Selim Türsen

Biz ne krizler gördük

28 Ocak 2014

GEÇEN hafta Başbakan Erdoğan TÜSİAD’a saydırırken, dövizin gemi azıya aldığı saatlerde, sanayicinin nabzını en iyi tutan kurumlardan birinin başkanıyla sohbet ediyorduk. İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi Başkanı Hilmi Uğurtaş hem gelişmeleri dikkatle izliyor, hem de yılların tecrübesiyle soğukkanlı değerlendirmeler yapıyordu.
Makine imalattan, tekstil, kimya ve gıdaya değişik sektörden 572 firmanın faaliyet gösterip yaklaşık 35 bin kişinin çalıştığı İAOSB’yi Türk sanayinin barometresi olarak görebiliriz. Uğurtaş’a dövizdeki oynamanın bölgedeki firmalar üzerindeki etkisini sorduğumda, “Yıl sonu için dövizi 2.15 ya da 2.20 öngörüp ona göre fiyat vererek ihracat bağlantısı yapan firmalar var. Şimdi bunlar 2.30 döviz üzerinden mal alıp üretim yapacak ve sonra bunu döviz 2.15 iken belirlenen fiyata göre satacaklar. Zararın büyüklüğünü görüyor musunuz... Çaresiz, sermayesi yetersiz firmalar dayanamayıp kepenk indirecek” dedi.


Demirel, Özal bile gitti

ANCAK bütün olup bitenlere karşın, “Biz ne krizler gördük. Bunlar da geçip biter. Ben gelecek için karamsar değilim” diyen Uğurtaş, geçmiş yılları hatırlatıp, “Bir zamanlar Demirel’in yerinden kıpırdatılabileceğini kimse düşünemezdi. Özal’ın alternatifi olmadığı düşünülürdü. Ama sonra neler olduğunu gördük. Bugünlerde geçer, yeni dengeler kurulur” diyor.
Uğurtaş haklı. Geçen 20 ile 30 yıla baktığımızda Türkiye’nin başına gelmeyen kalmadı. Önce 1980 öncesi benzin ve tüpten sigara ve margarine her türlü temel ihtiyaç maddesi için kuyruklara girildiği, enflasyonun yüzde 100’leri aştığı yıllar. Ardından Özal’lı yıllar ve 24 Ocak kararlarıyla serbest piyasa ekonomisine geçiş.
Sonra piyasa kurallarına meydan okuyarak faizi emirle düşürmeye çalışan Çiller’in yarattığı 1994 krizi. Bir gecede devalüasyonla Türk lirasının inanılmaz değer kaybı, batan bankalar, kaçan bankerler... Sonra siyasi istikrarsızlık ve koalisyonlar devrindeki kötü yönetim ve ardından 2001 krizi. Yaklaşık 30 bankanın batışı, ekonominin daralması, art arda gelen iflaslar ve milyonlarca işsiz...

Yazının Devamını Oku

Önce ekonomi, aptal...

22 Ocak 2014

BILL Clinton’a ABD Başkanlığı’nın yolunu açan vurucu slogan artık tarihe mal olmuş durumda. Clinton rakibi Baba Bush’u, ”Önce ekonomi, seni aptal” diyerek nakavt etmişti. Tarih boyunca savaşların, sosyal ve siyasal olayların, yenilgi ve zaferlerin temelinde mutlaka ekonomi olmuştur.
İzmir’de pazartesi günü Binali Yıldırım, partisinin ilçe belediye adaylarını açıkladığı saatlerde dolar ve euro yeni tarihi rekorlar kırıyordu. Her ne kadar Başbakan’ın tatillerde çiftliğinde kalacak kadar yakın arkadaşı yeni Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci dövizdeki tırmanışı hafife alsa da, bu gidişin sonuçları ağır olabilir.
Her şeyden önce dövizdeki artış hammaddesi yurtdışından ithal edilen birçok mala zam demek. Turizmciler, ihracatçılar görünürde bu durumdan kar eder diye düşünülebilir ama bir de madalyonun öbür yüzü var. Her iki sektörün de kullandığı malzemelere zam geldiği için kur artışından gelen kazançları maliyetlerdeki artışın götüreceği çok açık.
Ama daha da vahim olan, ekonominin yavaş yavaş 2001 krizi öncesi gibi dolarize olmaya başlaması. Gıda sanayicisi bir arkadaşım yakın zamana kadar TL ile satılan ithal unun artık dövizle satılmaya başladığını, son haftalarda ortalama yüzde 10 zam geldiğini söyledi. Fırıncılar bu yükü daha ne kadar taşıyabiliriz diye kıpırdanmaya başlamış.
Sekiz yıl kadar önce bir seçim arifesinde İzmir’de bir erkek kuaföründeki sohbeti köşemde yazmıştım. Kolları dövmeli, havaya dikilmiş saçları jöleli genç son seçimlerde AKP’ye oy verdiğini söylemişti. Bara gidip bira filan içmekten de hoşlandığını söyleyen gence, “Neden?” diye sorduğumda, “Abi bu memlekette iki yıldan beri ekmeğe zam yapılmıyor. Benim için bundan büyük nimet olur mu?” demişti.

