19 Ekim 2005
Oruçlu, iftarlı, sahurlu günler yaşıyoruz. Yediğiniz her lokmanın farkına vararak ve şükrederek mi, yoksa midenizi bombalarcasına mı yemek yiyorsunuz? Düşünün... İstanbul’da insanlar bir tuhaf oldu. Zaten stres dolu bir koca şehir olan Şehr-i İstanbul’da, özellikle iftar vaktine yaklaşan saatlerde trafikte herkes bir ‘canlı bomba’!
İnanın, abartmıyorum. Ramazan geldiğinden beri o kadar çok trafik kazası ve akabinde ‘adam dövme’ye şahit oluyorum ki, kendimi vurdulu kırdılı bir aksiyon filminde figüran gibi hissediyorum!
Genellikle ben de o sırada sıkışık trafikte, direksiyon başında oluyorum. Ve kendi kendime ‘Ramazan’ın ve ’oruç’un tanımını soruyorum.
Bizim dinimiz hoşgörü dini değil mi?
Oruç demek, nefsini, ahlakını, ağzından çıkanı terbiye etmek değil mi? Peki o zaman niye sürekli küfür edip kavga ediyorsunuz a İstanbul ahalisi?
Tabii ki ben de biliyorum trafiğin dayanılmaz olduğunu. Ancak sinirlenip adam dövünce de açılmıyor vallahi! Peki, o halde eve vardığınızda yediğiniz yemekte hayır kalıyor mu?
Bütün bunları düşünürken aklıma Osho’nun ‘Yoğun Tempolu İnsanlar İçin Meditasyon’ adlı kitabındaki bir bölüm geldi. Anlatmak istediklerime tercüman olan bir yazı.
Afiyet olsun!
Bilinçli tatma
Çok bilinçsiz, düşünmeden, robot gibi yiyoruz. Lezzet yaşanmaz ve deneyimlenmezse, yalnızca kendini dolduruyorsun demektir. Yavaş git ve tadın farkında ol. Yiyecekleri sadece yutma. Telaşsız bir şekilde tatlarına bak, tat ol. Tatlıyı hissettiğinde de tatlılık ol. O zaman o tat bütün bedende hissedilebilir. Yalnızca ağızda, dilde değil, dalgalar halinde bütün bedende hissedilebilir.
Her ne yiyorsan, tadını hisset ve tat ol. Tat olmadan, duyuların cansızlaşacak. Giderek daha az duyarlı olacak. Duyarlılık azaldığında bedeninin hissedemeyeceksin, duygularını hissedemeyeceksin. O zaman sadece kafada merkezlenmiş olarak kalacaksın.
Su içerken serinliği hisset. Gözlerini kapat, suyu yavaş iç, tadını al. Serinliği hisset, o serinlik olduğunu hisset, çünkü serinlik sudan sana geçiyor, bedeninin bir parçası oluyor. Ağzın suya değiyor, dilin suya değiyor ve serinlik aktarılıyor. Bunun bedeninin bütününe olmasına izin ver, bütün bedeninde bir serinlik hissedeceksin. Bu yolla duyarlılığın gelişebilir, daha canlı olabilirsin.
KISA KISA
Geçtiğimiz cuma günü Eric Pearl’ün ‘Tekrar Bağlantı’ seminerinin tanıtım gecesine katıldım. Katılım ve ilgi çok yoğundu. Eric Pearl, kendi hayat hikayesini mizahi bir dille anlatarak ve sadeleştirerek artık her insanın ‘şifacı’ olabileceğini vurguladı. Öğrettiği ‘Tekrar Bağlantı’ şifasının ise ‘enerji’den ve bir ‘yöntem’den çok ileri bir şey olduğunu söyledi. Hayatta tek bir doğrunun olduğunu düşünenlerdenseniz, bunu kabullenmekte zorlanabilirsiniz, ancak yeniliklere açık ve zamanın ötesinde olmayı başaranlardansanız Pearl’ün anlattıkları ilginizi çekecektir. Seminerin tümüne katılan bir yakınım, artık şifa verebildiğini, artık ‘borsacı’ olarak stres yaşamak istemediğini söyledi. Bunu Eric Pearl başarmadı ancak ‘katalizör’ oldu. Unutmadan Eric Pearl, mart ayında tekrar İstanbul’da olacak.
KISA KISA
Geçtiğimiz hafta OWO’ya yapılan saldırının sebebi hala meçhul. Ancak sebep ne olursa olsun, insanların canına kastedilmesini açıklamaz. Herkesin kalbine sevgi dolmasını dileyerek, bazen içimizde bizi ayartmaya çalışan kötülüklere kulak vermeyelim diyorum. Aklınızdan bir düşünce geçmeden ya da geçerken(!), ağzınızdan bir laf çıkmadan, bir davranışta bulunmadan önce bir kez daha düşünün.
