Taha Akyol

Kim kazanırsa...

23 Haziran 2018
SEÇİMLERİN ilk ya da ikinci turda sona ermesinin ertesi günü nasıl bir Türkiye ortaya çıkacak?

Herkes kendi tarafının kazandığı bir Türkiye özlüyor ama şu kesin ki, kim kazanırsa üç temel sorunla karşılaşacak.

Evvela kucağında ateşten bir top bulacak, bu ateşten topun adı ekonomidir.

İkincisi, muhtemelen Meclis’te muhalefetin çoğunluk sağlaması durumunda yürütme ile yasama ilişkilerinin nasıl işleyeceğidir.

Üçüncüsü Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen yönetim tarzının işleri kolaylaştıracağı mı, zorlaştıracağı mı konusudur.

DOLAR SORUNU

Evvela ekonomi... Ağırlıklı olarak iç tüketime dayanan büyümemiz arttıkça döviz açığımız da artıyor: İktisatçı İbrahim Kahveci’ye göre, 12 aylık dönemler itibarıyla cari açığımız bir yılda 35 milyar dolardan 57 milyar dolara çıkmış.

Böyle büyüdüğümüz için, 2002’de 129 milyar dolar olan toplam dış borcumuz, bugün 453 milyar dolar.

Kaldı ki artık dünyada dolar bolluğu yok, AB sürecinde olduğu gibi yılda 20 milyar dolar yabancı sermaye de gelmiyor.

Yazının Devamını Oku

Cumhuriyet’ten bugünlere

22 Haziran 2018
AK Parti hükümetlerinin her döneminde desteklediğim iki bakan oldu; Ali Babacan ve Mehmet Şimşek.

Elbette başarılı başka bakanlar da var fakat bu iki isim uzun süre bakanlık yaptılar. Her şart altında iktisadi rasyonalizmi temsil ettiler.

Faizi indirmiyor diye Merkez Bankası’nın vatana ihanetle suçlandığı dönemde de Merkez Bankası’nın bağımsızlığını savundular.

CUMHURİYET EKONOMİSİ

Sayın Şimşek’i CNN Türk’te Vahap Munyar ve Dicle Canova’nın programında izledim, notlar aldım. Elbette partisini ve hükümetini savundu ama hamaset yapmadı, iktisadi sorunları komplo teorilerine bağlamadı, iktisadi açıdan analiz etti.

Telefon açtım tebrik ettim.

Aklıma takılan bir konu vardı ama emin olmadığım için telefonda söylemedim, şimdi yazmak istiyorum.

Sayın Şimşek şöyle diyor:

“İktisadi büyüme Cumhuriyet kurulduğundan AK Parti dönemine kadar yüzde 4.7 iken, bizim dönemimizde yüzde 5.7 oldu. Eğer Türkiye, Cumhuriyet’ten bu yana yüzde 5.7 büyüseydi şu anda dünyanın en büyük 8. ekonomisi olacaktık.”

Yazının Devamını Oku

Seçim bildirilerinde muhalefet ne diyor?

21 Haziran 2018
2018 seçimlerinin bir özelliği eski ideolojik kalıpların aşılmış olmasıdır. Bütün partiler iktisadi popülizm yapıyor ama çok şükür artık türban, irtica, laiklik kavramları üzerinden kavga edilmiyor.

Bazen iktidar partisi “eski CHP” hatırlatmaları yapıyor.

O kavgaların aşılmasında Kılıçdaroğlu’nun çok olumlu rolü oldu.

Kılıçdaroğlu İYİ Parti ve Saadet Partisi ile sadece seçim ittifakı yapmadı, bu iki partinin önündeki zorlukları aşmalarına da yardımcı oldu; böylece güven tesis etti.

İdeolojik olarak en zıt sayılabilecek konumdaki Karamollaoğlu şöyle diyor:

“Sayın Kılıçdaroğlu dürüst, meselelere çok makul bir yaklaşım sergiliyor. Belki de şimdiye kadar CHP genel başkanları arasında bu şekilde gördüğüm müstesna bir insan.” (Fox, 24 Mayıs)

CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce de meydanlarda ayırımcı değil kapsayıcı konuşuyor.

