Sevgili okurlar bu haftaki konumuz hamilelikte göz hastalıkları ve görme kaybı.
Gebelikte rastlanabilecek göz hastalıklarını ve tedavi yöntemlerini hafta boyu sizlerden gelen sorular doğrultusunda Tobb ETÜ Hastanesi Göz Hastalıkları Bölüm Yöneticisi Prof. Dr. Bekir Sıtkı Aslan ile konuştuk, konuyla ilgili merak edilenleri Dr. Aslan’a sorduk, o da yanıtladı.
Hamile olan hastanın değerlendirilmesinde ne gibi farklılıklar vardır?
Hamile bir hastanın değerlendirilmesi, büyük oranda diğer olağan hastalarda benzerlikler gösterse de bazı temel değerlendirmeler açısından farklılıklar kaçınılmazdır. Her koşulda amaç, görme kaybı yakınması ile gelen hamile hastanın problemini ve nedenlerini anlamaktır. Ancak bu noktadan sonra anlamlı bir tedaviye başlayabiliriz.
CİDDİYETLE ELE ALINMALI
Hamileliğin gözde kırma kusuru (miyop, hipermetrop veya astigmat numaraları) değişikliği yaptığı doğru mudur?
Doğru, hamile kadınlar bu zorlu dönmelerinde görme açısından bazı sıkıntılar yaşayabilir. Hamileliğin kendisi gözde kırma kusuru değişikliği yapar. Progesteron ile bağlantılı olarak kornea dokusunun (gözün en öndeki bombe saydam tabakası) su tutma özellikleri değişir. Bunun sonucu olarak görme bulanır ve özellikle kontakt lens kullananlarda lense karşı aşırı bir duyarlanma gelişebilir. Bu dönemde kontakt lens kullanımının ertelenmesi doğru bir tercihdir. Görme zaafı ifade eden tüm hamile kadınların yakınmaları büyük bir ciddiyetle ele alınmalı ve özenle bir ayırıcı tanı çalışması gerçekleştirilmelidir.
Sevgili okurlar, bu hafta konumuz gebelik esnasında deride oluşan çatlaklar. Gebeliğin özellikle son 3 ayında kilo artışına, ödeme ve hormonal değişimlere bağlı en sık görülen cilt problemi çatlak, yani ‘strech marks’ emzirme dönemi boyunca da göğüslerde, karında, bel, iç kol, iç bacak, kalçalar, diz arkasında oluşur. Özellikle görsel açıdan kadınları rahatsız eden bu önemli konuyu ve gebelik çatlaklarında buz terapisini (New Midas) Ankara Metis Polikliniği doktorlarından dermatoloji uzmanı Dr. Banu Öztürk Başsoy ile konuştuk.
Öncelikle gebelik çatlakları nasıl oluşur? Tedavisi mümkün mü?
Çatlak, cildin dermis tabakasında bulunan elastin ve kollajen liflerin parçalanması, yıkılması ve kaybıdır. Atrofi olarak tanımlanan ve önce kızarık, zaman içinde beyaz görülen bu cilt alanlarının, vücut tarafından yüzde 100 onarımı mümkün değildir. Ancak çatlak çevresindeki normal deriden iyileşme başlatılabilir. Klasik tedaviler, mezoterapi, PRP, karboksiterapi, radyofrekans, fraksiyonel lazer, iğneli radyofrekans, dermaroller’dır.
Son olarak buz radyofrekans ve kızılötesi teknolojisini bir araya getiren New Midas, çatlakların onarımında, alt karın sarkmalarının toparlanmasında, göğüs toparlanması ve dikleşmesinde, kalça, uyluk, bacaklarda gözlenen sarkma ve selülit görünümünün giderilmesinde de oldukça iyi sonuç alınan bir yöntem olup tedaviye başlamak için emzirme döneminin bitmesi beklenmiyor. Klasik çatlak tedavilerine emzirme dönemi bitince başlanmaktaydı ve uzun sürede sonuç alınıyordu.
