Zeynep Bölükbaşı

Altıncı duyu uygulayıcısı

15 Nisan 2005
Bu hafta size ilginç bir kişiyi anlatmak istedim. Türkiye’nin tek Hint astroloğu, Şebnur Kuran Balcı. Şebnur Hanım’ın bugüne kadar duru görü yöntemiyle bildikleriyle ilgili birkaç örnek: Recep Tayyip Erdoğan’ın hapisten çıkacağı ve Başbakan olacağı, Beşiktaş’ın 2002-2003 sezonunda şampiyon olacağı ve Gülben Ergen’in 2005’teki hamileliği...

Siyasal bilgiler fakültesi mezunu. Kitle iletişimi master’ı var. Üniversite yıllarından itibaren bir şeyler ‘görmeye’ ve ‘hissetmeye’ başlamış. O sırada şimdiki Ruh ve Madde Derneği’ni açma teklifini getirmişler.

‘Rahmetli Ergün Arıkdal, verdiği bir seminerde beni fark etti ve konuşmak istedi. ‘Yavrucum sen, kendinin farkında mısın?’ dedi. Ben de içime doğanların gerçek olduğunu söyledim. O zaman bana, ‘Sen bir gün çok önemli bir altıncı duyu uygulayıcısı’ olacaksın’ dedi’ diye anlatıyor.

Fakat ağır ceza avukatı olan babası, Şebnur Kuran Balcı’nın spiritüel konulara yönelmesine izin vermemiş.

Gizli gizli Ergün Arıkdal’dan dersler alan Şebnur Hanım, İngiltere’ye gittiğinde bir Hintliyle tanışmış. o da ‘Sen bizim kardeşimizsin’ demiş, reenkarnasyondan bahsederek. Ayrıca büyük bir acı yaşayarak spiritüel konulara yöneleceğini söylemiş. Hakikaten yıllar sonra büyük bir acı yaşayarak hayatına son vermek bile istemiş Şebnur Kuran Balcı... Yaşadığı sıkıntılı ortamdan kaçmak için bir arkadaşı aracılığıyla Hindistan’a gitmiş.

Pek çok gurunun, astrologların katıldığı, mayıs ayında yapılan kutsal bir festivale katılmış. (Örneğin; 40 yıldır yemek yemeyen bir guru varmış!) Orada bir astroguruyla tanışmış.

‘Çok kötü bir ruh halinde olduğumu anladı ve gidip tekrar gelmemi söyledi’ diyen Şebnur Kuran Balcı, eskiden beri insanların elleriyle ilgilendiğinden, bunun sebebini araştırmış. O sırada reenkarne bir ruh olduğunu, bunun dünyaya üçüncü gelişi olduğunu öğrenmiş.

Zorlu bir eğitim

Hindistan’da ne eğitimi almıştı acaba? ‘Önce insan bilimi eğitimi aldım. Gittiğimde egom çok yüksekti, nefret doluydum. Ve beni kovdular. Çünkü bana el falı öğretmediler, insan ruhunu öğrettiler. Bunun için önce kendi ruhumu temizlemeliydim. Ama kovsalar da vazgeçmedim yine gittim.

Onlar için inekler kutsal biliyorsunuz; benden ineğin pisliğini yüzüme sürmemi istediler. Ben de elime sürdüğümde karşımda Christian Dior’un pudrası olduğunu hayal ettim. O anda koku gitti! Sürdüm. Sonra Ganj Nehri’nin suyundan içirdiler. 11 gün sadece suyla yaşadım, böylece ruhum ve bedenim temizlendi. Ruhun belli bir seviyeye geldikten sonra ancak sana bir şeyler öğretiyorlar.’

Şebnur Hanım’ın eğitiminden geçmek isteyenler olmamış mı Türkiye’de? Tabii ki olmuş, adresleri, guru isimlerini alıp Hindistan’a gitmişler, ama dayanamayıp dönmüşler. O nedenle şu an Türkiye’deki tek Hint astroloğu olduğunu söylüyor.

1988’den 2001’e kadar el çizgilerinin okunmasına yönelik olan Hint astrolojisinin yanı sıra çakra, bioenerji, taşlar ve parapsikoloji konularında da eğitim almış. Şimdi bunları kişilere uyguluyor.

Hint astrolojisinin ülkemizdeki tek temsilcisi olduğu bilinen Şebnur Kuran Balcı, bunun yanı sıra kişi ve kuruluşlara yaşam yolunda danışmanlık yapıyor:

‘Hiç soru sormam. Ellerine bakar, konuşurum. Ama Hint astrolojisi fal değildir. El çizgileri her şeyi söyler. Ölüm çizgisiniyse okumam. Allah bilir, diyorum. Şu anda var olan ve ileride görülecek hastalıkları söyler Hint astrolojisi. Elimizde, reenkarnasyon geçirip geçirmediğiniz, sağlık durumunuz, yapmanız gerekenlerle ilgili ipuçları var.’

Ona danışanlar arasında çok ünlü sanatçılar ve işadamları var. Bugüne kadar duru görü yöntemiyle bildikleriyle ilgili birkaç örnek:

Recep Tayyip Erdoğan’ın hapisten çıkacağını ve Başbakan olacağını, Beşiktaş’ın 2002-2003 sezonunda şampiyon olacağını, Gülben Ergen’in 2003’te yaşayacağı kötü aşk olayını ve 2005’teki hamileliğini, Irak Savaşı’nın başlayacağını, bunun resmi olarak bitse bile içerde çok uzun süreceğini, meteorların dünyaya düşeceğini, Mehmet Ali Erbil’in kötü bir hastalık yaşayacağını, Türkiye’de erken seçimin olacağını bilmiş.

Yani uzun lafın kısası, yaşam yolunuzdaki virajlar, geçitler ve köşe başlarında sizi bekleyen tehlikeler konusunda sizi uyarıyor. Bunun için gerekenler; o, siz ve bir kalem. Benimle ilgili neler mi bildi? O da bana kalsın.

Neler oluyor neler

Güzellik Yogası

İnsanın fiziksel, zihinsel ve ruhsal bir bütün olarak kabul edildiği günümüzde, sağlıklı yaşarken Beauty Yoga ile yaşlanmayı yavaşlatmak da mümkün. Güzellik Yogası ile sağlıklı ve güzel bir görüntüyle yaşlanabilirsiniz. Pabetland’da Güzellik Yogası eğitmeni Filipinli Lourdes Çabuk ile gerçekleşecek eğitimlerle izsiz yaşlanmanın sırlarını öğrenebilirsiniz.

Tel: 0 212 285 21 85

Baharın renklerini keşfedin

Renklerin spiritüel hayatlarımız üstündeki etkisini merak ediyorsanız, 24 Nisan Pazar günü, Renk Center tarafından Darüşşafaka Sosyal Tesisleri’nde düzenlenecek seminere katılın.

