Sahrap Soysal

Yemek yarışması duyurusudur

4 Ekim 2008
Anadolu’da keyveni dendiğinde akla "mutfağın sahibi, yemeğin ustası" gelir. İşte bu isim hem bir hazır yemek firmasının adı olmuş, hem de bu firmanın düzenlediği yeni bir yarışmaya ilham kaynağı...

Türkiye’nin önde gelen hazır yemek firmalarından biri olan Keyveni, Anadolu topraklarında yüzyıllar önce yapılmaya başlanmış yemeklerin günümüze uyarlanmış hallerini "Türkiye’nin Keyvenisi Aranıyor" isimli yarışma kapsamında bir araya getirecek. Her yarışma gibi bunun da bir ödülü var elbette. En özgün Anadolu yemeğini yapan kişi 1000 YTL’lik ödülün de sahibi olacak. İlk beşe girenlere de 500 YTL ödül var.

Tek ödülü para değil elbette bu yarışmanın. Değerlendirmeye kalan tarifler, yapanların isimleriyle birlikte Keyveni Catering firmasının kurumsal dergisi "Keyveni Mutfağı"nda ve firmanın web sitesinde yayınlanacak.

Yarışmanın amacını ise şöyle özetleyebiliriz: "Anadolu’da yüzyıllardır yapılan birbirinden önemli yemekleri, unutulmaya yüz tutmuş tatları tekrar hatırlatmak ve her ailede bulunan, anneannelerden, babaannelerden kalma tarifleri uygulayan keyvenileri ortaya çıkarıp tarifleriyle birlikte isimlerini de yayınlayarak onları onore etmek..."

Eğer siz de "Anneannemden, hatta onun da anneannesinden kalan, nesilden nesile geçen çok özel yemek tariflerim var ve bunları paylaşmak, ortaya çıkarmak için bahane arıyordum" diyorsanız, bu yarışmaya katılın. Yarışmaya katılmak çok kolay. Katılım şartlarını öğrenmek ve formlara ulaşmak için Keyveni’nin internet adresi olan www.keyveni.com’a giriyorsunuz. Sonrası size kalıyor. Yarışmaya katılmak için son tarihse 15 Kasım 2008.

Haydi bakalım keyveni adayları, Türkiye’nin keyvenisi aranıyor.

Çörekotlu çestır kurabiye

Malzeme listesi

á 250 gr. margarin

á 1 paket labne peynir (200 gr)

á 4 su bardağı un

á 1 çay kaşığı tuz

á 1 adet yumurtanın sarısı

á 2 yemek kaşığı çörekotu

10 kişilik

Hazırlama süresi 25 dakika

Pişirme süresi

30 dakika


Oda sıcaklığında yumuşamış margarini yoğurma kabına aktarın. Labne peynir ve tuzu ilave ettikten sonra unu da azar azar katarak yoğurmaya başlayın. Unun tamamını yedirerek elde ettiğiniz yumuşak hamurun üzerini nemli bezle örterek 20 dakika dinlendirin. Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp, parçalardan parmak kalınlığında rulolar yapın. Hazırladığınız ruloların uçlarını birleştirerek simit şekli verin ve yağlanmış fırın tepsisine aralıklı olarak dizin. Bütün simitleri aynı şekilde tepsiye dizip üzerlerine fırça yardımıyla yumurta sarısı sürdükten sonra çörekotu serpiştirin. 5 dakika önceden 175 dereceye ayarladığınız fırında 30 dakika pişirip çıkarın. Sıcak ya da ılık olarak servise sunun.

Bademli ıslak kek

8 kişilik

Hazırlama süresi 20 dakika

Pişirme süresi

45 dakika


Malzeme listesi

á 3 adet yumurta (oda sıcaklığında beklemiş)

á 1,5 su bardağı tozşeker

á 250 gr. bitkisel margarin (oda sıcaklığında yumuşamış)

á1 su bardağı yoğurt

á 1 su bardağı çekilmiş badem içi

á 1 paket vanilya

á 1 paket kabartma tozu

á 3,5 su bardağı un

Üzeri için;

