Şenol Kalyoncu

Kalıcı bozukluğa sebep olabilir

6 Haziran 2015
Üriner sistem taş hastalığı, toplumun her kesiminde rastlanılan en sık ürolojik hastalıklardan biri. Tedavi edilmeyen ve ihmal edilen taş hastalığı, böbrek fonksiyonlarının kalıcı bozukluğuna neden olabiliyor.

Sevgili okurlar bu hafta konumuz insanoğlunun yüzyıllardır karşılaştığı hastalıklardan biri olan üriner sistem taş hastalığı. Üriner sistem (böbrekler ve idrar yolları) taşları, maalesef kişilerin yaşam kalitesini ciddi biçimde etkileyecek ağrılara yol açmakta, böbrek işlevlerinin bozulmasına neden olabilmektedir. Toplumda görülme sıklığı giderek artan bu hastalığa karşı farkındalık yaratmak amacıyla bu hafta konunun uzmanı, Medical Park Ankara Hastanesi’nden Üroloji Uzmanı olan Doç. Dr. Cengiz Kara ile üriner sistem taş hastalığının oluşumu, risk faktörleri, belirtileri, tanısı ve tedavisini konuştuk. - Öncelikle hastalığın toplumda görülme sıklığı ve taş oluşumuna neden olan faktörler hakkında bilgi verir misiniz?Üriner sistem taş hastalığı, toplumun her kesiminde rastlanılan en sık ürolojik hastalıklardan biridir. Toplumda her 10 kişiden biri yaşamının bir döneminde taş oluşumu ile karşılaşır. Yaşam tarzı ve diyetsel değişikliklere bağlı olarak erkeklerde yaklaşık 3 kat daha fazla oluşur. Tedavi edilmeyen ve ihmal edilen taş hastalığı böbrek fonksiyonlarının kalıcı bozukluğuna neden olabilir, Bu nedenle taş hastalığı ile ilgili bilinçli ve dikkatli olmak gerekmektedir. Taş oluşumuna neden olan faktörler ise yeterli sıvı alınamaması, beslenme alışkanlıkları, yaş ve cinsiyet, böbrek şekil bozuklukları/hastalıkları ve metabolik bozukluk ve hastalıklar, genetik faktörler, coğrafi ve iklimsel faktörler, idrar yolu enfeksiyonları ve idrar akışını engelleyen darlıklar ve tıkanıklıklar, bazı ilaçların kullanımı diyebiliriz.

BELİRTİ GÖRÜLMEYEBİLİR

- Peki hastalığın belirtileri nelerdir, tanı nasıl konulmaktadır?
Hastalığın belirtileri genellikle ağrı, idrar yollarında kanama, bulantı ve kusma, idrarda yanma ve/veya zorlanma, ateştir. Bu belirtiler tanıya yardımcı olmakla beraber hastada hiçbir belirti olmayabilir. Şüphe ihtimalinde mutlaka üroloji hekimi tarafından muayeneye gidilmelidir. Hekim gerekli gördüğü taktirde kan ve idrar tahlillerine ek olarak röntgen, ultrasonografi veya tomografi gibi radyolojik tetkiklerle tanıyı koyabilir.
- Üriner sistem taş hastalığının tedavisinde uygulanan yöntemleri ve bu yöntemleri tercih sebeplerinizi kısaca açıklayabilir misiniz?Eğer taş semptomatik ise, ağrı kesiciler, bulantı ilaçları ve sıvı tedavisi gerekebilir. Taşın boyutu, yeri ve tıkanıklık yapıp yapmamasına göre tedavi şekli değişebilir. Taşların çok büyük bir çoğunluğu küçüktür (6 mm’den küçük) ve kendiliğinden düşerler. Fakat bu boyuttaki taşlar da tıkanıklık yapabileceğinden düzenli takip gerektirir. Aktif taş tedavisinde ise çeşitli yöntemler vardır.
Bu yöntemlerden biri Şok Dalgaları ile Taş Kırılması (ESWL). Söz konusu yöntemde taşın kırılması için odaklanmış ses dalgaları ciltten taşa doğru aktarılır. Taş ses dalgalarının enerjisini emer ve parçalanır, idrar yollarından küçük parçalar halinde dökülür. Genellikle 1.5 cm’den küçük taşlara önerilir.

