PRP, platelet denilen trombosit hücrelerinin, özel işlemlere tabi tutularak yoğunlaştırılması ve kişiye tekrar enjekte edilmesidir. Bu uygulama yüzde, dekolte bölgesinde, elde kırışıklıklar, güneş lekeleri, göz altı çizgileri, yüz ovalinde sarkma gibi yaş sorunları, gençlerde akne izleri, her yaşta saç dökülmesi için yıllardır güvenle kullanılmakta ve başarılı sonuçlar alınmaktadır. Biz de bu konuyla ilgili merak ettiklerinizi Ankara 19 Mayıs Hastanesi doktorlarından Dermatoloji Uzmanı Dr. Esin Barak’la konuştuk.
- PRP nedir?- PRP, yani ‘platelet rich plasma’, platelet (trombosit) hücreleri yönünden zenginleştirilmiş plasma uygulamasının kısaltılmış ismidir. Bu uygulamada kişiden alınan az miktarda kan özel bir tüpte işleme tabi tutulduktan sonra faydalı olan trombosit içeriğinden zengin kısım kişide sorunlu bölgeye enjeksiyon ile geri verilir. Estetik tıp uygualamalarının bir parçası olarak PRP, hemen her zaman yüz güldürücü sonuçlar vermektedir.
- Peki plateletler neden önemlidir, ne işe yararlar?- Kanda dolaşan her platelet hücresi, yara iyileşmesinde rol alan pek çok molekülün kaynağıdır. Bu arada plateletlerden ortaya çıkan büyüme faktörleri de iyileşme sürecini tamamlar. Dokuya verilen plasma ve açığa çıkan büyüme faktörleri o bölgede doku iyileşmesini başlatır, hasarlanmış alanların tamirini uyarır, bu arada kılcal damar oluşumu tetiklenir, elastikiyetini kaybetmiş deride fibroblast sentezi artışı ile kollajen sentezi de uyarılarak gençleşme süreci başlamış olur. Yine bu platelet kaynaklı faktörler lekelerin açılması, nemlenme, cansız saçların güçlenmesini de sağlar.
- PRP estetik tıpta ne için kullanılır?- PRP yanaklardaki doku kaybı, güneş lekeleri, göz etrafı kırışıklıklar, koyu halkalar, göz altı torbaları, yüz ovalinin sarkması, çene altı gıdı bölgesi, boyundaki yatay çizgiler, dekolte ve el üzeri kırışıklık ve lekeleri, akne izleri, eski travmalara bağlı izler, saç dökülmesi ve gebelik sonrası çatlaklarda kullanılmaktadır. Dolgu ve botulinum toksin(botox) uygulamalarından farklı olarak tek bölgeye değil tüm yüze uygulanır. Kas fonksiyonlarını etkilemediğinden ifadesi değişmiş bir yüz görünümü ile sonuçlanmaz.
SAÇLARI GÜÇLENDİRİYOR
- Saç sorunlarında PRP kullanımından biraz bahseder misiniz?- PRP saç kökleri üzerinde gayet etkilidir. Zayıf folikülleri uyararak incelmiş, belirsizleşmiş saçların güçlenmesini, tüm saçların kalınlaşmasını, parlak ve canlı görünmesini sağlar. Hemen her hastada ilk 10 günde dökülme farkedilir derecede azalır, diğer seanslarda yeni saç çıkışı gözle görülür hale gelir.
- İşlem ne kadar sürer? Hangi aralıklarla tekrarlanır?- Kan alımı, kanın özel tüpte hazırlanması 20 dakika, işlem yaklaşık 20-30 dakika sürmektedir. PRP, ortalama 2-4 haftada bir olmak üzere 3-4 defa uygulanır.
- İşlem sonrası deri nasıl görünür, sonraki bakım nasıldır?
Sevgili okurlar bu haftaki konumuz burun estetiği, yani rinoplasti de yeni gelişmeler.
