Selim Türsen

Hoş geldin bebek

17 Ekim 2016
BİRİSİ 40 günlük, diğeri 5.5 aylık bebekleri severken dünya aklımdan uçtu gitti. Karşımda ne savaş, ne terör sadece tüm masumiyetiyle insanoğlunun en doğal ve en saf halleri vardı.

Sonra, henüz yaşları günlerle sayılan küçüğü kız, büyüğü erkek bu güzel bebeklerin 20, 50, 90’lı yaşlarında yaşayacakları 2035, 2070, 2100 gibi yılların dünyasını hayal etmeye çalıştım. Kuzenimin torunu Vera ile arkadaşımın torunu Lemi’nin yaşayacakları dünyanın ipuçları Prof. Michio Kaku’nun ‘Geleceğin Fiziği’ adlı kitabında vardı.

Kitaba göre çok değil, 2030’lu yıllarda internete bir göz kırpışıyla gözlük veya kontak lenslerimizle bağlanabileceğiz. Sürücüsüz arabalarla trafik sıkışıklığı ve trafik kazaları tarihe karışacak. Esnek ve çok ince duvar ekranlarının fiyatları hızla düşerek duvar kağıdının maliyetine yaklaşacak. Salonlar duvar ekranları ile kaplanacak, bir düğmeye basarak duvar kağıtlarının deseni değiştirilebilecek.
Esnek ekran teknolojisiyle bilgisayarlar katlanıp cüzdana konabilecek, cep telefonu kıvrılarak cebe girecek, kağıt gibi çekilip açılabilecek. Yakın gelecekte robot doktorlar evdeki duvar ekranınızda karşınıza çıkıp bütün hastalıkları yüzde 95 tanımlayabilen programla sizi muayene edecek. Bir test çubuğunu vücudunuzda gezdirirken bilgisayarlar bütün hastalıkları teşhis edecek. Vücudunuzda büyüyen hücre olup olmadığını tespit için tuvaletinizde, banyonuzda, elbiselerinizde DNA çipleri bulunacak.

-----


2100 yılında dünya

BURAYA kadar sadece 2030’a kadar olacak birkaç gelişmeden söz ettik. Bugün doğan bebekler 2100 yılına kadar yaşayabilecek. O yıllarda bilgisayarlar zihinle kontrol edilebilir hale gelecek.

Yazının Devamını Oku

Gülmeyi özledik

10 Ekim 2016
DÜNYANIN nabzını tutan Gallup ‘20 Mart Dünya Mutluluk Günü’ için bir araştırma yapmıştı. Mutluluğu ölçmek için zenginlik, sağlık, eğitim gibi kriterler yerine doğrudan insanların duygularını hedef alan sorular yöneltilmişti. Sorulardan biri “Dün hiç kahkaha atarak güldünüz mü” şeklindeydi.

Araştırmanın yapıldığı 2015 yılında tam 147 ülkede 147 bin kişi katılmış ve yüzde 70’i “Evet” cevabı vermişti. Türkiye ise “Hayır” diyenler sıralamasında en kötü 10 ülkeden biriydi. Türkiye’de araştırmaya katılanların yüzde 50’si bir gün önce hiç gülmediğini söylemişti. Bu oran her gün bombalar altında yaşamaya çalışan son sıradaki Suriyelilerin sadece bir basamak üzerindeydi.

Halbuki 2013’teki araştırmada Türkiye en az gülen ülkeler arasında yer almıyordu.
Sanırım 2016 yılı anket sonuçları çok daha kötü çıkacak. Darbe girişiminin toplumda yarattığı travmanın etkileri hala sürüyor. Terör ve şehit haberlerini duymamak için insanlar haber programlarına bakamaz oldu. Bunlar yetmezmiş gibi şimdi de savaşın eşiğinde bir ülke görünümündeyiz. Herhalde son anketlerde nüfusun ezici çoğunluğu bir gün önce hiç gülmediğini söylemiştir.


