ‘Bir Dilek Tut Hayatın Değişsin’ adlı kitabını okumanızda fayda var. Kulaktan dolma, -mış’lı bilgiler yerine, kendi cümlelerinizi kurabildiğiniz dir’li cümleler kurabilesiniz diye...
Ayrıca W dergisinin Haziran sayısında da Kabala’yla ilgili ilginç bir yazı var; İngilizce bilenlere duyrulur...
Tatil...Tatil...Tatil....Tatil....
Bodrum Karakaya Meditasyon Kampı Temmuz Programı
3-7 Temmuz: Yoga - Zeynep Aksoy ile
17-20 Temmuz: Mozaik Atölyesi - Olga Tansuk ile
23-25 Temmuz: Pulsation - Aneesha ile
30 Temmuz-2 Ağustos: Aile sergisi- Svagito ile
Yazının Devamını Oku 18 Haziran 2004
Bu hafta kendimi ‘kuş’ gibi hissediyorum. İçimden geldiği gibi, bir o dala bir bu dala konmak, serbest uçmak istiyorum. Size de bana katılmanızı öneriyorum... Son günlerde etrafta bir ‘spiritüel hareketlilik’ var ki sormayın! Yeni kurslar açılıyor, yeni dergiler çıkıyor, yeni web siteleri açılıyor, DVD yayınlanıyor, dergiler yoga kapakları yapıyor, insanlar holistik tatile çıkıyor, Hindistan’ı merak ediyor... Bütün bunlar bir ‘tesadüf’ olamaz! Bir şeyler ‘değişiyor’. İnsanlar bir şeyleri ‘fark ediyor’. Peki, nedir o ‘şeyler’? Bana sorarsanız insanoğlu başa dönüyor! Yok yok, mağara devrine falan değil. Ama neredeyse o zamanlardan beri bildiği çeşitli yöntemlere. Neden? Çünkü yeterince ‘teknolojikleşti’; ‘kimyasallaştı’; ‘maddileşti’ ve ‘modernleşti’. Ama bunun sonucunda eski zamanlarda olmayan bir durumla, ‘stres’le tanıştı ve mükemmeli yaratmaya çalışırken rekabet içinde kendini kaybetti! Yine zamane insanının hızıyla, ‘hemen’ ve ‘şimdi’ çözümler aradı. 80’lerde, fitness salonlarında koştu, aerobik yaptı; 90’larda vejeteryan diyetler yaptı; olmadı... Yine 90’larda ‘Doğu’yu keşfetti. Ne diyordu Doğu? ‘İçini dinle, kendin ol’. Batılı insan şaşırdı, ama sordu: ‘O da nesi? Nasıl yapacağım?’ Doğu, felsefesini ve yöntemlerini sundu. ‘Seç kendine yakın olanı’ dedi. Çoğunluk yogayı seçti. Meditasyonu seçti. Baktı ki fayda görüyor, daha çok merak etti. Tai chi öğrendi. Reiki öğrendi. Haznesine yeni kelimeler ekledi: İnisiye oldu; uyumlandı; sinerji yarattı; pozitif düşündü; holistik tıpla iyileşti; kristal taş terapisi; değerli taşlarla şifa buldu; holistik tatile çıktı; ashram yolculuğu yaptı...
Bu arada bütün bu ‘Doğulu yenilik’ler zamanla bazı Batılı insanların ‘mesleği’ oldu. Bundan sonra ne olacağını, değişimin gelişim yönünde olacağını zaman gösterecek.
TRT formatına geçiyor ve ‘Şimdi haberler’ diyorum...
Tai Chi hocam Sermed Tezel, cumartesi ve pazar sabahları Çırağan Palace Kempinski’de tai chi dersi vermeye başladı.