Daima iyilik kazansın!
Yazının Devamını Oku 6 Ekim 2005
Louise L. Hay’in ‘Tüm Hastalıkların Zihinsel Nedenleri’ adlı kitabını alın. Bugüne kadar geçirdiğiniz hastalıkların bir listesini çıkarın. Ve hastalıklarınızın zihinsel nedenlerine bakın... Birkaç ‘onaylama’ cümlesi seçip, bir ay boyunca tekrarlayın. Kendiniz hakkında çok şey öğreneceksiniz!
Çevremdeki herkesin az çok bir hastalığı var. Benim de bazı hastalıklarım var, haliyle... Kitapçıda bambaşka bir konuyla ilgili kitap ararken karşıma çıktı bu çelimsiz, incecik gözüken ama içinde çok değerli hap bilgiler barındıran kitap.
‘Tüm Hastalıkların Zihinsel Nedenleri’ yazıyordu kocaman kırmızı harflerle kapağında ve devamında daha küçük harflerle ‘Ve İyileşmenizi Sağlayacak Düşünce Modelleri’ diyordu. Hemen alıp okumaya başladım.
Çünkü yazarı, pek çok kitabını bir nefeste bitirdiğim ünlü bir şifacı olan Louise L. Hay’di. Düşünce Gücüyle Tedavi kitabının yazarı ve bir anlamda ‘olumlu düşünce savunucusu’ Hay, bu kitabını da kendi deneyiminden yola çıkarak yazmıştı.
Louise Hay, 5 yaşındayken tecavüze uğramış ve çocukluğu boyunca hırpalanmış biri olarak bundan birkaç yıl önce dölyolu kanseri olduğunu öğrenmiş.
‘Yıllardır şifacılık konusunda dersler veren biri olarak başkalarına öğrettiğim şeyi kendi üzerimde uygulayarak kanıtlama fırsatıyla karşı karşıyaydım’ diyor Louise.
İÇERLEME KALIPLARINI TEMİZLEMEYE BAŞLADIM
‘Kansere, uzun süredir hissedilen öfke ve içerlemenin neden olduğunun, bu duyguların insanın bedenini yavaş yavaş yiyip bitirdiğinin farkında olarak, epey zihinsel çalışma yapmam gerektiğini biliyordum.
Şunu da fark ettim ki kanserden kurtulmak için bıçak altına yatarsam ama onu yaratan zihinsel kalıbını değiştiremezsem doktorlar ortada bir Louise kalmayıncaya kadar beni kesip biçeceklerdi.’
Oldukça gerçekçi ve sert bu düşüncelerin ardından şunu söylüyor Louise:
‘Kanser ya da herhangi bir başka hastalık tekrar ederse bence bu, doktorun hepsini temizlememesinden değil, hastanın hiçbir zihinsel değişiklik yapmamasındandır. Ayrıca kanseri yaratan zihinsel kalıptan kurtulabilirsem artık doktorlara ihtiyacım kalmayacağını da biliyordum. Bana zaman tanıması için doktorumla pazarlık yaptım. İstemeyerek üç ay verdi, ama bu ertelemenin hayatımı tehlikeye soktuğu konusunda beni uyardı.’
Peki ne yaptı Louise?
‘Derhal eski öfke ve içerleme kalıplarını temizlemek için öğretmenimle çalışmaya başladık. O zamana kadar içimde derin bir öfke barındırdığımın farkına varmamıştım. Bir hayli ‘bağışlama çalışması’ yapmam gerekiyordu. Ayrıca iyi bir beslenme uzmanına da başvurarak bedenimi zehirden arındırdım.’
Eee, sonuç ne oldu dersiniz?
‘Zihinsel ve bedensel arınmayla geçen altı ayın sonunda çoktan bildiğim şeyi doktorlara da onaylatabildim: Yapılan incelemeler sonunda artık hiçbir kanser belirtisi taşımadığım ortaya çıkmıştı. O ilk laboratuvar raporunu, negatif yöndeki yaratıcılığımın nerelere varabileceğini bana hatırlatması için saklıyorum.
Şimdi bir hasta bana geldiğinde durumu ne denli kötü olursa olsun eğer ‘bırakma’ (terk ve feragat etme) ve ‘bağışlama’ konusunda zihinsel bir çalışma yapmaya HAZIR ise sahip olabileceği her türlü rahatsızlığın iyileştirilebileceğini BİLİYORUM.
Çoğu insan için öylesine ürkütücü olan ‘devasız’ sözcüğü gerçekte yalnızca, söz konusu hastalığın ‘dış’ yöntemlerle tedavi edilemeyeceği, iyileşmek için İÇİMİZE YÖNELMEMİZ gerektiği anlamına gelir. Hastalık hiçlikten gelmiştir ve yine hiçliğe dönecektir.’
