Süper Lig’in 3 büyük İstanbullu’su bu sene kaliteli kadrolar kurdular. Sezona yüksek viteste başladılar. Galatasaray, Beşiktaş ve Fenerbahçe üçlüsünün, ligde derbiler dışındaki maçlarda kaybettikleri puan toplamı sadece 2.
Geçen sezonun Alanya, Kasımpaşa, Sivas, Rize gibi baş altı takımları da bu yıla pek iyi start vermeyince, 3 büyük İstanbullu’yla diğerleri arasındaki mesafe arttı ilk 6 haftada. Arda Turan’ın Eyüpspor’u, Samsun ve Başakşehir’le beraber bu mesafeyi en fazla zorlayan takımlardan biri. Dün Dolmabahçe’ye namağlup geldiler. Bodrum maçındaki kısa periyot dışında hiç geriye düşmemişlerdi. Ve Trabzon karşısında dahi ana planlarından, toptan, denemekten vazgeçmemişlerdi. Dün Beşiktaş’a karşı da maça iyi başladılar. Özellikle ilk 20 dakika hücum presle siyah beyazlıları zorladılar. Thiam ve Saiz’le gole yaklaştılar. 20’den sonra belki Beşiktaş’ın kaliteli ayakları devreye girdi, alanlarına gömülmeye başladılar ancak ceplerindeki hızlı çıkış silahıyla oldukça zorladılar ev sahibini.
ALTERNATiF ÇÖZÜMLER ŞART
Beşiktaş bu sezon oynadığı 8 resmi maçta da ilk yarılarda gol buldu. Bu 8 maçın 6’sında iki farka da ulaştı. Ancak önlerinde Ajax, Eintracht, Lyon içeren bir fikstür var.
Dün Eyüp’ün gerek önde baskıyla, gerek hızlı çıkışlarla Beşiktaş’ı zorlaması belki de siyah beyazlılar için olumlu. Zira Almanlar-Fransızlar da önde baskı yapacak size. Ve bu baskıya karşı da alternatif çözümler üretmelisiniz.
BÜYÜK MAÇLAR iÇiN UYARI
Dün olduğu gibi Rafa ya da İmmobile’nin şapkadan tavşan çıkarmadığı günler de yaşanacak. Eyüp maçında bölüm bölüm yaşanan zorluğu, yakın gelecekteki büyük maçlar için bir uyarı olarak ele almalı Van Bronckhorst.
Oh be... Nihayet içinde yüksek doz futbol olan bir FenerbahçeGalatasaray derbisi izledik dün. Bunun için önce her iki takım futbolcularına ve teknik kadrolarına, sonra da derbinin altıncı haftaya konulması kararını alanlara teşekkür etmek gerek. Yıllardır kendimi hırpalıyorum, şu derbiyi otomatik olarak sondan bir önceki haftaya koymayın, gerilimi yükseltiyorsunuz, futbol oynanmıyor diye... Nihayet bu aptalca ısrardan dönüldü. Derbi altıncı haftaya konuldu. Ve dün ilk düdükten son ana kadar heyecanla dolu, iyi ki futbol var diyebileceğimiz, gerilimden değil oyundan bahsedebileceğimiz bir derbi izledik hep birlikte.
KADIKÖY’DEKi MAÇTA FARKI ÖZEL OYUNCULAR YARATTI
Her iki takımın da üçüncü bölgede bolca aksiyon yarattığı, orta sahaların çoğunlukla transit geçildiği maçta farkı bence bazı özel oyuncular yarattı dün. Victor Osimhen gelene kadar Galatasaray geriden uzun metrajlı çıkışlarda bu kadar yüksek yüzdeyle hücum edemiyordu. Uluslararası yıldız Victor Osimhen, dün ilk yarıda kendisine gelen 4 topu doğru kullanarak 4 net pozisyon yarattı takımına.
