Şenol Kalyoncu

TÜM BİLİNMEYENLERİYLE MAGNETIK REZONANS

23 Şubat 2013
Magnetik Rezonans yani MR’ın tüm bilinmeyenlerini Radyoloji uzmanı Dr. Hüsamettin Sargın ile konuştuk ve yine en çok merak ettiğiniz konularla ilgili hafta boyunca gönderdiğiniz soruları Dr. Sargın’a sorduk.

ORGANLARIMIZIN HARİTASI

Hocam, Magnetik Rezonans (MR) nedir ve nasıl ortaya çıkmıştır?

MR, kuvvetli bir mıknatısın oluşturduğu magnetik alanda insan vücudunda en çok bulunan hidrojen atomlarına radyofrekans göndererek hareketlerinin ölçülmesi yöntemine dayanan görüntüleme yöntemidir. 1930’lu yıllarda toprağın altındaki madenin araştırılması amacıyla geliştirilmiş, 1970’lerde ise tıpta görüntüleme yöntemi olarak kullanılmaya başlamıştır.

MR tetkiki hangi bölgelerin incelenmesinde kullanılır?

MR ilk zamanlarda norövasküler sistem hastalıklarında ve özellikle beyin, omurga, eklem, üst-alt karın bölgesi, kan damarları, kalp, meme gibi dokularda kullanılmış, daha sonraları yeni teknolojik MR cihazları sayesinde vücudun tüm bölgelerinde etkin hale gelerek günümüzde pek çok hastalığın tanısında güvenilir bir yöntem olmuştur.

Peki MR nasıl çalışır ve bir MR incelemesi yaklaşık ne kadar sürer?

MR cihazını büyük bir mıknatıs gibi düşünebiliriz. İnceleme sırasında hasta, cihaz masasına yatırılır ve masa, bu mıknatısın içinde bulunan tünele doğru ilerletilir. Görüntülenmesi istenen bölgeye radyofrekans dalgaları verilmesi sonucu alınan yanıt, anten aracılığı ile toplanır ve bilgisayarda görüntüye çevrilir. MR incelemesi, yapılacak inceleme türüne ve bölgeye göre 15 ila 45 dakika sürer. Hasta, inceleme sırasında mutlaka hareketsiz kalmalıdır.

Bir süre kapalı bir ortamda hareketsiz kalmak bazı hastaları tedirgin edebiliyor ve klostrofobisi olanlar MR’a çok zor giriyor, bunun bir çözümü var mıdır?

Yazının Devamını Oku

KALBİMİZ VE ONU BESLEYEN DAMARLAR

16 Şubat 2013
Sevgili okurlar, bu 14 Şubat haftasında konumuz, “kalbimiz ve onu besleyen damarlar”, yani koroner damarlar.. Zaman zaman kötü davrandığımız ve hor kullandığımız bu önemli organımız bilindiği gibi, kendiliğinden kasılma özelliğine sahip kuvvetli bir pompadır ve beyinle birlikte tüm canlıların olmazsa olmazıdır.

KALBİN ANATOMİSİ

Kalbin veya damarlarının fonksiyonlarını yerine getirememesi sonucu kalp hastalıkları ortaya çıkar. Ancak kalp hastalığı kavramı oldukça geniştir. Bugünkü konumuz olan koroner damar hastalığı, kalp damarlarının tıkanmasıdır. Bu tıkanma sonucunda korkulan durum, kalp krizi ve doğuracağı sonuçlardır. Koroner damar tıkanıklıkları çoğu zaman vücutta herhangi bir uyarı vermediği için sessizce de ilerleyip kalp krizine yol açabilir.
Türkiye’de tüm ölümlerin yüzde 35’ini oluşturan kalp ve damar hastalıklarında hayat kurtaran anjiyografi ve tıkalı kalp damarlarının tedavisi, bu tedavide kullanılan minik borucuklar yani stentler hakkında merak ettiklerinizi konunun uzmanı Kardiyolog Prof. Dr. Kenan Ömürlü konuştuk.

