Şenol Kalyoncu

Şiddet içeride

2 Kasım 2013
Psikolog Aybegüm Memişoğlu, çocukların en çok şiddete maruz kaldığı, ya da tanıklık etmek zorunda bırakıldığı yerin ‘aile’ olduğunu söyledi. Şiddeti uygulayanlar ise büyük oranla anne ve babalar.

Sevgili okurlar bu hafta konumuz, “şiddet ve şiddetin çocuklar üzerindeki etkileri...”
Geçtiğimiz haftalarda en kıymetli varlığımız olan çocuklarımızın ruh sağlığının ne kadar hassas olduğunu ve çocuk yetiştirmenin bir sanat olduğunu belirtmiştik. Bu hafta ise çocuklarımızın yaşadığı diğer bir travma ve ruhsal çöküntü olan şiddeti ele aldık. Konuyla ilgili tüm merak edilenleri psikolog Aybegüm Memişoğlu’na sordum, O da yanıtladı.

* Çocuklar şiddete en çok kim tarafından maruz bırakılıyor?Her ne kadar son yıllarda şiddet konusunda toplumsal olarak bir farkındalık içerisinde okul, medya gibi çeşitli alanlarda yer alan şiddet ile ilgili çocukları korumaya yönelik girişimlerde bulunuluyor olsa da, çocukların en çok şiddete maruz kaldığı, ya da tanıklık etmek zorunda bırakıldığı yer aile olarak istatistiklerde yer almaktadır. Şiddeti uygulayanlar ise maalesef çok büyük oranla anne ve babalardır.

* O zaman şiddet gören çocuğun yaşadığı ve yaşayabileceği psikolojik problemler nelerdir?Çocuklar, yaygın bir şekilde gelişimsel problemler yaşamakta, depresyon ve anksiyete gibi içsel; agresyon ve uyum problemleri gibi dışsal semptomlar göstermektedir. Aşırı çekingenlik, pasiflik, özgüvenden yoksunluk gibi daha çok içsel semptomlar ve hırçınlık, agresiflik, kural tanımazlık gibi dışsal semptomlar söz konusu olmaktadır. Gelişimsel gerilik özellikle dil gelişimi alanında gözlenmektedir. Araştırmalar, aile içi şiddete tanık olan ve olmayan çocukların gelişimsel evrelere girişlerinde anlamlı farklılıklar olduğunu göstermektedir. Ayrıca dikkat eksikliği, depresyon, madde bağımlılığı, yeme bozuklukları ve bunun gibi sebeplere bağlı olarak akademik başarıda düşüş gibi problemleri gözlemlemek de mümkündür. Yine kendini suçlama, düşük özgüven, dürtü kontrollerinde zayıflık, nadir de olsa travma sonrası stres semptomları, uykusuzluk, enüresisnokturna dediğimiz gece idrar kaçırmaları ile vücut dirençlerinde düşüklük ve boğaz ağrısı grip, gibi semptomlar gösterebilirler.

* Bahsettiğimiz özellikler kız ve erkek çocukları, ya da belirli yaş grupları arasında farklılık göstermekte midir?En belirgin farklılık biraz önce bahsettiğimiz içsel ve dışsal semptomlar konusunda gözlenmektedir. Kız çocuklarında daha çok içsel semptomlar, erkek çocuklarında ise hırçınlık agresiflik gibi uyum bozuklukları olarak örnekleyebileceğimiz daha çok dışsal semptomlar göze çarpmaktadır. Ancak yine de her iki cinsiyet için de tüm özellikleri gözlemleyebilmek mümkündür. Yani kesin bire ayrım söz konusu değildir. Yaş grubu açısından baktığımızda okul çağı çocuklarında daha çok depresyon kaygı, korku gibi özellikler gözlenirken, okul öncesi gurubunda gerileme dediğimiz yaşından küçük çocuklara uygun davranışlar gösterme, fiziksel yakınmalar, korku, yalnız kalamama, anneye aşırı bağlılık davranışları daha sık gözlenmektedir. Her iki yaş grubunda ise artan agresif davranışlarda bulunmak ortak olarak belirlenebilmektedir.