FENERBAHÇE’DE YÜK TADiC’iN OMZUNDAYDI
Fenerbahçe’deyse sezon başından beri ikinci-üçüncü bölge bağlantı yükü Tadic’in omzundaydı. Dün Jakobs, Tadic’in etkinliği oldukça kısıtladı. Ve bir ara Fenerbahçe sürekli Maximin kanadını kullanmak durumunda kaldı. Ben Mourinho’nun dün İrfan Can’ı çok geç kalmadan 46’da oyuna sokacağını düşünüyordum. İrfan tuşuna basmak için 60’a kadar bekledi. Mourinho, İrfan Can’ı soktuğunda Galatasaray üçüncü golü bulmuş ve fişi çekmişti zaten.
GÖZÜNÜZÜ SEVEYiM LÜTFEN YAPMAYIN BUNU
Dün başından sonuna büyük heyecanla geçen, topun bir o-bir bu kalede olduğu maçta temponun düştüğü bir 3-4 dakika var sadece. O da, 23’te başlayan ve birkaç dakika süren kulübeye kart şovu süreciydi. Oyun inanılmaz bir tempoyla oynanıyor, gol geliyor, pozisyonlar peş peşe yaşanıyor, hakemden uzun bir düdük! Kenara geliyor, kim olduğunu bile bilmediğimiz iki kişiye sarı kart gösteriyor. Gözünüzü seveyim, lütfen yapmayın bunu. Şu statüyü değiştirin: Hakem, teknik direktörler dışında hiç kimse için kenara gelmesin. Kulübeden birilerinin kart görmesi gerekiyorsa, dördüncü hakem halletsin şu işi.
Dünya üzerinde her 10 insandan sadece biri solak... Ancak bu solakların siyaset tarihi, sanat ya da spordaki etkinliğinin yüzde 10’un üzerinde olduğunu söyleyen bilimsel araştırmalar çok. Aristo solaktı; Tesla, Mozart ve Van Gogh solaklardı. Barack Obama ve David Cameron solak. Sporda zaten Rafael Nadal’dan Maradona’ya, Messi’den Phil Jackson’a birçok tarih yazıcı solak var. Ben de o yüzde onluk azınlıktanım. Ve bugün de derbinin kaderinde birkaç solakla ilgili kararın kritik önem taşıdığını düşünüyorum. Derbinin önizlemesini, solaklar da dahil üç temel unsur üzerinden yapmaya çalıştım.
1- OYUN KURULUMU: DJiKU VE DAViNSON
Galatasaray’ın bu sezonki hikayesini Ağustos ve Eylül olarak iki ayrı bölümde ele almak mümkün. 3 Ağustos’ta Beşiktaş, 21-27 Ağustos’taki Young Boys yenilgileri Galatasaray’ı çok hırpaladı. Ancak Eylül’le beraber işler toparlandı, son 3 lig maçında rakip filelere 13 gol gönderdi sarı kırmızılılar.
SANCHEZ'iN VARLIĞI iLE YOKLUĞU GECE iLE GÜNDÜZ GiBi FARKLI
Bu dönüşümde tabii ki birçok faktörün rol oynadığını söyleyebilirsiniz. Yeni transferler Osimhen ve Jacobs takıma katıldılar. Gabriel Sara’nın adaptasyon sıkıntısı aşıldı. Euro 2024 yorgunları Barış ve Abdülkerim grafiklerini yukarı taşıdılar. Ancak ben tüm bu faktörlerin tepesine Davinson Sanchez’i yazarım. Davinson’un varlığıyla yokluğu, geceyle gündüz kadar fark ediyor Galatasaray’da. O varsa takım boyu kısalıyor, savunmayı öne çıkarıyor. Zaten Galatasaray’ın Gaziantep önünde bulduğu 3 golün tamamının karşı presle (kaybedilen toplar sonrası çabuk geri kazanma ile) gelmesi de bunun kanıtı.
