Savaş Özbey

Ses-oyunculuk-stil-diksiyon ve servet! Diva-Paşa mukayesesi...

16 Ocak 2024
Bülent Ersoy’un Zeki Müren çıkışıyla kendimizi “Hangisi daha büyük sanatçı” diye lüzumsuz bir tartışmasının içinde bulduk. El mecbur yaptık tabii... Takıldığım yerlerde de bilenlerin fikrini aldım.

Bülent Ersoy, “Dünya Güzellerim Masada” programında Zeki Müren’in acımasız ve kıskanç biri olduğunu ileri sürdü: “Müzeyyen Senar bana ‘Benim yerimi alacaksın’ derdi. Zeki Müren de bunu duyunca ‘Allah’ım bu Japon’un canına al’ demiş benim için. Çalışanlarına eski televizyonunu vermiş, sonra da ‘Siz bunu benden çaldınız’ diye şikâyetçi olmuş. Bütün çalışanları falakaya çekmişler. Zeki Müren acımasız bir insandı. Bana olan kıskançlığından öldü...”

Böylece Zeki Müren’in 1996’daki vefatından beri uyuyan 28 yıllık “Paşa-Diva” fay hattı tekrar kırılmış oldu. Maddi bir hasar yok ama manevi hasar çok büyük. Ölümünün üzerinden neredeyse 30 sene geçmiş bir kişinin kötü değil, iyi yanlarının anılması tavsiye edilir kültürümüzde.

Çünkü Zeki Müren’in kendini savunma hakkı yok.

Biz bu kadar büyük isimleri birbirlerini taltif ederken görmek istiyoruz, böyle yerden yere vururken değil. Bülent Ersoy’un yaptığı bu açıklama, her şeyden önce bu yüzden zedeleyici.

İlk zedelenen de Müren’in kuzeni Özlem Güner olmuş: “Böyle bir efsanenin ardından konuşulanlar son derece üzücü. Biz dayımla bu ismi (Bülent Ersoy) hiç konuşmazdık. Zeki Müren kimseyi kıskanmazdı. Öyle büyük bir çınardan nemalanmak isteyenler hep olacaktır. Başka türlü gündeme gelemeyenler onun adını kullanarak gündeme gelmeye çalışıyor...”

Evet, aralarında bir dönem rekabet olduğu aşikâr. Şarkıcı ve yazar Onur Akay bu durumu şöyle yazıyor: “Bülent Ersoy gibi, bir daha gelmesi zor olan, beton gibi bir sesi kıskanmış olabilir demiyorum, kıskanmış! Ancak ölmesi için dua etmemiş. Zeki Müren, sadece gittiği mekânlarda Bülent Ersoy şarkısı çalınmasını arzu etmemiş, eğer ki tesadüfen çalınıyorsa da o mekânı kibarca terk edermiş...”

Zaten her şeyden önce aralarında

Yazının Devamını Oku

Çağla’ya yapılan saygısızlık

13 Ocak 2024
Çağla Şıkel’in çocukları konusundaki hassasiyeti malum.

 Hatta ayrıldığı eşi Emre Altuğ ile aralarında çocukların korunması için başka ilişki yaşanmayacağına dair boşanma sözleşmesi olduğu bile iddia edildi. Sonradan taraflar bunu yalanladılar ama yaşanılan ilişkinin çocuklara nasıl yansıtılacağı konusunda ne kadar özenli davrandıklarına bizzat şahit oldum Avukat Nail Gönenli ile ilişkisi sırasında.
Çağla’yı oğluyla birlikte kitap-kırtasiye alışverişi yapmak için gittiği bir AVM’de görüntülüyor magazinciler. Belli ki o anda çok konuşma taraftarı değil ama gelen ısrarlı sorulara ayaküstü de olsa hızlıca cevap veriyor.
Sonra konu dönüyor dolaşıyor, ayrıldığı sevgilisine geliyor Çağla’nın. Kaş göz işareti yapıyor, yanındaki küçük oğlunu işaret ediyor. “Çocuğun yanında bana bunu sorma” demek istiyor ama muhabirin umurunda değil, devam ediyor. Çağla bir yandan çocuğu uzaklaştırmaya çalışıyor, bir yandan kibarca “Sence doğru zaman mı?” diyerek hâlâ magazinciyi uyarmaya çalışıyor. Sonra internet sitesinde bu video ve başlık: “Çağla’yı sinirlendiren sorular”...
Sinirlense yeri ama kadın sinirlenmemiş, gayet kibar şekilde derdini anlatmaya çalışmış, anlamayan sen.
Anlamayıp, daha da üstüne gidip, ısrarcı davranan sen.
Çocuğun yanında kadının özel hayatını konuşmak isteyen sen...
Sinirli olan Çağla Şıkel.

Yazının Devamını Oku

Günaydın Nejat!