OKUL BAŞARISINI ETKİLİYOR

* Şiddetin okul başarısına etkisi var mıdır?Şiddete maruz kalmak, özellikle sıklıkla yinelenen şekilde, çocukların düşünme öğrenme yeteneklerini engelleyerek sağlıklı fiziksel duygusal bilişsel gelişimlerini sekteye uğratır. Bu durumdaki çocuk, yaşıtlarından geri düzeyde akademik başarı göstermesi mümkündür. Yardım almadan öğrenme becerileri düşüktür. Ayrıca şiddetin çocuğun normal gelişim evrelerini sekteye uğradığından bahsetmiştik. Dil gelişimindeki gerilik de dolaylı olarak okul başarılarını etkilemektedir. Yaşadığı diğer problemler de çocuğu dersler söz konusu olduğunda konsantrasyon eksikliği gibi problemler yaşamasına da sebep olmaktadır. Daha büyük yaş gruplarında okuldan kaçma, devamsızlık ve çeşitli disiplin sorunları ortaya çıkabilir.

* Peki ne yapmalıyız yani tedavisi nasıldır?

Yazının Devamını Oku

Öksürük deyip geçmeyin

26 Ekim 2013
Sevgili okurlar, bu hafta konumuz, zaman zaman herkesin yaşadığı ancak üzerinde çok durulmayan bir sorun olan “öksürük...”

Çoğunlukla basit bir soğuk algınlığı belirtisi olan öksürük, bazen boğmaca, zatürre, astım gibi çok ciddi başka hastalıkların habercisi olabiliyor. Solunum yollarına giren yabancı maddeleri ya da içeride oluşan bronş salgısı, kan, balgam gibi patolojik maddeleri dışarıya atmak için bir savunma mekanizması olarak ortaya çıkan öksürük konusunu, tüm bilinmeyenleriyle Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Göğüs Hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Ebru Güneş Yalçın ile konuştuk. Öksürük nedir, çocuklarda öksürüğün en sık görülen nedenleri nelerdir, ne zaman doktora gitmeliyiz, hangi durumlarda antibiyotik kullanmalıyız, öksürük kesici ilaçlar etkili midir gibi merak edilen soruları Dr. Yalçın’a sordum, o da cevapladı.

* Hocam nedir öksürük?Öksürük, hiçbir hastalık olmaksızın normalde de günde ortalama 5-10 kez olabilen havayollarımıza ya da akciğerlerimize giren toz, mikrop gibi yabancı cisimleri ve artmış sekresyonları çıkarmamıza, onları atmamıza yardımcı olan koruyucu bir reflekstir.

* Çocuklarda öksürüğün en sık görülen nedenleri nelerdir?En sık farenjit, sinüsit, nezle, grip gibi üst solunum yolu enfeksiyonları sırasında öksürük görülür ve giderek azalarak 1 hafta içerisinde neden olana hastalığın iyileşmesiyle düzelir. Bu enfeksiyonlar sonrasında %10 kadar hastada öksürük 1 aya kadar azalarak devam edebilir. Bir aydan kısa süren öksürüklerde beraberinde yüksek ateş, solunum sıkıntısı, hışıltı, gece uykudan uyandırma gibi bulgular eşlik etmiyorsa endişelenmeye gerek yoktur.

* Peki ne zaman doktora gidilmeli?Öksürüğe 38 derecenin üzerinde yüksek ateş, solunum sıkıntısı, hızlı soluk alıp verme, göğüste çekintiler olması, morarma, havlar gibi ses çıkarma, hışıltı, kusma gibi bulgulardan en az biri eşlik ediyorsa ya da gece öksürüğü çok belirginse, havayollarına yabancı bir cismin kaçtığından şüpheleniliyorsa, yakın çevrede verem hastalığı varsa veya öksürük 4 haftadan daha uzun süredir devam ediyorsa hasta, çocuk sağlığı ve hastalıkları veya çocuk göğüs hastalıkları uzmanı tarafından değerlendirilmelidir.

ÇOCUKLARI SİGARA DUMANINDAN UZAK TUTUN

* Kronik öksürük nedir?Dört haftadan daha uzun süren öksürüğe kronik öksürük denir. Astım, tüberküloz, zatüre (pnömoni), yabancı bir cismin hava yollarına kaçması, doğumsal kalp hastalıklarında, doğumsal havayolları-akciğerleri ilgilendiren anomaliler, gastroözafageal reflü hastalığı ya da bağışıklık sistemini baskılayan hastalık durumları dört haftadan daha uzun süren öksürüğe neden olabilir. Hasta mutlaka bu hastalıklar açısından uzman doktorlar tarafından incelenmelidir.

