'),t.viewport.prepend(t.loader),n.css({width:"horizontal"==t.settings.mode?100*t.children.length+215+"%":"auto",position:"relative"}),t.usingCSS&&t.settings.easing?n.css("-"+t.cssPrefix+"-transition-timing-function",t.settings.easing):t.settings.easing||(t.settings.easing="swing"),m(),t.viewport.css({width:"100%",overflow:"hidden",position:"relative"}),t.viewport.parent().css({maxWidth:h()}),t.settings.pager||t.viewport.parent().css({margin:"0 auto 0px"}),t.children.css({float:"horizontal"==t.settings.mode?"left":"none",listStyle:"none",position:"relative"}),t.children.css("width",g()),"horizontal"==t.settings.mode&&t.settings.slideMargin>0&&t.children.css("marginRight",t.settings.slideMargin),"vertical"==t.settings.mode&&t.settings.slideMargin>0&&t.children.css("marginBottom",t.settings.slideMargin),"fade"==t.settings.mode&&(t.children.css({position:"absolute",zIndex:0,display:"none"}),t.children.eq(t.settings.startSlide).css({zIndex:50,display:"block"})),t.controls.el=r('
'),t.settings.captions&&k(),t.active.last=t.settings.startSlide==v()-1,t.settings.video&&n.fitVids();var e=t.children.eq(t.settings.startSlide);"all"==t.settings.preloadImages&&(e=t.children),t.settings.ticker?t.settings.pager=!1:(t.settings.pager&&E(),t.settings.controls&&C(),t.settings.auto&&t.settings.autoControls&&T(),(t.settings.controls||t.settings.autoControls||t.settings.pager)&&t.viewport.after(t.controls.el)),d(e,f)},d=function(e,t){var n=e.find("img, iframe").length;if(0!=n){var i=0,o=function(){++i==n&&t()};e.find("img, iframe").each((function(){var e=r(this);if(e.is("img")){var t=new Image,n=!1;return r(t).on("load",(function(){n||(n=!0,setTimeout(o,0))})),t.src=e.attr("src"),void setTimeout((function(){t.width&&!n&&(n=!0,setTimeout(o,0))}),0)}e.on("load",(function(){setTimeout(o,0)}))}))}else t()},f=function(){if(t.settings.infiniteLoop&&"fade"!=t.settings.mode&&!t.settings.ticker){var e="vertical"==t.settings.mode?t.settings.minSlides:t.settings.maxSlides,i=t.children.slice(0,e).clone().addClass("bx-clone"),o=t.children.slice(-e).clone().addClass("bx-clone");n.append(i).prepend(o)}t.loader.remove(),b(),"vertical"==t.settings.mode&&(t.settings.adaptiveHeight=!0),t.viewport.height(p()),n.redrawSlider(),t.settings.onSliderLoad(t.active.index),t.initialized=!0,t.settings.responsive&&r(window).bind("resize",W),t.settings.auto&&t.settings.autoStart&&B(),t.settings.ticker&&H(),t.settings.pager&&L(t.settings.startSlide),t.settings.controls&&P(),t.settings.touchEnabled&&!t.settings.ticker&&I()},p=function(){var e=0,n=r();if("vertical"==t.settings.mode||t.settings.adaptiveHeight)if(t.carousel){var o=1==t.settings.moveSlides?t.active.index:t.active.index*y();for(n=t.children.eq(o),i=1;i<=t.settings.maxSlides-1;i++)n=o+i>=t.children.length?n.add(t.children.eq(i-1)):n.add(t.children.eq(o+i))}else n=t.children.eq(t.active.index);else n=t.children;return"vertical"==t.settings.mode?