VICTOR Nelsson 26 yaşında. 1,85 boyunda. FIFA sıralamasında 21’inci basamakta olan, Uluslar A Ligi takımı Danimarka’nin milli stoperi. Dünya Kupası’na gitti. Son Uluslar Ligi maçlarında İspanya’ya karşı iki maçta da ilk 11 başladı. Roma’ya kiralandı, orada da ilk iki maçında 30 ve 45’er dakika şans buldu. Carlos Cuesta 25 yaşında. 1,79 boyunda. Kolombiya Milli Takımı’yla Copa America şampiyonu oldu. Genk’ten geliyor. Son dönemde gerek Kolombiya’da, gerek Genk’te formasını kaybetmişti. Genk yetkilisinin Belçika medyasına verdiği bilgiye göre takımında formasını kaybettiği için mutsuzdu. Ancak kendisine Galatasaray’da ilk 11 garantisi verildiği için 8 milyon euroya Türkiye’nin yolunu tuttu. Herhalde o garantiden dolayı ilk 11’de. Ancak Nelsson’un bir türlü kazanılmayıp, karşılıklı güven tesis edilemeyip, Genk’te üçüncü stoper konumuna düşmüş bir oyuncuya ilk 11 garantisi verilmesi bence tartışılacak bir karar.
OSiMHEN BU LiGiN HEP ÜZERiNDE
GALATASARAY son 4 maça (Gaziantep, Adana, Alkmaar, Rize önünde) üçlü savunmayla başladı. Yarım kalan Adana maçını saymazsak, hepsini dörtlü savunmayla bitirdi. Alkmaar maçına Cuesta üçlünün sağında başladı. 40’ta dörtlü savunmanın sağ beki oldu. 46’da dörtlü savunmanın merkezine döndü! Dün Galatasaray maça yine bir türlü üzerine tam uymayan 3-4-1-2 formasyonuyla başladı. İlk yarı organizasyondan tamamen uzaktı. Dağınıktı. Şaşkınlar grubuydu. 46’da Cuesta’yı çıkarıp 4-4-2’ye, 60’ta da Ahmed/Lemina değişikliğiyle 4-3-3’e döndü. Şaşkınlık azaldı, tempo arttı ve bu ligin üzerinde bir oyuncu olan Osimhen’le 3 puan geldi. Ancak Alkmaar ve Rize maçlarının ardından Okan Buruk’un şu soruları cevaplaması lazım sanırım:
1 - Neden ısrarla maçlara 3’lü başlayıp 4’lüye dönüyor? Üçlü savunma yanlışsa üçlüyle başlamamalısınız. Üçlü doğruysa da takımın adapte olması için ısrar etmelisiniz.
2 - Perşembe akşamı sezonun en kritik maçına çıkacak Galatasaray. Alkmaar önünde de bu 3-4-1-2 başlama ısrarı sürecek mi? Yoksa Galatasaray’ı iki buçuk yıl başarıya taşıyan 4-2-3-1 mi tercih edilecek?
Fenerbahçe’nin yeni taktiğinin kalbi, beyni, her şeyi Dzeko. Onun sahada olmadığı 60 dakika boyunca oyun kurulumu aksadı. Hatlar arası bağlantı zayıfladı. Topu ayağına alanın kafası karıştı, zira sahada herkesin ilk pas opsiyonu olmayı başaran Dzeko yoktu bir saat boyunca. Boşnak yıldız, Fenerbahçe’nin hem en iyi orta saha oyuncusu, hem de en iyi forveti. Onunla adeta 3-6-2 oynuyor Fenerbahçe. Onsuzsa rakamlar anlamsızlaşıyor. Oyun sıradanlaşıyor. Sahadaki herkesin gözleri onu arıyor adeta.