SAĞLIKLI DURUMDAKi BiR DJiKU TAKIMIN VAZGEÇiLMEZi
Fenerbahçe’de de esasında benzer bir durum var: Sarı lacivertlilerin Rize ve Alanya maçlarında iki farkı bulduktan sonra üçü arayan, 5’ten sonra dahi önde baskıya giden bir modu var. Ama bir de Göztepe ve Kasımpaşa önünde 2-0’ı bulduktan sonra fişi çektikleri bambaşka bir modları daha söz konusu.
Ben özellikle son iki müsabakada, Alanya ve Kasımpaşa maçları arasında oluşan farkı, stoper seçimine bağlıyorum. Djiku sahadaysa o da Davinson gibi takımının tutkalı. Savunmayı öne çıkaran, hatları bağlayan faktör. Ancak o olmadığında, Kasımpaşa maçında olduğu gibi bağlantı kopuyor, hatlar uzuyor, topu geri kazanma süreleri arşa çıkıyor Fenerbahçe’de. Bence sağlıklı ise Djiku, Fenerbahçe savunmasının vazgeçilmezi. Değerli mesai arkadaşım Burakhan Işık’tan aldığım ortalama pozisyon karşılaştırmaları üstte ve yanda. Kaynak tabii ki OPTA.
Dün devre arasında stüdyoya indiğimde şöyle takıldım mesai arkadaşlarıma: “Arkadaşlar ne yaptınız, Galatasaray-Rize maçının tekrarını mı veriyorsunuz? 4 gün arayla aynı müsabakayı ikinci kez izliyoruz adeta.” Sahiden de Galatasaray’ın 4 gün önceki rakibi Rize ile, dünkü misafiri Gaziantep arasındaki benzerlikler çoktu. Maç önü röportajında Selçuk İnan, 4 gün önce İlhan Palut’un anlattıklarının aynısını söyledi adeta: “Bugün beşli savunmayla Galatasaray’ın santradaki rüzgarını kırmayı umut ediyoruz. Eğer o rüzgarı kırabilirsek, bizim de maçın ilerleyen dakikaları için farklı planlarımız var.”
İki hoca da beşli defans, dokuzlu savunma bloğuyla başladı. İki takım da ilk 10 dakikada gol yedi. İki maçta da tam 26’da skor 2-0 oldu. Ve Galatasaray her iki maçın da fişini 26’da çekti.
YUNUS AKGÜN’Ü TEBRiK ETMEK GEREK
Tabii ki Galatasaray’ın fişi erken çekmesinde tutkulu önde baskısının ve savunmasını çok öne çıkarmasının büyük rolü var. 10’uncu dakikada gelen gol öncesi aslında Galatasaray hücumda topu kaybetmişti. Ancak öyle çabuk geri kazandılar ki, rakipleri nefes alamadı adeta. Bu baskıda defans hattını öne çıkaran Davinson Sanchez başrolde. Sürekli sağa deplase olarak rakip savunmaların aklını karıştıran Dries Mertens müthiş. Sürekli kutu içine ikinci santrfor koşuları yapan Yunus Akgün’ü de tebrik etmek gerek.
KEŞKE YENi TRANSFERLER DE BU MAÇTA OYNAYABiLSEYDi
Tabii ki gönül isterdi ki bu maçta Galatasaray’ın yenileri Osimhenler Jacobslar da, Antep’in yenileri Okerekeler Ndiayeler de oynasalardı. Ancak TFF’de yıllardır bozuk olan planlama, hız kesmeden hatalar yapmaya devam ediyor. Türkiye’de transferin Eylül ortasında bittiği önceden belli mi? Belli. Türk takımlarının Ağustos sonu play-off oynayacağı ve lig maçlarının sorun olacağı önceden belli mi? Belli.