(n.each((function(t){e+=r(this).outerHeight()})),t.settings.slideMargin>0&&(e+=t.settings.slideMargin*(t.settings.minSlides-1))):e=Math.max.apply(Math,n.map((function(){return r(this).outerHeight(!1)})).get()),e},h=function(){var e="100%";return t.settings.slideWidth>0&&(e="horizontal"==t.settings.mode?t.settings.maxSlides*t.settings.slideWidth+(t.settings.maxSlides-1)*t.settings.slideMargin:t.settings.slideWidth),e},g=function(){var e=t.settings.slideWidth,n=t.viewport.width();return 0==t.settings.slideWidth||t.settings.slideWidth>n&&!t.carousel||"vertical"==t.settings.mode?e=n:t.settings.maxSlides>1&&"horizontal"==t.settings.mode&&(n>t.maxThreshold||nGlasgow deplasmanından Fenerbahçe talihsiz bir vedayla ayrılınca gözden kaçtı ama o gün 30’da Balogun’a, 37’de Soutar’a gösterttiği sarı kartlarla Rangers savunmasının dengesini bozan adam Talisca’ydı. Önceki hafta Bodrum maçında daha 4’üncü dakikada Musah’a yine sarı göstertti ve rakibinin en savaşçı oyuncusunu etkisizleştirdi. Bodrum’a 1 penaltı golü atmıştı, Trabzon’a karşı hat-trickle yıldızlaştı. Dün de önce 27’de Charisis’e sarı kart aldırdı. Sonra da 40’ta yine kendisi kazandığı bir faulün sonucu frikik golüyle öne taşıdı takımını.
BEKiR BÖKE FARK YARATIYOR
Mourinho, belli ki Trabzon maçı ikinci yarısındaki oyundan memnun kalmış. Dün de (sadece sakat Amrabat yerine Çağlar’ı koyarak) Trabzon ikinci devre 11’i ve 4-2-3-1 formasyonuyla çıktı Sivas maçına. Portekizli Hoca maç öncesi formasyon tercihi sorusuna küçümseyici bir yanıt verdi ama kendisinin sanki Samandıra’da 4-2-3-1 ve 3-5-2 için ayrı klasörleri var gibi! Eğer 3’lü savunma oynuyorsa kanat bek olarak Kostic-Oğuz’u kullanıyor, dörtlü defansta bu ikiliyi tercih etmiyor. Yine 4-2-3-1’de Maximin’i tercih ediyor, 3-5-2’de onu kullanmıyordu. Yusuf da 3-5-2’de gözdeydi. Dün 4-2-3- 1’de Çağlar’ı tercih etti ve Çağlar da her zamanki gibi çok fazla geriye kaçarak defalarca fırsat tanıdı Sivaslı forvetlere.
Sivasspor içinse belki puanla çıkılamayan ve oyun olarak umut veren bir geceydi. Çalımbay’la 5 maçta 7 puan topladılar, bu süreçte ilk 11’e yerleşen Bekir Böke’nin 4 gol katkısı var. Dün de çok etkili oynadı sağ çizgide. Bekir kanat oynamaya başladığından beri Sivasspor Manaj’la birlikte ikinci bir hava topu silahı da kazanmış oldu. Eğer Çalımbay’ın talebeleri ligde kalabilirlerse en önemli faktörlerden biri Bekir’in ilk 11’e monte edilmesi olabilir.