12 Ocak 2024
Barda farkında bile olmadan kendi arkadaşını yumruklayan Nejat İşler’in ertesi sabah uyandığında yaşadıkları ve hissettikleri...

Türkçeye “Körkütük” olarak çevrilen “Hangover” serisini hatırlarsınız. Hani gece eğlencesi yapıp sabahında başlarını her türlü belaya sokmuş ama hiçbir şey hatırlamadan uyanan bir arkadaş grubunun seri hikâyesi...

Hepsinde ertesi sabah yaşanan suçluluk, utanç, panik duygusu...

Nejat İşler geçen sabah öyle uyandı işte. Çünkü bir önceki gece arkadaşı Birce Akalay ile Asmalımescit’teki bir mekânda eğlenirken içkinin dozunu o kadar kaçırdı ki bir adama yumruk attı. Arbede sırasında Birce Akalay da hırpalandı.

Herhalde adamı Birce’ye sarkıyor diye düşündü.

Bu yine alkollü mekânlarda nispeten aşina olduğumuz bir durum. İşin daha “körkütük”, daha utanç verici yanı, yumruk attığı adamı Birce Akalay’ın tanıyor olması.

Daha vahimi var: Tanıyamadığı bu adam kendisinin de eski rol arkadaşı. “Behzat Ç.” dizisinde birlikte oynadığı İnanç Konukçu.

İnanç belli ki çok sevip sayıyor Nejat İşler’i. İstese davacı olup harcayabilecekken sahip çıktı Nejat İşler’e:

Yazının Devamını Oku

Başarının sırrı: Kendine not

11 Ocak 2024
50’nci Altın Portakal’da ‘en iyi kadın oyuncu’ ödülü alan ve son olarak “Arap Kadri ve Tarzan” filminde kamera karşısına geçen Zeynep Çamcı, kendi kendine Altın Portakal mail’i attığını açıkladı:

“Belki çok saçma gelebilir ama kendime mail atmıştım ‘Ben Altın Portakal’ı alacağım’ diye. O mail hâlâ duruyor. Boş boş otururken evde bunu fark ettim, eski mail’lerime baktım, kendime mail’ler atmışım ve bu olmuş. Kendi kendime ‘Niye bıraktın bunu’ dedim. 1 ay önce yine iki-üç tane mail attım. Çocuksu belki ama isteyip yazmayı seviyorum...”
Hatırlarsınız, Cannes’da ‘en iyi kadın oyuncu’ ödülü alan Merve Dizdar da otel kartına kendine not yazdığını anlatmıştı kısa süre önce:
“İki kere gittim Cannes’a. İlk hafta film gösterilmişti. Otelden çıkarken otelin kartına bir not yazdım; ‘Mervecim ne zaman üzülürsen, sıkılırsan bu notu oku. Filmin Cannes’a gitti. Bu zaten büyük bir şey.’ Sonra o notu buldum. Ödülü almışım! Düzeltme yaptım: ‘Mervecim ödülü aldın’...”
Ya bunu bize daha evvel niye söylemediler ki?
Gerçi EYT’li bile oldum.
Bu saatten sonraaa...
Sabah akşam kendine mail atsan, not yazsan ne olacak...

Hazar’a puanım: 9.5

Yazının Devamını Oku

Atatürk’le ilgili 10 bin parça

10 Ocak 2024
ABD’de yaşayan Türk iş insanı Gürkan Us, 30 yıldır Atatürk’le ilgili objeler topluyor. Atatürk’ün el yazısıyla notlarından fotoğraflara, gazeteden dergilere kadar 10 bin parçayı bulan koleksiyonunu da bir müze haline getirip halka açmak istiyor.

1923... Cumhuriyet yeni kurulmuş. Türkiye’de olduğu gibi, dünyada da büyük yankı uyandırmış bu gelişme.

O sırada ABD’de 10 yaşında bir çocuk. Adı, Curtis LaFrance. Amerikan özgürlük savaşına destek veren Lafayette’in soyundan.

Bağımsızlık, kahramanlık hikâyeleri içinde büyümüş. Bu yüzden Türk bağımsızlık savaşına da ilgi duyuyor. Dergilerde, gazetelerde Türkiye ile ilgili ne varsa okuyor. Atatürk’ün büyük hayranı.

Atatürk’e bir mektup yazıyor:

“Ben 10 yaşında bir çocuğum. Türkiye’ye büyük ilgi duyuyorum. Türkiye hakkında bir defterim var. Şimdiden birçok yazı ve resim topladım. Lütfen bana bir küçük not ve imzalı fotoğrafınızı gönderin...”

Mektup Atatürk’e ulaşıyor.

