Bölgesel aşırı terleme, koltuk altı, el ve ayakta normalden çok fazla üretilen ter olarak tanımlanabilir. Sosyal hayatı oldukça olumsuz etkileyen, yaşamı zorlaştıran bu önemli sorunu ve çözüm yöntemlerini Dr. Esin Özdemir Barak ile konuştuk:
* Aşırı terleme nedir, vücudun hangi bölgelerinde sık görülür?
Terleme, sinir sistemimiz tarafından kontrol edilen fizyolojik bir olaydır. Terleme ile fazla ısınan vücut soğutulur böylece vücudun ısısının sabit tutulması sağlanır. Bölgesel aşırı terleme yani hiperhidrozis olan kişilerde koltuk altı, el ve ayaklarda normalden 4-5 kat fazla ter üretilir. Bu kişilerde beyinden sinir uçlarına giden, terlemeyi yöneten uyarılarda aşırı duyarlılık, yani fazla çalışma söz konusudur. Hastaların ek hastalığı olmaksızın, ter bezlerinin yapı ve sayısı normalken, bezlerin çalışmaları aşırı olmaktadır. Bu hastalarımızda duygusal stresler, korku, heyecan, sinirlenmek, fiziksel aktiviteler ve tabii sıcak hava aşırı terlemeyi başlatır.
*Kimler bu hastalıktan etkileniyor?
Bölgesel hiperhidrozis toplumun yüzde 1-2’sinde görülür. Bu kişilerin yüzde 60-80’inde aile hikayesi yani genetik yatkınlık vardır. Genellikle el içi ve ayak terlemeleri çocuklukta, koltuk altı terlemesi de ergenlikte başlar.
-Aşırı terleme hastayı nasıl etkilemekte, ne şikayetlere yol açmakta?
-Kıyafetlerde kol altlarında ter lekeleri, sürekli nemli avuç içleri, ıslak ayaklar başlıca şikayetlerdir. Hastaların el sıkarken utandıklarını, kağıt ve çalıştıkları her türlü malzeme ıslandığı için okul ve iş yaşamında sorun yaşadıklarını görüyoruz. Giderek sosyal ve spor aktivitelerden kaçınma başlıyor. Bütün bunlar hastaların yaşam kalitesini ileri derecede olumsuz etkiliyor.
ÇIBAN VE MANTAR RİSKİ
Sevgili okurlar bu hafta konumuz Alzheimer hastalığı. Halk arasında bunama olarak bilinen bu hastalık, özellikle ilerleyen yaşlarda görülmektedir. Biz de bu konuyla ilgili bu hafta köşemizde Ankara TOBB ETÜ Hastanesi doktorlarından nöroloji uzmanı Doç. Dr. Erdal Eroğlu’nu konuk ettik. Hafta boyunca sizlerden gelen sorular doğrultusunda Alzheimer Hastalığı’nı konuştuk.
- Öncelikle Alzheimer Hastalığı nedir?- Alzheimer Hastalığı (AH) demansa (bunamaya) yol açan hastalıklar arasında en sık görülenidir. Tüm demansların yaklaşık yüzde 65-70’ini AH oluşturmaktadır. Bu hastalığın genellikle 65 yaş üstü hastalık olduğu bilinse de 40’lı yaşlarda da görülebileceği unutulmamalıdır. AH, sinsi başlangıçlı, genellikle yavaş olarak ilerleyen ve çoğu hastada bellek problemleriyle kendini gösteren nörodejeneratif (sinir hücresi harabiyeti) bir beyin hastalığıdır.
- Alzheimer hastalığı kalıtsal mıdır?- AH de kalıtımsal geçiş kanıtlanmıştır, ancak Alzheimer tipi demansların sadece yüzde 3’ü ailesel geçiş gösterir ki bunların da çoğu erken yaşlarda başlarlar. Geriye kalan büyük çoğunluğu ise kalıtımsal geçiş göstermezler ve bunlar daha ileri yaşlarda bu hastalığa yakalanırlar. Yakın akrabalarınızda AH varsa, bu sizin ya da çocuklarınızın ileride hasta olacağınız anlamına gelmez. Ancak ailesinde AH olanlarda bu risk olmayanlara göre 3-4 kat kadar daha fazladır.
