Selim Türsen

Vergiler Urla’da uçtu, Çeşme’de sıfır

31 Temmuz 2017
ÖNCEKİ haftalarda Hürriyet gazetesi Türkiye genelinde bazı belediyelerin emlak vergisinde 2018 - 2021 yıllarında öngördüğü olağan üstü artışları ortaya koydu.

Okurlardan gelen yoğun telefon ve e-postalar üzerine Hürriyet, vatandaşın hukuki haklarını anlatan bir rehber bile yayımladı. İtiraz süresi doldu, artık olan oldu. Şimdi vergi mahkemelerinin kararı beklenecek. Ancak benim anlamadığım belediyeler arasındaki derin uçurum. Örneğin, Urla’da emlak vergileri ortalama 10 ile 15 kat artarken Çeşme Belediyesi hiçbir artış yapmadı.
Urla’da geçen yıl metre kare birim fiyatı 200 TL üzerinden 800 TL emlak vergisi ödeyen bir arkadaşım anlattı. Hürriyet gazetesinin uyarısı üzerine belediyeye gidip ‘Takdir Komisyonu’nun belirlediği yeni birim fiyatlara baktığında gözlerine inanamamış. Yeni takdir edilen değerde arsanın metrekare birim fiyatı tam 10 kat artışla 2 bin TL olmuş. Bu da yılda 800 TL yerine yılda 8 - 10 bin lira vergi ödemesi anlamına geliyormuş.
Bir yanlışlık olmasın diye Urla Belediyesi emlak vergileri bölümünde görevli memurlardan birine soran arkadaşım aldığı cevaplardan şaşkına dönmüş. Memur, “Maalesef doğru. Benim evimin vergisi de 15 kat arttı, birim fiyatını bin TL’ye çıkarmışlar. Takdir Komisyonu’nun bizim mahallede arsalar için belirlediği yeni fiyata göre benim evimin değeri 1 milyon TL olmuş. Benim evimin arsasına bu kadar parayı verecek bir kişi bulsam hemen satmaya hazırım. Ben de itiraz ettim. Zaten bütün Urla mahkemeye gitti. Siz de itiraz edin” demiş.
Urla’da Takdir Komisyonu Belediye Başkanvekilinin başkanlığında, Tapu Müdürü, İzmir Ticaret Odası temsilcisi, harita kadastro teknikeri, gelir uzmanı ve mahalle muhtarı gibi üyelerden oluşmuş. Karar oy birliğiyle mi alındı ve hangi kıstaslara göre belirlendi bilemem, ama bir gariplik olduğu ortada... Bugünkü rayiç değerlerden alınmak istese metrekare birim fiyatı 100 TL olan bir arsaya 2018-2021 yıllar arası için bin TL değer biçmenin hiçbir ekonomik mantığı yok. Arsanın o kadar kısa sürede 10 kat değer kazanması mümkün değil...


ÇEŞME’DE HİÇ ARTIŞ YOK

Yazının Devamını Oku

Geleceğe göre meslek seçin

24 Temmuz 2017
ÜNİVERSİTE tercihinde son kararlar veriliyor. Doğru tercihler büyük fırsatlar yaratırken, yanlış kararlar gelecekte mesleksiz kalma nedeni bile olabilir.

Tabii, karar verirken yaşadığımız şehirdeki gelişmeleri de dikkate almak gerek. Örneğin Ege Bölgesi’nde lojistik, alternatif enerji, kimya gibi pek çok sektörde yeni iş olanakları sürpriz olmayacak. İzmir - İstanbul Otoyolu tamamlanınca Bursa, Balıkesir, İzmir aksında yeni sanayi bölgeleri gelişecek. Buralarda gıdadan, otomotive bir çok sektörde mühendislikten, pazarlamaya yeni iş fırsatları doğacak.
Yine İzmir’de Bayraklı’da yapılmakta olan Türkiye’nin en büyük hastane komplekslerinden biri ve sağlık turizmi yatırımları tıp, eczacılık gibi alanlarda yeni kapılar açacak. Otoyolla başlayacak turist akını, gastronomi, gıda mühendisliği gibi yiyecek içecek sektöründeki eleman ihtiyacını da artıracak. Buna bağlı tarım ve tarıma dayalı sanayi kollarında ziraat mühendisliğinden, veterinerliğe ve makine mühendisliğine pek çok iş kolunda yeni talepler doğuracak. Aliağa’da yapılmakta olan yeni rafineri ve Petkim yarımadasının petrokimya üssü yapılması projeleri kimyacılara ihtiyacı artıracak. Çandarlı ve bölgedeki yeni limanlar deniz ile liman işletmeciliğinde yeni iş fırsatları yaratacak.
Önümüzdeki 10 yılda İzmir’de kentsel dönüşümle 300 binden fazla konut yıkılıp, yenileri yapılacak. Bu, inşaat mühendisinden cam, çivi, asansör, boya, çimento, mobilya gibi yaklaşık 400 sektörde faaliyet gösteren mesleklerde çalışacaklara yeni iş imkanları demek...

