Hayatınızda birkaç küçük değişiklik yaparak bu sorundan kurtulabilirsiniz. Sevgili okurlar, bu hafta konumuz duruş bozukluklarından kaynaklanan sırt ve omuz ağrıları. Otururken, çalışırken, ayaktayken nasıl durduğunuza hiç dikkat ettiniz mi? Geçmek bilmeyen sırt ağrıları, zamansız yaşanan kramplar genellikle duruş bozukluğundan kaynaklanabiliyor. Bu nedenle daha çocukluk çağındayken doğru duruşu öğrenmek gerekiyor. Bu önemli konuyu Acıbadem Ankara Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Dr. Tural Ahmad’la konuştuk.
- Omurganın yapısı ve öneminden bahsedermisiniz?
- Omurganın doğal yapısında yandan bakıldığında boyun ve belde ters yönde, sırtta ise hafif kamburumsu olmak üzere 3 önemli eğriliğe sahip olduğunu görürüz. Önden bakıldığında ise tamamen dümdüzdür. Bu yapısı sayesinde omurga, yük taşıyabilir.
- Doğru duruş nasıl olmalıdır?Önden ya da yandan bakınca baş, gövde ve ayak diziliminin gözü rahatsız etmediği pozisyon, doğru duruştur.
- Peki duruş bozukluğu nedenleri nelerdir?Bilgisayar çağı, duruş bozukluğunun en önemli nedenlerinden biri. Eğer sekiz saat yerinizden kalkmadan, bilgisayara bakarak çalışıyorsanız, duruşunuzun bozulmamasına olanak yok! Öte yandan, psikolojik durum da duruşu etkileyen nedenler arasında yer alıyor. Depresyon ya da stres hallerinde, kişinin omuzları düşüyor, duruşu bozuluyor.
ERKEN YAŞLARDA SPORA BAŞLANMALI
- Duruş bozukluklarını gidermek ve bu ağrılardan kurtulmak için neler yapmak gerekir?
Bir çeşit psikolojik rahatsızlık olarak kabul edilen panik atak, çoğu zaman diğer fiziksel hastalıklarla karıştırılmakta ve bu nedenle tanısı gecikmektedir. En önemli belirtileri arasında çarpıntı, ağız kuruluğu, boğuluyormuş hissi bulunan çağımız hastalığını, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Hakan Kumbasar ile konuştuk.
- Öncelikle panik atağı tanımlar mısınız?
- Panik atağı, gerçekte bir tehdit olmamasına karşın ani başlangıçlı yoğun korku ve kaygıya eşlik eden fiziksel tepkilerin ortaya çıktığı bir çeşit nöbettir. Genellikle 15-20 dakika sürer ve kendiliğinden sonlanır. Kişiler için çok rahatsız edici olabilir. Şiddetli korkuya, fiziksel semptomlar da eşlik ettiğinden kişi kalp krizi ya da felç geçiriyor olduğunu düşünebilir ya da aklını kaybetme korkusu yaşayabilir. Halk arasındaki yaygın kanının aksine panik atak herhangi bir tetikleyici durum yokken beklenmedik bir şekilde ortaya çıkar. Ağır stres genel olarak panik ataklara yatkınlık yaratabilir.
- Panik atak sırasında görülen fiziksel ve psikolojik semptomlar nelerdir?
- Çarpıntı, terleme, ağız kuruluğu, ateş basması, boğulma hissi, kontrolün kaybolduğu ya da aklını yitireceği düşüncesi, göğüs ağrısı ve kalp krizi geçiriyor olduğu düşüncesi, baş ağrısı, baş dönmesi, bulantı gibi çok sayıda fiziksel ve psikolojik belirti gözlenebilir.
- Peki panik atak hastalık mıdır?- Panik atakları, bir çok kişi yaşamında bir ya da iki kez yaşayabilir. Bu durumda tedavi gerekmeyebilir. Ancak, panik atakların sık tekrarlaması durumunda, panik bozukluk olarak adlandırılan bir psikiyatrik hastalık tanısı konulabilir.
- Panik bozukluğunun görülme sıklığı ve risk faktörleri nedir?
Gün ışığı renklerin daha doğal görünmesini sağlar, kişide mutluluk hissi uyandırır. Ancak doğrudan ve aşırı gelen gün ışığı da rahatsız edici olabilir.