- Peki her unutkanlığı olan Alzheimer Hastası mıdır?- Her unutkanlığı olan hastaya AH tanısı konulmaz. Çünkü, unutkanlığın sebebi yaşa bağlı unutkanlık ya da hafif bilişsel bozukluk dediğimiz durumlara bağlı da olabilir. AH tanısını koyabilmek için bilişsel fonksiyonlarımızdan en az iki tanesinde bozukluk tespit edilmeli ve bu bozuklukların hastanın günlük yaşam aktivitelerini bozmuş ya da performansını düşürmüş olması gerekmektedir.
MUTLAKA ARAŞTIRILMALI
- Hayatımızda ne gibi değişiklikler olursa Alzheimer Hastalığı’ndan şüphelenmeliyiz?- Aşağıdakilerden birisi ya da birkaçı olduğunda mutlaka nöroloji uzmanına müracaat edilmeli ve gerekli testler ve tetkikler yapılarak demans olup olmadığı araştırılmalıdır:
İş becerilerini etkileyen bellek bozukluğu. Her zaman yapılan ve iyi bilinen görevleri yaparken zorlanma. Lisan fonksiyonları ile ilgili sorunlar (kelime bulma güçlüğü, yanlış kelime kullanma, cümle kurmada zorluk çekme gibi)
Bu yeni yöntemi ve hangi durumlarda kullanıldığını, karaciğer tümörlerinin tedavisindeki önemini Ankara Kudret International Hospital doktorlarından genel cerrahi uzmanı Dr. Burak Kavlakoğlu ile hafta boyunca sizlerden gelen sorular doğrultusunda konuştuk:
* Karaciğer Tümörlerinde Radyofrekans Ablasyon(RFA) nedir?
Karaciğer tümörleri onkolojik cerrahi ile uğraşan cerrahların sıklıkla karşılaştıkları tümörlerdir. Toplumda oldukça sık rastladığımız hepatit-B zemininde gelişen hepatoselüler karsinom dediğimiz karaciğerin primer tümörleri son yıllarda önemli bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Gelişen radyofrekans ablasyon (RFA) teknolojisi, karaciğerde bulunan kanser hücrelerinin ısı enerjisi kullanılarak tedavisinde ufuklar açmaya başlamıştır. Çoğu zaman RFA olarak da adlandırılan radyofrekans ablasyon, kanser için bir minimal invaziv tedavi yöntemidir.
* RFA en sık hangi karaciğer tümörlerinde mi kullanılır?
RFA en sık hepatosellüler karsinoma olarak adlandırdığımız kronik hepatit-siroz zemininde gelişen karaciğerin kendi hücrelerinden kaynaklanan tümörlerde ve kalın bağırsak kanserlerinin karaciğere olan metastazlarında kullanılmaktadır. Hastanemizde de kullandığımız yeni nesil bipolar radyofrekans kaynaklı termo terapi (RFITT) cihazı ile karaciğer tümörleri güvenle tedavi edilebilmektedir. Bu cihaz çıkarılması mümkün olmayan, cerrahi sırasında çıkarılabilen tümörlerin yanı sıra karaciğerin karşı lobunda çıkarılamayacak bölgedeki tümörleri veya tedavi sonrası tekrarlayan tümörleri tedavi etmede güçlü bir alternatiftir.
İLAÇ KULLANIMINA DİKKAT EDİLMELİ
* RFITT tedavisine nasıl hazırlanmalıyız, yani hastayı nasıl hazırlamalıyız?