Plato Film, yapımcılığını ve yönetmenliğini Rebekka Haas’ın yaptığı Yoga DVD’si çıkardı. DVD’nin tanıtım gecesinde Sinan Çetin, bu yoga işlerinden ve Rebekka’yla arkadaşlarının boş duvarlara derin derin bakarak ne yaptıklarından hiçbir şey anlamadığını, ama mutlu olduklarına göre iyi bir şeyler yaptıklarından emin olduğunu söyledi. Ve ekledi: ‘DVD’yi alın!’
Arada siz de ‘uçun’. Bunun için ne sigaraya, içkiye ne de başka bir dış desteğe ihtiyacınız var! Bunu, yoga DVD’sinden aldığım bazı cümlelerle destekleyeyim:
- Mutluluğunuzu izleyin.
- El açılır, kapanır, açılır, kapanır. Eğer her zaman yumruk ya da uzanır halde olsa idi kaskatı kesilirdiniz. Özünüz, bu kuş kanatları gibi mükemmel dengeli ve uyumlu ufak açılıp kapanmalarda yatıyor.
- Hayat yaşanıyor. Peki kim yaşıyor onu? Bireyin/ nesnenin kendisi mi, yoksa flütün çalınmamış melodisi gibi onun içinde bekleyen şey mi?
- Hepiniz aydınsınız. Yapılacak bir şey yok. Sadece gözlerinizi açın.
18 Haziran’da Çeşme’de Kamino Meditasyon Kampı açılıyor. Geçen haftaki Tempo dergisinde yayımlanan kapak haberim ‘Holistik tatil’ nedeniyle görüştüğüm yoga eğitmeni ve kampı düzenleyen Nevşah Fidan, kampta neler olduğunu anlattı: ‘Kumsaldayız sürekli. Hep beraber yemekler yapılıyor. Çadırda kalınıyor. 30-35 tane çadır var. 75-80 kişilik kapasitesi var. Cuma-Pazar ve Pazartesi-Cuma olarak hafta içi ve hafta sonu paketleri var. Güne, sabah 7’de yogayla başlanıyor. Aikido, Capaeiro, Kundalini Meditasyon, gün içinde Osho’nun 3-4 tane meditasyonu, akşam ayı ışığı meditasyonları, Rhythm Club grubunun ruhu özgürleştirmek adına yaptıkları ritim çalışması olacak. İçinden geldiği gibi perküsyon çalıyorsun. Geceleri trance dance ardından meditasyon, göbek dansı ardından meditasyon. Sezon sonunda, Eylül ayında Osho’nun orkestrasını getireceğiz. Canlı müzik ve 6 kişilik meditatif eğitmen kadrosu eşliğinde Meditasyon ve Coşku Festivali yapacağız.’ Uğramakta fayda var. Uğrayamazsanız ben gidip size anlatırım!
Power FM, Hint rüzgarının gayet farkında. Özellikle sabah programı yapan Geveze ve ardından 10:00’da yayına başlayan Rana Pirinççioğlu’nu dinlemenizi öneririm. Çünkü bu programları dinlerken hem eğleniyor hem de şehir hayatında ‘farkındalığı’ nasıl yaşayacağınızın cevabını alıyorsunuz. Ayrıca Power FM’in çıkardığı Hint şarkıları albümünü de edinin. Eğlenceli, sabit durmayı mümkün kılmayan modern bir Doğu esintisi!
Biraz hoşgörü, biraz espri lütfen...
Bunlar da sonsuzlukotesi.com’dan spiritüel araba arkası yazıları:
Görünmezlerin ustasıyım, enerjinin hastasıyım.
Spirütüelim ve sevgi bende.
Farkındalığı yükseğim.
Varoluşçum.
Bendeki ben kadar bana yakınsın güzelim.
Spirütüelsem günahım ne.
Ömür biter, varlık bitmez.
Evren bilgi birikimimin getirisi olan farkındalığım sağolsun.
Yapma sembol, alırım inisiyasyonunu; girme polemiğe, yıkarım egonu.
Yine mi sen Atlantisli.