CİLDİ SIKILAŞTIRIYOR
Bu yöntemin klasik radyofrekanstan farkı nedir?
Radyofrekans, ısı etkisiyle çatlak alanında parçalanmış liflerin (kollajen ve elastin lifleri) yeniden yapımını uyaran, uzun yıllardır kullanılan bir yöntemdir ancak ciltte yanıklara yol açabilir. Bir diğer etkili yöntem iğneli radyofrekans, diğer adıyla ‘Altın İğne’ olup çok ağrılı bir uygulamadır. New Midas’ın en önemli özelliği uygulama başlığının -5 dereceye kadar soğuk-buz olmasıdır. ‘Buz’ başlık sayesinde cildi sıkılaştırır, kısa sürede çatlakları onarır ve aynı zamanda deri altında yağları eritir.
Sevgili okurlar, bu hafta konumuz tiroid nodülleri...
Tiroid nodülleri, tiroid bezinde oluşan yumrulardır. Nodüller, tiroid hücrelerinin anormal çoğalmaları ve büyümeleri nedeni ile oluşur. Bazı yaşlı nodüller zamanla kireçlenir ve içi sıvı dolu kistlere dönüşür. Tiroid nodülleri önemli bir sağlık sorunudur, çoğu iyi huyludur. Tiroid bezi ve nodülleriyle ilgili hafta boyunca sizlerden gelen sorular doğrultusunda Ankara Güven Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Alptekin Gürsoy ile konuştuk.
Tiroid nodülü nedir?
Tiroid bezinde belirgin yer kaplayan, çevresindeki normal tiroid dokusundan kıvam olarak farklı küresel veya oval şekilli, normal olmayan dokuya verilen isimdir. Nodül tiroid bezi içerisinde normalde olmaması gereken kitle veya yumru olarak da tanımlandırılabilir. Tiroid bezi içerisinde nodül varlığında hastalık nodüler guatr olarak isimlendirilir. Tiroid nodüllerinin boyutları birkaç milimetreden birkaç santimetreye kadar değişkenlik gösterebilir. Toplumda en sık rastlanan tiroid bezine ait hastalık grubunu oluşturur.
Peki bu nodüllere neler sebep olur?
Tiroid nodüllerinin oluşumunda en önemli faktör iyot eksikliğidir. Ülkemiz gibi iyot eksikliği olan bölgelerde tiroid nodüllerinin sıklığı belirgin olarak artmıştır. Türkiye genelinde yapılan ultrason taramalarında erişkin toplumun yarısına yakınında nodüler guatr tespit edilmiştir. İyot yetersizliği dışında bazı çevresel faktörler de (örneğin doğal guatrojenler) tiroid nodüllerinin gelişiminde önemlidir. Ayrıca genetik (ailesel) bazı faktörlerin de önemli olduğunu biliyoruz.
DIŞARIDAN FARK EDİLMİYOR
Tiroid nodülünün belirtileri nelerdir ve tespit edilmesinin önemi nedir?
Sevgili okurlar, bu hafta konumuz beyin ve sinir cerrahisinde ameliyatsız tedavi imkanı veren CyberKnife teknolojisi. ‘Uzay Neşteri’ olarak adlandırılan CyberKnife teknolojisiyle kesme işlemi ve anestezi olmadan hastalara ayaktan tedavi imkanı sunuluyor. Görüntüleme, bilgisayar ve robotik sistemlerde yaşanan baş döndürücü gelişmeler sonucu beyin hastalıklarının tedavisinde çok önemli ilerlemeler kaydediliyor. CyberKnife radyocerrahi sistemi de bunlar arasında öne çıkan teknolojilerden biri. Tümörlere ameliyata gerek kalmaksızın, yani kesme işlemi ve anestezi olmadan müdahale imkanı tanıyan CyberKnife, tümörü çevreleyen sağlam doku ve organları da koruyarak yan etkilere karşı önemli sonuçlar alınmasını sağlıyor. Sistemin doktorların onayı halinde başta beyin metastazı ve omurgaya yayılım göstermiş tümörler olmak üzere çok çeşitli hastalıklarda kullanımı söz konusu. Bu konuda hafta boyunca sizlerden gelen soruları Medicana International Ankara Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi uzmanı Prof. Dr. Sait Şirin’e sorduk:
ANESTEZİ GEREKMİYOR
- Öncelikle CyberKnife teknolojisi hakkında bilgi verir misiniz?
