AIRBUS’ın ana imalat üssü Fransa’nın Toulouse kentine defalarca gittim. Oradan tanıtım uçuşlarına katıldım. Her seferinde fabrika apronunda, bulunduğum yerin tam tersinde uzak bir noktada o zeplin kılıklı dev nakliye uçağı ‘beyaz balina’ Beluga’yı görüyordum. Ama öyle elini kolunu sallayarak fabrikada bir yerden başka bir yere gitmek mümkün değildi.
Hep yaklaşmak, dokunmak istedim ama hevesim kursağımda kaldı.
Fransa Toulouse’da günlerden bir gün...
Sabahın körüydü.
Amerika’da teknoloji ve havacılık sektörünün öne çıkan isimlerinden biri Eren Özmen. Bir Türk iş insanı olarak, Forbes’in kapağında yer aldı. Özmen’in şirketi Sierra Nevada Corporation (SNC), Boeing gibi bir havacılık devini yenerek kazandığı 13 milyar dolarlık savunma ihalesi ile dünya çapında büyük yankı yarattı.
Peki Özmen neler yaptı, sırrı ne? İşte hakkında bilinmeyenler...
Savunma, havacılık ve uzay teknolojileri alanında dünya çapında faaliyet gösteren SNC, ABD’nin en kritik savunma projelerinden biri olan yeni nesil “Kıyamet Günü” uçak projesinde Boeing’i geride bırakarak 13 milyar dolar değerinde tarihi bir kontrata imza attı. Yeni nesil uçaklar, nükleer bir çatışma durumunda Amerikan havacılık komuta merkezi olarak görev yapacak ve kesintisiz iletişim sağlama kapasitesine sahip olacak. Uçakların 10 sene içinde hizmete girmesi bekleniyor. Bu projeyle SNC, Amerika’nın gelecekteki güvenlik stratejilerinde çok güçlü bir rol almayı başardı.
Eren Özmen, Forbes’a verdiği röportajda başarısının sırrını “azim, vizyon ve sürekli yenilikçilik” olarak tanımladı. Özmen başarısının arkasında yatan etkenleri ise şöyle anlattı: “Akıllıca risk almak ve çözüm getirmek, girişimciliğin en temel unsurlarından biri. Bunu yapmadığınız takdirde sadece olayları çaresizce seyredersiniz, lider olamazsınız. Amerika’ya 22 yaşında geldiğimde karşılaştığım zorluklar, bana her zaman çözüm bularak mücadele etmeyi ve daha iyisini hedeflemeyi öğretti.”
Eşi Fatih Özmen ile birlikte 1994’te aldıkları SNC şirketi, Özmen’lerin liderliğinde, ABD hükümetinin nezdinde en güvenilir savunma şirketlerinden biri haline geldi. Bir süredir ABD’nin en stratejik teknolojik ihtiyaçlarını karşılayan işler yapıyorlar. “Kıyamet Günü” projesinden sadece dört ay sonra SNC, ABD ordusunun “Yüksek Doğruluklu Algılama ve Kullanım Sistemi (HADES)” programı kapsamında aldığı 1 milyar dolarlık sözleşme ile yeni bir başarı daha elde etti. Bu sözleşmeyle SNC, ABD ordusu için geleceğin hava istihbarat, gözetleme ve keşif (ISR) sistemlerini tasarlayacak ve uzun süredir beklenen, daha yükseğe, daha hızlı ve daha uzağa gidebilen jetleri üretecek.
Özmenlerin Sierra Holding Company bünyesinde birçok teknoloji şirketi bulunuyor. Bunlar; SNC, Sierra Space, Deutsche Aircraft (daha önce TRJet adıyla bilinen şirket), ve ESEN. Sierra Space, gelecek yıl gönderilmesi planlanan özel uzay uçağı Dream Chaser’ı yakın zamanda NASA’ya teslim etti. Aynı zamanda Sierra Space Jeff Bezos’un Blue Origin şirketiyle birlikte 150 milyar dolarlık Uluslararası Uzay İstasyonu’nun (ISS) yerini alacak yeni bir uzay istasyonu projesi üzerinde çalışıyor. Sierra Space, bugüne kadar 1.7 milyar dolarlık yatırım aldı ve en son Eylül 2023’te yapılan değerlemeyle 5.3 milyar dolarlık piyasa değerine ulaştı.