Tel: 0 212 286 26 76

0 212 276 88 65

Yazının Devamını Oku

Uzakdoğu’da Feng Shui olmadan adım atmak yok

1 Nisan 2005
Bence siz de ‘feng shui’siz adım atmayın! Bu fikre, Esra Koyuncu’nun verdiği ‘feng shui’ seminerine katıldığımda karar verdim. İşte size, uzmanı Esra Koyuncu’nun anlatımıyla feng shui’nin püf noktaları...

Kimbilir kaç kez, girdiğiniz bir yerde kendinizi çok iyi ya da çok kötü hissetmişsinizdir. Nedir sizi etkileyen?

Bir anlam vermek, söze dökmek zorlaşır. Ama his histir işte. Bir de bu mekanın her gün yaşadığınız yer olduğunu düşünün. Henüz tanışmadıysanız, bu hislerinize bilimsel olarak yaklaşan bir felsefe var:Feng Shui.

Çinliler, mekanların insanlar üzerindeki etkisini binlerce yıldır araştırmışlar ve bu, bir bilim, bir yaşama sanatı haline gelmiş: Feng Shui, insanları besleyecek, mutlu edecek mekanları yaratmanın yollarını gösteriyor.

Doğu felsefesine göre doğa en mutlak güçtür ve mükemmel bir denge içindedir. Yeryüzüne yapılacak herhangi bir yapının yeri, mutlaka düşünülerek ve özenle seçilmelidir. Aksi takdirde bu denge bozulur. Feng Shui, yaşadığımız yerleri doğru seçip içindeki enerjileri doğru yönlendirdiğimizde kişisel potansiyelimizi de sonuna kadar kullanabileceğimizi söylüyor. Çünkü her gün yaşadığımız yerler işimizi, ailemizi, sağlığımızı, ilişkilerimizi, kısacası tüm hayatımızı etkiliyor.

SU İYİ ENERJİLERİ TOPLUYOR

Klasik Feng Shui’nin Türkiye’deki uygulayıcılarından Esra Koyuncu’ya göre Feng Shui prensipleri tamamen mantık ve sağduyuya dayanıyor ve uygulaması hiç de zor değil. Her şeyden önce yaşayacağınız mekanı doğru seçmek gerekiyor.

Bunda da dış çevrenin rolü büyük. Dışarıda iyi bir enerji olmalı ki evin içine girecek enerjiler iyi olsun. Parklar, bahçeler, doğal yaşamın olduğu yerler, güzel bir manzara ve açıklık evimize iyi enerjiler getiriyor. En ideal yer, ön cephesi güneye bakan, arka cephesi yumuşak eğimli bir dağ sırtına oturmuş, rüzgarlardan korunan bir konum. Hele önünüzde yumuşak akan bir su varsa çok iyi, çünkü su, iyi enerjilerin toplanmasını sağlıyor.

Bunun yanında evinize doğru yönelmiş keskin sivri açılardan, çok hızlı trafik akan yollardan, dik yokuşlardan, güç kaynaklarından ve ölüm, hastalık, kaos çağrıştıran mezarlık, morg, karakol, hastane gibi binalarla komşu olmaktan kaçınmak gerekiyor.

Not: Esra Koyuncu, Feng Shui meraklılarını bilgilendirmek için eğitim ve söyleşiler düzenliyor. Maslak Pabetland’de her çarşamba yapılan söyleşiler çok ilgi topluyor. Pabetland Tel: 0212 285 21 85

Evimiz nasıl olmalı

Fazla karmaşık, girintili çıkıntılı, çok köşeli ev planları, enerjilerin düzgün dağılımını bozuyor. Ev için en ideal planlar, kare ve dikdörtgen olanları. Ev içinde ferah, aydınlık, karışıklıktan uzak bir atmosfer aranıyor. Feng Shui felsefesine göre her şey bir bütündür ve birbiriyle bağlantılıdır. Karışık, dağınık bir ev, karışık bir kafa demektir.

Girişler evinizin nefes alıp verdiği yerdir. Tıpkı ağzımız gibi. Giriş kapısı evin büyüklüğü ile orantılı olmalı. Dar, küçük kapılar bir anlamda eve giren şansı engeller. Çok geniş, büyük bir kapı ise enerjinin sızmasına yani evin bereketinin dışarı akmasına neden olur. Girişte sizi neler karşılıyor? Giriş kapısının tam karşısına koyulmuş bir ayna enerjiyi geri yansıtır. Enerji girdiği gibi geri çıkar. Aynı şekilde giriş kapısının karşısında bir pencere ya da arka kapı varsa bu da enerjinin bir yerden girip diğerinden çıkmasına neden olacaktır.

İkinci önemli yer yatak odaları. İyi bir uyku için yatak odaları mümkün olduğunca girişten ve evin hareket olan alanlarından uzak olmalı. Kapı üstünüze açılmamalı ve ayak uçlarınız kapı ile aynı hizada olmamalı. Buna mezar pozisyonu deniliyor! Bir de yatağınız size uğurlu gelen yönlerden birine bakıyorsa şansınız kat kat artıyor.
Yazının Devamını Oku

Hayat sizlere tutulmuş aynadır

25 Mart 2005
Hayatta başınıza gelen bütün olaylar size tutulmuş aynalardır. Onlarda sadece kendinizi, kendi duygu ve düşüncelerinizi görürsünüz. İnanmak için, ‘Bin aynalı dağın öyküsü’nü okuyun. Uzun yıllar önce, uzaklardaki bir ülkede ‘Bin aynalı dağ’ denilen bir dağ vardı. Bu dağın zirvesine gerçekten de bin tane irili ufaklı ayna yerleştirilmişti.

Herkes zaman zaman bin aynalı dağa çıkıp, ilginç öykülere şahit olmayı ve daha sonra gördükleri hakkında arkadaşlarıyla konuşmayı isterdi. Bir gün, bu ülkede yaşayan küçük mutlu bir köpek, bu dağı duydu ve oraya gitmeye karar verdi.

Dağın eteğine ulaştı ve sonra da neşeyle yukarı tırmandı. Yorulmuştu, ama yeni şeyler göreceği için keyiflenmiş ve yorgunluğunu çoktan unutmuştu. Aynaların bulunduğu zirveye geldiğinde kulaklarını dikmiş, kuyruğunu hızlı hızlı sallıyordu. Kocaman bir gülümseme gönderdi onlara. Karşılığında bin tane kocaman sıcak ve dostane gülümseme aldı.