KASIMPAŞA DA 3-5-2 OYNADI
Tabii ki Fenerbahçe’nin dün özellikle 70 dakika boyunca zorlanmasında kredinin çoğunu da Kasımpaşa’ya vermek gerek. Kasımpaşa da dün 3-5-2 ile başladı maça. Yeni stoper Piatkowski, Opoku ve Yasin’le savunmayı üçledi. Böylece yetenekli bekler Winck ve Rodrigues’i öne ittiler. Özellikle sağ bek Winck son derece etkili bir maç oynadı dün. Sami Uğurlu ve Hakan Keleş de gayet iyi oynatıyorlardı bence Kasımpaşa’yı. İkisinin de ayrılığına anlam verememiştim ama Burak Yılmaz döneminde de Kasımpaşa’nın tehditkâr oyun standardı sürüyor. Dünkü bol gelgitli ve bol eğlenceli maçın kahramanı elbette Nesyri idi. Fenerbahçe’nin neredeyse her hücum aksiyonunun içinde var. Kafasıyla, ayağıyla, savunma arkası koşularıyla, bitmeyen enerjisiyle dünün de başrolündeydi Faslı santrfor. Tabii ki Dzeko girdikten sonra onun da veriminin arttığının altını çizmek gerek. Nesyri-Dzeko’nun yanı sıra Oğuz, Fred, Winck, Fall ve Hajradinovic de dünün etkili oyuncuları arasındaydılar.
Sivas maçında orta üçlüde Gedson, Oxlade ve Joao Mario’ya görev verdi Solskjaer. Beşiktaş sezonun en doyurucu deplasman oyunlarından birini oynadı orada. Gerçekten de özellikle birinci-ikinci bölge geçişinde pas yüzdesinin yüksekliği dikkat çekti.
Aradan bir hafta geçti, teşhisinin doğruluğunun farkında olan Solskjaer, benzer bir kadro seçimiyle çıktı Trabzonspor maçına. Merkezde yine Gedson-Oxlade ikilisine görev verdi, 60’tan sonra Amir devam etti aynı role. Yine pas yüzdesi yüksek, yine üçüncü bölgeye örerek gidebilen bir Beşiktaş izledik. Üçüncü bölgede topu daha çok kanatlara taşıdılar, hücum aksiyonlarının başrollerinde Masuaku ve Rashica vardı genelde. Solskjaer’in teşhisi doğruydu, tedavisi de doğru. Beşiktaş pozitif bir değişim-dönüşüm içinde.
LUNDSTRAM NEDEN KENARDAYDI?
Şenol Güneş’in Trabzonspor u ise 17’nci dakikada Rafa Silva’nın hatasıyla bulunan golle yetinmeyi denedi özet olarak. Skor 2-1 olana kadar oyunun neredeyse tüm kontrolü Beşiktaş’taydı. Geçtiğimiz hafta Eyüp maçının yıldızı olan, ön libero oynamasına rağmen üç net pozisyona giren, galibiyet golünü de atan Lundstram’ın dün neden kenarda oturduğunu anlamadım. Son 25 dakikada Lundstram-Zubkov değişiklikleri sonrası Trabzon kıvılcımlar yarattı ama yetmedi İstanbul’dan puan almalarına. Takımı mağlup olmasına, hatta kendi kalesine de bir gol atmasına rağmen çok iyi bir Batagov izledik yine. Bence Ukraynalı stoper, bu sezon Süper Lig’e gelen en iyi transferlerden biri.
Dün akşam seansında sahneye çıkan ilk temsilcimiz Fenerbahçe’ydi. Sarı lacivertlilerin Ağustos’ta Lille’e elenip Devler Ligi’ne veda ettiği maçın hemen ardından Mourinho basın toplantısında hedefini kupa olarak belirlemişti. “If if if (eğer eğer eğer)” demişti, hakemler bir engel çıkarmazsa; hedefinin diğer çalıştırdığı takımlardaki gibi kupa olduğunu söylemişti. Dün Anderlecht’e karşı daha tutkulu bir Fenerbahçe izledik. Mourinho zaten 2025’in ilk gününden beri, 3-4-1-2’ye dönüş sonrası daha dengeli bir Fenerbahçe izletiyor sporseverlere. Dün de 3-4-1-2’de 45 günlük deneyimle daha dengeli, alanı daha iyi parselleyen, daha doğru oynayan bir Fenerbahçe seyrettik. Kostic, Skriniar, Tadic, Dzeko, Nesyri hepsi iyilerdi ama maçın yıldızı genç Yusuf’tu bana göre.