Rinoplasti, burun iskeleti ve yumuşak dokularının yeniden şekillenerek yüze göre uyumlu ve orantılı bir hale getirilmesi ameliyatıdır. Özellikle kişinin yüzüne göre planlanması gereken, kemik kıkırdak yumuşak dokular ve cilde şekil verilen bir ameliyattır. Bu ameliyatlar estetik ameliyatlar olsa da bazen kişinin aynı zamanda burun içi dokularının bozukluğu ve burun kemiği eğriliği de düzeltilerek nefes alması kolaylaşmaktadır (septorinoplasti).
Günümüzde ilerleyen tıp sayesinde daha az yan etki ile bu ameliyatlar çok daha konforlu ve kısa sürede yapılabilmektedir. Bu hafta sizlerden gelen mailler doğrultusunda Plastik ve Rekonstruktif Cerrahi Uzmani Yard. Doç. Dr. Volkan Tayfur’la burun estetiği ve yeni gelişmeleri konuştuk.
* Genel olarak burun estetiği ameliyatlarının sıkça tercih edilmesini ve sayısının artmasını bu alandaki ne gibi değişikliklere bağlıyorsunuz?
İlk önemli gelişme bilgisayar simulasyon tekniklerinde yaşandı. Eskiden hasta için ameliyat sonucu bir bilinmezdi. Estetik Plastik Cerrahlara sözel olarak anlatılır iş onun takdirine kalırdı. Artık bilgisayarda ameliyat sonrası olası görüntünün planlanabilmesi, bu planın bir mimar gibi milimetrik ölçülebilmesi, hastanın oluşacak görüntüyü doktoru ile beraber seçebilmesi müthiş bir rahatlık getirdi. İnsanların aklındaki ilk soru acaba daha çirkin olur muyum sorusu artık iş işten geçmeden cevaplanır hale geldi.
MİLİMETRİK ÖLÇÜM ALETLERİ
İkinci önemli gelişme cerrahi tekniklerde ve aletlerde görünen akıl almaz gelişme oldu. Yapılan plan artık çok daha keskin başarı oranları ile uygulanabilir hale geldi. Ameliyatta elimizde milimetrik ölçüm aletleri ile kemik törpüleme, kıkırdak alma işlemleri uyguluyoruz. Ameliyat öncesi plana sadık kalmak artık çok daha kolay. Nasıl mimarlar kerpiç evlerden çelik konstrüksiyona geçtilerse biz Estetik Plastik Cerrahlar da çok benzer bir gelişme sağladık.
ANESTEZİDE GÜVEN VE KONFOR
Sevgili okurlar, bu hafta konumuz kalbin vücuda pompaladığı tüm temiz kanı taşıyan ana atardamarda genişlemeyle meydana gelen ve çoğunlukla belirtiye sebep olmadan kişileri ölüme götürebilen önemli bir hastalık olan aort anevrizması. Bu konuyla ilgili hafta boyunca sizlerden gelen sorular doğrultusunda Medicana International Ankara Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Neyyir Tuncay Eren’le konuştuk.
- Aort Anevrizması hastalığı nedir?- Aort damarındaki lokalize (yer yer) genişlemelere Aort Anevrizması diyoruz. Bu damarın normal çapı, erişkinlerde yaş, cinsiyet, boy ve ağırlığa bağlı olarak küçük değişiklik göstermekle birlikte genellikle 2.2-3.4 santimetre arasındadır. Aort damarı göğsümüzün ön bölgesinde kalbimizin hemen üzerinden başlayıp boynumuza doğru yukarı çıkıp sonra göğüs arkasından omurgamıza oldukça yakın seyrederek aşağı doğru iner ve göbek hizasında bacaklarımıza giden iki dala ayrılır. Anevrizma dediğimiz genişlemeler aortun seyri üzerinde herhangi bir bölümünde görülebilmekle birlikte en sık karın bölgesinde görülür. Üzerinde bu kadar çok durmamızın nedeni hastalığın genellikle çok sessiz seyretmesi, yani çoğunlukla bir belirtiye sebep olmamasıdır. Neden olduğu karın ağrısı, sırt ve bel ağrısı ya da ses kısıklığı veya seste çatallaşma gibi belirtiler çoğu kişide sık rastlanan şikayetler olduğundan dikkate alınmıyor. Burada en korkulan şey damarın yırtılmasıdır ki bu durum yüzde 90 ölümle sonuçlanır. Diğer istenmeyen sonuç ise “diseksiyon” dediğimiz damarın içeri doğru yırtılmasıdır. Bu da acil müdahale edilmezse ölümle sonuçlanabilir. Ülkemizde her yıl 5 bine yakın insan Aort Anevrizması yırtılması nedeniyle hayatını kaybediyor.