CyberKnife, robotik bir kola takılan lineer hızlandırıcının ürettiği X-ışını demetlerini bin 200’ün üzerinde farklı açıdan milimetrenin altında bir hassasiyetle hedefe yönlendirme yeteneğine sahip bir radyocerrahi sistemi. Cihaz bu sayede beyindeki veya diğer organlardaki tümörleri ameliyata gerek kalmaksızın, yani kesme işlemi ve anestezi olmadan yok etmek veya zararsız hale getirmek mümkün. Cihazın arkasında onu kontrol eden ve yüksek doğrulukta çalışan bir yazılım mevcut. Bu donanım ve yazılımın yanı sıra lezyonun en iyi ne şekilde tedavi edileceğinin planlandığı bir başka program da bulunuyor. Tedavi esnasında hedefin yerleşim yeri görüntüleme yöntemleriyle sürekli kontrol ediliyor.
- Bu teknoloji beyin ve sinir cerrahisinde hangi hastalıklarda kullanılıyor?
Beyin cerrahisinde CyberKniferadyocerrahi sistemi kullanımını beyin ve omurga olarak iki bölgeye ayırabiliriz.
Başta beyin metastazı dediğimiz kanserlerin beyne yayılımlarında, Meningioma diye adlandırılan beyin zarının iyi huylu tümörlerinde, Schwannoma olarak bilinen sinir kılıfının iyi huylu tümörlerinde, hipofiz bezi adenomlarında, AVM dediğimiz beynin doğuştan olan anormal damar yumaklarında, yüzde şiddetli ağrılara neden olan Trigeminal nevraljide ve tedavilere dirençli obsesif kompulsif bozuklukta olmak üzere geniş bir alanda kullanıyoruz.
Sevgili okurlar bu hafta konumuz, günün büyük bölümünü masa başında ve çoğu zaman hareketsiz olarak geçiren ofis çalışanlarında görülen rahatsızlıklar. Bir çoğumuz masa başında zaman geçiriyoruz. Bu zaman boyunca iskelet sistemimizde ve kaslarımızda gerek hareketsizliğe gerekse duruş bozukluklarına bağlı ağrılar meydana geliyor. İlerleyen safhalarda bu ağrılı durumlar güç kaybına bile neden olabiliyor. İşte tüm bu sorunları, hafta boyunca sizlerden gelen mailler doğrultusunda Fizik, Tedavi ve Rehabilitasyon uzmanı Dr. Aslı Turan’la konuştuk.
* Günün büyük bölümünü masa başında çoğu zaman hareketsiz olarak geçiren ofis çalışanlarında sık görülen sorunlar nelerdir?
Mesai saati boyunca ekran karşısında sürekli tekrarlayıcı hareketler yapmak zorunda kalan çalışanlar, uygun olmayan masa düzeni, uygun olmayan oturma pozisyonu, vücut yapısını zorlayıcı oturma, kalkma, uzanma hareketleriyle, önceleri hafif ağrılarla başlayan gittikçe ağırlaşan ve iş gücü kaybına neden olabilecek birçok sağlık sorunu yaşayabilirler. Ofis çalışanlarında en sık görülen kas iskelet sistemi sorunları: kas zorlanmaları, tendinit adı verilen tendon iltihaplanmaları, karpal tünel veya ulnar tünel sendromu adı verilen sinir sıkışmaları, bel ve boyun fıtıkları ve kireçlenmelerdir. Ayrıca kas iskelet sistemi hastalıkları yanı sıra göz sorunları, baş ağrısı, yorgunluk, halsizlik ve psikolojik problemler da ofis çalışanlarında görülebilen başlıca sorunlardır.
