Dün Kadıköy’de oynanan derbiye imzayı, keskin kararlarıyla iki teknik direktörün attığını söyleyebiliriz rahatlıkla. Norveçli Solskjaer, kendine referans olarak 4-6- 0’la kazandığı Galatasaray derbisini aldı. Mücadeleci sekiz oyuncunun önüne ileri ikili olarak Gedson-Rafa’yı koydu. Galatasaray maçıyla benzer şekilde orta sahayı kalabalık tutan, çok savaşan ve bulduğu fırsatları Gedson-Rafa ile iyi değerlendiren Beşiktaş kazandı bir kez daha.
Tabii ki Solskjaer’in kulübede sağlıkları yüzde yüz olmasa da stoper oynayabilecek 3 adamı (Uduokhai, Tayyip ve Necip) varken göbekte Masuaku, sol bekte Emrecan’la başlaması bir başka keskin karar. Belki dün Solskjaer kendisi bile solda Emrecan-Mustafa ikilisinin deneyimsizliğiyle ilgili endişe duyuyordu. Ancak o noktada da kadro istikrarsızlığı ve oyuncu itibarsızlaştırmayla meşhur meslektaşı Mourinho devreye girdi. Portekizli teknik adam dörtlü savunma tercihi, 11 seçimi ve görevlendirmeleriyle kolaylaştırdı işini Solskjaer’in.
Başta da belirttiğim gibi zaten Mourinho’nun Emrecan-Mustafa’nın karşısına sağ açık olarak Szymanski’yi koyması fıkra gibi! Ancak bu kararın yanı sıra üç temel meseledeki tutumu, beni Mourinho’nun niyeti konusunda tereddüde düşürüyor:
1-) Ocak-Şubat-Mart’ta üçlü savunma ile başarılı bir süreç... Kayseri maçı dörtlü savunma ile puan kaybı... Gaziantep önünde üçlü savunmayla iyi oyun ve fabrika ayarlarına dönüş... Beşiktaş maçında bir kez daha dörtlü savunmayla darmadağınık bir görüntü... Ayarlarla bu kadar çok oynamayı ben iyi niyetli bulamıyorum.
2-) Dzeko-Nesyri ile sistem işliyor. Dzeko-Talisca ile işliyor. Ancak Talisca-Nesyri ile işlemiyor. Talisca-Nesyri ikilisinin sonuç vermediği defalarca kanıtlanmasına rağmen derbiye bu forvet hattıyla çıkılması nasıl açıklanabilir?
3-) Kayserili Gökhan, Mert Müldür’e karşı 3 gol birden üretmişti. Mert’i 15 gün sonra tekrar (orijinal rolü olmayan) sol bekte oynatıp aynı bedeli ödemek nasıl açıklanabilir? Ben Mourinho’yu anlamakta güçlük çekiyorum doğrusu.
Mourinho Türkiye’deki ilk yılını 3 perdede değerlendiriyorum ben: 2024 takvim yılı onun için bir adaptasyon süreciydi. Ligde 2024’ü liderin sekiz puan gerisinde bitirdi. Avrupa Ligi’nden son saniyede terfi aldı. Büyük maçları kazanamadı. Avrupa’da gruplarda sekiz maçın üçünün son düdüğünde kenarda yoktu.
Ancak 1 Ocak 2025’le beraber reset attı adeta takımına. Yeni yıla Skriniar’ın liderlik ettiği üçlü savunmayla başladı. Yusuf’u sol stoper kullandı, Anderlecht’i genç yıldızıyla eledi. Kanat beklerde Oğuz-Kostic takımın ana arterleri oldular ve defansif-ofansif denge sağladılar. Belki bunlardan da önemlisi, çift santrfordaki Dzeko-Nesyri uyumu idi. Yaratıcı Dzeko ve bitirici Nesyri’yle yeni yılın ilk iki buçuk ayını yüksek viteste geçirdiler. Ligde zirveyle farkı üçe indirdiler, Avrupa’da son 16, kupada çeyrek final bileti aldılar.
MOURINHO YİNE SÜRPRİZ YAPARSA...
