Ancak sürpriz, stoper seçimlerindeydi: Villa ile en son 30 gün önce sahaya çıkmış Carlos ve yine iki aydır oynamayan Skriniar bir arada 11’de. Üstelik savunma
üçlüsünü de Levent tamamlıyor. Mourinho acaba neden maça savunmada üç benzemezle başlama riski almıştı? Akla birkaç açıklama geliyor elbette:
1 - Danimarka deplasmanından sadece 66 saat sonra çıkıldı bu maça. Belli ki çok yorgun vardı takımda.
2 - Sekiz gün içinde oynanan Göztepe, Midytjylland ve Rize maçlarında mümkün olduğunca maksimum sayıda oyuncu kullanmak istedi.
3 - Anderlecht maçına sadece 10 gün var ve yeni oyuncularını bir an önce adapte etmek istiyor. Rize müsabakasında bu riski alabileceğini düşündü. Ancak Mourinho’nun maç öncesi planının çok da işe yaradığını söyleyemeyiz. İlk yarım saatte çok akılcı ve organize oynayan bir Rizespor vardı sahada. Özellikle Fenerbahçe’nin sağından (sağ kanat bek Oğuz ve sağ stoper Skriniar uyumsuzluğundan) sonuç aldılar. Ve kısa sürede 2-0’a getirdiler skoru.
iLK KIRMIZI KART SONRASI BAŞKA BiR MAÇ
TABii ki ilk devrenin sonunda gelen penaltı ve kırmızı kart sonrası başka bir müsabaka başladı Kadıköy’de. Maça defansif olarak sıkıntılı başlayan Skriniar, çok kısa sürede hücumda etkili oldu. İlk yarıda bir gol attı, ofsayt sebebiyle iptal oldu. Bir de penaltı kazandırdı ardından takımına. İkinci devrenin başlamasıyla beraber Rizespor haliyle 4+4 biçiminde kendi birinci bölgesine yığıldı. Fenerbahçe’de ikinci yarının başında sahada zaten Dzeko, Nesyri, Tadic, Szymanski varlardı. Dakikalar geçtikçe Talisca, İrfan ve Cenk de eklendi sahadaki hücumcuların arasına. Fenerbahçe önce 10, sonra 9 kişi oynayan Rize’yi ikinci yarıda haliyle ceza alanı içine hapsetti. Tadic’in girişiyle özellikle sağ kanat hareketlendi, çok fazla kenar ortası yapıldı ve dört topu da direkten dönen Fenerbahçe, zor da olsa tabelayı 3-2’ye getirdi son bölümde.
Tüm maçlar çarşamba günüydü. Ve genelde sadece ilk turda üç Türk takımını bir arada mücadele ederken izleyebilirdik. Zira o yıllarda asla 3 temsilcimiz birden geçemezdi ilk turu. Yine de o ilk turda, 3 temsilcimizin peş peşe sahaya çıkışı, her birinin turu geçme umudu, milletçe televizyon başına kilitlerdi hepimizi. Bütün bir çarşamba günü nefesimizi tutmuş şekilde seyrederdik maçları. Günün sonunda genelde ulusça üzülürdük ama olsun, bir sonraki yıl yine umutlanmazdan vazgeçmezdik. Şerefli mağlubiyetler dönemiydi zira o yıllar Türk futbolunda.
FiKSTÜR TALiHSiZLiKLERi ÜST ÜSTE
DÜN 90’lar çarşambasına benzer bir gece yaşadık Avrupa’da. Nasıl bir fikstür şanssızlığı ise, üç temsilcimiz birden deplasmanda bitirdiler grupları. Aynen Hollanda takımlarıyla Türklerin grupta toplam 6 maç yapıp bu 6 müsabakanın tamamını deplasmanda oynamamız gibi. Akıl mantık dışı bir fikstür talihsizliği... Dün ligi Hollanda’da bitiren iki temsilcimizden Galatasaray, Amsterdam Arena’dan çıkamadı. Aslında durum 1-0’ken Galatasaray maçı çevirecek pozisyonları yaratmıştı ama yine bir Berkan klasiğiyle müsabakanın fişi çekildi. Nasıl oluyorsa oluyor, transfer tıkanıyor, birileri sakatlanıyor, Galatasaray bir şekilde her sezon Avrupa’da kritik maçlara sol bekte Berkan’la çıkıyor! Geçen sene Sparta Prag maçları, bu sezon Ajax müsabakası. Enteresan gerçekten.
