Gerçekten birçok bilinmeyeni olan cerrahinin en uç noktası olarak kabul edilen robotik cerrahi, genel olarak prostat ameliyatlarından kalp damar ameliyatlarına, safra kesesi ameliyatlarından kadın hastalıkları ameliyatlarına kadar geniş bir alanda kullanılmaktadır.
Laparaskopi gibi kapalı ameliyat olanağı sağlayan ve üç boyutlu kameraların kullanıldığı bu yöntem, son yıllarda Türkiye’de de çok ilerledi. Bu sistem cerraha ameliyat esnasında derinlik hissi sağlamakta, cerrah ameliyat sahasını, organları ve dokuları daha ayrıntılı ve net olarak görebilmektedir.
Robotik cerrahi konusundaki tüm merak edilenleri, üroloji uzmanı Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilimdalı öğretim üyesi Doç. Dr. Lütfi Tunç’la konuştuk:
* Öncelikle hocam, robotik cerrahi teknolojisi nedir, robotik cerrahi dünyada ve Türkiye’de ne zamandan bu yana kullanılıyor?
Robotik cerrahi daha önce açık yapılan cerrahi işlemlerin ve laparoskopik ameliyatların robot vasıtasıyla yapılmasıdır. Günümüzde kullanılan da vinci robotik cerrahi sistemi olarak bilinen robot için 1995 yılında AR-GE çalışmalarına başlanılmış ve 1998 yılında prototip üretimi gerçekleştirilmiştir. İlk önceleri kalp damar cerrahisinde kullanılmaya başlanılan robot, ürolojik cerrahide ilk defa 2001 yılında prostat kanseri ameliyatında başarıyla uygulanmış. Ardından baş döndürücü bir hızla gelişim kaydetmiştir.
* Ürolojide hangi ameliyatlarda robotik cerrahiye başvuruluyor?
Ürolojide sıklıkla uygulandığı hastalıklar ise şöyle:
Varis, en basit şekilde, vücuttaki toplardamarların çapının artması, genişlemesi ve kıvrılması olarak tanımlanabilir. Kadınlarda erkeklerden daha sık görülen varis, estetik açıdan da sorun teşkil eder. Yaşla birlikte varis görülme olasılığı daha da artmaktadır. Yalnızca estetik açıdan değil, sağlık açısından da önlem almayı gerektiren bu hastalık, vücudun tüm yükünü taşıyan bacaklarda sıkça görülür. Bu hafta köşemizde konuğumuz Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Dr. Hakan Uncu oldu. Varisle ilgili tüm merak edilenleri Uncu ile konuştuk:
* Varis denince pek çoğumuzun aklına, bacaklarda gözle de görülen mavi-yeşil renkte damar genişlemeleri geliyor. Peki gerçekten varis sadece bacaklarda mı görülür yoksa vücudun başka bölgelerinde de rastlanabilir mi?
Genelde bacaklarda görülür ama sadece bacakların hastalığı değildir. Kollarda da olabiliyor, yemek borusunda da, üreme organlarında da. Aslında hemoroid de, anal bölgede ortaya çıkan variköz bir oluşumdur. Fakat en sık karşılaştığımız, doktora en sık başvuru sebebi olan bacak varisleridir.
* Varis, hastalarda hangi şikayetlere sebep oluyor, varisin belirtileri nelerdir?
Çoğu hastalar bize başvurduğunda kendisi teşhisi koymuş olarak gelir ve bende ‘huzursuz bacak sendromu’ var, der. Halbuki çok moda olan huzursuz bacak sendromu bir hastalık değildir, herhangi bir hastalığın sonucu olarak ortaya çıkan bir tablodur ve çok çeşitli sebepleri vardır. Varis ve toplar damar yetmezliği huzursuz bacak sendromunun en önemli sebebidir. Bacaklarda huzursuzluk, ağırlık, gerginlik, dolgunluk hisleri, kas krampları, kaşıntı şikayetleri olabilir. Fakat en dikkat çekici olanlar, özellikle akşamları ve sıcak havalarda artan ağrı ve ödem şikayetleridir. Hastaların en sık söylediği cümlelerden biri, ‘geceleri yattığımda ayaklarımı nereye koyacağımı bilemiyorum’ cümlesidir. Örümcek gibi kötü damar görüntüleri, yani kozmetik sebepler de başlıbaşına bir başvuru sebebidir.