‘HUKUK’ FAKTÖRÜ

Temel Karamollaoğlu ‘cumhur ittifakı’na girmeyip ‘millet ittifakı’nda yer almakla bu seçimlerin keskin bir ideolojik kamplaşmaya dönmesini önledi.

Yazının Devamını Oku

Seçim bildirilerinde iktidar ne diyor?

20 Haziran 2018
ADALET ve Kalkınma Partisi’nin 2011 ve 2018 seçim bildirilerini karşılaştırmak bu partide devam eden ve değişen politikaları görmek bakımından önemlidir.

Devamlılık gösteren husus, kalkınma, güçlü millet olma hırsıdır; rasyonel programlara dayalı olmak kaydıyla ben bu enerjiyi olumlu bulurum.

Fakat 2011’den 2018’e kadar iktidar partisinde felsefe değişmesi de var, bunu olumsuz buluyorum.

Söylem bakımından da 2011’e kadar daha az hamasi, son zamanlarda daha çok hamasi bir üslup görüyoruz.

YENİ ANAYASA

AK Parti’nin 2011’de en önemli vaadi “yeni anayasa” idi. 2011 bildirisinde “kuvvetler ayrılığı” vurgulanıyor, “çoğulcu ve özgürlükçü yeni bir anayasa” deniliyordu. En önemlisi de şuydu:

“Çağdaş demokrasi anlayışını yansıtan, mümkün olan en geniş mutabakatla ve demokratik yöntemle hazırlanan, toplumun bütün kesimlerinin sahipleneceği bir anayasa hedefliyoruz.” (sf. 125)

Fakat 2018 bildirisinde “yeni anayasa” kelimesi bile yok, sadece Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine övgüler var.

Peki, Bakanlar Kurulu’nu kaldırıp cumhurbaşkanına geniş yetkiler vermekle

Yazının Devamını Oku

Demokrasinin sonu mu?

19 Haziran 2018
OTORİTER popülist hareketlerin bütün dünyada güçlenmesi özgürlükçü demokrasinin geleceği hakkında kuşkular yaratıyor.

Ronald Inglehart, Foreign Affairs’taki makalesinde, Batı demokrasilerinde otoriter popülist partilerin aldığı oyların 2015’te ortalama yüzde 12’ye çıktığına, Macaristan, Polonya ve ABD’de iktidara geldiğine, Hollanda, Danimarka, İsviçre, Avusturya ve Fransa’da çok güçlendiğine dikkat çekiyor.

Bir de demokratik anayasal kurumları zayıf olan ülkeleri düşünün.

ÇİN MODELİ

Komünist Çin, iktisadi ve teknolojik başarılarıyla “otoriter kalkınma” için esin kaynağı olabilir mi?

Liberaller bundan endişeli.

Çin’de ihtiyar Mao karizmasıyla büyülediği gençleri kütüphanelere, laboratuvarlara, üniversitelere saldırtarak “kültür devrimi” adıyla potansiyel muhaliflerini tasfiye etmiş, ekonomiyi de batırmıştı.

Yerine gelen Deng Xiaoping 1978-1992 arasındaki iktidar döneminde “kolektif liderlik” ilkesini getirdi, üst düzey devlet ve parti görevlerini iki dönemle sınırladı, yönetimde kuralları ön plana çıkardı, ideolojiyi azalttı.

Ünlü

Yazının Devamını Oku

Otoriter popülizm

18 Haziran 2018
DEMOKRASİ sorunlarını doğru okumanın zamanımızdaki anahtarlarından biri “otoriter popülizm” kavramıdır. İşte, totaliter Sovyet sistemine karşı ilk ayaklanmaları yapmış olan Macaristan ve Polonya’da seçimleri otoriter popülist liderler kazanıyor.

Rusya’yı ayağa kaldıran Putin otoriter popülist bir lider.