Mutluluğu kat kat artmıştı. Oradan bir türlü ayrılmak istemiyordu. Türlü türlü sevinç ve dostluk hareketleri yapıyor, yaptıklarının bin kat fazlasıyla karşılığını görüyordu. Nihayet gün karardı ve oradan ayrılması gerektiğini anladı. Dağdan inerken kendi kendisine; ‘Burası harika bir yer! Buraya sık sık geleceğim’ diye düşünüyordu. Bu arada, aynalı dağın çıkışındaki anlamlı levhayı da okudu ve mutluluğu bin kat daha arttı...

BİN TANE HIRLAYAN KÖPEK

Aynı ülkede yaşayan başka küçük bir köpek daha vardı. Ama ilki kadar mutlu değildi. Huysuz ve mutsuzdu. O da o dağa gitmeye karar verdi.

Dağın eteklerine kadar gelip de yukarıya baktığında, şikayete başlamıştı bile. Sızlana sızlana dağın tepesine kadar çıktı. Yorgunluk ve kızgınlığa şimdi bir de korku eklenmişti. Doğru ya, bu dağın tepesinde kendisini kimbilir hangi hırsızlar, haydutlar bekliyordu! Aynaların olduğu alana yaklaşırken, her an bir düşmanla karsılaşacakmış gibi başını öne eğmişti. Kafasını kaldırıp da aynalara baktığında gözlerinde inanamadı.

Soğuk soğuk bakan bin tane köpek gözlerini onun üzerine dikmişti. Güya onlardan korkmadığını onlara göstermek için hırlamaya, dişlerini göstermeye başladı. Aynı anda korkunç görünümlü bin köpek kendisine hırlayınca, korkudan ne yapacağını bilemedi ve dağdan kaç inerken kendi kendine; ‘Burası korkunç bir yer! Buraya bir daha asla gelmeyeceğim’ diyordu.

Huysuz köpek, o hızla ve korkuyla kaçarken, aynalı dağ hakkında bilgi veren levhayı ve yazıları görmemişti bile. Levhada şöyle yazıyordu:

‘Ey yolcular! Sakın aldanmayın, gördüğünüz görüntüler sadece ve sadece sizin aynadaki yansımanızdır. Aynı şekilde; hayatta başınıza gelen bütün olaylar size tutulmuş aynalardır. Onlarda sadece kendinizi, kendi duygu ve düşüncelerinizi görürsünüz...’

Ulu Yaratıcı’ya yakarış

Bu dua Türkiye’nin ilk ‘insan mühendisi’, Koç grubu şirketlerinin danışmanı olarak çalıştığı sıralarda, birçok yöneticinin vizyonunu genişleterek ülkemize çok önemli yararları dokunmuş bir kişi, Sayın Ergun Zoga’ya ait. Usuireiki mail grubuna Bülent Özgen tarafından aktarılan duayı sizinle paylaşmak istedim:

LÜTFEN

Canlı ve cansız varlıkları ile evreni yaratan ulu yaratıcı;

Yaşamımızda;

Sevgiye muhtaçları görmek için körlüğümüzü,

İlgiye muhtaçları duymak için sağırlığımızı,

Kalbi açlara ulaşmak için gönlümüzü aç.

Yuvalarımızdan saadeti,

Vücutlarımızdan sıhhati,

Ceplerimizden bereketi,

Kafalarımızdan aklı ve hikmeti,

Ama kalplerimizden;

Din, dil ve ırk farkı gözetmeden İNSAN SEVGİSİNİ EKSİK ETME.


Estetik dişhekimleri zirvesi başlıyor

Estetik Dişhekimliği Akademisi Derneği’nin (EDAD) bugün başlayan İmplantoloji Kongresi’nde, bu alandaki yenilikler tartışılacak. Maslak Princess Otel’de yapılacak iki günlük kongreye Almanya, İsviçre ve Avusturya’dan bilim adamları katılacak.

Kongrenin başkanlığını üstlenen Berlin Üniversitesi Charite Dişhekimliği Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ata Anıl, 13 yılda yaptığı 1500 implantla ilgili bir tebliğ sunacak. Doç.Dr. Anıl, ağıza yerleştirilen her 100 implattan 95’inin başarılı olduğunu, hatta bu oranın kendisini de şaşırttığını söyledi. Doç. Dr. Anıl, kemik yoğunluğu iyiyse implantlar kolayca yerleştiğini, saf titanyum olan implantların genellikle vida şeklinde olduğunu belirtiyor.

İmplant tek veya birden fazla dişin eksikliğinde kullanılabildiği gibi hiç diş olmayan ağızlara da uygulanabiliyor. Eğer kemiğin miktarı, yoğunluğu gibi şartlar elverişliyse, implantların üstüne hemen porselen kaplı dişler takılabiliyor. 5-8 implantla bütün ağız, sabit proteze kavuşabiliyor.

Almanya, İsviçre ve Avusturya’dan da bilim adamlarının da katılacağı kongreye 300 dişhekiminin katılması bekleniyor.

Mesude ERŞAN

Dişeti hastalıklarının fotodinamik tedavisi

Kongrenin ilgi çekecek bir başka konusu dişeti ve implantitis hastalıklarında lazerle yapılan tedaviler. Dişeti ve implant çevresi enfeksiyonlarında antibiyotik kullanmak yeterli olmuyor. Fotodinamik yönteminde önce mikroplar özel bir madde ile boyanıyor. Lazer ışığı sadece bu madde tarafından alındığından diğer dokulara zarar vermeden mikropları öldürmek mümkün oluyor. Yöntem ayrıca yara tedavisi ve ağız lezyonlarında da kullanabiliyor.

Stresin etkili ilacı yoğurt

Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Songül Çakmakcı, Türklere özgü besin maddesi yoğurdun Avrupa ve Amerika’da daha çok tüketildiğini söyledi.

Çakmakcı, ‘Yoğurt mide ülseri, ishal, prostat kanseri, günlük hayatımızın vazgeçilmezi stresin en büyük ilacıdır. Kolesterol düzeyini azaltır. Yatmadan önce yenildiğinde uykuyu getirir. Stresi etkin bir biçimde azaltır’ diye konuştu.

Cem BAKIRCI/ ERZURUM, (DHA)
Yazının Devamını Oku

Mart hareketli geçecek

10 Mart 2005
<B>Kitaplar, festivaller, seminerler, yoga ve meditasyon dolu bir ay bizi bekliyor. Mart ayındaki etkinlikleri şöyle bir sıralayayım dedim, bakın ortaya nasıl uzun bir liste çıktı! </B> ‘Reiki ışığı’ kitap oldu

Bu köşe, bir kitabın hayat bulmasında katalizör oldu. ‘Katalizör’ diyorum, çünkü kitap zaten yazılmıştı, dolayısıyla sebep oldu demek, biraz fazla olur gibi geliyor. Kitabın yazarı Yenal Karahan’la, reiki üzerine konuşmak için tanıştığımda kitabı hazırdı, ancak yayınevi bulamıyordu. Ben de kitabını okumak istedim. Güvendi ve tek örneğini verdi.