 


KALMAYACAK MESLEKLER DE VAR

Yazının Devamını Oku

Şehirden indik köye

17 Temmuz 2017
ŞEHİRDEN köye kaçış, beton yığınlarından, kalabalıklardan bunalan insanların doğayla iç içe olma gibi masum bir isteğiyle başladı.

İzmir, İstanbul, Ankara’dan kaçıp Ege köylerinden birine sığınmış ailelere Çanakkale’den Antalya’ya çoğunlukla kıyı şeritlerinde rastlamak mümkün.
Ama gel zaman git zaman her işte olduğu gibi bu işin de tadı kaçmaya başladı. Eşinden, dostundan köylerde yaşayanları duyup benzer bir yaşam biçimine özenenlerin sayısı arttıkça toprağa olan talep de arttı. Müteahhitler geniş araziler alıp buralara lüks siteler yapıp satmaya başladı. İşin içine rant girince ağaçla, otla, samanla ilgisi olmayanlar da buralara saldırdı. Sonuç tam bir kaos. Bir yanda hayatında saksıya çiçek bile dikmemiş insanlar, diğer yanda lüks sitenin yanındaki tarladaki mahsulünü onlarca yıldan beri olduğu gibi toplayıp, ağaçlarını budamaya çalışan çiftçiler... Ne var ki, yeni gelenler kent alışkanlıklarıyla eskileri anlamıyor, çiftçiler ise yenilere aldırmıyor ve büyük bir anlaşmazlık yaşıyor.
Bir pazar yürüyüş sırasında böyle yerlerden birinde bağrış olunca dikkatimi çekti. Zeytinliğindeki kuru dalları motorlu testereyle kesip ağaçlarının bakımını yapan bir üreticiye yeni yapılmış sitelerden birinde oturan bir bey balkondan, “Bugün pazar, bugün kesme” diye sesleniyordu. Büyük bir ihtimalle hafta içinde başka bir işte çalışan üretici ise ağaçlarının bakımını bitirmekte kararlı görünüyordu. Sonuç tabi ki, bağrış çağrış...
Urla’nın bağlık bahçelik bir bölgesinde yıllardır arıcılık yapan bir kadın üretici ise sevimli laz şivesiyle dert yandı:
“40 yıldır bahçemizde kovanlarımız var. Ama geçen yıldan beri sıkıntıdayız. Yakınlara kır lokantası, kahve açanlar, ‘Arılar geliyor’ diye şikayet etmiş. Çevredekiler, ‘Boşuna uğraşmayın, şikayet edenlerin Ankara’da arkası çok güçlü’ dediler. Ben bu kovanları nereye götüreceğim? Bizim geçimimiz bu arılar. Başka iş bilmeyiz. Bu yaştan sonra ne yapacağımızı şaşırdık.”
Ne yazık ki, üreticiyi toprağından koparan, yeşili betonlaştıran gelişmeler durdurulamaz bir hızla artıyor. Geçen hafta Başkan Aziz Kocaoğlu bile yeşil alan ilan ettikleri yerlerin Ankara’nın marifetiyle beton yığınına çevrilmek üzere olduğundan dert yanmadı mı?

 

Yazının Devamını Oku

Madalya takılacak köpek

10 Temmuz 2017
    Geçen hafta Türkiye dünya basınında çok sık yer aldı. Siyasi haberlerin gündeminde şüphesiz Kılıçdaroğlu’nun  ‘Adalet’ yürüyüşü vardı. New York Times’tan, The Economist’e dünyanın önde gelen yayın organları bu yürüyüşe geniş yer verdi.