Ancak sonra üçüncü perde başladı Jose Mourinho’nun Türkiye serüveninde. Kendi eliyle bulduğu doğrulardan kendi eliyle uzaklaştı. Bir ara dörtlü savunmaya döndü. Zaman zaman Oğuz-Kostic’i kenarda oturttu. Bazı maçlarda uyumsuz Talisca-Nesyri ikilisinde ısrar etti. Ve üç cephenin iki buçuğu kapanmış oldu bu yanlış kararlarla. Kalan yarım cephenin devamı için bugün mutlak galibiyete ihtiyacı var ve bence reçetesi kendi elinde. Eğer Gaziantep maçında hafızasından geri çağırdığı doğrularla devam ederse ritim tutturma şansı artacaktır. Ama eğer yine birtakım sürprizlerle sahaya çıkarsa bence esas şaşıran rakibi değil, kendi takımı olabilir.
SOLSKJAER'İN GALATASARAY PROSPEKTÜSÜ
Manchester United’ın son dönemde yaşadığı sorunları şöyle özetlemişti Rangnick: “Bu takıma ilaç yetmez. Açık kalp ameliyatı lazım”. Solskjaer de Manchester’de yaşadığı kaosun bir benzerine İstanbul’da denk gelince aynı cümleyi Beşiktaş için kurdu: “Bu zehirli soyunma odasına ameliyat gerek. Ve ameliyat da tek bir transfer penceresinde bitecek bir iş değil.”
Norveçli teknik adamın özellikle Kasımpaşa ve Başakşehir maçlarından sonra en çok şikayet ettiği konu, takımda bazı oyuncuların eksik mücadele etmesiydi. Topsuz oyunda kaybolmaları idi. O yüzden takımdaki bu emekli generallerin sayısını azaltmaya, gözü parlayanların, koşanların sayısını artırmaya çalışıyor. Sık sık Mustafa Hekimoğlu’nu örnek gösterme nedeni bu. Mustafa’nın belki yapabilecekleri kısıtlı ama çalışkanlığı üst düzey.
Muhtemelen Fenerbahçe karşısına da Galatasaray önünde olduğu gibi çok koşan-dinamik, bütüncül durabilen bir formülle çıkacak. Geçtiğimiz hafta hat-trick yapmış Immobile’yi tabii ki kesmek çok zor. Ama aklının bir köşesinde Galatasaray maçında başarılı olmuş 4-6-0’ı tekrarlamak olduğuna da eminim Solskjaer’in.
Selçuk İnan bu sezon elindeki malzemeye nazaran iyi iş çıkaran hocalardan. Dün muhtemelen Fenerbahçe’nin 3-4-1-2 başlayacağını öngördüğü için o da 3-4- 1-2 formasyonunu tercih etti. Takımına ilk 25-30 dakika güçlü bir hücum pres yaptırdı. Fenerbahçe’nin ana pas istasyonu Fred’i Ogün’le kapadı, bu sayede sarı-lacivertlileri ilk devrede oyun kurarken bir-iki kez de hataya zorladı. Maxim’in golü de zaten Fenerbahçeliler’in çıkarken yaptığı bir kayıpla geldi.
Selçuk İnan’ın işleyen bir başka planı da sol kanat beki Lungoyi’nin Oğuz’un arkasında boşluklar bulması oldu. İlk 45’in sonunda taktik tahtasına yazdıklarını sahaya daha fazla yansıtan taraf Selçuk İnan gibiydi. Ancak ikinci 45’te tamamen yön değiştirdi rüzgar...
Muhtemelen ilk 45’i izleyip iyi analiz eden Jose Mourinho, 46’da tek müdahale ile değiştirdi oyunu. Sarı kartlı İsmail Yüksek’i çıkardı, İrfan Can’ı Fred’in yanına çekti. İlk devrede Ogün’ün markajında bunalan Fred, etrafındaki pas opsiyonlarının artışıyla fonksiyonelleşti ve şahane bir ikinci 45 dakika oynadı. 8 numaraya gelen İrfan ve 10 numara rolüne kayan Talisca’nın da verimi arttı yeni modelde. Dzeko’nun da devreye girişiyle 25 dakika içinde tabelayı 1-0’dan 3-1’e getirip maçın fişini çekti sarı-lacivertliler.
ÜÇ MAÇ ARADAN SONRA 3-4-1-2’YE DÖNÜŞ
Dünün tabii ki Fenerbahçe açısından bir başka manşeti, üç maç aradan sonra 3-4-1-2 formasyonuna dönüştü. Mourinho, yılbaşından itibaren 25 resmi müsabaka boyunca 3-4-1-2 oynatmış ve deyim yerindeyse takımının stabil sürümünü bulmuştu. Ancak nedense kendi eliyle bulduğu bu doğrudan Trabzon maçında vazgeçmiş, Trabzon-Sivas-Kayseri müsabakalarında yine inişli çıkışlı Fenerbahçe performansları seyretmiştik.