AYAKTA DURMAK TETİKLİYOR
* Varisle ilgili, ayakta sabit durararak oluştuğu yönünde yaygın bir kanı var, acaba bu doğru mu? Hatta varise ‘öğretmen hastalığı’ diye bir tanımlama da yapılır.
Cyberknife, Stereotaktik radyocerrahi (SRS) ya da radyoterapi (SRT) (ışın tedavisi) yapabilen yeni teknoloji bir cihazdır. SRS ya da SRT, hastada uzaysal koordinatların belirlenmesinden sonra hastalığın ya da hedefin yok edilmesi, küçültülmesi, büyümesinin durdurulması anlamına gelmektedir. SRS aslında uzun yıllar beyindeki lezyonların tedavisinde kullanılan bir yöntemdir. Gammaknife denilen cihazla uzun yıllardır bir deneyim elde edilmiştir. 1990’lardan sonra bilgisayar teknolojisinde ve görüntüleme yöntemlerinde meydana gelen hızlı değişim beyinde uygulanan tedavilerin beyin dışındaki vücutta uygulanması görüşünü ortaya çıkarmıştır.
90’LARDA GELİŞTİRİLDİ
Vücuttaki diğer hedeflerin SRS ile tedavisi ise solunum nedeni ile hem normal dokuların, hem de yok edilmesi istenen hedeflerin tedavi sırasında hareket etmesi nedeni ile işi zorlaştırmaktaydı. İşte “Cyberknife” bu amaç için bir beyin cerrahı olan Dr. John Adler tarafından 1990 ların başından itibaren geliştirilen ve 2000’li yıllarda kullanılmaya başlanan bir cihazdır. Biz de bugun köşemizde konunun uzmanı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Cengiz’i konuk ettik. İşte bu hafta sizlerden gelen sorular doğrultusunda Cyberknife nedir, Radyoterapide nerelerde kullanılır, tedavi başarısı cerrahi tedavi kadar iyi midir, en çok hangi tumorlerde kullanılır ve tümoru nasıl yokeder gibi merak edilenleri sorduk, Dr. Cengiz de cevapladı.
Öncelikle nedir bu CyberKnife, biraz anlatır mısınız?
CyberKnife, kelime anlamı olarak robotik bıçak demektir. Robotik bir kol üzerine yerleştirilimiş ışın cihazı olan lineer akseleratör ve ek görüntüleme sistemleri ve bilgisayar teknolojisinin entegre edildiği sistemlerden oluşmaktadır. Cihaz, 1950’li yıllarda geliştirilmiş olan gamaknife cihazının çalışma prensipleri dikkate alınarak, bilgisayar ve robotik sistemler entegre edilerek, Stanford Üniversitesinde geliştirilmiştir. Dünyada yaygınlaşmaya başlaması 2000’li yılların ortalarından itibaren olmuştur.
MİLİMETREDEN DAHA HASSAS
Tüm vücutta milimetreden daha hassas doğrulukla kanser tedavisi yapmak için tasarlanmış radyoterapi ve radyocerrahi sistemidir. Cihaz hasta etrafında serbestçe hareket ederek bir çok farklı açı ve bölgeden odaksal olarak, beyin ve vücuttaki kanserli bölgeleri yüksek dozlarla tedavi edilebilmektedir. Bu işlemi yaparken tumor çevresinde bulunan kritik organları ve yapılara zarar vermemesi veya çok az radyasyon vermesi en önemli avantajıdır.
Peki en çok hangi kanserlerde kullanılmaktadır?