Öyleyse neden geçen sezon de ertelenmiş olan, bu yıl da erteleneceği kesin olan bu maçları göstermelik olarak 3’üncü haftaya koyuyorsunuz? Daha sezon başından Avrupa kupalarındaki temsilcilerimiz 3’üncü haftada maç oynamayacakları şekilde açıklasanız ya fikstürü? Böylece bu statü gereği oynamayan oyuncu tuhaflığı da yaşanmasa...
Süper Lig’de 2023-24 sezonu orta sınıfın çok zayıf kaldığı, üsttekileri zorlayamadığı ve puan rekorlarına imkân verdiği bir yıl olarak tarihe geçti. 2024-25 sezonunun ilk 5 haftasında da sanki benzer sinyaller var. Rize, Sivas, Alanya, Kasımpaşa gibi geçen sezonun dirençli takımları bu yıl aynı seviyede değiller. Son şampiyon Galatasaray henüz hiç puan kaybetmedi. Fenerbahçe ligde 32 maçtır yenilmiyor. Beşiktaş da ilk kez puan kaybetti dün.
F.BAHÇE ALANYA MAÇINDAKi GiBi iKiNCi YARIDA KONTROLÜ YiTiRDi
Dün akşam önce saat 17’de Kasımpaşa Stadı’nda Fenerbahçe çıktı sahneye. 45 dakika boyunca kendilerini hiç sıkmadan, hiç zorlanmadan 2-0’la girdiler soyunma odasına. Bu süreçte Maximin sol kanat etkinliği, İsmail de orta sahayı süpüren patron performansıyla ön plana çıktı. İkinci devrenin başında aynen Alanya maçındaki gibi kontrolü yitirdiler, 60’larda aynen Alanya önünde olduğu gibi İrfan/Maximin değişikliği geldi. Fenerbahçe, dün ikinci 45’te rakip kaleye gitmemesine rağmen çok da zorlanmadan 3 puanı götürdü eve.
iLK 20 DAKiKA BOYUNCA TRABZON ÇOK iŞTAHLIYDI
Ardından saat 20’de Trabzon-Beşiktaş derbisine çevrildi gözler. Tabii ki 80 dakikası 11’e 10 oynanan bir maçın teknik analizini yapmak zor. Ancak ilk 20 dakika boyunca Trabzon’da en azından iştah anlamında bir şeylerin değiştiğini gözlemledik. Mendy, geçen seneki Beşiktaş maçındaki seviyesine döndü adeta. Uğurcan kalesinde devleşti. Yeni santrfor Banza’nın da takımın çehresini değiştireceği kesin. Hem klas, hem de çok tutkulu bir oyuncu.
‘VAN BRONCKHORST BEK OKULU’NDAN ÖĞRENiLENLER
Beşiktaş, son 70 dakikasını rakip üçüncü bölgede oynadığı maçı 1 puanla bitirdi ama bunun siyah beyazlılar için bir geri adım olduğunu söyleyemeyeceğimiz bir oyundu. Beş net pozisyonda Uğurcan’a takıldılar. Rafa Silva 60’taki şahane topuğunun da Uğurcan tarafından kurtarıldığını görünce vücut diliyle günün özetini yaptı aslında: “Bu nasıl bir kaleci” dedi jest ve mimikleriyle Portekizli on numara.
Beşiktaş adına maçın dikkat çeken performansları merkezin çok kalabalıklaştığı bir maçta iki bekten geldi. Özellikle Svensson’daki gelişim belli ki “Van Bronckhorst Bek Okulu”ndan öğrendikleriyle de ilgili.
Rizespor bu sezon ilk kez bir maça beşli savunmayla başladı ancak bu planın ömrü beş dakika bile sürmedi Ali Sami Yen’de. İlhan Palut maç önü demecinde top rakipteyken kalabalık savunma yapmak istediklerini söylemişti. Maça baskıyla başlayan Galatasaray golü de erken bulunca, Palut’un planları çöpe gitti haliyle.