* Okuyucularımızın da en çok sorduğu sorulardan biri, öksürük kesici ilaçlar kullanmalı mıyız?Çocuklardaki öksürük tedavisinde öksürük kesici ilaçlar kullanılmamalıdır, öksürüğün neden olduğu hastalığa yönelik tedavi uygulanmalıdır. Öksürük kesici ilaçlar hem etkisizdir hem de içeriğindeki birtakım maddeler nedeniyle yan etkileri oldukça fazladır. Enfeksiyonlar sırasında meydana gelen öksürükte bol bol su, ıhlamur içirmek, sıvı tüketmek artmış sekresyonların sulanıp daha kolay atılmasına neden olacaktır.

* Evde sigara içilmesi çocukta öksürüğe neden olur mu?

Yazının Devamını Oku

Önyargılar yıkılıyor

19 Ekim 2013
Toplumda, yaygın olan ‘psikiyatriste akıl hastası gider’ anlayışının son yıllarda değiştiğini belirten Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Doç. Dr. Yasemen Işık Taner, “Artık çocuklar ve özellikle de ergenler kendilerinin bir ruh sağlığı uzmanına ihtiyacı olduğunu anne-babalarına açıkça söyler hale bile geldi” diyor.

Sevgili okurlar, bu hafta konumuz çocuk ve ergenlerin ruh sağlığı yani “çocuk ve ergen psikiyatrisi”. Nüfusunun yarıya yakını çocuk ve gençlerden oluşan ülkemizde, gözbebeğimiz çocuklarımızın ruhsal yönden sağlıklı bir gelişim göstermeleri, mutlu, üretken ve huzurlu bir gelecek için büyük önem taşımaktadır.
Çocuklarda doğumdan itibaren her yaşta duygusal ve davranışsal sorunlar görülebilmektedir. Bu sorunlar yapısal nitelikte olabileceği gibi çevresel etmenlere bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Sorunların giderilmesinde erken tanı ve doğru tedavinin önemi büyüktür. Bu nedenle bir çocukta davranış sorunları görüldüğünde zaman yitirmeden hekime başvurmak ve çocuğun değerlendirilmesini sağlamak gerekir.
Çocuk ve ergenlerde ortaya çıkan zihinsel, duygusal ve davranışsal sorunları erken dönemde saptayıp önlemeye ve tedavi etmeye çalışan çocuk ve ergen psikiyatrisi, ruhsal açıdan sağlıklı ve mutlu bir çocuk yetiştirilmesinin yanısıra, gençlik ve erişkinlikte karşılaşılabilecek uyum sorunlarını çözerek suç oranlarını azaltmayı da hedefler.
Bu hafta çocuklarımızın ruh sağlığını Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Doç. Dr. Yasemen Işık Taner, ile konuştuk. Konuyla ilgili merak edilenleri, anne-babaların başucu kitabı sayılabilecek “Ah Bir Büyüse” isimli kitabın da yazarı Dr. Taner’e sordum, o da cevapladı.

ÖZEL UZMANLIK GEREKTİRİR

Çocuk ve ergen psikiyatrisi, erişkin psikiyatriden farklı bir tıp dalı. Neden böyle bir ayırım söz konusudur?

Bebeklikten başlayan yaşam dönemleri, ergenlik bitimine kadar duygusal gelişim, düşüncesel gelişim, davranışlar ve bedensel gelişim olarak devamlı değişim içerisindedir. Bebeklik, oyun çağı, okul dönemi ve ergenlik dönemi diye kabaca ayırabileceğimiz bu dönemlerin her birinin kendine göre normal olan gelişimsel özellikleri var. Normal ve anormal ayırımı da her dönem için özel ve erişkinden çoğunlukla farklı. Bu sebeple de, çocuk ve ergen psikiyatrisi özel uzmanlık gerektiren bir alan.

GENİŞ BİR YELPAZE

Yazının Devamını Oku

BEBEĞİN YAŞAM KAYNAĞI ‘ANNE SÜTÜ’

12 Ekim 2013
Sevgili okurlar, Dünya Emzirme Haftası nedeniyle bu hafta konumuz “emzirme” yada tıptaki adıyla “laktasyon...”

Günümüzde yeni doğan bebeklerin ilk altı ay boyunca sadece anne sütü ile beslenmesi önerilir. Anne sütü bebek için en sağlıklı olan besindir ve uygun koşullarda gereksinim duyulduğu anı bekleyebilmektedir. Isıtma, soğutma, depolama, mikroptan arındırma için özel aletlere, biberon, emzik gibi aracılara ve temiz su kaynağına bağımlı değildir. Bu yüzden anne sütünde mikrop üremez, bozulmaz, hastalık kaynağı olmaz. Bebeklerin içgüdüsel olarak sahip oldukları emzirme refleksi sayesinde bir öğrenme süreci gerekli değildir.