Ne yapmamız gerekli?
Gücümüzü ‘şimdi‘ ve ‘burada’ deneyimlemek. Yani şu andaki düşüncelerimizi gözlemleyip yaşamımızı biçimlendiren olumsuz düşünce kalıplarından kurtulmamız gerekli. Bunun için de Louise Hay’in hazırladığı ‘zihinsel karşılıklar’ listesini dikkatle incelemeniz gerekiyor. Çünkü bu liste Louise Hay’in hastalarıyla yaptığı çalışmaların ve uzmanların yıllardır sürdürdükleri çalışmaların bir sonucunda ortaya çıkmış. Bu listeye rahatsızlıkların ardındaki olası zihinsel kalıpları öğrenebilmek için başvurun ve karşılığındaki ‘olumlu düşünce modeli’ni benimsemeye çalışın.
İyileştiren onaylamalar listesi
SORUN
OLASI NEDEN
YENİ DÜŞÜNCE MODELİ
Arpacık
Yaşama öfkeli gözlerle bakma. Birisine kızgınlık duyma.
Herkesi ve her şeyi neşe ve sevgiyle görmeyi seçiyorum.
Baş ağrısı
Kendini muteber görmeme. Kendini eleştiri. Korku.
Kendimi seviyor ve onaylıyorum. Kendimi ve yaptıklarımı sevgi gözleriyle görüyorum. Emin ellerdeyim.
Boyun
(omurları)
Esnekliği temsil eder. Arkada ne olduğunu görme yeteneği.
Hayatla barış halinde ve rahatım.
Boyun rahatsızlıkları
Bir meselenin başka yönlerini görmeyi reddetme.
Bir meselenin her yönünü esneklik ve açılarını görmeyi reddetme.
Böbrek taşları
Halledilmemiş, çözülmemiş öfke yumruları.
Tüm geçmiş sorunları çözüyor ve ortadan kaldırıyorum.
Horlama
Eski düşünce kalıplarını inatçı bir biçimde reddetme.
Zihnimden sevgi ve sevince benzemeyen her şeyi atıyorum. Geçmişi arkada bırakıp yeni ve önemli olana yöneliyorum.
Mide (gastrit)
Büyük korku, dehşet. ‘Yeni’den korkma, özümseyememe.
Hayat benimle anlaşma ve uyum içinde. Her gün, her an yeni’yi özümsüyorum. Her şey yolunda.
Mide (ülser)
Korku. Yeterince iyi olmadığına inanma.
Kendimi seviyor, beğeniyor ve onaylıyorum. Birilerini hoşnut etmeye can atma.
ÖNEMLİ NOT: Liste sayfalarca uzayıp gidiyor kitapta. Ancak bir yanlış anlamaya sebep olmak istemem. Bu cümleleri birkaç kez söyleyince hayatınız değişip, hastalığınız iyileşmeyecek. Dıştan tedavinize devam edin, bir taraftan da içinizi iyileştirmeyi ihmal etmeyin. Sevgi, huzur, sevinç ve kendinizle barışık ,sağlıklı günler dilerim...
Yazının Devamını Oku 27 Eylül 2005
Kendimizi geliştirmek ya da beklentilerimize ulaşmak, kendimizi daha iyi tanımak ve ifade edebilmek amacıyla düzenlenen seminerler ve atölye çalışmalarından ikisini sizin için seçtim. Sonbaharda yeni bir ‘ben’le karşılaşmaya hazır mısınız?
‘Ben kimim’ sorusunun yanıtı Fransız Kültür Merkezi’nde
Hepimiz zaman zaman ‘özgür ve yaratıcı ben’in peşine düşeriz. Yeteneklerimizi, birikimlerimizi, duygularımızı, korkularımızı, sevgimizi yani kendimizi ifade etmek isteriz. En önemlisi doğuştan sahip olduğumuz ‘yaratıcılığımız’ı kullanabilmek isteriz.
Atölye, her şeyden önce ‘Ben kimim?’ ve ‘Kendimi nasıl ifade ediyorum?’ sorularına yanıt aramakla başlıyor. Katılımcı, beden, dans, oyunculuk, yazı, resim ve farklı yaratıcı teknikler aracılığıyla kendini özgürce ifade etme yollarını arıyor. Atölye de ona yardımcı olurken, çeşitli farkındalık ve sanat çalışmalarından yararlanıyor.
Neler mi bunlar?
Nefes ve beden egzersizleri/ Enerji ve ses çalışması/ Dans, Öykü; Resim ve Oyunculuk üzerine denemeler/ Aktif meditasyon/ Konsantrasyon/ İçerdeki ‘yargıç’/ İfadede özgürlük! Korku/ Cesaret/ Ya başkaları?
