'),t.viewport.prepend(t.loader),n.css({width:"horizontal"==t.settings.mode?100*t.children.length+215+"%":"auto",position:"relative"}),t.usingCSS&&t.settings.easing?n.css("-"+t.cssPrefix+"-transition-timing-function",t.settings.easing):t.settings.easing||(t.settings.easing="swing"),m(),t.viewport.css({width:"100%",overflow:"hidden",position:"relative"}),t.viewport.parent().css({maxWidth:h()}),t.settings.pager||t.viewport.parent().css({margin:"0 auto 0px"}),t.children.css({float:"horizontal"==t.settings.mode?"left":"none",listStyle:"none",position:"relative"}),t.children.css("width",g()),"horizontal"==t.settings.mode&&t.settings.slideMargin>0&&t.children.css("marginRight",t.settings.slideMargin),"vertical"==t.settings.mode&&t.settings.slideMargin>0&&t.children.css("marginBottom",t.settings.slideMargin),"fade"==t.settings.mode&&(t.children.css({position:"absolute",zIndex:0,display:"none"}),t.children.eq(t.settings.startSlide).css({zIndex:50,display:"block"})),t.controls.el=r('
'),t.settings.captions&&k(),t.active.last=t.settings.startSlide==v()-1,t.settings.video&&n.fitVids();var e=t.children.eq(t.settings.startSlide);"all"==t.settings.preloadImages&&(e=t.children),t.settings.ticker?t.settings.pager=!1:(t.settings.pager&&E(),t.settings.controls&&C(),t.settings.auto&&t.settings.autoControls&&T(),(t.settings.controls||t.settings.autoControls||t.settings.pager)&&t.viewport.after(t.controls.el)),d(e,f)},d=function(e,t){var n=e.find("img, iframe").length;if(0!=n){var i=0,o=function(){++i==n&&t()};e.find("img, iframe").each((function(){var e=r(this);if(e.is("img")){var t=new Image,n=!1;return r(t).on("load",(function(){n||(n=!0,setTimeout(o,0))})),t.src=e.attr("src"),void setTimeout((function(){t.width&&!n&&(n=!0,setTimeout(o,0))}),0)}e.on("load",(function(){setTimeout(o,0)}))}))}else t()},f=function(){if(t.settings.infiniteLoop&&"fade"!=t.settings.mode&&!t.settings.ticker){var e="vertical"==t.settings.mode?t.settings.minSlides:t.settings.maxSlides,i=t.children.slice(0,e).clone().addClass("bx-clone"),o=t.children.slice(-e).clone().addClass("bx-clone");n.append(i).prepend(o)}t.loader.remove(),b(),"vertical"==t.settings.mode&&(t.settings.adaptiveHeight=!0),t.viewport.height(p()),n.redrawSlider(),t.settings.onSliderLoad(t.active.index),t.initialized=!0,t.settings.responsive&&r(window).bind("resize",W),t.settings.auto&&t.settings.autoStart&&B(),t.settings.ticker&&H(),t.settings.pager&&L(t.settings.startSlide),t.settings.controls&&P(),t.settings.touchEnabled&&!t.settings.ticker&&I()},p=function(){var e=0,n=r();if("vertical"==t.settings.mode||t.settings.adaptiveHeight)if(t.carousel){var o=1==t.settings.moveSlides?t.active.index:t.active.index*y();for(n=t.children.eq(o),i=1;i<=t.settings.maxSlides-1;i++)n=o+i>=t.children.length?n.add(t.children.eq(i-1)):n.add(t.children.eq(o+i))}else n=t.children.eq(t.active.index);else n=t.children;return"vertical"==t.settings.mode?(n.each((function(t){e+=r(this).outerHeight()})),t.settings.slideMargin>0&&(e+=t.settings.slideMargin*(t.settings.minSlides-1))):e=Math.max.apply(Math,n.map((function(){return r(this).outerHeight(!1)})).get()),e},h=function(){var e="100%";return t.settings.slideWidth>0&&(e="horizontal"==t.settings.mode?t.settings.maxSlides*t.settings.slideWidth+(t.settings.maxSlides-1)*t.settings.slideMargin:t.settings.slideWidth),e},g=function(){var e=t.settings.slideWidth,n=t.viewport.width();return 0==t.settings.slideWidth||t.settings.slideWidth>n&&!t.carousel||"vertical"==t.settings.mode?e=n:t.settings.maxSlides>1&&"horizontal"==t.settings.mode&&(n>t.maxThreshold||nTarih, 19 Nisan 2023... Fenerbahçe, zirve yarışında Başakşehir’le kritik bir maça çıkıyor. 30’uncu dakikada Samet son derece kısa bir geri pasla Aleksic’e golü ikram ediyor. Sonra da ellerini kollarını açarak faturayı İrfan Eğribayat’a kesmeye çalışıyor.
