◊ SAMSUN: Aykül Yıldız 10 yıllık kuaför eşi İlyas Yıldız ızgarayı çok seviyor diye kasapta ızgara buketi hazırlatıp gönderdi. Akıllı kadın. Çünkü ne demişler? Erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer.
◊ İSTANBUL: Halk ozanı Abdurrahman Delen eşine türkü yazıp hediye etti. Sözlerini 4 ayda yazdığı türküyü daha önce hiç dinletmemiş, ilk kez 14 Şubat’ta okumuş. “Kalıcı bir hediye olsun istedim” diyor.
◊ ARTVİN: Yaşar Şimşek eşine 5 kilogramlık ayçiçek yağı hediye etmiş. İş dönüşü aldığı yağı bir güzel paket yaptıran Şimşek, evin mutfağında hediye ettiği anları çekip paylaşmış. Ha çiçek, ha ayçiçek. Önceki yılların haberi bu. Şimdi daha da kıymetli.
◊ İSTANBUL: Makine mühendisi Ali Eraslan uyku apnesinden dolayı horladığı için bıçak altına yattı. Hastaneden gizlice randevu aldığı için Aysun Hanım şaşkınlığını gizleyememiş. Allah rahatlık versin, iyi uykular.
◊ MARDİN: Nusaybin’de bir esnafın iki dairesini satarak eşine 5 kiloluk altın buketi hediye ettiği iddia edildi. Üzerinde Çınar Kuyumculuk yazan altın buketi sosyal medyanın dilinde. İçinde cumhuriyet altınından bileziğe yok, yok.
Google’a “Boşanmak isteyen karısını” yazıyorum. Sonuçlar...
... Minibüsle ezdi
... Başından vurdu
... Öldürmek için oğlunun doğum gününe çağırdı
... Kızının yanında pompalı tüfekle öldürdü
... Banyoda baltayla öldürdü
... 4 yerinden
Sosyal medya iki ünlü modelin ilişkiler hakkında ardı ardına yaptığı açıklamalarla çalkalanıyor.
İlki, Şevval Şahin. Oya Çınar sorunca cinsellik konusunda şöyle cevap verdi:
“Cinsellik bir ilişkinin bütünün değil ama yarıdan fazlasını kapsar. Kötü sevişiyorsan iyi bir kimyanız yok demektir. Öyle bir durumda ilişkiye girilemez...”
Şevval Şahin yerden göğe kadar haklı çünkü birlikteliğin temel dinamiği cinselliktir.
Çünkü bu bir arkadaşlık, akrabalık ya da iş ilişkisi değil. Bunların hepsinde bir mesafe var.
Tipini beğenseniz de beğenmeseniz de; nefesinin, teninin kokusunu sevseniz de sevmeseniz de; ses tonu, espri yeteneği içinizi gıcıklasa da gıcıklamasa da o mesafeden idare edebilirsiniz.
Ama iş, özel ilişkiye gelince en yakınına sokulduğunuz, en yakınınıza soktuğunuz insandan bahsediyoruz demektir.
Bugün Cem Yılmaz’ın deyişiyle “Dünya Saplar Günü”. Yani Yalnızlar Günü.
Yarınki Sevgililer Günü’ne inat olsun diye kutlanıyor. Bir de Dünya Bekarlar Günü var; tekliği ifade eden 1 rakamından yola çıkılarak 11.11 yani 11 Kasım’da kutlanıyor.
Kapitalizmin allayıp pullayıp hayatımıza soktuğu Sevgililer Günü gibi bu tarihleri ciddiye alıp değerlendirmesinde sayısız fayda var.
Çünkü TÜİK verilerine göre Türkiye’de yalnız yaşayanların sayısı son 10 yılda yüzde 77 artarak 5.2 milyon kişiye ulaşmış.
Bunda yaşam ve aile tarzındaki değişimlerin yanı sıra artan boşanmaların da etkisi olduğu muhakkak.
“Yalnızlar”ın yaklaşık 1 milyonu İstanbul’da yaşıyormuş.
O hanelerden biri de bana ait. Anlayacağınız büyük bir “yalnızlar pazarı” var ortada.
Şöhretin en büyük bedellerinden biri takıntılı hayran. Toplumda bu tür rahatsızlıkları olan insanlar zaten var. Ama meşhur olunca paratoner gibi üstünüze çekiyorsunuz işte bu tipleri. Sadece mektup atsa, bütün konserleri en önden izlese falan tamam. Hatta bir yere kadar sempatik bile.