Ligi Hollanda’da bitiren diğer temsilcimiz Beşiktaş da Enschede’den çıkamadı ve dışında kaldı turnuvanın. Maç öncesi terfi için 1 puanın yetme ihtimali konuşulan diğer eşleşmedeyse Fenerbahçe, Danimarka’dan ihtiyacı olanı almayı başardı. Mourinho’nun Dzeko-Nesyri çift santrfor kararı terfiyi getiren faktör oldu son düzlükte. Maalesef Avrupa’da Şubat’ı iki takımla karşılıyoruz. Dileğimiz her ikisinin de playoff turunu geçip son 16’ya kalmaları.
AVRUPA kupalarının yeni formatının ilk yılındayız. Hepimiz yaşayarak görüyoruz avantajlarını ve defolarını. 36 takımlı ve 8 maçlı bir formatın zaten bir defosu kesindi: Ligi birçok takım aynı puanda bitirecek ve birkaç ekip averajla terfi edecek. Birkaçı averajla dışarıda kalacak. Bu durumun ne kadar âdil olduğu tartışılır tabii ki. Üstüne üstlük bir de Türk temsilcileri Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’a birtakım şanssızlıklar (hatta adaletsizlikler) içeren bir fikstürle karşı karşıyayız.
6-0'LIK DAĞILIM KABUL EDiLEMEZ
AVRUPA Ligi’nde 3 Hollanda, 3 de Türkiye temsilcisi var. Bunlar kendi aralarında 6 maç yapıyorlar. Ve bu 6 maç da Hollanda’da! Bunun akıl mantık içeren bir izahı olabilir mi, çok merak ediyorum doğrusu. İki ülke temsilcileri birbiriyle 6 maç yapacaksa, o 6 müsabakanın tamamı Türkiye’de de olmasın, Hollanda’da da... 3-3 dağılabilir, 4-2 dağılabilir ama 6-0 dağılım kabul edilemez. Tüm bu dezavantajlı tabloya rağmen 3 takımımızın da kupaya devam edeceklerine inanıyorum.
MOURiNHO NE ZAMAN SAHADA OLACAK?
TWENTE’ye kesin olarak galibiyet lazım. Bu durum geçiş seven Ole Gunnar Solskjaer’in Beşiktaş’ı için avantaj. Jose Mourinho’nun Danimarka’da kenarda olmamasını kabullenemiyorum. ManU maçının yarısında yok. Alkmaar’da yok. Danimarka’da en kritik maçta yok. Ne zaman lazım sana kenarda Mourinho? Bu maçlarda lazım. Fenerbahçe bu turu geçerse oyuncuları sayesinde geçecek. 8 maçın 3’ünde cezalı Mou sayesinde değil. Galatasaray bu turnuvanın en çok şut atan, en çok pozisyon yaratan takımı. Gol kralı ve asist kralı sahada. Amsterdam’da bu bilinçle oynamalı ve galibiyet hedeflemeli.
Sebebi de şuydu: Geçtiğimiz hafta Adana Demir karşısında dördüncü sarı kartı görerek sezonun en kritik maçlarından birinde, Göztepe önünde cezalı duruma düşmemeliydi. Çünkü takımının kenarda bir teknik direktöre esas bu tip maçlarda ihtiyacı var. Benzer bir durum bu sezon Avrupa Ligi’nde de yaşandı. Manchester United maçında tam Fenerbahçe için işler iyi gitmeye başlamışken 57’de atılmıştı Portekizli Hoca. Ve ardından da Hollanda’da AZ Alkmaar maçında yine kenarda yoktu. Fenerbahçe, Hollanda deplasmanından 1 puan dahi çıkarsa şu anda bambaşka olacaktı tablo sarı-lacivertliler için.