Patoloji yalnız insan değil hayvan ve bitkilerin de hastalık hallerini inceler. Patolojide fizik, kimya, anatomi, histoloji ve bakteriyolojide kullanılan metodlar uygulanır. Patolojide kullanılan bir diğer metod da otopsidir. Otopsi bütün organların çıplak gözle muayenesini sağlar. Bu muayenelerde ölüm sebepleri ve hastalıklarda organ yapısında ortaya çıkan bozukluklar (lezyonlar) belirlenebilir. Bozukluk her zaman çıplak gözle görülemez, bazen de mikroskobik bir inceleme yapmayı gerektirir. Mikroskobun gelişmesi, tespit metodlarıyla hücrenin canlı organizmada olduğu gibi incelenebilmesinin mümkün olması, elektron mikroskobunun çalışma alanına girmesi, doku kültürlerinin yapılabilmesi, mikroskobik muayenelerde fizik ve kimyasal usullerin kullanılması, patolojinin araştırma alanını genişletmiş ve oldukça ayrıntılı araştırmaların yapılabilmesine imkan vermiştir. Bu hafta köşemizde bu gizemli ve çok önemli konuyu yani patolojiyi, TOBB ETÜ Hastanesi doktorlarından Sitoloji ve Patoloji Uzmanı Dr. A Şafak Bulut’la konuştuk. Hafta boyunca sizden gelen soruları ve tüm merak edilenleri Dr. A Şafak Bulut’a sordum, o da cevapladı.
* Öncelikle patoloji nedir? Sitolojiden farkı nedir?
Patoloji, Yunanca patos (hastalık) ve logos (bilim) kelimelerinin birleşiminden oluşan ve hastalık bilimi anlamına gelen bir kelime olup hastalığa neden olan durumun/etkenin belirlemesi amacı ile hücre, doku ya da organlardaki değişikliklerin incelenmesidir. Sitolojinin kelime anlamı ise hücre bilimi olup gözle görünür bir dokunun değil, vücudun herhangi bir yerinden enjektör ya da sürüntü (smear) yolu ile alınan hücrelerin ya da sıvıların incelenmesidir.
* Peki Patoloji laboratuvarına hangi örnekler, nerelerden, nasıl gelir?
Patoloji laboratuvarına gastroenteroloji, plastik cerrahi gibi bölümlerden küçük biyopsiler; ameliyathanelerden daha büyük dokular ve organlar; kadın hastalıkları ve doğum, endokrinoloji, radyoloji gibi bölümlerden sitolojik materyaller (yaymalar ve sıvılar) ve bazı durumlarda ameliyata yön vermek, yapılacak operasyonun genişliğini belirlemek amacı ile ameliyathanelerden frozen adı verilen acil inceleme için dondurulmuş dokular gelir. Dondurularak incelenecek örnekler herhangi bir sıvı içine konulmadan acil olarak laboratuvara gönderilirken küçük biyopsiler ve daha büyük dokular yüzde 10’luk formaldehit solüsyonu içinde; sitolojik örnekler ya lam üzerine yayılarak, ya da enjektör içinde laboratuvara gönderilir.
* Bu laboratuvarlarda kimler çalışır? Görevleri nelerdir?
Patoloji laboratuvarında patoloji teknisyeni, patolog ve tıbbi sekreter çalışır. Patoloji teknisyeni, genellikle üniversite ya da yüksek okulların patoloji teknisyenliği bölümünden mezun, patoloji laboratuvarının işleyişi ve cihazların kullanımı konusunda bilgisi olan kişilerdir. Patolog 6 yıllık tıp fakültesi eğitiminden sonra 3 yıllık patoloji uzmanlık eğitimini tamamlamış uzman doktordur. Sekreter ise üniversite ya da yüksekokulların tıbbi sekreterlik bölümünden mezun olmuş, tıbbi terimlere aşina, patoloji ve sitoloji raporlarını, kendisine dikte ettirildiği şekilde doğru olarak yazabilen kişidir.
10 SAATLİK İŞLEME TABİ TUTULUYOR
Sevgili okurlar, bu hafta konumuz ‘kalın bağırsak kanseri ve bu hastalıktan korunma yolları...’