‘Herkes şifa dağıtabilir’ diyen Yenal Bey, herkesin reiki yapabileceğini öğrenmesini istiyordu. Bu, özel bir güç değildi. Bunun için temel bilgileri bize ‘Reiki Işığı’ adlı kitabında veriyordu. Bunları Çekirge’de yazdıktan sonra Kozmik Kitaplar Yayınevi, kitapla hemen ilgilendi ve çok kısa bir sürede yayımlanmasını sağladı.

Şu an gittiğim kitapçılarda kitabı gördüğümde çok mutlu oluyorum. Yenal Bey, bana yazdığı mailde, ‘ Siz olmasaydınız bu kitabın basılamayacağını ve de şu an 300 kişiye yaklaşan bir vatandaş kitlesine Reiki’ yi karşılıksız olarak veremeyeceğimizi bütün arkadaşlarıma anlattım’ diyordu.

Nezaketine teşekkür ediyorum. Sizden de bir an önce kitabı okuyup bana mail atmanızı rica ediyorum!

Ekoloji İstanbul 2005, Organik Ürünler ve Çevre Fuarı

Türkiye’de ekolojik bir yaşam kurmak, bu yaşamın ön koşulu olarak toplumsal yaşamın diğer canlıların yaşamı ile birlikte sürdürülebilir kılınmasını sağlamak amacıyla, ‘Ekoloji İstanbul 2005, Organik Ürünler ve Çevre Fuarı’, 24-27 Mart tarihleri arasında Dolmabahçe Kültür Merkezi- Beşiktaş’ta çevre dostlarını dördüncü kez buluşturacak. Haberiniz olsun!

Yoga ve Kundalini Meditasyonu

Beyoğlu Asmalımescit’teki Kun Meditasyon Merkezi’nde mart ayından itibaren yoga ve kundalini meditasyonu dersleri başladı. Programı aşağıda yazdım. Meditasyon sonrası aşağıdaki kafede bir şeyler içip hayata karışmanızı tavsiye ederim...

Özlem ile Pazartesi-Çarşamba 19.00-20.30

Michelle ile Pazartesi-Cuma 11.00-12:30

Lavanya ile Yoga’nın dansı Cumartesi 11:00-12:45

Kundalini Meditasyonu

Salı-Perşembe-Pazar 19.00-20.00

KUN Tel: 0 212- 245 75 10

Kabala’yı öğreniyoruz

Ünlü Kabalist Yehuda Berg, 13 Mart Pazar günü saat 14:00’te Ritz Carlton Hotel’de olacak. ‘Kaballah’ Madonna ile birlikte gelir gelmez, bilinmez, çünkü bu, bir konser değil gönül işi. Ancak Kabala’yı merak ediyorsanız OWO’dan biletlerini satın alıp bu semineri kaçırmayın, derim. OWO Tel: 0 212- 287 99 98

Yoga zamanı

Hindistan’daki Swami Vivekananda Yoga Üniversitesi profesörlerinden Sri N.V. Raghuram, ülkemize, Yoga’yı yaygınlaştırmak için bir seri kültürel etkinlik yapmak üzere davet edildi.

Ben de kendisiyle buluşup önümüzdeki hafta size öğrendiklerimi aktaracağım. Raghuram’ın programı:

Raghuram, basın mensuplarına Nepal Kültür Merkezi’nde ‘Stres Yönetimi ve Yoga’ üzerine, 14 Mart Pazartesi günü saat 11:00’de uygulamalı seminer verecek.

11 Mart Cuma günü saat 19:00’da Kadıköy Evlendirme Salonu’nda Kadıköy Belediyesi ve Nepal Kültür Merkezi işbirliğiyle ilgilenenleri ‘Stresle Mücadele ve Yoga’ konusunda aydınlatacak uygulamalı seminerler düzenlenecek.

Etkinlikler hakkında bilgi almak için Tel: 0 216- 449 43 34/ 35

Biz 11 Mart’ta Elele olarak Bilgi Üniversitesi’nde girişimci kadınlarla buluşacağız. Bekliyoruz.
Yazının Devamını Oku