* Masa başı çalışanlar boyun ağrısı, bel ağrısı, kollarda ağrı ve uyuşmalardan genellikle şikayetçilerdir. Bu hastalıkların masa başı çalışanlarda daha fazla sıklıkla görüldüğü söylenebilir mi?
Ofis çalışanları, uzun süreli aynı kaslara yük bindiren tekrarlamalı hareketler, duruş ve oturuş bozukluğu, iş yetiştirme, zaman baskısı ve stres nedeni ile sıklıkla kas zorlanmalarına maruz kalırlar. Masa başı çalışanlarda artmış sıklıkla boyun ve üst ekstremite sorunları görülmekle birlikte endüstriyel çalışanlarda bel ve alt ekstremite sorunları daha sık görülmektedir.
* Boyun ve bel ağrılarının, el bileği ağrılarının görülme sıklığı kadın ve erkeklerde farklı mıdır?
Masa başı çalışanlarda sık görülen kas iskelet sistemi hastalıklarında sıklık cinsiyete göre belirgin bir farklılık göstermez. Hem erkek hem de kadın hastalar benzer risklere maruz kaldıklarından boyun bel veya el bileği sorunları benzer sıklıkta görülmektedir. Hastalıklara yakalanma sıklığı cinsiyetten çok vücudun ve ekipmanın kötü kullanımı yanı sıra fiziksel kondüsyon eksikliğine, daha önce geçirilmiş hastalıklara ve yaşlanmaya bağlı olarak artabilmektedir. Ayrıca kişinin yaşam biçimi de önemlidir. Dengesiz ve sağlıksız beslenme, kötü alışkanlıklar, vücudu zorlayabilecek ağır sporlar, ağır ev işleri, uyku sorunları ve yeterli dinlenememe de kas iskelet sistemi hastalıklarına yakalanma sıklığını arttırmaktadır.
DOĞRU OTURUŞ, DİK OTURUŞ
Sevgili okurlar bu haftaki konumuz ‘endometriozis’ ve sebep olduğu çikolata kistleri. Endometriozis, doğurganlık çağındaki kadınlarda sık görülen ve kadınların yaşamlarını önemli şekilde etkileyebilen bir hastalık. Dünya çapında 150 milyondan fazla kadında görülüyor. Bu hastalığa dikkat çekmek için her sene düzenlenen 13 Mart Dünya Endometriozis Günü etkinlikleri kapsamında 100 binlerce kadın yürüyor. (http://www.millionwomenmarch2014.org). Tedavi edilmezse kısırlığa bile yol açabilen bu hastalığı Ankara Medicana International Ankara Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Süleyman Akarsu’yla konuştuk ve hafta boyunca sizlerden gelen sorular doğrultusunda bilgi edindik.
- Endometriozis’i tanımlayabilir misiniz?- Endometriozis, rahim iç yüzünü döşeyen ve her adet kanamasında dökülen endometrium dokusuna benzer dokunun rahim dışındaki bölgelerde bulunması sonucunda ortaya çıkıyor ve en sık olarak ağrı ve kısırlık belirtilerine neden oluyor. Rahim içerisindeki endometrium dokusunda olduğu gibi endometriozis odaklarında da her adet döneminde kalınlaşma, dökülme ve kanama olduğu için; kanama ve dökülen doku çevre dokularda iltihabi tepkilere ve yapışıklıklara yol açıyor. Kadınların yaşamını önemli derecede etkileyebilmesine karşın, pek çok hastaya erken tanı konamıyor ve şikayetlerin asıl nedeni yıllar sonra anlaşılabiliyor. Endometrioziste yaklaşık olarak ilk belirtiyle teşhis arasında 8 seneye yakın bir süre geçebiliyor.
