Düne kadar hâlâ Dortmund’daydım, çünkü Polonya-Fransa maçına akreditasyonum vardı ve belki de son kez canlı olarak Mbappe-Lewandowski kapışmasını izleme fırsatını kaçırmak istemedim. Siz bu satırları okurken ben de artık Hamburg’da olacağım. Maç yerel saatle akşam 21’de. Hava güneşli. Muhtemelen bugün de Hamburg tarihi bir gün yaşayacak ay-yıldızlı bayraklarla.
12 iSABETLi ŞUTLA KAZANAMADILAR
Bu maça çıkan her iki takım da inişli-çıkışlı bir turnuva başlangıcı yaptılar. Çekler Portekizliler’e karşı 90 dakika savunarak ama son anda yıkılarak açtılar turnuvayı. Topla yüzde 26 oynadılar, kendi ceza alanlarında 35 kez topla buluşuldu. Ve kalecileri tam 7 kurtarış yaptı o gün.
Ardından Gürcüler’e karşı bambaşka bir Çek takımı izledik. Bu kez topa onlar sahip oldu, bölüm bölüm güzel pasajlar da sergilediler. Bir golleri sayılmadı, bir penaltı şanssızlığı yaşadılar ama geri dönmeyi de başardılar. İstatistik tutulmaya başlandığından beri, Avrupa Şampiyonaları tarihinde bir maçta 12 isabetli şut atıp galip gelemeyen ilk takım olmuş Çekler. Mamardashvili 11 kurtarış yaptı çünkü. Ancak önemli bir detay var: Çekler’in ağırlıklı olarak etkili pozisyonları havadan geldi, zaten 21-11 gibi olağanüstü bir üstünlük kurmuşlar yüksek toplarda.
1- iKiLi MÜCADELE KAZANMADAN ZOR
İkili mücadele kazanmadan maç kazanmak zor. Gürcistan’a karşı ikili mücadelelerde 28-39 gerideydik. Portekiz de bizden fazla ikili mücadele kazandı: 49-44... Portekiz önünde özellikle merkezi kaybettik, Vitinha-Palhinha ikilisi bizim orta üçlümüzü yok ettiler adeta. Eğer İsmail 90 dakika oynamaya hazırsa Orkun’un yerine onunla başlamanın faydalı olabileceğini düşünüyorum. Zira Orkun’da da garip bir düşüş var nedense.
Dikkatli okuyucular bilirler. Polemik seven biri değilim, kapalı devre bir hayatım var. Ve haliyle dışarıda neysem işimi yaparken de tarzım aynı. Ancak dün TFF sitesinden resmi açıklamayla bana cahilce bir yanıt verilmesi konusunda affınıza sığınarak son bir-iki laf edeceğim.
GENÇLERi KORUMA iÇGÜDÜSÜYLE YAZDIM
Ben köşe yazımda doğrudan isim vermişim: Türk futbolunun 2005 jenerasyonuna yapılan bir kötü muamele var. Ve bunun sorumlusu bence Büyükekşi-Altıntop ikilisidir demişim. Yazının devamında da gerekçelerimi sıralamışım. TFF, bu makaleme cevaben resmi bir açıklama yayınlıyor. Ne hikmetse Büyükekşi-Altıntop isimlerine yer verilmiyor. Açıklamaya göre belgeye dayanmayan art niyetli bir yazı yazmışmışım. Türk futbolunun geleceği ve milli takımımızın başarısı açısından buna itibar edilmemeliymiş!
Yani ben anlamadım, siz bana açıklayın lütfen: Türk futbolunun geleceği kim? Büyükekşi’yle Altıntop mu? Yoksa Arda ile Kenan mı? Ben futbolculara-hocaya en ufak bir eleştiride bulunmamışım. Aksine genç futbolcuları koruma içgüdüsüyle bir yazı yazmışım ve iki takım elbiseliyi suçlamışım. Siz hangi hakla kendinizi Türk futbolunun geleceği ilan ediyorsunuz? Ve hangi hakla benim isim vererek yazdığım ve Büyükekşi-Altıntop ikilisini kabahatli bulduğum bir yazıya TFF resmi sitesinden imzasız kurumsal yanıt verebiliyorsunuz? Bu yanıtı veren kim şimdi? TFF sizin tapulu dükkanınız mı? Daha fazla uzatmayacağım. Bugün milli takımın günü. Ancak zamanı gelince ne gerekiyorsa söylemeye devam edeceğime emin olabilirsiniz.