Öncelikle bitkisel ürünler dahil tüm kullandığınız ilaçları ve özellikle örneğin aspirin gibi kan sulandırıcı ilaçları doktorunuza söylemeniz gereklidir. Bu tedaviden belli bir süre önce bu ilaçların kesilmesi gerekir. Herhangi bir ilaca alerjiniz varsa bunu da söylemelisiniz. Gebelerde bu yöntem çok zorunlu olmadıkça uygulanmamalıdır. Uygulamadan önceki gece saat 24’den sonra bir şey yenilip içilmemelidir
Genellikle yaşlılıkla birlikte ve özellikle kadınlarda menopoz sonrası sıkça görülen bu hastalığı hafta boyunca sizlerden gelen sorular doğrultusunda Ankara TOBB ETÜ Hastanesi doktorlarından Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon uzmanı Dr. Ferda Aydoğdu ile konuştuk:
- Öncelikle Osteoporoz nedir? - Osteoporoz, kemik yoğunluğu ve sağlamlığının azalması ile kemiklerin kolay kırılabildiği bir hastalıktır. En sık menopoz sonrası kadınlarda ve ileri yaşlardaki kadın ve erkeklerde görülür. Genellikle yavaş seyirlidir, yıllar içinde gelişir. Ev içinde basit bir düşme ile kalça kırığı olabilir, ciddi tıbbi sorunlara yol açabilir. Tedavi için birçok seçenek olsa da korunma daha önemlidir.
- Osteoporoz nasıl teşhis edilmektedir?- Kemik mineral yoğunluğunun ölçülmesi ile saptanır, birçok yöntem vardır. Dünya Sağlık Örgütü-WHO, menopoz sonrası kadınlar için “Dual-energy X-ray absorptiometry-DEXA” yöntemini standart kabul etmektedir. Ayırıcı tanı için kan ve idrar tetkikleri kullanılır. Kemik zayıflığı yapabilen birçok hastalık vardır. Osteoporoz kırık olana kadar belirti vermeyebilir, başka bir amaçla çekilmiş bir röntgen filminde tesadüfen saptanabilir.
Kemik yoğunluğunu ölçen testlerin hangi hastalara veya sağlıklı kişilere uygulanması gerektiği konusunda araştırma ve tartışmalar sürmektedir. Menopoz sonrası kadınlarda risk faktörü var ise, 65 yaş sonrası tüm kadınlara, 70 yaş sonrası erkeklere önerilmektedir.
SİGARA VE ALKOLDEN UZAK DURUN
- Kemik zayıflığında kişinin risk faktörleri var mıdır? - Erişkin yaşta basit düşme ile kırık öyküsü, ailesinde basit düşme ile kalça kırığı öyküsü, bazı ilaçların (kortizon, epilepsi/sara ilaçları, heparin vd) uzun süreli kullanımı, zayıf kişiler (50 kg altı gibi), diyabet-şeker hastalığı, tiroid sorunları, kadınlık (östrojen) ve erkeklik (testesteron) hormonlarında yetersizlik, 40 yaş öncesi erken menopoz, diğer hormonal sorunlar, Romatoid Artrit gibi ağır seyredebilen romatizmal hastalıklar, normal beslenmeyi etkileyebilen bağırsak ve böbrek sorunları vs.
- Peki kemik sağlığımızı korumak için önerileriniz var mı?- Elbette; gençlik yıllarında sağlıklı yaşam önerilerine uymak, hareketi arttırmak, kalsiyum ve vitamin D’den zengin yiyecekleri tercih etmek (yeşil yapraklı sebzeler, et, süt ve süt ürünleri, balık, tahıllar vb), sigaradan kaçınma, alkol tüketimini sınırlı tutmak önemlidir.
Bir çok eklem yeri içinde vücudun dengesini ve ağırlığının çoğunu taşıyan kalça ekleminde meydana gelen problemler kasık ağrısıyla sonuçlanabilir. Bu kasık ağrıları çoğu zaman başka hastalıklarla karıştırılabilir ve bu sebeple teşhis süreci uzayabilir. Bu yeni tanımlanan hastalıkla ilgili her şeyi hafta boyunca sizlerden gelen sorular doğrultusunda halen Çankaya Hastanesi’nde görev yapmakta olan Ortopedi Uzmanı Dr. Asım Kayaalp ile konuştuk.
- Ortopediyi ilgilendiren kasık ağrısı nedenleri ve en önemli belirtileri nelerdir?- Doğrudan kalça ekleminin bazı hastalıkları kasık ağrısına neden olabileceği gibi, çevredeki kasların hastalıkları da ağrıya yol açabilir. Bu hastalıklar arasında en yaygın olanı kalça sıkışma hastalığıdır. Uzun yıllar boyu sebebi bulunamayan kasık ağrısı ve buna bağlı olarak gelişebilen kalça eklemi kireçlenmesine (artroz) yol açan bu hastalık son 10 yıl içinde tanımlanmıştır. Bu hastalık tanımlanmadan önce genç yaşta gelişen kalça eklemi kireçlenmesinin nedeni bilinmiyordu.