Spirütüelsin dediler kız vermediler.
Sen sus, enerjin konuşsun.
Kalbinde yer yoksa üzülme güzelim, ben auranda da giderim.
Karmaların ustasıyım, auranın hastasıyım.
Hocam sağolsun.
Hatalı kullanıyorsam, lütfen yüksekbenliğime şikayet ediniz.
Sinerjik aile.
Reiki verdim özüne, güzel göründün gözüme.
8. çakram egzozda.
Tek rakibim Ufo.
Arkadaşlık ama nereye kadar?
Arkadaşlarınız var. Kimiyle aynı sıralarda öğrenim gördünüz. Kimiyle aynı mahalledendiniz ya da apartman komşusuydunuz. Kimileriyle tatilde başlayan arkadaşlığı sürdürme kararı aldınız. Ama arkadaşlığın bir ömür boyu sürmesi de gerekmez. Arkadaşlığı bitirmenin doğru olduğu zamanlar da vardır. Bugün sizlere küçük bir test sunuyoruz. Bakalım düşündüğünüz gibi o arkadaşınızla ilişkinizi kesmeniz doğru mu olacak?
1. Ona her zaman güvenebilir misiniz?
a- Evet, her zaman. b- Ona pek güvenilmez.
2. Ona her zaman gerçeği söyler misiniz?
a- Evet b- Hayır
3. Onun sizi dinleyeceğinden ve gerekirse yardım edeceğinden emin misiniz?
a- Evet b- Bazen
4. Siz onu her zaman dinleyip, gerektiğinde yardımcı olur musunuz?
a- Evet b- Bazen
Ara not: Eğer bu dört sorunun çoğuna b cevabını veriyorsanız, o kişiyle ilişkinizi hemen kesin. Sizinkisi gerçek anlamda bir arkadaşlık sayılamaz.
5. Onunla aynı zevkleri paylaşıyor musunuz?
a- Evet b- Pek sayılmaz.
6. Espri anlayışınız uyumlu mu?
a- Evet b- Hayır
7. Değer yargılarınız aynı mı?
a- Evet b- Hayır
8. O sizin uğrunuza planlarında değişiklik yapabilir mi?
a- Evet b- Her zaman değil
9. Siz onun uğruna planlarınızda değişiklik yapar mısınız?
a- Evet b- Bu benim için çok zor
10. Birlikte kötü günler geçirdiniz mi?
a- Evet b- Pek sayılmaz
11. Düzenli olarak buluşup konuşuyor musunuz?
a- Evet b- Hayır
Not: Eğer a cevaplarının çoğu size uyuyorsa, arkadaşlığınızın en zor zamanlarda bile devam edeceğine inanabilirsiniz. Büyük değişiklikler ve ayrılıklar da bile!
Bana yazın
Zaten yazıyorsunuz. Arıyorsunuz. İlginize çok teşekkür ediyorum. Yine de Çekirge’den okumak istediklerinizi bana yazın lütfen. Mailimi biliyorsunuz!
Yazının Devamını Oku 11 Haziran 2004
Dünyanın tek yoga üniversitesinin uluslararası koordinatörü N. V Raghuram, ÖSS öğrencilerinin sınav korkusuna yönelik 1,5 saatlik bir konuşma yaptı. Kafanızı çok karıştırmak istemem, ama okumanızda fayda var. En azından sınava giderken zihin açıcı şeker yanında okuduklarınızdan bir bölümünü götürseniz bile işe yarayacaktır!
Bazı notlarla başlayalım:
Kampüsümüze her yıl 2 bin genç geliyor. Onlar için pek çok program hazırlıyoruz. Türk gençleriyle birlikte olmaktan çok mutluyum. Çünkü kültür farklı olabilir, ama korku aynı; uygulama farklı olabilir, ama endişe aynı; sınav konuları farklı olabilir, ama sınav korkusu aynı!