Bütün o hengame içinde işini gücünü bırakıp Amerikalı bu küçük çocuğa cevap yazıyor:

Yazının Devamını Oku

İyilik yarıştırmayalım iyilikte yarışalım

9 Ocak 2024
Meslektaşımız Fevzi Çakır’ın sahipsiz hayvanlarla ilgili yaptığı açıklama sosyal medyanın gündeminde. Çakır, katıldığı canlı yayında “Kilolarca et almışlar, tavuk almışlar, sosis almışlar köpeklere götürüyorlar ya. Arkadaşlar bu ülkede yoksulluk çeken, evine neredeyse bir aydır et girmeyen vatandaşlar var ya...” dedi.

Bir noktadan bakınca haklı Fevzi Çakır. Ama bazı açılardan da yanılıyor bence.
Şöyle ki: Bir sokak hayvanları sorunumuz olduğu doğrudur. Ama onları toplayıp barınaklarda açlıktan ölmeye bırakmak başka şeydir.
Ayrıca barınaklara yemek götüren insanlar çoğunlukla salam, sucuk, sosis değil; kasapların arta kalan, kullanışsız etlerini taşıyorlar.
Hem sonra bir insana, bir hayvana, bir çiçeğe-ağaca, bir tarihi esere yürek kabarmasının, bunun için çabaya, külfete girmenin nesi yanlış?
Herkesin farklı farklı hassasiyetleri var.
Kimisi Sezen Aksu gibi okuyamayan kız çocukları için koşturur, kimisi Demet Akalın gibi evsiz insanlar için, kimisi Haluk Levent gibi depremzedeler için, kimisi İbrahim Çelikkol gibi yanan ormanlarımız için, kimisi Ediz Hun gibi tabiat varlıklarımızın korunması için, kimisi de Müjde Ar gibi sokak hayvanlarının korunması için...
Bundan daha güzel bir çeşitlilik olabilir mi? Farklı farklı bir sürü dernek, vakıf var.

Yazının Devamını Oku

Aleyna’nın iddiaları

5 Ocak 2024
Aleyna Tilki’nin açıklamalarını ağzımız açık izliyoruz.

Daha önce işlerinin engellendiğini ileri süren Aleyna, konuk olduğu Cüneyt Özdemir’in programında inanılması güç şeyler dile getirdi.
Sahnede birçok kez ölüm tehlikesi atlatmış. Şoförünün cebine ölüm tehdidi mesajları geliyormuş. Prodüktörünü kasap bıçağıyla ikiye bölmüşler. Konserinde bomba patlamış.
İnanılması güç diyorum, zaten Cüneyt Özdemir de aynı duyguya kapılmış olacak ki “Savaş muhabirliği yaptım, bu kadar tehlike atlatmadım” diye yorum yapmış. Neyse ki Aleyna korkmuyormuş. Çok canını sıkarlarsa çocukken başına neler geldiğini de anlatacakmış.
Cinsel istismarı kastediyor Aleyna. Bunu daha önce, 2021 yılında da ima etmişti.
Başarılı bir şarkıcı ve yırtıcı, rekabetçi bir sektörde var olmaya çalışıyor.
Ama “Neden Aleyna?” diye soruyor insan... Mesela Edis’i niye engellemiyorlar da hep ona bıçaklar, ona kurşunlar?
Daha çok genç yaşta çıkış yaparken iyiydi de sektör şimdi mi kötü oldu diye de geçiriyor insan aklından. Zaten sektör diye bir şey mi kaldı? Yap şarkını, koy YouTube’a, patlasın gitsin...

Yazının Devamını Oku

Ocak iyimserliği

3 Ocak 2024
Bir haftanın, bir ayın ya da bir yılın başlangıcı “yeni bir ben” vaadiyle iyimserlik duygusunu artırıyormuş. Haklı değiller mi? Hepimiz rejime o meşhur “pazartesi” günü başlamaz mıyız?

New Yorker dergisinde Maria Konnikova tarafından kaleme alınmış ilginç bir makaleye denk geldim. Yeni yıl kararlarını sorgulayan bu yazıda Amerikalıların yüzde 50’sinden fazlasının bir yeni yıl kararı aldığı anlatılıyor.
Fakat çok kısa bir süre içinde başarı oranı hızla düşüyor.
Yine de kendimize kilo verebileceğimizi, para biriktirebileceğimizi ya da spora başlayabileceğimizi söyleyip duruyoruz. Mesela 9 yıl boyunca “diyet” teriminin günlük Google aramalarını araştırmışlar. En fazla arama, ortalama düzeyin yüzde 82 oranla üzerinde yeni yıldan hemen sonra oluyormuş.
Bir haftanın, bir ayın ya da bir yılın başlangıcı “yeni bir ben” vaadiyle iyimserlik duygusunu artırıyormuş.
Haklı değiller mi? Hepimiz rejime o meşhur “pazartesi” günü başlamaz mıyız?
Bu olay borsayı bile etkiliyormuş. “Ocak etkisi” olarak bilinen bir şey varmış.
İnsanlar ocak ayında daha iyimser olurmuş ve belirsiz hisse senetlerini satın almaya daha yatkın olurlarmış.

Yazının Devamını Oku