AĞRI VE KISIRLIK
- Endometriozis’i olan kadınlarda ne gibi şikayetler görülür?- Endometriozisin en sık rastlanan iki belirtisi ağrı ve kısırlıktır. Ağrı sadece adet sırasında olabileceği gibi sürekli de olabilir. Ağrı genellikle kasıklarda karın alt bölgesinde ve belde hissedilir. Hem adet sancısı çeken, hem de cinsel ilişki sırasında ağrısı olan kadınlarda, öncelikle endometriozis düşünülmelidir. Endometriozisi olan 10 kadından 4’ünde gebe kalma güçlüğü görülebilmektedir. Bazı hastalarda düzensiz ve şiddetli adet kanaması olabilir. Endometriyuma benzer dokunun yerleştiği bölgeye bağlı olarak yorgunluk ve halsizlik, adet sırasında ishal veya kabızlık, ağrılı ve kanamalı idrar yapma, kusma, burun kanaması, kanlı balgam gibi farklı şikayetler görülebilir.
- Endometriozis odakları hangi organlarda bulunabilir ve niye çikolata kisti denir?- Endometriozis odakları karın içinde; yumurtalıklar, tüpler, karın iç zarı, rahim bağları ve rahim çevresinde, hatta rahim duvarının içinde görülebilir. Yumurtalıklarda oluştuğunda her adet döneminde dökülen kan ve doku oluşan kist içinde birikerek çikolata gibi kahverengi bir görünüm aldığı için çikolata kisti adı verilmektedir. Endometriozis odakları eski ameliyat, sezaryen izlerinde, mesanede ve bağırsaklarda da görülebilir. Hastalığa nadir olarak burun, göz, akciğerler gibi uzak bölgelerde de rastlanabilmektedir.
NEDENİ GİZEMİNİ KORUYOR
- Peki, Endometriyosiz’in görülme sıklığı nedir?- Endometriozis üretken yaştaki her 10 kadından 1’inde görülmektedir. Bu da dünya çapında 170 milyondan fazla kadının en üretken çağlarında endometriozis nedeniyle acı çektikleri anlamına gelmektedir.
- Endometriyozis’in nedeni nedir? Risk altında olan hasta grubu var mıdır?
Sevgili okurlar bu hafta konumuz ‘pulmoner rehabilitasyon...’
Rehabilitasyon ‘iyileştirme’ demektir. Dolayısıyla, pulmoner rehabilitasyon akciğer ve solunum yolu hastalıklarında hasta yaşam kalitesini artırmak amacıyla uygulanan egzersiz programları bütünüdür. Bu yıl ilk defa tüm yurtta 9-15 Mart tarihlerinde pulmoner rehabilitasyon haftası çerçevesinde, Türk Toraks Derneği ve Sağlık Bakanlığı konu ile ilgili çeşitli etkinlikler düzenleyecek. Biz de destek olmak ve farkındalık yaratmak amacıyla bu hafta, kronik solunum hastalıklarının tedavisinde pulmoner rehabilitasyonu ele alacağız. Bu konuda hafta boyunca sizlerden gelen soruları Kafkas Üniversitesi Göğüs Hastalıkları ABD başkanı ve Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi Kronik Solunum Yetmezliği Kliniği/Pulmoner Rehabilitasyon ve Evde Bakım Merkezi Eğitim Görevlisi Prof. Dr. Pınar Ergün’e sorduk:
- Pulmoner rehabilitasyon ne demektir?
Günümüzde kronik solunum hastalıklarının tıbbi tedavisinin standart bir bileşeni olarak kabul edilen pulmoner rehabilitasyon, kronik solunum hastalarının fiziksel ve psikolojik durumlarını düzeltmeyi ve sağlığı geliştirici kalıcı davranışları sağlamayı hedefleyen, hasta değerlendirmesini takiben bireysel olarak belirlenen egzersiz eğitimi, davranış değişikliği geliştirme, hasta ve ailesinin eğitim gibi yaklaşımları içeren, kapsamlı uygulamalar bütünüdür.