Dövizle gelen zam zinciri

DÖVİZDEKİ artış benzinden ekmeğe zam zinciri demek. Piyasa kendi zammını yapmaya başladı bile. Özellikle küçük esnaf ve sanatkarlarda birçok malın fiyatı bir hafta öncesiyle aynı değil. Gerekçe hazır: “Kullandığım malzemeyi bir daha eski fiyatla alamam. Zarar etmemek için zamlı satmak zorundayım.”

Yazının Devamını Oku

Bu yılın modası bisiklet

21 Ocak 2014

GEÇEN hafta İzmir’in Amsterdam gibi bisiklet kent olabilmesi için kullananları bindiklerine pişman etmeyecek düzenlemeler ve eğitimden söz etmiştim. Hafta içi Başkan Kocaoğlu’ndan bir davet aldım. İnciraltı Kent Ormanını’ndaki kiralık bisiklet istasyonunun açılışına çağırıyordu.

Belediye Bandosu ve müzik grubu eşliğinde, sandviçli ayranlı piknik havasında, partililer ve belediye çalışanlarının yoğun katılımıyla açılış yapıldı. Başkan Kocaoğlu, İnciraltı’ndan Sasalı’daki Doğal Yaşam Parkı’na kadar uzanan 100 km’lik bisiklet parkurunu anlattı. Halen açılışı yapılan 11 istasyona ekleneceklerle birlikte toplam 29 istasyona ulaşacak parkur gerçekten heyecan verici. Bununla ilgili detaylı haberler hafta sonu gazetelerde yer aldı.

Şimdi sıra vatandaşı bisiklet kullanımına alıştırmakta. Bisiklet istasyonlarının işletmeciliğini yapıp, sadece 1 lira gibi çok cüzi rakamlarla kiralama işini organize edecek İZULAŞ’ın bu uygulaması iyi bir teşvik. Örneğin, Alsancak’a gitmek isteyen biri İnciraltı’ndan alacağı bisikletle bir başka istasyon olan Göztepe’ye kadar gidecek. Burada iskeledeki istasyona bisikleti bırakıp tekneyle Alsancak’a ulaşabilecek. Eğer pedalına güveniyorsa Konak’a, Alsancak’a kadar bisikletle gidecek.

Ancak en başta da söylediğim gibi, bisikletin Amsterdam’dakine benzer bir yaşam biçimi haline gelip insanların işlerine, okullarına, alışverişe bisikletle gidebilmeleri için önce vatandaşın bisikletli yaşama alıştırılması gerek. Birinci şart bisiklet parkurlarında yayaların yürümemesi. İkinci olarak trafiğe çıkmak zorunda kalan bisikletlilere araçların saygı göstermesi. Nitekim bisikletçilerin belediye otobüs şoförlerinin dikkatini çekmek için yaptıkları eylemden bunun ciddi bir sorun olduğu anlaşılıyor.

Bisiklet, kullananlar için sağlık, enerjide büyük bir tasarruf, trafik yoğunluğu ve hava kirliliğinde azalma demek. Yaşı yetenler hatırlar. 70’li yıllarda birinci ve ikinci petrol krizleri dünyayı sallayıp petrolün varili 3 dolardan 40 dolara fırladığında, Avrupa arabayı bırakıp bisiklete binmeye başlamıştı. Bugün ise petrolün varili 100 doların üzerinde. Türk sürücüler dünyanın en pahalı benzinini kullanıyor. Sadece bu nedenlerle bile bütün İzmir’in kontak kapayıp bisiklete ya da toplu ulaşım araçlarına binmesi gerek.

Şimdi altyapı da oluştuğuna göre, ‘Perşembe Bisikletçileri’ gibi etkinliklerle bisiklet modası yaygınlaştırılabilir. Özellikle gençlerin öncülüğünde bu moda tutarsa 3-5 yılda İzmir’in ‘Bisiklet Kent’ haline gelmesi şaşırtıcı olmaz.