Günde 2 kez tatile çıkmak ister misiniz

24 Ocak 2005
Hayatın genel akışına baktığınızda, yavaşladığınız, neredeyse doğayla aynı hızı yakaladığınız kısa zaman dilimidir tatiller.Düzenli uygulayacağınız bir teknikle, tatilden aldığımız zevki, her gün hayatımıza yansıtmanın mümkün olduğunu; hatta bütün insanlar bunu aynı anda yaparsa dünyaya barışın geleceğini öğrendim!TTransandantal Meditasyon... İlk anda telaffuzu zor, dilin dönmediği bir kelime; bol tekrarla alışıyorsunuz. Ama kısaca TM de deniyor. Bundan yıllarca önce Doğan Canku’yla yaptığım bir röportaj sırasında ne olduğunu öğrenmiştim Transandantal Meditasyonun (TM). Yıllar geçti ve Kelebek’te ünlü Hollywood yönetmeni David Lynch ile yapılmış bir röportajda yine karşıma çıktı ‘TM’. Blue Velvet filmiyle hayran olduğum yönetmen, 30 yıldır uyguladığı TM ile günlerinin çok yaratıcı hale geldiğini söylüyordu! Yani yaratıcılığını, sinema zekasını TM’ye mi borçluydu? Haberde, beni en çok etkileyen bölüm ise ‘Dünya Barış Yönetimi’yle birlikte çalışan Lynch’in, TM ile dünyadaki şiddetin, savaşların ve terörizmin ortadan kaldırılabileceğini söylemesiydi. Bu, gerçekten mümkün olabilir miydi? Kafamda bu sorularla, İstanbul Gayrettepe’deki Transandantal Meditasyon Merkezi’ne gidip 1976’dan beri tekniği uygulayan Vesile Hanım’la görüştüm. * * *Binlerce yıl önce uygulanan bu yöntemi insanlar, stres için değil, zihinsel potansiyelinden daha fazlasını kullanmak için uyguluyorlardı. O zamanki uygulama şekliyle, bugünkü arasında hiçbir fark yok. Doğanın kendi düzeninde de bir değişim yoktur, doğal bir evrim vardır.İnsan hayatı çok kısa ve her şey algılamayla ilgili. Bunu bilen Maharishi, bu yöntemi 1957’de Batı’ya yaymak istedi. Niye? Batı’nın teknolojisiyle Doğu’nun bilgeliği birleşmeli.Zihindeki değişim, bedeni de etkiliyor. Günümüz dünyasında insanlar o kadar çok uyarılma düzeyinde kalıyor ki, rahat uykuya dalamıyor, sabah yorgun kalkıyor. Böylece sinir sistemi zayıflamaya başlıyor. Her şeyin bir dengesi vardır doğada. Oysa biz, aklımız sayesinde hata yapıyoruz. Sürekli akıl düzeyinde kalmak, sistemimizi yorar. TM’yi bir dalış işlemine benzetebiliriz. Suyun yüzeyinde kaldığımızda daha fazla çaba vardır, aktif durumdayızdır. Ama derine dalmak için karar vermemiz gerekir, derinlerde daha az çaba vardır. Zihnimizde derine daldığımızda ise zihin faaliyetlerinin adım adım azaldığı görülür. Ama uykudaki gibi kendimizden geçtiğimiz bir durum yok. Her şeyin farkına varabiliriz. Fakat bu düzeyde beden çalışma düzenini değiştiriyor. Nefes alışverişi, laktik asit, kalp atışları değişiyor. Doğamız gereği var olan yenileme mekanizması devreye giriyor. İnsanlar başarının aktiflikte değil, sükûnette olabileceğini bilmiyorlar. Çünkü zihin sakinse, daha iyi planlama yapar. Sakin düzeyde olan zihnin çalışma durumu, tıpkı doğanın kendi içindeki birleşik alana dönme durumu gibidir. Her şey birbirine bağlı. Biz de düşünce yaratıyoruz. Ama çoğu zaman yönü bozuk oluyor, atom bombası yapılıyor! Sadece akıllı olmak yetmiyor; kalp ve akıl birleşmeli. Olumlu düşüncenin önemi çok büyük, bütün dünyayı değiştirebilecek kadar büyük. 1980’lerde seçilen pilot bölgelerde, aynı özelliklere sahip insanlar 3-5 yıl boyunca her gün sabah-akşam aynı anda TM yapmış ve hayatlarına devam etmiş. Sonuçta o bölgelerde suç oranı, trafik kazası, hastane giriş-çıkışları gibi oranların büyük ölçüde düştüğü gözlenmiş. (Yani dünyaya barışı getirmek için TM kullanılabilir!) İsviçre’de, bilinç alanında araştırma yapan bir üniversite var. Amerika Ohio’da ise normal bir üniversitede sabah ve akşamları öğrenciler TM uyguluyor. Gün sona ererken öğrendiği derslerin birleşik alanla ilişkisini öğreniyor. Türkiye’de de Amerika’daki gibi bir üniversite çalışması planlanıyor. Önemli olan uygulayıcı kişilerin olması. Nedir TM‘Transandantal Meditasyon, dikkati herkesin içinde derinlerde yatan, enerji, yaratıcılık ve zeka dolu sonsuz kaynağa açmaktadır. Sadece hayatın en temel düzeyini canlandırarak, her bireyin ve her toplumun hayatını, sorunların olmadığı, mükemmel sağlığın, mutluluğun ve hızlı gelişmenin doğal olduğu, hayatın en yüksek değerine tek bir işlemle yükselten teknik Transandantal Meditasyondur.’ Maharishi30 ülkede 200’den fazla üniversite ve araştırma enstitüsünde yapılmış olan 600’den fazla bilimsel çalışma, Maharishi’nin Transandantal Meditasyon ve TM-Sidhi Programı’nın (ileri düzey) zihin, beden, davranışlar ve çevre üzerindeki çok önemli yararlarını gösteriyor. Son 50 yılda tüm dünyada 5 milyondan fazla insan, rahatça oturup, gözler kapalı, sabah ve akşam 15-20 dakika uygulanan, basit ve doğal zihinsel işlemini öğrenmiş. Transandantal Meditasyon’un öğrenilmesi kolay, uygulanması çabasız. Diğer meditasyon türlerinin aksine hiçbir çaba veya konsantrasyon gerektirmediği gibi herhangi bir özel inanç, davranış veya hayat tarzı değişikliğine de ihtiyaç duyulmuyor. Her yaştan, kültürden, dinden ve eğitim düzeyinden insanlar Transandantal Meditasyon’u uyguluyor.TM nasıl öğrenilirTM, birkaç saatlik eğitim ve yedi adımlık bir programla öğretiliyor: 1. Tanıtım Konferansı- 1 saat.2. Hazırlık Konferansı- 30 dk.3. Kişisel Görüşme- 5 dk.4. Kişisel Eğitim- 45 dk. 5. Deneyimlerin Açıklanması-1.5 saat.6. Deneyimlerin İncelenmesi-1.5 saat.7. Düzenli Uygulama Sonuçları- 1.5 saat.Bilincin en sade deneyimiTransandantal Meditasyon tekniği, sabahları ve akşamları 15-20 dakika, rahat bir yere oturarak gözler kapalı uygulanan ve güç sarfı gerektirmeyen, doğal bir zihin tekniği. Teknik uygulandığında, zihin sükunet bulur ve eşsiz bir hal olan sakin uyanıklığın deneyimini yaşar. Beden, derin bir gevşemenin içine girerken, zihinsel faaliyetlerin ötesine geçen zihin, Transandantal Bilinç olarak adlandırılan, bilincin yalnızca kendisine açıldığı, bilincin en sade halinin deneyimini yapar. Transandantal Bilinç için bilincin kendisine dayalı olduğu hal denebilir. Bütün bunlar, ancak tatile çıktığınızda sahip olabileceğiniz sonuçlardır!Transandantal Bilincin deneyimi insanda var olan saklı yaratıcılığın ortaya çıkmasını, uygulama sırasında oluşan derin dinlenme ise birikmiş olan stres ve yorgunluğun atılmasını sağlar. Yaratıcılığın, dinamizmin, düzenliliğin ve düzenleme gücünün artması, insanın hayattaki etkinliğini ve başarısını arttırır. Transandantal Meditasyon bilimsel bir teknik. Uygulamak için belli bir inancın olması veya özel bir hayat tarzının kabul edilmesi gerekmez. Uygulama sırasında güç sarfına, dikkati toplamaya gerek yoktur. Özel bir yetenek gerektirmeyen bu zihin tekniğini, kolaylıkla öğrenebilirsiniz. TM programının zihne, bedene, davranışlara, çevreye, hayatın bütün alanlarına faydaları şöyle sıralanabilir:Mutluluk artmakta, Stres azalmakta, Zeka gelişmekte, Yaratıcılık artmakta, Hafıza güçlenmekte, Sağlık iyiye gitmekte, Yüksek tansiyon azalmakta, İlişkiler iyileşmekte, Enerji artmakta, Uykusuzluk azalmakta, Biyolojik yaş gençleşmekte, Suç işleyiş azalmakta ve toplum hayatının niteliği gelişmektedir.
Yazının Devamını Oku

Kişiliğin Şifresi’ni çözebilirsiniz!