Freud, insanlığın temel sorununu libido olarak görür, ama Hint felsefesi korkunun temel sorun olduğunu söyler. Herkes korkar. Sürekli çözümler aranmasına rağmen dünyada korkular azalmıyor, çoğalıyor. Çocukluğumuzdan beri bize korku aşılanmış. Yaramazlık yapınca polise ya da doktora verilmekle korkutuluyoruz. Kendimizi şartlandırıyoruz ve bu, psikolojimizi oluşturuyor. Sürekli kendimizi savunuyoruz. Oysa doğada hiçbir varlık, güven içinde yaşamamasına rağmen böyle değil! Oysa insanoğlu ne yiyeceğini, nerede yaşayacağını biliyor. İnsanın düşmanıysa, yine kendisi! Onun için yapılması gereken en önemli şey, insanın aklına korku salmamak.
Korkunun orada olmadığına dair bir farkındalık geliştirelim. Sorgulama süreci, bizi, kendimize tanıtır. İnsanlar dışındaki varlıklar içgüdüleriyle yaşarlar. Düşmanlarını da içgüdüleriyle tanırlar. Ama insanoğlu böyle değil. Bir çocuk ateşe dokunmak istiyorsa, dokunsun. Çocuğun sorgulama ruhunu yok etmeyin, engellemeyin. Onu, her davranışı için onay bekler hale getirmeyin. Nasıl yaptığı, sonucun ne olduğu önemli değil; önemli olan sorgulama ruhuyla hareket etmesi.
Kendi doğamız, mutluluktur. Ama bunu unuttuğumuz için peşinden koşuyoruz! Birinin bizi mutlu etmesini istiyoruz; oysa mutluluk içimizde!
Peki niye mutlu değiliz? Sürekli mutluluğu arıyoruz? Çünkü doğamızı unuttuk. Rahat olmamız gerekirken çok gerginiz. Sürekli endişeliyiz. Bunun en güzel örneği; çocuklardır. Çocuklar, çok mutlu yaşarlar. Çünkü hiçbir şartlanmaları yoktur. Zaman, yavaş akar. Oysa büyükleri onları şartlandırır; zaman da hızla akmaya başlar.
Unutmamak lazım ki eğitim sistemi, sizin ne bildiğinizle değil, kaç aldığınızla ilgili! Doğamıza geri dönebilirsek sevgi dolu olduğumuzu ve doğamızda rekabetin olmadığını görürüz. Bugüne kadar çalıştınız. Artık sınav korkunuzu bir tarafa koyun. Dış dünya için sınava girin. Ama içinize dokunmaya çalışın. İşte yoga, meditasyon bunun için.
Korkunun bir sebebi de güven eksikliği. İçsel güveni getirmede yoga önemli rol oynar. Yogaya göre biz, ‘konuşabilen yaşam güçleri’yiz; ayrıca zihnimiz ve aklımız var.
Akciğerlerimizin 1/6’ini; kalbimizin 1/8’ini ve beynimizin yüzde 5’ini kullanıyoruz! İçimizde çok büyük bir güç, bir hazine var. Bunu öğretecek bir sistemde eğitim almıyoruz. Dikkatimiz ve aklımız hep dışarıda. Çünkü dışarıda çeşitlilik, bizimse küçük amaçlarımız var. Oysa bunlar mutlak değil; fazla ciddiye almayın. İçinize dönün. Dış dünya ancak sizi böler. Güç, korkuyu yok eder.
Fiziksel egzersizle yoga arasındaki farkı anlamak için şunu sorun: Aklınız orada mı? Yoksa başka bir yerde mi? Çünkü ancak beden ve akıl bir araya gelince içsel güç oluşur ve korku orada olmaz.
Bilinmeyenden korkarız. Korkunun sebebi, bilgi eksikliğidir. Onun için odak noktamız korkularımız değil, bilgi olmalıdır! Korkulması gereken tek şey, cehalettir. Bu yüzden hayat boyu öğrenci olmalıyız. Hint felsefesi, ‘Bilgi, ışıktır; bilgisizlik, karanlıktır’ der.