á 1 çay bardağı pudra şekeri

á 1 adet limonun suyu

Oda sıcaklığında bekleyen yumurtalar ve tozşekeri derin bir kaba aktarın. Mikserin yüksek devriyle 5 dakika kadar çırpıp, yumuşamış margarin ve yoğurdu ekleyerek 2-3 dakika daha çırpın. Üzerine çekilmiş badem içi ve vanilyayı ilave edip karıştırın. Diğer taraftan, kabartma tozu ve unu başka bir kapta karıştırıp, tel süzgeçle eleyerek yumurtalı karışımın üzerine aktarın. Plastik spatula ya da tahta kaşık yardımıyla malzemeler birbiriyle iyice özleşene kadar karıştırın. 25-30 santim çapındaki kek kalıbını yumuşak margarinle iyice yağlayıp boza kıvamındaki kek hamurunu kalıba aktarın. Keki, 10 dakika önceden 175 dereceye ayarladığınız fırında yaklaşık 45 dakika pişirip çıkarın. Soğumasını beklerken, pudra şekeri ve limon suyunu bir kasede çatal yardımıyla çırpın. Son olarak, hazırladığınız limonlu sosu (glazür) kekin üzerine gezdirip üzerini soyulmuş bademlerle süsleyerek servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Akhisar’daki köfteci: Gürlüoğlu

3 Ekim 2008
Sanırım yol üzerindeki lokantalarda yemek yemeyi, nerede ne yeneceğini özenle araştırmayı ve üşenmeden o yere gitmeyi biz Türkler kadar seven başka bir millet yoktur. Yurtdışına çıkmış olanlar bilirler, yol üstü restoranlar oralarda da çoktur ama bu restoranların hemen hepsinin mönüleri fast food yiyeceklerden oluşturulmuştur. Buralara oturursunz, açlığınızı bastıracak bir şeyler yersiniz ve hemen kalkarsınız.

Biz Türklerin ise daha yola çıkmadan belirlediği restoranlar vardır ve neredeyse bu restoranlara bağlıdır, hangi ilde, hatta hangi kasabada konaklayacağımız. Yola çıkmadan kararlaştırılan bu restoranlarda mola verilir ve buralarda lezzetli yemeklerle karın doyurulur, uzun uzun oturulur. Hele hele benim gibi yemek araştırmacısıyla seyahat ediyorsanız, vay halinize!

Ne zaman ailecek yola çıksak sevgili eşimin başının etini yerim. "Doktorcuğum, şimdi durmayalım, on kilometre sonra bir restoran var orada dururuz, vallahi yalnızca yarım saat oyalanacağım bu sefer" Bu sözleri defalarca duymuş olan eşim kibarlığından beni kıramaz ve dediğimi yapar.

Aslında, sanırım erkeklerin çoğu gibi, eşime sorsanız, yolda ihtiyaç molaları haricinde duraklamak yerine, yola devam edip gideceğimiz yere bir an önce varmayı tercih eder.

Bu seferki yolculuğumuz sırasında benim ısrarlarıma dayanamayarak İzmir-İstanbul arasında Akhisar çıkışındaki köfteci Gürlüoğlu’na uğradık. İyi ki de uğramışız. Zaten çocuklar da acıkmış ve "köfte yiyelim" diye tutturmuşlardı.

Artık Akhisar tüm Türkiye’de köftesiyle tanınmaya başladı. Gürlüoğlu ailesi ise işe 1958’de kasap dükkanıyla başlamış, daha sonra köfteciliğe dönmüş. Nefis köftelerinin sırrı ise şu: Dananın önkol dahil kaburga kemiğinden alınan ete tuz, soğan ve darpyağı katıp makinede çekiyorlar. Sonra yoğurup tekrar makineden geçiriyorlar, (bu işleme ikileme diyorlar) on iki saat kadar dinlendiriyorlar. Böylece soğanın aroması ete iyice geçiyor. Yukarıdaki tarifi okuyunca pek çoğunuz "Allah allah, bu darp yağı da neyin nesi" dediniz eminim. Bir yemekçi olmama rağmen ben de bu yağı ilk kez duydum ve bu kadar zamandır duymamama da şaşırdım doğrusu. Darp yağı nedir diye sorduğumdaysa şöyle bir açıklama yaptılar: "İşkembenin etrafındaki incecik, şeffaf zara darp yağı diyoruz."

Beni darp yağıyla ilgili aydınlatan Bekir Bey’e göre lezzetli köfte yapmak kullanılan etin kaliteli olmasına bağlı. Köfteyi yapacak olan ustanın eti iyi tanıması ve yağını el-göz kararıyla koyması ise şart. Sonrası köfteyi ızgarada pişirecek olan ustanın hünerine kalıyor.

Eğer yolunuz Gürlüoğlu köftecisine düşerse birgün, ya da yolunuzu oraya düşürürseniz, nefis köftenin üzerine kumda pişen sakızlı kahvenin tadına bakmayı da ihmal etmeyin. Sonra mı? Bizim yaptığımızı yapıp arabayı Kırkağaç kavunuyla tıka basa doldurun ve bu kavunları İstanbul’da eşe dosta dağıtın.

