Dün devre arasında stüdyoya indiğimde şöyle takıldım mesai arkadaşlarıma: “Arkadaşlar ne yaptınız, Galatasaray-Rize maçının tekrarını mı veriyorsunuz? 4 gün arayla aynı müsabakayı ikinci kez izliyoruz adeta.” Sahiden de Galatasaray’ın 4 gün önceki rakibi Rize ile, dünkü misafiri Gaziantep arasındaki benzerlikler çoktu. Maç önü röportajında Selçuk İnan, 4 gün önce İlhan Palut’un anlattıklarının aynısını söyledi adeta: “Bugün beşli savunmayla Galatasaray’ın santradaki rüzgarını kırmayı umut ediyoruz. Eğer o rüzgarı kırabilirsek, bizim de maçın ilerleyen dakikaları için farklı planlarımız var.”
İki hoca da beşli defans, dokuzlu savunma bloğuyla başladı. İki takım da ilk 10 dakikada gol yedi. İki maçta da tam 26’da skor 2-0 oldu. Ve Galatasaray her iki maçın da fişini 26’da çekti.
YUNUS AKGÜN’Ü TEBRiK ETMEK GEREK
Tabii ki Galatasaray’ın fişi erken çekmesinde tutkulu önde baskısının ve savunmasını çok öne çıkarmasının büyük rolü var. 10’uncu dakikada gelen gol öncesi aslında Galatasaray hücumda topu kaybetmişti. Ancak öyle çabuk geri kazandılar ki, rakipleri nefes alamadı adeta. Bu baskıda defans hattını öne çıkaran Davinson Sanchez başrolde. Sürekli sağa deplase olarak rakip savunmaların aklını karıştıran Dries Mertens müthiş. Sürekli kutu içine ikinci santrfor koşuları yapan Yunus Akgün’ü de tebrik etmek gerek.
KEŞKE YENi TRANSFERLER DE BU MAÇTA OYNAYABiLSEYDi
Tabii ki gönül isterdi ki bu maçta Galatasaray’ın yenileri Osimhenler Jacobslar da, Antep’in yenileri Okerekeler Ndiayeler de oynasalardı. Ancak TFF’de yıllardır bozuk olan planlama, hız kesmeden hatalar yapmaya devam ediyor. Türkiye’de transferin Eylül ortasında bittiği önceden belli mi? Belli. Türk takımlarının Ağustos sonu play-off oynayacağı ve lig maçlarının sorun olacağı önceden belli mi? Belli.
Öyleyse neden geçen sezon de ertelenmiş olan, bu yıl da erteleneceği kesin olan bu maçları göstermelik olarak 3’üncü haftaya koyuyorsunuz? Daha sezon başından Avrupa kupalarındaki temsilcilerimiz 3’üncü haftada maç oynamayacakları şekilde açıklasanız ya fikstürü? Böylece bu statü gereği oynamayan oyuncu tuhaflığı da yaşanmasa...
Süper Lig’de 2023-24 sezonu orta sınıfın çok zayıf kaldığı, üsttekileri zorlayamadığı ve puan rekorlarına imkân verdiği bir yıl olarak tarihe geçti. 2024-25 sezonunun ilk 5 haftasında da sanki benzer sinyaller var. Rize, Sivas, Alanya, Kasımpaşa gibi geçen sezonun dirençli takımları bu yıl aynı seviyede değiller. Son şampiyon Galatasaray henüz hiç puan kaybetmedi. Fenerbahçe ligde 32 maçtır yenilmiyor. Beşiktaş da ilk kez puan kaybetti dün.
F.BAHÇE ALANYA MAÇINDAKi GiBi iKiNCi YARIDA KONTROLÜ YiTiRDi
Dün akşam önce saat 17’de Kasımpaşa Stadı’nda Fenerbahçe çıktı sahneye. 45 dakika boyunca kendilerini hiç sıkmadan, hiç zorlanmadan 2-0’la girdiler soyunma odasına. Bu süreçte Maximin sol kanat etkinliği, İsmail de orta sahayı süpüren patron performansıyla ön plana çıktı. İkinci devrenin başında aynen Alanya maçındaki gibi kontrolü yitirdiler, 60’larda aynen Alanya önünde olduğu gibi İrfan/Maximin değişikliği geldi. Fenerbahçe, dün ikinci 45’te rakip kaleye gitmemesine rağmen çok da zorlanmadan 3 puanı götürdü eve.