11 Ocak 2005
Bu, yeni bir Dan Brown kitabının adı değil; Güney Afrika’dan gelen bir kişilik çözümlemesi yöntemi. Yöntemi keşfeden Douglas Forbes, İstanbul’da 7-9 Ocak tarihlerinde bir seminer verdi. Güney Afrikalı fizikçi ve yazar Douglas Forbes’un yaratmış olduğu Human Pin Code formülü ile nasıl biri olduğunuzu ve bu hayatta sizi nelerin beklediğini öğrenebilirsiniz.

Douglas Forbes’a göre, Human Pin Code (Kişiliğin Şifresi), doğum tarihimize işlenmiş olan kişiliğimizi analiz etmenin bilimsel yöntemi. Kişiyi belli ve tanımlanabilir bir şekilde ‘programlayan’, doğum tarihinde bulunan kutsal geometriye dayalı.

Kişiliğin Şifresi, kim olduğumuzu, kaderimizi, hangi ilişkilerin bizim için iyi olduğunu ve problemlerimize nasıl çözümler bulacağımızı gösteriyor. Kişinin başkalarına nasıl tepki vereceği ve hayat içinde geçireceği yolculuğu açıklıyor. Bu yöntem, 18 yılda, binlerce örnek çalışma yapılarak yazar ve bilim adamı Douglas Forbes tarafından geliştirildi. Forbes, Pisagor’un sekizgen teorisini çözdüğünü ve dolayısıyla da varoluş deneyimini açıklayacak anahtarı bulduğunu düşünüyor. Bu bilgiyi insan deneyimine aktararak anlaşılması çok kolay bir sistem oluşturduğunu söylüyor.

Geleceğin doğum tarihinde

Forbes, astroloji, numereloji gibi mevcut yöntemlerden farklı olarak, sizin şahsınıza özel şifrenizi sunuyor. İki yıldır ülkesi Güney Afrika’da en çok satanlar listesinde yer alan kitabında verdiği örnekler içerisinde, kendisine kim olduğunu bilmeden verilen doğum tarihleri doğrultusunda yaptığı analizlerden birinde, daha sonra Harry Potter kitaplarının yazarı olduğunu öğreneceği J.K. Rowling için, ‘Eğer kitap yazarsa -özellikle de çocuklara yönelik- çok başarılı olur’ diyecek kadar da, en derin potansiyelinizi ortaya çıkarıyor!

Nasıl gerçekleşiyor?

Kişilik şifrenizde bulunan her bir sayının 10 aktif ve 10 reaktif özellikleri içerisinden hangilerini kullanmayı seçtiğinize bağlı olarak yaşam planınızı belirliyorsunuz. Sayınızda bulunan özelliklerinizi öğrenerek farklı seçimler yapabilir ve neden bazı konularda sürekli aynı sorunları yaşadığınızı anladığınızda bunun sadece kötü şans ve bir talihsizlik değil de, sizin yaşam planınızın bir parçası olduğunu bilerek daha bilinçli tercihler ve seçimler yapabilirsiniz.

Kişilik şifresi, hangi alanlarda kullanılıyor?

Güney Afrika’da yöntemin kesinliğinden, psikologlar, şirketlerin insan kaynakları departmanları ve okullarda çocukların karakter analizleri için bu yönteme başvuruluyor.

Human Pin Code’un ikinci aşaması da var. İkili ilişkilerde, iki kişinin pin code’unun etkileşimini analiz ederek o kişi ile nasıl bir etkileşim içinde olduğunuzu, hangi alanlarda uyumlu, nerelerde sorunlar yaşabileceğinizi birebir görme imkanına sahip oluyorsunuz. Buradan yola çıkarak eşiniz, çocuklarınız ve iş arkadaşlarınız ile yaşadığınız sorunları daha derinden kavrayabilir ve dolayısıyla farklı yaklaşımları seçebilirsiniz.

Bilgi için:

www.humanpincode.com

Seminerle ilgili bilgi için: Lighthouse- Zekiye Olgaçay:

0 212 358 52 04- 05


Kesin bir analiz

Semineri Türkiye’ye getiren Lighthouse’un sahibi Zekiye Olgaçay’a, neden Douglas Forbes’un yöntemine bu kadar güvendiğini sordum:

‘Çünkü Douglas Forbes benim ve yakınımdaki bazı kişilerin Human Pin Code analizini yaptı. Bugüne kadar gördüğüm en etkili analizdi. Nasıl bir yapıya sahip olunduğunu ve bununla bağlantılı nasıl bir hayat planın olduğuna dair inanılmaz etkili bir analiz yöntemi; adeta bu dünyaya gelirken yaşayacağın hayat planının çözülmüş şifresini dinlemek gibi diyebilirim. Aynı zamanda iki kişinin pin code’larından, nasıl anlaşacaklarına dair neredeyse kesin diyebileceğim bir analiz yapıyor. Bu, aile, özel, iş veya arkadaşlık ilişkileri için geçerli. Bu sistemi nasıl yarattığı ve nasıl işlediğini anlattığı seminer sonunda bu analizi yapabilecek duruma geliyorsunuz. Benim bugüne kadar yaptığım tüm öğretiler ve çalışmalardan kafamda kalan soruların birçoğuna açıklık ve cevap getirmekle birlikte, kendimi ve başkalarını anlamama yardımcı olan çok önemli bir anahtara sahip olduğumu hissettim.’
Yazının Devamını Oku

Kristaldeki Şifa

17 Aralık 2004
Öfkenizi yenmek, endişenizi yok etmek, kendinize güveninizi kazanmak ya da sadece kendinizi iyi hissetmek için kristal taşlarla ilişki kurdunuz mu? Laureen Warrington, çok eski çağlardan beri bilinen bu yöntemi, kendi yorumuyla birebir seanslarda uyguluyor. Laureen Warrington’la doğum günümde tanıştım! Ondan etkilendim; çünkü mesafeli görüntüsünün altında bilge bir kişilik ve isabetli sözler vardı.

Laureen, Küre Yaşam Merkezi’ne iki ayda bir gelip Kristal Şifa Terapisi veriyor. Peki tam olarak yaptığı ne anlama geliyor?

Kuvartz kristaller, yapıları itibarıyla enerjiyi iletme, içine emme ve değiştirme özelliğine sahip. Bu özellikleri sayesinde çağlar boyu insanların değişim yaratma amacıyla kullandıkları bir malzeme olmuş.

Gerçekleşmesi hedeflenen değişim, aslında kişide dengesi bozulmuş enerji alanının tekrar ayarlanmasından ibaret. Tıpkı bitkiler gibi kristaller de enerji sistemimizin tekrar dengelenmesi amacıyla kullanılıyor ve duygusal, ruhsal, fiziksel olarak kişi sağlığa kavuşuyor. Kişinin ihtiyacına göre belirlenen 3-7 seansla başlanıyor.