Bu transferleri yaparken Çağdaş Atan’ın tercih ettiği formasyon 3-5-2 idi ve Ebosele-Operi gibi oyuncular kanat bek oynamaları için alınmışlardı. Ancak 2025’te Galatasaray’ın yaşadıklarının bir benzerini Başakşehir de yaşadı. Üçlü savunmayla işleri iyi gitmedi, klasik 4-2-3-1’e döndüler. Yeni transferleri de şimdi dörtlü savunmaya adapte etmeye çalışıyorlarBu transferleri yaparken Çağdaş Atan’ın tercih ettiği formasyon 3-5-2 idi ve Ebosele-Operi gibi oyuncular kanat bek oynamaları için alınmışlardı. Ancak 2025’te Galatasaray’ın yaşadıklarının bir benzerini Başakşehir de yaşadı. Üçlü savunmayla işleri iyi gitmedi, klasik 4-2-3-1’e döndüler. Yeni transferleri de şimdi dörtlü savunmaya adapte etmeye çalışıyorlar
Ancak son 3 maçta 4-2-3-1’le gayet iyi bir çizgileri var. Eyüp ve Konya’yı yenerken iki kısa açık Yusuf ve Brnic’in süratleri ve bireysel becerileri ön plana çıkmıştı. Dünkü hücum planları da bunun üzerineydi. İlk devrede daha çok solda Kemen-Brnic’le bir asimetri yakalamayı denediler. 8 numara oynayan Kemen dün sola çok yaklaştı ve birkaç defa dengesizlik yarattı. Dün maçın fişini çeken golü de bir diğer 8 numara Crespo’nun taşıdığı top ve diğer açık Yusuf Sarı’yla buldular.
SOLSKJAER YAPBOZDA BOĞULDU
Beşiktaş teknik direktörü Solskjaer içinse yapboz gibi bir sınavdı dünkü. Stoperde kullanabileceği 5 adam birden (Uduokhai, Emirhan, Talha, Bahtiyar ve Necip) eksik olunca 1,70’lik Svensson’u stoper oynattı. Sağ bekte Oxlade-Chamberlain’le başladı, ancak Başakşehir ısrarla onun üzerine oynayınca 46’da Onur’u soktu. Tüm bu yaşananlar üzerine akla şu iki konu geliyor ister istemez:
1) U19 ligi lideri Beşiktaş’ın A takımda kullanabileceği bir stoperi yok mu? Ocak 2024’te Kasımpaşa Beşiktaş’ı stoperde iki 17’lik Yasin-Taylan’la yenmişti. Beşiktaş’ın bırakın ilk 11’ini, kulübesinde bile bir genç stoper yoktu dün.
2) Acaba Samsunspor’un ve sportif direktörü Fuat Çapa’nın U23 ligi talebi düşünülemez mi? 19 yaşını doldurup A takıma çıkamayan birçok oyuncu kayboluyor o çukurda. U23 olmasa dahi U21 ligi bile daha fonksiyonel olabilir sanki.
Alman taktisyen Thomas Reis, ligin ilk devresinde elindeki kadrodan maksimum verim aldı. Zaten Gisdol ona fiziksel seviyesi iyi bir takım bırakmıştı, Reis da özellikle iç sahada daha dominant bir felsefeyle flaş skorlar almayı başardı.Alman taktisyen Thomas Reis, ligin ilk devresinde elindeki kadrodan maksimum verim aldı. Zaten Gisdol ona fiziksel seviyesi iyi bir takım bırakmıştı, Reis da özellikle iç sahada daha dominant bir felsefeyle flaş skorlar almayı başardı.
Ancak tüm bunlar, Samsun’un çok dar bir kadrosu olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Zaten transfer tahtaları kapalı. Üzerine devre arasında kulübe güçleri Ercan Kara ve Gaetan Laura ayrıldı. O da yetmedi, Noel tatilinden geç döndükleri için bir süre kadro dışı kalan Tait, Ntcham, Dimata gibi oyuncuların problemi çok uzadı. İlk devrenin yıldızlarından Ntcham yok oldu. Thomas Reis enteresan bir inatla Tait’ye aylarca dakika vermedi. Celil ve Bennaser sakatlandı. Takımın temel direkleri Zeki, Holse, Marius, Emre’ye aşırı yük bindi ve hemen herkeste düşüş var. Bunun sonucunda da son 7 maçın 6’sını kazanamayan ve biri dışında hepsinde en az ikişer gol yiyen bir Samsunspor kaldı elde.