Yoganın temeli, sevgi ve şefkattir. Bunun için:
1. Korkunuzu değil, sorgulama ruhunuzu geliştirin.
2. Bilinmeyen alanlarda korkarsınız, dağılırsınız. Oysa odaklanmalısınız. Bunun için de yavaşlamalısınız; zihin sakinliğine kavuşmalı ve rahatlamalısınız.
3. Korkuyla savaşmayın, bilgiyi arayın.
4. Bilgi size, kibir değil, alçakgönüllülük getirmeli.
5. Nerede sevgi varsa, orada alçakgönüllülük vardır.
Unutmamalı ki yaşam, bir çabalama değil, zevk veren bir yolculuktur. Uyum içinde yapılan bir yolculuktur. Oysa modern yaşam bunu tersine çevirdi.
N.V Raghuram diyor ki...
Neden her geçen gün yeni bir yoga çeşidi çıkıyor; o da mı tüketim toplumunun bir getirisi?
Aslen dört çeşit yoga var. Raja yoga; Karma yoga; Bhakti yoga ve Jnana yoga. Her biri çok eski ve çok geniş. Oysa yoga eğitmenleri bunların bir bölümünü alıp sahipleniyorlar ve de isimlerini veriyorlar.
Bu, yoganın mantığına ters değil mi?
Kesinlikle! Uyumu bozan bir hareket. Bunun için öncelikle yoga felsefesini, sonra tekniklerini öğretiyoruz. Yoga Üniversitesi’ni bu yüzden kurduk. Benim yogam senin yogandan iyi, düşüncesinin temelinde de korku ve kişisel güvensizlik yatıyor.
Sürekli dünyayı dolaşıyorsunuz. Son yıllarda yogaya ve Doğu felsefesine olan ilgi neden arttı?
Kültürler ve renkler farklı olabilir, ancak herkesin kalbi aynı! Ve bütün kalpler orjinlerine dönmek istiyor. Yoga buna yardım ediyor, dolayısıyla popülerleşiyor. 15 yıl önce yoga deyince insanlar korkardı. Şimdiyse korkmak yerine, kabullenip merak ediyorlar. Onun için yoga adıyla yapılanlara karşı çıkmam. Zamanla, insanlar faydasını gördükçe yogayı hayatlarının bir parçası haline getirecekler bence. Ve bu, 15-20 yıl içinde olacak.
Yoga ve sağlık iç içe, öyle değil mi?
Hint felsefesine göre, sağlık, bizim doğamızdır; hastalıksa doğamıza aykırıdır. Yoga, bize sakinlik ve huzur; yani sağlığımızı verir. Bu yüzden benim yapmam gereken, hastalığınızla uğraşmak yerine sağlığınızı geliştirmektir. Bu yüzden biz Hindistan’da, hastane değil, sağlık evi deriz.
Hangi hastalıklara yoga terapisiyle çare bulunabilir?
Örneğin, kalbiniz hastaysa yogayla gerginliğinizi azaltabilir, tansiyonunuzu düşürebilirsiniz. Ayrıca astım, baş ağrısı, tansiyon, sırt ağrısı, yeme bozukluğu, sinir hastalıkları gibi hastalıkların tedavisinde yardımcı oluyoruz.
İş adamları için stres yönetimi eğitimi veriyorsunuz. Nasıl bir eğitim bu?
Bütün stresler ciddiye almaya değer değildir! Streslerin yüzde 70’i gereksiz kategorisindedir. Önemli olan ayırt edebilmektir. Canınızı sıkan bir şeyi unutursanız kendinizi ferah hissedersiniz. Biz, bunu bir teknikle öğretiyoruz. Günde 10 kez iş yerinde, trafikte saçmasapan stresler yaşayabilir ve bu teknikle kurtulabiliriz.