Dün Fenerbahçe, Göztepe önünde çok kötü bir ilk yarı performansı sergileyince ben de hocanın kenarda olmamasını eleştirdim devre arasında. Gerçekten de ilk devrede belki de sezonun en kötü Fenerbahçe’si vardı sahada: 45 dakika boyunca tek bir pozisyona girebildiler. Rakip ceza alanında sadece 4 kez topla buluşabildiler. Hatta üçüncü bölgede isabetli pas sayıları dahi 22’de kaldı. Göztepe’nin birkaç net pozisyonu vardı, ev sahibi ekip içeriye 1 farklı mağlup girdiği için şanslıydı belki de.
Fenerbahçenin Göztepe galibiyeti sonrası dikkat çeken sözler: Mourinhodan devre arası çamaşır sepeti müdahalesi
CHELSEA-BAYERN’i HATIRLATTI
ANCAK dün Kadıköy’de saat 19:50 sularında Fenerbahçe soyunma odasında bir şeyler oldu ve 180 derece değişti tablo. Mourinho’nun kariyerinde bu tarz radikal devre arası müdahalelerine alışığız, hatta cezalı olduğu maçlarda bile çamaşır sepetine saklanıp soyunma odasına girdiğini oyuncuları defalarca anlattılar röportajlarında. Geçmişte Chelsea-Bayern Münih ve Porto-Boavista maçlarında en az iki kez çamaşır sepeti taktiğini kullandığını biliyoruz Mourinho’nun.
Portekizli Hoca dün devre arasında takımına nasıl müdahale etti bilmiyorum elbette. Muhtemelen bu kez çamaşır sepeti metodunu kullanmamıştır, bu çağda bir video konferans da pekala iş görmüş olabilir. Ancak devre arası yaptığı hamlelerle, takımını 4-3-3’e döndürerek, sol beke Kostic hamlesiyle çok kritik ve zor bir maçı kazanmayı bildi Mourinho.
Bu sezon Avrupa Ligi’nde maçlarında en fazla gol olan takım açık ara Galatasaray. Sarı-kırmızılıları takip edenler 7 müsabakada tam 32 gole şahitlik ettiler. Ancak ilk bakışta eğlenceli gibi duran bu istatistik, bu sayıların 14’ü Galatasaray kalesinde olduğu için Buruk’u ve teknik ekibini rahatsız etti tabii. Bu sezon Galatasaray kalesine Beşiktaş beş, Dinamo, Elfsborg, Young Boys, Trabzon ve Kasımpaşa üçer, RFS, Malmö, Sivas, Eyüp gibi takımlar da ikişer gol gönderdiler. Dün belli ki Okan Buruk defansif olarak bu gidişata dur demek istedi ve daha kontrollü bir Galatasaray vardı sahada. Sarı kırmızılılar böylece tam 11 resmi maç sonra ilk kez kalelerini kapadılar dün.Tabii ki bu bir tık kontrol oyunu seçimi hücumda yaratıcılığı da azalttı. Ancak sahada öyle iştahlı bir Osimhen var ki, yine yoktan yarattığı bir penaltıyla değiştirdi tabelayı yıldız santrfor. Galatasaray’a da 3 puan için bu gol yetti zaten.
Dün Seyrantepe’de akşamın en önemli anıysa, maç başlamadan önce, 18:40 sularında yaşandı. Galatasaraylı tüm futbolcular iki yana dizildi ve bir yaşayan efsaneyi, Fernando Muslera’yı alkışlarla onore ettiler. Uruguaylı eldiven dün tam 429’uncu kez sahaya çıkarak, lig tarihinde Galatasaray formasını en fazla giyen oyuncu unvanını ele geçirdi. Unvanı bir başka efsane, UEFA ve Süper Kupa şampiyonu Bülent Korkmaz’dan devraldı. Ancak ben dün Muslera’nın o plaketi de Bülent Korkmaz’ın elinden almasını beklerdim doğrusu.
G.Saray tarihinde bir başka futbolcu bir daha 429 lig maçına çıkabilir mi bilmiyorum. Böyle rekorlar 15-20 sene, bazen 50 sene kırılmayabilir. Tarihi bir an yani bu. Ve bu tarihi anları, tarihi fotoğraflarla belgelersiniz hayatta. Muslera’ya bu ödülü yıllar sonra o fotoğrafa baktığınızda muhtemelen ismini hatırlamayacağınız bir takım elbiseli değil, rekorun eski sahibi, kulüp efsanesi Bülent Korkmaz’ın vermesi doğru olurdu. 2013’te Di Stefano hasta yatağından kalkıp, bastonla gelip vermişti yılın futbolcusu ödülünü Cristiano Ronaldo’ya. Konu sportif bir ödülse, takdim edenin de bir sporcu olması gerekir.