Yazının Devamını Oku

Kronik ağrıya radyofrekans

30 Mayıs 2015
Ağrılı bir hastaya ilaç, istirahat ve fizik tedavi yöntemleriyle yeterince yararlı olunamıyorsa, cerrahi girişim düşünülmüyor veya yapılamıyorsa, minimal girişimsel yöntemler ile radyofrekans uygulaması ideal bir çözüm olabiliyor.

Sevgili okurlar uzun süreli ve inatçı ağrılar için, günümüzde, eski yıllara göre devrim olarak nitelendirilebilecek gelişmeler elde edildi. Özellikle; bir türlü iyileşmek bilmeyen, sık tekrarlayan bel, sırt ve boyun ağrılarının tedavisinde farklı ağrı tedavi yöntemleri uygulanmaya başlandı. Bunların en önemlisi, cerrahi tedavi olmaksızın ağrıların hızla ve en az yan etki ile tedavi edilmesidir ve modern girişimsel tedavi yöntemleri ile kronikleşen ağrıların yüzde 90´ına artık çare bulunmaktadır. Biz de ağrı tedavisiyle ilgili yeni yöntemleri bu hafta Ankara Acıbadem Hastanesi doktorlarından Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Kemal Erdemoğlu ile konuştuk. Konuyla ilgili merak edilenleri sorduk o da yanıtladı.

Ağrı Tedavi yöntemlerinden en sık kullanılan hangileridir?
Ağrılı bir hastaya ilaç, istirahat ve fizik tedavi yöntemleriyle yeterince yararlı olunamıyorsa, cerrahi girişim düşünülmüyor veya yapılamıyorsa; minimal girişimsel yöntemler ile radyofrekans uygulaması ideal bir çözüm olabilir.
Bununla beraber, hastanın ağrısının nedenine göre birkaç yöntem bir arada uygulanabilir ve bu sayede de etkinlik artırılabilir.

Peki kronik ağrıda Radyofrekans tedavisi nedir ve nasıl uygulanır?
Ağrıda Radyofrekans tedavisi; sürekli olarak ağrı üreten bölgedeki sinir iletim liflerinin devre dışı bırakılmasıdır. Bu alandaki sinirlere veya dokuya hasar verilmeksizin, radyofrekansın uygulandığı bölgedeki sinirler üzerinde düzenleyici etkisinden yararlanılır. Böylelikle uzun süreli ya da kalıcı ağrı tedavisi sağlanır. Steril şartlar sağlanarak, “küçük girişim” olarak adlandırılan yolla, özel bir cihaz ve çok yüksek titreşimli bir akım, özel bir kablo ve iğne aracılığı ile yalnızca ağrıyı taşıyan sinir lifine uygulanır. Böylelikle bu cihazı kullanarak yapılan müdahalelerde belirli bir sinire, kontrollü olarak uyarı verilir ve sinirin ağrı sinyallerini iletme özelliği kaybolur.
AMELİYAT GEREKTİRMİYOR

Radyofrekans uygulamasının diğer tedavilerden farkı nedir?

Yazının Devamını Oku

Cerrahi tedavide yeni teknikler

23 Mayıs 2015
Böbrek kanserlerinin yeni tedavi yöntemleriyle ilgili bilgi veren Doç. Dr. Cenk Acar, “Küçük böbrek kitlelerinde korunabilecek her böbrek hücresi büyük önem taşıyor” dedi.

Sevgili okurlar bu hafta konumuz böbrek kanserleri ve bu kanserlerin tedavisinde kullanılan yeni cerrahi yöntemler. Böbrekler iki adet kuru fasulye şeklinde ve her biri birer yumruk büyüklüğünde organlardır. Karnın alt kısmında her iki tarafta bulunan böbrekler omurga boyunca uzanır. Böbrek kanserlerinin cerrahi tedavisi önceleri tam nefrektomi, yani böbreğini tamamen cikarilmasiyla gerçekleştiriliyordu. Son yıllarda ise gelişen tip teknolojisiyle yeni tedavi seçenekleri kullanılmaya başlandı. Bugün köşemizde böbrek kanserlerinin yeni tedavi yöntemleriyle ilgili Ankara Acıbadem Hastanesi doktorlarından Ürolog Doç. Dr. Cenk Acar ile konuştük, sizlerden gelen mailler doğrultusunda sorular sorduk, o da yanıtladı.