Berna Tunalı: Atölye çalışması, 1965 doğumlu Tunalı tarafından gerçekleştiriliyor. Tunalı, yedi yıldır ‘film oyunculuğu’ ve ‘değişme ve yaratma cesareti’ atölyelerinde eğitmenlik yapıyor.
Workshop tarihleri: 28 Eylül Çarşamba- 5 Ekim Çarşamba- 12 Ekim Çarşamba- 17 Ekim Pazartesi ve 19 Ekim Çarşamba,
Saatler: 19:00- 22:00 arasında
Toplam: 15 saat
Kayıt: Fransız Kültür Merkezi, Taksim
Tel:0 212 334 87 40
Fiyatı: 280 YTL.
Ferrarisini Satan Bilge İstanbul’a geliyor
Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de en çok satanlar listesinin ilk sırasına oturan Ferrarisini Satan Bilge kitabının yazarı Robin Sharma 17-18 Ekim tarihlerinde İstanbul’da olacak. Türk basınında ilk kez Çekirge’de röportajı yayımlanan Sharma’yı, pek çok gazete, televizyon, dergi ve imza gününde göreceksiniz. Şaşırmayın!
Outlook semineri ile hayat kalitesi yükselsin
Eğer hayattan beklediğini alamayan bir insansanız ve biraz da paranız varsa, motivasyonunuzu artıracak, kendinize güveninizi kazandıracak bir seminer geliyor İstanbul’a:
Outlook. İstanbul’da OWO tarafından düzenlenen ve eğitmenler Tony Wiseman ve Orit Josefi tarafından verilecek seminer, İngiltere, İspanya ve İsrail’de oldukça popüler.
Outlook hayatı yönetiş biçimimizi farklı açılardan görmemizi sağlıyor ve hayat kalitemizi yükseltebilmemiz için yeni fırsatlar yaratıyor.
Tony Wiseman: Outlook seminerinin yaratıcısı ve uluslararası bir eğitimci. Tony Wiseman, Outlook seminerini deneyimli bir asistan takımı ile birlikte gerçekleştiriyor.
Seminerin Yeri: Otel Euro Plaza
Tarihi: 29 Eylül-3 Ekim 2005
Adresi: Tarlabaşı Bulvarı No:292 Taksim
Fiyatı: 550 YTL.
(Takip eden üç ay içinde iki adet, öğretileri tazeleme ve zenginleştirme gecesi yapılacak.)
www.outlooktraining.org
OWO: 0212 287 99 98
Yazının Devamını Oku 20 Eylül 2005
Eylül ayının gelişiyle birlikte, hayat pek çoğumuz için daha da hızlanıyor. Oysa ben size bir an için durmanızı söylüyorum! Neden mi? Anlatıyorum... Sizi bilmem, ama ben yavaş yavaş sonbaharı özledim. Çünkü değişim, enerji ve hareket getiriyor yaşamlarımıza. Ayrıca şehre dönüş tamamlandı; bunu artan trafikten anlayabilirsiniz! O halde yeni mevsime hazırlık yapmak lazım; ruhen, bedenen ve zihnen...
Peki, mevsimin değişimine nasıl ayak uyduracaksınız? Diyelim ki çocuklarınız var ve onları okula gönderdikten sonra kendinizle baş başa kaldığınız zamanlar var... Peki, o kısıtlı, ama değerli zamanı, ev işlerine dalarak heba mı edeceksiniz yoksa kendinize bir armağan mı vereceksiniz?
Ev işlerini hafife aldığımı düşünmeyin sakın, ancak otomatikleşmiş davranışlarımız bizi sadece zihin odaklı yapar. Bu da ruhumuzdan ve bedenimizden uzaklaşmamızı sağlar.
Yaşamanın en ‘kolay’ yolu da budur! Ezberlenmiş davranışları her gün tekrar etmek. Zihnimizin bize ‘yap’ emrini verdiklerini yapmak: Sabah kalk, yüzünü yıka, dişini fırçala, işlerini listele ve bir bir yapmaya başla, bir yerlere yetiş; akşam yemek hazırla, ye, TV izle ve uyu!
Çok korkunç!
Bu arada bir ‘dur’ düğmeniz olsaydı ne zaman basar ve durdururdunuz akıp giden işleri? Ne yapardınız o zaman? Bir düşünün...
IŞIĞI GÖRECEKSİNİZ
Yavaşlayın...
Bunu hep yazıyorum, çünkü insanoğluna bunu birkaç kez söylemek yeterli olmuyor zamanımızda.