EN KOLAY MAÇLARINDAN BiRi OLDU
Lider Galatasaray dün Samsun’un kendi sahası, hatta kendi ceza alanında oyunu kabul etmesinin faturasını çok çabuk kesti. 4-2-3-1’e dönüş ve Morata ısrarından vazgeçiş sonrası sarı kırmızılıların oyunu akıcılaştı. Sahada bir oyun varsa Osimhen de zaten profesyonelliğiyle hep aksiyonun içinde. Galatasaray’ın ligde son 14 maçta kaydettiği 27 golün 20’sinde Osimhen’in payı var (atan, attıran ya da pozisyonu hazırlayan olarak). Dün de Yunus’un golü öncesi iki şutu atan o. İkinci golü de kaydeden o.
Fenerbahçe maçından sonra dün de yine birlikte görev yapan Torreira-Lemina-Sara üçlüsü gitgide daha verimli oynuyorlar. Davinson tamamlanamayan hücumlarda yine doğru zaman-doğru yer dersi verdi. Sağ bekte son tercih olarak sahaya sürülen Sallai de günün iyilerindendi. İlk devrede hızlı kullandığı iki taçla iki pozisyona soktu arkadaşlarını. Galatasaray zor gözüken deplasmandan çok kolay çıktı dün.
Son iki haftada Alanya ve Samsun maçlarında ne yaptılarsa, dün de Beşiktaş’a karşı aynı oyunu oynadılar. Geride beşli bir hatla güvenli durdular ve süratli çıkış kolladılar. Zaman zaman öne baskıya gidip rakiplerini hataya zorladılar. Solda Yasin, Ben Ouanes, Rodrigues ve Fall’la bir kalabalık yarattılar ve maçın kilidini de öyle açtılar. Üstelik tüm bunları takımın asist kralı Winck ve gol kralı Da Costa’sız yaptılar.
Üç haftadır maçlara 3-5-2 başlıyorlar. Yasin üçlü savunmanın sol stoperi olarak oynuyor, bu da Kasımpaşa’nın geriden çıkış kabiliyetini artırıyor. Yasin dün 65 dakika oyunda kaldı, o süre boyunca sahanın patronu gibiydi. İlk bir saatte Rafa’yı o durdurdu. Yetmedi, Tayyip’i attırdı. Onunla da yetinmedi, takımını defalarca başarıyla hücuma taşıdı. Onu önümüzdeki sezon Premier Lig’de seyretmek için şimdiden heyecan duyuyorum.
KENDiNi GENERAL ZANNEDENLER TAKIMI
Tabii ki dün Kasımpaşa’nın geriden çıkarken karşısında samimi bir pres görmediğinin de altını çizmek gerek. Beşiktaş ön tarafı maç özellikle 11’e 11’ken inanılmaz cansız, isteksiz ve hareketsizdi. İddia ediyorum, Süper Lig’de karşısındaki rakibe bu kadar kolay geriden çıkış fırsatı veren, bu kadar seyreden başka bir takım yok.
Solskjaer de ilk devredeki bu seyirci grubundan rahatsız oldu, 46’da baş seyirci Immobile’yi ve Joao Mario’yu, 70’te de Muci’yi oyundan çıkardı. Zaten 1 puanı da ikinci devrede sahada bir tık daha savaşan bir oyuncu grubu olduğu için kurtardılar dün. Eğer Beşiktaş, gelecek sezon ligde yarışmacı olmak istiyorsa sahadaki general sayısını azaltmalı. Daha doğrusu sahadaki “kendini general zanneden adam” sayısını azaltmalı. Sadece derbilerde değil her maçta savaşan, vasatlığa itiraz eden, mağlubiyetten rahatsız olan askerler gerekiyor Beşiktaş’a.
Doz aşırı deneysel seçimler yaparak başarırsa kahraman olmak, başaramazsa Haziran’da vedalaşmak istiyor. Zira Fenerbahçe’de iskelet diye bir kavram kalmamıştı, Mourinho hemen her futbolcuyu vazgeçilebilir hale getirmişti. Skriniar, Fred ve Szymanski dışında hiç kimseyi omurga üyesi olarak görmüyor. Son haftaların en tutarlı isimleri Kostic ve Oğuz’un dün sezonun en kritik maçında tercih edilmemeleri tuhaftı zira.