Hocam, kısaca koroner damar hastalığı nedir ve bu hastalıktan ne zaman şüphelenmek gerekir?

Koroner damar hastalığı, kalbin damarlarının yani koroner damarların kısmen veya tamamen tıkanmasıdır. Bu durumda günlük hayatta her zaman yapılan eforlar yani günlük faaliyetler yapılamaz hale gelir. Streste, soğukta, yemek sonrasında, cinsel birleşme sırasında göğüste baskı, basınç hissi, yanma, ağrı ve bu ağrının sol kola yayılması, aniden gelen soğuk terleme gibi durumlarda koroner damar hastalığından şüphelenilmelidir.

Peki kalp damarları neden tıkanır?

Koroner damarların tıkanmasının sebebi, damar çeperine zararlı kolesterol sızması ve buna bağlı damar sertliğidir. Vietnam ve Kore savaşlarında ölen askerlerde yapılan otopsilerde tesadüfen, koroner arterlerde damar sertliğinin erken safhası olan süt çizgileri farkedilmiş ve bu hastalığın genç yaşlarda başlayan damar sertliği olduğu düşünülmüştür. Damar çeperinde kireç birikmesiyle gelen adele hücreleri ile plak denilen kabarıklıklar oluşur ve bu plaklar giderek kalınlaşarak damarın daralıp tıkanmasına neden olur.

Koroner kalp hastalıklarında risk faktörleri var mıdır, nelerdir?

Yazının Devamını Oku

MEME KANSERİNDEN DEĞİL, GEÇ KALMAKTAN KORKUN!

9 Şubat 2013
Sevgili okurlar, öncelikle “Sağlık Olsun” köşemize gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederim.

SİZ SORUN UZMANLAR YANITLASIN Önümüzdeki hafta konumuz kalp sağlığı.. Gerçekten bizim için çok önemli olan bu hayati organın damarları neden tıkanıyor ve bu tıkanıklıkların teşhisinde kullanılan kalp anjiyografisi yöntemi nedir, riskli midir? Bütün bu damar tıkanıklıklarının tedavisi ameliyat yani koroner bypass mıdır? Yoksa çoğu zaman insanın kalbi durdurularak yapılan ve riskli bir ameliyat olan bypass her zaman gerekli midir? Ya da bu tıkalı kalp damarlarına yerleştirilen minik borucuklar yani stentler bypass ameliyatının yerini tutar mı? Haftaya tüm bunları konunun uzmanı Kardiyolog Prof. Dr. Kenan Ömürlü ile konuşacağız. Sevgili okuyucular, bu güzel 14 Şubat haftasında hepimiz için çok önemli olan kalbimizin sağlığı ile ilgili merak ettiklerinizi jineklinik@senolkalyoncu.com adresinden bana ulaştırabilirsiniz.

Sizlerden gelen tüm mailleri tek tek okuyup elimden geldiğince sorularınızı cevaplamaya çalışıyor ve en çok merak ettiklerinizi bu köşede tüm okuyucularımızla paylaşıyorum. Bu hafta konumuz, her 10 kadından 1’inde görülen ve erken teşhisle tedavisi mümkün olan meme kanseri.
Bilindiği üzere meme, süt bezlerinden, burada üretilen sütü meme başına taşıyan kanallardan ve bu yapıyı çevreleyen dokulardan oluşmaktadır. Kadınlarda en sık görülen kanser türlerinin başında gelen meme kanseri, meme dokusunu oluşturan hücrelerin çeşitli etkenlerle kontrol dışı çoğalmalarıyla oluşur ve sonrasında vücuda yayılır.
Yapılan araştırmalar, emziren annelerde meme kanseri görülme oranının emzirmeyenlere göre çok daha düşük olduğunu kanıtlamaktadır. Bebeğe sayısız faydası olan emzirme sayesinde, annede göğüs kanserine neden olan hormonların azaldığı ve iyi hücrelerin kendilerini yenilediği tespit edilmiştir. Bu da meme kanserine yakalanma riskini azaltmakta ve koruyucu etki göstermektedir.
Kişinin kendi memesinde yeni oluşan bir kitle tespit etmesi, her zaman kanser anlamına gelmez. Kesin tanı için mutlaka bir hekime başvurarak ileri tetkiklerin yapılması gerekir. Gün geçtikçe artış gösteren ve kadınların korkulu rüyası haline gelen meme kanseriyle ilgili merak ettiklerinizi hafta boyunca gönderdiğiniz sorulara öncelik vererek Prof. Dr. Müjdat Balkan ile konuştuk.