24 Nisan 2024... Yunanistan Ligi’nde Panathinaikos ile AEK şampiyonluk yarışı açısından kritik bir maça çıkıyor. Dakika 38. Yine Samet, yine inanılmaz hatalı bir geri pas. Yine bir büyük maç. Yine gol.
22 Haziran 2024... Avrupa Şampiyonası’nda ilk maçını kazanan Türkiye, Dortmund’da Portekiz önünde. 28’inci dakikada Samet’ten hatalı bir geri pas. Yine gol. Ve Samet’ten bu kez de el-kol hareketleriyle Altay’a tepki.
11 Aralık 2024... Fenerbahçe, Avrupa Ligi’nin zirve ortağı Athletic Bilbao’yu ağırlıyor. Zirve yarışı açısından en kritik maç. Dakika 4... Yine Samet. Yine kısa kalan bir geri pas. Yine gol. Ve yine Samet’ten kaleci Livakovic’e tepki.
Bakınız, bireysel hata elbette oyunun bir parçası. Ancak burada net bir patern var. Aynı oyuncu, aynı şekilde, yaklaşık 600 günde 4 büyük maçta 4 büyük geri pas hatası yapıyor. Hepsi ilk yarıda, genelde maçların başlangıcında eksik ya da fazla konsantrasyon, sorun her neyse bir şekilde sürekli gol yediriyor. Her seferinde tribünlerin önünde takım arkadaşını suçluyor. Ben artık bu noktada bu futbolcu kadar, onu büyük maçlarda sahaya koyan hocaları da suçlu buluyorum. Dün özelinde Mourinho da en az Samet kadar kabahatli benim nazarımda.
AVRUPA DEVLERiYLE ARAMIZDAKi FARK: TEMPO
Dünkü maçı o bireysel hata dışında ele aldığımda da, benim manşetim “müsabakanın temposu”. Süper Lig’de bu sezon maçlar yaklaşık brüt 100 dakika oynanıyor, top ortalama 52 dakika oyunda kalıyor. Yani 48 dakika dinleniyor sporcular. Devre başına 24 dakika oyun dışı süre.
Dün Kadıköy’de ilk devre 47 dakika oynandı. Top 29:04 dakika oyunda kaldı. Yani topsuz süre sadece 18 dakika. Süper Lig’de futbolcuların bir devrede 24 dakika dinlenme süresi var, Avrupa’da 18 dakika. İşte futbolcularımızın özellikle Avrupa devleriyle karşılaştıklarında fiziksel yetersizlik yaşama nedeni tam da bu.
Ligin 15’inci haftası oynanıyor. Sivasspor’un düne kadar 1-0 öne geçtiği tek bir müsabaka vardı (Hatay maçı). Onda da zaten 1-0’ı koruyamadılar, 2-1 geriye düştüler hemen. Sivasspor maçlara güçlü başlayan, topa sahip olmak isteyen, 1-0’ı bulup oyunu tutabilen bir takım değil. Ya 0-0’ı uzun süre tutmak istiyorlar veya geriye düştüklerinde genelde ikinci devrelerde oyuncu değişiklikleriyle büyüyorlar.
