Sahrap Soysal

Yavaşlayan ama durmayan Christofle

16 Eylül 2008
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan oylamalarda kullanılan gümüş kutular hangi markadır? Bu, teleizyonlarda büyük para ödüllü yarışmalarda sırf yarışmacı ödülü alamasın diye sorulan sorulara benziyor değil mi? Zaten biz de bahane olsun diye sorduk bu soruyu. Yazımızın konusuna giriş yapmak için. Bilenleriniz olduysa bu beni çok şaşırtır, çünkü daha düne kadar ben bilmiyordum doğrusu. O kutuların markası Christofle’dir ve biz bu yazımızda işinin büyük kısmı gümüş ya da gümüş kaplamalı yemek takımları yapmak olan bu markadan bahsedeceğiz.

Bizler belki bilmiyoruz bu markayı ya da evlerimizde bir Christofle yok ama örneğin anneannenize sorma şansınız varsa hemen bilecektir bu ünlü markayı. Çünkü 1830’da kurulan ve işe mücevher üretmekle başlayan, daha sonraki dönemlerde gümüş işlemeli sofra takımları üzerine uzmanlaşan marka Osmanlı İmparatorluğu döneminde bu topraklarda on şube açmış. Oysa şimdilerde sadece üç adet şubeyle hizmet veriyor.

Dediğimiz gibi, 1830’da Charles Christofle Parisli bir genç olarak açmış firmayı. İlk zamanlar ağırlıklı olarak mücevher işiyle ilgilenmiş ama arada sırada da olsa çatal kaşık yapan üreticilerle ortak çalışmalar yapıyor, onların ürettiği takımları altın ya da gümüşle kaplıyormuş. 1840 yılında kaplama işinde yepyeni bir teknik olan elektroliz keşfedilmiş ve bu keşif Christofle’in sofra takımları işini temel iş olarak benimsemesine vesile olmuş. Bundan sonraki dönem de, seçkin sofralarda gümüş ve altın kaplama Christofle’ların kullanıldığı dönemdir. Bu kaplamalar o kadar özenle yapılmıştır ki, pek çok ünlüye de hizmet eder bu marka.

Daha sonra iş kendi çatal bıçak takımını üretmeye kadar gider ve o dönem yeni yeni palazlanmaya başlayan burjuva sınıfı için Christofle vazgeçilmez olur. Üstelik üretilen kaplama takımların fiyatları saf altın ya da gümüşten yapılanlarla hemen hemen aynıdır ama bu pek de kimsenin umurunda değildir.

Dış pazara açılan marka savaşların ve ekonomik krizlerin etkisiyle birazcık hız keser ama asla durmaz ve günümüzün saygın markalarından biri olmaya kadar da gelir.

Patatesli çiğköfte

8 kişilik

Hazırlama süresi 30 dakika

Malzeme listesi

4 adet orta boy patates

2 su bardağı ince bulgur

1 su bardağı ılık su

4 adet orta boy domates

1 yemek kaşığı biber salçası

1 yemek kaşığı domates salçası

1 çay kaşığı dolusu kimyon

1 çay kaşığı dolusu kırmızı pul biber

2 çay kaşığı tuz, karabiber

1 demet maydanoz

2 adet taze soğan

1/2 demet marul

Patatesleri iyice yıkayıp soymadan ortadan ikiye böldükten sonra tencereye yerleştirin. Üzerine çıkacak kadar su ekleyip bir tatlı kaşığı tuz serpiştirdikten sonra yumuşayıncaya kadar haşlayın. Süzdüğünüz patatesleri soyun. Diğer taraftan, köftelik bulguru geniş bir kaba aktarıp üzerine 1 su bardağı ılık su ekleyin.

Üzerine rendelenmiş domatesleri ilave edip bulgurun ıslanması için 15 dakika bekleyin. Sıcak haldeki patatesleri rendeleyip üzerine ekleyin. Harcı, yaklaşık 5-6 dakika bastıra bastıra yoğurduktan sonra, üzerine salçaları katıp 10 dakika daha yoğurmaya devam edin.

Kimyon, pulbiber, tuz ve karabiberi serpiştirip 5 dakika daha yoğurun. Maydanoz ve soğanı ayıklayıp incecik doğrayın. Marul yapraklarını da gövdelerinden ayırın. İyice yumuşayan köfte harcından ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp avuçlarınız arasında yuvarlayın. Elinizi soğuk suyla sık sık ıslatın. Marul yapraklarını geniş bir servis tabağına dizin. Üzerine köfteleri yerleştirip en üste ince kıyılmış soğan ve maydanoz serpiştirdikten sonra servise sunun.

Osmanlı usulü şeftali şerbeti

8 kişilik

Hazırlama süresi 30 dakika

Malzeme listesi

1,5 kg yumuşamış (olgunlaşmış) şeftali

5 su bardağı su

3 su bardağı tozşeker

1 adet limonun suyu

2-3 adet karanfil

(veya ince gözlü tel süzgeç)

Şeftalileri yıkadıktan sonra soyup ortadan ikiye bölün. Çekirdeğini çıkarıp iri kuşbaşı et formunda doğradıktan sonra derin bir kaba aktarın. Üzerine tozşeker ve suyu ilave edip oda sıcaklığında 30 dakika kadar bekletin. Mutfak robotu, el ya da çatal yardımıyla iyice ezerek püre haline getirin. Limon suyunu ilave edip, tahta bir kaşıkla karıştırın. Temiz tülbenti geniş bir tencereye yayın. Hazırladığınız şeftali püresini azar azar üzerine aktarıp sıkarak süzün. Elde ettiğiniz şeftali özsuyunu şişelere doldurup içine karanfilleri atarak buzdolabında bekletin.

Servise sunmadan önce bardakların içine birkaç adet taze nane yaprağı atıp buz ekleyin. Buzdolabından çıkardığınız şerbeti bu bardaklarda servise sunun.