 

Ama geçen hafta dünya medyasında çok geniş yer alan bir  başka haber vardı ki o da İzmir kaynaklıydı. 31. İzmir Uluslararası Festivali’nde Efes  Antik tiyatroda yaşanan o unutulmaz andı dünya medyasına konu olan.

Önceki  hafta  Viyana Oda Orkestrası ve Fazıl Say’ın birlikte verdiği konserde sahneye çıkan köpeğin görüntü ve videoları Türk medyasında geniş yer almıştı. Ama dünya medyasında geçen hafta özellikle Fazıl Say’ın attığı tweetten sonra adeta fenomen oldu. Say “klasik müziğin en hoş anı” diyerek sahneye gelen köpeğin videosunu tweetledikten sonra Amerikan ABC News televizyonu, Associated France Press  gibi haber ajansları, Huffington Post gibi  tıklanma rekorları kıran web siteleri haberi yıldırım hızıyla yaydı.

Televizyon, ajans ve web sitelerinde haberi gören TV kanalları, radyolar, müzik dergileri de bir anda dünyalarına renk getiren bu sevimli haberi paylaşırken hayvan severlerin bloglarında müzik sever köpeğe övgü bitmedi.

 

Dünya basınında ücretsiz tanıtım

Bu haberlerden biri  kısaca şöyleydi:

Yazının Devamını Oku

İsteyince engeller aşılıyor

3 Temmuz 2017
HER şey İlayda’nın “Ben de buzda kayabilir miyim?” sorusuyla başladı.

Büyükşehir Belediyesi’nin Bornova Aşık Veysel Rekreasyon Alanı içindeki Olimpik Buz Sporları Salonu’nda bu mümkündü. Tekerlekli sandalyedeki engelliler için, tekerleklere takılan kızaklar sayesinde buzda kayıp dönüşler yapılabiliyordu. Dahası her perşembe buz pisti tamamen bedensel engellilerle, otistik ve down sendromlu gençlere tahsis ediliyordu. İlayda’nın sorusuyla başlayan macera, şimdi artık hobi haline geldi. Her perşembe buz sporları salonundaki engelli saatlerinde unutulmaz anlar yaşanıyor.


HAYALLER GERÇEK OLDU
“Sınıf arkadaşım Gamze’nin buz pistinde eğitmen olduğunu öğrenince ‘Ben de buzda kayabilir miyim?’ diye sordum. Mümkünmüş. Piste ilk çıktığım anı hiç unutamıyorum. Sıfırın altındaki bir sıcaklıkta bu spor yapıldığı için ilk önce çok üşüdüm. Ama Gamze’nin yönlendirmesiyle kaymaya başlayınca önümdeki engeller teker teker kalkıp hayallerim gerçeğe dönüştü. Çok keyifli anlar yaşamaya başladık. Artık kayarken içim o kadar ısınıyor ki, buz pistindeki eksi sıcaklığı hissetmiyorum bile. İnsan istedikten sonra başaramayacağı bir şey yok.”
Yukarıdaki alıntıyı Yaşar Üniversitesi Meslek Yüksekokulu dergisi ‘Yaprak’ın son sayısından aldım. İlayda ve Gamze benim öğrencilerim. Derginin son sayısına girecek konular için sınıfta beyin cimnastiği yaparken, İlayda’nın tekerlekli sandalyesiyle Gamze’yle birlikte buz pateni yaptığını öğrendim. İşte onların haber konusu buydu. Hemen buz pistinde kayarken fotoğraflarını çektirerek yazmalarını istedim. Çok güzel bir haber oldu. Çocukluğundan beri tekerlekli sandalyeye bağlı olmasına rağmen bugün üniversiteyi bitirmek üzere olan bir gencin hikayesi var orada. Tabii, ona destek olan arkadaşları ve ailesinin de büyük payı var bu başarıda.


Yazının Devamını Oku

Bayram hediyesi şaşırttı

26 Haziran 2017
KİM ne derse desin bu bayram, hediyelerin en güzeli Urla’ya geldi. Yıllardır denize bakıp ufukta vapur dumanı gözleyen Urlalılar, sonunda gemilerine kavuştu. İlk deniz otobüsü Bayramın ikinci günü Urla İskele’ye yanaştı ve toplu ulaşımda yeni bir dönem başladı.