Zamanla kişi, kristaller aracılığıyla öğrendiği tekniği, pek çok alanda kullanabiliyor.

Teknik üç aşamalı

Temizleme:
Tıkanıklığın ortadan kaldırılması.

İçeri almak: Evrensel enerjinin temizlenen alanı tekrar taze enerjiyle doldurması.

Genişleme:Yenilenmiş enerji düzeyinde gelişme.

Seans sonrasında kişiler iç görü, derin farkındalık kazanıyor. Kronik rahatsızlıklarını yenenler bile var. Kişiler seans sonrası derin bir gevşeme yaşıyor. Gevşemiş bir beden sayesinde netleşen bilinç, evrensel enerjiyle daha kolay ve derin bir temasa geçebiliyor.

Laureen, anlatıyor

Böyle bir işi yapacak son kişi olacağımı sanırdım! Büyük bir şok olarak niteleyebileceğim bir kaza ve ardından hastane deneyimi bana sadece bedenden ibaret olmadığımı gösterdi. Acil Servis’te ölüme yaklaştığım deneyimden 10 gün sonra dışarı çıktığımda ‘Ben kimim?’ sorularıyla doluydum.

Bu deneyim bana, özel olduğumu ve bir amacım olduğunu hissettirmişti. Bu konularla ilgili deli gibi okumaya başladım. Sonra taşlara olan ilgimi fark ettim.

Bir gün Hintli bir Şaman’la tanıştım. O bana, uzun yıllardır bir kafese kapatılmış ayı gibi yaşadığımı ve artık dışarı çıkmamın vakti geldiğini söyledi. Ama ben çok utangacım. Bu konularla ilgilendiğimi bilenler, beni bir şeyler öğretmeye zorladılar. Oysa ben kendimi öğretmen gibi görmüyordum. Hiçbir planım yoktu, her şey son derece doğal bir şekilde gelişti. Terapist olmamama rağmen zaman içinde evim bir klinik halini aldı!

Arkadaşlarım bana geliyor ve ‘Kendimi çok kötü hissediyorum; bana yardım edebilir misin?’ diyorlardı. Kendilerini çok iyi hissederek de evimden ayrılıyorlardı.

25 yıl önce kendi deneyimimle geliştirdiğim Bach Çiçek Terapisi, bitkiler, kristaller ve tarotu içeren bir paket oluşturdum.


Türkler pek çok Avrupalı’dan daha açık

- Yönteminizi anlatır mısınız?

L.W:
Yıllar içinde karşımdaki insanı, iç dünyasını kolayca tanımamı sağlayacak bir yöntem geliştirdim. Bunun için tarotu kullanıyorum. Keder, kızgınlık, hastalık gibi mücadeleler içinse kristallere geçerim. Tarot, bir köprü gibi. Çünkü bir insanı tanımak ya da asıl problemini bulmak aylar alabilir; oysa tarot sayesinde çabucak sebebi bulup doğrudan harekete geçebiliyorum. Kristal şifa terapisinde, uygun taşı o kişinin vücuduna yerleştirip sahip olduğu potansiyeli uyandırmaya çalışıyorum.

- Taşlar bize nasıl iyi geliyor?

L.W:
Taşlar da bitkiler gibi farklı farklıdır. Bazısı kan dolaşımını artırır, bazısı kendine güveni getirir. Taşlar, kendinizle ilgili bir kenara attığınız bilincinizi yerine getirir. Bu, geçirdiğiniz bir üzüntü ya da korku olabilir. Bir kez bunun farkına vardığınızda, taş, bu olumsuz duygunun çözülmesine yardımcı olur. Her taş, önce temizler, sonra sahip olmak istenen niteliğin kazanılmasına yardımcı olur. Bu anlattıklarım, özel bir taş yerine kuvartz kristaliyle de yapılabilir. Çünkü kuvartz kristali, emme, iletme ve depolama kapasitesine sahiptir. Yani eğer kristalimi enerji alanımı dengelemesine yardım için programlayıp, uygun çakrayı seçersem enerji alanıma direkt olarak etki edecektir. Böylece kaostan düzene geçmek mümkün.

- Kaç taşınız var?

L.W:
Evde yüzlerce kristalim var. Her gün önlerinden geçiyorum. Neye ihtiyacım varsa o, kendini bir şekilde gösteriyor bana.

- İnanmak önemli mi?

L.W:
Emin değilim. Çünkü köpeğim hastalandığında kristalleri kullanıyorum onu iyileştirmek için. O neye inanıyor sizce? İnanç, sizin inanç sisteminizin biraz sınırlı olduğunuzu fark etmenizi sağlar. Böylece daha genişleyebilir, sınırlarınızı zorlayabilirsiniz. Bu arada inancı olmayan insanlar, birinci çakrada yaşayanlardır. Savaşçı gibidirler, ilkeldirler.

- Hangi taşı seçeceğimizi nasıl bileceğiz?

L.W:
En basit şu şekilde anlatabilirim: Gökkuşağını düşünün. 7 renk şöyle sıralanır: Kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, indigo (çivit mavisi) ve mor. Sadece bu renkteki taşlarla da çalışabilirsiniz. Çünkü her biri bir çakrayı işaret eder. Sonra çok çeşitli kuvartz kristallerini araştırmaya, onlarla çalışmaya başlayabilirsiniz.

- Çakralarla taşlar arasında bağlantı var...

L.W:
Herkes bana, çakralarımı açabilir misiniz? diye soruyor! Böyle bir şey söylersem, egoma teslim olurum! Şifa böyle verilmez! Benimki şöyle: Taşları, kendinizle bağlantı kurabilmeniz için kullanıyorum. Siz de taşın yardımıyla kendinizle ve evrensel enerjiyle bağlantı kuruyorsunuz. Çakraların her zaman tamamen açık olması mümkün değildir. Günlük hayat içindeki zorluklar blokajlara sebep olur. Taşların yardımıyla çakranızın doğru dönüş hareketini yapmasını sağlayabilirsiniz.

- Türk insanlarının kristal taş terapisine ilgisi nasıl?