Öncelikle bize böbrek kanserlerinden kısaca bahseder misiniz?
Böbrek kanseri tüm yetişkin kanserlerinin yüzde 2-3’ünü oluşturmaktadır. Genellikle 60 yaş üzerinde ortaya çıkar. Bazı ailesel geçişli türlerinde erken yaşlarda da görülebilir. Böbreğin en sık idrarı süzen hücrelerinden kaynaklanan tümörüdür. Bunun yanında kanser, kan ve lenf yolu ile yayılarak vücudun diğer alanlarına yerleşebilir. Büyük boyutlara ulaştığında idrarda kan, ağrı ve böğür bölgesinde kitle hissi oluşur. Yine böbrek kanseri vücutta bazı metabolik denge mekanizmalarını bozarak, ateş ve gece terlemesi, halsizlik, kansızlık, kanda kalsiyum seviyesinin yükselmesi, karaciğer fonksiyonlarında bozulma ve kilo kaybı gibi şikayetlere neden olabilmektedir.

Günümüzde kullanılan görüntüleme yöntemlerinin, böbrek kanserinin erken tanısında etkisi nasıl oldu?
Ultrason, tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme (MR) gibi görüntüleme yöntemlerinin yaygın kullanılması, kanserlerin büyük bir kısmı erkenden teşhis edilebiliyor. Böbreğe sınırlı ve 7 cm’den küçük kitlelere “küçük böbrek kanseri” diyoruz. Yapılan çalışmalar, sadece böbrekteki kitlenin çıkarılmasının böbreğin tamamen alınmasıyla aynı onkolojik sonuçlara sahip olduğunu göstermiştir. Ayrıca, sadece kitle çıkarıldığında böbreğin diğer kısımlarının normal işlevine devam ettiği bilinmektedir. Böbrek fonksiyonlarının korunması böbrek kanserli hastaların cerrahi sonrası yaşam kaliteleri ve süresi için oldukça önemlidir.

HER HÜCRE ÖNEM TAŞIYOR

Peki, böbrek kanserleri tedavisi sonrası böbrek fonksiyonları ne ölçüde etkilenmektedir?İlginç olarak, kanserli böbreğinin tamamı çıkarılan hastaların kanserleri nüks etmese bile sadece kitlesi çıkarılanlardan daha kısa yaşadığı gösterilmiştir. Bunun nedeni tek böbrekli kalan hastaların kronik böbrek hastalığı gibi hayatı tehdit eden durumlara yatkınlıklarının daha fazla olmasıdır. Bu nedenle küçük böbrek kitlelerinde korunabilecek her böbrek hücresinin önemli olduğu bilinmelidir.

Böbrek kanseri cerrahisindeki son teknolojik gelişmeler hakkında bilgi verir misiniz?

Yazının Devamını Oku

Yaşlanmak hastalık değil

16 Mayıs 2015
Geriatri uzmanı Prof. Dr. Teslime Atlı, “Yaşlanmak, hastalık değildir. İdrar kaçırma, unutkanlık, nefes darlığı, kansızlık, depresyon, ağrılar, kilo kaybı, iştahsızlık, az ya da çok uyuma gibi sorunlar hiç bir zaman yaşlanmanın doğal bir sonucu değildir” uyarısında bulundu.

"Öleceğini bile bile yaşayan tek canlı insandır. Ve hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar” demiş, üstad Necip Fazıl Kısakürek... Ne ölümü, ne yaşlılığı kabullenir insanoğlu... Yaşlılık hastalık gibi algılandığı, öyle kabul edildiği için olsa gerek. Oysa yaşlılık bir hastalık değildir. Hatta Prof. Dr. Teslime Atlı’ya göre yaşlanmak, hayatın bize sunduğu güzelliklerden birisidir. Yukarıdaki satırlardan da anlayacağınız üzere bugünkü konumuz, ‘yaşlılık’, konuğumuz ise Güven Çayyolu Sağlık Kampüsü Dr. Aysun Küçükel İkinci Bahar Geriatri Merkezi’nden Geriatri uzmanı Prof. Dr. Teslime Atlı. Kendisine yaşlılık üzerine sorular sorduk o da yanıtladı.