* * *

Emzirmek hem bebeğe hem de anneye son derece faydalıdır. Anne sütü ile beslenen bebeklerde enfeksiyon hastalıkları daha az görülür, beyin gelişimi daha iyi olur. Allerjik hastalıklar, ishal ve solunum yolu hastalıkları riski de azalır. Yapılan araştırmalar, bebeklerini emziren annelerin ileriki yaşlarda yakalanabilecekleri; meme kanseri, diyabet, yüksek tansiyon, kalp damar hastalıkları ve felç riskini önemli ölçüde azaltığını göstermektedir.

* * *

Bebeğinizi ilk emzirdiğiniz yer hastanedir ve bu deneyime kadar hem siz hem de bebeğiniz için hazırlık yapılır. “Bebek dostu” hastane unvanı almış hastaneler, gebeliklerinden itibaren anne adaylarını anne sütü ve emzirme konusunda bilgilendiren, doğumdan hemen sonra annelerin bebeklerini emzirmesini sağlayan, güncel bilgilerle eğitilmiş sağlık personeli ile annelere bebeklerini nasıl emzirecekleri konusunda yardımcı olan hastanelerdir. İşte biz de bu hafta TOBB ETÜ Hastanesi’nden Hemşirelik Hizmetleri Direktörü Yasemen Özkan ile tüm yönleriyle “emzirme” konusunu konuştuk.

DOĞUMU BEKLEMEMEK GEREKİR

* Emzirmenin önemiyle ilgili neler söyleyebilirsiniz?

Dünyada her sene bir milyondan fazla bebeğin anne sütü ile beslenemediği UNICEF tarafından raporlanmaktadır. Emzirilemeyen bu bebekler ishal, solunum yolu ve yakalandıkları diğer enfeksiyonlar nedeniyle ölmektedirler. Oysa sadece yeterli ve başarılı bir emzirmeyle bebeği bu hastalıklardan korumak mümkün. Anne sütü mükemmel bir besin içeriğine sahiptir, hazmı kolaydır, yapay beslenmeden daha ucuza mal olur, annenin sağlığını korur, doğum sonu kiloların verilmesine yardımcı olur. Anne sütü sterildir, tam gereken sıcaklıktadır, her an hazırdır, taşıması kolaydır. Fiziksel bu etkilerin yanında anne–bebek bağının kurulmasında köprüdür, emzirmenin anne ve bebek üzerindeki olumlu ruhsal etkileri de çoktur.

Yazının Devamını Oku

ÜROLOJİK KANSERLER

5 Ekim 2013
Sevgili okurlar, bu hafta konumuz dünyada üzerinde en fazla araştırma yapılan hastalıklardan biri, “ürolojik kanserler...”

Ürolojik kanserler; böbrek, idrar yolları ve genital organların kanserleri olarak üçe ayrılır. Genetik yatkınlık, bu kanserlerde en önemli faktörlerden biridir. Ailesinde böbreklerde, idrar yollarında ya da genital organlarda kanser olan kişiler, risk grubunda yer almaktadır.
Ürolojik kanserlerden böbrek kanseri tüm kanserlerin yüzde 2’sini oluşturur. Ürolojide en sık görülen kanser türlerinden biri olan mesane kanseri, erkeklerde kadınlara nazaran 3 kat daha fazla görülür. Önceki hafta köşemizde bahsettiğimiz prostat kanseri, her 6 erkekten 1’ini etkilemektedir. Testis kanserlerinde ise erken teşhisle tedavi oranı yüzde 95’ tir.
İşte bu hafta tüm bu ürolojik kanserleri her yönüyle Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sümer Baltacı ile konuştuk. Ürolojik kanserlerin belirtileri ve risk faktörleri nelerdir, hangi yaşlarda görülür, tedavileri nasıldır gibi merak edilen soruları Dr. Baltacı’ya sordum, o da cevapladı.

* Hocam nelerdir ürolojik kanserler?Böbrek kanserleri, mesane (idrar kesesi) kanserleri, erkeklerde prostat ve testis (yumurtalık) kanserleri ürolojik kanserlerdir. Daha az görülen böbrek üstü bezi (sürrenal) kanserleri, böbrekten idrarı mesaneye götüren kanalların (üreterler) kanserleri ve penis kanserleri de ürolojik kanserler arasında yer alır.