Dün onlar için 15’inci dakikada G.Saray ın eksik kalması haliyle beklenmedik bir durumdu. Bir kişi fazla oynamalarına rağmen kendi birinci bölgelerine yığılmaya devam ettiler, topu 10 kişilik G.Saray’a bıraktılar ve sarı kırmızılılar da kaliteli ayaklarıyla haklı olarak çevirdiler maçı. G.Saray 80 dakika 10 kişi oynamasına rağmen neredeyse hiç hissettirmedi personel eksikliğini. Lider gibi, şampiyon gibi oynamaya devam etti ve kazandı maçı. Sivas’ta şahane bir Yunus performansı izledik. Alışık olduğu yerde, sağ kanatta oynayınca, üç golün de içindeydi genç oyuncu.
Ayrıca Okan Buruk da defansta büyük açıklar verdikleri 3-4-2-1 ısrarından nihayet dün döndü. Sivas’ta dörtlü defansla oynadılar ancak bu kez de genç Metehan-Manaj eşleşmesi sadece 15 dakika sürdü. Tecrübeli Manaj 15 dakikada attırdı rakibini. Buruk’un dün belki en doğru hamlesi, Nelsson’u 75’te oyuna almasıydı. Buruk’un bence Nelsson’u küstürme lüksü yok. Bu sezon Danimarka Milli Takımı’yla Uluslar A Ligi’nde 4 maçta ilk 11 oynayan Nelsson, Süper Lig’de sadece 2 müsabakaya başladı. Evet ciddi hatalar yaptı ama Buruk onu kazanma yoluna gitmeli. Dün 10 kişi kaldıkları pozisyonda Metehan’ın, golde de o dakikada stoper rolünde olan Berkan’ın ciddi hataları var. G.Saray’ın kısa-orta-uzun her vadede Nelsson’a ihtiyacı var. En azından 2026’da sözleşmesi bitene kadar.
Maçın son anında Barış’a yapılan acımasız harekete çok üzüldüm. Genç sporcunun bir an önce sağlığına kavuşmasını dilerim
Sanırım bu tuhaf zıtlığın sebebi, Topraktepe’nin oyun stratejisiyle ilgiliydi. Beşiktaş geriden pasla, örerek çıkamıyor. Birkaç yalancı pas yapıyor, sonra kalecisine dönüyor, Mert Günok uzun vuruyor, Fenerbahçe savunmasında (genelde Samet) uzun karşılıyor. Beşiktaşlılar havada belki kazanamıyorlar ama topun düştüğü yerde kalabalık olup defalarca avantajlı çıktılar o kaostan. Dün ilk bir saatin özeti de bu gibiydi zaten. Orta sahadakileri devre dışı bırakan bir yüksek top oyunu.
Fenerbahçe’ninse ilk bir saatte etkili akınlarının merkezinde genelde Maximin vardı. Fenerbahçe şiddetli bir üçüncü bölge presi yapmıyor, ikinci top kaosunun sonucunda meşin yuvarlak misafir ekipte kalırsa genelde Maximin üzerinden oyun oynanıyor. Onun soloları ve Dzeko’nun vuruşlarıyla Fenerbahçeliler belki pozisyonlar buldular ama bir atak sürekliliği sağlayamadılar net olarak.
Maçın kırılma noktası ise iki hocanın da kulübelerine başvurduğu 65-70 aralığı oldu. Mourinho ilk bir saatte sahada kadro kalitesinin karşılığını veren bir oyun olmamasına, zirve yarışında kalmak için kazanması gerekmesine rağmen sanki lig dördüncülüğünü hedefleyen Tottenham’daymış ya da Roma’daymışçısına sıradan değişiklikler yaptı. Tempoyu yükseltemedi. Golü yiyene kadar da vitesi artıracak ofansif hamle yapmadı. İlk dördü hedefleyen Roma’da, Tottenham’da ya da Manchester United’da derbi beraberliği işinize yarayabilir, ancak Süper Lig’in dinamikleri farklı. Ve Mourinho hâlâ bence Roma’yı yönetiyor gibi davranıyor.
