PREİMPLANTASYON GENETİK TARAMA(PGT) NEDİR?
Tüp bebekte laboratuvar ortamında oluşturulan embriyoların rahme konulmasından önce genetik durumunun incelenmesi işlemlerine genel olarak ‘Preimplantasyon Genetik Tarama (PGT)’ denir. Temel olarak embriyodan bir hücre veya hücreler alınır ve kromozom yapısı incelenir. Belirli bir hastalık aranabileceği gibi birçok hastalığın dahil olduğu paneller şeklinde de incelenebilir. PGT’nin kullanım alanları ise şöyledir:
*Ailenin önceki çocuklarında var olan önemli hastalıkları embriyo transferi öncesinde tespit edip sağlıklı embriyoyu transfer etmek. İşlemin uygunluğuna genetik değerlendirme sonucu karar verilir. Bazı hastalıklar genetik kalıtım yolu nedeniyle sağlıklı embriyo elde etmeye izin vermez. Bu nedenle her hastalıkta uygulanamaz.
*Ailenin önceki çocuklarında sonradan edinilmiş, kan hastalıkları başta olmak üzere, kök hücre nakliyle tedavisi mümkün olan bir hastalık olması durumunda hayattaki kardeşini kurtarmak için tüp bebek yoluyla yeni bir bebeğin dünyaya getirilmesi için hayattaki kardeşiyle genetik uyumlu kardeşlerin yapılması.
*Genetik hastalık nedeniyle tekrarlayan düşük ve tekrarlayan tüp bebek başarısızlığında PGT yapıp, embriyoların genetiğine bakmak suretiyle sağlıklı embriyo vermek amacıyla da kullanılır.
*İleri yaş(38 yaş ve üstü) tüp bebek uygulamalarında başarıyı arttırmak için sağlam embriyonun seçilip transfer edilmesi.
Oysaki sağlıklı ve genç bir cilt için nem dengesi çok önemlidir. Biyolojik lifting uygulaması uygulandığı bölgede (yüz, boyun, dekolte bölgesi ve eller) su tutucu özelliği ile nemlendirme sağlarken, elastikiyet arttırıcı etkisi ile de ciltte toparlanma elde etmemize yardımcı olur. Son yıllarda popüler olan bu yöntemle ilgili Dr.Serkan Öztürk’ten bilgi aldık:
Kanserin yüzde 10’unun genetik olarak yüzde 90‘ının ise çevresel faktörlerden meydana geldiği düşünülüyor. Beslenme bu noktada büyük önem taşıyor. Akdeniz diyeti gerek kanser gelişimini önlemede gerekse kanser tanısı alan hastaların sonraki süreçlerinde oldukça fayda sağlıyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı ve Kanserde Güncel Tedavilere Erişim ve Geliştirme Derneği Başkanı Prof. Dr. Uğur Coşkun Akdeniz diyetinin faydalarını şöyle anlatıyor:
RAHATSIZLIKLARA KARŞI KORUYUCU
“Akdeniz diyeti UNESCO tarafından ‘Soyut Kültürel Miras’ olarak kabul edilmiştir. Kanser dahil tüm kronik hastalıklara karşı koruyucu olduğu yapılan çalışmalarla kanıtlanmış olan bu beslenme biçimini kanser tedavisi bitmiş bireyler ve sağlıklı kişiler yaşam tarzı haline getirmelidir. Yapılan bir çalışma, Akdeniz diyetinin genel kanser insidansında yüzde 61’lik bir düşüş göstermiştir. Akdeniz tipi beslenmenin genel olarak kanser insidansını azaltabileceğine dair ikna edici kanıtların yanı sıra, spesifik kanser türleri riski ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Akdeniz diyetinde kolorektal, meme, mide, karaciğer, baş ve boyun, safra kesesi ve safra yolu kanseri riskinde azalma olduğunu göstermiştir.