Ancak, işin doğrusunu söylemek gerekirse gemi seferlerinde Urlalılar açısından büyük bir hayal kırıklığı da var. Seferlerin şimdilik sadece hafta sonları ve yaz aylarında yapılacağı açıklandı. Yani hafta sonları İzmir’den gelecek günübirlikçi tatilciler için konan seferler bunlar. Sabah 09.00’da Konak İskelesi’nden yola çıkıp 45 – 50 dakika sonra Urla’da olacak. Sonra 10.15’te Urla’dan çıkıp İzmir’e gidecek. Akşam ise 17.00’de Konak’tan, 19.00’da da Urla’dan kalkacak.
Sefer gün ve saatleri böyle olunca deniz otobüslerinin Urla’da yaşayanlar için hiçbir anlamı olmayacağı çok açık. Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar, ilgi olması durumunda hafta içinde de seferlerin olabileceğini söylemiş. Ama böyle bir tarife ile kim deniz otobüsüne biner ki... Hafta içi çalışma günlerinde sefer yok. Hafta sonu herkes Urla’ya tatile gelirken, İzmir’e giden olmaz. Bu durumda Urla’da yaşayanların deniz otobüsünü kullanıp, kullanmak istemeyeceği nasıl test edilecek. Hiç olmazsa Çeşmealtı, İçmeler, Balıklıova gibi sayfiye yerlerine yazlıkçıların geldiği ve her gün İzmir’e işine gidip gelenlerin olduğu yaz aylarında hafta içi seferler konsaydı. Bu sayede yolcu talebi de ölçülebilir.
Daha önce bu köşede Urla’ya iskele yapıldığı zaman deniz otobüsü seferleri için Bakanlık’tan izin beklendiğini yazdığımda, bölge halkı büyük ilgi göstermişti. Çeşme’den bile okurlarımız İzmir trafiğine girmektense Urla’ya araçlarını bırakıp deniz otobüsünü tercih edeceklerini yazmışlardı. Buna her gün İzmir’e gidip, gelen Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nün akademik kadroları ve öğrencileri ile Mordoğan, Karaburun’u da ekleyebilirsiniz. Ama önce seferlerin iş saatlerine uygun makul zamanlar olması gerek.
GÜNDE 50 BİN DENİZ YOLCUSU
Tabii ki, yakıt parası, personel gibi gemilerin işletme maliyetleri hesaplanacak. Ancak 400 yolcu kapasiteli gemiler yaptırılırken de her halde bazı hesaplar yapılmıştır. Ayrıca, bu gemilerin düzenli çalışması durumunda, İzmir’de trafik yoğunluğunun azalması, çevre kirliliği gibi pek çok sosyal ve ekonomik faktörler de göz önüne alınmak zorunda. Düzenli seferler sayesinde İzmir merkezine araç girişinin azalması ile belki yeni yol ve otopark yatırımlarına da gerek kalmayacak.
İZDENİZ’in verilerine göre, İzmir’de gemilerle günde ortalama 50 bin yolcu taşınıyor. Hedef bu rakamı 60 bine çıkarmak. Yılda taşınan yolcu sayısı ise 14 milyon 500 bin kişi. Bunlar önemli rakamlar. Bu 14 milyon kişi gemi yerine otomobil, otobüs kullanmak zorunda kalsa trafiği ne denli olumsuz etkileyeceği çok açık.

Yazının Devamını Oku

Depremle dost olmak

19 Haziran 2017
DEPREM uzun bir aradan sonra İzmir’de kendini hatırlattı.

Tam da o günlerde Japonya’dan “Deprem Perdesi” adlı ilginç bir buluş haberi geldi. Karbon fiber çubukların örülmesiyle yapılan bu perdelerle binalar sarılıyor ve çadır gibi yere bağlanıyor. Binlerce esnek, ama aynı zamanda çok güçlü karbon halatın binayı sararak özel bir açıyla yere bağlanmasının yararı deprem anında ortaya çıkıyor. Yer, binanın sağa veya sola kaymasına neden olacak şekilde sarsılmaya başladığı zaman, deprem perdesinin halatları yapıyı tam ters yönde çekerek, sallanmayı ve yıkımı önlüyor.