Palut, sahaya çıkardığı tutucu 11’i her değişiklikte mevsim normallerine döndürmeye çalıştı. İlk devrede Amir’i sokup dörtlü savunmaya döndü. 46’da Emrecan/Papanikolau değişikliğiyle yetenekli oyuncu sayısını artırmaya çalıştı. 60’ta da Çek Ligi gol kralı Jurecka’yı sürdü sahaya. Ancak yetmedi. Büyük bir oyun farkı vardı dün sahada.
iŞTAHLI ÖNDE BASKI
Bu farkın iki temel sebebi var:
1- G.Saray'ın özellikle geçen Ağustos’tan beri oturttuğu bir iç saha oyun karakteri var. İştahlı bir önde baskı yapılıyor. Bu baskı, Davinson’la daha anlamlı hale geliyor. Zira Davinson top kendilerindeyken savunmasını sırtlayıp orta çizgiye kadar bastırıyor, takım boyunu kısaltıyor. Böylece tamamlanamayan hücumlarda topu geri kazanma süresi düşüyor. Atak sürekliliği sağlanıyor. Davinson, hâlâ Galatasaray’ın kalbi.
2- G.Saray’ın yenileri hazır ve iştahlılardı dün. Dün adeta tek bir takımla oynanan maç, Gabriel Sara’nın yeteneklerini sergilemesi için çok uygun bir habitattı. O da yıldızı oldu maçın.
LiGE DEĞER KATTI
Jacobs’un Fransa’da forma giydiği son maçı izlemiştim. Çok etkileyiciydi Lyon önünde. Monaco’nun biri uzun süreli sakatlıktan dönen as (Caio), biri de genç yıldız adayı (Outtara) uzun kontratlı iki sol bekinin olması Jacobs’a İstanbul yolunu açtı. Jacobs zaten sezona iyi başlamıştı, Galatasaray’da da kaldığı yerden devam etti. Galatasaray’da yıllar sonra nihayet savunma yapan bir sol bek var diyebiliriz sanırım.
Tam 30 sene önceydi. 1994 kışında İstanbul’da rakip yine İzlanda’ydı. Yine sertlerdi, yine dayanıklılardı. Santrforları yine bir Gudjohnsen’di (Dün oynayan santrforlarının dedesi). A milli takımımızın başında tutkulu bir teknik adam vardı: Fatih Terim. Cesur davranmıştı; genç ağırlıklı, pırıl pırıl bir kadro kurmuştu. Tabii ki o dönüşüm ateşini ilk yakanlar Şenes Erzik ve Sepp Piontek’ti. Ancak o gün Terim ve sahaya sürdüğü 14 harika futbolcu, İzlanda’yı 5-0 yenerek Avrupa futbol masasına bir daha ayrılmamak üzere kattılar bizi. O gün oynayan 14 futbolcumuzun sekizi 25 yaş altı idi. O genç grup, o gün yaktıkları kıvılcımla Türkiye’yi tarihindeki ilk Avrupa Şampiyonası’na taşıdılar iki yıl sonra. Hemen hemen aynı grup, olgunluk çağlarında da Dünya üçüncülüğü başarısına ulaştılar.
KEREM 5 GOL ATABİLİRDİ
2024 takımımız da, 1994 grubu gibi genç ve tutkulu. Milli takımın başında yine teknik direktörlüğünün baharında sayılabilecek, iştahlı bir hoca var. Montella’nın Cardiff performansı kötüydü, berbat geçen ilk yarının ardından 46’da 2-3 adam dizmeliydi kenara. Ancak İzmir’de gurur duyulacak bir oyun oynadı ulusal takımımız. Özellikle ilk bir saatte geriden çıkışlarda çok iyiydik. İki stoperimiz ve Hakan uzun metrajlı paslarla oyunun yönünü çok iyi değiştirdiler. Arda 10 numara rolünde maestro gibiydi. Tamamlayamadığımız hücumlarda topu geri kazanmadada müthiştik, stoperlerimiz 60’ıncı metreye kadar çıktılar, İsmail’le beraber sayısız top kestiler. Gecenin starı Kerem üç süper gol attı, biraz şanslı olsa beş tane atabilirdi. Ancak beni en çok mutlu eden şey beklerimizin pas tercihleriydi. Mert ve Eren’in her bindirmede kör ortalar yerine yerden bilinçli pas seçimlerine bayıldım.