iLK 20 DAKiKA BOYUNCA TRABZON ÇOK iŞTAHLIYDI
Ardından saat 20’de Trabzon-Beşiktaş derbisine çevrildi gözler. Tabii ki 80 dakikası 11’e 10 oynanan bir maçın teknik analizini yapmak zor. Ancak ilk 20 dakika boyunca Trabzon’da en azından iştah anlamında bir şeylerin değiştiğini gözlemledik. Mendy, geçen seneki Beşiktaş maçındaki seviyesine döndü adeta. Uğurcan kalesinde devleşti. Yeni santrfor Banza’nın da takımın çehresini değiştireceği kesin. Hem klas, hem de çok tutkulu bir oyuncu.
‘VAN BRONCKHORST BEK OKULU’NDAN ÖĞRENiLENLER
Beşiktaş, son 70 dakikasını rakip üçüncü bölgede oynadığı maçı 1 puanla bitirdi ama bunun siyah beyazlılar için bir geri adım olduğunu söyleyemeyeceğimiz bir oyundu. Beş net pozisyonda Uğurcan’a takıldılar. Rafa Silva 60’taki şahane topuğunun da Uğurcan tarafından kurtarıldığını görünce vücut diliyle günün özetini yaptı aslında: “Bu nasıl bir kaleci” dedi jest ve mimikleriyle Portekizli on numara.
Beşiktaş adına maçın dikkat çeken performansları merkezin çok kalabalıklaştığı bir maçta iki bekten geldi. Özellikle Svensson’daki gelişim belli ki “Van Bronckhorst Bek Okulu”ndan öğrendikleriyle de ilgili.
Rizespor bu sezon ilk kez bir maça beşli savunmayla başladı ancak bu planın ömrü beş dakika bile sürmedi Ali Sami Yen’de. İlhan Palut maç önü demecinde top rakipteyken kalabalık savunma yapmak istediklerini söylemişti. Maça baskıyla başlayan Galatasaray golü de erken bulunca, Palut’un planları çöpe gitti haliyle.
Palut, sahaya çıkardığı tutucu 11’i her değişiklikte mevsim normallerine döndürmeye çalıştı. İlk devrede Amir’i sokup dörtlü savunmaya döndü. 46’da Emrecan/Papanikolau değişikliğiyle yetenekli oyuncu sayısını artırmaya çalıştı. 60’ta da Çek Ligi gol kralı Jurecka’yı sürdü sahaya. Ancak yetmedi. Büyük bir oyun farkı vardı dün sahada.
iŞTAHLI ÖNDE BASKI
Bu farkın iki temel sebebi var:
1- G.Saray'ın özellikle geçen Ağustos’tan beri oturttuğu bir iç saha oyun karakteri var. İştahlı bir önde baskı yapılıyor. Bu baskı, Davinson’la daha anlamlı hale geliyor. Zira Davinson top kendilerindeyken savunmasını sırtlayıp orta çizgiye kadar bastırıyor, takım boyunu kısaltıyor. Böylece tamamlanamayan hücumlarda topu geri kazanma süresi düşüyor. Atak sürekliliği sağlanıyor. Davinson, hâlâ Galatasaray’ın kalbi.
2- G.Saray’ın yenileri hazır ve iştahlılardı dün. Dün adeta tek bir takımla oynanan maç, Gabriel Sara’nın yeteneklerini sergilemesi için çok uygun bir habitattı. O da yıldızı oldu maçın.
LiGE DEĞER KATTI
Jacobs’un Fransa’da forma giydiği son maçı izlemiştim. Çok etkileyiciydi Lyon önünde. Monaco’nun biri uzun süreli sakatlıktan dönen as (Caio), biri de genç yıldız adayı (Outtara) uzun kontratlı iki sol bekinin olması Jacobs’a İstanbul yolunu açtı. Jacobs zaten sezona iyi başlamıştı, Galatasaray’da da kaldığı yerden devam etti. Galatasaray’da yıllar sonra nihayet savunma yapan bir sol bek var diyebiliriz sanırım.
