Dün Dortmund’da Signal Iduna Park’ta Avrupa Şampiyonası’nın şu ana kadarki en eğlenceli maçı oynandı. Benim değil, medya tribününde canlı maç anlatımı yapan İngiliz, Portekizli, Alman spikerlerin ortak görüşüydü bu. 67’nci dakikada oluşan o şahane anı da bir televizyon anlatıcısının sözcüklerinden alıntıladım size: “Arda mükemmel sol şutuyla Gürcü kaleciye kısa bir mektup yolladı adeta: Sıkıysa yakala...“ Dünya Kupaları ve Avrupa Şampiyonaları futbolun zirvesi. Oyunun global devleri Almanlar, İspanyollar, İtalyanlar dahi bu turnuvalarda özellikle ilk maçlarda en deneyimli 11’lerini sahaya sürerler. Elemelerde 18-19’luk bir yıldızınız çok iyi işler yapmış olsa dahi finallere gelince ayakları dolaşabilir çünkü.
TEBRiKLER MONTELLA’YA
Bizim iki taneydi çocuk yıldızımız kadroda. İtalyan teknik adamımız Vincenzo Montella’yı tebrik etmek lazım, her ikisini de, Kenan’ı da Arda’yı da, biraz tereddüdü olsa da 11’de başlattığı için. Doğrusu dünyanın en alçakgönüllü insanı(!), Türkiye’ye hiç ihtiyacı olmadığı halde ricaları kıramayıp milli takımlar sorumlusu olduğunu iddia eden, Beckenbauer’in Messi’nin dahi kurmadığı cümleleri kendine layık gören ulu insan Hamit Altıntop’un bu genç futbolcularımızla ilgili sözleri beni endişelendirmişti.
Bir gazeteye verdiği röportajda bu çocukları 2032’ye hazırladıklarını filan söylemişti Altıntop. Oysa ki milli takım oyuncu yetiştirme yeri değildir, seçme yeridir. Kulüpler oyuncuları yetiştirir, milli takım en iyilerini “SEÇER”.
Şu anda da Türkiye’de başka Arda yok, başka Kenan yok. Milli takım yönetiminin görevi şu aşamada tam 8 sene sonradan bahsetmek değil, bugün bu turnuvada en iyi oyuncularımız kimlerde onlardan faydalanmak.
BRAVO ARDA BÖYLE DEVAM
Montella neyse ki hayatında bir uluslararası turnuvada ilk kez teknik adamlık yapmanın heyecanını olması gerektiği gibi yaşıyor. Arda Güler’i sahaya sürüyor. Arda da ilk 60 dakika işler onun için çok kolay olmasa da 67’de olağanüstü bir şutla bu turnuvanın tarihine geçiyor şimdiden. Bravo Arda... Böyle devam.
MiLLiLERiN ÜÇLÜ SAVUNMA SINAVI
Daha önce de değinmiştim, Montella’nın teknik adamlıktaki rol modeli belli ki Luciano Spalletti. İtiraf etmek gerekirse Spalletti’ye ben de yirmi senedir hayranlık besliyorum ama her takımın, her oyuncu grubunun dinamiği farklı. Ve o grubun özelliklerine, müsabakanın/turnuvanın dinamiklerine göre yeni stratejiler geliştirmeli, deyim yerindeyse modaya uymalısınız.
21’inci yüzyılın ilk yıllarının dinamikleri farklıydı, Mourinho’nun Chelsea’si bir sezonda 13 tane 1-0’lık galibiyetle Premier Lig’i kazanabiliyor, Rehhagel’in Yunanistan’ı rakip kaleye gitmeden Avrupa şampiyonu olabiliyordu. Spalletti, Roma’da milli santrforu Montella’yı kenarda oturtup, Totti’yi sahte dokuz rolünde oynatıyordu.
Ancak bu çağın ve bu turnuvanın dinamikleri farklı. Herkes iştahlı oynuyor, herkes arıyor, herkes deniyor. Almanya İskoçya’yı, İtalya Arnavutluk’u 15 dakikada boğdu. Bizim de bugün yapmamız gereken bu.