Endometriozis, üreme çağındaki kadınların yaklaşık yüzde bir-ikisinde görülür. Aslında kadınların yumurtalığında görülen çoğunluğu iyi huylu, kötüye dönme olasılığı çok çok az olan bir kisttir. Endometriozis denilen bir hastalığın sonucu olarak karşımıza çıkar. Ağrılı adet görme (dismenore), ilişki sırasında ağrı (disparoni) ve gebe kalamama (infertilite) şikâyetlerinin bir arada olduğu hastalarda ilk akla gelen hastalık olmalıdır. Normalde rahmin iç zarını yani endometriumu oluşturan hücrelerin nasıl olduğunu bugün bile bilemediğimiz bir şekilde rahim dışında en çok da yumurtalıklara sıçraması sonucu oluşur.
NEDENLERİ VE BELİRTİLERİ
Endometrium denen doku her ay adetle birlikte büyümekte, bir sonraki adet döneminde adetle birlikte dökülmekte ve diğer ay yeniden oluşan bir döngü şeklinde görev yapmakta iken, rahim dışında bir yerde olduklarında örneğin yumurtalıkta; dışarı açılan bir ortam olmadığı için yumurtalığın içinde hapsolmakta ve aynı bir apse gibi yumurtalık içinde kalmaktadırlar. Biriken bu kanlı doku, devam eden süreçte vücudun savunma hücreleri tarafından sindirilmekte ve çikolataya benzer bir görüntü oluşturmaktadır. Ameliyat sırasında bu kistler açıldığında ortaya çıkan bu çikolataya benzer görünüm nedeniyle hastalığın bir adı da ‘çikolata kisti’ olmuştur. Çikolata kistinin oluşma nedeni veya nedenleri tam olarak bilinmiyor ancak risk faktörlerini; bağışıklık sorunları, çevresel faktörler, genetik nedenler, doku farklılaşması ve lenf sistemi olarak sıralayabiliriz. Sürekli yorgun hissetmek, stresli olmak, bel, sırt ve karın ağrısı, cinsel ilişki sırasında ağrı-acı hissetmek, tuvaleti yaparken çok zorlanmak ve kanlı idrar, çikolata kistinin belirtileri olarak değerlendirilmelidir.
Dünya çapında 18 yaşın altındaki çocuk ve ergenlerin yüzde beşinde görülmektedir. Hastalık, erkeklerde kızlara oranla daha fazla gözükmektedir. Normal hayatımızda belki de çok yakınlarımızda da karşılaştığımız DEHB, aslında tanısı ve tedavisi çok zor olmayan ama sabır isteyen bir süreçtir. Toplumda herkesin de etrafında olan bu hastalıkla ilgili tüm merak edilenleri Prof. Dr. Yasemen Işık Mengü’ye sorduk.
ÜÇ ANA BELİRTİSİ VARDIR
Günümüzde en çok tercih edilen infertilite tedavilerinin başında tüp bebek gelmektedir. Tüp bebek tedavisi, kadın üreme hücreleri olan yumurtaların toplanarak vücut dışında, laboratuvar ortamında erkek üreme hücreleri olan spermlerle bir araya getirilerek döllenmenin elde edilmesini sağlayan tedavi sürecini kapsamaktadır. Doğal gebelikten farkı döllenme işleminin laboratuvar koşullarında gerçekleştirilmesi ve döllenen yumurtaların anne rahmine tekrar geri yerleştirilmesidir. Tüp bebek yöntemiyle ilgili tüm merak edilenleri Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Doç Dr. Süleyman Akarsu’ya sorduk?
TEDAVİ KİMLERE YAPILIR?