* Prostat kanseri ile başlayalım. En çok hangi yaşta görülür prostat kanseri?Prostat kanseri, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde cilt kanseri hariç tutulursa, erkeklerde en sık görülen kanserdir. Ülkemizde Üroonkoloji Derneği’nin 2010 yılında yaptığı çalışmada ise, prostat kanseri erkeklerde akciğer kanserinden sonra sıklık açısından ikinci sırada yer almıştır. Yaş ilerledikçe, özellikle 50 yaşından sonra, prostat kanseri görülme sıklığı artar.

* Prostat kanserinden korunmak için nelere dikkat etmek gerekir?Prostat kanserini önleyecek ispatlanmış bir yöntem yoktur. Ancak, sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz prostat kanser riskini azaltabilir. Hayvansal yağlardan fakir, sebze ve meyveden zengin gıdalarla beslenmenin, balık ve yeşil çayın prostat kanser riskini azaltabileceği bildirilmiştir.

* Peki prostat kanserinde erken teşhis mümkün müdür?Kanda ölçülen prostat spesifik antijen (PSA) denilen hormon ve parmakla makattan yapılan muayene prostat kanseri erken teşhisi için yapılan iki incelemedir. Bunlardan birinin ya da her ikisinin anormal olması durumunda, prostatın iğne ile biyopsisi yapılarak, eğer varsa prostat kanser teşhisi konulabilir.

* Tedavinin başarısı şansı nedir?

Yazının Devamını Oku

DÜNYAYI TEHDİT EDEN HASTALIK

28 Eylül 2013
Sevgili okurlar, bu hafta konumuz “şeker hastalığı” olarak da bilinen “diyabet...” Diyabeti en basit haliyle, vücudun kan şekerini uygun şekilde kullanamaması ve depolayamaması olarak tanımlayabiliriz.

Diyabet hastalarına tanı, genellikle hastaların aşırı miktarda idrara çıkma ve aşırı susamanın yanında çoğunlukla kilo kaybetmeye başlamaktan şikayet etmeleri sonucunda konur. Bu belirtiler gün geçtikçe şiddetlenir. Eğer hastalık iyi kontrol edilmezse sinir, göz, kalp, böbrek gibi organlarda ciddi bozukluklara neden olur.
Diyabet tanısı koyulmasıyla birlikte hastanın yaşam şekli tamamen değişmektedir. Şeker düzeyinin sürekli normal değerlerde tutulmasının gerekliliği, hayat düzeninin farklı oluşu, sık ve zamanında yemek gerekmesi hastalara çoğu zaman sıkıntı verse de, eğitim, sağlıklı beslenme planı, düzenli egzersiz, doğru ilaç tedavisi, düzenli sağlık kontrolü gibi önlemlerle diyabet kontrol altına alınabilir.
İşte bu hafta, özellikle son 30 yılda ülkemizde ve dünyada hızla artış gösteren diyabet hastalığını TOBB ETÜ Hastanesi İç Hastalıkları & Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Berrin Çarmaklı Demirbaş ile konuştuk. Bir kişinin diyabetli olup olmadığı nasıl anlaşılır, insülin direnci nedir, kaç tip diyabet vardır, en çok kimlerde görülür, tedavisi var mıdır gibi diyabet ile ilgili merak edilen her şeyi Dr. Demirbaş’a sordum, o da cevapladı.

* Hocam diyabet nedir. Kısaca anlatır mısınız?Diyabet, pankreas adlı salgı bezinin yeterli miktarda insülin hormonu üretmemesi ya da ürettiği insülin hormonunun etkili bir şekilde kullanılamaması durumunda gelişen, ciddi komplikasyonlara neden olabilen bir hastalıktır. Sonuç olarak kişi, yediği besinlerden kana geçen şekeri yani glukozu kullanamaz ve kan şekeri yükselir. Sağlıklı bir bireyin kan şekeri düzeyi 10 saatlik açlık sonrası <100 mg/dl, tokluk halinde (yemekten iki saat sonra) 140 mg/dl’nin üstüne çıkmaz.

* Bir kişinin diyabetli olup olmadığı nasıl anlaşılır?