Aslında bunun için araştırma yapmaya da gerek yok. Alsancak’ta, Bornova’da, Karşıyaka’da biraz dikkat edin, evlerden, restoranlardan eskisi kadar çok kahkaha sesleri yükselmiyor. Huzursuzluk veren bir sessizlik var insanlarda. Belirsizliklerin, kaygıların arttığı ülkede bu çok normal.
Ama unutmayalım asık suratlı, gülmeyi unutan insanların çoğunlukta olduğu bir ülke yaşanabilir olmaktan çıkar. İzmir’de, Tokat’ta, Erzurum’da, Diyarbakır’da insanlar gülmeyi çok özledi. Bu ülkeye acilen güzel umutlar lazım.


Yazının Devamını Oku

İzmir sürücüsüz otomobile pilot olsun

3 Ekim 2016
ÇOK uzağa gitmeyip, 15-20 yıl öncesinin İzmir’ini hatırlayalım.

Caddeler, sokaklar gözümüze çok daha geniş görünürdü. Trafikte dolaşan, yol kenarlarına park etmiş araç sayısı bugünkünün yarısı kadar bile olmadığı için vardı o ferahlık. İzmir’de bugün trafiğe kayıtlı 1.5 milyon araç var. Bunların 650 bini özel otomobil.

İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre otomobiller bir günlük zaman diliminin sadece yüzde 4’ünde kullanılıyormuş. Kalan yüzde 96’lık zamanı park halinde geçiriyorlar. Gün boyu duran araçlara yer bulabilmek için sürekli yeni park yerleri yapılıyor, insanların yeşil alan ya da ticari amaçla kullanabilecekleri yerleri araçlar işgal ediyor.
Park yeri sorunu artık yaşam biçimimizi bile belirlemeye başladı. Trafik yoğun, park yeri bulamayız endişesiyle eşimizi dostumuzu ziyaret edemez hale geldik.
Neyse ki, pek çok ülkenin yaşadığı bu soruna karşı yeni bir umut doğuyor. Eğer İzmir, dünyadaki gelişmeleri takibe alıp, ufkunu geniş tutar ve hızlı hareket ederse, İstanbul gibi çırpındıkça içine çekildiği trafik batağına daha fazla gömülmeden tutunacak bir dal yakalayabilir.


Üçüncü ulaşım devrimi başladı

Yazının Devamını Oku

Beklenmedik gelişmeler

21 Eylül 2016
Ankara’nın ve dış siyasetin nabzını en iyi tutan yazarlardan Murat Yetkin  Suriye harekatında Türkiye ve ABD’nin farklı önceliklerini   analiz edip  “Beklenmedik gelişmeler olabilir” diye yazdı.

Bu yorumun yayımlandığı gün  TSK’nin piyade birliklerini  de Suriye’ye gönderileceği haberi Hürriyet sürmanşette yer aldı.

Yine de bölgedeki  beklenmedik gelişmelerin ne olacağını tam olarak anlayabilmek için, herhalde ABD’de kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerinin sonuçlarını beklememiz gerekecek.

Ama bu beklemeler uzadıkça Türkiye’de geleceğe  yönelik  belirsizlikler  artıyor. Belirsizliklerin artması  güven ortamının kaybolması ekonominin patinaj yapmaya başlaması demek.

Yaşadığımız bölge  Ege’yi ele alalım. Turizmdeki çöküşle başlayan ticaretteki gelir kaybı yatak çarşafından, havluya, yumurta  üreticisinden, sabuna onlarca sektörü etkiliyor. Sattığı malın parasını tahsil edemediği  için senedini, çekini, kirasını  ödeyemeyenlerin yarattığı zincirleme  borç krizi yeni halkalar eklenerek uzuyor. 