Galatasaray eğer içeride Dinamo Kiev’i yenseydi, 3-1 öne geçtikten sonra oyunu soğutup skoru koruyabilseydi, büyük bir ihtimalle ilk 8 biletini cebine koymuş olacaktı. Sarı kırmızılılar belki de sezonun en üzücü kaybını yaptılar salı gecesi. Solksjaer’li Beşiktaş, Bilbao’ya karşı şahane bir oyunla çok önemli bir galibiyet aldı. Perşembe gecesi Enschede deplasmanında 1 puanın Beşiktaş’a play-off turu bileti için yeterli olacağını umut ediyorum. Dün gece de Fenerbahçe çıktı Kadıköy’de çok önemli bir maça. Mourinho, son dört müsabakada (Hatay, Kasımpaşa, Konya ve Adana önünde) takımını çift santrforla 3-4-1-2 oynatmıştı. Dün Lyon’a karşı bir taktik değişiklik yaptı ve 3-4-2-1’e döndü.
Savunma yine üçlüydü, Samuel sağ, Szymanski sol kanat bek olarak görev yaptılar. Ancak bu kez Nesyri tek santrfordu, arkasında bir ikili, Tadic-İrfan Kahveci başladılar. Bu diziliş aslında ilk bir saatte çok güçlü olmasa da kıvılcımlar yarattı. Nesyri’nin iptal olan bir golü var. İki Lyonlu’nun atılma riski yaşadığı anlar oldu, Niakhate’nin kırmızısı VAR’dan döndü. Kumbedi de sarı ile ucuz kurtuldu. Ancak 60’tan sonra Fenerbahçe fiziksel olarak Lyon’un enerjisine cevap verememeye başladı. Lyon hocası Sage’nin müdahaleleri takımını canlandırırken, Mourinho’nun değişiklikleri olumlu bir etki yaratmadı sahada. Ve bir puana razı oldu temsilcimiz.
İKİ ÖNEMLİ DERS
Dünkü maçtan Fenerbahçe’nin çıkarabileceği iki ders vardı bence:
1- Sarı lacivertlilerin transferde iki stoper alması doğru karar. Çağlar bire birde etkili ama pozisyon almada çağ dışı. Sürekli geri kaçıyor ve takım boyunu uzatıyor. Djiku yeni yıla çok ağır başladı. Genç Yusuf’sa dün en iyisiydi Fenerbahçe’nin.
2- Mourinho yeni yılda uygulamaya başladığı 3-4-1-2 formasyonunda sanırım ısrar edecektir. Ama bu formasyon sahada Dzeko varken ve bağlantıyı sağlarken işe yarıyor. Dzeko sahada olmadığında akışkanlık kısıtlanıyor.
Dün Galatasaray’ın karşısına 7 tane 23 yaş altı futbolcuyla çıktı Dinamo Kiev. Ancak Avrupa Ligi’nin en etkili takımlarından biri olan Galatasaray’a karşı oyunu çirkinleştirmediler, maçın başından sonuna kadar pozitif bir futbol oynadılar. Şöyle bir istatistik sanırım tezimi ete kemiğe büründürecektir: 22’nci dakikada 2-0 geriye düşene kadar tek bir faul dahi yapmamıştı Kievli futbolcular. İlk 45 dakikayı da sadece 2 faulle tamamladılar.
Futbol enteresan bir oyun. 50’de ceza alanı içinde Tymchyk-Barış Alper mücadelesinde hakem önce Barış Alper’e kırmızı gösterdi. Temsilcimiz için negatif anlamda bir kırılma anı zannettik. Sonra VAR müdahalesiyle karar penaltıya döndü ve kart iptal oldu. Osimhen’in 50’de penaltıdan bulduğu golle bu kez Dinamo Kiev’in fişi çekildi sandık hepimiz. Sahadaki Galatasaraylılar da öyle zannetmiş olacaklar ki, 3-1’den sonra kolektif anlamda da, bireysel olarak da birçok can sıkıcı hata vardı Seyrantepe’de. Dün G.Saray, kesinlikle kazanması gereken bir maçta altın değerinde 2 puan kaybetti ve bunu iki ana faktöre bağlayabilirim:
1 - Galatasaray 52’de golü bulduktan sonra oyun bir o kalede, bir bu kalede adeta bir Rus ruletine döndü. Tempo düşmedi, soğumadı maç. Kerem Demirbay’ı sokmakta geç kaldı Okan Buruk.