ERKEKLERDE SIK GÖRÜLÜYOR
- Peki Aort Anevrizması kimlerde görülür, kimler risk altındadır?- Erkeklerde çok daha sık görülür. Çoğunlukla altta yatan sebep “damar sertliği”dir. Bu nedenle yaş arttıkça görülme sıklığı da artar. 45-55 yaş arasında her 100 erkekten 2’sinde görülürken; 70 yaş üzerindeki her 10 erkekten 1’inde Aort Anevrizması vardır. Yüksek tansiyon, sigara kullanımı ve kolesterol yüksekliği Aort Anevrizması gelişme şansını önemli boyutta arttıran faktörlerdir. Bir de elastik dokularda gevşekliğe sebep olan bazı genetik hastalıklar var. Bunların başında “Marfan Sendromu” gelir. Bu kişiler genellikle zayıf, uzun boylu ve uzun parmaklı olup eklemlemleri oldukça esnektir. Bu nedenle uzun boylu sporcuların çoğunlukta olduğu basketbol ve voleybol oyuncuları arasında daha sık görülür. Marfan sendromlu insanların önemli bir bölümünde Aort Anevrizması daha gençlik zamanlarından başlar.
- Hastalığın tedavisi ne şekilde yapılır?- Aort damarında genişleme saptadığımız hastaları 6 aylık veya yıllık takibe alıyoruz. Aort Anevrizmalarında çoğunlukla aort damarının çapının karın bölgesinde 5 santim, göğüs bölgesinde ise 5.5-6 santime ulaşmasını bekliyoruz. Bu çaplara ulaşmışsa genişlemenin yerine göre açık ya da kapalı ameliyat teknikleri kullanıyoruz. Açık teknikte karnı veya göğüsü açıp genişlemiş olan aort bölümünü yapay bir damar ile değiştiriyoruz. Kapalı teknikte ise kasık damarlarından girişim yaparak genişlemiş olan aort bölgesinin içine çok özel yapılmış stentli bir yapay damarı yerleştirip stentini açarak yapay damarın anevrizma içine yerleşmesini sağlıyoruz. Kapalı teknikte karın veya göğüs açılmıyor ve hastalar genellikle 1-2 gün içinde evlerine gidebiliyorlar. EVAR ve TEVAR dediğimiz kapalı teknik her hastaya uygulanamıyor. Uygun hastaları seçip onlara uygulayabiliyoruz. Sonuçta hangi teknik uygulanırsa uygulansın Aort Anevrizmaları yüksek başarı ile tedavi edilebiliyor. En önemli konu zamanında teşhis.
ÖN DEĞERLENDİRME ŞART
- Kişilere bu hastalığa karşı önerileriniz neler?- Sessiz seyrettiği için 55 yaş üzerindeki herkesin yaşamında bir defaya mahsus olmak üzere doktora başvurup anevrizma yönünden bir ön değerlendirme yaptırmasını öneriyorum. 55 yaşında bir insanda aort çapı göğüs ve karın bölgesinde tamamen normalse, 70 yaşına kadar kendini rahat hissedebilir. Belli oranlarda aort genişlemesi olan insanların da doktorlarının önerilerine göre takibe girmeleri gerekir. Sigara, kolesterol, yüksek tansiyon anevrizma oluşumunu kolaylaştırdığı için bu risk faktörlerinin ortadan kaldırılması gereklidir. Ailelerinde Aort Anevrizması varlığı veya ani ölümler olanlar da kontrol yaptırmalı.