Daha önce her fırsatta İzmir’e gelen yabancı alıcılar Türkiye’yi güvenlik açısından riskli ülke gördükleri  içinartık  Egeli işadamları Avrupa’ya müşterinin ayağına gidip sipariş almaya  , Afrika’da yeni pazarlar keşfetmeye çalışıyor.

 

İşsizlikte  tehlikeli tırmanış

Belirsizlik ortamının yarattığı güvensizlik işgücü ve istihdam  istatistiklerine de yansıdı. Yüzde 9.5 olan işsizlik oranı yüzde 11’e yaklaştı. İşin dikkat çekici yanı okulundan mezun olup yeni işgücüne katılanlar artırmıyor işsizlik oranı.  Daha önce çalışırken işsiz kalanların sayısının artmasıyla yükselmiş işsizlik oranları.

Yazının Devamını Oku

Bayram bitti, yaz bitti

14 Eylül 2016
UZUN bayram tatiliyle birlikte yaz sezonu da büyük ölçüde sona ermiş olacak. Okullar açılacak, yazlıklar boşalacak, yaz boyunca sadece bu bayram yüzleri gülen Ege otelleri yeni sezona kadar kapılarını birer birer kapatacak.

 

EBSO Başkanı Ender Yorgancılar geçtiğimiz günlerde nitelikli sanayi için destek isterken turizmin kaygan zemin üzerinde bir sektör olduğunu ifade ediyordu. Gerçekten de öyle...
Kimin aklına gelirdi Türkiye’nin bir Rus savaş uçağını düşürüp 4 milyondan fazla turistin ayağının kesileceğine. Kimin aklına gelirdi 15 Temmuz’da Meclis’in bombalanacağı, tankların sokaklara çıkıp sivil halka ateş açarak Türkiye’yi kan ve ateşe batmış iç savaş görüntüsündeki bir ülke haline getireceği.
Turizm huzur ve barış arayan bir sektördür. Savaşın, terörün olduğu yerde turist olmaz. Fiyatlar ne kadar cazip olursa olsun insanlar güvenlik endişesi taşıyacakları yerde tatil yapmak istemez. Türk turizmi böyle bir krizi 1989 Körfez harekatında da yaşamıştı. Türkiye savaşın içinde olmadığı halde Irak’a komşu ülke diye turistin ayağı kesilmiş Antalya’da çok sayıda beş yıldızlı otel zor durumda kalmış çoğu sonradan el değiştirmişti.
Her ne kadar Rusya ile ilişkilerin düzelmesi gelecek yıl için umut verse de Suriye ve Irak’taki gelişmeler önümüzde zor bir dönem olacağını gösteriyor. Eğer önümüzdeki bahar aylarına kadar belirsizlik sürerse özellikle Avrupalı turisti beklemek gelecek yıl için de hayal olabilir.
Sadece Rusya krizinin Türkiye’ye faturasının 15 milyar doları aştığı tahmin ediliyor. Toplam 35 milyon turist gelen Türkiye’ye gelen ziyaretçi sayısı şimdiden yüzde 40 daha az.
Bu turizm dövizinin 15 ile 16 milyar dolar daha az olması anlamına geliyor.


Yazının Devamını Oku

Her gün fuar olsa

31 Ağustos 2016
DARBEDEN, savaşa bir ülkenin başına gelebilecek en kötü şeyler yaşama sevincini dibe vurdurmuşken 85’inci İzmir Enternasyonal Fuarı, İzmir’e hayat öpücüğü oldu.

Konserleri, tiyatroları, sanat etkinlikleri, hokkabazları, akrobatları, yeme, içme köşeleri, alışveriş noktalarıyla, her şeye rağmen hayatın dolu dolu devam ettiğinin güzel bir sembolü Fuar.