OKAN BURUK AYARLARLA ÇOK SIK OYNUYOR
MOURiNHO gibi Okan Buruk da 3-4-1-2 formasyonunu tercih etti dün. Ancak sarı-kırmızılılarda diziliş de personel de çok sık değiştiğinden bir oyun ezberi oturduğunu söylemek güç. Şaşkın sol stoper Berkan daha birinci dakikadan itibaren SOS vermeye başladı. Genç Poku onu her pozisyonda geçti, Parrott da Cuesta’ya üstünlük kurup maçı 2-1’e getirince 40’ta formasyon değiştirdi Okan Hoca. Ve klasik 4-2-3-1’e döndü. 40’la 45 arası Cuesta sağ bekti. 46’da bu kez Cuesta stopere geçti, Kaan sağ beke. Sadece 50 dakika içinde Kaan önce ön libero, sonra stoper, sonra sağ bek görevi yaptı. En sonunda da atıldı! Berkan maça sol stoper başladı, ön libero devam etti, 70’te sol bekken oyundan çıktı. Elbette biliyorum Galatasaray’ın çok fazla eksiği olduğunu. Ve evet bir kırmızı kart da var tabloda. Ancak bir teknik adamın maç içinde ayarlarla bu kadar fazla oynaması, oyuncuların yerini birer piyonmuşçasına bu kadar sık değiştirmesi doğal değil.
2023’te bu gencecik Alkmaar takımı, UEFA Gençlik Ligi şampiyonu olmuştu. O oyuncu grubu ve o hoca şimdi A takımla yeni bir tarih yazıyorlar. Bu şahane proje için tebrikler AZ kulübüne.
Galatasaray-Adana Demir maçı sadece 30 dakika sürdüğü için teknik analizini yapmak zor. Üstelik de as kadrodan çok uzak bir 11’le sahaya çıktılar. Okan Buruk üçlü savunmayı Cuesta-Davinson-Jelert ile kurdu. Yeni transfer Carlos Cuesta sağ stoper oynadı. Tabii ki dünkü rakipleri zayıftı, üçlü çok fazla test edilmedi ama ilk izlenim, topun Cuesta’nın ayağına yakıştığı, çabuk bir oyuncu olduğu yönünde.
Fenerbahçe ise Alanya önünde sezonun en kompakt futbollarından birini oynadı. Savunma emniyeti ile hücumda pozisyon zenginliğinin dengede olduğu bir gündü Alanya’da. Dzeko takımının kalbi, beyni, her şeyi. Tüm hücum bağlantısı onun üzerindendi. 3-5-2 değil 3-6- 2 oynattı adeta takımını. Müsabakanın bir diğer iyisi de (yorulana kadar) 65 dakika boyunca ileri-geri çalışan Oğuz Aydın’dı.
Maalesef geçen sezon İstanbul-Trabzon, dün de Galatasaray-Adana maçları, iki takım elbiseli sporsevmezin tercihine kurban gitti. Dünya futbol tarihinde inanılmaz hatalar oldu geçmişte. 2013’te Hoffenheim-Leverkusen maçında auta giden topa gol kararı verdi hakem. Kafayı vuran Kiessling top auta gitti diye üzülürken hakemin gol kararı verdiğini gördü herkes şaşkınlıkla. Evet, belki yüz senede bir yaşanacak tarihi bir hataydı o. Auta giden topa gol kararı verdi hakem. Ancak iki takım da devam ettiler maça. Sporun onurunu korudular çünkü.