20 BİN GURURLU YURTTAŞ
Dün Gürsel Aksel Stadı’nda 20 bin gururlu yurttaşımız da “Yaşa Mustafa Kemal Paşa” tezahüratlarıyla futbolcularımızı ateşledi. Gürsel Aksel’in kapasitesi belki 50 bin değil ama çok yürekliler, çok etkililer. Ben milli takımımızın İzmir’de daha sık oynaması gerektiğini düşünüyorum. Hatta bu Gürsel Aksel, bu enerjisiyle milli takım stadı olabilir rahatlıkla.
Dün akşam Galler Milli Takımı'nın başında ilk maçına çıkan 45 yaşındaki Craig Bellamy, bir kaç ay önce federasyon yetkililerini ikna için yaptığı sunumun ilk sayfasında şu cümleyi kullanmış: "Gary Speed için oynayacağız". Yaşı tutanlar anımsayacaklardır. Merhum Gary Speed, futbolculuğunda bir Premier Lig efsanesiydi. Teknik direktör olarak da Galler'i Avrupa'nın dibinden alıp yarışmacı seviyeye taşıyan adam olarak bilinir. Yarım asır boyunca büyük turnuvalara gidemeyen Galler’i kıtanın üst seviye rekabeti içine sokmuş, sonra da maalesef genç yaşta canına kıymıştır.
10-0-0'IN ÖTESİNE GEÇEMEDİK
Craig Bellamy, merhum Speed’in hem takım arkadaşı, hem de öğrencisi olmuş milli takımda. Belli ki bu yaz ulusal takımın başına geçer geçmez de oyuncu grubuna bir “Speed ruhu” aşılamaya çalışmış. Dün Cardiff’te oynadıkları iştahlı oyun, tekmeye kafa sokan anlayış, gerçekten de soyunma odasında bir şeylerin değiştiğinin göstergesi gibiydi. Bizim çocuklar, uzun zamandır bir maçın ilk 45’inde bu kadar silik kalıp, bu kadar topun peşinde koşmamışlardı. Galler santrforsuz bir 4-6-0 oynadı dün. Bellamy, ilk 11’de klasik bir santrfor başlatmadı, Ramsey ve Wilson’ı önde serbest oynattı, adeta orta sahayı altıladı. Bizse kağıt üzerinde 3-4-3 görünen ama realitede 10-0-0’ın ötesine geçemeyen bir hale razı olduk.
DEĞİŞİKLİK İÇİN KIRMIZIYI BEKLEDİ
Tabii ki dün iki takım arasında oluşan farkı sadece “ruh, arzu, iştah, istek” gibi soyut kavramlarla açıklamak yetersiz olur. Dün Cardiff’te tel tel döküldüğümüz ilk devrenin ardından Montella’nın 46’da birkaç oyuncu değişikliği yapmaması enteresan. Euro 2024’te son 45 dakikamıza kadar gayet iyi işler yapan İtalyan hocamız, Berlin Olimpiyat Stadı’nda Hollanda sağ kanadımızı felç ederken değişiklikte çok geç kalmış, iki gol yememizi beklemişti adeta. Dün de berbat bir 1 saat oynamamıza rağmen kırmızı kartı bekledi sanki değişiklik için!
PAZARTESİ 'RESET' ATMALIYIZ
Bu kadar kötü bir gecenin tek tesellisi belki 0 puanı bile hak etmediğimiz Cardiff’ten 1 puanla çıkmamız. Umarım pazartesi akşamı İzmir’de İzlanda karşısında bir reset atarız şu gri ruh halimize.