İLERLEMESİNİ ÖNLÜYOR
- Peki pulmoner rehabilitasyon hastalara ne gibi faydalar sağlamaktadır?
Hastalığa bağlı gelişen nefes darlığı ve fonksiyonel yetersizliği ortadan kaldırır. Hastalığın ilerlemesini önler. Egzersiz toleransını arttırır. Sağlık durumunu iyileştirir. Komplikasyonları önler ve tedavi eder. Hastalık atak sayısını azaltır atak şiddetini hafifletir. Yaşam kalitesini iyileştirir. Hastane ziyaret ihtiyacını, sağlıkla ilişkili harcamaları azaltır. Sağ kalımda iyileşme sağlar.
- Solunum yolu hastaları için egzersizin önemi nedir? Neden egzersiz yapmalıyız?
Sevgili okurlar, önümüzdeki hafta dünya glokom haftası. Biz de glokomla ilgili toplumun dikkatini çekmek, insanların farkındalığı artırmak, bilinçlendirmek, hastaların yaşadığı sorunları ortaya koymak amacıyla konumuzu glokom olarak seçtik. 7 yıl önce 6 Mart Dünya Glokom günü olarak, Dünya Glokom Topluluğu ve Dünya Glokom Hastaları topluluğu’nun ortak aktivitesi olarak kutlanmaya başladı. Son 3 yıldır da Mart ayının 2. haftası Dünya Glokom Haftası olarak kutlanıyor. Bu iki uluslararası derneğe üye yerel dernekler, glokom uzmanları ve gönüllü kuruluşlar, tüm dünyada eş zamanlı yapılan bilgilendirme toplantıları, gönüllü taramalar, afişler, el ilanları, kamu spotları ve video kliplerle bu tarihlerde halkı glokom hakkında bilinçlendirmeye çalışmaktadırlar. Biz de glokomla ilgili konunun uzmanı TOBB ETÜ Hastanesi Göz Hastalıkları bölümü doktorlarından Göz Hastalıkları ve Glokom Uzmanı Prof. Dr. Nuray Akyol’a merak edilenleri sorduk.
- Öncelikle glokom nedir ve kimlerde görülür?
Halk arasında karasu adıyla bilinen glokom, görme sinirinin dejeneratif bir hastalığıdır. Genellikle orta ve ileri yaş hastalığıdır; glokom hastalarının yüzde 90’ından fazlası 40 yaş üzerindedir. Görülme sıklığı yaşla birlikte artar, orta yaşlarda yüzde 2-4 arasında görülürken sıklığı ileri yaşlarda yüzde 10’a yaklaşır. Ancak gençlerde de glokom risk faktörlerine rastlanabilir.
BİRDEN ORTAYA ÇIKABİLİR
- Glokomun belirtileri nelerdir?
Glokom Alzheimer ve Parkinson gibi diğer dejeneratif sinir hastalıklarına benzer şekilde, son derece sinsi seyreder; ilk yıllarında hiçbir belirti vermez. Hastalığın başlangıç yıllarında hiçbir yakınma olmazken, 8-10 yıl geçtikten sonra hastalar görme alanlarının daraldığını farketmeye başlarlar; bazen bu durum, daralmış görme alanı yüzünden farkedilmeyen bir arabanın çarpması gibi dramatik bir şekilde ortaya çıkabilir. Sonraki yıllarda santral görme de azalmaya başlar; tedavi edilmemiş glokomda hastaların yarısı 15. yılda bir gözlerinde, yaklaşık 20. yılda da her iki gözlerinde görmelerini kaybederler.
- Glokomun tedavisinden biraz bahseder misiniz?