TAHMİN EDİLENDEN YAYGIN
- Bu hastalık çok mu yaygın, ayırt edici belirtileri neler?- Tahmin edilenden daha yaygın aslında. Bu hastalığa yol açan kalça şekil bozukluğu ergenlik çağında başlıyor. Ergenlikten önce çok fazla spor yapanlarda daha sık görülüyor. Toplumun neredeyse yüzde 5-15’inde bu şekil bozukluğu var ve bu hastalık için adaylar. Kasıkta ve kalça çevresinde ağrı en sık görülen belirti. Bazen eklemde takılma, boşa çıkma hissi de belirtiler arasında oluyor. Ağrı sporla ilişkili olabileceği gibi, oturarak yapılan uzun seyahatlerde, özellikle uçak yolculuğunda, dik yokuş çıkarken hatta gece uyurken bile olabiliyor. Hastalık genç sporcularda daha fazla olmakla birlikte 14-15 yaşından sonra her yaşta görülebiliyor.
- Peki bu hastalığın tanısı nasıl koyulmaktadır?- Kalça hastalıkları ile uğraşan ortopedist için zor değil. Muayene ve radyolojik inceleme ile kesin tanı koymak mümkün.
CERRAHİ TEDAVİ GEREKİYOR
- Kalça sıkışma hastalığının tedavisi nasıl olmaktadır?- Bir hastaya kalça sıkışma hastalığı tanısı konulmuşsa ve henüz eklem ciddi ölçüde hasar görmemişse tedavisi oldukça başarılı aslında. Hemen tüm hastalarda cerrahi tedavi yani ameliyat gerekli. Ameliyat açık ya da artroskopi denilen yöntemle yapılıyor. Açık cerrahi müdahale çok büyük bir kesi, kemiklerin kesilerek kalça ekleminin yerinden çıkartılmasını gerektirdiğinden dolayı hem riskleri daha fazla hem de iyileşmesi uzun. Bu nedenle, özel durumlar dışında birkaç küçük delikten yapılan artroskopik cerrahi daha çok tercih ediliyor.
- Bu hastalığın tedavisi ülkemizde nerelerde yapılıyor?
Sevgili okurlar bu hafta konumuz prostat bezi hastalıkları ve yeni tedavi yöntemleri. Prostat, erkeklerde yaşla birlikte hormonal ve çeşitli etmenlere bağlı olarak prostatın (erbezi) büyümesidir. Prostat bezi normalde üreme için erkekteki tohum hücrelerinin (sperm) hareketlenmesini sağlayan sıvı üretir, ve idrar kesesi ile idrarı dışarı atan idrar yolu arasında bulunur. Temel olarak rahatsızlıkların sebebi prostat büyümesi ve prostat iltihabı yani prostatittir. Halk arasında kötü bir üne sahip olan prostat tedavisi, yeni yöntemlerle artık çok daha güvenli ve konforlu hale gelmiştir. Bütün bunları ve yeni gelişmeleri sizlerden gelen sorular doğrultusunda Medicana International Ankara Hastanesi doktorlarından üroloji uzmanı Doç. Dr. Gürdal İnal ile konuştuk.
- Öncelikle prostat nedir?- Prostat her erkekte bulunan üremeye yardımcı bir organdır. Yaşla beraber ve bazı genetik faktörlerle birlikte prostat bezi büyür, bu büyümeyle birlikte idrar yolunun önünü tıkayarak erkeklerin idrar yapmasında sıkıntı meydana getirir. Herkesin prostata bağlı olarak tedavi olmasına gerek yoktur. Ancak bunun kararının bir ürolog tarafından verilmesi lazımdır.
- Prostatla ilgili hastalıklar nelerdir?- İyi huylu prostat büyümesi, prostat kanseri ve prostat iltihabı, genel olarak prostatla ilgili hastalıklar olup, iyi huylu prostat büyümesi ve prostat kanserinin ayrımı da ürolog tarafından yapılır.