Sevgili okurlar, bu hafta yaşam alanlarının doğru aydınlatılması ve göz sağlığını konu edindik. Mekanlar, içinde yaşayan insanlarla birlikte yaşar. Bir yaşam veya iş ortamı tasarlanırken, hem fiziksel, hem de ruhsal olarak insanların ihtiyaçları göz önünde bulundurulur. Aydınlatma bir mekanı tamamlayan en önemli unsurlardan biridir. Yaşanacak alanı tamamlar. Aydınlatmanın bunun yanında insan ruh ve göz sağlığı üzerinde de olumlu veya olumsuz etkileri olabilir. Hafta boyunca sizlerden gelen sorular doğrultusunda Acıbadem Ankara Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. U. Emrah Altıparmak’la yaşadığımız mekanların göz sağlığımıza zarar vermeden nasıl tasarlanabileceğini konuştuk.
- Öncelikle iyi aydınlatma nedir?
- İyi aydınlatma, bireyin yazılı veya basılı dokümanları rahatsız olmadan okuyabileceği ışık seviyesini ifade eder. Bunun altında kalan ışık seviyeleri çalışmayı güçleştirerek zorluk yaratır. Baş ve boyun ağrısı, gözlerde batma ve yanma gibi sorunlara sebep olabilir. Bundan daha parlak ışık seviyesi ise gözde kamaşma, parıldama, kontrast ayırmada güçlük ve yorgunluk gibi sıkıntılara neden olur.
IŞIĞI DOLAYLI YANSITIN
- Peki ortam aydınlatması tasarlanırken nelere dikkat edilmelidir?
- Ortam aydınlatması yapılırken öncelikle gün ışığından yararlanılmalı. Gün ışığı renklerin daha doğal görünmesini sağlar, kişide mutluluk hissi uyandırır. Ancak doğrudan ve aşırı gelen gün ışığı da rahatsız edici olabilir. Bu tarz ışığı engellemek için camlar filtre ile kaplanabilir veya tül perde gibi araçlar kullanılabilir. Doğrudan gelen aşırı parlak gün ışığı da rahatsız edici olabilir. Gün ışığının yetersiz olduğu mekanlarda veya kış ayları gibi günlerin kısaldığı zamanlarda elektriksel aydınlatma araçları kullanılır. Bunlar arasında ampuller, floresan, led veya halojen ışıklar vardır. Kalabalık çalışılan veya ofis benzeri iş ortamlarında genel olarak her yere eşit miktarda ışık veren tavan aydınlatmaları tercih edilmelidir. Buradaki amaç çalışılan mekanın her noktasının, benzer ışık sıcaklığı ve parlaklığı ile aydınlatılmasıdır. Bu bakımdan tercih edilebilecek bir aydınlatma biçimi, ışığın doğrudan değil de tavana veya duvara yansıdığı dolaylı aydınlatmadır. Bu tarz sistemler ile kamaşma ve gölge oluşması gibi istenmeyen etkiler en alt düzeyde tutulabilir. Çünkü kamaşma ve gölge gözleri yorar. Floresan gibi özellikle soğuk ışık tonlarının kullanıldığı ortamlarda, parıldamayı azaltmak için başka yöntemler de kullanılabilir. Işığın önüne konabilen kafes veya filtreler bu tür araçlar arasındadır.
- Işığın yönü nasıl olmalıdır?
Sevgili okurlar, bu hafta konumuz tekrarlayan majör depresyon. Bu önemli konuyu Ankara Bilted Kliniği’nden, Klinik Psikolog Dr. Ahmet Vahdi Türker ile konuştuk.
Öncelikle her üzüntü hali depresyon mudur?
Her birimiz hayatımızın herhangi bir anında üzücü bir şeyler yaşayabiliriz. Buna karşılık insanların tepkileri birbirinden oldukça farklı düzeylerde ortaya çıkmaktadır. Eğer bu böyle olmasaydı, hayat da ihtimaldir ki gereksiz ve anlamsız olacaktı. İyi ve kötü, sevinçli ve hüzünlü günler hayatımızı geçirdiğimiz anlara beraberce aittir.Umutsuz, cesaretsiz, sıkıntılı ve üzgün olduğumuz gün ve saatleri herkes bilir ve yaşamıştır. Ancak normal şartlar altında bizler bu şartlardan çabucak ve tıbbi ve teröpotik bir yardım almaksızın kurtuluruz. Bu tür durumları depresyon olarak tanımlamayız, günlük hayatımızın bir uzantısı olarak düşünürüz.
Peki depresyon nedir?
Eğer üzüntü ve sıkıntılar, arkadaşsızlık ve yalnızlık duygusu, kendini çaresiz ve işe yaramaz hissetme hali, taşınamayacak kadar ağır ve uzun süreli devam ederse bu duruma depresyon diyebiliriz. Depresyon kişinin hayat kalitesini düşürdüğü gibi, normal hayat akışını bozar ve günlük hayatını büyük ölçüde etkiler.