Serdar Topraktepe ise kulübesi Mourinho kadar zengin olmamasına rağmen doğru değişikliklerle dokunmayı başardı maça. 70’le 80 arası Oxlade’i sol açığa, Rafa’yı merkeze aldı, bir miktar önde baskı yaptı ve golü de o bölümde buldular zaten. Kadro kalitesi nispetinde Serdar Topraktepe’nin bu derbide doğru hamleler yaptığını söyleyebiliriz rahatlıkla.
Bundan yaklaşık 9 ay önce, oynadığı maçlarda gayet iyi sinyaller veren 20 yaşındaki Demir Ege Tıknaz varken, Musrati’ye 12 milyon Euro harcanmasının anlamsız olduğunu yazdığımda/anlatmaya çalıştığımda inanılmaz bir linç kampanyasına maruz kalmıştım. Önce buna anlam verememiştim, üstelik kampanyanın organize olduğu da hissediliyordu. Ancak yine de bu organizasyonun maksadını çözememiştim. Bugün artık anlayabiliyorum bu tip kampanyaların gerekçesini.
Demir Ege Tıknaz bugün Portekiz Ligi’nde Rio Ave’de ve Ümit milli takımda düzenli ilk 11 oynarken, onun pozisyonuna 4 milyona Jean Onana’yı, 12 milyona Al-Musrati’yi alanlar şu sıralar ekranlardan birbirlerini yolsuzlukla suçluyorlar. Muhtemelen de her iki tarafın da suçlamaları haklı.
BEŞİKTAŞ'IN TRANSFER POLİTİKASI 3 SENEDİR ŞAŞKINLIK YARATIYOR
Aslına bakarsanız, Beşiktaş’ın transfer politikasıyla ilgili benzer şaşkınlıkları ben aşağı yukarı 3 senedir yaşıyorum. Rıdvan Yılmaz’ın 4 milyona satılmasına da anlam veremediğimi söylemiştim. Tamam oyuncu Eintracht Frankfurt’a, Almanya’yı Avrupa’da temsil eden bir kulübe gitmek istemiş olabilir. Bu doğal. Ama o transfer gerçekleşmeyince futbolcuyu zorla İskoçya’ya satmak inanılmaz. Aynı pozisyona 4,5 milyona Bahtiyar’ı almak daha da absürt. Ya da Ümit milli takımın direkt stoperi Serdar Saatçi’yi 2 milyona Portekiz’e satıp, aynı paraya Emrecan Uzunhan’ın bonservisinin yarısını almak! Hayatında hiçbir yaş kategorisinde milli takıma çağırılmamış, hiç Süper Lig oynamamış, ikinci ligdeki maç sayısı da sadece 17 olan bir futbolcunun bonservisinin yüzde 50’sine 2 milyon Euro ödemeyi ben iyi niyetli bulmakta güçlük çekiyorum. Üstelik o paraya Ümit milli takımın direkt stoperi Serdar Saatçi’yi satarak.
HEM ZARARA UĞRATIYORLAR HEM BİRBİRLERİNİ SUÇLUYORLAR
Beşiktaş Kulübü’ne son 3 yılda transferler yoluyla vurulan darbe tabii bunlarla da sınırlı değil: 1,5 milyon Euro’ya alınan Kerem Atakan Kesgin şu anda Bandırmaspor’da mesela. Geçen sezon 7 kafa golü olan Colley bedelsiz gönderilirken, Uduokhai 5,5 milyon Euro’ya alınıyor. Bedelsiz gönderilen Rosier, bu sezon La Liga’da 13 maça ilk 11’de çıkmış. Amir Hadziahmetovic kiralanmış, o bölgede Joao Mario, Ndour gibilere şans vermek için sanırım. Ve Beşiktaş, üç sezondur iki ayrı yönetim kurulu tarafından açıkça zarara uğratılmasına rağmen, susmak yerine birbirlerini suçluyorlar her gün 15 dakikalık şöhret haklarını kullanarak. Tablo böyleyken Serdar Topraktepe’nin sanırım en büyük sınavı, takımının kulaklarını dışarıya kapamayı başarmak. Sahaya takım elbiseli şöhret sevdalılarını sokmamak. Ve yeşil çime odaklanmak.