Kolon ve rektum, sindirim sisteminin kalın bağırsak denen kısmını oluşturur. Son 20 cm’lik kısmı rektum, buradan ince bağırsaklara kadar olan kısmı ise kolon olarak adlandırılır. Kolon su ve mineralleri besinden ayırır, geri kalanı anüsten atılmak üzere depolar. Kolondan başlayan kansere kolon kanseri, rektumdan başlayan kansere rektal kanser denir. Batı dünyasında en sık rastlanan üçüncü kanser tipidir ve ölüme yol açan kanserler arasında da ikinci sıradadır. Erken dönemde tanı koyulan kanserlerde iyileşme oranı yüzde 80-90 arasındadır. Kolorektal kanserlerle ilgili tüm merak edilenleri Ankara Bayındır Hastanesi doktorlarından Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Gürol Öksüzoğlu’na sordum, o da cevapladı.
* Hocam, kalın bağırsak kanseri neden önemli bir hastalıktır?
Dünyada her yıl yaklaşık 800 bin yeni kalın bağırsak kanseri vakası görülür ve tıptaki tüm olumlu gelişmelere rağmen her yıl yaklaşık 450 bin kişi kalın bağırsak kanseri nedeniyle kaybedilir. Kalın bağırsak kanseri yeni tanı kanserlerin önemli bir kısmını, (yaklaşık yüzde 8-9’unu) oluşturur ve kanserden ölümlerde ikinci en sık sebeptir.
* Peki bu bahsettiğiniz oran her ülkede benzer midir? Kalın bağırsak kanseri sıklığı ülkeden ülkeye değişir, coğrafi farklılık gösterir (yaklaşık 20 kat fark). Görülme sıklığı en yüksek olan ülkeler aşırı yağlı, kırmızı et ağırlıklı, fiberden (sebze, meyve, salata, posa vs) fakir beslenen gelişmiş ülkeler ve özellikle Kuzey Amerika, Batı Avrupa, Avustralya, Y. Zelanda ve Japonya’dır. Kalın bağırsak kanseri en az Hindistan ve K. Afrika’da görülür.
YAŞ İLERLEDİKÇE RİSK ARTIYOR
* Cinsiyet faktörü önemli midir?
Dişlerimiz sindirimin ilk aşaması olan besinlerin parçalanmasına, koparılmasına ve ezilmesine yardım eder. Dişlerimiz sağlam olmazsa aldığımız besinleri yeterince çiğnemeyiz ve sindirim sistemimiz olumsuz etkilenir. Dişlerin, besinlerin parçalanması ve öğütülmesi görevlerinin yanında konuşma ve görünümümüzde de önemli etkisi vardır. Dişleri eksilmiş insanların bazı sesleri çıkarabilmeleri zorlaşır. Bu yüzden dişlerimizin sağlıklı ve tam olmasına dikkat etmeliyiz.
YILDA EN AZ İKİ
Çocukluk döneminde A, C, D vitaminleri ve çeşitli mineralleri yeterince almak, süt ve süt ürünleri ile taze meyveleri bolca yemek, fındık, ceviz gibi sert kabuklu yiyecekleri dişlerimizle kırmamak diş sağlığımız için önemlidir. Dişlerimizdeki çürük oluşumunu engellemek için yemeklerden sonra dişlerimizi fırçalayarak besin atıklarını ağzımızdan uzaklaştırmamız gerekir. Bunun yanında yılda en az iki kez diş doktoruna gidilmelidir.
ALPAKAN YANITLADI
Bu kısa ön bilgilelendirmeden sonra gelelim bugünkü konumuza yani ortodonti... Nedir bu ortodonti, insanlar neden bir ortodontiste görünmelidir, ortodontik tedaviye başlamak için en uygun zaman nedir, tedavi için herhangi bir yaş sınırı var mıdır, estetik kaygıları olan hastalara hangi yöntemler önerilir gibi ortodonti ile ilgili merak edilen tüm soruları TOBB ETÜ Hastanesi Diş Kliniğinde çalışan Dr. S.
Ödül Onur Alpakan’a sordum:
* Ortodonti nedir, bize basitçe açıklayabilir misiniz?Ortodontik tedavi deyince akla sadece dişlerin düzeltilmesi gelmemelidir. Ortodonti, dişlerin kapanışı, iskeletsel ve dişsel ilişkileri, çene yüz deformiteleri, yüz estetiği ve formu ile ilgilenen diş hekimliğinin bir uzmanlık dalıdır.