Türk futbolu maalesef birkaç zengin holigan iş adamının tekelinde. Bu durumu çözmenin tek yolu hür bir TFF seçimi. TFF delege yapısını değiştirmeden hür bir sistem oluşturamazsınız. Şu anda TFF başkanını sadece 300 küsür delege belirliyor. Delege sayısını 10 binler seviyesine çıkarmadan, futbolcuları, antrenörleri, hakemleri o kongreye katmadan, çok adaylı seçime imkan tanımadan bu sorunu çözemezsiniz. Ben TFF Başkan adayı olmak istiyorum ama olamıyorum. Çünkü o 300 delegenin 60’ı bana (ya da belli adaylar dışında hiç kimseye) imza vermiyor. Gerçek bir seçim yapılması mümkün değil bu yapıyla.
Sivasspor, Ömer Erdoğan’la bir değişim-dönüşüm sürecinde. Yakın geçmişte Sivasspor futbolunu tanımlayan en önemli şeylerden biri, rakiplerine çıkardıkları zorluklardı. Kazanırlar-kaybederler ama muhakkak rakiplerine zorluk çıkarırlardı. Yaklaşık bir ay önce Trabzon-Sivas maçı sonrası da benzer şeyler söylemiştim:
Sivasspor eskiye göre oldukça temassız oynuyor. Sahaya pozitif futbol koyma girişimlerini bir izleyici olarak takdir ediyorum. Ancak Trabzon önünde de, Beşiktaş karşısında da skora ve gidişata isyan etmeyen, sahaya itiraz koymayan bir takım gördüm. Tabii ki çok fazla sakat-cezalı oyuncuları var. Ancak Trabzon maçını 7, Beşiktaş müsabakasında 75 dakikayı 4 faulle tamamlamaları tesadüf değil. Eskisi kadar isyankâr oynamıyorlar.
FARKI ORTA SAHA YARATTI
Beşiktaş da yeni hocasıyla bir değişim-dönüşüm içinde. Maç öncesi Solskjaer, Beşiktaş’ın bu sezon oynadığı 20 müsabakayı izlediğini, takımın en büyük probleminin geriden çıkarken çok fazla top kaybı olduğunu söyledi. Gerçekten de Beşiktaş geriden topla sağlıklı çıkamıyor, eveleyip geveleyip Mert’e dönüyordu.
Dünkü Gedson-Oxlade-Mario orta sahasıyla Beşiktaş geriden çok daha fazla pasla çıkabilen bir görüntü verdi. Farkı da o yarattı zaten.
Beşiktaş’ın sahada Rafa Silva’nın da olmadığı bir günde üçüncü bölgeye bu kadar bilinçli geçmesi olumlu bir gelişim. Solskjaer ayrıca kısa sürede kadroyu da genişletme niyetini ortaya koydu: Salih ve Mustafa’yı Enschede’de oyuna soktu. Kırklareli maçında ilk 11 oynattı. Dün de bu ikiliye yarımşar saat verdi. Ayrıca kupadan sonra ligde de Fahri’ye şans verdi. Bunlar tabii ki olumlu gelişimler.
Henüz beşinci dakikada Ahmed’e golü attırdı. 33’te sağdan etkili bir şutla Burak’ı yokladı. 41’de soldan sağa müthiş bir diyagonal pası var akın başlangıcında. 45+5’te de Kaan’ın kafasına topu konduran yine Mertens. 36 yaşındaki Mertens, Galatasaray’ın oyununun kalbi. Önceki gün de Rize önünde Fenerbahçe’yi izledik, sarı lacivertlilerin neredeyse tüm akınlarının merkezinde 38’lik Dzeko var. Neyse ki iki veteran yıldız da futbola hâlâ sıkı sıkıya bağlı. Muhtemelen rüyalarında hâlâ asist yaptıklarını, gol attıklarını görüyorlar. Bu da Avrupa’da devam eden iki dev kulübümüzün şansı.