L.W:
Türkiye’de doğdum. Bütün değerlerimin buradan geldiğine inanıyorum. Türk ler’in, pek çok ‘Avrupalı’ gözüken ve düşünen insandan daha açık olduğunu düşünüyorum. Türk insanının Tanrı bilincinin olması onları özgür kılıyor bence. Günlük konuşmalarınızda sık sık ‘Allah korusun’ diyorsunuz! Bu, İngiltere’de asla duyamayacağınız bir kelimedir! Avrupa’da bir şeye ihtiyacınız olduğunda herkes birbirinden uzaktır; yardım ettiğinizde -güya görevi gereği-polis bunu sorgular! Bu, kalp çakrasının kapanmasına sebep olur. Ayrıca Türkiye’ye geldiğimde Türkiye’ye ait taşlarla çalışmak harika sonuçlar veriyor. Bunu vurgulamak istiyorum.
Yazının Devamını Oku

Katılar çabuk küsüyor sıvılar söz dinliyor

10 Aralık 2004
‘Katı mısınız? Sıvı mı, gaz mı?’ sorusunun yanıtını merak ediyor musunuz? Hayatınızda kolaylıkla yer veya iş değiştiremiyorsanız katısınız, sadece söylenenleri yapıyor, kendi isteğinizle hareket edemiyor, bulunduğunuz yerde kalıyorsanız da sıvı. Dış dünyadan gelen bilgilerden etkileniyor ve bunları öğreniyor, ama davranışlarınıza aktaramıyorsanız da sizde gaz özellikleri baskın demektir.

Geçen haftaki ‘Katı mısınız? Sıvı mı, gaz mı?’ başlıklı yazıya çok sayıda mesaj geldi. Bu mesajlardan bazıları üzerinde durarak, konuyu açıklamak gerektiğini gördüm. Çünkü kendileriyle ilgili oran verenlerden daha çok, katı-sıvı-gaz olmanın hayatını nasıl etkileyeceğini soranlar vardı!

NLP uzmanı Cengiz Eren katı-sıvı-gaz hallerimizi anlatmaya devam ediyor:

Burada temel amaç, katı-sıvı-gaz üzerinden insan davranışlarıyla sonuçlarını açıklayabilmek ve kişinin kendisini, kendisinin değiştirmesini (tabii istiyorsa) sağlayabilmek. Katı, sıvı ve gaz da herhangi bir içerik yok. İçeriksiz açıkçası. Her içeriğe uygulanabilir mi? Tabii ki evet. Örneğin:

Hayatınızda kolaylıkla yer veya iş değiştiremiyor veya sürekli olarak aynı hareketleri yapıyor, kolaylıkla insanlara, yaptıkları davranışlardan dolayı kırılıyor veya küsüyorsanız, katı halin sizde fazla olduğu söylenebilir. Kişi kendi fikirlerini sert olarak savunuyor ve karşı tarafa söz hakkı vermiyorsa, bu katı hale başka bir gösterge olacaktır.

Hayatınızda sadece söylenenleri kolaylıkla yapıyor, dış önermeler veya emirler olmadığı zaman kendiniz için kendi isteğinizle hareket edemiyor, bulunduğunuz yerde kalıyorsanız sıvı halin fazla olduğu ifade edilebilir. Kişi kendi fikirlerini savunurken, karşı tarafı başka bir noktaya çekmek istiyorsa ve bunu sertleşmeden yapmaya devam edebiliyorsa sıvı hal örneği olacaktır.

Dış dünyadan gelen bilgilerden etkileniyor ve bunları öğreniyor, ama davranışlarınıza aktaramıyor ve sürekli olarak bir oraya, bir buraya yer değiştiriyorsanız, gaz halinin fazla olduğu görülecektir. Söylenen her şeye kolaylıkla ‘evet’ diyor ise bu da gaz haline bir örnek olabilir.

Bu arada geçen haftaki yazıda, katı hal zihinsel olarak yaşlılığı; sıvı hal gençliği; gaz hali ise çocukluğu ifade eder tüyosunu vermiştik.

Okuyucuların verdikleri oranları incelersek:

%30 KATI

%35 SIVI

%35 GAZ

Bu kişinin işlerinin pek de yolunda gitmediğini, dış dünyadan kolaylıkla etkilendiğini ve iş yaparken zorlandığını ifade edebiliriz. Hem gezmek isteyen ve hem de durağan olmak isteyen bir kişi, genellikle aynı çevre içinde -iş, aile arkadaşlar üçgeni veya dörtgeni içinde hareketlerine devam edecektir. Çok şey bildiği halde kaynaklarını yetersiz kullandığı da söylenebilir.

%20 KATI

%30 SIVI

%50 GAZ

Bu kişinin dış dünyadan çok fazla etkilendiği, iş yaparken yukarıdaki kişiye göre biraz daha fazla zorlandığı söylenebilir. Yukarıdaki kişiden çok daha fazla şey bildiği halde ondan daha fazla zorlanmasının nedeni, sıvının azlığıdır. Ancak hayatı yukarıdaki kişiye göre daha eğlenceli görülebilir. Değişime direnci daha azdır.

Sizin tavırlarınız hangisine uygun

DURAĞAN KATILAR

Kişi kendisini yüzde yüz katı hissediyorsa, durağandır, değişime karşı dirençlidir, bildiği şeyleri yapmaya devam eder ve yeni hiçbir şey yapamaz. Genellikle patlamalar yaşar, ya kahkahalarla güler ya da hüngür hüngür ağlar. Katısı fazla olan kişilerde, çok sayıda diziye bağımlılık, takım tutmada fanatiklik, sinirlendiğinde kendine ve kendisi gibi olanlara zarar vermek, kendisi ile aynı görüşte olan insanlar dışındakilerle iletişim kuramama gibi sorunlar görülebilir. Genellikle dans etmezler veya oturdukları yerde hareket ederler. Sevdikleri müzik ise Rock’n Roll olabilir.

TANGOSEVER SIVILAR

Kişi, yüzde yüz sıvı ise sadece kendisine söylenenleri harfiyen ve kolayca yerine getirir bunu dışında hareket edemez. Önü barajla kapatılmış ve sadece kapağı açıldığında hareket eden bir nehir gibidir. Az sayıda diziye bağımlılık, herkesin seyrettiği filmleri seyretmek, sadece söylenenleri yapmak, engel çıktığında engeli aşmak yerine etrafından dolaşmak gibi süreçler yaşayabilir. Sinirlendiğinde etrafında ne varsa zarar verme isteği ortaya çıkabilir. Vals, tango gibi dansları severler, duygusal durumlarına göre pop müzik tercihleri olabilir ve daha çok radyo dinlerler.

ÇILGIN GAZLAR

Kişi kendisini yüzde yüz gaz hissediyorsa, sürekli olarak yer değiştirir, dış dünyadan etkilenir, kendisini ve değerlerini koruyamaz. Havadaki bir bulut misali, rüzgar kendisini nereye götürüyorsa oraya gider. Televizyonda sürekli zap yapmak, her şey hakkında bilgi sahibi olmaya çalışmak ve ‘sürekli öğrencilik hali’ bu durumda görülebilecek sonuçlardır. Çok zor sinirlenir, ancak sinirlendiği zaman vereceği zararlar yukarıdakilerden daha etkili olur. Çılgınca dans ederler ve daha çok jazz müzik veya hipop veya rap müziğe yönelmiş olabilirler.
Yazının Devamını Oku