MOURINHO SON BİR AYDA BAZI EZBERLERİNİ BOZDU
Fenerbahçe’yse 1 aydır bir dönüşüm içinde. 7 Kasım gecesi Alkmaar’da özellikle ikinci devrede çok kötü bir görüntü çizen Mourinho, son bir ayda bazı ezberlerini bozarak farklı fikirlere de kulaklarını açmış görünüyor. Alkmaar mağlubiyeti sonrası Fenerbahçe 4’te 4 yaptı ve 15 gol gönderdi rakip filelere. Ve bu 360 dakikada taze isimler çıktı sahneye.
Daha önce Fenerbahçe için bu sezonu iki parçada değerlendirdiğimi söylemiştim: A.Ö (Alkmaar’dan önce) ve A.S (Alkmaar’dan sonra)...
Alkmaar’da özellikle ikinci devredeki feci görüntü ve genç Hollandalılar’a karşı düşülen zor durumlar Mourinho’da bir zihinsel devrime neden oldu (sanmıştım). Alkmaar maçı sonrası Fenerbahçe üç resmi müsabakayı kazanmış, özellikle Sivas-Kayseri sürecinde sezon genelinden farklı bir görüntü çizmişti. O maçlarda savunmayı çok daha önde kurmuş, daha uzun periyotlar hücum pres yapmış, en önemlisi de 1-0’ı ya da 2-0’ı bulduğunda vites küçültmemişti. Bunun yanında Mourinho’nun 3-4 ay görmezden geldiği Oğuz ve Mert Hakan’ın da rotasyona katılmaları faktörü vardı tabii.
15’TEN SONRA KONTAK KAPADI
Dün Kadıköy’de Gaziantep önünde bu felsefenin süreceğini, Fenerbahçe’nin bütüncül bir yaklaşımla maçı ele alacağını zannedenler yanıldı. Fenerbahçe bir 10-15 dakika kadar önde baskıyla, büyük takım ruhuyla oynadı. 1-0’ı bulduktan bir süre sonra yine meşhur “Mourinho geri vites mekanizması” girdi devreye. Fenerbahçe 15’inci dakikadan ilk devrenin sonuna kadar adeta kontak kapadı. Takımın ortalama pozisyonu geriledi. Takım boyu uzadı. Ve her geçen dakika oyuna daha fazla giren Gaziantep takımı haklı bir beraberlikle girdi soyunma odasına.
ÜÇ SEBEPLE KAZANMAYI BAŞARDI
Soyunma odasına birinci viteste giren Fenerbahçe, dördüncü viteste çıktı tekrar sahaya. Ve üç sebeple kazanmayı başardılar maçı:
1- İlk yarının etkisizleri İsmail-İrfan yerine Amrabat ve Maximin hareket getirdiler oyuna.
2- İlk devredeki tutucu yaklaşımından vazgeçen Mourinho, 65’te Oğuz’u sağ beke kaydırdı. Sahadaki hücumcu sayısını yediye çıkardı. Zaten eşitliği bozan gol de o bölümde geldi. Maça sol açık başlayan, 46’da sağ açığa, 65’te sağ beke geçen Oğuz, sağ önde bitirdi müsabakayı. 90 dakikada dört kez pozisyon değiştiren Oğuz Aydın, Fenerbahçe’de dünün en fazla öne çıkan adamıydı.