Pek çok toplumda yaşlılık, hastalık gibi algılanyor. Siz yaşlılığı nasıl tarif ediyorsunuz?
Aristo yaşlılığı menfi bir durum olarak görmüş, “hastalığı zamansız gelen yaşlılık, yaşlılığı ise doğal bir hastalık” şeklinde tanımlamıştır. Artık böyle değil demeyi çok isterdim ama ne yazık ki hekimler de dahil olmak üzere bir çok insan hala yaşlanmanın bir hastalık olduğuna inanıyor. Oysa Goethe, yaşlılığın olumsuz bir dönem olarak algılanmasını reddeder, deneyim ve tecrübelerin zirveye ulaştığı bir dönem olarak tanımlar. Yaşlılara tecrübe birikimleri sebebiyle eski çağlarda her zaman saygı gösterilmiştir. Bilge oldukları düşünülmüş, yetenek ve tecrübelerinden istifade edilmiştir.

Yaşlanmayı hızlandıran etkenler nelerdir?Yaşlılık, tıpkı çocukluk ve gençlik gibi yaşamın normal bir evresidir. Her insan yeterince yaşarsa yaşlanır. Yaşlanmanın hızı ve şekli kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Aynı yaştaki iki kişiden birisi diğerinden daha yaşlı görünebilir. Hatta aynı bireyin farklı organları farklı hızlarda yaşlanabilir. Bazılarının cildi, bazılarının eklemleri, bazılarının ise kalbi veya beyni daha hızlı yaşlanabilir. Genetik özellikler, çevresel faktörler, iyi-kötü alışkanlıklar, beslenme şekli, aktivite düzeyi, geçirilen kazalar ve hastalıklar yaşlanmanın şeklini ve hızını etkiler.

DAMARLARDA ORTAYA ÇIKIYOR

Yaşlılıkta genellikle hipertansiyon ortaya çıkıyor. Bunun nedeni ve yol açtığı rahatsızlıklar nelerdir?

Yazının Devamını Oku

Bypass damarının ömrü 30 yıl

9 Mayıs 2015
Doç. Dr. Oğuz Taşdemir, hastanın kendine bakması, düzenli ilaç kullanımı, egzersiz, kontrollerini düzenli yapması, diyet ve kilo kontrolüne dikkat etmesi halinde bypass damarlarının ömrünün 30 yıla kadar çıktığını söyledi.

Sevgili okurlar bu hafta konumuz koroner kalp hastalıkları ve bypass ameliyatları. Koroner arterler, kalbi besleyen atardamarlardır. Bu damarlarda meydana gelebilecek tıkanıklıklar kalbin beslenmesini doğrudan etkilediğinden dolayı kalp krizlerine yol açabilir. Bu sebeple hastaların anjiografi sonucu değerlendirilerek bu tıkanıklıkların çeşitli yöntemlerle giderilmesi mümkündür. Bu yöntemler tıkanıklığın yeri ve yüzdesine göre ya ilaçla tedavi, ya stent takılması ya da cerrahi bir yöntem olan bypass ameliyatlarıyla mümkündür. Bu hafta, sizlerden gelen sorular doğrultusunda Doç. Dr. Oğuz Taşdemir ile bypass ameliyatlarını konuştuk.

Koroner arter hastalığı nedir, nasıl şikayetlere yol açmaktadır?
Koroner arter hastalığı kalbi besleyen damarların belirli ölçülerde kolesterol birikintisi ve/veya kan pıhtısı ile daralması veya tamamen tıkanmasıdır.Hasta, göğüste sıkıştırıcı tarzda ağrıdan şikayet eder. Ağrıya; soğuk terleme, mide bulantısı, kusma, baş dönmesi ve baygınlık eşlik edebilir.

Bypass kararı nasıl verilmektedir?Hastaya yapılan koroner anjiyografi tetkiki sonucunda kalp konseyi doktor ekibi toplanıp anjiyoyu, hastanın genel durumunu, hastada bulunan diğer hastalıkları (şeker, tansiyon, stent vs) toplu olarak değerlendirir. Durum hakkında hasta bilgilendirilir.

2-4 SAAT SÜRÜYOR

Bypass nasıl yapılmaktadır?