“*Tüpleri tıkalı olan veya enfeksiyon, dış gebelik ve benzeri nedenlerle tüpleri alınmış kişiler. *Geçirilmiş cerrahi operasyonlara veya endometriozis nedeni ile karın içi yapışıklığı olanlar. *Yumurtalık kisti, kanseri veya endometrioma gibi yumurtalık rezervini azaltabilen ameliyat geçmişi olan hastalar. *İleri kadın yaşı. *Yumurtalama problemi ve polikistik overi olan hastalar. *Açıklanamayan infertilite bulguları. *Çiftin ilişkiye girmesini engelleyen kadında vajinismus, erkekte boşalma ile ilgili problem yaşayan hastalar. *Sperm sayısında, hareketliliğinde veya morfolojisinde bozukluk olan hastalar. *Azospermi olan hastalar. *Genetik problemi olan çiftler. Hormonal bozuklukları olan kişiler. Kanser tedavileri için radyoterapi ve kemoterapi alan hastalarda tedavi öncesi yumurta toplanıp dondurularak daha sonra tüp bebek tedavisi için kullanılabilir.
Onkolojide standart tedaviler dışında hastalar alternatif tedavilere de yöneliyor. Kanser hastaların tereddütte kaldığı bu durumla ilgili ve yapılması gerekenleri Kanserde Güncel Tedavilere Erişim ve Geliştirme Derneği (KANSERTED) Başkanı, Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Uğur Coşkun’a sorduk.
ONKOLOJİ DOKTORUNA BAŞVURULMALI
“Kanser teşhisi konulduktan sonra hem hastada hem de yakınlarında psikolojik ve sosyal olarak büyük bir yıkım olmaktadır. Bu süreçte özellikle kemoterapinin yapmış olduğu ciddi yan etkiler nedeni ile hasta ve yakınları bir onkoloji uzmanına gitmek yerine doğrudan alternatif tedavilere yönelebilmektir. Ama günümüzde onkoloji alanındaki gelişmeler ile artık akıllı ilaç dönemi başlamıştır. Birçok hastada tümör dokusu üzerinde yapılan moleküler ve genetik analizler sonucunda kemoterapiden çok daha az yan etkilere sahip tedavi seçenekleri ortaya çıkmıştır. Yine bağışıklık sistemini uyararak etki eden immunoterapi (aşı tedavisi) birçok kanser türünde etkinlik göstermektedir. Bu tedavilerin önemli bir kısmının ülkemizde geri ödemesi bulunmaktadır. Ayrıca kemoterapinin yine birçok hastalıkta çok etkili olduğunu söylemeliyiz. Daha az yan etkisi olan birçok kemoterapi ilacı artık kullanıma girmiştir. Kemoterapi ile akıllı ilaçların bir arada olduğu etkili tedavilerde geliştirilmiştir. Yeni geliştirilen bulantı ilaçları ve benzerleri sayesinde eskisi kadar yoğun yan etikler artık görülmemektedir. Bu nedenle hiçbir hastamızın onkoloji doktoruna danışmadan, mevcut etkili tedavi seçeneklerini öğrenmeden sırf kemoterapi korkusundan standart uygulamaların dışına çıkmaması gerekir.
Zira verilen kilolar kas ve sıvı kaybı ağırlıklı olacağı için, ramazan ayı bittikten sonra hızla hatta daha fazlası ile birlikte alınır. Ramazan ayında uzun süre aç kalmaya bağlı, baş ağrısı, baş dönmesi, unutkanlık, dikkatsizlik, dalgınlık, sinirlilik, uyku isteği, mide de ekşime ve şişlik görülebilir. İftarda yemekleri birden ve fazla miktarda tüketirsek; kan şekerimiz hızlı bir şekilde yükselir, aynı hızla da geri düşer. Bu nedenle de kendimizi yorgun ve bitkin hissedebiliriz. Ramazanda nasıl beslenmeliyiz? Nelere dikkat etmeliyiz? Konuyla ilgili Diyetisyen Neslihan Öztürk Aktepe, 10 başlık altında şu bilgileri verdi:
TEK ÖĞÜN İLE ORUÇ TUTMAYIN