Dün 3-4-1-2’ye dönüşle, kanat beklerde Oğuz-Kostic’le, yaratıcı Dzeko’nun beslediği Nesyri ile tekrar Fenerbahçe’nin stabil sürümü vardı sahada. Jose Mourinho’nun kalan 5 maçta takımının bu versiyonuyla devam edeceğini zannediyorum ben.
Tabii ki dün böyle bir tablo izlememizin altında Hatayspor’un çoktan ikinci lig hazırlığına başlamış olmasının önemli etkisi vardı. Maç öncesi Murat Şahin de söyledi, Kayseri’den 5 yediğimizde maalesef kırıldık ve artık yavaş yavaş alt lige hazırlanıyoruz dedi genç teknik adam. Ben Murat Şahin’in küme düşmelerine rağmen büyük bir tebriki hak ettiğini düşünüyorum. Türkiye’de skor odaklı bir spor medyası olduğundan pek kimseler farkında değil ama Murat Şahin, Hatayspor’a gayet iyi futbol oynattı. Hatay’ı düşüren asla Murat Şahin değil, dördüncü haftada skandal bir kararla Özhan Pulat’ı gönderip Rıza Çalımbay’ı getiren kulüp yönetimidir. Murat Hoca geldiği günden itibaren Hatayspor’a pozitif futbol oynattı, kadro darlığından stoperde 2007’li Yiğit’i, sağ bekte Selimcan’ı kullanmak zorunda kalsa bile şikayetlenmedi. Sekiz numarada Görkem-Abdülkadir’den şahane verim aldı, iki oyuncu da yeniden doğdu. Bir sporsever olarak teşekkür ederim Murat Hoca’ya; sürüden ayrıldığı için, şikayetlenmek yerine çözüm üretmeye çalıştığı için, pozitif futbol çabası için.
SOLSKJAER KiMSEYE KÜSMÜYOR
Solskjaer belki bir taktik deha değil ama güçlü bir iletişimi var. Krizdeki Manchester’da herkesten maksimumunu almaya çalıştı, Rashford’dan, Lukaku’dan, Pogba’dan en iyi ürünü de o çıkardı zaten belki de. Beşiktaş’ta da kimseye sırtını dönmüyor, herkese sevgiyle yaklaşarak maksimum verim almaya çalışıyor. Kasımpaşa ve Başakşehir maçlarında 45 dakika sahada bırakın koşmayı, yürümekte bile zorlanan Immobile’yi de dün 11’de sahaya sürdü ve İtalyan’dan yanıt aldı. Semih’ten-Mario’dan katkı geldi, Arroyo siftah yaptı. Rafa yine sahanın yıldızıydı. Zayıf fikstür fırsatını iyi değerlendirdi Solskjaer.
Sezonun ikinci perdesi yeni yılla birlikte start aldı. Ocak’ta Mourinho 3-4-1-2 formasyonuna geçti. Savunma liderliğini yeni transfer Skriniar’a verdi, Yusuf Akçiçek’i sol stoper olarak kullanmaya başladı. Yeni kanat bekler Oğuz ve Kostic müthiş çıkış yakaladılar. Çift santrforlardan Dzeko besleyici, Nersyri bitirici olarak konumlandılar. Bu 3-4-1-2 ile 25 resmi maçlık bir oyun istikrarı yakalamıştı Fenerbahçe. Bu sayede ligdeki 8 puanlık farkı da üçe indirmişti.
FENERBAHÇE’NiN STABiL SÜRÜMÜNÜ YOK ETTi
Ancak Mourinho bence kendi eliyle bulduğu doğrulardan yine kendi kendine uzaklaştı. Ne olduysa kupada Galatasaray’a kaybedince oldu. Ligde sıradaki Trabzon maçına hem 7 oyuncu, hem de formasyon değişikliğiyle çıktı. 4-2-3-1’e geri döndü, kanat bekler Oğuz-Kostic’i çok iyi oynarlarken kesmeye başladı. Bu formasyonla ve oyuncularla Trabzon’la Sivas’ı yendi. Ancak Trabzon ve Sivas ilk yarılarında yine ortada iyi bir futbol yoktu. Oyun istikrarsızlaştı. Fenerbahçe’nin stabil sürümünü kendi eliyle yok etti Mourinho. Ve skorlara aldanarak yaptığı hamlelerin işe yaradığını düşündü. Oysa oyun gerilemişti.