Tekniğinizi biraz anlatır mısınız; işimize yarayabilir!
Kendinizi stres altında hissettiğiniz an, avuçlarınızı sıkın, gözlerinizi sımsıkı kapatın, nefesinizi tutun ve bütün vücudunuzu sıkın. Kan basıncınız kısa zamanda normale dönecektir.
Bilgi için: yogamerkezi.com
Yenilik...Yenilik...
Plato Film’den yoga DVD’si!
‘Yoga’nın amacı, hayatı değiştirmek değildir’ görüşünün sahibi Godfrey Devereux ile yoga yapmak ve yogayı önyargısız, en yalın ve en faydacı şekliyle öğrenmek ister misiniz? Nerede? Evinizde!
Nasıl? Plato Film, Godfrey Devereux’nun Türk öğrencisi Zeynep Aksoy’un hocalığında yogayı evlerimizin içine kadar getiriyor.
Yönetmenliğini ve yapımcılığını Sinan Çetin’in eşi Rebekka Haas’ın yaptığı ‘Godfrey Devereux Öğrencisiyle Yoga’ adlı DVD 10 Haziran’da tüm kitapçılarda ve grossmarketlerde satışa sunulacak!
Edinin efendim...
Kadınlara sabah sporu
Hafta içi her sabah 08.00’de Kanal D’de yayınlanan Nivea Dünyası programında, ekranın dinamik yüzleri Gamze Saygı ve Ali Tınaz, kadınlara spor yaptırıyor, güzellik bakım ve sağlık bilgileri veriyor.
Gamze seni 1995 Türkiye ikinci güzeli olarak tanıdık. Şimdi de Nivea Dünyası’nda sunuculuk yapıyorsun. Bu projeye ne zaman başladın?
Nivea Dünyası aslında üç yıllık bir proje. Program, ilk 2 yıl 15’er dakikalık bölümler halinde yayınlanıyordu. Önceleri amaç bayanlara ekran karşısında spor yaptırmaktı. Bayanlardan gelen yoğun istek üzerine içeriği genişletildi ve bugünkü halini aldı. Artık programın içerisinde her kadının güzellik, bakım ve sağlıklı bir yaşam için günlük yaşamında yapması gerekenlere dair çok yararlı ipuçları veren bölümlerimiz de var. Ben de Şubat ayından beri programın sunuculuğunu yapıyorum.
Ali, sen Biri Bizi Gözetliyor eviyle tanındın. Genelde BBG’de sevilenler şarkıcı olmak için çalışıyorlar. Nivea Dünyası projesinde yer alman nasıl oldu?
Evet, doğru. Genelde hepsi kaset yapıyorlar. BBG’nin tanınmamda rolü gerçekten büyük ancak ben zaten o yarışmaya katılmadan önce de fitness hocalığı yapıyordum. Sporcu olmam da göz önüne alınarak, bu proje için bana teklif geldiğinde oldukça heyecanlandım. Tam benim yeteneklerime ve geçmiş deneyimlerime uygun bir projeydi ve ben de seve seve kabul ettim. Nivea Dünyası üç yıldır sürüyor ve bu benim üçüncü yılım. Bu yıl programın içeriği genişletildi ve süresi uzatıldı. Ben de her sabah 10 dakika kadınların güne sağlıklı başlaması için onlarla spor yapıyorum.
Programın yeni içeriği hakkında bilgi verir misiniz?
Gamze: İlk iki yıl programda bayanlara ekran karşısında spor yaptırıp, beslenme önerileri veriliyordu. Şubat ayında Ali ile birlikte başladığımız programımızda, ‘Ali ile Sabah Jimnastiği’, ‘Nivea’dan öneriler’, ‘Ünlüler ile güzellik üzerine röportajlar’ gibi bir çok yeni bölüm var.
Bu bölümlerde hanımlara hem spor yaptırıyoruz hem de sağlık, güzellik ve bakım konusunda uzmanlardan öneriler veriyoruz.