- Okuyuculara son olarak vermek istediğiniz mesaj nedir?
Tiroid kistleri yaygın görülmekle birlikte, bu kistlerden çoğunluğu iyi huyludur ve ilaçla tedavi yetmektedir. Ancak olgulardan bazılarında kötü huylu tümör tespiti sonucu cerrahiye ihtiyaç duyulmaktadır. Tiroid kanseri ve cerrahisi üzerine merak ettiklerinizi hafta boyunca sizlerden gelen sorular doğrultusunda halen Ankara Güven Hastanesi’nde meme hastalıkları ve endokrin cerrahi alanında çalışmalarını sürdürmekte olan Prof. Dr. Serdar Özbaş’la konuştuk.
- Tiroid kanserinin tipleri nelerdir? Cerrahi müdahale şart mıdır?- Tiroid kanseri tedavisinin en etkili yöntemi cerrahidir. Tiroid kanserlerinin büyük çoğunluğu (yüzde 85-90) diferansiye kanserlerdir yani bu hastalıkta hayati risk çok düşüktür. Olguların büyük bölümünde uygun bir tedaviyi takiben 20 yıllık yaşam beklentisi yüzde 95’in üzerindedir. Diferansiye tiroid kanserlerinin (papiller ve foliküler kanserler) tedavisinde ilk basamak cerrahidir. Daha az görülen ancak diğerlerine göre biraz daha agresif seyreden medüller tiroid kanseri için de tedavide ilk basamak cerrahidir. Genel olarak tiroid kanseri denildiğinde papiller tiroid kanseri anlaşılır.
- Cerrahi tedavinin şekline nasıl karar verilir?- Tiroid bezi kanserlerinin cerrahi tedavisinde temel yaklaşım total tiroidektomidir (tiroid bezinin tamamının çıkartılması). Tiroid bezinin sağ ve sol tarafta yer alan 2 lobu, ortada bunları birbirine bağlayan istmus denilen bir bölüm ve bazen istmusttan yukarıya dil köküne doğru uzanan (piramidal lob) bulunur. İnce iğne aspirasyon biyopsisi diferansiye tiroid kanseri tanısını koydurmada oldukça güvenilir bir yöntemdir ve böyle bir tanı geldiğinde tedavinin ilk basamağı cerrahi olmalıdır. En sık görülen papiller kanserler lenfatik yollarla yayılım yaptığından ve tiroid bezi içerisinde çok odaklı bulunma ihtimali de oldukça fazla olduğundan temel cerrahi yaklaşım total tiroidektomidir. Gözle görülür bir tiroid dokusu bırakılmamaya çalışılır. Bu yöntem hastalığın tekrarlama (nüks) olasılığını azaltmakta ve ameliyattan sonra yapılacak radyoaktif iyot tedavisi gibi cerrahi olmayan tedavi yöntemlerinin etkinliğini de en üst düzeye çıkarmaktadır.