Fenerbahçe’nin dünkü Kayserispor ilk 11’i ve taktiği ise sadece bir orta-kafa-gol oyunuydu. Dzeko sahada bağlantı oyuncusu olarak yer almadığında oyun kilitleniyor: Fenerbahçeliler topu Maximin’e veriyor, Fransız oyuncu bir çalım atıp başarabilirse bir orta kesiyor, Nesyri ile Talisca da vurmaya çalışıyorlar. Bu, bir büyük takımın son 15-20 dakikalık stratejisi olabilir. Ancak ana taktiği olmamalı. Bu kadar çok yıldız oyuncusu olan bir takımın ana planı orta-kafa-gol ise sorun hocadadır. Demeçlerinde hâlâ “özel biri” olduğunu iddia eden, sahaya yansıttıklarıysa son derece demode kalan bir hoca. Modası çoktan geçmiş bir hoca.
Beşiktaş o gün ilk 45 dakikada sahada “gamsız generaller ordusu” gibiydi. İmmobile’nin adı var ama kendisi yok. Joao Mario sadece top ayağına gelirse oynamayı hatırlıyor. Muci de sanki gönüllü veteran gibi dolaşıyor sahada. O maçın ardından gelen Başakşehir yenilgisiyle Norveçli teknik adamın kararı kesinleşti, generalleri kulübeye yanına oturttu. Dün İzmir’de askerlerden oluşan bir 11 sürdü sahaya.
Beşiktaş’ın asker ağırlıklı dünkü 11’i kalite terazisinde belki biraz daha hafif. Ama mücadele tartısında ağır. Göztepe’nin tam 6 uzunla (Heliton, Bokele, Taha, Dennis, Romulo ve Emersonn’la) çıktığı maçta rakamsal olarak çok kısa kalmasına rağmen havada adeta vuruşarak savaştı siyah beyazlılar. İzmir temsilcisinin uzun toplarını çoğunlukla Emirhan-Paulista karşıladı, Göztepe’nin önde baskısına zaman zaman Beşiktaş da uzun metrajlı oynayarak yanıt verdi. O noktada da çalışkan öğrenci Mustafa devreye girdi. Dün sahada kaldığı süre boyunca iyi mücadele etti genç oyuncu.
GÜRSEL AKSEL’DE TÜYLER DiKEN DiKEN
Doğrusu bu sezon Gürsel Aksel’de oynanan her maçı izlemekten büyük keyif alıyorum. Tüm zamanların en iyi albümlerinden biri olan, beni de ortaokul yıllarıma götüren Medcezir’le başlıyor her maç. Tüyler diken diken oluyor. Sonra da sahada planı olan, ne yaptığını bilen, bazen yenen-bazen yenilen ama muhakkak yüzde yüzünü veren bir takım seyrediyoruz.
Dün de öyle oldu. Terlerinin son damlasına kadar yeşil çimlere bıraktılar. Sezon başından beri bazı oyunculara aşırı yük bindi. Bokele dün bu yükü kaldıramadı. Djalma ve Juan sakat. Solet sakatlandığından beri zaten orta sahada onun eksikliğini hissediyorlar. Bir de son haftalarda bir gol sıkıntısı çekiyorlar, dün de Romulo ve Emersonn birer ofsayta takıldılar, Kubilay’ı da Mert durdurdu. Ancak bitime 6 hafta kala 40 barajına ulaşmaları da gayet iyi bu genç kadroyla. Üstelik perşembe akşamı da kupada tarihi bir yarı final oynayacaklar.