NOT: Osmanlı usulü şuruplarda son aşamada iyice çırpılarak kar haline getirilmiş yumurta akı şerbete ilave edilir. Çünkü yumurta akının soğuk şerbetle kimyasal bir reaksiyona girmesi sonucunda şerbet berraklaşır ve duru bir görünüm kazanır.
Yazının Devamını Oku

Ortadoğu’nun gözbebeği

15 Eylül 2008
Fenikeliler döneminde şimdiki Lübnan halkı ticaretle uğraşıyordu. Ticaretle uğraşmanın avantajlarından yararlanıp malzeme çeşitliliği ve yemek yapma teknikleri bakımından diğer uygarlıkların önüne geçtiler. Çok daha sonra, Osmanlı İmparatorluğu egemenliğine girdiklerinde Osmanlı mutfağının o çok kültürlü ve bu yüzden de çok zengin yapısından etkilendiler. Ve en sonunda, Dünya Savaşı sırasında Fransız hakimiyeti nedeniyle onların mutfağından etkilendiler. Sonuçta Arap, Osmanlı ve Fransız mutfaklarının muhteşem birleşimi çıktı ortaya. Yani Ortadoğu yemekleri denince ilk akla gelen mutfak, Lübnan mutfağı.

Dediğimiz gibi, Osmanlı mutfağından çok etkilenmiştir Lübnan. Malzeme çeşidi bakımından hiç sıkıntı çekmeyen bir mutfak olduğundan her türlü ürünü yemeklerinde kullanırlar. Fındık fıstık, kuzu, tavuk ve güvercin eti, başta marul olmak üzere çok sayıda sebze ve meyve bu mutfağın vazgeçilmezleri arasındadır. Ortadoğu’da "meze" denince de akla Lübnan gelir. Bizim de çok iyi bildiğimiz humus, babagannuş tahinlisi ve falafel ise bu mutfağın başlıca simgeleridir.

Bizimkine çok benzeyen ama tarçınla aroma ve tat kattıkları mercimek çorbası evlerden eksik olmaz. Salata denince akla, içine domates ve bulgur kattıkları maydanoz salatası, kekikle ve diğer baharatlarla zenginleştirdikleri peynir salatası ve geleneksel nar ekşili çoban salatası gelir. Gelelim hamurişlerine, lahmacun yapımına çok önem verilir bu ülkede. E, bir yerde lahmacun yapılıyorsa pideden söz etmemek de olmaz değil mi? Çeşit çeşit pideler de Lübnan mutfağı denince akla ilk geleceklerdendir herhalde.

Yeşilliklere sararak yedikleri içliköfte, tıpkı bizdeki gibi etli ve zeytinyağlı çeşitleriyle dolmalar, köfteler ve ızgara etler, zeytinyağlı sebze yemekleri, ve kaymak yerine "aşta" adı verilen peynirle süsledikleri şerbetli tatlılar... Ve bahsedemediğimiz daha nice yemekle Lübnan mutfağı, gerçekten çok zengin ve damak tadına düşkün olan herkesin mutlaka tatması gereken bir mutfak. Meraklısına...

yoğurtlu piraziz çorbası

8 kişilik

Hazırlama süresi 20 dakika

Pişirme süresi

30 dakika


Malzeme listesi

á 1 su bardağı barbunya fasulye

á 2 su bardağı mısır

(Mısır yarması da olabilir.)

á 3 su bardağı yoğurt

á 2 su bardağı su

á 1 demet dereotu

á 1 çay kaşığı tuz, karabiber

Barbunya fasulyeyi kuru olarak kullanacaksınız bir gece önceden ıslatıp ertesi gün bol suyla yumuşayıncaya dek haşlamanız gerekir. Aynı şekilde, mısır tanelerini ya da mısır yarmasını da kuru olarak kullanacaksınız yine bir gece önceden ıslatıp ertesi gün haşlamanız gerekecektir. Ancak barbunya fasulyeyi ve mısırı konserve olarak da kullanabilirsiniz.

Barbunya ve mısırı süzüp tencereye aktarın. Yoğurt ve suyu başka bir kapta karıştırarak koyu ayran kıvamına getirin. Tuz, karabiber ve incecik kıydığınız dereotunu ekleyin. Bu ayranlı karışımı mısır ve barbunyanın üzerine ilave edip soğuk olarak servise sunun. İsterseniz, çorbayı ısıtıp üzerine 3 yemek kaşığı sıvıyağda pişirdiğiniz pul biber de gezdirebilirsiniz.

Zeytinyağlı mantarlı bulgur pilavı

Malzeme listesi

á 3 su bardağı pilavlık bulgur

á 4 su bardağı ılık et ya da tavuk suyu,

á 1 çay bardağı zeytinyağı

á 2 adet orta boy kuru soğan

á 250-300 gr konserve mantar

á 1 çay kaşığı tuz, karabiber

á 2 demet dereotu

Pilavlık bulguru yıkayıp süzgeçte bekletin. Soğanları incecik doğrayın. Mantarları boylamasına ikiye bölüp kenarda bekletin. Dereotunu da ayıklayıp yıkadıktan sonra ince ince doğrayarak buzdolabında bekletin. Diğer taraftan, zeytinyağını geniş ve kenarları yüksek bir pilav tenceresinde kızdırıp üzerine incecik kıydığınız soğanları ekledikten sonra, orta ısılı ateşte tahta bir kaşıkla sık sık karıştırarak 3-4 dakika kadar kavurun.

Yıkayıp süzdüğünüz bulguru da ilave edip yine sık sık karıştırarak 4-5 dakika daha kavurun. Üzerine ılık et ya da tavuk suyunu ve iri iri doğradığınız mantarı aktarın. Tuz ve karabiberi de serpiştirip tekrar karıştırın. Tencerenin kapağını kapatarak orta ısılı ateşte, bulgur suyunu çekinceye kadar pişirin. Üzerine kağıt havlu yerleştirip kapağını tekrar kapatarak 15 dakika dinlendirin. İncecik doğradığınız dereotunu da serpiştirip karıştırdıktan sonra sıcak sıcak servise sunun. Ocağın altını iyice kısıp 2-3 dakika daha pişirdikten sonra ocaktan alın. Üzerine kağıt havlu yerleştirip kapağını tekrar kapatarak 15 dakika dinlendirin. İncecik doğradığınız dereotunu da serpiştirip karıştırdıktan sonra sıcak sıcak servise sunun.

6 kişilik

Hazırlama süresi 10 dakika

Pişirme süresi

25 dakika
Yazının Devamını Oku

Pastırmanın vazgeçilmezi

13 Eylül 2008
İftar sofralarının vazgeçilmez iftariyelikleri arasındadır, büyülü kokusu, muhteşem tadıyla pastırma. Pastırmalı yumurtasız ya da alüminyum folyoya sarıldıktan sonra fırına verilen sade pastırmasız iftar sofrasına oturmayan pek çok insan tanıyorum.