DÖRT HAFTADAN UZUN SÜRÜYOR
Majör depresyon nedir? Farklı depresyon türleri var mıdır?
Hangi sebeple olursa olsun dökülmüş olan kaşlar, sakal ve bıyık yeniden oluşturabildiği gibi, mevcut yapısı da değişebilmekte, ayrıca estetik formda kalıcı olarak yeniden oluşturabilmektedir. Hafta boyunca sizlerden gelen sorular doğrultusunda Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzman, Medikal Estetik Hekimi Dr. Jale Şenyurt ile konuştuk.
- Öncelikle kaş ekimi ile başlayalım, kimlere yapılabilir?
- Kaş ekimi bu işlemin gerçekleştirilmesine engel bir sağlık problemi olmayan erkek ya da kadın tüm bireylere güvenli bir şekilde uygulanabilir. Bu işlemle her ne sebeple olursa olsun tamamen dökülmüş kaşlar yeniden oluşturulabilir ya da mevcut kaşların şekli ve kalınlığı, yoğunluğu istediğimiz şekilde değiştirilebilir.
- Kaş ekimi kimler tarafından yapmalıdır?
- Kaş ekimi mutlaka saç ekimi ve Fue(Follıkuler Uniter Extraction=Tek tek ekim yapılması) konusunda deneyimli bir estetik cerrahi uzmanı ve ekibi tarafından yapılmalıdır.
- Peki kaş ekimi nasıl yapılır ve ne kadar sürer?
- Kaş ekimi tıpkı saç ekimi gibi lokal anestezi altında yapılır. Saç köklerinin alınacağı 8-10 cm uzunluğunda 1-2 cm genişliğinde bir alan traş edilir. Kökler bu alandan FUE yöntemiyle tek tek alınarak hazırlanır. Kişinin isteklerine göre planlanmış ve çizimi yapılmış olan kaş bölgesinde uygun açılarda hazırlanan kanallara kökler teker teker yerleştirilir. İki taraflı tam kaş ekimi yaklaşık 1,5-2 saat sürerken, kısmi kaş kayıplarında yapılacak kaş ekimi yaklaşık 1 saat kadar sürmektedir. İşlemden sonra kişi normal günlük hayatına hiçbir kısıtlama olmaksızın dönebilmektedir.
Sevgili okurlar, bu hafta konumuz ‘doğuştan kalp hastalıkları.’
Hastalık; hem erken, hem de geç dönemde belirti verebiliyor ve tedavisi ciddi önem taşıyor. Bu yüzden erken tanı ve erken ameliyatın hayat kurtarıcı nitelikte...
Özellikle bu hastalıkta bebeğinizde doğumun ilk günleriyle birlikte morarma, sık nefes alıp verme, solunum zorluğu ve beslenme güçlüğü farkedebilirsiniz. Bu gibi durumlarda çocuğunuzu zaman kaybetmeden çocuk kardiyoloji uzmanına götürmeniz hayati önem taşıyor.
Böylesine önemli bir konuda; doğuştan çocuk kalp hastalıklarının belirtilerini, tanı ve tedavi yöntemlerini Acıbadem Ankara Hastanesi Çocuk Kardiyolojisi uzmanı Prof. Dr. Mustafa Koray Lenk ile konuştuk. Hafta boyunca gelen maillerde ve merak edilenleri sordum o da cevapladı.
* Doğuştan kalp hastalıkları nelerdir, biraz bahseder misiniz?
Doğuştan kalp hastalıkları üç bölüm altında inceleniyor. İlk grubu morarmayla birlikte seyreden kalp hastalıkları oluşturuyor. Bunlar hayatın çok erken döneminde bulgu veriyor.
İkinci grupta yüksek basınçlı kalp odacıklarından daha düşük basınçtaki odacıklara kanın geçmesi ile ilintili bulguların ortaya çıktığı kalp hastalıkları bulunuyor. Bunlar, ilk grubun aksine hayatın 1. ve 2 aylarında bulgu veriyor.
Bu yöntem kulak zarında delik olan hastalarda uygulanıyor. Bir mikrocerrahi yöntemi olan kıkırdak timpanoplastisini sizlerden gelen sorular doğrultusunda Ankara TOBB ETÜ Hastanesi doktorlarından Kulak Burun Boğaz Uzmanı Doç. Dr. Cem Özbek ile konuştuk.
- Öncelikle kulak zarı neden delinir?