AMELİYATIN TEKNİĞİ ÖNEM ARZ EDİYOR
- Tiroid kanserinin cerrahi tedavisinde çevresel lenf nodlarının çıkartılmasına gerek var mıdır?- Tiroid kanseri cerrahisinde güncel konulardan bir tanesi santral lenf nodu diseksiyonudur (çıkartılmasıdır). Son yıllarda yapılan çalışmalar göstermiştir ki, tiroid papiller kanserleri erken dönemde santral lenf nodlarına yayılım yapabilmektedir ve bu oran yaklaşık olarak tanı anında yüzde 30-50’dir. Santral bölge olarak adlandırılan alan kabaca tiroid bezinin hemen çevresinde ve alt kısmında yer alan lenf nodlarıdır. Bu bölgedeki lenf nodlarında operasyon öncesi ya da operasyon sırasında metastaz yani yayılım saptanırsa, total tiroidektomiye ek olarak bu bölgenin de cerrahi olarak çıkartılması (diseksiyonu) gerekmektedir. Bu işleme terapötik santral lenf nodu diseksiyonu denmektedir. Kanıtlanmış bir lenf nodu metastazı yoksa bu alanda yapılacak işlemin tedavi başarısına katkısı net değildir. Profilaktik diseksiyon olarak adlandırılan bu işlemin yapılması endokrin cerrahın tercihine göre değilmektedir.
Boyun yan tarafında yer alan lenf nodlarına (lateral servikal lenf nodları) metastaz varlığında operasyon boynun bu bölümüne doğru genişletilmelidir. Ancak bu alanda kanıtlanmış bir yayılım yoksa profilaktik yani koruyucu lenf diseksiyonuna gerek yoktur.
Diferansiye tiroid kanserlerine oranla daha nadir görülen medüller kanserlerin biyolojik davranışı daha agresiftir. Medüller kanserin tedavisinde cerrahi dışında bir alternatif olmaması nedeniyle bu hastalarda yapılacak ameliyatın tekniği de biraz daha önem arz eder ve her zaman santral lenf nodlarını da içerecek şekilde planlanmalıdır.
RİSKLER ARASINDA SES KISIKLIĞI VAR
Sevgili okurlar bu haftaki konumuz hamilelikte göz hastalıkları ve görme kaybı.
Gebelikte rastlanabilecek göz hastalıklarını ve tedavi yöntemlerini hafta boyu sizlerden gelen sorular doğrultusunda Tobb ETÜ Hastanesi Göz Hastalıkları Bölüm Yöneticisi Prof. Dr. Bekir Sıtkı Aslan ile konuştuk, konuyla ilgili merak edilenleri Dr. Aslan’a sorduk, o da yanıtladı.
Hamile olan hastanın değerlendirilmesinde ne gibi farklılıklar vardır?
Hamile bir hastanın değerlendirilmesi, büyük oranda diğer olağan hastalarda benzerlikler gösterse de bazı temel değerlendirmeler açısından farklılıklar kaçınılmazdır. Her koşulda amaç, görme kaybı yakınması ile gelen hamile hastanın problemini ve nedenlerini anlamaktır. Ancak bu noktadan sonra anlamlı bir tedaviye başlayabiliriz.
CİDDİYETLE ELE ALINMALI
Hamileliğin gözde kırma kusuru (miyop, hipermetrop veya astigmat numaraları) değişikliği yaptığı doğru mudur?
Doğru, hamile kadınlar bu zorlu dönmelerinde görme açısından bazı sıkıntılar yaşayabilir. Hamileliğin kendisi gözde kırma kusuru değişikliği yapar. Progesteron ile bağlantılı olarak kornea dokusunun (gözün en öndeki bombe saydam tabakası) su tutma özellikleri değişir. Bunun sonucu olarak görme bulanır ve özellikle kontakt lens kullananlarda lense karşı aşırı bir duyarlanma gelişebilir. Bu dönemde kontakt lens kullanımının ertelenmesi doğru bir tercihdir. Görme zaafı ifade eden tüm hamile kadınların yakınmaları büyük bir ciddiyetle ele alınmalı ve özenle bir ayırıcı tanı çalışması gerçekleştirilmelidir.