GÜRCİSTAN’A KARŞI FARKLI BİR FUTBOL OYNAMAK ZORUNDAYIZ
Montella döneminde 8 resmi müsabaka oynadık. En iyi görüntü verdiğimiz üç maç, Hırvatistan, Almanya ve İtalya karşılaşmaları. Yani kendimizden güçlü olan, topu talep eden takımlara karşı Montella’nın stratejisi işledi şu dakikaya kadar. Belki 4 gün sonra Portekiz’e karşı da benzer bir stratejiyle galibiyet alabiliriz. Ancak bugün Dortmund’da Gürcistan’a karşı farklı bir futbol oynamak zorundayız. Birinci dakikadan doksana kadar aramalı, topa sahip olmalı ve en önemlisi sete yerleşip hücum varyasyonu geliştirebilmeliyiz.
RAKİBİ BİRİNCİ BÖLGESİNE HAPSEDİP MAÇI BİZ 30 ŞUTLA TAMAMLAMALIYIZ
Montella bir geçiş ustası. Bu ustalık, Hırvatlara-Almanlara karşı sizi doğru noktalara taşıyabiliyor. Büyük galibiyetler kazandırabiliyor. Ancak rakibiniz Macarlarsa, Polonya’ysa, Avusturya’ysa, yani gücü size yakın rakiplerle oynuyorsanız zaten onlar da sizin kadar geçiş planlarınıza aşina. Gürcistan için de benzer şeyler söyleyebiliriz: Gürcüler’i geçiş oyunuyla mat etmeyi beklemek gerçekçi olmaz. Bugünün Almanya’sı, bugünün İtalya’sı sahada biz olmalıyız. Topa biz yüzde 70 sahip olup, rakibi birinci bölgesine biz hapsedip, maçı biz 30 şutla tamamlamalıyız. Biz çok duran top kazanmalıyız. Biz uzaktan şut denemeliyiz. Biz ceza alanında 50 kez topla buluşmalı, ve kutuya çok fazla oyuncu sokmalıyız.
ANAHTAR ONA VERİLMELİ, ELİMİZDE BAŞKA BİR ARDA GÜLER YOK
Euro 2012, 2016 ve 2020’de üst üste üç Avrupa Şampiyonası’nda Cüneyt Çakır, Bahattin Duran ve Tarık Ongun triosu bizi başarıyla temsil ettiler. Eğer Cüneyt Çakır, 2022 Dünya Kupası’na da gitseydi, tüm futbol tarihinde 3 Dünya Kupası ve 3 Avrupa Şampiyonası’nda üst üste görev yapan ilk hakem olacaktı. 8 Mart operasyonu denen utanmazlıkla, bir Türk hakemin Dünya rekoru kırmasına bazı karanlık eller engel oldular. Ve hâlâ çıkıp açıkça o operasyonu sahiplenecek yüreğe bile sahip değil bu karanlık eller.
GEÇER NOT ALDILAR
Dün de Halil Umut Meler, Mustafa Emre Eyisoy ve Kerem Ersoy triosunun Euro 2024’te sahaya çıkmalarıyla üst üste 4 Avrupa Şampiyonası’nda hakemlerimizle temsil edilmenin gururunu yaşadık. Bu hakem triomuz da ilk gün için sınıfı geçti: Emre Eyisoy için yoğun bir maçtı, aksiyon sürekli onun sırtındaydı. Slovakya golünde başarılıydı. Lukaku’nun ilk iptal edilen golünde net bir görüntü olmadığı için bayrak kaldırmaması da doğru. Lukaku’nun ikinci iptal edilen golünde inisiyatifi Alman VAR aldı, tartışmalar devam ediyor ama günün sonunda Türk hakem triosunun geçer not almaları önemli.
MANZANO HATALIYDI
Slovakya-Belçika maçı bittikten bir saat sonra sahaya çıkan Gil Manzano ve ekibi için böyle cümleler kuramıyoruz mesela. Fransa’nın golü öncesi net bir kornerde hatalı karar vererek maçın kaderine doğrudan tesir ettiler. Mbappe’nin sakatlığında durumu iyi yönetemediler. Stattaki genel kanı Fransa lehine düdüklerin kolay çalındığıydı.