* İnsanlar neden bir ortodontiste görünmeli?
Bütün dünyada her yıl yaklaşık 13 milyon bebek prematür olarak doğmakta ve bu bebeklerin yaklaşık 1 milyonu prematürite ve bunun getirdiği sorunlar nedeniyle kaybedilmektedir. Prematürite bugün yenidoğan ölümleri içerisinde ilk sırasında yer almaktadır. Yine ülkemizde de her yıl 1,3 milyon bebek doğmakta bu bebeklerin yüzde 10-12’si yani 130 bini prematür olarak dünyaya gelmektedir. Bu bebeklere doğum sonrasında ve uzun süreli takiplerinde özel bakım gerekmektedir. Son yıllarda prematür doğumlarda hem ülkemizde hem de dünyada artış olmuştur. Prematür doğumlar ve prematür bebeklerin yaşatılması, bakımı ve sağ kalan bebeklerin uzun süreli takiplerinin getirdiği sorunlar bütün dünyada ve ülkemizde en önemli sağlık problemleri arasında yer almaktadır. 17 Kasım Dünya Prematüre Günü kapsamında, prematür doğan bebeklerin ve annenin yaşadığı sorunları TOBB ETÜ Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Neonatoloji uzmanı Dr. Yelda Mumcu ile konuştuk.
- Hocam, öncelikle prematür bebek ne demektir?Normal bir gebelik süresi 40±2 haftadır. Gebeliğin 37. haftasından önce doğan bebekler, prematür olarak kabul edilir. 30-34 hafta arasında klasik prematür, 30 haftanın altındakiler ileri derecede prematür bebekler, 34-37 hafta arasında olanlar ise sınırda prematür olarak kabul edilir. Doğum ağırlıklarına göre ise 2500 gr altındaki bebekler düşük doğum ağırlıklı, 1500 gr altındakiler çok düşük doğum ağırlıklı, 1000 gr altında olan bebekler ise aşırı düşük doğum ağırlığı olan bebeklerdir.
- Peki prematür doğum neden oluyor?Bugün için prematür doğumların yaklaşık yarısının nedenini bilemiyoruz. Ama gebelikte oluşan bazı hastalıklar ve durumlar erken doğum eylemi riskini artırıyor. Annede rahimde gelişim anomalisi olması, rahim ağzının yetersiz oluşu, annenin hastalıkları (tansiyon yüksekliği, şeker hastalığı, tiroid hastalığı vb), enfeksiyonun olması, daha önce prematür doğum öyküsü olması, yetersiz beslenme, sigara ve diğer kötü alışkanlıkların kullanımı, plesantanın anormal yerleşimi, anne yaşının çok genç (18 yaş altı) veya ileri oluşu (35yaş üstü), yeterli gebelik izlemi yapılmaması ve özellikle tüp bebek gibi yardımcı üreme teknikleri sonucu olan çoğul gebelikler gibi nedenler erken doğum eylemine neden olabilir.
ANNE SÜTÜ HER ZAMAN İLK BESİNDİR
- Doğum sonrası prematür bebekleri bekleyen sorunlar nelerdir?Prematür bebekler anne karnında organ sistemlerinin yeterli olgunluğa erişmeden doğdukları için dış ortamda buna bağlı değişik sorunlar yaşarlar. Bebeğin haftası ve doğum ağırlığı ne kadar küçükse karşılaştığı sorunlar daha fazla ve ciddidir. Yine bebeğin haftası ve ağırlığına bağlı olarak bebek ne kadar küçükse yenidoğan bakım ünitesinde yatma süresi de o kadar uzun olmaktadır. Çoğunlukla anne karnında tamamlayamadıkları süreyi yenidoğan bakım ünitelerinde yatarak tamamlamaktadırlar. Bu bebeklerde yoğun bakımda yattıkları süre içerisinde solunum yetmezliği (respiratuvar distres sendromu), pömotoraks (akciğer hava kaçağı) kalp hastalıkları (patent duktus arteriyozus), barsak hastalığı (nekrotizan enterokolit), kafa içi kanamaları (intraventriküler hemoraji), enfeksiyonlar, kan şekeri ve elektrolit sorunları, tansiyon düşmeleri, apne (solunum durması), sarılık vb problemler görülebilir.