Dün İstanbul’da ilk 45 dakikada Galatasaray Bodrum’a şutlarda 23-0, rakip ceza alanında 27-0 üstünlük kurdu, sıra dışı bir devre izledik gerçekten. OPTA verilerine göre 10 büyük ligin şut rekoruymuş bu. İlk devrede Bodrum 11 kişiyle kalesinin önüne dizildi, savunmaktan başka hiçbir şey yapmadı ve farklı bir sonuçla soyunma odasına gitmemelerini de kaleci Sousa’ya borçlular. Jose Morais’in Süper Lig’de toplam 10 maçının 8’inde 4’lü savunma oynayıp sadece Fenerbahçe ve Galatasaray’a beşli defansla çıkmasını acemice buluyorum. Sahaya ekstra bir stoper koymak savunma dirençlerini artırmadığı gibi, tüm takımının da dengesini bozuyor. Dörtlü savunma oynadıkları 8 maçta hiç gol yemediler. Beşli savunma oynadıkları Fenerbahçe’den bir devrede 4 gol yediler. Galatasaray’dan da 5-6 tane yiyebilirlerdi şansları yardım etmese.
FABRiKA AYARLARIYLA ÜÇÜNCÜ MAÇ
Dün ikinci devrede vitesi düştü ama ilk 45’te Galatasaray’ın Bodrum’u ceza sahasına hapsetmesinde bir adamın büyük payı var. Torreira, bir geri kazanma canavarı. Her pozisyonda doğru zamanda doğru yerde. Oyun görüşü çok yüksek, arkadaşları bir atak tamamlayamadığında Bodrum iki pas yapamadan oracıkta bitiyor ve geri kazanıyor topu. Torreira her topu geri kazandığı için arkadaşlarının işi kolaylaşıyor. Zira bir büyük takımı en çok zorlayan şey, geri koşmak. Torreira gibi bir geri kazanma silahınız varsa çok fazla geri koşmuyorsunuz haliyle.
Okan Buruk, çeşitli anlamsız denemeler sonrası 3 müsabakadır (Fenerbahçe, Samsun ve Bodrum’a karşı) fabrika ayarlarına döndü. Klasik 4-2-3-1’le, üç orta sahalı, Morata fantezisiz düzeniyle üç kritik maç kazandı; kupada ve ligde avantajını korudu. Sezonun geri kalanında da bu fabrika ayarlarından şaşacağını sanmıyorum Buruk’un.
Glasgow deplasmanından Fenerbahçe talihsiz bir vedayla ayrılınca gözden kaçtı ama o gün 30’da Balogun’a, 37’de Soutar’a gösterttiği sarı kartlarla Rangers savunmasının dengesini bozan adam Talisca’ydı. Önceki hafta Bodrum maçında daha 4’üncü dakikada Musah’a yine sarı göstertti ve rakibinin en savaşçı oyuncusunu etkisizleştirdi. Bodrum’a 1 penaltı golü atmıştı, Trabzon’a karşı hat-trickle yıldızlaştı. Dün de önce 27’de Charisis’e sarı kart aldırdı. Sonra da 40’ta yine kendisi kazandığı bir faulün sonucu frikik golüyle öne taşıdı takımını.
BEKiR BÖKE FARK YARATIYOR
Mourinho, belli ki Trabzon maçı ikinci yarısındaki oyundan memnun kalmış. Dün de (sadece sakat Amrabat yerine Çağlar’ı koyarak) Trabzon ikinci devre 11’i ve 4-2-3-1 formasyonuyla çıktı Sivas maçına. Portekizli Hoca maç öncesi formasyon tercihi sorusuna küçümseyici bir yanıt verdi ama kendisinin sanki Samandıra’da 4-2-3-1 ve 3-5-2 için ayrı klasörleri var gibi! Eğer 3’lü savunma oynuyorsa kanat bek olarak Kostic-Oğuz’u kullanıyor, dörtlü defansta bu ikiliyi tercih etmiyor. Yine 4-2-3-1’de Maximin’i tercih ediyor, 3-5-2’de onu kullanmıyordu. Yusuf da 3-5-2’de gözdeydi. Dün 4-2-3- 1’de Çağlar’ı tercih etti ve Çağlar da her zamanki gibi çok fazla geriye kaçarak defalarca fırsat tanıdı Sivaslı forvetlere.
Sivasspor içinse belki puanla çıkılamayan ve oyun olarak umut veren bir geceydi. Çalımbay’la 5 maçta 7 puan topladılar, bu süreçte ilk 11’e yerleşen Bekir Böke’nin 4 gol katkısı var. Dün de çok etkili oynadı sağ çizgide. Bekir kanat oynamaya başladığından beri Sivasspor Manaj’la birlikte ikinci bir hava topu silahı da kazanmış oldu. Eğer Çalımbay’ın talebeleri ligde kalabilirlerse en önemli faktörlerden biri Bekir’in ilk 11’e monte edilmesi olabilir.