Ben hâlâ Dortmund'dayım, Hamburg'a iki gün sonra geçmeyi planlıyorum. Kuzey Ren-Vestfalya'da cumartesi-pazar şahane bir hava vardı, yemek teslimatı sırasında sohbet şansı bulduğumuz Fas asıllı Belal'in deyimiyle "Yaz dün geldi Dortmund'a"
Dortmund’un tepesindeki kara bulutlar dağılırken, sokakları dolduran Türkler’in suratındaysa puslu bir ifade var. Özellikle pazar öğle saatlerinde kimle karşılaşsak soru aynıydı: Güler’e ne oldu? Güler neden ilk 11’de başlamadı? Güler gerçekten yorgun muydu?
PROBLEMİN NE OLDUĞU BELLİ DEĞİL
Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Ben, Arda’nın yorgun olduğuna filan inanmıyorum. Sakatlık riski çok muğlak bir ifade. Gürcistan maçı biter bitmez böyle bir tevatür yaydılar ortaya. Bilimsel terminoloji kullanmıyorlar, problem ne belli değil. Darbe mi aldı, adale problemi mi var, eski bir sakatlığı mı nüksetti, aç mı, uykusuz mu ne oldu bu çocuğa! Sonradan bir kasık hikayesi akla geliyor. O zaman en baştan bunu neden açıklamadınız? Benim tanıdığım Arda, değil doksan dakikayı kaçırmak, bir dakika daha fazla sahada kalmak için canını verecek bir çocuk. Yeşil zemine aç. Oynamaya aç. Kendini gösterme konusunda tutkulu.
TURNUVA ÖNCESİ DEMEÇLERİ ORTADA
Dün sabah saatlerinde Hürriyet Spor Müdürü Mehmet Arslan aradı ve İspanyol AS Gazetesi’nden Tomas Roncero’nun bir kıskançlık iddiasında bulunduğunu iletti. Roncero’ya göre ilk müsabakadan sonra Arda’nın çok fazla ön plana çıkması Montella’yı rahatsız etmiş ve İtalyan teknik adam Portekiz’e karşı onsuz oynayarak spotları kendi üzerine çekmek istemiş.
Rancero’nun bakış açısını anlıyorum. Ama bence meselenin esas aktörü Montella değil. Ben esas aktörün TFF cephesinde olduğunu düşünüyorum. Elimde net bir bilgi yok ama turnuva öncesi demeçlerine bakarak Arda’yı frenleyenlerin Mehmet Büyükekşi-Hamit Altıntop cephesi olduğu kanaatindeyim.
1- SEMİH KILIÇSOY'UN YAŞADIKLARI
Avrupa Şampiyonası’nda 11 takım ilk grup maçlarını kazandı. Bu 11 takımdan üçü (Almanya, İngiltere ve Slovakya) birinci maçta kullandıkları 11’in aynısıyla ikinci müsabakaya çıktılar. Yedi takımsa ilk 11’inde tek bir değişiklik yaptı (İsviçre, İspanya, İtalya, Hollanda, Fransa, Portekiz ve Romanya). Sadece tek bir takım, Türkiye, tam 4 değişiklikle başladı ikinci maça... Biri sakatlık. Biri yorgunluk. İkisi hoca tercihi.
Büyük bir turnuvaya gidiyorsanız net bir 11’e, net bir oyun planına, net bir stratejiye sahip olmalısınız. Almanya ilk grup maçına çıkmadan önce herkes Almanlar’ın 11’ini ezbere sayıyordu. İngiltere’de ilk 11’in 10’u belliydi, belki tek bir soru işareti vardı, o da Declan Rice’ın partnerinin kim olacağı... Polonya, Mart’ta play-off’ta Galler’i yendiği ilk 11’in bire bir aynısıyla Türkiye hazırlık maçına çıktı. Bizse maalesef bir kadro iskeleti oluşturmakta geç kaldık. Gürcistan maçından da zaferle ayrılmamıza rağmen Portekiz karşısına 4 değişiklikle çıktık. Neden bu 4 değişiklik? Hadi kaleci değişikliğinin sebebi sakatlık. Kalan saha içi 10 oyuncunun üçünün farklı olması yüzde 30’luk bir değişiklik demek. Kısa turnuva istikrar işidir. Almanya aynı 11’le çıkıyor, İngiltere aynı 11’le çıkıyor, Fransa bir mecburiyet dışında aynı 11’le çıkıyor. Biz 4 değişiklik yapıyoruz. Enteresan...