Yavaşlamasını, gözünün içine bakarak söylediğim çevremdeki insanların bana boş gözlerle baktığını görüyorum. Örneğin ‘Şu an sadece bu konuyu düşün. Hem bu konuyu düşünüp, hem de gün içinde yetişmen gereken işleri planlama!’
Siz bu kaçışı yapmayın ve gün içinde ya da haftada birkaç kere, mutlaka kendinize zaman ayırın. Sakin bir köşe bulun evinizde. Saatinizin alarmını -ilk günler için- 5 dakikaya kurun.
Rahatça oturun. İsterseniz sakin bir müzik eşlik etsin size, ama müziğe de takılmayın... Sadece kendinizin farkında olun. Gözlerinizi kapatın. Bir anda başınıza üşüşen sayısız düşünceden ürkmeyin. Normaldir. Belki ilk seferde değil, ancak yavaş yavaş azalacaktır. O zaman gerçek sizle baş başa kalacaksınız.
İşte en zevkli kısım! Burada neler olacağını söyleyemem, çünkü herkesin deneyimi kendine. Ama bir tüyo: Birkaç gün sonra yani siz, size alıştığınızda(!) göreceğiniz ışık ve renklerden sonra beni aklınıza getirin! Ve ‘yavaşlayın’ demekte ısrar etmemin sebebini anlamaya çalışın.
Benim Kardelen’im!
Geçen yıl hayatımda -Turkcell, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Mentor Coaching sayesinde- bir ‘kardelen’ açtı! Adı Kátibe Zeynep... Şırnaklı, ancak Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nde Orman Mühendisliği okuyor. Erkek kızlardan yani! Onunla gurur duyuyorum. Bizim şahane bir abla-kardeş ilişkimiz var. Bu yazıyı Kardelenler için şarkı yazan, albüm yapan ve konserler veren sevgili Sezen Aksu konserinin ardından yazıyorum. Konser sırasında kurduğu şu cümle orada bulunan herkes için çok şıktı, ama beni bir başka mutlu etti: ‘... imkanları sınırlı kızlarımız için çok şahane bir şey yapıyoruz!’ Çok haklı! Lütfen siz de Kardelenler’in birer birer açması, 10 bin değil, 100 binleri geçmesi için, ‘Kardelenler’ albümünden ve Ayşe Kulin’in kitabından alın, konserlere gidin! Seni çok seviyorum Kátibe Zeynep’cim!
Yazının Devamını Oku 30 Ağustos 2005
Kripalu, son 25 yıldır Kuzey Amerika’da bulunan en büyük yoga ve rehabilitasyon merkezi. Yılda 20 bin kişi çeşitli konferanslar, workshoplar ve kişisel rehabilitasyon için merkezi ziyaret ediyor. Dr.Neslihan İskit, Kripalu’ya yaptığı ziyareti Çekirge okurlarıyla paylaşmayı kabul etti. Kripalu Merkezi, Massachusetts eyaletinin Lenox şehrinde oldukça büyük bir arazi üzerine kurulmuş, göl ve orman manzaralı dev bir otel. Sloganları ‘Merkezini bul...’
Bu, hem kendi reklamları açısından geçerli, yani doğru yeri bul gibi, hem de kişinin kendi merkezini bulması anlamında. Merkez, herhangi bir din ya da tarikata bağlı değil; insanlar buraya yoganın sanatsal ve bilimsel yönünü keşfederek, kendi gerçek kişiliklerini ve dünyadaki yerlerini bulmak, aynı zamanda tamamlayıcı çalışmalar, dünya görüşü, sadelik ve kendi halindelikle ilgili araştırma yapmaya geliyorlar.
Kripalu son 25 yıldır Kuzey Amerika’da bulunan en büyük yoga ve rehabilitasyon merkezi. Yılda 20 bin kişi çeşitli konferanslar, workshoplar ve kişisel rehabilitasyon için merkezi ziyaret ediyor.
Amaçları, Kripalu’dan ayrılırken insanların yaşadıkları değişimi net bir şekilde algılayarak ve hayatlarına katarak gitmeleri.
KRİPALU GÜNLERİ NASIL GEÇİYOR
Kripalu’da gün, sabah saat 06:00’da her seviye için ayrı salonlarda, ayrı yoga dersiyle başlıyor ve bu 07:25’e kadar devam ediyor. Buradaki zamana ‘sessiz saat’ deniyor ve ancak başınızla selamlaşarak anlaşıyorsunuz.
07:30-08:30 arasındaki kahvaltı, tamamen organik meyveler, yoğurt, kuru üzüm, pirinç ya da soya sütü ve her türlü bitkisel çay, ekmekle self servis şeklinde sunuluyor.
08:30-11:30 arası hangi eğitim programına katılıyorsanız. Bu eğitimler yoga, masaj terapisi, ayurveda, kişisel gelişim, enerji çalışmaları ve daha birçok konuda olabiliyor.