Kadınların program hakkındaki düşünceleri neler?
Gamze: Gerek çağrı merkezimize bilgi almak amacıyla gelen telefonlar olsun, gerek kadınların bizlerle birebir kurduğu diyaloglar, bize yapmak istediğimizi başardığımızı ve gerçekten yararlı olabildiğimizi gösteriyor. İzleyiciden gelen tepkiler çok olumlu ve bu bizi çok mutlu ediyor. Geçen gün Bağdat Caddesi’nde alışveriş yaparken orta yaşlı bir hanım yanıma yaklaştı ve her sabah programımızı izlediğini ve bizim önerilerimiz ve Ali’nin her sabah yaptırdığı spor sayesinde kısa sürede 6 kilo verdiğini, söyledi.
Ali: ‘Nivea Dünyası’ aslında sadece bir TV programından ibaret değil. Bu kadınların sağlıklı, güzel ve mutlu bir yaşam sürmeleri için onlara yol göstermeyi amaçlayan kapsamlı bir proje. Örneğin, geçen sene İzmir, Antalya ve İstanbul’da 6.000 kişiyle hep beraber spor yaptık. Atmosfer çok eğlenceliydi. Bu kadar çok kişi hep birlikte spor yapmak gerçekten çok keyifliydi...
Yazının Devamını Oku 4 Haziran 2004
Aşağıda, Yoga Festivali dolayısıyla Hindistan’dan Türkiye’ye gelen ve (ÖSS’ye hazırlanan öğrencilere, stres altındaki işadamlarına) seminerler veren, ünlü yoga ustası N.V. Raghuram’ın yazısını okuyacaksınız. Önümüzdeki hafta ise yogayla ilgili pek çok sorunun yanıtını Raghuram’la yaptığım röportajdan okuyacaksınız. Hot yoga. Tot yoga. Power yoga. Disko yoga. Yoga Kickboks. Yağ yakıcı yoga. Bu kadim Doğu bilgisinin Birleşik Devletlerde yayılmasından yıllar sonra, yoganın burada yerini sağlamlaştırdığı görülüyor. Hem bir çok insan yogaya başlıyor hem de yoga, Amerikan yaşam tarzına göre yeniden şekillendiriliyor. Diyet yapanlar için yoga; jokeyler için yoga; hatta yeni doğum yapmış anneler ve bebekleri için bile yoga var. Yoga Birliği Başkanı Hansa Knox Johnson ‘Yoga kültürel beklentiler doğrultusunda evriliyor’ diyor.
Yoga, ABD’de senelerdir artarak yayılıyor. Yoga Journal dergisinin geçen yaz yayınladığı bir araştırmaya göre, ABD’de, 15 milyon insan yoga yapıyor, ki bu geçen seneye göre yüzde 29 oranında bir artışa işaret ediyor. Yoga Araştırma ve Eğitim Merkezi’ne göre, yogaya olan ilgi bir sene önce en yüksek seviyesine çıktı, fakat araştırmacılar yogaya olan ilginin yüksek seviyesini koruyacağını düşünüyorlar. Yogaya olan ilgiyi besleyen ise hálá aerobik ve kickboks salonlarını dolduran ‘sağlıklı yaşam trendi’ oldu. Aynı zamanda alternatif şifa yöntemlerine olan ilginin artması da yogayı ön plana çıkardı. Yoga çoğunlukla karmaşık bir dünyada sükunet ve huzura kavuşmanın bir yolu olarak öne çıkarılıyor. Albany Kripalu Yoga Merkezinin yöneticisi Deborah Foss ‘Kayıtlar, 11 Eylül’den sonra zirveye ulaştı’ dedi. ‘İnsanlar o kadar endişeliydi ki sakinleşecek bir yer arıyorlardı.’ Foss, 1989’da ilk yoga dersini aldığında çok az sayıda Amerikalı bu 5000 senelik bilgiyle ilgileniyordu. Şu anda yoga toplumun bir çok farklı kesimine ulaşıyor, futbolculardan ilkokul çocuklarına ve mahkumlara kadar.