1- HÜCUM DEĞiL ORTA SAHA ATLETiK OLMALIYDI
Bu maçla ilgili doğrusu umutsuz değildim, Montella’nın daha önce Hırvatistan ve Almanya karşısındaki başarılı geçiş uygulamaları beni heyecanlandırıyordu. Ancak dün Montella beni hayal kırıklığına uğrattı, İtalyan Hoca maçı daha sahaya çıkmadan kaybetmişti bence. Türk futbolunun en yetenekli iki futbolcusu Arda Güler ve Kenan Yıldız’ı kenarda oturtup ileri üçlüyü üç pırpır Yunus, Barış ve Kerem’le kurmak zaten net bir tavır değişikliği demek. Ben topa talip değilim demek. Sadece kontratak kovalayacağım demek.
ORKUN’DA GERiLEME VAR
Oysa dün Portekiz bize esas farkı orta sahada yarattı. Sadece iki atletik oyuncuyla, Palhinha ve Vitinha’yla bizim üçlümüze (Kaan, Orkun ve Hakan’a) nal toplattılar. Benim bu maçta ilk 11’de beklediğim tek (olası) değişiklik eğer hazırsa İsmail Yüksek’in Orkun’un yerine başlamasıydı. Gürcistan maçında da Orkun’u yorgun bulmuştum. Net bir gerileme var Orkun’da.
2- ARDA’YI BELLiNGHAM GiBi KULLANMIŞTIK
Real Madrid’in geçtiğimiz sezon iki büyük kupaya giderken ana planı, kanatlarda Rodrygo-Vinicius, sahte dokuz rolünde de Bellingham’dı. Biz de Gürcistan maçında bir bölümü öyle oynadık aslında. İkinci yarının başlarında kanatlar Barış-Kenan oldu, Arda da sahte dokuz rolünde oynadı 30 dakikayı. Zaten golü de o bölümde attı. Gürcistan maçında en iyi olduğumuz bölüm 50 ile 80 arası... Ve o bölümde de Arda’yı Bellingham gibi kullanmıştık. Bein Sports’tan mesai arkadaşım Hayrullah Ünal fark edip beni uyardı. Arda da Real Madrid’de bir-iki kez o rolde girdi hatta oyuna.
İlk maçlar sonunda F Grubu, Avrupa Şampiyonası’nın en dengeli grubu hüviyetinde. Her iki maç da son bölüme 1-1’le girdi, ikisi de nefes nefese bitti. Gruptaki 4 takımın FIFA sıralamaları ortalaması 39 (Portekiz 6, Çekya 34, Türkiye 42, Gürcistan 74’üncü). Bu ortalama, bu grubun turnuvanın en zayıfı olduğunu söylüyor. Ama Almanya’da oynanan futbola bakarsanız bu grup, izlemesi en eğlenceli, en çekişmeli grup belki de.
FIFA SIRALAMASINDA ALTINCI
Tabii ki bugün karşımızda global bir dev olduğunun farkındayız. FIFA sıralamasında altıncı konumdalar, yeni yüzyılda bu turnuvada iki final, iki de yarı final oynadılar. EURO 2024’e de elemelerde tüm maçları kazanarak sükseli geldiler. Ancak umutsuz değilim, büyük favoriler içinde en oynanası rakip olduğunu düşünüyorum ben Portekiz’in. Bunun için de üç temel gerekçem var.
1- Elemelerde rekor kırmaları ölçüt olamaz
Portekiz elemelerde tüm maçlarını rekor 36 golle kazandı ama grubun ikincisinin Slovakya, üçüncüsünün de Lüksemburg olduğunu hatırlatmak lazım. Kendi seviyelerindeki takımlara karşı performansları aynı süksede değil: Hazırlık maçlarında Slovenler’e ve Hırvatlar’a kaybettiler. Finallerde de Çekler önünde uzatmada kazanabildiler.