Sevgili okurlar, bu hafta konumuz gebelik esnasında deride oluşan çatlaklar. Gebeliğin özellikle son 3 ayında kilo artışına, ödeme ve hormonal değişimlere bağlı en sık görülen cilt problemi çatlak, yani ‘strech marks’ emzirme dönemi boyunca da göğüslerde, karında, bel, iç kol, iç bacak, kalçalar, diz arkasında oluşur. Özellikle görsel açıdan kadınları rahatsız eden bu önemli konuyu ve gebelik çatlaklarında buz terapisini (New Midas) Ankara Metis Polikliniği doktorlarından dermatoloji uzmanı Dr. Banu Öztürk Başsoy ile konuştuk.
Öncelikle gebelik çatlakları nasıl oluşur? Tedavisi mümkün mü?
Çatlak, cildin dermis tabakasında bulunan elastin ve kollajen liflerin parçalanması, yıkılması ve kaybıdır. Atrofi olarak tanımlanan ve önce kızarık, zaman içinde beyaz görülen bu cilt alanlarının, vücut tarafından yüzde 100 onarımı mümkün değildir. Ancak çatlak çevresindeki normal deriden iyileşme başlatılabilir. Klasik tedaviler, mezoterapi, PRP, karboksiterapi, radyofrekans, fraksiyonel lazer, iğneli radyofrekans, dermaroller’dır.
Son olarak buz radyofrekans ve kızılötesi teknolojisini bir araya getiren New Midas, çatlakların onarımında, alt karın sarkmalarının toparlanmasında, göğüs toparlanması ve dikleşmesinde, kalça, uyluk, bacaklarda gözlenen sarkma ve selülit görünümünün giderilmesinde de oldukça iyi sonuç alınan bir yöntem olup tedaviye başlamak için emzirme döneminin bitmesi beklenmiyor. Klasik çatlak tedavilerine emzirme dönemi bitince başlanmaktaydı ve uzun sürede sonuç alınıyordu.
CİLDİ SIKILAŞTIRIYOR
Bu yöntemin klasik radyofrekanstan farkı nedir?
Radyofrekans, ısı etkisiyle çatlak alanında parçalanmış liflerin (kollajen ve elastin lifleri) yeniden yapımını uyaran, uzun yıllardır kullanılan bir yöntemdir ancak ciltte yanıklara yol açabilir. Bir diğer etkili yöntem iğneli radyofrekans, diğer adıyla ‘Altın İğne’ olup çok ağrılı bir uygulamadır. New Midas’ın en önemli özelliği uygulama başlığının -5 dereceye kadar soğuk-buz olmasıdır. ‘Buz’ başlık sayesinde cildi sıkılaştırır, kısa sürede çatlakları onarır ve aynı zamanda deri altında yağları eritir.
Sevgili okurlar, bu hafta konumuz tiroid nodülleri...
Tiroid nodülleri, tiroid bezinde oluşan yumrulardır. Nodüller, tiroid hücrelerinin anormal çoğalmaları ve büyümeleri nedeni ile oluşur. Bazı yaşlı nodüller zamanla kireçlenir ve içi sıvı dolu kistlere dönüşür. Tiroid nodülleri önemli bir sağlık sorunudur, çoğu iyi huyludur. Tiroid bezi ve nodülleriyle ilgili hafta boyunca sizlerden gelen sorular doğrultusunda Ankara Güven Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Alptekin Gürsoy ile konuştuk.
Tiroid nodülü nedir?
Tiroid bezinde belirgin yer kaplayan, çevresindeki normal tiroid dokusundan kıvam olarak farklı küresel veya oval şekilli, normal olmayan dokuya verilen isimdir. Nodül tiroid bezi içerisinde normalde olmaması gereken kitle veya yumru olarak da tanımlandırılabilir. Tiroid bezi içerisinde nodül varlığında hastalık nodüler guatr olarak isimlendirilir. Tiroid nodüllerinin boyutları birkaç milimetreden birkaç santimetreye kadar değişkenlik gösterebilir. Toplumda en sık rastlanan tiroid bezine ait hastalık grubunu oluşturur.
Peki bu nodüllere neler sebep olur?