Ancak gecenin sonunda yanılan ben oldum: Belki Mourinho’nun ilk devredeki kumarı tutmadı ama ikinci yarıda doğru değişikliklerle kazanmayı bildi 3 puanı... 2025’in başından beri her resmi maça üçlü savunmayla başlamıştı, bölüm bölüm dörtlüye döndüğü olmuştu ama yanılmıyorsam 25 resmi müsabaka sonra dün ilk kez 4-2-3-1’le başladı güne. 3-1’i bulana kadar da bu formasyonla devam etti.
Mourinho’nun planları ilk 45’te işlemedi, hatta 2024 kışındaki temel arıza nüksetti tekrar: Amrabat stoperlerin içine aşırı gömüldü. Takım iki parçaya bölündü. Ve neredeyse hiçbir şey oynamadan bitirdiler devreyi. Ancak Mourinho problemi doğru teşhis etti, 46’da tedaviyi yansıttı sahaya: Sarı kartlı Djiku’yu çıkardı, Amrabat’ı stopere, Szymanski’yi merkeze, Talisca’yı 10 numaraya koydu. Ve Talisca’yla 15 dakikada çekti maçın fişini.
TRABZON’UN TEK PLANI UZUN TOPTU
Aynen Mourinho gibi Fatih Tekke de büyük bir formasyon sürpriziyle başladı maça. Okay-SavicArif’li bir stoper hattı. Kanat beklerde Malheiro ve Mustafa, merkezde de Mendy-Lundstram’la yedili bir defans kalkanı... İlk 45’te hücuma sadece Uğurcan’ın uzun toplarıyla gitmeyi tercih etti. OPTA’dan sevgili arkadaşım Barış Gerçeker’den aldığım bilgiye göre ilk devrede tam 9 isabetli uzun top attı Uğurcan. Dokuzuncusunda da gol geldi zaten. Ve soyunma odasına galip girdi bordo-mavililer.
Ancak ikinci devrede önde hiç top tutamayan takımına müdahale etmekte çok geç kaldı Fatih Tekke. Tekke oyuncu değişikliği yapana kadar maç kopmuştu zaten.
Fenerbahçe’nin bir konsantrasyon seviyesi istikrarsızlığı söz konusu: Ligde Galatasaray maçına konsantre. Kadıköy’de Rangers maçında sahada yok. Glasgow’da full motivasyon. Samsun’a isteksiz. Bodrum’da müthiş ilk devre. Kupa derbisinde kayıp. O yüzden bugün hangi Fenerbahçe’nin sahada olacağını kestirmek güç. Trabzon’daysa oyunlar netameli ama Güneş dönemine göre biraz daha fazla savaşan bir takım var.
Süper Lig'de hangi takımın sezonunun bütününü değerlendirmeye çalışsak zorlanıyoruz. Zira hemen her takım istikrarsız, hepsi inişli çıkışlı, hepsinin sezon içinde birkaç farklı fazı var sanki. Tabii bu durumu birçok farklı sebeple açıklayabilirsiniz. UEFA ülkeler sıralamasında gerilememiz, Avrupa’daki her temsilcimizin ikişer-üçer ön eleme oynamak durumunda kalması, sezonu çok erken açmalarına neden oldu. Ve Temmuz’da başlayıp Haziran’da biten bir sezon herkesi haliyle çok yoruyor.