SÜPER LiG DURARAK OYNANIYOR
HEM Fenerbahçe’nin, hem de Galatasaray’ın Avrupa’da çeyrek final yollarının çok da engebeli olduğunu düşünmüyorum. Fenerbahçe zaten Anderlecht ve Rangers/Olympiakos kurasıyla şanslı. Premier Lig takipçileri muhtemelen benimle aynı görüştelerdir:
ManU veya Tottenham’la oynamak için belki de en uygun zaman bu. Tabii ki Galatasaray’ın önce genç Alkmaar sınavını geçmesi koşuluyla. Normal şartlarda Galatasaray ve Fenerbahçe, Alkmaar ve Anderlecht’ten kaliteli takımlar. Ancak esas sorun şu:
İki temsilcimizin de nefesi bu sınavların son bölümlerine yetecek mi? Süper Lig’le Avrupa Ligi arasındaki en temel fark bu zaten. Galatasaray’ın Elfsborg’la Dinamo Kiev, Fenerbahçe’nin Alkmaar ve Lyon maçlarında son bölümlerde fiziksel olarak ne kadar zorlandıklarını gördük. Bunun sebebi basit:
Süper Lig’de maçlar durarak oynanıyor. Yatan kalkmıyor. Hakemler oyunu her fırsatta kesiyor, her duraksama gereğinden uzun sürüyor. Çünkü hakemlerin de işine geliyor temponun düşmesi. Ancak Avrupa Ligi’nde durum farklı. Maçlar daha az duruyor, duraksamalar daha kısa sürüyor. Futbol dinlenerek oynanmıyor. Müsabakalar tempolu. O zaman da hem takımlarımızın yaşlı kadro, hem de fiziksel defoları çıkıyor ortaya. İki gün içinde Fenerbahçe Rize’yi, Galatasaray Antep’i yendi bir şekilde. Ancak bu maçlar, Alkmaar ve Anderlecht’i geçmek için ölçü sayılır mı? İşte o noktada şüpheliyim.
Ancak sürpriz, stoper seçimlerindeydi: Villa ile en son 30 gün önce sahaya çıkmış Carlos ve yine iki aydır oynamayan Skriniar bir arada 11’de. Üstelik savunma
üçlüsünü de Levent tamamlıyor. Mourinho acaba neden maça savunmada üç benzemezle başlama riski almıştı? Akla birkaç açıklama geliyor elbette:
1 - Danimarka deplasmanından sadece 66 saat sonra çıkıldı bu maça. Belli ki çok yorgun vardı takımda.
2 - Sekiz gün içinde oynanan Göztepe, Midytjylland ve Rize maçlarında mümkün olduğunca maksimum sayıda oyuncu kullanmak istedi.
3 - Anderlecht maçına sadece 10 gün var ve yeni oyuncularını bir an önce adapte etmek istiyor. Rize müsabakasında bu riski alabileceğini düşündü. Ancak Mourinho’nun maç öncesi planının çok da işe yaradığını söyleyemeyiz. İlk yarım saatte çok akılcı ve organize oynayan bir Rizespor vardı sahada. Özellikle Fenerbahçe’nin sağından (sağ kanat bek Oğuz ve sağ stoper Skriniar uyumsuzluğundan) sonuç aldılar. Ve kısa sürede 2-0’a getirdiler skoru.
iLK KIRMIZI KART SONRASI BAŞKA BiR MAÇ
TABii ki ilk devrenin sonunda gelen penaltı ve kırmızı kart sonrası başka bir müsabaka başladı Kadıköy’de. Maça defansif olarak sıkıntılı başlayan Skriniar, çok kısa sürede hücumda etkili oldu. İlk yarıda bir gol attı, ofsayt sebebiyle iptal oldu. Bir de penaltı kazandırdı ardından takımına. İkinci devrenin başlamasıyla beraber Rizespor haliyle 4+4 biçiminde kendi birinci bölgesine yığıldı. Fenerbahçe’de ikinci yarının başında sahada zaten Dzeko, Nesyri, Tadic, Szymanski varlardı. Dakikalar geçtikçe Talisca, İrfan ve Cenk de eklendi sahadaki hücumcuların arasına. Fenerbahçe önce 10, sonra 9 kişi oynayan Rize’yi ikinci yarıda haliyle ceza alanı içine hapsetti. Tadic’in girişiyle özellikle sağ kanat hareketlendi, çok fazla kenar ortası yapıldı ve dört topu da direkten dönen Fenerbahçe, zor da olsa tabelayı 3-2’ye getirdi son bölümde.