Pastırmadan bahsedip de onun vazgeçilmez sosu, hatta pastırmayı pastırma yapan şeyden, çemenden bahsetmemek olur mu? Öncelikle çemenin, aynı adı taşıyan bitkinin tohumlarından elde edildiğini söylemeliyim. Özellikle Mısır ve Lübnan’da yetişir çemen otu. Ülkemizde de Trakya, Marmara, Orta ve Doğu Anadolu bölgelerinde vardır.

Çiçeklerinin tohumları ayıklanır ilk etapta ve daha sonra bu tohumlar dövülerek toz haline getirilir. İşte bizim, pastırmanın çevresinde gördüğümüz kırmızı tabaka bu tozdan yapılır. Nasıl mı? Çemen tozu bir miktar suyla bir gece kadar bekletilir. Ertesi gün fazla suyu süzülür ve üzerine dövülmüş sarmısak, yenibahar, karabiber, kimyon, kırmızıbiber ve tuz katılıp karıştırılır. Böylece kurutulmuş yağsız etin üzerine sürülecek olan sihirli karışım hazırlanmış olur.

Pastırmanın başına bundan sonra gelecekleri daha önce bu köşede anlattığım için, tekrar aynı konuya, pastırmanın yapılışına dönmeyeceğim. Ancak, çemenin pastırmanın olmazsa olmazı olarak takdim edilmesinden, bu karışımın sadece pastırmada kullanıldığı sonucu çıkarılmasın.

Zaten bir malzemeyi tek şekilde kullanmak da pek Anadolu insanına uygun bir davranış değil. Tabii ki Anadolu insanı çemeni bir baharat gibi yemeklerine katmış, hatta bununla da kalmayıp sade olarak ekmeğin üzerine sürüp yemiştir.

Çemenin o muhteşem lezzetini düşününce Anadolu insanına hak vermemek de pek mümkün değil sanırım.

Köfteli buğday çorbası

Malzeme listesi

á 2 su bardağı aşurelik buğday

(Dövme ya da yarma da denir.)

á 12 su bardağı su

á 4 su bardağı tatlı yoğurt

á 1 çay kaşığı tuz, karabiber

Köftesi için;

á 150 gr köftelik kıyma

á 1 kahve fincanı sıvıyağ

á 1 çay kaşığı tuz, karabiber

Üzeri için;

á 3 yemek kaşığı zeytinyağı

á 1 tatlı kaşığı toz biber

8 kişilik

Hazırlama süresi 20 dakika

Pişirme süresi

75 dakika


Buğdayı bir gece önceden bol suyla ıslatın. Ertesi gün süzüp tekrar yıkayarak orta boy bir tencereye aktarın. Üzerine 12 bardak su ekleyerek iyice yumuşayıncaya kadar haşlayın.

Buğdaylar iyice yumuşadığında, 4 bardak yoğurdu çırpıp yavaş yavaş çorbaya ekleyin. Tahta bir kaşıkla sık sık karıştırarak 15 dakika daha pişirip tuz ve karabiberi de ilave edin. Diğer taraftan, kıyma, tuz ve karabiberi derin bir kapta yoğurun.

Yoğurduğunuz harçtan nohut büyüklüğünde parçalar kopararak yuvarlayın. Sıvıyağı bir tavada kızdırıp hazırladığınız köfteleri önlü arkalı kızartın. Kızarttığınız köfteleri tenceredeki çorbanın üzerine aktarıp karıştırın. Diğer taraftan, zeytinyağını da küçük bir tavada kızdırıp kırmızı toz biberi ilave ederek 1 dakika kadar pişirin. Bu sosu çorbanın üzerinde gezdirip sıcak ya da ılık olarak servise sunun.

Cevizli lokma tatlısı

Malzeme listesi

Şurubu için;

á 2 su bardağı tozşeker

á 3 su bardağı su

á 1 yemek kaşığı limon suyu

Lokma hamuru için;

á 1 su bardağı ılık süt

á 1/4 kibrit kutusu büyüklüğünde yaş maya

(1/2 yemek kaşığı toz maya da kullanabilirsiniz)

á 1/2 su bardağı sıvıyağ

á 3 su bardağı un

á 1 çay kaşığı tuz

á 3 adet yumurta (Oda sıcaklığında beklemiş olmalı.)

Kızartmak için;

á 2 su bardağı sıvıyağ

Üzeri için;

á 1 su bardağı çekilmiş ceviz içi

Şurubunu hazırlamak için; tozşeker ve suyu orta boy bir tencereye aktarıp orta ısılı ateşte arada sırada karıştırarak kaynayıncaya kadar pişirin. Limon suyunu da ekleyip ocağın altını kısın. Şurubu kısık ateşte 10 dakika daha kaynatıp ocaktan aldıktan sonra soğumasını bekleyin. Lokmanın hamurunu hazırlamak için; mayayı derin bir kaba aktarıp üzerine sıcağa yakın ılıklıktaki sütü ekleyin.

Mayayı, elinizle karıştırarak ezin. Toz maya kullanacaksanız mayayı tahta kaşıkla eriyinceye kadar karıştırın. Üzerine sıvıyağı ilave edip unu da azar azar katarak tahta kaşıkla iyice karıştırın. Oda sıcaklığında bekleyen yumurtaları kırıp karıştırmadan üzerini kapakla kapatarak oda sıcaklığında yarım saat kadar dinlendirin. Diğer taraftan, sıvıyağı kızartma tenceresinde kızdırın. Hamuru tel çırpacak ya da kaşıkla karıştırarak yumurtaların da malzemeye karışmasını sağlayın.

Bir tatlı kaşığı ya da çorba kaşığı yardımıyla, koyu muhallebi kıvamındaki hamurdan fındık büyüklüğünde parçalar alıp hemen kızgın yağa bırakın. (İşlemi her yaptığınızda kaşığı kızgın yağa batırırsanız hamur kaşığa yapışmaz.) Tencereyi sık sık sallayarak lokmaları her tarafları altın sarısı oluncaya kadar kızartın. Lokmaları el kevgiriyle yağdan çıkarıp soğuk haldeki şerbetin içine atın. Şerbetin içinde birkaç dakika bekletip yine süzerek çıkarın. Üzerlerine çekilmiş ceviz içi serpiştirip ılık olarak servise sunun.