Bunun üzerine bir de dünyada eşi benzeri olmayan 19 takımlı ligi ekleyin. Zaten sezonu erken açmak zorunda kalan takımlar, bir de bye geçmeli, maç sayısı bir türlü eşitlenemeyen ve 38 hafta süren tuhaf bir turnuva oynuyorlar. Bu ülke futboluna vurulmuş en büyük darbelerden biri de bence ligde 18 takım standardının bozulması oldu. Zaten dikkat ediniz, o standart bozulduktan, 38 hatta 42 haftalık sezonlar oynandıktan sonra Avrupa kupalarında da düştü performansımız.
iSTiKRARSIZ LiGiN EN iSTiKRARSIZI
İstikrarsız ligin en inişli-çıkışlı performanslarından birini de Fenerbahçe sergiliyor. Bundan yaklaşık bir ay önce, Şubat sonunda ligde 7 maçlık galibiyet serisi yakalamış, Avrupa’da Anderlecht’i eleyip son 16 vizesini güçlü biçimde almış, kupada da çeyrek finali bekleyen bir Fenerbahçe vardı. Bugün itibariyle ise tablo şu: Son 5 resmi maçın sadece birinden mutlu ayrılmışlar. Yarısı ederindeki Glasgow Rangers’a elenmişler. Kupaya veda etmişler. Ve ligde de bu akşam tamam ya da devam maçına çıkıyorlar.
Peki Fenerbahçe bu noktaya nasıl geldi? Mourinho’nun ve teknik ekibinin, ligdeki Galatasaray maçı konsantrasyon seviyesiyle kupadaki aynı değil. Yine iki Glasgow Rangers maçı arasında dağlar, tepeler, ovalar, okyanuslar kadar büyük konsantrasyon ve performans farkı var. Dzeko olmadığında Fenerbahçe’nin ikinci-üçüncü bölge bağlantı oyununun aksadığı, Dzeko’suz Nesyri’nin de sıradanlaştığı ortadayken bir Talisca zorlaması var mesela Portekizli hocanın. Son 1 ayda oynanan en iyi 45 dakikaya imzayı Bodrum’da oyun kurucu rolünde İrfan atmış, Mourinho onu kupada Galatasaray derbisinde oyuna dahi sokmadı. Beşinci değişiklik hakkını kullanmadığı halde üstelik!
Fenerbahçe’nin Trabzon maçı kaderini de yine Mourinho’nun gününde olup olmaması belirleyecek muhtemelen. Dzeko-Tadic-İrfan’ın üçü birden kenarda olduğunda Fenerbahçe üçüncü bölgeye geçemiyor. Eğer Mourinho kupadaki oyun anlayışını Trabzon maçına da taşırsa işi bence çok zor olur. Yine kendi kötü performansının üstüne örtmek için başka enstrümanlara ihtiyaç duyabilir.
FATiH TEKKE BiR ENKAZ DEVRALDI
Mourinho’nun 11’iyse iki açıdan problemliydi: Birincisi, 6 Mart’tan beri oynamayan Çağlar’ın dağınıklığının bütün bir savunma zafiyetine yol açması. İlk devrede Barış’ın neredeyse her ikili mücadelede Çağlar’ı alt etmesi. Portekizli’nin ilk 11 seçiminde bir de yapısal problem vardı ki o takımının 45 dakikalık kötü performansının esas sebebiydi. Fenerbahçe topu ikinci bölgeden üçüncü bölgeye neredeyse hiç aktaramadı bir devre boyunca. Geriden her çıkmaya çalışıldığında önde bir pas opsiyonu bulunamadı. Dzeko zaten Fenerbahçe’nin yarısı. Dzeko’suz Nesyri yüzde 50 verimli bile değil. Talisca da oyun kurulumunda asla Dzeko gibi merkeze gelip pas opsiyonu yaratamıyor. Dzeko yokken İrfan (ve bazen Tadic de) pas opsiyonu olabiliyordu. Ancak Mourinho’nun dünkü Amrabat-Fred-Szymanski orta saha tercihi, toplu oyun için toplam kalitesi yetersiz bir üçlü.
Maçın ikinci yarısında oyuna giren Maximin solda ciddi bir hareketlilik yarattı. Çağlar’ın yerine giren Mert Müldür savunmasını dengeledi. Son çeyrekte oyuna dahil olan Dzeko ve Tadic’le de ön tarafta kalite arttı ama bu değişiklikler skoru değiştirmedi. Okan Buruk’un takımı ilk yarım saatteki etkili oyunlarıyla aldılar tur biletini.