- Gelelim beslenmeye... Prematür bebekler nasıl beslenir?Prematür bebeklerin beslenmesinde anne sütü esas besindir. Fakat özellikle 33-34 hafta altında doğan bebeklerin emme ve yutma fonksiyonlarının koordinasyonu yeterli olmadığı için anne memesinden emerek beslenmede sorunlar yaşabilirler. Bu nedenle emme yutma reflekslerini koordine edene kadar bebekler sağılmış anne sütü ile bir beslenme sondası yardımı ile beslenirler. Çok ufak ve daha hasta durumda olan bebekler ise ilk günlerde ağızdan yeterli miktarda beslenemezler. Damar yoluyla parenteral beslenme olarak adlandırılan bir yöntemle alması gereken protein, şeker, yağ ve elektolitleri içeren serum ile beslenirler. Yani anne sütü prematür bebek için her zaman ilk besindir.
SAĞLIK DURUMLARI YAKINDAN TAKİP EDİLMELİ
- Prematür bebeklerin takipleri nasıl olmalıdır?
Bilindiği gibi vücutta görevini yerine getiremeyen bir organın yerine canlı veya beyin ölümü olan bir vericiden alınan sağlam bir organın cerrahi yöntemlerle nakledilmesi işlemine ‘organ transplantasyonu’ yani ‘organ nakli’ denir. 2013 yılı verilerine bakıldığında ülkemizde 30 bini aşkın kişi hayatını sürdürebilmek için sırasıyla, böbrek, karaciğer, pankreas, kalp ve akciğer nakli beklemektedir.
ALTERNATİFİ YOK
Karaciğer nakli bekleyen hastaların böbrek hastalarına göre önemli bir dezavantajı vardır. Bu hastalar için hemodiyaliz ya da periton diyalizi gibi alternatif bir tedavi yöntemi olmadığından kendilerine uygun bir organ bulunup nakil yapılmazsa, yaşamlarını kaybetme gerçeği ile karşı karşıya kalmaları kaçınılmazdır. Başarılı bir nakilden sonra ise kişiye gerçek bir yaşam armağan edilmiş olur.
İşte biz de bu hafta, karaciğer nakli ile ilgili tüm bilinmeyenleri Ankara Güven Hastanesi Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr. Sedat Karademir ile konuştuk. Karaciğer nakli nedir ve neden önemlidir, kaç çeşit karaciğer nakli vardır, organ dağıtım sistemi nasıl çalışır, karaciğer naklinde başarı kriterileri nelerdir, dünyada ve ülkemizde karaciğer naklinin gelişimi nasıldır gibi merak edilen soruları Dr. Karademir’e sordum, o da cevapladı.
* Hocam öncelikle karaciğer nakli nedir ve neden önemlidir?
Karaciğer nakli, hastanın var olan karaciğeri ile artık devam edemeyeceğini düşündüğümüzde gündeme gelen bir tedavi seçeneğidir. Böbrek yetmezliğinde sunduğumuz diyaliz gibi alternatif tedavi seçenekleri karaciğer için henüz söz konusu değildir. Bu açıdan karaciğer nakli, böbrek nakline kıyasla, hayat kurtarıcı bir tedavi şeklidir.
* Peki eski karaciğere ne oluyor?
Hastalıklı eski organ tamamen çıkarılıp yerine yenisi takılır. Bu açıdan böbrek naklinden farklıdır. Böbrek naklinde eski organlar sıklıkla yerinde bırakılır ve yeni böbrek hastanın her iki kasık bölgesinden birine yerleştirilir. Öyle ki, bazı böbrek nakil hastaları ikinci kez nakil olup, vücutlarında 4 böbrekle yaşamlarını sürdürmektedirler.