12 kişilik

Hazırlama süresi 45 dakika

Pişirme süresi

40 dakika
Yazının Devamını Oku

Manalı bir tatlı: Baklava

12 Eylül 2008
En çok hangisini seversiniz? Fıstıklı mı, cevizli mi, fındıklı mı? Baklavadan söz ediyorum, evet... Şerbetli tatlı dendiğinde akla gelen birkaç tatlıdan biri olan o nefis yufka, kuruyemiş ve şerbet uyumundan... Ortadoğu’dan Balkanlar’a pek çok ülke baklavanın kökeninin kendisine dayandığını ve baklavayı ilk kendisinin yaptığını iddia eder. Hatta bir teoriye göre baklava bir Yunan tatlısıdır. Ancak araştırıldığında, Yunanlılar’ın ilk baklava dedikleri tatlının içinde hamur olmadığı, bahsedilen tatlının bal ve fındık karışımından ibaret olduğu ortaya çıkmıştır. Ağır basan, baklavanın Orta Asya kökenli bir Türk tatlısı olduğudur ve baklava yediğimiz şekline de Osmanlı sarayında gelmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu zamanında saraylarda baklava yapan ustalar ayrıydı ve baklava yapımı saray için pek önemliydi. Baklavaya bu kadar önem veren yalnızca Saray değildi şüphesiz. Konaklara aşçı alınacağı zaman da nasıl pilav ve baklava yaptığına bakılır, eğer bahsedilen aşçı adayı ikisini de güzel yapabiliyorsa işe alınırdı.

Bu özen boşuna da değildi üstelik. Konaklarda verilen davetlerde aşçı, elinde baklava tepsisiyle konukların ve ev sahibinin huzuruna çıkardı. Ev sahibinin önüne geldiğinde elinde tepsiyle hafifçe eğilir, onun baklava tepsisine yukarıdan bırakacağı altını beklerdi. Altın yufkaları delip tepsinin dibine ulaşırsa aşçı da parayı alır mutfağa dönerdi. Peki ya yufkalara takılıp tepsinin dibini bulmazsa? O zaman ev sahibi kendisini misafirleri önünde rezil olmuş sayar, aşçının işine son verirdi. Yani baklava yalnızca misafirlere ikram edilen şerbetli bir tatlı değil, simgesel anlamı da olan bir tatlıydı.

Osmanlı sarayında da baklavanın simgesel bir anlamı vardı, özellikle de Ramazan aylarında. Her Ramazan ayının 15’inci günü saray, çıkardıkları isyanlarla meşhur Yeniçeriler’e, her 10 askere bir sini olmak üzere baklava yapardı. Saray mutfağı önünde toplanan Yeniçeriler baklavaları alır, ikişerli sıralar halinde, ellerinde baklava sinileriyle kışlalara doğru yola koyulurlardı. 17 ve 18’inci yüzyılda başlamış olan bu ritüele ise "baklava alayı" denirdi.

Yoğurt soslu sebze kızartması

6 kişilik

Hazırlama süresi 20 dakika

Pişirme süresi

25 dakika


Malzeme listesi

2 adet orta boy havuç

2 adet orta boy kabak

2 adet orta boy patlıcan

6-7 adet yeşil sivri biber

1 adet ufak boy karnabahar

2 su bardağı taze mantar

Kızartmak için;

3 adet yumurta

1 tatlı kaşığı kırmızı toz biber

1 çay kaşığı tuz, karabiber

1 su bardağı un

1 su bardağı sıvıyağ

Sos için;

2 su bardağı yoğurt

Yarım demet dereotu

2 diş sarmısak

1 çay kaşığı tuz, karabiber

Sebzeleri yıkayıp süzün. Havuç ve kabağı soyup, uzunlamasına ince ince dilimleyin. Patlıcanı alacalı yani çizgili soyup, yine boylamasına incecik doğrayın ve 2 bardak sütün içinde bekletin. Karnabaharın sapını kesip, ufak buketler halinde parçalara ayırın. Mantarları ve biberleri ise yıkayıp süzdürün. Öte yandan geniş ve çukur bir kaba yumurtaları kırıp, çatalla birkaç dakika çırpın. Geniş ve düz bir tabağa un, kırmızı biber ve tuzu koyarak elinizle karıştırın. Geniş bir tavada ise sıvıyağı kızdırın. Şimdi sebzelerin ve mantarların her birini önce yumurtaya batırıp, sonrada baharatlı una iyice bulayın. Kızgın yağda sallayarak kızartın. Soslu sebze kızartmasında sebzelerin biraz diri kalmasına dikkat edin. Geniş bir servis tabağına önce kağıt mutfak havlusunu serip, kızarttığınız sebzeleri üzerine koyup, fazla yağını çektirin. Bu arada sos için bir kasede ince kıyılmış dereotu, dövülmüş sarmısak ve yoğurdu karıştırıp iyice çırpın. Tuz ve karabiberini serpiştirip tekrar karıştırın. Sonra da ılık sebze kızarmasının yanında servise sunun.

Sebzeli Cerrahpaşa dürümü

6 kişilik

Hazırlama süresi 10 dakika

Pişirme süresi

25 dakika


Malzeme listesi

500 gr. orta yağlı kıyma

3 adet orta boy kuru soğan

2 yemek kaşığı zeytinyağı

5 diş sarmısak

3 adet yeşil çarliston biber

3 adet orta boy domates

2 tatlı kaşığı kuru fesleğen

2 tatlı kaşığı tuz, kimyon

2 tatlı kaşığı kuru nane, kekik

6 adet lavaş ya da pita ekmeği

İç harcını hazırlamak için; kıymayı orta boy bir tencereye ya da geniş ve kenarları yüksek bir tavaya aktarın. Üzerine zeytinyağını ekledikten sonra, orta ısılı ateşte, sürekli karıştırarak kıymanın rengi hafifçe kahverengileşinceye kadar, 5-6 dakika kavurun. Üzerine incecik doğradığınız soğanları ve ince ince kıydığınız sarmısakları ilave edip, yine sürekli karıştırarak 5-6 dakika daha kavurun. Diğer taraftan, biberleri temizleyip ince halkalar halinde doğrayın. Domatesleri tavla zarı formunda dilimleyin. Biber ve domatesi de kavrulmakta olan malzemelerin üzerine ekleyin. Tuz, kimyon, nane, kekik, fesleğen ve isterseniz pul biberi de ilave ettikten sonra, sık sık karıştırarak 5-6 dakika daha pişirdiğiniz kıymalı harcı ocaktan alın. Bu sıcak ya da ılık kıymalı harcı lavaş ekmeklerine (pita ya da yufka ekmeği de olur) paylaştırıp, dürüm yapın. Şalgam suyu ya da ayranla birlikte servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Mideye mi, göze mi

11 Eylül 2008
Bir insan ne kadar yiyebilir? Soruyu daha doğru biçimde soracak olursak, insan ne kadar yemelidir? Uzmanlara göre sofradan tıka basa doymadan kalkmak en doğrusu. Çünkü, beynin doyduğunu anlaması için belli bir süreye ihtiyacı var ve bu süreyi yemek yemeden geçirmek en iyisi.