Galatasaray, Süper Kupa’da Beşiktaş’a karşı ikinci yarıda Mertens’i çıkarıp 4-4-2’ye döndü, maç 1-0’dan 5-0’a gitti. 4-4-2 ile Young Boys önünde Şampiyonlar Ligi’nden oldu sarı-kırmızılılar. 4-4-2 başlanan maçta Kasımpaşa’dan ve 3-5-2 ile Elfsborg’dan üçer gol yediler. 3-5-2’nin en başarılı günü Tottenham maçıydı ama o müsabakada da, ikinci yarısında üçlüye dönülen Samsun maçında da ikişer gol gördüler kalelerinde.
BARIŞ-SALLAi ZORLUK YAŞADI
Galatasaray, Bodrum, Alkmaar ve Eyüp müsabakalarına üst üste üçlü savunma ile başladı. Bodrum önünde ikinci devrede 4-1-3-2’ye dönmüştü ama Alkmaar’da ve dün İstanbul’da üçlü defansla bitirdi maçları. 3-5-2 oynanan Bodrum ilk devresi tatsızdı. Alkmaar deplasmanında Maikuma, Galatasaray’ın solunu çok zorlamıştı, gol de oradan gelmişti. Dün de Eyüp takımı Galatasaray’ın her iki kanadını, özellikle de solunu bayağı test etti.
Evet Galatasaray hücumda sayısız aksiyon üretti, sadece Osimhen doğru saydıysam 6 pozisyona girdi, Berke kahramanlaştı. Ancak Galatasaray’ın üçlü savunma oynadığı hemen her maçta olduğu gibi dün de defansif olarak açık verdiğini söyleyebiliriz.
Özellikle 100 metrede oynamak zorunda kalan Barış ve Sallai’nin kanatlarını savunmakta çok güçlük yaşadıkları ortada. Galatasaray üçlü savunmayla toplam 5 buçuk maçta (yaklaşık 500 dakikada) 10 gol gördü kalesinde.
DURAN TOPTAN 13 GOL BULDU
Galatasaray’ın 2 puan kaybettiği maçta bir isme parantez açmalıyım: Sara geldiğinde orta sahada biraz geçirgenlik yaşanabileceğini, 10 numara için daha uygun olduğunu düşünüyordum. Yanılmışım. Topu ayağına her aldığında pozisyona zeka ve yetenek katıyor. Kadife bir sol ayağı var adeta.
Ve Galatasaray’ın bu sezon duran toplarda yarattığı büyük farkın da mimarlarından. Eğer Barış’ın dün yaptığı sayı korner organizasyonu sayılıyorsa, Galatasaray’ın bu sezon (penaltılar hariç) duran toplardan bulduğu gol sayısı 13 oldu. Galatasaray’ın bu sezon direkt rakiplerine karşı yarattığı fark da burada: Galatasaray’ın taçlar+frikikler+kornerlerden 13 golü varken, Beşiktaş ve Fenerbahçe’de bu sayı yalnızca 1...
Bu sezon Avrupa Ligi’nde en fazla ekiple temsil edilen iki ülke Hollanda ve Türkiye (3’er). Artık Şampiyonlar Ligi’nden Kupa 2’ye geçiş olmayacağına, yani mevcut 36 takımdan biri ipi göğüsleyeceğine göre bu iki ülke turnuvanın iddialıları denebilir bir bakıma. Hollanda takımlarıyla Türkler gruplarda toplam 4 maç yaptılar, ikisinde berabere kaldık, ikisinde yenildik maalesef.
ALKMAAR’IN SÜPER GENÇLERi
Dün Galatasaray’ı ağırlayan AZ takımı, bir geçiş sürecinin içinde. U19 takımı UEFA Youth League şampiyonu oldu; Barcelona’yı 3-0, Real’i 4-0, Eintracht ve Hajduk’u 5-0 yenerek kazandılar kupayı. Alkmaar yönetimi de o süper gençleri A takıma dahil etti.
Bu arada Reijnders, Kerkez, Pavlidis, Karlsson gibi starlarını da büyük takımlara sattı. Tabii ki teknik direktörlük görevine de, U19’ları Avrupa şampiyonu yapan Martens getirildi.