Ayakta bile yer bulunamayacak kadar dolu tiyatro salonundaki izleyicilerin fotoğraflarına bakıyorum. Herkes ağzı kulaklarında günlük kaygılardan kopmuş sahnedeki sanatçıyı izliyor. Açık havadaki çim konserlerinde eğlence tavana vurmuş durumda. Meraklısına motor şov da var, teknolojik olarak oturdukları yerden İzmir’in en güzel yerlerini geçme, hatta sualtına dalma fırsatı da. Ve bütün bunların hepsi ücretsiz.
Yıllardır panayırdan beter hale geldiği için ayağımızı kestiğimiz fuar eski günleri hatırlatırcasına geri dönmüştü. En önemli fark ise eski fuarlarda ancak gazinolara gidebilenlerin izleyebildiği ünlü şarkıcıları artık çim konserlerinde parası olsun, olmasın herkesin izleyebilmesi. İstanbul’da cüzdan yakan bilet fiyatlarına rağmen konserlerinde zor yer bulunan Duman’dan Ajda Pekkan’a star sanatçıları ücretsiz olarak izlemek İzmirliler için güzel bir ayrıcalık olmuş.
Ben kendi payıma çok hoşuma giden sokak sanatçılarına biraz takıldıktan sonra, geleceğin dünyasını bulma umuduyla sergi salonlarına gittim. Bizler, yaşadığımız coğrafyanın sorunlarına daha fazla bulaşıp zaman kaybederken dünyanın nerelere gittiğini görmek istedim.


Dünyayı değiştirecek makine
Bu yılki fuarın ana teması ‘inovasyon’ olduğu için beklentilerim yüksekti. Ama hayal kırıklığı yaşadım. Dünyada ileri teknoloji ürünlerinin ilk üretildiği yerlerden biri olan Malezya pavyonunda 3-5 kakao yağı, yaşlılığa karşı krem ve hazır gıda standından başka bir şey yoktu. Vestel’de biraz hareket vardı, ama onlar da ağırlıklı olarak televizyon, buzdolabı gibi bildiğimiz ürünler.

Yazının Devamını Oku

Diken üstünde yaşamamak için

24 Ağustos 2016
ORTADOĞU bataklığı sonunda Türkiye’yi de iyice içine çekti. Pazar günü Gaziantep’te daha önce Ankara ve İstanbul’da patlayan bombalar yarın bir gün İzmir’de, Muğla’da, Denizli’de de patlayabilir. İstihbarat raporlarına göre IŞİD’in hedefinde 18 şehir olduğu basında yer aldı.

Hükümet son dönemde Suriye’de politika değişikliğinden söz ederek bataklıktan kurtulma manevralarına başladı. Ama çırpındıkça daha çok batacak mıyız yoksa çıkış umudu doğacak mı zaman gösterecek. Gerçek olan terörle yaşamaya mecbur hale getirilmiş olmamız.

İzmir, “Yaşanılacak şehir”, “Gelecek İzmir’de” sloganlarıyla yeni bir dönemin kapılarını açtı. Uluslararası İzmir Fuarı’nda bile bu yıl panayır görüntüsünden çıkıp eski parlak günlerini hatırlatacağı beklentisi hakim. Ne yazık ki, böylesine güzelliklere hazırlanan İzmir de Türkiye’nin bir çok yeri gibi terör tehdidi altında.
Foça’dan, Çeşme’ye, Urla’dan, Karaburun, Seferihisar, Selçuk Efes’e doğanın ve tarihin tüm cömertliğiyle bütün güzelliklerini bahşettiği İzmir aslında bombalar patlamadan terör kurbanı oldu bile... Önce terör korkusu, sonra darbe girişimi insanların yaşam keyiflerini kaçırdı, morallerini bozdu. Türkiye’ye gelmeyi planlayan turistler de rotalarını başka ülkelere çevirdi. İnsanlar fiyatlar ne olursa olsun tatillerini diken üzerinde geçirmek istemiyor. O nedenle İspanya’ya, Portekiz’e gidiyor.