Tam 30 sene önceydi. 1994 kışında İstanbul’da rakip yine İzlanda’ydı. Yine sertlerdi, yine dayanıklılardı. Santrforları yine bir Gudjohnsen’di (Dün oynayan santrforlarının dedesi). A milli takımımızın başında tutkulu bir teknik adam vardı: Fatih Terim. Cesur davranmıştı; genç ağırlıklı, pırıl pırıl bir kadro kurmuştu. Tabii ki o dönüşüm ateşini ilk yakanlar Şenes Erzik ve Sepp Piontek’ti. Ancak o gün Terim ve sahaya sürdüğü 14 harika futbolcu, İzlanda’yı 5-0 yenerek Avrupa futbol masasına bir daha ayrılmamak üzere kattılar bizi. O gün oynayan 14 futbolcumuzun sekizi 25 yaş altı idi. O genç grup, o gün yaktıkları kıvılcımla Türkiye’yi tarihindeki ilk Avrupa Şampiyonası’na taşıdılar iki yıl sonra. Hemen hemen aynı grup, olgunluk çağlarında da Dünya üçüncülüğü başarısına ulaştılar.
KEREM 5 GOL ATABİLİRDİ
2024 takımımız da, 1994 grubu gibi genç ve tutkulu. Milli takımın başında yine teknik direktörlüğünün baharında sayılabilecek, iştahlı bir hoca var. Montella’nın Cardiff performansı kötüydü, berbat geçen ilk yarının ardından 46’da 2-3 adam dizmeliydi kenara. Ancak İzmir’de gurur duyulacak bir oyun oynadı ulusal takımımız. Özellikle ilk bir saatte geriden çıkışlarda çok iyiydik. İki stoperimiz ve Hakan uzun metrajlı paslarla oyunun yönünü çok iyi değiştirdiler. Arda 10 numara rolünde maestro gibiydi. Tamamlayamadığımız hücumlarda topu geri kazanmadada müthiştik, stoperlerimiz 60’ıncı metreye kadar çıktılar, İsmail’le beraber sayısız top kestiler. Gecenin starı Kerem üç süper gol attı, biraz şanslı olsa beş tane atabilirdi. Ancak beni en çok mutlu eden şey beklerimizin pas tercihleriydi. Mert ve Eren’in her bindirmede kör ortalar yerine yerden bilinçli pas seçimlerine bayıldım.
20 BİN GURURLU YURTTAŞ
Dün Gürsel Aksel Stadı’nda 20 bin gururlu yurttaşımız da “Yaşa Mustafa Kemal Paşa” tezahüratlarıyla futbolcularımızı ateşledi. Gürsel Aksel’in kapasitesi belki 50 bin değil ama çok yürekliler, çok etkililer. Ben milli takımımızın İzmir’de daha sık oynaması gerektiğini düşünüyorum. Hatta bu Gürsel Aksel, bu enerjisiyle milli takım stadı olabilir rahatlıkla.
Dün akşam Galler Milli Takımı'nın başında ilk maçına çıkan 45 yaşındaki Craig Bellamy, bir kaç ay önce federasyon yetkililerini ikna için yaptığı sunumun ilk sayfasında şu cümleyi kullanmış: "Gary Speed için oynayacağız". Yaşı tutanlar anımsayacaklardır. Merhum Gary Speed, futbolculuğunda bir Premier Lig efsanesiydi. Teknik direktör olarak da Galler'i Avrupa'nın dibinden alıp yarışmacı seviyeye taşıyan adam olarak bilinir. Yarım asır boyunca büyük turnuvalara gidemeyen Galler’i kıtanın üst seviye rekabeti içine sokmuş, sonra da maalesef genç yaşta canına kıymıştır.
10-0-0'IN ÖTESİNE GEÇEMEDİK
Craig Bellamy, merhum Speed’in hem takım arkadaşı, hem de öğrencisi olmuş milli takımda. Belli ki bu yaz ulusal takımın başına geçer geçmez de oyuncu grubuna bir “Speed ruhu” aşılamaya çalışmış. Dün Cardiff’te oynadıkları iştahlı oyun, tekmeye kafa sokan anlayış, gerçekten de soyunma odasında bir şeylerin değiştiğinin göstergesi gibiydi. Bizim çocuklar, uzun zamandır bir maçın ilk 45’inde bu kadar silik kalıp, bu kadar topun peşinde koşmamışlardı. Galler santrforsuz bir 4-6-0 oynadı dün. Bellamy, ilk 11’de klasik bir santrfor başlatmadı, Ramsey ve Wilson’ı önde serbest oynattı, adeta orta sahayı altıladı. Bizse kağıt üzerinde 3-4-3 görünen ama realitede 10-0-0’ın ötesine geçemeyen bir hale razı olduk.