Avusturya dünün kaybedeni olmasına rağmen sporseverlerin genel olarak beğenisini kazandı. Bir Ralf Rangnick takımı hüviyeti gösteriyorlar: Canlılar, dinamikler, cesurlar, temaslı oynuyorlar, hemen her pozisyonda ısırıyorlar. Dün sadece ilk yarıda tam 19 kez yerde müdahale yaptılar ki o 45 dakika bile turnuva rekoru için yetti Avusturyalılar’a.
KANTE HER YERDE
Ancak bir maç fiziksel bir hale dönüşüyorsa ve sahada Kante varsa, hâlâ bu yaşında dahi büyük fark yaratıyor Fransız futbolcu. Dün de hep doğru zamanda doğru yerde olarak kazandırdı takımına maçı.
Euro 2024’te ilk üç günü ve yedi müsabakayı geride bıraktık. Takımların yarıdan biraz fazlası, 14 tanesini seyretme fırsatı bulduk. Eğlenceli bir turnuva izliyoruz, yedi müsabakanın sonunda maç başına gol ortalaması 3’ün üzerinde seyrediyor. Yeşil zemine çıkan 14 takımın 12’si gol buldular. Gol bulamayan Hırvatistan’ın da tuhaf bir penaltı kaçırdığını not edelim. İlk üç günde 5 takım sahaya üçlü savunmayla çıktı, İskoçya, Macaristan, İsviçre, Polonya ve Sırbistan. Bu ekiplerin sadece biri, İsviçre sahadan galibiyetle ayrıldı ama sağlıklı bir değerlendirme yapmak için ilk müsabakaların sonunu beklemekte fayda var tabii. Büyükler Almanya, Hollanda ve İngiltere’nin çoğunlukla beşli duran savunmalara karşı çözüm bulmaya çalıştıklarını söyleyebiliriz. Bence dünün en dikkat çekici detayı ise aynı günde 4 ülkenin sahaya çift santrforla çıkmaları oldu. Polonya’da Buksa-Urbanski, Sovenya’da Sesko-Sporar, Danimarka’da Wind-Hojlund, Sırbistan’da da Mitrovic-Vlahovic ileri ikililerini izledik. 1990’lardan kalan bir turnuva günü gibiydi adeta!
1990’LARI HATIRLATTILAR
Günün 1990’ları hatırlatan bir başka detayı da İngilizler’di şüphesiz. Yine bir turnuvaya favori olarak geldiklerine inanıyorlar. Yine oyuncu gruplarının Avrupa’nın en yeteneklisi olduğunu iddia ediyorlar. Ki en yeteneklilerden biri olduğu da kesin. Ancak yine ilk maçta Almanya’nın, İspanya’nın, hatta İtalya’nın yarattığı büyük takım hissini yaratamıyorlar.
SOUTHGATE DÖNEMi KLASiĞi
Sırplara karşı maça iyi başladılar, iyi bir 30 dakika oynadılar. Golü de buldular. Ancak sonra da bir Southgate dönemi klasiği girdi devreye: 1-0’ı koruma psikolojisine bürünen, ayakları tutuklaşan, presten vazgeçen, rakibini oyuna ortak eden bir İngiltere. Bu sezon Altın Top’un en güçlü adaylarından biri olan Bellingham, EURO 2024’e de iyi başlayarak büyük ödüle göz kırptı. Southgate’in merkezde Rice’ın yanına Trent denemesi uzun sürmedi, muhtemelen turnuvanın devamında başka bir partner izleyeceğiz. Ayrıca Southgate’in ikinci yarıda her şey kötü gitmesine rağmen değişiklikler konusundaki tutuculuğu da eleştirilecektir.
Ben Montella’nın blöf yaptığını ya da Arda’ya bir mesaj vermeye çalıştığını düşünüyorum. Arda şu anda milli takımın en iyi oyuncusu. Hatta yaş grubunda Avrupa’nın en iyilerinden biri. Türkiye’nin başka Arda’sı yok. Zaten son 500 dakikada akan oyunda tek golümüz var. Bu gol sorunu çerçevesinde skor şansı en yüksek futbolcularımızdan birini oynatmamanın bir mantığı yok gibi.