Yogaya başlayan insan sayısı arttıkça değişik yoga stilleri de türedi. Sportif bir insan mısınız? Sizin için ‘power yoga’ uygun olabilir. Sıkı ve arındırıcı bir ter mi atmak istiyorsunuz? Kimi zaman sıcak yoga da denilen ‘Bikram Yoga’ ısıtılmış sınıflarda yapılıyor. Hamile misiniz? ‘Su yogası’ hareketlerinizi kolaylaştırabilir.
***N.V Raghuram’ın, www.yogamerkezi.com adresinde yayımlanan ‘Yoga ABD’de popülerleşiyor’ başlıklı gazete haberi
Kimdir?
56 yaşındaki N.V.Raghuram, 1978 yılından beri, sürekli olarak yoga sınıfları, ruhsal-dinlenceler düzenliyor; bir çok hastalık için yoga terapi sınıfları oluşturuyor. Dünyanın tek yoga üniversitesi olan Swami Vivekananda Yoga Üniversitesi’nde dersler veriyor. (Bu üniversite, 2003 yılında Hint hükümetince, lisans, lisans üstü ve doktora dereceleri veren bir Yoga Üniversitesi olarak tanındı.)
Daha fazla bilgi için: http://www.vyasa.org http://raghuram.vyasa.org
Not alın...
Naturel Festivali
Son dört yıldır kapalı mekanlardaki etkinlikleriyle kent yaşamında doğa ve doğallığı özleyenlere hitap eden NATUREL Beden Zihin ve Ruh Sağlığı Festivali, bu yıl İstanbul Park Orman’da 6 Haziran Pazar günü gerçekleşiyor. 12:00-21:00 saatleri arasında ziyaretçiler, Ateş Dansı’dan beden perküsyonuna, Capoeira’dan Taocu Yoga’ya pek çok etkinliği izleyip, katılıp açıkhavada oluşturulan ‘Doğal Çarşı’da doğal ürün alışverişi yapabilecekler. Ayrıca ‘Makrobiyotik beslenme’, ‘İnisiyasyon’, ‘Ezoterik Astroloji’ gibi değişik söyleşilere katılacaklar. Festiva A.Ş. tarafından düzenlenen festivalle ilgili ayrıntılı bilgiyi www.festivaistanbul.com ‘dan alabilirsiniz.
www.derki.com
İlginç, son derece eğlenceli bir (şimdilik) ‘internet dergisi’ 20 Mayıs’ta yayın hayatına başladı: derKi. Kendilerini ‘yarı-spiritüel’ olarak niteleyen dergiye bir göz atın. www.sonsuzlukotesi.com’un da kurucusu olan derKi’nin genel yayın yönetmeni Hasan ‘Sonsuz’ Çeliktaş, oluşumu şöyle anlatıyor: ‘Güncel olayları spiritüel bilgilerle harmanlayıp değerlendireceğiz. ‘Reiki nedir? Ayurveda nedir?’ gibi yazılar istemiyorum. Onları internetten herkes indirip okuyabilir..... Sonra süreç genişlerken farklı donanımları olan yazarlarımız da katılınca spiritüel dergi konseptini genişlettik ve daha geniş kapsamlı yarı-spiritüel bir dergi çıktı ki hem hedef kitlemizi hem de yazarlarımızın hareket alanını genişletti.’
Kim bu yazarlar? Sayısı çok; ama tanıdık isimler: Anjelika Akbar, Can Dündar, Sanem Altan... ‘Tanınacak’ yazarlara da kayıtsız kalmayın! (İlk Popstar’dan Barış Kömürcüoğlu da yazacakmış; fanlarına duyrulur.)
Yazının Devamını Oku