Seçime üç kala Körfez’de tasarruf

Yazının Devamını Oku

Bisiklet kent İzmir

15 Ocak 2014

KIYI düzenlemesi için Pasaport’ta hummalı bir faaliyet var. Yollar kazılmış, taşlar sökülmüş, masaları deniz kıyısından cadde tarafına çekecek düzenlemeler için yeni kaldırımlar yapılmaya başlanmış. Alsancak Garı çevresinde özellikle tekerlekli valizleriyle gara gidip gelen yolcuların şikayetlerine çözüm olacak düzgün kaldırımlar yapıldığı gibi sonunda burada da iyi bir şeyler olacağı belli.
Ancak benim anlamadığım, çok uzun zamandan beri konuşulan kıyı düzenlemesine neden seçimlere iki ay kala başlandığı. Halbuki vatandaş bu güzellikleri sandık başına gitmeye üç beş hafta kala değil de bir yıl önce görüp keyfini çıkarsa daha iyi olmaz mıydı? Hem yapılan işleri seçim makyajı olarak değerlendirilmez, hem de çok daha fazla kişi neler yapıldığının farkına varmış olurdu.
Yine de yapılan işlerin özellikle kıyı düzenlemesinin İzmir’de yeni bir yaşam biçiminin yollarını açacağı belli. En başta Üçkuyular’dan Bostanlı’ya kadar Körfez’i boydan boya dolaşacak bisiklet yolu projesi benim ilgimi çekiyor.

Amsterdam gibi olabilir

BU proje Amsterdam’da olduğu gibi gerçek anlamıyla hayata geçirilebilirse İzmir gerçekten farklı bir şehir kimliği kazanabilir. Uzun yıllar sonra yolumun düştüğü Amsterdam’ın iki tekerlekli yaşam biçimine tekrar hayran oldum. Çoluk çocuk, genç yaşlı herkes bisikletin üzerinde yaşıyor. Yaşı en az 80 olan ihtiyar teyze ve amcalar bile bisiklet üzerinde çarşıya pazara gidip geliyor. O kadar çok bisiklete bindikleri için hepsi sağlıklı, sırım gibi oluyorlar.
Ancak Amsterdam’ı yönetenler bisiklete binenleri rahatlatacak çok önemli trafik düzenlemeleri yapmış. Her şeyden önce bisiklet yollarında geçiş üstünlüğü her ne olursa olsun bisiklet kullananlarda. Bir aracın yoldan geçmesi gerekiyorsa bisikletliyi görünce durup geçmesini bekliyor. Aynı kurala yayalar da uyuyor. Bizdeki gibi bisiklet yollarında ellerinde çiğdem çıtlata çıtlata dolaşan tipler yok. Sadece bu nedenle yayaların arasından slalom yapmaktan bıkıp bisikleti bırakanlar yok.

Yazının Devamını Oku

Biz Araplara, Araplar bize benzemeye çalışıyor

14 Ocak 2014

GEÇEN hafta sonu Meclis’te vekiller yumruklaşıp tekmelerin havada uçtuğu saatlerde İstanbul’da ilginç bir sohbet yapıyordum. Bir İzmirli, Bornova Anadolu Lisesi mezunu Zehra Güngör Sanyer’in Uluslararası Halkla İlişkiler Birliği’nin (IPRA) Dünya Başkanlığı’nı üstlendiği devir teslim töreni vardı. Masa komşum Suudi Arabistan’dandı.
Arap yönetici, ülkesinde müslümanlığın Türkiye’deki modern uygulamalarına duyulan hayranlığı anlatıyor, o anlattıkça bizdeki kraldan çok kralcılar aklıma geliyordu. Meclis’te kavga döğüş demokrasiyi rafa kaldıracak tasarılar kanunlaştırılmaya çalışılırken, Arap halkının Cumhuriyet Türkiye’sindeki müslümanlığı örnek almaya çalıştığını anlatıyordu Faysal.