- Belirtileri nelerdir?- İyi huylu prostat büyümesi ve prostat kanserinin belirtileri birbirine benzerdir. Bunların belirtileri, idrara çıkma sayısındaki artış, gece idrara çıkma, idrar akım hızının azalması, kesintili idrar yapma, idrarı tam anlamıyla boşaltamama hissi, acil tuvalete yetişme hissi, bazen de tuvalete yetişirken idrar kaçırmadan ibarettir. Günde 7-8 seferden daha fazlası, sık idrara gitme olarak değerlendirilir. Bu şikayetlere sahip olan hastalar bir üroloji uzmanına gitmelidir.
TEDAVİLERİ FARKLI
- İyi huylu prostat büyümesinin tedavi yöntemlerinden bahseder misiniz?- İyi huylu prostat ve kötü huylu prostat hastalığının tedavileri farklıdır. İyi huylu prostat büyümesi toplumda daha çok görülür ve yaşa bağlı olarak görülme sıklığı artar. İyi huylu prostat büyümesinin tedavisine doktor karar verir. Bazı durumlarda tedaviye gerek olmaz, kendiliğinden geçecek kadar hafif eğilimlidir. Bazı durumlarda ilk olarak ilaç tedavisi denenir. İlaç tedavisine cevap vermeyen ya da tıbbi sorunları nedeniyle ilaç kullanamayacakların tedavisi ise ameliyattır.
- Prostat tedavisi nasıl yapılmaktadır ve yeni yöntemler nelerdir?- Prostat ameliyatları çok eski tarihlerden beri yapılmaktadır. Halk arasında prostat ameliyatlarının kötü bir ünü vardır ve bu ünden dolayı hastalarımız genelde prostat şikayetiyle doktora gitmekten kaçınır. Ancak gelişen teknoloji doktora çok büyük kolaylık sağlamaktadır. Doktora kolaylık sağlandığında hastanın konforu ve ameliyatın başarı oranı da artmaktadır. İlk önce endoskopik yöntemler gelişmeye başlamıştır. Bu yöntemler ile açık prostat ameliyatlardan kapalı TUR dediğimiz ameliyatlara geçilmiştir. Bunlarda hastanın vücudunda kesik olmamaktadır. TUR ameliyatları yıllarca başarılı bir şekilde uygulanmaktadır. Yeni teknolojik eklenmelerle çok daha kaliteli ve iyi sonuçlar veren ameliyatlar yapılmaktadır. Mesela plazma kinetik jeneratörlü ameliyat yapabiliyoruz. Bu bize daha uzun süreli ameliyat yapabilme olanağı sağlıyor. Eskiden bunlar zamanla sınırlı ameliyatlardı. Şimdi hastanın kondüsyonu elverdiği sürece ameliyat yapabiliyoruz. Yani daha büyük prostatları tedavi edebiliyoruz.
Sevgili okurlar bu hafta konumuz refleks tedavi olarak bilinen ancak literatürde Temprana Refleks Terapi olarak geçen yeni dönem tamamlayıcı bir tedavi tekniği. Bu yöntem aslında oldukça eski bir yöntem. Genellikle yüz bölgesinde değişik özel noktalara basınç uygulanarak yapılır. Günümüzde bir çok hastalık için kullanılan bu yöntemi hafta boyunca sizlerden gelen sorular doğrultusunda Yrd. Doç. Dr. Fizyoterapist Gamze Şenbursa ile konuşacağız.
Öncelikle Temprana refleks terapi nedir?
Temprana refleks terapi yeni dönem tamamlayıcı tedavilerden biridir. Çinlilere ait enerji meridyenleri ve akapunktur noktaları, Vietnam ve yerlilere ait vücut haritaları, nöroanatomi (vücut sinir haritasındaki noktalar) ile kombine edilmiştir. Bu bölgeler üzerine elle çeşitli manevralar uygulananarak yapılan bir yöntemdir. Yani vücudumuzu yöneten organ olan beyne bu basınç noktaları ile uyarı sinyalleri yollanmakta ve bu sinyallerle ulaşmak istenilen bölgede iyileşme sağlanmaktadır. Dolayısıyla aslında kişinin rahatsızlığına bağlı olarak bölge ve uygulanan terapi farklılık göstermektedir.