Malum, Japonya deprem ülkesi. Son olarak 2011 yılında yaşanan 9 büyüklüğündeki deprem 20 bin cana ve 300 milyar dolar ekonomik kayba mal olmuştu. Ama Deprem Perdesi’ni yapan mimar Kengo Kuma’ya göre, depremler doğanın insandan ne kadar güçlü olduğunun bir göstergesi. İnsanlar bu güce saygı göstermeli ve depremle savaşacağına onunla beraber yaşamayı öğrenmeli. Deprem Perdesi depremle birlikte yaşayabilmek için geliştirilen son çözüm yollarından biri.
Bugün bırakın 9 büyüklüğündeki bir depremi, 7 büyüklüğündekinin bile İzmir’de 320 bin çürük binayı yerle bir edip, 820 bin kişinin hayatını tehlikeye sokacağı düşünülünce ‘Depremle kavga değil, dost olma’ felsefesinin önemi çok daha iyi anlaşılır. Aslında doğa dostluğunu göstermiş ve 300 yıldan beri İzmir’e elini sürmemiş. Ama geçen zamanda, her fırsatta doğanın bağrına hançer saplayıp yüzde 65’i kaçak yapıdan oluşan bir kent haline gelen İzmir aslında kendi mezarını kazmış.
Umarım geçen haftaki depremle doğanın İzmir’e yaptığı son uyarı ciddiye alınır da kentsel dönüşüm gibi projeler hızlanır. Unutmayalım, zamana karşı yarışta henüz çok gerilerdeyiz.

 
İzmir’den Nigel geçti

ROLLING Stones dergisi tarafından 2003’te tüm zamanların en iyi gitaristi olarak seçilen Jimi Hendrix geçen hafta Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’ndeydi. Albümleri satış rakamlarıyla Guinness rekorlar kitabını giren Nigel Kennedy idi, henüz 28 yaşındayken hayatını kaybeden Jimi Hendrix’i İzmir’e getiren. Zaten başkası da getirmeye cesaret edemezdi. Kennedy, yaklaşık 3 saat elektro kemanı ve ekibiyle birlikte olağan üstü bir performansla Jimi Hendrix’in parçalarını çaldı. Hatta onunla yarıştı.

Yazının Devamını Oku

Mustafa bey 1.000 yıl yaşayacak

5 Haziran 2017
GEÇEN hafta zeytin yasa tasarısı bin bir türlü ayak oyunu ile Meclis Komisyonu’ndan geçti.

 

Kamuoyuna zeytinler kurtuldu mesajı verilirken, bir de baktık ki, kamu yararı perdesi adı altında zeytinliklerin katli için fetva hazırlanmış. Yazık... Bir ülke kendi tarımına, kendi ayağına ancak böyle kurşun sıkar.
Ama her şeye rağmen bu ülkede iyi insanlar da çok. Onlar sessiz sedasız doğayı korumak için kendi çabalarıyla mücadele ediyor ve başarılı da oluyorlar. Geçen haftaki yazım üzerine bir mesaj gönderen Mustafa Kapancıoğlu bunlardan biri. Mustafa Bey, 20 yıl önce altı yaşlı zeytin ağacını kurtarabilmek için yol güzergahlarını değiştirtmiş. İşte sayın Kapancıoğlu’nun hikayesi:
Sayın Selim Türsen,
Hürriyet EGE’deki “Bugünden Yarına” köşenizde yazdığınız “Zeytinlere kıymayın Homo Sapiens’ler” başlıklı ilginç bilgi ve bağlantılı yazınızı zevk ve heyecanla okudum. Çünkü “Evrim Teorisi” ve ekosistem konularında birazcık bilgili ve de özellikle, çevrenin korunması konusunda duyarlı olmaya gayret gösteren bir okurunuzum.
Günümüz insanının (Homo Sapiens Sapiens) atalarının kısa ve öz bir geçmişini yaparken, alt türlerden biri olan “Soloensis” türü (Java Adamı olarak da bilinir) yanlışlıkla “Solonesis” olarak yazılmış.
Ayrıca çevre korunması konusundaki hassasiyetimin bir belgesi olarak, size ekteki fotoğrafları yolluyorum. Çeşme, Boyalık mevkiinde 20 yıl kadar önce, inşa ettiğim yazlık evimin önünden geçen imar yolunun üzerinde bulunan altı adet çok yaşlı zeytin ağaçlarının, yol yapımcısı tarafından, ilgili belediyenin bilgisi dahilinde kesilmesini önledim ve yolun güzergahının yine belediyenin bilgisi ve ortak çalışmamız sonucu, değiştirilmesini sağladım.

Yazının Devamını Oku