Böyle yıldızlar topluluğu hüviyetinde bir rakibe karşı elbette favori değiliz. Topa onlar daha fazla sahip olacak, muhtemelen daha fazla şut atıp, daha fazla pozisyon yaratacaklar bize karşı.
Çekler’e karşı da zaten topla %74 oynadılar, şutlarda 19- 5, kornerlerde 13-0, rakip ceza alanında topla buluşma da 35-8 üstündüler. Kaleci Stanek iki gol yedi, bir gol VAR’dan döndü. 7 tane de kurtarış yaptı.
Montella'nın bu tarz maçlardaki karnesi iyi
Avrupa şampiyonalarında İtalya-İspanya kapışmasını üçüncü kez izliyorum. Viyana’daki Euro 2008 çeyrek finali Di Natale’nin gözyaşlarıyla bitmişti. Kiev’deki 2012 finali daha enteresandı, Prandelli değişiklik haklarını 58’de tüketmiş, Motta’nın sakatlanmasıyla son yarım saati 10 kişi oynamışlardı. Final öncesi Kiev Bağımsızlık Meydanı’nda Queen’i (tabii ki Mercury’siz, Adam Lambert’lı Queen’i) canlı izlemiştik. Kiev’in belki de son mutlu günleriydi zira aylar sonra ‘Euromaidan ayaklanmaları’ başlayacak, o günkü hükümet Rusya’nın güdümü altına girecek ve bir daha huzur bulamayacaktı Ukrayna. Ben de hem o sıralar Coelho okuyor olmanın, hem de Ukraynalı gençlerin yüzündeki umutsuzluğun etkisiyle, ‘Dinyeper Nehri’nin kıyısında oturdum ağladım’ diye yazmıştım o günlerde.
BAŞYAPIT ORTAYA KOYDULAR
Dünün bana bu kadar çok Euro 2012 nostaljisi yaşatmasının sebebi sanırım bu İspanya’yı, o şahane şampiyon jenerasyona benzetmem... Pedri-Rodri-Fabian üçlüsü dün bir başyapıt koydular ortaya. Rodri Busquets’i, Fabian da dün maçı tribünde izleyen Xabi Alonso’yu anımsattılar oyunlarıyla. 2012’de Kiev’de şampiyon olan İspanya’nın repertuvarında kanat akınlarının yeri çok dardı. Dört savunmacı, altı da merkez orta sahayla, kanatsız ve santrforsuz yenmişlerdi finalde İtalya’yı. Bugünkü İspanya’nınsa bir de uçan kanatları var üstelik. Özellikle Nico Williams’ın stili, genç Ryan Giggs’i hatırlatıyor bana. Koşarken parmak uçları değiyor sanki sadece zemine.
Grup maçlarının tam ortasındayız ve ikişer müsabakasını tamamlayan 12 takım içinde en etkileyici performansı gösteren ekip İspanya oldu. Turnuvanın şu anda erken favorisi konumundalar.
Milli takımımızın bu sekizinci büyük turnuvası. İnanılır gibi değil ama ilk kez bir büyük turnuvaya galibiyetle başladık. Daha önce 1954 Dünya Kupası’nda Almanya’ya 4-1, Euro 96’da ve 2016’da Hırvatistan’a 1-0, Euro 2000’de İtalya’ya 2-1, Kore-Japonya 2002’de Brezilya’ya 2-1, Euro 2008’de Portekiz’e 2-0, Euro 2020’de İtalya’ya 3-0 yenilerek başlamıştık şampiyonalara. Bir büyük şampiyonaya galibiyetle başlamak mükemmel. Ama kazanırken de kusurları gözden kaçırmamamız lazım. Özellikle de savunmada verdiğimiz üç temel açığı teşhis ve tedavi için sadece iki günümüz var önümüzde.
1- Üçlü oynayan takımlara karşı eşleşme sorunu
Gürcüler bize karşı 3-5-2 ile sahaya dizildiler. Son hazırlık maçımızda Polonya’nın da formasyonu bire bir aynıydı. Polonya’ya karşı yaşadığımız sorunun bir benzerini Gürcistan’a karşı deneyimledik maalesef. Topu sağda kısa ve tembel paslarla oyalıyorlar. Sonra uzun kros bir topla sol kanat beki görüyorlar. Ve genelde sol çizgide o adam bomboş, demarke vaziyette alıyor o topu.