2 - Galatasaray’ın Ocak transferinde ön tarafa kesinlikle takviyeye ihtiyacı var. Dün hem Barış, hem Yunus’un dakikalar geçtikçe mazotu azaldı ama kulübede (Sallai de liste dışı olduğundan) alternatifi yok Okan Hoca’nın. İlerleyen turlar için takviyeye ihtiyacı var Galatasaray’ın.
iÇiMiZE ATEŞ DÜŞTÜ
Dün sabaha karşı Bolu Kartalkaya Kayak Merkezi’nde meydana gelen yangında hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, acılı yakınlarına ve ulusumuza başsağlığı diliyorum.
Mourinho son dört resmi maçta (Hatay, Kasımpaşa, Konya ve Adana önünde) 3-4-1-2 formasyonunu tercih etti. Savunmayı üçlü kuruyor, dün merkezde Djiku, sol stoperde Levent, sağ stoperde Mert Müldür’le başladı. 46’da libero görevini Çağlar Djiku’dan devraldı ama 360 dakikadır skor ne olursa olsun 3-4-1-2’yi bozmadı Mourinho. Portekizli Hoca’nın bu formasyondan 4 maçtır tek bir dakika bile vazgeçmemesinden benim anladığım şu: Artık temel diziliş bu. Ve bu dizilişin Ocak transferinde en az bir, belki iki stoper takviyesine ihtiyacı var.
Dün Adana’da ilk 45 dakikada son derece yavaş bir maç izledik. Fenerbahçe Nesyri ve İrfan’la, Adana Demir de Alioui ile birer net pozisyon buldular ama sarı-lacivertliler tempoyu yükseltemediler bir türlü. Mourinho belli ki ilk devrede çizgi etkinliğini yetersiz buldu ki dün 3 defa değiştirdi kanat bek ikilisini: İlk 45 dakika kanatlarda Oğuz-Kostic görev yaptılar. 46-65 arası Samuel sağda, Oğuz solda idi. 65’ten bitime kadarsa Samuel-Szymanski görev yaptılar kanat bek olarak.
Ancak dün maçın kaderini tayin eden an, Fenerbahçe’nin iki gol iptalinin hemen ardından Tadic’in oyuna girişiydi. 65’te Oğuz oyundan çıktı, Szymanski sol kanat beke, İrfan sekiz numaraya geçti. Tadic on numara rolünü aldı. Ve o rolde, sadece beş dakikada iki gol attırdı takım arkadaşlarına. İki golde de Tadic’in zekası var, asistleri var, kalitesi var. Dün adeta sahada nabız 170, tansiyon 17 iken oyuna dahil oldu Tadic. Ve 80 nabız-8 tansiyonla, adeta sakız çiğneme rahatlığıyla, soğukkanlılıkla çevirdi maçı Sırp virtüöz.
PERŞEMBE NOTLARI
Fenerbahçe, perşembe akşamı Kadıköy’de belki de sezonun en kritik maçına çıkacak. Lyon’u yenerse bence Avrupa Ligi’nde ilk 24’ü garantileyecek. Mourinho’nun o müsabakaya da 3-4-1- 2’yle çıkacağını düşünüyorum. Şüphesiz ki Tadic ve Çağlar, perşembe gecesi Lyon önünde ilk 11’de başlayacaklardır. Fred’e de merkezde Szymanski’nin değil Amrabat veya Mert Hakan’ın eşlik etmeleri olası.
<iframe width="750" height="422" src="https://www.youtube.com/embed/kYXECsa6DbI?autoplay=1&mute=1&enablejsapi=1" title="YouTube video player" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture; web-share" referrerpolicy="strict-origin-when-cross-origin" allowfullscreen ></iframe>