METEHAN’A ÇOCUK DiYORUZ AMA...
Biz 22 yaşındaki Metehan’ı çocuk kabilinden değerlendiriyoruz ama dün o oyuna girdiğinde, 2002 ve sonrası doğumlu tam 6 Alkmaarlı vardı sahada! Dün Galatasaray’ın performansı, 3 hafta önce Alkmaar’da ikinci yarıda tükenen Fenerbahçe’ye göre elbette daha iyiydi. Ancak Okan Buruk’un 3-5-2 ısrarı, bence hem savunmadaki dağınıklığın, hem de 100 metrede oynamakta güçlük çeken Yunus-Barış’taki düşüşün nedeni.
F.BAHÇE iÇiN ÖNEMLi GALiBiYET
Son derece eksik bir kadroyla Prag’a giden Fenerbahçe’nin deplasmandan galibiyetle dönmesi önemli. Slavia’nın baskılı oldukları dakikalarda bir kez daha iki yıldız Edin Dzeko ve Dusan Tadic karakter ortaya koydular dün. Avrupa Ligi’nden ilk sekiz için 15-16 puanın yeteceğini düşünüyorum. Galatasaray’a kalan 3 maçta 4, Fenerbahçe’ye de 7 puan yetebilir direkt terfi için.
Göztepe, ligin ne yaptığından tam anlamıyla emin olan ve izlemesi en keyif veren takımlarından biri. Çok genç bir kadroları var; dün ilk 11’de başlayan Dennis 20, Taha ve Matsuki 21, Juan ve Romulo 22, Solet 23 yaşındalar. Pragmatik oyun tercih ediyorlar. Bölüm bölüm önde şiddetli baskı yapıyorlar. Dennis ve Solet zaten ligin belki de en çılgın presçileri. Duran toplar konusunda hep çok hazırlıklılar, dün de Beşiktaş’a iki korner golü attılar. Beşiktaş’ın bu sezon boyunca (penaltı hariç) duran toplardan bulduğu gol sayısı 1 (yazıyla bir). Göztepe tek bir maçta Beşiktaş’ın tüm sezon duran top istatistiğini geçti yani!
TAÇ ATIŞLARIYLA FARK YARATIYOR
Göztepe’nin çok iyi olduğu bir başka husus da taç atışları... 1,90 üzeri Bokele, Heliton, Taha ve Romulo’ya sahipler. Taçları ceza alanı yan çizgisine uzun kullanıyor, oradaki iki adamları sayesinde arkaya aşırıyor ve pozisyon yaratıyorlar. Bu formülle Samsun’a attılar, Sivas’a attılar, geçen hafta Konya karşısında da penaltı kazandılar.
AYNISINI GEÇEN HAFTA YAPTILAR
Dün 31’de Beşiktaş’a karşı yaptıkları (ve devamında ikinci golün geldiği) taç organizasyonu, geçen hafta Konya’ya karşı uyguladıklarının bire bir aynısı. Biz bunu biliyorken, Giovanni van Bronckhorst’un ve teknik ekibinin bilmiyor, ya da en azından önlem alamıyor olması garip.
GiO’NUN TUHAF TERCiHLERi
Dünkü Dolmabahçe gazetesinin esas manşeti elbette Van Bronckhorst’tu. Hollandalı teknik adam eğer dünkü maçı İngiltere’de bir statta oynuyor olsaydı, tribünler “you don’t know what you are doing (sen ne yaptığının farkında değilsin)” diye inlerdi. Van Bronckhorst’un sol açıkta bir oyuncuya ihtiyacı var diye Emirhan’ı beke, Masuaku’yu öne koyması en hafif tabirle tuhaftı. Oysa Beşiktaş kadrosunda o bölgenin orijinal bir oyuncusu var: Bahtiyar Zaynutdinov...
BAHTiYAR NiYE OYNAMIYOR?