Açlık Kan Şekeri (AKŞ) ölçümü, tokluk kan şekeri ölçümü veya Oral Glukoz Tolerans Testi (OGTT) yapılarak saptanır. Açlık Kan Şekeri ölçümü 100-125 mg/dl olması pre-diyabet yani gizli şeker sinyalidir. AKŞ ölçüm sonucunun 126 mg ve üzeri, tokluk kan şekerinin 200 mg/dl ve üzeri olması diyabetin varlığını gösterir. Ayrıca Açlık Kan Şekerinin 2 kez 126 mg ve üzeri veya tokluk kan şekerinin 2 kez 200 mg/dl ve üzeri olması da diyabet tanısını koydurur. Kronik bir hastalık olan diyabetin takibinde en önemli tahlillerden birisi olan HbA1c, diyabetik hastanın geriye dönük üç aylık kan şekeri ortalaması hakkında fikir verir. Diyabetik hastalarda HbA1c için ideal düzey < % 6.5 olarak kabul edilir.

AÇIK BELİRTİ OLMAYABİLİR

* Diyabetin kaç tipi vardır?

Yazının Devamını Oku

ERKEKLERİN KORKULU RÜYASI ‘PROSTAT’

21 Eylül 2013
Sevgili okurlar, içinde bulunduğumuz Avrupa Üroloji-Prostat Haftası nedeniyle, bu hafta konumuz “prostat hastalıkları...”

Prostat, yanlış bilinenin aksine, belirli bir yaştan sonra oluşan değil, doğuştan itibaren tüm erkeklerde bulunan ve idrar torbasının çıkışını çepeçevre saran bir organdır. Ergenlik yaşına kadar faal değildir, ancak ergenlikle birlikte testosteronun etkisi ile faaliyet göstermeye başlar.
Erkeklerin yaşam kalitesini en çok etkileyen sağlık sorunlarının başında prostat hastalıkları gelmektedir. Prostattaki enfeksiyonlar, büyüme ve kanser nedeniyle her yıl milyonlarca erkek, ciddi sorunlar yaşamaktadır.
İşte bu hafta genellikle sinsi bir şekilde ilerleyip son evrede farkedilen prostat hastalıklarını Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Önder Yaman ile konuştuk. Tüm merak edilenleri Dr. Yaman’a sordum, o da cevapladı.

* Hocam. Prostat’ın tanımıyla başlayalım. Prostat bezi nedir ve ne işe yarar?Yunanca (prostates) koruyucu anlamına gelen ‘prostat’, erkekte boşaltım sisteminin sonunda, mesane ve dış idrar kanalı arasında bulunan ve ağırlığı normalde 18-20 gram olan bir organdır. Erkekte meninin sıvı kısmının yapımından sorumludur. Ayrıca enfeksiyonlara karşı koruyucu maddeler salgılar.

* Prostatın en sık görülen hastalıkları nelerdir?Prostat bezinin üç sık görülen hastalığı, iyi huylu büyüme (BPH), prostat enfeksiyonları (prostatit) ve prostat kanseridir. İdrarı mesaneden vücut dışına taşıyan kanal olan idrar yolunun çevresini saran prostat 40’lı yaşlardan sonra iyi huylu büyümeye başlar ve 50 yaş civarında bulgular ortaya çıkmaya başlar.

* Prostat hastalıklarının doğru tanısını nasıl koyuyorsunuz?Prostat hastalığının iltihabi nedenlere mi, yaşa bağlı büyümeye mi (BPH) yoksa kansere mi bağlı olduğunu ayırt etmek için bazı muayene ve temel testlerin yapılması gerekmektedir.

* Bu yöntemlerin birkaçını anlatır mısınız?mGenellikle muayene esnasında yapılan ilk test, Parmakla Rektal Muayenedir. Erkeklerin prostat hastalıklarının tanısında hastayı hekime başvurmaktan uzaklaştıran bir testtir. Fakat bu muayene, hekime bezin büyüklüğü ve durumu hakkında genel bir fikir verir.

Yazının Devamını Oku

Yerinde duramayan ‘DEHB’ çocuklar

14 Eylül 2013
Sevgili okurlar, bu hafta konumuz DEHB adıyla bilinen bir klinik sendrom olan “Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozuklukluğu...”

‘Hareketli çocuk, zeki çocuktur’ sözü yanlış bir inanış

BELİRTİLERİ
* Kıpır kıpır olma
* Oturmada güçlük
* Sürekli hareket
* Çok konuşma
* Sabırsızlık

Yazının Devamını Oku