Aziz milletin alın teriyle ödediği vergilerle depoları doldurulan yağlı-ballı federasyon uçaklarına binenlerden biri değilseniz, EURO 2024’ü bir gazeteci olarak takip etmek gerçekten deli işi... Dün Münih’teki organizasyonun Allianz Arena girişinde ne kadar zayıf kaldığından ve kavgalar yaşandığından bahsetmiştim. Münih’ten Dortmund’a seyahatte de pahalılıkla yüzleştim. Münih-Dortmund treni ikinci sınıf bileti tam 121 Euro. Üstelik numarasız bu biletler... Erken rezervasyonla numaralı bilet almış bir yolcu gelip sizi kaldırabiliyor koltuğunuzdan. İtalyan taraftarlar bu durumla karşılaşıp olay çıkarınca bilge bir Alman abimiz şöyle bağırdı trende: “Orta mesafe bir trene 100 Euro’dan fazla verip, biletiniz numarasız olduğu için yerinizden kaldırıldığınız ülkeye Almanya denir!”
FUTBOL BiR KAÇIKLIK iŞi!
Önceki gün Münih’in tüm ana caddelerini ele geçiren İskoçlar’dan çok etkilenmiştim. Dün Dortmund’a geçerken farkında olmadan “No Scotland no party (İskoçya yoksa parti de yok)” diye mırıldanıp duruyordum! Öğleden sonra Dortmund’a vardığımda ise başka bir işgalle karşılaştım. Dün Dortmund’da sarı duvar yoktu, kırmızı duvar vardı. Arnavutlar vardı ortalıkta adeta sadece. Avusturya-İsviçre ve Polonya-Ukrayna’da iki Avrupa Şampiyonası’nı birlikte takip ettiğimiz, futbolun peşinde binlerce kilometre yol yaptığımız Hasan Cemal’in deyimiyle futbol bir kaçıklık işi. Ve o kaçıklar şu anda Almanya’dalar.
TURNUVA GÜZEL BAŞLADI
Ancak tabii ki bir büyük turnuvada maç kazanmak için tribünleri parsellemeniz yetmez, yeşil zemini ele geçirmelisiniz esas. Dün sokaklarda sohbet ettiğim İtalyanlar, büyük taktisyen Spalletti’ye çok güveniyorlardı. Spalletti özellikle 1-0’dan iştahlı bir biçimde geri dönülen ilk 45 dakikada onların güvenini boşa çıkarmadı. Ancak turnuvaya Almanya ve İspanya kadar etkileyici başlamadıkları da bir gerçek. İlk 4 maçta 4 gol ortalaması şahane. 8 takımın yedisi gol attı. Tarihin en genç oyuncusu (Lamine Yamal) ve en erken golüne (Bajrami) şahitlik ettik. Almanya pahalı. Ama turnuva güzel başladı, kabul edelim.
2006 Dünya Kupası sırasında Berlinli bir Türk dönerciden şöyle bir espri duymuştum: Kreuzberg güzel ama çok fazla Alman var! 18 sene sonra Almanya’nın ev sahipliği yaptığı bir turnuvayı yerinden takip ediyorum. Şampiyonanın ilk günü için şunu söyleyebilirim ben de: Münih güzel çünkü çok fazla İskoç var! Almanlar belki ev sahipliğine alışkın olduklarından, belki milli takımlarının son 3 turnuvadaki hayal kırıklıklarından olsa gerek birçok meydanı İskoçlar’a bırakmışlardı dün. Geleneksel kilteleri, renkli görüntüleri ve “No Scotland no party (İskoçya yoksa parti de yok) tezahüratlarıyla gün boyunca Marienplatz’ı, Karlsplatz’ı inlettiler. Ancak akşam saat 9 olduğunda parti hissini yaşayan İskoclar değil, Almanlar oldu sahada. Turnuvanın açılış organizasyonu ışıltılıydı. Ancak ben maç öncesi esas dev ekrana yansıyan Alex Ferguson mesajından etkilendim. Alman futbolcular saha içinde son derece organizeler. İlk 11’inin yedisi (Kimmich Andrich, Kroos, İlkay, Wirtz, Musiala, Havertz) orta saha özellikle Almanlar merkeze hükmettiler stadın içinde Ama sahanın dışındaki Alman otoriteler için aynı şeyi söylemek güç. Allianz Arena’nın dışında küçük bir kaos vardı dün. Aynı kapıdan hem turnuva işçilerini, hem gönüllüleri, hem medyayı almak gibi tuhaf bir yola başvurmuşlar. Yüzlerce görevli-gönüllü ve gazeteci karışımı kapıya birikmiş, 3 tane genç memur onları durdurmaya çalışıyor! Ciddi tartışmalar oldu. İtişmeler, hatta kavgalar.