 - Hocam, meme kanserinin dünyada görülme sıklığı nedir ve yaş ile ilişkisi var mıdır?- Meme kanseri kadınlarda en sık rastlanan kanserdir. Günümüzdeki verilere göre her 10 kadından 1’i yaşamının bir döneminde meme kanseri olmaktadır. Meme kanseri, yaşın ilerlemesi ile sıklığı artan bir kanser olmasına karşın genç yaşlarda da görülebilmektedir. Yalnızca yaşlı kadınlarda görüldüğü yanlış bir inanıştır.

- Peki belirtileri nelerdir? Kadınlar meme kanseriyle karşı karşıya olup olmadıklarını nasıl anlayabilirler?- Memede ele gelen sertlik ve kitle hissi, meme kanserinin en önemli belirtisidir. Bu belirtiyi kadınların kolayca anlayabilmesi mümkündür. Zaten biz meme cerrahları kadınlara kendi kendilerine elle meme muayenesi yapmalarını ve eğer anormal bir durum varsa meme cerrahına müracaat etmelerini öneriyoruz. Bunun dışında meme başı akıntısı, meme başında çekilme, meme derisinde kızarıklık, iyileşmeyen yara gibi durumlardan birisi veya birkaçı meme kanserinin diğer belirtileri olabilir.

- Meme kanseri olan bir hastada diğer meme için kanser riski var mıdır?

Yazının Devamını Oku

SAĞLIĞIMIZ ROBOTLARA MI EMANET?

2 Şubat 2013
Sevgili okurlar, bugün sizlere son yıllarda çok popüler olan Robotik Cerrahi ve Da Vinci robotundan bahsedeceğiz.

Da Vinci robotu ilk defa 2000 yılında NASA ve ABD Savunma Bakanlığı’nın ortak projesi olarak, aslında gerektiğinde astronotların uzayda ameliyat yapılabilmesi amacıyla geliştirilmiş ve daha sonra ABD’de, başta üroloji olmak üzere tıbbın jinekoloji, genel cerrahi, kalp damar cerrahisi ve kulak burun boğaz alanlarında kullanılmıştır. Ülkemizde ise ilk kez 2007 yılında İstanbul Ümraniye Eğitim Araştırma Hastanesi’nde Üroloji ve Kadın doğum bölümü tarafından kanser ameliyatlarında kullanılmaya başlanmış olup, günümüzde genel cerrahi, kalp damar cerrahisi ve şimdilerde kulak burun boğaz cerrahisi alanında da kullanılmaya devam etmektedir.
Geçen hafta da yazdığım gibi bugünkü konuğumuz, Da Vinci’yi kulak burun boğaz ameliyatlarında ilk kez kullanan hekimlerden biri olan Prof. Dr. Murat Karaşen. Adı “Da Vinci” olan bu robot nedir? Gerçekten ameliyatları robot mu yapıyor? Avantajları nelerdir? Diğer geleneksel ameliyatlara üstünlüğü nedir? Acaba gelecekte ameliyatları tamamen robotlar mı yapacak? Bir hafta boyunca bana mail yoluyla ulaştırdığınız soruları derleyerek, Prof. Dr. Karaşen ile kulak burun boğaz ameliyatlarında Robotik Cerrahi’nin kullanımını konuştuk.
 
Hocam son yıllarda çok popüler olan ve birçok ameliyatta kullanılan bu “Da Vinci Robotu” nedir? Tıbbın hangi alanlarında ve ne zamandan beri kullanılmaya başlanmıştır?