Günün diğer saatlerinde ne mi yapılıyor?
Detaylar için www.kripalu@org adresine başvurabilirsiniz.
Kalbi Arıtma Programı’na katılmak ister misiniz
Kripalu’da yoga eğitmenliği sertifikası, konularında uzmanlaşmış dünyaca ünlü hocalardan yoga terapisi sertifikası alabilirsiniz ya da sadece yoga yapıp çeşitli masaj terapilerine katılabilirsiniz. Peki, bunların bize faydası ne olacak, diyorsanız hemen yanıt vereyim:
Daha önce ülkemizi ziyaret etmiş olan Nischala Joy Devi, Kalp ve Kanser Terapisi konusunda uzmanlaşmış ve Amerika’da bu programı uygulayan Dr. Dean Ornish’in ekibinden olup, onun yürüttüğü programın stresle baş etme bölümünden sorumlu ve Kripalu’da ‘Yoga of the Heart’ adı altında Kalp ve Kanser hastalarına yönelik bir eğitim vermişti. Bu eğitime Memorial Hastanesi’nden Dr. Neslihan İskit katıldı. Şu günlerde Prof. Dr. Bingür Sönmez’in ekibiyle Tamamlayıcı Tıp çerçevesinde bu bilgileri hastalarla paylaşmak için gerekli çalışmaları yapıyorlar. Bu konudaki ilk uygulama, eylül ayında başlayacak olan ‘Kalbi Arıtma Programı...’
Yazının Devamını Oku 23 Ağustos 2005
‘... Takılmışsın yüzündeki gözündeki çizgilere. O çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün, atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir kış günü, öl gitsin... Parayı pulu savurup, bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır isteğin, savrul gitsin...’
Şahane şair Can Yücel’in özgürlük hissi veren bu dörtlüğünü gönderdi sevgili arkadaşım Banu geçenlerde. Savrulmak istediğimden midir nedir bilinmez, harekete geçtim! Sonbahar için planlar yapmaya başladım, birini size anlatayım. (Ama benim savrulmak için öyle uzaklara gitmem gerekmiyor baştan söyleyeyim. Siz savrulacaksanız, buyrun lütfen!) Sonbaharda yogaya, bir merkezde devam etmek istiyorum. Bunun için Nişantaşı’ndaki YogaŞala’nın uygun olacağını düşündüm. Neden mi? Anlatayım...
İstanbul’da eklektik bir Yoga Merkezi: YogaŞala
Altı senelik bir geçmişi olan İstanbul’un en eski yoga merkezi YogaŞala’da birçok değişik yoga tarzı sunuluyor. YogaŞala bu farklı tarzları sadece İstanbul’da yerleşik yoga hocalarıyla değil, yabancı ziyaretçi hocalarıyla da destekliyor. Geçtiğimiz 1.5 yıl içinde farklı tarzlara sahip 15’in üzerinde yabancı ziyaretçi hoca YogaŞala’da ders verdi. (Gözüm üzerlerinde yani!)
Ziyaretçi hocalar genelde 2-4 hafta arasında kalıyor ve normal dersler verdikleri gibi workshop’lar da düzenliyorlar. Ziyaretçi yabancı hocaların derslerinden faydalanmak için ekstra bir ödeme yapılması da kesinlikle gerekmiyor! Bu hocaların derslerinden de tüm diğer YogaŞala derslerinin fiyatı olan (ve İstanbul’un tek ders için oldukça ekonomik fiyatı olan) 25 YTL ücretle veya daha ekonomik olan allternatif paket ücretleriyle yararlanmak mümkün.
YogaŞala’da sürekli olarak Hatha Yoga, Yin/Yang Yoga, Ashtanga Yoga, Power Yoga, Sivananda Yoga, Hamile Yogası ve Meditasyon dersleri veriliyor. Bu arada YogaŞala, Yin/Yang Yoga dalında eğitimci sertifikasıyla yoga eğitimi veren tek yoga merkezi.
Yıl sonuna kadar YogaŞala’ya gelecek olan ziyaretçi hocaların bilgileri ise şöyle:
8-31 Ağustos Helen Noakes- Scaravelli Yoga
1-22 Eylül Eric Powell- Ashtanga Yoga
22 Eylül- 13 Kasım Nicole Ohme(Om Yoga New York)- Vinyasa Flow Yoga
21 Kasım- 6 Aralık Sudaka- Hatha Yoga
Ziyaretçi hocaların yanı sıra YogaŞala’da sürekli olarak hem yurtiçinden, hem de yurtdışından hocalarla kurslar düzenleniyor. Örneğin; bu yıl içinde dünyaca ünlü yoga hocaları Richard Freeman ve Godfrey Devereux ile birer eğitim düzenlenmiş ve bu organizasyonlar çok büyük ilgi topladı.