Başta Suudi Arabistan olmak üzere, Arap ülkelerinin Türkiye’deki müslümanlık uygulamalarını beğenmediği söylenir ya... Masa komşumun anlattıklarından onların da koca bir balon olduğu anlaşılıyordu. Her gün 1 milyar dolarlık petrol üretip satan dünyanın en büyük petrol üreticilerinden Saudi Aramco’nun müdürlerinden olan Faysal, “Aslında Arabistan’da halk aşırı dindar değil. Kraliyet ailesi hiç değil. Zaten yurtdışına çıktıklarında kılık kıyafetlerine baktığınızda bunu görürsünüz. Ancak ülke yönetimine hakim katı dinci bir bürokrasi kademesi var. Katı kuralları dayatanlar onlar. Halkın cahil ve gelir düzeyi düşük kesimleri bunların yönetiminde. Kraliyet ailesi devlet yönetiminde ihtiyacı olduğu için uygulamalarına fazla ses çıkarmıyor” diyor.
Ancak hiçbir şey uzaktan görüldüğü gibi değil. Şeriat rejiminin en katı uygulandığı Suudi Arabistan’da içten içe günlük hayatta değişimler başlamış. Bazı kentlerde kadınların otomobil kullanmaya başlaması buna bir örnek. Dünyadaki değişimle birlikte ülkesindeki değişimin de hızlanacağını düşünüyor Suudi Arabistanlı yönetici.

Çağdışı kafalara uyarı

GÜNDE 1 milyar dolardan Suudi Arabistan’ın yıllık petrol geliri 360 milyar dolar. Nüfusu ise 24 milyon. Zenginlikse zenginlik. Ama yetmiyor. Halk zenginlikten pay almak için peçenin altında kalmaya devam edeyim demiyor. Nefes almak istiyor ve bunun için hem müslüman, hem başarılı Türkiye’yi örnek gösteriyor.

Yazının Devamını Oku

Artık hiçbir şey gizli kalamaz

8 Ocak 2014

BAŞBAKAN Erdoğan’ın odasına konan böcekle ilgili haberleri izlerken aklıma iki hafta önce Almanya’da İzmirli bir dostumuzla yaptığımız sohbet geldi.

Ord. Prof. Onur Güntürk’ü İzmirliler yakından tanıyor. Beyin üzerinde yaptığı çalışmalarla geçen yıl Almanya’nın Nobel’i olarak bilinen Leibniz Bilim Ödülü’nü kazanmıştı. Ayrıca İzmir’i desteklemek için EXPO 2020 final sunumunda Paris’te bir konuşma yapmıştı.
Güntürk birkaç ay önce, dünyadan sadece 25 bilim adamının davet edildiği Başkan Obama’nın Bilim Kurulu toplantısı için Washington’da imiş. Teknolojik gelişmelerin ulaştığı boyutlardan örnekler verirken böcek küçüklüğünde dinleme cihazlarından söz etmişti. İş öyle boyutlara varmış ki uçan sinekten bile şüphelenmek gerek! Önümüzdeki günlerde ardı ardına ortaya saçılan dosyalara yenileri eklendikçe hiç şaşırmayalım. Artık bu çağda hiçbir şeyin gizli kalması mümkün değil.

Merkel’den özel davet

GEÇTİĞİMİZ haftalarda özel davetli olarak Merkel’le dar bir grupla birlikte yemek yiyen Ord. Prof. Onur Güntürk, Almanya Başbakanı ve beraberindekilere uzmanlık alanı olan beyinle ilgili “Düşüncenin Evrimi” konulu sunum yapmış. Beyindeki düşünce merkezleriyle ilgili araştırmalarını paylaştığında konu büyük ilgi çekmiş ve birkaç saatlik tartışma olmuş.
Bilmiyorum, Türkiye’de siyasetçiler birkaç saatini bir bilim adamının yaptığı çalışmalara ayırır mı? Ama dünyanın en güçlü liderlerinden Merkel bunu yapıyor. Çünkü başarının sırrının bilimde olduğunu biliyor.
Son bir örnek... Alman devleti, üniversitedeki rutin işlerinden kopup sadece kendisiyle baş başa kalıp düşünsün diye Güntürk’ü tam 8 ay boyunca nehir kenarında özel bir villa da ağırlayacakmış. Karşılığında ne bir çalışma, ne bir rapor, hiçbir şey beklenmiyor. Bu davet Almanya’da önde gelen bilim adamlarına verilen desteğin bir parçasıymış.

Yazının Devamını Oku

Kasırga İzmir’de kimleri etkiler?