Yazının Devamını Oku

Sağlık için 21 gün

2 Mayıs 2015
Diyetisyen Derya Şahin, “Günde 3 ana, 2 ara öğün olmak üzere en az 5 öğün beslenin. Beslenmenizde tuz ve şekeri azaltın. Dildeki tat tomurcukları 21 günde daha az tuzlu ve az şekerli beslenmeye uyum sağlar” uyarısında bulundu.

Sevgili okurlar bu hafta konumuz yeterli ve dengeli beslenmenin vücuda ve sağlığa olan katkıları. Birçok hastalığın temelinde aslında düzensiz ve yetersiz beslenme yatmaktadır. Gıdaların gerektiği miktarda ve gerektiği zamanlarda alınmaması ve bunun sürekli olması sağlığımızı ciddi şekilde etkilemektedir. Biz de bu hafta ‘yeterli ve dengeli beslenmenin kodlarını’ Diyetisyen Derya Şahin’le konuştuk. Hafta boyunca sizlerden gelen mailler doğrultusunda merak edilenleri sorduk o da yanıtladı.

Öncelikle yeterli ve dengeli beslenme nedir?Sağlığın devamlılığı için günlük enerji gereksinimini karşılayan, vitamin ve mineral içeriği yüksek, uygun oranda protein, yağ ve karbonhidrat içeren, zengin ve renkli beslenme biçimine yeterli ve dengeli beslenme denir.
Beslenme süreci anne karnında başlar ve tüm yaşantımız boyunca devam eder. Yeterli ve dengeli beslenmek sağlığınızı ve yaşam kalitemizi arttırken hastalıklara karşı koruyucu etki gösterir.

Klasik bilgi olarak bildiğimiz beslenme piramidinin geçerliliği halen var mıdır?
Besin piramidi günlük almamız gereken enerji dağılımını ve oranlarını belirlemek için bir örnek oluştursa da bu geleneksel bilgi yapılan araştırmalar sonucunda değişime uğramıştır. Sağlıklı beslenme bütün besin gruplarını içermeli ve kişiye özel olmalı. Besinleri temel yapıtaşlarına göre; tahıl, süt ve ürünleri, et ve yumurta, sebze ve meyve olarak 4 grup altında toparlandığında şans anlamına gelen dört yapraklı yonca modeli bizler için daha ideal bir referans oluşturur. Bu besinlerin günlük tüketilmesi gereken miktarlar ise kişinin gereksinim duyduğu enerji miktarına, yaşına, cinsiyetine, yaşam tarzına göre farklılık gösterir. İşte bu nedenle beslenme düzeni kişiye özel olmalıdır diyoruz. Günde 4 bin kalori yakan genç bir sporcu ile, standart yaşam süren 50 yaş üstü bir bayanın bin 400 kalori içeren beslenme düzeni ciddi farklılık gösterir. Fakat hepsinin ortak özelliği dört yapraklı yonca modelinde olduğu gibi bütün besin gruplarını içermesi gerektiğidir.

OYUMUZ DOĞADAN YANA

Sağlıklı beslenmek için ek alınması gereken besin takviyelerini öneriyor musunuz?

Yazının Devamını Oku

Göz ameliyatında lazer teknolojisi

25 Nisan 2015
Sevgili okurlar, bu hafta konumuz Lazerle gözde görme kusurlarını düzeltme ameliyatları.

Lazer teknolojisi göz hastalıklarının tedavisinde uzun yıllardır kullanılıyor. Farklı göz hastalıkları için farklı lazer teknolojileri uygulanıyor. Halk arasında sıklıkla “lazerle gözlükten kurtulma” ameliyatı veya “göz çizdirme” olarak bilinen operasyonlar “excimer lazer” kullanılarak yapılan tedaviler. Excimer lazer ile miyop, hipermetrop veya astigmat tedavisi yapılabiliyor. Lasik, excimer lazer kullanılarak yapılan lazerle gözlük ve kontakt lenslerden kurtulma operasyonları arasında en sık uygulanan ve en konforlu tedavi olma özelliğini taşıyor. Lasik operasyonunun popülerliğinin nedeni ise tamamen ağrısız bir operasyon olması ve hızlı sonucu vermesi. Sizlerden gelen sorular doğrultusunda lazer operasyonları, Ankara Liv Hastanesi doktorlarından Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Sibel Şalvarlı’ya sorduk.