YogaŞala’nın düzenlemekte olduğu yazlık kurslar ise aşağıdaki gibi:
Fethiye-Kabak Yoga Retreat (Zeynep Aksoy-David Cornwell)
4-10/ 11-18 Eylül
Laughter Yoga- Gülme Yogası (Robert Butt) 10-11 Eylül (*)
YogaŞala’nın müthiş yoga hocalarından sevgili Zeynep Aksoy’un hazırladığı ve Sinan Çetin’in eşi Rebekka Haas ile gerçekleştirdikleri Yoga DVD’sini de şiddetle tavsiye ederim. Evde eşiniz, sevgiliniz, çocuğunuz ya da kendinizle(!) çok güzel vakit geçirmenizi sağlıyor!
YogaŞala’ya 0 212 241 00 67 no’lu telefondan, ‘info@yogasala.com’ e-mail adresi veya ‘http://www.yogasala.com’ internet sitesi aracılığıyla ulaşabilir, daha fazla bilgi alabilirsiniz.
(*) Laughter Yoga-Gülme yogası
YogaŞala’nın programı içinde verdiğim ‘Gülme Yogası’nı biraz daha açmak istiyorum.
Laughter Yoga (Gülme Yogası) workshop’unda kişiler espri veya şakalara gerek kalmadan gülmeyi öğreniyorlar. Gülme Yogası, stresin üzerimizde yarattığı negatif etkilerden kurtulmanın ve iş yerimiz de dahil olmak üzere hayatta daha etkin ve verimli olmamızı sağlamanın son derece ekonomik bir yolu. Bu workshop’ta kişiler bir sebep olmaksızın grup içinde içtenlikli bir şekilde gülmeyi öğreniyorlar. Koşulsuz gülme koşulsuz mutluluğu getiriyor! 9 Eylül’de saat 19:00-21:00 saatleri arasındaki ücretsiz deneme seansına katılabilir, fıkrasız gülme antrenmanı yapabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku 16 Ağustos 2005
Hava sıcak ve nemli; insanlar ağır hareket ediyor sanki. Ne yoga ne tai chi hareketleri için kalkmıyor kollar! O halde yunus balığı meditasyonu yapmaya ne dersiniz? Özellikle kristal ve indigo çocuklarla ilgili çalışan yoga eğitmeni sevgili Burçak Alkanlı’nın anlatımıyla hep beraber kendimizi yunusların kollarına bırakalım!
Adım adım YUNUS BALIĞI MEDİTASYONU
Meditasyona başlamadan önce fonda mutlaka deniz ve yunus sesleri olmalı, mutlaka böyle bir CD koyarak meditasyona başlayın.
1- Gözlerinizi kapatın.
2- Kendinizi okyanusun sahilinde yürürken hayal edin...
3- Güneşin ışıkları nazikçe suyun üzerine inmekte.... Sizi güven ve huzur duygusu kaplamaya başlıyor....
4- Siz okyanusu seyrederken, birçok yunusun dikkati size odaklanıyor....
5- Suyun derinliklerinden gelen yunus seslerini duyun...
6- Onlar sizi çağırıyor!
7- Yavaşça suya girerek yunuslara doğru yüzmeye başlayın.
8- Yunuslardan biri sizin yanınıza gelerek telepatik olarak ona tutunmanızı istiyor.
9- Siz, onun yüzgecine tutunun... O, sizi diğer yunuslarla görüşmeye götürecektir...
10- Eğer sizin gezgin benliğiniz yunusların mesajlarını algılayabilirse, onların seslerinde sizi selamlayan tonları keşfedeceksiniz...
11- Herbiri farklı bir harmoni ve mesaj ifade eden 12 yunus etrafınızda halka şeklinde dizilmiş sizi selamlıyorlar...
13- Siz yunus seslerini dinliyor ve onları anlıyorsunuz... Gezgin ruhunuzun bir sonraki durağı olacak olan farklı bir realiteye geçişin ana girişini, onları takip ederek bulabileceğinizi bilmenizi istiyorlar...
14- Onlarla ışığa doğru yüzün!....
15- Onların mesajlarını duyun ve görün!....
Hazır olduğunuzda gözlerinizi açabilirsiniz.
Not: Noktalı bırakılan yerlerde biraz duraklayıp hayal edin ve hissedin.