Uçaklardaki maganda yolcu sayısı giderek artıyor; kabinin huzuru sık sık bozuluyor ve kabin memurları zor durumda kalıyor. Gözü dönmüş, aklı bulanmış saldırgan yolcular yüzünden uçuşlar gecikiyor ya da havada inilecek yere gitmeden başka bir noktaya uçaklar iniyor. (Divert) Huzursuzluğun üzerine avuç dolusu para harcanarak uçuş yeniden kurgulanıyor. Kabin memurları ve pilotlar gidip polise uzun uzun ifade vermek zorunda kalıyor.
Gectiğimiz haftalarda 10 fabrikası olduğunu söyleyen (ne işe yarayacaksa) bir kişi, planlanan uçak tipinin değiştirilmesi nedeniyle koltuk numarası farklı olunca kıyameti kopardı. Saldırganlaştı, küfürler etti. Tehditler yağdırdı. Uçağın sağına soluna vurdu. Kontrol edilmez hale geldi. Kabin memurları belirlenen kurallar gereği hızla sorunlu yolcu formu doldurdular ve kaptan pilot uçağa polis çağırdı. Polisler sanki arabulucu görevleri varmış gibi, uçak içinde zaman harcayarak işi uzattılar sonra da ters kelepçe ile yolcuyu indirdiler. 10 fabrikadaki küçük hisse işe yaramadı ve yolcu tutuklandı. Cezaevine gitti. Uçak geç kalktı. Yolcu THY kara listesine alındı. Yani artık belirlenen süre her neyse THY ile uçamayacak.
SOYADI GÜCÜNÜ KULLANMAK İSTEDİ
Bir başka olay da şöyle: Kadın şarkıcı, uçakta kedisini kafesten dışarı çıkardı fakat kabin memurları uyardı diye de kıyameti kopardı. Uçakta huzur kalmadı; bağırdı çağırdı. Ağza alınmayacak bütün kelimeleri kullandı. Soyadından gelen gücü kullanmak istedi, ama olmadı. Taşıma çantasından çıkarılan kedi her an kaçıp yolcuların arasına dalıp herkesin kaçışmasına yol açabilirdi. Bu iş uçağın dengesini bile bozmaya kadar gidebilirdi. Ayrıca özellikle alçalmalarda kabin tazyikinde yani basıncındaki oynamalar kedinin aklını başından alıp saldırgan olmasına da yol açabilirdi. Sonuçta o da kara listeye alındı. Liste 420’lerin üzerinde.
Bir başka liste var ki, o da kabin memurlarının sabır listesi. Uzayıp gidiyor. Sabırları ve ellerinden, akıllarından bırakmadıkları yüksek nezaketleri için her birini tek tek kutluyorum. Bilmediğimiz, görmediğimiz daha hangi şartlardaki uçuşlarda sabır taşına dönüyorlar. Allah yardımcıları olsun…
ORTAK LİSTE ŞART
ÖZELLİKLE Amerika’daki havalimanlarında uzun yıllar kullanılan ‘mobil salonlar’a yeniden ihtiyaç duyulmaya başlandı. Uçuşların yoğunlaşması nedeniyle birçok havalimanında yolcuların rahatça indikleri köprüler çoğu zaman dolu oluyor. Uçak yolcusunu alıp köprüden ayrılmadan önce ya da köprüye yanaşıp yolcusunu bıraktıktan sonraki bekleme sürelerinde ciddi sıkışıklıklar oluyor.
Yolcuların genellikle körük dedikleri köprüler dolu olunca, uçaklar açıkta park ediyor. O zaman özellikle yaşlılar ya da çocuklu ailelerin uçaktan merdivenle inmeleri ya da binmeleri bir işkence haline geliyor. Bir de ellerindeki kabin bagajlarını merdivenlerde taşımaları ciddi sorun yaratıyor.
Oysa yıllarca kullanılan ‘mobil salonlar’ diye adlandırılan, bir araç üzerinde duran ve hidrolik kollarla yükselip uçağın kapısına yanaşan bu sistem, büyük rahatlık sağlıyor. Yolcu uçakla aynı hizadaki mobil salona geçiyor ve dolunca da hareket edip terminalde belirlenen yerlere yanaşarak yine yolcuların rahatça inmesini sağlıyor. Yani öyle merdiven inme ya da tırmanma derdi olmuyor.