BURADA iNGiLiZCE BiLEN YOK MU?
Bir ara derdini bir türlü anlatamayan bir gazetecinin “Burada İngilizce konuşan kimse yok mu” diye isyanı yankılandı kalabalıkta. Görevli genç polis, Almanca cevap verdi: “Burası Almanya. Burada Almanca konuşulur!”
IRKÇILIĞA EN GÜZEL YANIT
Son dönemde Alman devlet televizyonunda yayınlanan bir anket eliyle tetiklenen ırkçı rüzgarın sokakları da bir miktar etkilediği kesin. Ama Alman futbolcular belli ki bu ayrımcı rüzgara yaşam şansı vermek istemiyorlar. Dün sahada gösterdikleri birlik, beraberlik ve tutku net bir yanıttı sanırım o çirkin ve ırkçı ankete.
1- A MİLLİ TAKIM'DA BİR İSKELET OLUŞTURMALIYIZ
Montella yönetiminde 8 müsabaka oynadık, bunların ilk dördünde İtalyan Hoca’nın planları daha netti. Hırvatistan, Letonya, Almanya ve Galler maçlarında kafasındaki fikirlerle uygulamaları daha fazla uyuşan, sahada ne yapmaya çalıştığını daha iyi anladığımız bir Montella izledik. Ve çok da umutlandık elbette.
Ancak 2024 Mart ve Haziran’daki 4 hazırlık müsabakasında daha flu, daha gri bir tablo çıktı önümüze. Özellikle son 1 hafta içinde oynadığımız İtalya ve Polonya maçlarının net bir Euro 2024 provası olmasını bekliyorduk. Polonya’nın üç gün önce bize karşı sahaya çıkardığı 11, Mart’ta Galler ve Estonya’yı geçen 11’in bire bir aynısıydı. Bizim de en azından Polonya gibi Haziran’a bir iskelet oluşturmuş olarak girmemizi bekliyordum. Umarım Gürcistan maçında daha organize, daha kolektif bir 11’imiz olur sahada.
2- KENDİ SEVİYEMİZDE RAKİPLERE KARŞI KAZANABİLMELİYİZ
Montella yönetiminde en iyi üç maçımız, favori olmadığımız, topu rakibe bıraktığımız müsabakalar: 1-0’lık Hırvatistan, 3-2’lik Almanya ve 0-0’lık İtalya karşılaşmalarında hep iyi sinyaller verdik.
Ancak bizim seviyemize daha yakın olduğunu düşündüğümüz Macaristan, Avusturya ve Polonya’ya yenildik. Bu takımlara karşı zaman zaman topa sahip olduk, bölüm bölüm oyuna hükmettik ama skor üstünlüğü kuramadık. Montella’nın büyüklere karşı uyguladığı o başarılı geçiş setleri, kendi seviyemizdeki rakiplere karşı aynı biçimde işlemedi.
İtalyan Hoca’nın sadece geçişte değil, sette de iş yapan bir milli takım yaratması lazım. Zira turnuvadaki ilk rakibimiz Gürcistan’a karşı geçiş kovalayamayız. Top daha ziyade bizde olacak muhtemelen.