Tiroid nodüllerinin oluşumunda en önemli faktör iyot eksikliğidir. Ülkemiz gibi iyot eksikliği olan bölgelerde tiroid nodüllerinin sıklığı belirgin olarak artmıştır. Türkiye genelinde yapılan ultrason taramalarında erişkin toplumun yarısına yakınında nodüler guatr tespit edilmiştir. İyot yetersizliği dışında bazı çevresel faktörler de (örneğin doğal guatrojenler) tiroid nodüllerinin gelişiminde önemlidir. Ayrıca genetik (ailesel) bazı faktörlerin de önemli olduğunu biliyoruz.
DIŞARIDAN FARK EDİLMİYOR
Tiroid nodülünün belirtileri nelerdir ve tespit edilmesinin önemi nedir?
Sevgili okurlar, bu hafta konumuz beyin ve sinir cerrahisinde ameliyatsız tedavi imkanı veren CyberKnife teknolojisi. ‘Uzay Neşteri’ olarak adlandırılan CyberKnife teknolojisiyle kesme işlemi ve anestezi olmadan hastalara ayaktan tedavi imkanı sunuluyor. Görüntüleme, bilgisayar ve robotik sistemlerde yaşanan baş döndürücü gelişmeler sonucu beyin hastalıklarının tedavisinde çok önemli ilerlemeler kaydediliyor. CyberKnife radyocerrahi sistemi de bunlar arasında öne çıkan teknolojilerden biri. Tümörlere ameliyata gerek kalmaksızın, yani kesme işlemi ve anestezi olmadan müdahale imkanı tanıyan CyberKnife, tümörü çevreleyen sağlam doku ve organları da koruyarak yan etkilere karşı önemli sonuçlar alınmasını sağlıyor. Sistemin doktorların onayı halinde başta beyin metastazı ve omurgaya yayılım göstermiş tümörler olmak üzere çok çeşitli hastalıklarda kullanımı söz konusu. Bu konuda hafta boyunca sizlerden gelen soruları Medicana International Ankara Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi uzmanı Prof. Dr. Sait Şirin’e sorduk:
ANESTEZİ GEREKMİYOR
- Öncelikle CyberKnife teknolojisi hakkında bilgi verir misiniz?
CyberKnife, robotik bir kola takılan lineer hızlandırıcının ürettiği X-ışını demetlerini bin 200’ün üzerinde farklı açıdan milimetrenin altında bir hassasiyetle hedefe yönlendirme yeteneğine sahip bir radyocerrahi sistemi. Cihaz bu sayede beyindeki veya diğer organlardaki tümörleri ameliyata gerek kalmaksızın, yani kesme işlemi ve anestezi olmadan yok etmek veya zararsız hale getirmek mümkün. Cihazın arkasında onu kontrol eden ve yüksek doğrulukta çalışan bir yazılım mevcut. Bu donanım ve yazılımın yanı sıra lezyonun en iyi ne şekilde tedavi edileceğinin planlandığı bir başka program da bulunuyor. Tedavi esnasında hedefin yerleşim yeri görüntüleme yöntemleriyle sürekli kontrol ediliyor.
- Bu teknoloji beyin ve sinir cerrahisinde hangi hastalıklarda kullanılıyor?
Beyin cerrahisinde CyberKniferadyocerrahi sistemi kullanımını beyin ve omurga olarak iki bölgeye ayırabiliriz.
Başta beyin metastazı dediğimiz kanserlerin beyne yayılımlarında, Meningioma diye adlandırılan beyin zarının iyi huylu tümörlerinde, Schwannoma olarak bilinen sinir kılıfının iyi huylu tümörlerinde, hipofiz bezi adenomlarında, AVM dediğimiz beynin doğuştan olan anormal damar yumaklarında, yüzde şiddetli ağrılara neden olan Trigeminal nevraljide ve tedavilere dirençli obsesif kompulsif bozuklukta olmak üzere geniş bir alanda kullanıyoruz.