Ama kapılara dayanmalar, telefon numarasını bulup taciz ve tehdit etmeler... Bunlar insana hayatı zindan edebilir. Sokakta, çarşıda, pazarda rahat değilsiniz. Sürekli dönüp arkanıza bakıyorsunuz. Sadece kendinize değil, yakınlarınızdan birine de zarar gelebileceği endişesi taşıyorsunuz.
Bu kâbusu yaşayanlardan biri Ece Erken. Zaten acılı ve yalnız bir kadın.
Eşi Şafak Mahmutyazıcıoğlu korkunç bir şekilde öldürüldü kısa süre önce. Ece bir yandan da kendisine 3 yıldır musallat olan takıntılı hayranıyla uğraşıyor.
Telefon mesajlarıyla başlayan taciz ve tehditler üzerine suç duyurusunda bulunmuş, takıntılı hayran E.Ç. şizofreni hastası teşhisi konularak akıl hastanesine kapatılmıştı.
Şimdi serbest kalır kalmaz soluğu yine Ece Erken’in kapısında almış. “Seni dağa kaldıracağım” diye tehditler savuruyormuş. İsyanında haklı Erken:
“
7 yıllık eziyetli bir sürecin ardından, babam Fahri Özbey’i cuma sabahı kaybettik. KOAH hastasıydı.
Akciğerlerinizin yeterli çalışmaması ve nefesinizin size yetmemesine neden olan, illet bir hastalık bu.
Çoğunlukla sigara yüzünden. Babam da uzun yıllar sigara içmişti ama bence asıl neden yaptığı işti. Blok mermerleri alıp apartman basamaklarına, mutfak tezgâhlarına döşenecek şekilde kesme işi yapıyordu.
Dev testerelerin dönerken havaya püskürttüğü ıslak mermer tozlarını solumuştu senelerce. Demek ciğere beton atmış o tozlar...Zor bir hastalık bu.
Her krizde, hastalığın her atağında mevzi kaybediyor, bir adım geriye düşüp, kaldığınız yerden devam ediyorsunuz mücadelenize. 30 güne varan sürelerde birçok kez entübe edildi.
Hastaneye yetiştirene kadar gözümün önünde cildi kararıp, gözleri grileşip defalarca boğuldu babam.
En son seferinde kalbi artık oksijensizliğe dayanamadı ve üç kere durdu. Ellerimle yıkadım, ellerimle istirahatgâhına koydum.
Mekânı cennet olsun ama konumuz bu değil. Konumuz,
◊ 6 dil bilmenize rağmen “Benim en derin vatanım Türkçedir” diyerek Türkçe yazdınız. Türkçe, yumuşak sesli bir anne mi, otoriter sesli bir baba mı olurdu?
- Yumuşak sesli bir sevgili diyelim. O da anne yerine geçebilir zaten. Zaman zaman beni kızdırıyor ama o kadarı da olacak artık!
◊ Hayatınız bir film olsa macera mı olurdu, romantik komedi mi?
- Macera ihtimali fena değil. Kendine göre bir macera. En doğrusuysa şu: 20’li, 30’lu, 40’lı yaşlarımda hayatım aslında bir trajedi. Şimdi 60’lı yaşlarımda tam bir komedi.
◊ Zaman makinesi icat ettiniz, nereye giderdiniz: Geçmişe mi, geleceğe mi?
- Geleceğin bugünden daha iyi olabileceğine hiç ihtimal vermiyorum. Geçmişin bir yerlerindeyse sadece kısa bir süreliğine bulunmak isterdim. 19’uncu yüzyılın sonlarıyla 20’nci yüzyılın başlarında İstanbul ve Selanik’te, 1950’li yıllarda Paris’te, 11’inci veya 12’nci yüzyıllarda Endülüs’te.
◊ Sofrada hangisine tahammül daha zordur: Obura mı, gevezeye mi?
Başrol oynadığı “Sandokan” gibi dizilerden, reklam filmlerinden, çıkardığı parfüm markasından yüz milyonlarca euro para kazanan ünlü oyuncu yatırımlarını Türkiye’ye yapıyormuş.
Gazeteci Müge Dağıstanlı’nın bildirdiğine göre vergisini de Türkiye’ye ödüyormuş. İtalya’da çalışıp vergisini Türkiye’de ödemek nasıl oluyor, işin bu mali kısımlarına aklım çok ermiyor ama kocaman bir bravo Yaman’a.
Babalar sözünü tutar
Yerel seçimler öncesinde partiler aday açıklama ve propaganda çalışmalarına son hız devam ediyor.
En son Cumhurbaşkanı Erdoğan, Eskişehir’de gençlerle bir araya geldi.
Erdoğan açılan bir pankart üzerine Pantene Altın Kelebek’te yapılan bir konuşmayı sözlerine ekledi.