Beşli orta sahalar sıkıntı yaratıyor
Gürcüler’in 23 yaşındaki sol kanat beki Tsitaishvili bize bu şekilde çok fazla sorun çıkardı. Dinamo Kiev kökenli, Lucescu’nun geliştirdiği bir futbolcu. Ancak mesele Tsitaishvili’nin müthiş bir oyuncu olması değil. Zaten müthiş bir oyuncu da sayılmaz. Mesele, bizim orta sahayı beşli kullanan, alanı genişleten takımlara karşı eşleşme sorunları yaşamamız.
Kovalamakta güçlük çektiler
3-5-2 oynayan bir takımda top sol kanat bekle buluşmadan önce onun sağ bekimiz Mert Müldür tarafından karşılanması halinde defansımız aşırı esniyor. Mert tarafından karşılanmadığından da Arda (daha sonra da Barış) kovalamakta güçlük çektiler Tsitaishvili’yi. Ayrıca bize sorun çıkaran tek kanat yönü sol değildi, sürekli sağa devrilerek oynayan Kochorashvili benzer şekilde defalarca demarke vaziyette aldı pasları. 6 gün sonra karşılaşacağımız Çekya da benzer bir formasyonla 3-5-2 diziliyor. Umarım o güne kadar hallederiz bu eşleşme problemini.
2- Arda Güler'i sağ kanatta kullanmak riskliydi
Bugün de Dortmund’dayım. Stuttgart’taki Almanya-Macaristan karşılaşmasına akreditasyon başvurusu yapmıştım ama onaylanmadı. Dolayısıyla ben de Alman televizyonundan izledim maçı. Müsabakayı 2014 finalinin efsanevi spikeri Tom Bartels anlattı, karşılaşmadaki pozisyonları eski FIFA hakemi Bibiana Steinhaus yorumladı.
EV SAHİPLİĞİ ETİĞİNİ TARTIŞIN
Sabah saatlerinde mahalledeki alışveriş merkezine gidip bir kafede oturdum biraz. Alışveriş merkezinde tek bir tuvalet var ve fiyatı 50 sent (yaklaşık 18 TL). Tuvaletin kapısında bozuk parası olmadığı için içeri giremeyen iki Alman’la karşılaştım, daha önce bu AVM’de bu hizmet ücretli değildi dediler. Kafeye geri döndüm, Fas asıllı Alman garson Adnan’a bahsettim konudan. O da onayladı. Tuvaletin 1 Haziran’da ücretli olduğunu ve muhtemelen turnuvadan sonra eski modele döneceğini düşündüğünü söyledi. Dün de Der Spiegel’den gazeteci arkadaşımız Ron Ulrich, daha önce 4 euroya bira satan yerlerin şu sıralar fiyatları 7’ye çektiğinden yakınmıştı.
Resmi medya çadırında bir kruvasan 4, makarna ise 8 euro. Alman devlet televizyonunun milli takımdaki göçmen oyuncu fazlalığını konuşmak yerine, turnuva ev sahipliği etiğini tartışmaları gerektiğini düşünüyorum. Bu benim şehir şehir dolaşarak takip ettiğim beşinci büyük turnuvam. Ve birçok taze aksaklığı ilk kez Almanya’da yaşadım nedense.
TUTKULU ÇOCUKLAR
Alman milli takımındaki çocuklarsa, devlet televizyonunun yarattığı o ayıbı örtmek istercesine tutkulular. 22’nci dakikada Türk asıllı kaptan İlkay Gündoğan topu kaleciden kurtarıyor, Nijerya-Yoruba-Polonya kökenli Musiala kaydediyor sessizliği bozan golü. Kaptan İlkay güzel bir vuruşla 68’de farkı ikiye çıkarıyor. Belli ki bu genç insanlar için Almanya’nın forması, bir moda gösterisinden fazlasını ifade ediyorlar. Seviyorlar, sayıyorlar ve savaşıyorlar o forma için.
Macarlar da dün özellikle ilk devrede saygıdeğer bir futbol oynadılar Stuttgart’ta. 48 saat içinde Türkiye, Gürcistan, Arnavutluk ve Macaristan’ın oynadıkları cesur futbolun ortak bir dili vardı sanki: Bu oyunu seviyoruz. Hayat, geride bekleyip başkalarının hatasını kollamak için çok kısa.