Ramazan, bu yüzden çok önemli bir ay. Pek çok insan ramazan ayında kilo vermeyi beklerken, tersine kilo alır ve bunun nedeni de yukarıda bahsettiğimiz gibi beyne doyduğunu anlaması için zaman tanımamamızdır.

Bizler dini inancımızın bir parçası olan ve esasen vücuda sabretmeyi öğretmeyi amaçlayan orucu gerektiği gibi algılayabiliyor muyuz peki? Yani kuş sütü eksik iftar sofralarımızın başında beklerken açın halinden anlayabiliyor muyuz?

Şimdilerde zaman darlığı ve artan yaşam temposu nedeniyle, hafta sonu değilse ya da iftarda misafir ağırlamayacaksak, bir çorba, bir pilav ve bir de ana yemekle yapıyoruz iftarı.

"Aman Sahrap Hanım, zaten insan daha fazla yiyemiyor ki" dediğinizi duyar gibiyim. Ama hemen hepimiz misafirimiz gelecekse iftardaki çeşit sayısını ikiye, hatta üçe katlıyoruz ve bir de endişeleniyoruz, acaba yemekler yetecek mi diye...

Eskiden, yani Osmanlı İmparatorluğu döneminde 30 ramazan (ramazanın her günü), özellikle de konaklarda verilen iftar davetlerinde yemek çeşidi sayıca abartılır, adeta bir zenginlik gösterisi yapılırmış. Gidip bir konakta iftar sofrasına oturacağız şimdi ve yenen yemeklere kısaca göz atacağız ki, daha iyi anlaşılsın neden bahsettiğimiz...

Bir kere sofranın vazgeçilmezi olan iftariyelikler, yani zeytin, peynir, çeşit çeşit reçel, hurma ve simit küçük tabaklarda masaları süslermiş. Top atıldığında sofraya en az iki çeşit çorba gelirmiş ki, isteyen istediği çorbadan yiyebilsin. Çorbayı et yemekleri izlermiş ki, bunların en gözdeleri rosto, salçalı but ve taskebabıymış.

Sıra börek çeşitlerine geldiğinde, sofraya çeşitli tercihlere hitap edecek börekler gelirmiş. Sanmayın ki bundan sonra bitiyormuş ikram! Sebze yemekleri sahneye çıktığında dudaklar şöyle bir bükülürmüş... Nitekim, sebze yemekleri, içinde et ya da et suyu yoksa pek yenmezmiş ramazan sofralarında.

Pilavın pek çok çeşidi iftar sofralarını süslermiş ama eskilerin en gözde pilavı sade pilavmış. Yapılışı ustalık gerektirdiğinden, sade pilav ev sahibinin prestij yemeğiymiş. Nihayet tatlıya gelindiğinde midelerden çok gözleri doyurmayı hedeflemiş olan yemek de bitermiş.

Pirinçli domates çorbası

6 kişilik

Hazırlama süresi 10 dakika

Pişirme süresi

25 dakika


Malzeme listesi

1 çay bardağı pirinç

2 tatlı kaşığı tereyağı

3 adet orta boy domates

2 tatlı kaşığı domates salçası

6 su bardağı ılık et ya da tavuk suyu

1 su bardağı süt

1 adet yumurta

1 tepeleme yemek kaşığı un

1 yemek kaşığı kuru nane

1 çay kaşığı kırmızı toz biber

1 çay kaşığı tuz, karabiber

Tereyağını orta boy bir tencerede kızdırıp, üzerine rendelenmiş domates ve domates salçasını ekleyin. Orta ısılı ateşte tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak 1-2 dakika kavurun. Yıkayıp süzdüğünüz pirinci de ilave edip 2-3 dakika daha kavurduktan hemen sonra ılık et ya da tavuk suyunu da aktararak kaynamaya bırakın. Pirinç tanelerinin birbirlerine ve tencereye yapışmaması için ara sıra karıştırmayı ihmal etmeyin. Diğer taraftan; süt, yumurta ve unu derin bir kapta tel çırpacak yardımıyla pürüzsüz hale gelinceye kadar çırpın. Kaynayan çorbanın suyundan 1 kepçe kadar alıp sütlü karışıma ekleyerek karışımı ılıklaştırın. Ilık haldeki sütlü harcı çorbayı bir yandan karıştırarak çorbaya ilave edin. Tuz ve karabiberi serpiştirip karıştırmaya devam ederek 10 dakika daha pişirin. Ocaktan alıp üzerine kırmızı toz biberi ve naneyi serpiştirin. Nane ve kırmızı biberi kızdırdığınız 2 yemek kaşığı sıvıyağda 1-2 dakika pişirdikten sonra da ekleyebilirsiniz. Çorbayı sıcak sıcak servise sunun.

Peynirli midye böreği

Malzeme listesi

3 adet yumurta (oda sıcaklığında beklemiş olmalı / sarısı ve beyazı ayrılacak)

1 çay bardağı sıvıyağ

3 yemek kaşığı yoğurt

1 tatlı kaşığı karbonat

2 damla limon suyu

2 tatlı kaşığı tuz

Alabildiği kadar un (kulak memesi yumuşaklığında bir hamur elde etmeniz gerekir)

50 gr bitkisel margarin (eritilip ılıtılmış)