Da Vinci robotik sistem, cerrahi ekipman olarak 3 ana bölümden oluşan, bilgisayar temeline dayanan minimal invaziv, yani dokuya en az düzeyde zarar veren cerrahinin hastaya uygulanmasını sağlayan sistemdir. 2000’li yıllardan beri ABD’de üroloji, kadın doğum, genel cerrahi, kalp damar cerrahisi ve kulak burun boğaz ameliyatlarında kullanılmaktadır. Ülkemizde ise daha çok yeni -yaklaşık 5 yıldır- kullanılan bu yöntem, kulak burun boğaz alanında da ise son 1 yıldır kullanılıyor.

Peki “Robotik Cerrahi” nedir?

Robotik Cerrahi tıp dünyasında gelinen son teknolojik gelişmelerden birisidir. Derin yerleşimli kitleleri çevre dokulara zarar vermeden cerrahlara geniş manipulasyon (el becerisi) imkanı sağlayan, çok hassas fonksiyon gören kolları sayesinde 3 boyutlu yüksek çözünülürlüğe sahip kamera görüntüsü eşliğinde dokuya en az düzeyde zarar veren minimal invazif cerrahi ile müdahale yöntemidir. Yüksek uzay teknolojisinden yola çıkılarak tıp bilim dünyasına kazandırılmış bu yöntem sayesinde üroloji, kadın doğum, genel cerrahi, kalp damar cerrahisi ve göğüs cerrahisi ile beraber kulak burun boğaz alanında da çok önemli bir çığır açmıştır.

Avantajları nelerdir? Diğer geleneksel ameliyat yöntemlerine üstünlüğü var mıdır?

Yazının Devamını Oku

SAĞLIK OLSUN

26 Ocak 2013
Sevgili okurlar, bundan böyle ‘sağlık olsun’ köşesinde sağlığınıza dair güncel, ilgili çekici ve merak ettiğiniz konu ve konuklarla karşınızda olacağım.

Ayrıca konu ve konuğumuzu bir hafta önceden sizlere duyuracağım, sizlerden gelen soruları da bu köşemde uzman konuklarımıza yönlendireceğim. Sorularınızı skalyoncu@hotmail.com adresinden bana ulaştırabilirsiniz. Ayrıca, yine bu mail adresinden merak ettiğiniz konuları bana gönderdiğiniz takdirde konunun uzmanlarını köşemde konuk edeceğim. Önümüzdeki hafta ‘sağlık olsun’ köşesinde Prof. Dr. Murat Karasen ile son yıllarda tıbbın bir çok alanına giren ‘robot cerrahi’ konusunu konuşacağız. Karaesen sizlerden gelen soruların yanı sıra, kulak burun boğaz ameliyatlarında robot kullanımı hakkında bilgi verecek.

KIŞ AYLARININ KORKULU  RÜYASI ZATÜRRE (PNÖMONİ)

Bugün kış aylarında sık görülen ve zaman zaman ölümlere bile sebep olan zatürreyi konunun uzmanı Prof. Dr. Numan Numanoğlu’yla konuştuk. “Zatürrenin belirtileri nelerdir, zatürreye karşı alınacak önlemler nelerdir” ve benzeri tüm soruları sizin için sorduk, Numanoğlu yanıtladı.
 
* Hocam halk arasında eski ve çok bilinen bir hastalıktır zatürre. Detayları sizden öğrenmek gerekirse tam olarak nedir zatürre?

Kış mevsiminde görülme sıklığı artış gösteren Zatürre (Pnömoni), ölümle sonuçlanabilen ateşli bir hastalıktır. Bu hastalık sırasında, akciğerlerde bulunan hava kesecikleri iltihabi bir sıvıyla dolar. Bu durumun sonucu olarak da akciğerlerin görevi olan ‘oksijen alışverişi’ fonksiyonu bozulur.
Zatürre, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nde tüm ölüm nedenleri sıralamasında 6. sırada yer almakla birlikte, enfeksiyona bağlı ikincil ölümler arasında ise ilk sırayı almaktadır.

* Peki hastalığın belirtileri nelerdir?

Yazının Devamını Oku