DEĞİŞİKLİK İÇİN KIRMIZIYI BEKLEDİ
Tabii ki dün iki takım arasında oluşan farkı sadece “ruh, arzu, iştah, istek” gibi soyut kavramlarla açıklamak yetersiz olur. Dün Cardiff’te tel tel döküldüğümüz ilk devrenin ardından Montella’nın 46’da birkaç oyuncu değişikliği yapmaması enteresan. Euro 2024’te son 45 dakikamıza kadar gayet iyi işler yapan İtalyan hocamız, Berlin Olimpiyat Stadı’nda Hollanda sağ kanadımızı felç ederken değişiklikte çok geç kalmış, iki gol yememizi beklemişti adeta. Dün de berbat bir 1 saat oynamamıza rağmen kırmızı kartı bekledi sanki değişiklik için!
PAZARTESİ 'RESET' ATMALIYIZ
Bu kadar kötü bir gecenin tek tesellisi belki 0 puanı bile hak etmediğimiz Cardiff’ten 1 puanla çıkmamız. Umarım pazartesi akşamı İzmir’de İzlanda karşısında bir reset atarız şu gri ruh halimize.
Sivas, büyükler için ligin en sert sınavlarından. Geçen sezon hem Galatasaray’a, hem Fenerbahçe’ye puan kaybettiren tek takımdı kırmızı beyazlılar. Beşiktaş’ı ve Trabzon’u da yendiler. Bu sezon bence kadro kaliteleri düşmüş ama bütüncül sert savunma becerileri devam ediyor. Dün de ilk hafta Trabzon’a karşı yaptıkları gibi 5+4’lük bir blokla savundular kalelerini. Merkezi iyi kapattılar, Rafa Silva’ya kısa koşu şansı bırakmadılar. Portekizli’yi sağa deplase olmaya zorladılar.
ViTES KÜÇÜLTMEDiLER
Beşiktaş'ın dünkü hücum aksiyonları genelde sağdandı, Svensson-Rashica ikilisine Rafa’nın da eklemlenmesiyle oluştu genelde tehlikeler. Van Bronckhorst, 60’ta Semih’i sokarak sağdan yapılan ortalara ikinci bir vurucu şansı eklemek istedi. Beşiktaş vitesi küçültmedi, bu sezon tüm maçlarda olduğu gibi yine iki farkı buldu müsabakanın içinde.
MAÇ BAŞINA 3.5 GOL
Beşiktaş bu sezon altıncı resmi maçından da istediğini alarak çıktı. Altıncı resmi maçında da ilk 45’te gol attı... Maç başına 3 buçuk gol gibi yüksek bir skor ortalaması yakaladı. Van Bronckhorst rekabetçi bir kadro yarattı. Dikkat ederseniz kimse kolay sakatlanmıyor artık Beşiktaş’ta. Çünkü sakatlanırsanız formayı kaybedersiniz bu kaliteli kadro içinde.
SÜRENiN DEĞERi BiLiNiYOR
Bir başka dikkat çekici detay da 3 ya da 5 dakika, herkesin aldığı sürenin kıymetini bilmesi. Muci, Antalya maçında 5 dakikaya gol sığdırdı. Ndour, siyah beyazlı formayla aldığı ilk 20 dakikada asist yaptı. Salih, Lugano maçında 3 dakika süre aldı, gol attı. Mustafa hafta içi 12 dakika aldı, beşinci golü hazırladı indirdiği topla. Giovanni van Bronckhorst sahada beş dakika fırsatın bile zor bulunduğu, o yüzden de değerinin bilindiği bir Beşiktaş yarattı bu sene.
İngiltere Federasyon Kupası’nda zaman zaman karşılaşırız böyle hikayelerle: Dünya devi Manchester City, bir üçüncü küme takımıyla, mesela Northampton’la oynuyordur. Üçüncü küme takımının hocası idealisttir, hatta hayalperesttir biraz. “Ben ligde takımıma ne oynatıyorsam, karşıma City de çıksa, Real de çıksa aynı futbolu sergileyeceğim” der. Savunmayı orta sahaya kadar getirir, geriden pas yaparak çıkmaya kalkar. Ancak rakip bu kez Bristol ya da Plymouth değildir. Yıldızlar topluluğu Manchester City, bu idealist ama gerçeklerden uzak oyuna faturayı keser. Yarım saatte 4-0 olur maç...