1,5-2 su bardağı rendelenmiş orta yağlı beyaz peynir

Yumurtaların akları ve sarılarını ayırıp sarılarını derin bir karıştırma kabına alın. Yoğurt, sıvıyağ, üzerine iki damla limon sıktığınız karbonat ve tuzu aynı kaba aktarın. Unu azar azar ve yavaş yavaş ekleyip kulak memesi yumuşaklığında bir hamur elde edinceye kadar yoğurun. Yumuşak ve ele yapışmayan bir hamur olduğunda un eklemeyi bırakın. Hamuru toplayıp, üzerini nemli bir mutfak peçetesiyle örterek dinlendirin. Diğer taraftan, böreğin iç harcını hazırlamak için; ayırmış olduğumuz yumurta aklarını ve peyniri derin bir kaba koyup çırpın. Kenarda bekleyen hamuru dört eşit parçaya bölün. Bezeleri hazır yufka inceliğinde açın. Yufkaların üzerine eritip ılık hale getirdiğiniz margarinden 2-4 yemek kaşığı kadar gezdirip her taraflarını iyice yağlayın. Hazırladığınız bütün yufkaları sıkıca sarıp rulo yaptıktan sonra buzdolabında 15 dakika kadar bekletin. Buzdolabından çıkardığınız ruloları 3 parmak eninde parçalar elde edecek şekilde dilimleyin. Hamur parçalarını merdane yardımıyla pasta tabağı büyüklüğünde açın. Pasta tabağı büyüklüğünde açtığınız yufkaların içine hazırlamış olduğumuz peynirli harçtan birer yemek kaşığı kadar koyup yufkaları D şeklinde katlayın. D şeklindeki hamurların iki ucunu birleştirip yapıştırın. Midye şekli verdiğiniz börekleri yağlanmış fırın tepsisine aralıklı olarak yerleştirin. Böreklerin üzerine fırça yardımıyla ılık margarin sürüp fırına verin. 175 dereceye ayarladığınız fırında yaklaşık 40 dakika pişirip çıkarın. Sıcak sıcak servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Biraz daha özen

10 Eylül 2008
Bir arkadaşım geçenlerde "Valla Sahrap’cığım, İstanbul’un en eski semtlerinden birinde yaşıyorum ve her gece sahurda gürültüyle uyanıyorum" dedi. Gürültünün ne olduğunu sorduğumdaysa davula ritimsiz, gelişigüzel vuran ve öylece yürüyüp giden ramazan davulcusundan dem vurdu.

Site hayatı yaşayan pek çok İstanbullu gibi biz de mahalle hayatından ve dolayısıyla ramazan davulcusu gibi mahalle hayatını anımsatan şeylerden uzak kaldık, bu beni çok üzüyor aslında. Ama İstanbul’un en yerleşik, en düzenli semtlerinde yaşayan tanıdığım pek çok insan var ve hemen hepsinin ramazan davulcularıyla ilgili şikayetleri aynı: İşlerini özensiz ve yapmış olmak için yapmaları...

Artık herkes cep telefonunun alarmıyla uyanıyor sahura. Hatta öyle cep telefonları var ki piyasada, alarmını bir kere ayarlıyorsunuz, örneğin bir ay boyunca her gün aynı saatte çalıyor. Teknolojik gelişmeleri benim kadar uzaktan takip eden ve cep telefonuyla ilgili birtakım işleri h l oğluna yaptıran birinin bile kaçamayacağı gelişmeler oluyor ve bu gelişmeler pratik hayatımızda pek çok şeyi değiştiriyor. Elbette ki sahura ramazan davulcusunun sesiyle kalkan insanlar h l var, ama genel olarak sayıları gittikçe azalıyor.

Cep telefonları ya da çalar saatlerin varlığı yüzünden ramazan davulcularının kalkmasını isteyecek biri değilim. Çünkü eski İstanbul’un pide kuyruklarında beklerken sohbet eden insanlarının ya da sokak aralarından bir ramazan manisi söyleyerek geçen davulcusunun kıymetini fazlasıyla bilen biriyim aynı zamanda...

Ama madem ki h l "Ramazan davulculuğu" diye bir iş var, o zaman layıkıyla yapılsın ve İstanbul halkı da bayramda kapısına gelen davulcudan kaçmak yerine teşekkür ederek versin bayram harçlığını. Yani, ramazan davulcusu da işini hakkıyla yapan herkes gibi emeğinin karşılığını güler yüzle alsın.

Sarmısaklı patates güveci

8 kişilik

Hazırlama süresi 25 dakika

Pişirme süresi

90 dakika


Malzeme listesi

1 kg. kuşbaşı kuzu eti

2 çay kaşığı kuru kekik

5 yemek kaşığı sıvıyağ

15-20 diş sarmısak

1 adet kırmızı dolmalık biber

3 adet çarliston biber

3 adet orta boy domates

2 çay kaşığı tuz, karabiber

1 yemek kaşığı tereyağı (bitkisel margarin de kullanabilirsiniz)

10-12 adet orta boy taze patates

Taze patatesleri soyup yıkadıktan sonra, tam ortadan ikiye bölün. Patatesleri suya koyarak bekletin. Kırmızı ve yeşil biberlerin saplarını ayırıp, tohumlarını ayıkladıktan sonra, iki santimlik parçalar halinde halka halka doğrayın. Sarmısakları ayıklayıp bütün olarak bırakın. Domatesleri soyup iri kuşbaşı et formunda doğrayın. Kuşbaşı kuzu etini, sıvıyağı ve kuru kekiği karıştırıp orta boy, kenarları yüksek bir güvece, cam ya da porselen bir fırın kabına yerleştirin. Sebzeleri ve patatesleri de derin bir kapta karıştırıp tuz ve karabiberi serpiştirdikten sonra etin üzerine yayın. Tereyağı ya da margarini fındık kadar parçalara ayırarak sebzelerin üzerine yerleştirin. Üzerine 1 su bardağı kadar sıcak suyu da gezdirin. Kabın üzerini yağlı kağıt ya da alüminyum folyoyla sıkı sıkı kapatıp 10 dakika önceden 175 dereceye ayarladığınız fırında en az 90 dakika pişirdikten sonra çıkarın. Sıcak sıcak servise sunun.

Sakızlı irmikli muska tatlısı

6 kişilik

Hazırlama süresi 20 dakika

Pişirme süresi

15 dakika


Malzeme listesi

2 adet hazır yufka

1 parça damla sakızı (nohut büyüklüğünde) ya da 2 çay kaşığı sakız reçeli

1 su bardağı irmik

1 su bardağı tozşeker

3 su bardağı su

Kızartmak için;

1 su bardağı sıvıyağ

Üzeri için;

1 su bardağı pudra şekeri

1 yemek kaşığı kakao

2 tatlı kaşığı tarçın

Damla sakızını havanda dövüp un haline getirin. İrmik, tozşeker, su ve dövülmüş damla sakızını orta boy bir tencereye aktarın. Kısık ateşte, tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak, koyu muhallebi kıvamına gelinceye kadar pişirin. Ocaktan alıp, soğuması için bekleyin. Diğer taraftan, yufkaları tezgahın üzerine üst üste serip iki eşit parça oluşturacak şekilde kesin. Bu parçaları keskin bir bıçakla keserek 4 parmak genişliğinde uzun şeritler oluşturun. Uçlarına hazırladığınız irmikli karışımdan birer yemek kaşığı kadar koyup yufkaları üçgen şeklinde (muska da denir) katlayın. Yufkaların uçlarını suya batırarak yapıştırın. Sıvıyağı orta boy bir tavada kızdırın. Hazırladığınız muska börekleri, kızgın yağda önlü arkalı kızartıp, kağıt havlu üzerine koyarak fazla yağını emdirin. Pudra şekeri, kakao ve toz tarçını bir kaseye aktarıp iyice karıştırın. Kızarttığınız börekleri henüz sıcak haldeyken servis tabağına yerleştirip, üzerine pudra şekerli karışımdan bolca serpiştirin. Ilık olarak servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Eti pişiremeyince; çiğköfte