ÇOK YOLCU ALIYOR
Her bir mobil salonda 71’i oturan ve 31’i ayakta olmak üzere 100’den fazla yolcu ağırlanabiliyor. Bu araçlar 16.46 metre uzunluğunda, 4.88 metre genişliğinde ve 5.33 metre yüksekliğinde tasarlanmış. Apronda saatte 42 km hıza ulaşabiliyorlar.
Washington Dulles Havalimanı, başlangıçta mobil salonlarını yolcuları tek tek uçaklara taşımak için kullansa da, yıllar içinde işlevleri değişti. Gerçekten de, uçak köprülerinin ve uydu terminallerinin ortaya çıkması onları bu açıdan daha az kullanışlı hale getirdi, bu yüzden bunun yerine terminaller arası taşımacılık için yeniden tasarlandılar. Öyle oldu ki, Washington Dulles yıllar boyunca bu tür araçları kullanan tek havalimanı değildi. Gerçekten de, Montréal’in Trudeau (YUL), Mirabel (YMX), New York JFK (JFK) ve Paris Charles de Gaulle (CDG) gibi havalimanlarında da kullanıldılar. NASA bile astronotlarını taşımak için benzer ancak modifiye edilmiş araçlar kullandı.
THY’nin TK 3 sefer sayılı uçuşu ile İstanbul’dan New York için havalanıyoruz.
Uçağımız B777-300,TC-LJE. Kaptanımız çok deneyimli bir pilot; Murat Çelik. Yanında Yavuz Sinan Yıldırım ve Fuat Aküzüm var. Uçağın Purser’ı yani deneyimli Kabin Amiri Burcu Ankaralı Sancak.
-Tam zamanında kalkıyoruz. Uçakta neredeyse tek bir boş koltuk yok. Çok özel bir yükü var. 12 bin yıl öncesinden geliyor. Şanlıurfa Göbeklitepe’nin de yer aldığı Taş Tepeler’de Mezopotamya suyu, Anadolu güneşi ile kendiliğinden filizlenip yükselen buğday tanelerinin öğütülmesinden yapılmış ekmekler. Bilinen en eski ekmek. ‘The oldest bread’ yani ‘dünyanın ilk ekmeği’.
-Aslında bu ekmeği günlerdir THY Basın Müşaviri Yahya Üstün benden kaçırıyor. Başarılı da oldu. Ticaretten Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Olmuştur’a soruyorum. İçeriği hakkında bilgisi olmadığını söylüyor. Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi Başkanı Prof. Dr. Ahmet Bolat’a hiç sormuyorum. Kaçırma kurgusunun ana oyuncusu zaten kendisi.
-Neyse uçağımız uygun irtifaya çıkıyor ve düz uçuşa geçiyoruz. Beklenen an geliyor. Önce ekranlarda dünyanın en eski ekmeğinin hikâyesi oldukça başarılı bir filmle anlatılıyor. Sonra zarif kabin ekipleri ellerinde sepetlerle ekmeklerimizi 12 bin yıl öncesinden çıkarıp bize sunuyorlar.
Aylar önce yazmıştım, Sidney seferlerinin başlayacağını. Evet ilk sefer 4 Aralık günü gerçekleştirilecek. Avusturalya’nın en büyük kenti olan Sidney’e (SYD) ilk uçuş için uçak, İstanbul Havalimanı’ndan saat 15:15’te kalkacak. Uçak bir gün sonra saat 06:20’de Malezya’nın başkenti Kuala Lumpu’a (KUL) inecek. Burada 70 dakika kalacak olan uçak yakıt ikmali ve ekip değişikliği yapacak. Ayrıca uçakta boş kabine Avusturalya hükümetinin zorunlu kıldığı dezenfektan özelliği olan spreyler sıkılacak.
Bekleme sırasında yolcular terminalde dinlenip alışveriş yapabilecekler. Malezya hükümeti ne yazık ki, Dışişleri Bakanlığı’mızın da çabasına rağmen THY’ye 5’inci trafik hakkı tanımadı. Yani Kuala Lumpur’da yolcu bırakmak ya Sidney için yolcu almak yasak. Oysa Türkiye Başta Sabiha Gökçen Havalimanı’nın işletmesi olmak üzere onlara birçok ayrıcalıklar tanıyor.
HAFTADA DÖRT SEFER
4 Aralık 2024 tarihinden itibaren İstanbul–Sidney arasında gerçekleştirilecek seferler, haftada dört gün Kuala Lumpur aktarmalı olarak Airbus A350-900 tipi uçakla icra edilecek. Bu yolculuk neredeyse 24 saati bulacak. Bu yeni rota, Türk Hava Yolları’nın bu kıtadaki varlığını güçlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda Türkiye ile Avustralya arasındaki turizm, ticaret ve kültürel büyümeyi de teşvik ediyor.