- En sık neden özellikle çocukluk çağında geçirilen sık orta kulak enfeksiyonları. Bu enfeksiyonların bir kısmında kulak zarı delinebiliyor ve eğer doğru tedavi uygulanmaz ise delik kapanmayabiliyor. Bazen de doğru tedavi edilse dahi kalıcı delik olabiliyor. İşitme kaybı hem zarın delik olmasından, hem de yıllar içerisinde ortaya çıkan akıntılar nedeniyle kemikçik zincirdeki erimelere bağlı artabiliyor.
- Peki kulak zarı delikliği olan hastalar hangi şikayetlerle doktora başvuyor?- Kulakta zaman zaman meydana gelen akıntı, işitme kaybı, kulak uğultusu ve bazen akıntılı dönemlerde ortaya çıkan kulak ağrısı en sık başvuru nedenlerini oluşturuyor.
- İşitme kaybı sadece zar delikliğinden mi kaynaklanır?- Bazı hastalarda sadece zar deliğine bağlı olabildiği gibi bazı hastalarda bununla birlikte kemikçiklerdeki erimeden kaynaklanabiliyor. Her akıntı orta kulakta bulunan kemikçiklerdeki erimeyi biraz daha artırıyor. Bazı kulaklarda ise kireçlenme benzeri özel durumlar da ortaya çıkabiliyor. Ameliyatlarda cerrahın her duruma karşı hazırlıklı olması ve bu durumu tedavi edebilecek deneyim ve bilgi birikimine sahip olması gerekiyor. Kulak mikrocerrahisi özel deneyim gerektiren bir alan.
- Hangi hastalara kulak ameliyatı gerekiyor veya hangi tip hastalığı olanlarda uygulanan bir yöntem?
- Ameliyat öncesinde yapılan odyolojik işitme tetkiki, işitme kaybının seviyesi ve şekli hakkında bilgi veriyor. Bazen daha detaylı bilgi edinmek istediğimizde bilgisayarlı tomografiden de faydalanıyoruz. Nihai karar ameliyatta karşımıza çıkan bulgulara göre veriliyor. Cerrahın her duruma karşı hazırlıklı olması gerekiyor.
- Mikrocerrahi dediniz, bu kulak burun boğaz uzmanlığında özel bir alan mıdır?
Obezite, önceleri gelişmiş ülkelerin bir sorunuyken artık gelişmekte olan ülkeleri de tehdit etmeye başladı. Ülkemizde de giderek çoğalan obeziteyi, tehlikelerini ve tedavi sürecini Medicana International Ankara Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Osman Yıldırım ile konuştuk.
- Obezite ve morbid obezite nedir?
- Obeziteyi, kısaca vücutta aşırı yağ birikimi olarak tanımlayabiliriz. Dünya Sağlık Örgütü ise “Vücutta hastalıklara neden olacak biçim ve oranda anormal, fazla miktarda yağ birikmesi” şeklinde açıklıyor. Morbid Obezite ise ortaya çıkardığı ölümcül sorunlar nedeniyle yaşamı ciddi olarak tehdit eden ileri derecede şişmanlık olarak olarak tanımlanır.
- Peki obezitenin tehlikeleri nelerdir, ne gibi sonuçlara yol açar?
- Obezite vücudun tüm sistemlerinde bozukluğa sebep olur. Uzmanlar, obez kişilerin yaşıtlarına göre 12-15 yıl daha az yaşadığını söyler. Obezite, tip 2 diabetes mellitus (şeker hastalığı), hipertansiyon, kalp ve damar hastalıkları, yağ metabolizması bozuklukları, uyku apnesi, reflü, cinsel bozukluklar, kemik ve eklem sorunları, solunum sistemi bozuklukları gibi birçok hastalığa neden olur. Obezite hastalarının dış görünümleri bozulduğu için bu hastaların sosyal yaşam ve ruh sağlığı da bozulur.
- Obezite tedavisinden bahseder misiniz? - Obeziteli hastalar için diyet, egzersiz, ilaç tedavisi ve cerrahi tedavi seçenekleri vardır. Tedavide diyet ve egzersizin büyük rol oynar. Fakat bu yöntemler yetersiz kaldığında belli grup hastalarda ilaç denenebilir. Bu süreçte yan etkiler oluşabilir. Morbid obezitenin kalıcı ve etkin tedavisi cerrahidir.
Obezite tedavisi tamamen bir ekip işidir. Endokrinoloji, genel cerrahi, psikiyatri, beslenme ve diyet uzmanlarından oluşan bir ekip hastayı değerlendirmeli, tedavi yöntemini belirlemelidir.
- Hangi obez hastalara cerrahi tedavi öneriyorsunuz?