Gözün kırma kusurları nelerdir?
Gözün kırma kusurları miyop, hipermetrop ve astigmattır. Göze gelen görüntü, görme merkezinin önünde odaklanıyorsa miyop, gerisinde odaklanıyorsa hipermetrop, retinanın önünde veya arkasında farklı düzlemlerde odaklanıyor ise astigmat denir. Kornea ve lensin yapısal bozuklukları, kırıcılık güçlerinin yetersizlikleri veya fazlalıkları kırma kusurlarına neden olur.

Peki Kırma kusurlarının tedavi yöntemleri nelerdir?Kornea ve lens gibi kırıcı ortamlara yapılacak çeşitli müdahalelerle kırma kusurlarını düzeltebiliriz. En sık kullanılan yöntem excimer lazer olup farklı yöntemlerin kendine özgü üstünlükleri ve zaafları vardır. Ancak refraktif suit ile hayat bulan Optilasik bugüne kadar bilinen excimer lazer yöntemlerine daha ileri bir boyut getiriyor.

Optilasik nedir?Optilasik, korneanın doğal anatomik şekline sadık kanarak tedavi yapan böylece lazere bağlı gelişen istenmeyen kamaşma ve yansıma oluşumuna engel olan eximer lazer teknolojisidir. Optimize wave front ve dört farklı kişiye özel tedavi seçeneği sunarak çağın ötesinde bir teknoloji kullanmamızı ve mükemmel sonuca ulaşmamızı sağlar.

Optilasikte excimer lazere uygunluk nasıl belirlenir?

Yazının Devamını Oku

Anevrizmalar sinsi seyrediyor

18 Nisan 2015
Genel olarak anevrizmaların sinsi seyrettiğini belirten Doç. Dr. Yaman Zorlutuna, “Belli bir büyüklüğe eriştikten sonra, bulunduğu bölgeye göre basıya bağlı bulgular verebilir. Bunlardan en önemlisi ağrıdır” dedi.

Sevgili okurlar bu hafta konumuz aort anevrizmalarinin tedavisinde açık cerrahiye alternatif bir yöntem olan endovaskuler stent greftler. Konuyla ilgili olarak Bayındır Söğütözü Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Yaman Zorlutuna ile konuştuk. Sizlerden gelen sorular doğrultusunda konu ile ilgili merak edilenleri sorduk, O da yanıtladı.
Öncelikle Aort damardan bahseder misiniz?
Bilindiği gibi kalpten çıkan ana atardamarımıza Aort (veya Aorta) denilmektedir. Tüm vücudumuza temiz kanın dağıtım anayolu olan aorta, kalbin sol karıcığının üzerinden başlayıp göğüs ve karın içinde seyreder. Aorta, bulunduğu bölgelere göre farklı isimlerle tanımlanmaktadır. Bu bağlamda, göğüs kafesi içinde kalan kısmına torasik, karın bölgesindekine ise abdominal aorta denilmektedir. Kalpten ilk çıktığı bölgede çapı en fazla 4 cm olan aorta, seyrettiği yol boyunca beyine, kollara, tüm organlara ve bacaklara dallar verir. Böylece dokularımız için gerekli olan temiz (satüre) kan gereksinimi sağlanmış olur.
Peki Anevrizma nedir, nasıl oluşur?Aortanın, bulunduğu bölgedeki çapının 1.5 katı ve üzerine çıkmasına balonlaşma (anevrizma) denilmektedir. Anevrizma oluşumunda en önemli faktör, damar yapısındaki elastik dokunun setleşmesi ve travmaya karşı duramaz hale gelmesidir. Bunun en önemli nedenleri; elastik dokunun genenik nedenlerle bozulmuş olması, yaşlanma, damar sertliği, enfeksiyon ve travmadır. Ağır darbeler (trafik kazası, yüksekten düşme gibi) acil müdahaleyi gerektiren akut anevrizmalara neden olabildiği gibi, kronik travma olarak kabul edebileceğimiz yüksek tansiyon da zaman içinde anevrizma oluşuma yol açabilmektedir.

EN ÖNEMLİ BULGU AĞRI

Anevrizma belirtileri nelerdir, ne gibi riskler yaratır?

Yazının Devamını Oku