İNSANIN inanacağı gelmiyor.
Terminalin altında ben diyeyim üç, siz deyin altı fabrika var. Bütün sistemler çok hassas çalışıyor. Yukarıdaki yolcuların memnuniyeti burada dönen sistemlere bağlı.
İGA’nın Kurumsal İletişim Direktörü Gökhan Şengül’e söyledim. “Aşağıyı görmek istiyorum” diye. Zaten güçlü bir organizasyon kabiliyetinin sahibidir. Hemen harekete geçti. Vekaleten görevdeyken asaleten atanacağını tahmin ettiğim ve artık İGA CEO’su olan Selahattin Bilgen’le bir araya geldik. Asansörlere bindik, uzun koridorlardan geçtik. Kulağımıza tıkır tıkır sistem sesleri geldi. Ve bagaj taşıma sisteminin başına geldik. Selahattin Bilgen artık her şeyi en ince detayına kadar ezbere öğrenmişti. Paranın başından gelen genç adam, yürürken yerdeki küçük bir çöpü bile eğilip alacak kadar işi sahiplenmişti.
Yüzlerce ve hatta binlerce bavulu el üstünde tutup hepsini tepsilere koyarak baş tacı yapan sistem öyle hızlı çalışıyordu ki, gözle takip bile zorlaşıyordu. İçinde sakıncalı ürünler olan bavullar bile nazikçe bir kenara ayrılıp açılarak sorguya çekiliyordu. Ciddi kontroller yapılıyordu. Öyle kaçak kucak iş yapmaya gelmezdi. Dünyaca ünlü sistemin başında bütün operasyonun sorumluları bir araya geldik. Buralara giden koridorlarda duvarları yarı beline kadar paslanmaz çelikle kaplamışlardı. Öyle vuruk kırık tamiri ile artık zaman harcamıyorlardı. Teknik Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı mühendis Fırat Emsen oralarda bile gardını almıştı. Vanderlande’nin kurduğu ve bizzat başında durduğu ama her aşaması İGA kontrolündeki dev sistem, yıllık 200 milyon yolcu için bile büyümeye hazırdı.
Çok yüksek tavanlı terminalin iklimlendirme sistemi altını da aynı serinlikte tutuyor. İnsanlar aşağıda oflamadan puflamadan rahatça çalışıyorlar, dikkatleri hiç dağılmıyor.
Terminalin altı sadece bagaj taşıma değil onlarca sistemin merkezi. Hepsi çok sayıda yetenekli insanın gözlerinin önünde, çalışıyorlar. Kusursuzluk sistemlerle denetleniyor. Böyle bir fabrika aşağıdakiler ve yukarıdakiler arasında konforu yakalıyor.
Terminalin altında çalışanlara baktım, her hangi birini alıp dünyanın başka bir yerinde başka büyük bir havalimanının operasyonuna getirin inanılmaz bir başarı hikayesi olurlar. Yani Terminalde yaşanan konfor için aşağıdaki bu büyük yetenekler gerçekten başarılı bir şekilde bir araya getirilmişler.
BÜYÜK deprem Hatay Havalimanı’nı kullanılamaz hale getirmişti. Pistteki kırılmalar, terminal binasındaki çatlaklar ve su baskınları biblo görünümlü havalimanına büyük darbe vurmuştu.
Yanlış bir inşaat teknolojisi uygulanan pist depremde çatladı. Birkaç kez geçici onarım yapıldı. Ve havalimanı bir bicimde uçuş trafiğine açıldı. Önceleri uçaklar yolcusuz inip, yolculu kalkabildi. Çünkü pist Amik Gölü üzerindeydi. Altı su ile doluydu ve beton kuşaklama duvarı çok da işe yaramamıştı.
Belki zorunlu olarak bu yere yapılmıştı ama kötü inşaat teknikleri havalimanını depremde yardımların da geleceği en önemli yer olmasına rağmen devre dışı bırakmıştı. Onarımlar yapıldı, hava trafiğine kısıtlı da olsa açıldı. Şimdilerde de başta Türk Hava Yolları, Pegasus ve Ajet kısıtlı seferler yapıyor. Öyle gün boyu yoğun uçuşlar yok, bilet fiyatları da biraz abartılı pahalı.
2026’DA BİTECEK