Komünist Çin ekonomide çok başarılı; özgürlük şart mı?!

Kapitalist Trump diğer bir otoriter popülist lider, Avrupa’da da popülizm güçleniyor.

DEMOKRASİ ÖLÜYOR MU?

Saygın Foreign Affairs dergisi mayıs sayısını popülizme ayırmış, kapağında “Demokrasi ölüyor mu?” diye yazıyor; yerinde bir soru!

Popülist hareketlerin ülkeden ülkeye farklı yönleri mevcut olduğu gibi çarpıcı ortak özellikleri de var. Derginin editörü Gideon Rose’un şu satırları, popülist hareketlerin ortak özelliklerini yansıtıyor:

“Gücün yürütme erkinin elinde merkezileşmesi, yargının politize edilmesi, bağımsız medyaya saldırılar, kamu makamlarının kişisel kazanımlar için kullanılması...”

Gideon Rose, kuvvetler ayrılığına dayalı klasik demokrasinin bu şekilde gerilemekte olduğunu belirtiyor.

Yazının Devamını Oku

Politikada öfke

16 Haziran 2018
SURUÇ ilçemizde maalesef kan aktı.

AKP milletvekili İbrahim Halil Yıldız ile DBP’li yönetici Esvet Şenyaşar arasında esnaf ziyareti sırasında başlayan ve  ailelerin de katılmasıyla büyüyen olayda, milletvekilinin ağabeyi Mehmet Yıldız ve Ecved Şenyaşar dâhil dört kişi hayatını kaybetti 9 yaralı var.

Ölenlere rahmet, yaralılara şifa diliyorum, ailelerin acısını paylaşıyorum.

Şanlıurfa Başsavcılığı Suruç’taki olayın “büyüklüğü ve terör boyutunun olup olmadığını araştırmak üzere 3 Cumhuriyet savcısının daha görevlendirildiğini” açıkladı.

Dilerim gergin seçim sürecinde böyle başka olaylar olmaz.

Dilerim savaş değil seçim yapmakta olduğumuz unutulmaz.

Hiçbir siyaset kan dökmeye değmez.

HÂLÂ MI PARTİCİLİK?1918 yılının 30 Eylül günündeyiz, Mondros Mütarekesi’ne sadece bir ay var... Ordular yenilmiş, devlet çöküyor... Sadrazam Talat Paşa İttihat ve Terakki Partisi’nin grup toplantısında, durumu anlatıyor; derin bir yeis içinde...

Siyasi tarihimizin ahlak ve sağduyu örneklerinden Fethi (Okyar) Bey kürsüye gelir, konuşmasından bir cümle:

Yazının Devamını Oku

OHAL kalkıyor

15 Haziran 2018
NİHAYET OHAL kaldırılacak, “seçimlerden sonra”ya ertelenmiş olsa bile iyi haber.

Kaldırmak yetmez, yeni Meclis, OHAL kararnameleriyle değiştirilmiş kanunları düzeltmelidir.

Önce kısaca OHAL sürecine bakalım.

40-45 GÜN DENİLMİŞTİ

15 Temmuz hain darbe girişimi üzerine hükumet de haklı olarak OHAL ilan etti; Avrupa Konseyi’ne de “İnsan Hakları Sözleşmesi’ni askıya aldığını” bildirdi.

Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, şu açıklamayı yaptı:

“OHAL’i 40-45 gün içinde kaldırmayı planlıyoruz, kesinlikle sokağa çıkma yasağı öngörmüyoruz” (21 Temmuz 2016)

Hadi diyelim altı ayda darbe örgütü etkisiz hale getirilebilirdi.

Terör mü? Hükümet 2015’te aylarca sokağa çıkma yasağı uygulayarak belirli ilçelerde hendek ve barikatları sökmüş, OHAL’e ihtiyaç duymamıştı. Olağan hukuku düzeni terörle mücadele için devlete gerekli yetkileri veriyor zaten.

Yazının Devamını Oku