Refleks terapinin içeriğinde neler vardır?
Bu tedavi 10 farklı tekniğin harmanlanıp bir araya toplanması ile ortaya çıkan yoğunlaştırılmış bir protokoldür. Yaklaşık 5 bin yıllık geçmişe sahip olan teknikler, ilk olarak mısırlı bir doktor olan Anknahor de Saggara tarafından yazılı bir kaynak haline dönüştürülmüştür. Manuel refleks terapi, akapunkturdan çok daha önce geliştirilmiş ve yerli kabileler tarafından koruyucu bir tedavi olarak çocuk ve kadınlara düzenli uygulanmıştır. Dr. Alfonso Cornelius ciddi bir enfeksiyon durumunda, yüzdeki bazı nokta ve bölgeleri uyararak kendisini iyileştirmiş ve yüz refleks terapi ile alakalı ilk makaleyi yazmıştır.
UZMANLIK GEREKTİRİYOR
Bu tedavinin son dönemde sıklıkla duyduğumuz refleksoloji ile bir bağlantısı var mıdır?
Sevgili okurlar bu hafta konumuz dış kulak yolu enfeksiyonları. Özellikle havaların ısınması ile deniz ve havuz sezonunun açılması, otitis eksterna olarak bilinen dış kulak enfeksiyonlarının görülme sıklığının artmasına neden olmaktadır. Bu konuyu sizlerden gelen sorular doğrultusunda Ankara Acıbadem Hastanesi doktorlarından Kulak Burun Boğaz Uzmanı Doç. Dr. Ali Titiz ile konuştuk.
- Öncelikle bize dış kulak yolunun kulağın hangi kısmına kadar olan bölge olduğunu anlatır mısınız?- Dış kulak yolu, 1/3 dış kısmı kıkırdak ve 2/3 iç kısmı kemik yapıdan oluşan yaklaşık olarak 2,5 cm uzunluğunda bir kanaldır. Bu kanalın fonksiyonu, sesin orta kulağa iletimini sağlamakla birlikte kulak zarı ve dolayısıyla orta ve iç kulak yapılarını yabancı nesne ve çevresel etkilerden korumaktır. Kemik ve kıkırdak birleşim yeri isthmus olarak adlandırılır ve dış kulak yolunun en dar bölümünü oluşturur. Genelikle enfeksiyonun en sık başladığı yer de burasıdır.
- Peki dış kulak yolu enfeksiyonu nasıl oluşur?- Serumen (earwax), dış kulak yolunda yapılan bir salgıdır. Bu kulak salgısı asidik bir tabaka oluşturur ve dış kulak yolunun enfeksiyondan korunmasında yardımcı olur. Genetik ve ırksal özelliklerin farklılığı, serumenin görünüşü, kıvamı ve içerdiği immünglobulin ve lizozim antibakteriyal maddeler gibi fiziksel ve kimyasal özelliklerinde değişikliklere neden olabilir. Üretilen serumen kademeli olarak dışa doğru yönlendirilir ve buradan dışarıya dökülür.
Dış kulak yolunun kendi kendini temizleme özelliği ve enfeksiyonlara karşı koruma mekanizması olmasına karşın, nemi saklama özelliğinden dolayı diğer vücut derilerine göre enfeksiyon oluşumuna daha elverişli bir ortam yaratır. Bu durum, yeteri özen gösterilmediği zamanlarda, bakteri ve mantarların üremesine ve kolayca hastalık oluşmasına sebep olabilir.
İŞİTME KAYBI GÖRÜLEBİLİR
- Dış kulak yolu hastalıklarının belirtileri nelerdir?- Dış kulak yolu enfeksiyonunda önemli fiziksel bulgu, kulak kanalının ön kısmına veya kulak kepçesinin arkaya doğru çekilmesi ile ağrı oluşumudur. Hastalarda ayrıca kulak ağrısı, kulakta dolgunluk veya basınç hissi, dış kulak yolunda kızarıklık, ödem ve daralma, kulak akıntısı, kaşıntı, işitme kaybı, bazen ateş görülebilir.
- Bu hastalıkta tanı nasıl koyulmaktadır?