9 Eylül 2008
"Urfa dağlarında gezer bir ceylan. Gezme ceylan, bu dağlarda seni avlarlar. Anandan, babandan, yardan ayrı koyarlar"... Türkü sever biri olarak en sevdiğim türkülerden biridir bu Urfa türküsü. Urfa deyince aklıma güzel yanık türkülerden başka yemekleri de gelir elbette. Çünkü bu kent tarihi ve doğal zenginliğinden başka, hatta onlardan daha çok mutfağıyla ilgimi çeker benim. Urfa mutfağı deyince akla ne gelir peki?

Sizi bilmem ama benim aklıma neredeyse Urfa’nın simgesi olmuş çiğköfte geliyor. Çiğköftenin öyküsü Hz. İbrahim’e kadar gider. Üstelik yukarıda yazdığım türküyle de bağlantılıdır. Nasıl mı? Bu, biraz da acıklı öyküyü hemen anlatayım efendim. Hz. İbrahim’in yakılacağı gün, bir avcı dağlara çıkar ve bir ceylan avlar. Eve getirdiği ceylanı, akşam yemeği yapması için karısına teslim eder. Ancak ortalıkta yemek pişirecek ateşin yanması için tek bir odun parçası bulunmamaktadır. Çünkü, yöredeki bütün odunlar Hz. İbrahim’in yakılacağı ateşe ayrılmıştır. Kadın çaresiz gözlerle birkaç dakika kocasına baktıktan sonra ceylanın budundan bir parça et alır. Bahçedeki taşın üzerine koyduğu et parçasını başka bir taşla ezmeye başlar. Yaratıcılığını kullanarak ete bulgur, tuz ve baharat ekler. Son olarak, yeşil soğan ve maydanozu da ilave ederek akşam yemeği bekleyen kocasını hayal kırıklığına uğratmamış olur.

Dediğim gibi, acıklı bir hikayedir çiğköftenin anlatılan öyküsü. Ama aynı zamanda Doğu insanının ve özellikle kadınının gücünü ve pratik zekasını göstermesi açısından da önemlidir. Madem ki, bir türküyle başladık söze, Urfa insanı yanık sesini de yediği yemeklere ve özellikle kullandığı bir baharata bağlar. Urfa’ya gidip sokaklarında dolaştıysanız dükkan önlerinde çuval çuval satılmayı bekleyen isottan bahsettiğimi de çoktan anlamışsınızdır.

patatesli midevi çorbası

8 kişilik

Hazırlama süresi 10 dakika

Pişirme süresi

35 dakika


Malzeme listesi

á 3 adet orta boy patates

á 1 adet orta boy kuru soğan

á 6 su bardağı sıcak su

á 1 çay kaşığı tuz, karabiber

á 3 yemek kaşığı zeytinyağı

Üzeri İçin;

á 4 adet köz biber (konserve)

á 1 tatlı kaşığı kuru nane

Öncelikle, orta boy bir tencereye, soyup dörde böldüğünüz patatesleri ve yine dörde böldüğünüz soğanı aktarın. Üzerine 6 bardak sıcak suyla beraber zeytinyağını da ekleyip orta ısılı ocağın üzerinde pişmeye bırakın. Patatesler iyice yumuşadığında tencereyi ocaktan alarak bir el blenderi ya da mutfak robotu yardımıyla patates ve soğanı çekip püre haline getirin.

Tencereyi tekrar ocağa koyup içine püre haline getirdiğiniz çorbayı ekleyerek kaynayıncaya dek pişirin. Çorba kaynayınca ocaktan alın. Şimdi de 1 adet konserve köz biberi yine robotta çekip, çorbaya ekleyin. Üzerine kuru naneyi de serpiştirip, sıcak olarak servise sunun.

Not: isterseniz, çorba için kullandığınız suyu yarıya indirip ölçüyü sütle de tamamlayabilirsiniz.

ısırganotlu sebze mücveri

Malzeme listesi

á 1 su bardağı dolusu karnabahar (100-150 gr brokoli de kullanılabilir)

á 1 adet küçük boy havuç

á 1 adet küçük boy kabak

á 2 su bardağı lor peyniri (veya rendelenmiş taze kaşar peyniri)

á 1 demet dereotu

á 4-5 yaprak ıspanak

á 1 adet yeşil soğan

á 1 su bardağı dolusu kuru ısırgan otu

á 5 yemek kaşığı kekun

á 1 çay bardağı süt

á 6 adet yumurta

á 1 çay kaşığı tuz, karabiber

Kızartmak için;

á 1 su bardağı sıvıyağ

8 kişilik

Hazırlama süresi 20 dakika

Pişirme süresi

20 dakika


Karnabaharın sapları kesilip, sadece çiçek kısmı kullanılacak. Nerdeyse 1 su bardağı dolusu veya yaklaşık 100-150 gr kadar karnabahar ya da brokoli çiçeği yeterli olacaktır. Karnabaharın çiçek kısımları keskin bir bıçakla ince ince doğranır. Kabak ve havucun dış yüzeyi hafifçe kazınıp yıkandıktan sonra rendelenerek karnabaharla karıştırılır. Yıkanıp ayıklanmış dereotu, yeşil soğan ve ıspanağın yaprak kısmı incecik doğranarak sebzelerin üzerine aktarılır. Son olarak kuru ısırgan otu da ilave edilir. Tuz ve karabiber serpiştirilip hamur yoğurur gibi hafifçe ovalanır. Diğer taraftan, yumurtalar başka bir derin kaba kırılıp üzerine süt eklenerek çatalla 1-2 dakika çırpılır. Un azar azar aktarılır ve lor peyniri ya da rendelenmiş kaşar ilave edilerek çırpmaya devam edilir. Hazırlanan sebzeler yumurtalı karışıma aktarılıp karıştırılır.