79 MİLYONU ESİR ALAMAZLAR
Ama artık toplum olarak diken üzerinde yaşamaktan bunaldık. Bunun için de ister FETÖ, ister IŞİD, ister PKK olsun sayıları 79 milyon tükürse boğulacak kadar az olan bu grupların bizi esir almalarına izin vermememiz gerekiyor. Zaman daralıyor. Eğer sivil toplum kuruluşlarıyla, kitle örgütleriyle, siyasi partilerle toplum olarak bir bütün halinde tepki vermekte gecikirsek Ortadoğu’dan beter hale gelebiliriz.
Tepki vermek tabii ki, sadece meydanlara çıkıp bağırmak, çeşitli açıklamalar yapmak şeklinde olmamalı. Kitlelerin mücadeleye katkıları bilimsel yöntemlerle sağlanıp teröristlerin hareket alanı daraltılmalı. Dernekler, meslek kuruluşları gibi sivil toplum kuruluşları aracılığıyla tüm toplumun teröristlerle mücadeleye katkısını sağlayacak yöntemler geliştirilmeli. Şüpheli paketten, şüpheli kişilerin davranışlarında ne yapılması gerektiğine kadar bir çok yol yöntem sivil savunma eğitimi gibi sosyal kuruluşlar ve medya aracılığıyla halka verilmeli.

Yazının Devamını Oku

Toplumsal paranoya

17 Ağustos 2016
DEVLETİN kılcal damarlarına kadar sızan FETÖ’yü temizleyebilmek için devlet kurumlarının darmadağın edildiği bir dönem yaşıyoruz.

Çalıntı soruları alıp başkalarının haklarını yiyerek devlete memur olarak girenlerin FETÖ’cü olsun olmasın işten el çektirilmesini sonuna kadar savunuyorum. O dönemde sınava girip mağdur olanlardan isteyenlere yeni bir sınav hakkı da verilmeli.

Aynı durum öğrenci seçme sınavları için de geçerli. Kim bilir kaç öğrenci çalıntı sorularla kendisinin yerine başkalarının girmesi nedeniyle hak ettiği üniversitede ya da bölümde okuyamadı! Hayatı bambaşka bir yönde aktı. Yıllardan beri sadece İzmir’de bile binlerce gencin kaderiyle oynandığına eminim.
Ancak bu temizlik harekatı sürerken yeni mağdurlar yaratmamak gerek. Darbeden bu yana toplumsal paranoya öyle zirve yapmış ki insanlar işyerindeki çalışma arkadaşlarından, komşularından, yıllardır alışveriş ettiği esnaftan şüphelenir olmuş. ‘Yanlış bir söz söylerim başım belaya girer’ endişesiyle ağızlara kilit vurulmuş.
Bu puslu havayı fırsata çevirmeye çalışan kötü niyetliler çıkar böyle dönemlerde. Rakip şirketi, rakip esnafı, kızdığı şefi, müdürü, çekemediği iş arkadaşını, kavgalı olduğu ev sahibini FETÖ’cü diye ihbar eden ahlak yoksunlarının şu sıralarda işbaşında olduğundan emin olabilirsiniz. Cadı avı çabaları çok fazla olmalı ki Başbakan Binali Yıldırım bile uyarı yapmak ihtiyacı duyuyor.

 

Yıldırım umut veriyor

Yıldırım’ı ilk kez Hürriyet Ege’yi bir ziyareti sırasında yakından tanımıştım. Fotoğraflar ve TV’deki görüntülerinden çok daha sıcak bir insan izlenimi bırakmıştı bende. Gazetedeki sohbet sırasında tahminimden çok daha zeki biri olduğunu düşünmüş ve bunu etrafımdakilerle paylaşmıştım. İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi İnşa Bölümü mezunu olan Başkaban Yıldırım toplu sohbet sırasında mühendis kafasıyla pek çok sorumuza çok akıllıca çözümler getirmişti.

Yazının Devamını Oku