VALKANiS GERÇEKLERDEN UZAKTI
Dün işte tam da böyle bir ilk yarı izledik Adana’da. Michael Valkanis, bence elindeki kısıtlı malzemeyle gayet iyi işler çıkaran değerli bir teknik adam. Ancak Galatasaray’a karşı ilk yarıda idealizmle hayalperestlik arasındaki ince çizgide dans etti adeta. Kalite farkından, gerçeklerden biraz uzaktı. Defansını o öne çıkardıkça, Galatasaray uzun attı savunmanın sırtına. Barış Abdülsamet’e, Kerem Aktürkoğlu Manev’e üstünlük kurdular. Dries Mertens’in, Kerem Demirbay’ın kalite farklarıyla çok kolay getirdiler skoru 4-0’a.
LiGiN STANDARDI SORGULANMALI
Son 4 günde Galatasaray’ın aldığı neticelere bakınca akla şöyle bir soru geliyor ister istemez: Galatasaray bu ligde Adana deplasmanında böyle bir oyun ve skor farkı yakalarken, İsviçre’nin sonuncusu Young Boys, Türkiye şampiyonunu iki maçta da nasıl mağlup ediyor? Tabii ki bu mesele, bir-iki paragrafla özetlenebilecek kadar basit değil. Ancak üç maddeye sıkıştırmaya çalışırsak:
1- Ligimizin standardını sorgulamamız gerektiği ortada.
2- Young Boys belki çok kaliteli değil ama 1,88 boy ortalamalı olağanüstü atletik bir takımdı. Galatasaray bu fiziksel farka yanıt veremedi. Süper Lig’de böyle bir takım yok (Göztepe bu standarda en yakın takım).
SAHAYI KÜÇÜLTEN iKi KLAS OYUNCU
1- Belki soldan, Maximin üzerinden sayısal olarak fazla hücum ediyorlar. Ancak sağdan akınları çok daha etkili. Geçen hafta Rize’ye karşı 4 golü sağ kanat organizasyonlarından bulmuşlardı. Dün de ilk devrede gol dahil tüm etkili akınlar oradandı. Bunda da sağ iç oynayan Fred’in çok etkisi var. Mert aşama kaydetti, Tadic yükseldi Fred bağlantısıyla.
FRED’LE HER ŞEY BAMBAŞKA
2- Fred oynamaya başladığından beri Fenerbahçe stoper ikilisi de daha fazla öne çıkıyorlar. Fred öncesi, Çağlar-Djiku ikilisinin ortalama pozisyonu çok daha gerideydi ve bunun faturasını da takım boyunun uzamasıyla özellikle Lille maçlarında ödediler. Ancak Fred geldi, Fenerbahçe savunma ikilisi de artık orta çizgiye basıyorlar rahatlıkla. Bu da dün Alanya’ya karşı yapılan hücum presin verimliliğini artıran faktördü.
YABANCI BiRi GÖRSE iNANAMAZ!
31 Ağustos sabahı itibariyle Süper Lig puan durumuna baktığımızda tuhaf bir tabloyla karşılaşıyoruz: Fenerbahçe ve Alanyaspor şu ana kadar ligde 4 maç yaptılar. Trabzon ve Kayseri’yse sadece 1 müsabaka oynadılar. Hani şu puan tablosuna Türk futbolundan habersiz bir İngiliz-bir Alman filan baksa inanamaz, bir yazım hatası vardır diye düşünür herhalde!
‘BAY GEÇME’ REZiLLiĞi
Tabii ki bu puan tablosunun böyle saçma sapan bir hale gelmesinin sebebi bir önceki TFF’nin olağanüstü beceriksizliği. Bir önceki TFF yönetimi geçen yıl ligden 4 yerine 5 takım düşürse, bu sezonu 18’li oynayacak, bu “bay geçme” rezilliğini yaşamayacaktık. Ayrıca yine aynı TFF’nin azıcık hafızası olsa, geçen sezon Avrupa’da play-off turu arasında oynanan lig maçlarının ertelendiğini hatırlasa ve bu yıl o tarihe müsabaka koymasa, puan tablosundaki rezalet de bu boyutlara ulaşmayacaktı. Doğru düzgün bir sezon planlaması yapmaktan, fikstür çekmekten aciz (eski) TFF yönetimi... Tek sayılı takımla oynanan lig... Bir takımın 4, bir diğerinin 1 maç yaptığı puan tablosu... Ülke futbolundaki liyakatsizliğin en kısa özeti.