Kıvamının iyi olması için oda sıcaklığında 10-15 dakika bekletilir. Sıvıyağ geniş bir tavaya aktarılıp kızdırılır. Mücver harcından bir yemek kaşığı kadar alınıp tavaya aktarıldıktan sonra kızgın yağda önlü arkalı kızartılır. Kızaran mücverler kağıt havlu üzerine koyularak yağı emdirilir. Sıcak ya da ılık olarak servise sunulur. İstenirse üzerine sarımsaklı yoğurt da gezdirilebilir.
Yazının Devamını Oku

Demek meyve gerekiyormuş

8 Eylül 2008
Ramazan gelip de sahurdan iftara kadar aç ve susuz kalan bizler, iftarda bütün gün bir şey yiyememenin iştahıyla sarılıyoruz iftar sofralarına. Birazcık da "Önce gözüm doysun" hevesiyle ve belki de biraz gereksiz olarak çeşit çeşit yemekle donattığımız sofralardan biraz ’ağır’ kalkıyoruz. "Bir daha bu kadar yemeyeceğim" deyip ertesi akşamki iftar sofrasında "Yine fazla kaçırdım" demek kimseye yabancı değildir sanırım.

Yalnızca ramazanda değil, genel olarak biraz fazla kaçırılmış öğünlerin can simidi içeceğidir soda. Aslında yararlarını göz önüne aldığımızda, sodanın hak ettiği kadar popüler olmadığı düşünülebilir.

Bir kere, soda yüksek miktarda bikarbonat içerdiği için midedeki fazla asidi boşaltıyor ve bu sayede yanma ve ekşime hissini yok ediyor. İçerdiği kalsiyumla menopoz dönemindeki kadınlarda kemik erimesi riskini aza indiriyor. Tabii ki kalsiyum sadece menopoz dönemindeki kadınlar için gerekli değil. Sodada bulunan kalsiyum her yaştaki erkekler ve genç insanlarda kemiklere destek oluyor.

Sodanın yararlarını sıralamaya devam edersek liste uzayıp gider. Ama dediğimiz gibi, soda bu kadar yararlı olmasına rağmen diğer gazlı içeceklerle rekabet edemez durumdaydı. "Durumdaydı" diyoruz, çünkü çeşitli firmaların meyve aromalı soda üretmeye başlamasıyla durum biraz değişti.

Şimdi, elma, muz, limon, şeftali, vişne, çilek aromalı sodalar süslüyor, alışveriş yaptığımız marketlerin raflarını ve meyveli soda da artık küçükten büyüğe herkesin en çok sevdiği meşrubatlar arasında.

Ayranlı semizotu çorbası

6 kişilik

Hazırlama süresi 15 dakika

Pişirme süresi

25 dakika


Malzeme listesi

1 demet semizotunun sap kısmı

1 adet orta boy kuru soğan

5 yemek kaşığı zeytinyağı

2 yemek kaşığı pirinç

4 su bardağı sıcak tavuk ya da et suyu

1 su bardağı yoğurt

1 su bardağı ılık su

2 diş sarmısak

1 tepeleme yemek kaşığı un

1 tatlı kaşığı tuz, karabiber


Bu çorbada semizotunun sadece sap kısımları kullanılır. Bu yüzden ya semizotunun sadece sap kısımlarını kullanın ya da yapraklarını tek tek ayıklayıp gövde kısımlarını da kullanın. Semizotu saplarını yıkayıp süzdükten sonra, ince ince doğrayarak bir kenarda bekletin. Diğer taraftan; zeytinyağını orta boy bir tencerede kızdırıp incecik doğradığınız soğanları ekleyin. Üzerine yıkayıp süzdüğünüz pirinci de hemen ilave edip tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak 3-4 dakika kadar kavurun. Sıcak haldeki et ya da tavuk suyunu aktarıp tuz ve karabiberi de serpiştirdikten sonra kaynamaya bırakın. Diğer taraftan; yoğurt, ılık su, dövülmüş sarmısak ve unu derin bir kapta çatal ya da tel çırpacak yardımıyla 1-2 dakika kadar çırpın.

Kaynamakta olan çorbanın suyundan 1 kepçe kadar alıp yoğurtlu karışıma ekleyerek karışımı ılıklaştırın. Karışımı çorbayı bir yandan karıştırmaya devam ederken yavaş yavaş çorbaya aktarın. Semizotu saplarını da ilave edip sık sık karıştırarak saplar yumuşayıncaya kadar, en az 20 dakika pişirin. Ocaktan alıp soğumasını bekledikten sonra buzdolabına koyun.

Servise sunmadan önce üzerine kırmızı pul biber serpiştirerek servise sunun.

Adana usulu domates dolması

6 kişilik

Hazırlama süresi 30 dakika

Pişirme süresi

35 dakika


Malzeme listesi

10-12 adet orta boy domates

1/2 su bardağı pirinç

3 adet orta boy kuru soğan

2 çay kaşığı tuz, karabiber

3 çay kaşığı toz şeker

2 yemek kaşığı dolmalık kuş üzümü

2 demet dereotu

1/2 su bardağı zeytinyağı

2 su bardağı sıcak su


Kuş üzümü ayıklayıp yıkayın ve bol ılık suda bekletin. Pirinci bir kaseye aktarıp üzerine 2 su bardağı kaynar su ve yarım çay kaşığı tuz ekledikten sonra 30 dakika kadar bekletin. Domateslerin üst kısımlarını kapak oluşturacak şekilde kesip, koparmadan açın. Domatesleri bir çay kaşığı yardımıyla oyarak içlerini çıkarın ve bir tabağa alın. Soğanları incecik doğrayın. Üzerine 1 çay kaşığı tuz ve karabiberi serpiştirip 1-2 dakika kadar köfte yoğurur gibi yoğurun. Üzerine suyunu süzdüğünüz kuş üzümlerini ve yine süzdüğünüz pirinci ekleyin. Tozşeker ve incecik kıyılmış dereotunu da üzerine ilave edip malzemeleri kaşıkla karıştırın.

Hazırladığınız dolma içini oyulmuş domateslerin içine bastırarak yerleştirin. Kapaklarını kapatıp geniş bir tencereye yan yana dizin. Aralarına domatesleri oyarak çıkardığınız içten 8-10 yemek kaşığı yerleştirin. Üzerine zeytinyağını gezdirip, 2 su bardağı sıcak suyu da ekledikten sonra, tencerenin kapağını kapatıp kısık ateşte, 30-35 dakika, kapağını hiç açmadan pişirin. Soğuk ya da ılık olarak servise sunun.
Yazının Devamını Oku