Yazının Devamını Oku 4 Ağustos 2005
Asthanga yoga, yoğun bir çalışma sistematiğine verilen ad. Sekiz basamaklı bu yolda amaç kusursuz bir ahlaki halle, bütün duyuların sıkı kontrolüdür. Böylelikle yavaş yavaş mükemmel bir bedene, konsantrasyona ve meditasyona ulaşılır. Richard Freeman, bir yoga öğrencisi. Çünkü yogayı öğrendikçe ve çalıştıkça ‘ne kadar bilmediğini’ anladığını söylüyor. Freeman’a göre, yoga bir araçtır; araçlar topluluğudur ve gerçek yoga, bir sanattır. Gerçek yogayı bu aracı ortadan kaldırdığında bulursun.
- ‘Yogayı hayatınıza 24 saat ve 7 gün sokun’ dediniz. Nedir yoga?
Yoga, ilişkidir. Yoga, tanrıyla ilişkidir. Ne kadar farkında olduğunun farkına varmaktır. İki şey birbiriyle karşılaştığında gece gündüzle, bir felsefe başka bir felsefeyle, erkek kadınla, bu klasik bir tanım, burada gerçek kendini görürsün! Yoga, iki şeyin karşılaşmasıdır ve bu karşılaşmada düşünce durur. Bu nedenle İstanbul çok ilginç bir şehir; birçok şeyin birbiriyle karşılaştığı bir yer burası. Avrupa ile Asya’nın, Hıristiyanlıkla Müslümanlığın...
- İran’da bir süre Sufizm çalıştınız. Kendinizi derviş olarak görüyor musunuz?
Hindistan’da yaşarken gerçek bir derviş gibi ayağımda tahta ayakkabı ve elimde bir tasla tapınak tapınak dolaşıp, onların verdikleri yiyeceklerle yaşardım. Yoga yapmaya başladığınızda her zaman pratik yapmalısınız.
- Ne zaman yoga yapmaya başladınız?
1968’de, ama bu demek değil ki ben iyi bir yogacıyım. Ben bir yoga öğrencisiyim.
- Birçok kişi yoganın bir din olduğunu sanıyor.
Bazen karıştırmak çok kolaydır. Bir hediye paketiyle hediye gibi. Paketin içindeki gerçek hediyeyi bulduğunda paketi bir yere atarsın. Gerçek yogi, paketle ilgilenir. Bu, aynı İslam’la Sufizm’in ilişkisi gibidir. Sufizm, hediyenin paket kısmıyla ilgilenir.
YOGA FELSEFEDEN KORUR
- Ashtanga Yoga’da kendinize ait bir tekniğiniz var mı?
Uzun yıllar Asana çalıştım ve o sayede içe dönmeyi öğrendim. Bu nedenle ben hareketleri çok yavaş yapıyorum ve insanların bunu terapi olarak kullanmalarını sağlıyorum. Ashtanga, zor bir tekniktir, Asanalar yardımıyla aklın sakinliğini yakalayabilirsin. Çok hassaslaşırsın. Birçok insan bunu istemez, çünkü öyle bir noktaya gelebilirsin ki tamamen çözünüp ölebilirsin!
- Bunu biraz açsak...
Asanalar yoluyla meditasyona geldiğin noktada çok uç hislere kapılabilirsin. Böyle bir hissi, bir binanın üzerinden düşerken ya da biri seni tabancayla vuruyorsa hissedebilirsin.
- Hayatınızda yoga olmasaydı ne yapacaktınız?
Yoga yapmasam felsefe okuyacaktım, ancak yoga felsefeden daha iyi bir şey. Çünkü yoga ile felsefe yapmaktan vazgeçebilirsiniz. Felsefe beyni yorar ve müthiş bir işkencedir, yoga insanları felsefeden korur.
notlar... notlar...
n Ünlü astrolog Gahl Sason, Türkiye’yi ikinci adresi kabul etti! Bu kez de 7-14 Ağustos tarihleri arasında ‘mavi yolculukla astroloji eğitimi’ vermek için geliyor. Rotası şu: Bodrum-Kaş-Simi-Rodos-Vsiros-Tilos- Datça-Knidos-Bodrum. Ayrıntılı bilgi için OWO’nun 0212 287 99 98 no’lu telefonundan Nur Hanım’la görüşün. Teknede astroloji eğitimi almak ayrıcalık olacaktır!
n Geçtiğimiz hafta ünlü bisikletçi Lance Armstrong’un geçirdiği hastalığı ‘prostat kanseri’ olarak yazmıştım. Oysa Armstrong’un hastalığı, ‘testis tümörü’ydü. Prostat kanseri, genellikle 50 yaş ve üzerini etkilemekteyken, testis tümörü genellikle genç erkekleri etkiliyormuş. Her iki kanserin de tedavileri birbirinden farklı tabii ki. Yanlış anlamaya sebebiyet vermek istemem. (Teşekkürler Dr. İlker Tinay! Ve Yiğit Yazıcıoğlu!)
n Bu arada Lance Armstrong, aralık ayında Türkiye’ye geliyor!
Yazının Devamını Oku