Bu sonuçla beraber Mourinho’nun Türkiye bilançosu şöyle: Galatasaray’la üç kez oynadı, hiç kazanamadı. Beşiktaş’a yenildi. Samsun’la iki kez oynadı ve yenemedi. Eyüp’ü yenemedi. Lille’i, Twente’yi, Manchester’ı, Alkmaar’ı, Bilbao’yu, Lyon’u yenemedi. Rangers’ı eleyemedi.
Evet, 200’lerde-2010’larda Porto’nun, Chelsea’nin, Real’in, Inter’in başında “the special one (özel biri)” vardı. Ancak Fenerbahçe’nin kulübesindeki “the outdated one (modası geçmiş biri)” sanki.
Zira internette ve asosyal medyada astronomik bir enerji yarattığı kesin. Ancak bir bilimsel çalışma yapılsa ve dünyadaki tüm derbilerin yarattığı kavga, küfür, negatif enerji miktarıyla futbol katma değeri korelasyonu hesaplansa, bence Fenerbahçe-Galatasaray son sırayı kimseye bırakmayacaktır! İki takım arasında son iki sezondaki 5 derbinin biri 1 dakika oynanmış. İkisi futbolsuz, kavga dövüş 0-0 bitmiş. Biri çok çok az futbolla 1-0 sonuçlanmış. Bir tane de 3-1’lik maç var. Son iki yılda toplam 450 dakika sahaya çıkıp bunun 350’sinde sadece kavga etmiş iki takım.
Özelikle bu sezon 24 Şubat’ta oynanan Galatasaray-Fenerbahçe derbisi çok büyük bir hayal kırıklığı benim için. İki takımın hayatları futboldan ibaret olan, tek haneli IQ sahibi, alıngan kavgacı birkaç meşhur yöneticisinin yarattığı yapay kavga ortamı işleri çığırından çıkardı. Galatasaray’ın da Fenerbahçe’nin de Avrupa’dan elenmelerinde ben bu derbiye aşırı konsantre olmalarının rolü olduğunu düşünüyorum. Okan Buruk, Alkmaar rövanş maçında Davinson, Torreira hatta Osimhen’i çıkardı oyundan. Sebebi, bu oyuncuları derbiye saklamak! Sen maçı 2-0’dan 2-2’ye getirmişsin, bitime hâlâ ciddi bir süre var ve turu kovalamak yerine, takımın her şeyi olan Osimhen’i -Davinson’u çıkarıyorsun oyundan. Vizyonsuzlukta son nokta.
Fenerbahçe’nin turu büyük ölçüde kaybettiği Kadıköy’deki ilk Glasgow Rangers maçında da ben dolaylı olarak derbi etkisi görüyorum. Mourinho’nun Galatasaray maçı konsantrasyonunun yarısı yoktu Rangers müsabakasında. Eğer Buruk’un ve Mourinho’nun esas odağı tatsız-tuzsuz-futbolsuz derbileri yerine Avrupa kupaları olsaydı, belki de şu anda iki takımın Türkiye Kupası maçlarını değil, Avrupa Ligi müsabakalarını konuşuyor olacaktık.
Kadıköy’deki Türkiye Kupası derbisinde sporculardan beklentim şu: Çıkıp futbol oynamaları. Zengin fanatik ve cahil kulüp yöneticilerinin yarattığı kakofoniye kulaklarını tıkamaları ve sadece en iyi bildikleri işe, profesyonel uğraşlarına, top oynamaya odaklanmaları. Toplam 500 milyon euro market değeri olan, son milli arada 28 futbolcusu ulusal formalarıyla sahaya çıkan iki takımın maçı, itiş kakıştan ibaret olmamalı. Biraz futbol oynanmalı.