7 Ocak 2014

BU satırların yazıldığı saatlerde çok büyük bir fırtına beklendiği açıklanıyordu. Gülen’e yakınlığıyla bilinen Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce’nin açıklamalarına göre, kasırga bu hafta ya da Erdoğan’ın Uzakdoğu seyahati dönüşü patlayacak.
Gülerce’ye göre, yapılacak operasyon, Selçuklu ve Osmanlı döneminde bile yaşanmadı. Bu olaydan yara almadan kimsenin çıkamayacağını söyleyen Gülerce, “Kasırganın sayın Baykal da farkında. Sayın Cumhurbaşkanı televizyona çıkmıyordu. Neden çıktı? Neden Gül, Fehmi Koru’yu ABD’ye Gülen’in yanına gönderdi? Hizmet hareketi de yanlışlar yaptı. Özeleştiri yapılmalı” diyor.
Cemaat içinde de çatlaklar oluşmaya başladığına dair işaret veren bu sözlerdeki gerçeklik payını bugün yarın anlayacağız. Ancak benim merak ettiğim, eğer paralel devlet operasyonu gerçekleşirse nerelere kadar uzayacağı.
Örneğin; Hizmet hareketini destekleyen okullar, üniversiteler, medya ve iş dünyasının birçok önemli kişi ve kuruluşu bundan ne kadar etkilenecek? İzmir’de de saydığımız özelliklere sahip çok sayıda işadamı ve kuruluş bulunuyor. Kasırganın etkileri onlara kadar ulaşır mı? Eğer ulaşır ve çok yıkıcı olursa, finans kaynaklarının kesilmesi için sermayede el değiştirmeler söz konusu olabilir mi?
Ya da sonunda bu kavgadan Cemaat daha da güçlenerek çıkarsa, bu kez Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen kesimlerde mi tasfiye başlar?
Sürprizlerle dolu çok ilginç bir dönemden geçiyoruz. Dileyelim fatura millete çıkmasın.

Yolsuzluk dosyalarının ‘Hakim’i halk olacak

Yazının Devamını Oku

Ayarı halk verecek

1 Ocak 2014

YENİ bir yıla daha gözlerimizi açtık. İnsan güzel düşünce ve beklentilerle başlamak istiyor yılın ilk gününe. İlk yazının satırlarında karamsarlık, umutsuzluk olmayacak. Pembe gözlüklerle bakacağım 2014’e. Başlangıçta şiddetli dalgalanmalar olsa da, denizler durulduğu zaman fırtınayı atlatmış Türkiye gemisinin geniş ufuklara yol alıp yeni dünya düzeninde hak ettiği limana demir atacağından emin olacağım. Bunlar temenni değil, gerçekleşeceğine inandığım hayaller.
Türkiye son dönemlerin moda deyişiyle diktatörlerin yönettiği bir muz cumhuriyeti değil. Kökleri 600 yıl derine uzanan bir tarihin en büyük imparatorluklarından birinin küllerinden doğmuş, kültürü, gelenekleri, görenekleri olan bir Cumhuriyet.
Bu Cumhuriyet’te yaşayan 74 milyonun gideceği başka bir ülke yok. Herkes birbirinin hakkına, hukukuna, dinine, yaşam tarzına saygı gösterip eninde sonunda gerçek demokrasiyi ve bir arada yaşamayı öğrenecek. Yeni dünya düzeninde Türkiye’nin gerçek yükseliş devri ondan sonra başlayacak.
Zaman zaman inişler olsa da her defasında suyun üstüne çıkmayı başarmış bir ülke burası. Bu ülkede yaşayanlar istiklal savaşıyla bağımsızlıklarını kazanıp Cumhuriyet’i kurmuş bir neslin evlatları. Geçen 90 yıl boyunca ekonomiden siyasete her alanda başarının tadını almış, özellikle son 30 yılda kendine güvenmeyi öğrenmiş bir kuşak yetiştirmiş bir ülke burası.
Bu ülkenin insanları öyle zengin bir deneyime sahip ki, seçim sandığının başına gittiklerinde yoldan çıkmış siyasetçilere gerekli ayarı verecektir. Gezi olayları bunun en önemli işaretiydi.

Şimdi inat değil, akıl zamanı

GEÇEN hafta İstanbul üzerinden yurtdışına uçarken yanımda oturan Türkiye’de yatırımları olan Fransız bir şirketin Hollandalı yöneticisiyle ilginç bir sohbetimiz oldu. İzmir’de oturduğumu öğrenince elindeki kitabı açıp bir harita gösterdi. Antik çağa ait İzmir’i Smyrina olarak tanımlayan, Efes’in, Teos’un o dönemde Akdeniz’in en önemli limanları olduğunu gösteren bir haritaydı.

Yazının Devamını Oku