P

atatesli kuzu incik

Malzeme listesi

á 4-6 adet kuzu incik eti

á 8-10 adet orta boy taze patates

Sos için;

á 5 çay kaşığı dolusu domates salçası

á 2 yemek kaşığı dolusu yoğurt

á 5 yemek kaşığı zeytinyağı

á 2 çay kaşığı tuz, karabiber

á 2 çay kaşığı kuru kekik

á 1 su bardağı ılık su

á 1-2 adet defne yaprağı

á 1 adet büyük boy fırın poşeti

á 3 çay kaşığı un

4 kişilik

Hazırlama süresi 10 dakika

Pişirme süresi

90 dakika


Salça, yoğurt ve zeytinyağını derin ve geniş bir kaseye aktarıp çatal yardımıyla iyice çırpın. Tuz, karabiber ve kuru kekiği serpip suyunu ekledikten sonra tekrar karıştırın. Üzerine 1-2 adet defne yaprağı atıp bir kenarda bekletin. Diğer taraftan, fazla büyük olmayan taze patatesleri kabuklarıyla birlikte akan suyun altında iyice yıkayıp kağıt peçeteyle kurulayın.

Etlerin her tarafını hazırladığınız sosa bulayın. Patatesleri de aynı sosun içine atıp karıştırın. Kabın üzerini alüminyum folyo ya da naylonla kapatıp buzdolabına koyun ve et ve patatesleri bu sosta 30 dakika bekletin.

3 çay kaşığı unu büyük boy fırın poşetine aktarın. Poşetin ağzını elinizle kapatıp birkaç kez sallayarak unun her tarafına bulaşmasını sağlayın. Buzdolabında dinlenen et ve patatesleri unlanmış poşete koyun. Ağzını bağlayıp fırın tepsisine yerleştirin. Bir çatal yardımıyla poşeti 4-5 yerinden delip, pişerken hava almasını sağlayın. Patatesli et yemeğini, 175 dereceye ayarladığınız fırında 90 dakika, etler iyice yumuşayıncaya kadar pişirin. Poşeti fırından alıp içinden et ve patatesleri çıkarın. Yanında pilavla sıcak sıcak servise sunun.

K

ovboy çorbası

6 kişilik

Hazırlama süresi 20 dakika

Pişirme süresi

20 dakika


Malzeme listesi

á 1 tatlı kaşığı bitkisel margarin

á 1 adet büyük boy kuru soğan

á 1 yemek kaşığı domates salçası

á 1 su bardağı haşlanmış barbunya

á 1 çay bardağı haşlanmış mısır

á 1 adet orta boy havuç

á 1 adet orta boy patates

á 6 su bardağı su (et suyu tercih edilmeli)

á 1 çay kaşığı tuz, karabiber

Öncelikle, margarini orta boy bir tencereye koyup küp şeklinde doğradığınız soğanı pembeleştirin. Üzerine salçayı ilave edip 2-3 dakika daha kavurun. Daha sonra, et suyunu ya da suyu ekleyerek, kaynamaya bırakın. Kaynamaya başlayınca, küp küp doğradığınız havucu ve patatesi katarak hafif yumuşayıncaya kadar pişirin. Haşlanmış barbunyayı ve mısırı da ekleyip 5-6 dakika daha pişirin. Son olarak, tuzu ve karabiberi ilave ederek karıştırıp ocaktan alın. Sıcak olarak servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Bayrama ad, damaklara tat

2 Ekim 2008
Şeker Bayramı’nın son günü bugün. Gittiğiniz her bayram ziyaretinde birbirinden lezzetli tatlılar yiyip kendinizi şeker küpü gibi hissediyor olmanız ya da "Şu son iki günde yediğim tatlı miktarı beni altı ay idare eder" demeniz çok doğal. Çünkü adı üzerinde şeker bu bayramın ana yiyeceği. Ham maddesi şeker pancarı ve şeker kamışı şekerin. Peki nasıl bu kadar yaygın ve vazgeçilmez bir besin kaynağı haline geldi? Şimdi ona bir bakalım mı?

İlk kez Hintliler tarafından işlenen şeker kamışı, İ.Ö. 3000 yıllarında yine Hindistan’da bir tatlandırıcı olarak kullanılmış. Büyük İskender’in fetihleri sayesinde Hindistan’a ulaşan Yunanlılar ve Romalılar, belki de bu yüzden şekere "Hint Tuzu" ya da "Asya Balı" gibi isimler koymuşlardır. İlk kez şeker ticareti yapan ve şeker üretimi için rafineri kuranlar ise Araplarmış.

Haçlı seferleri sayesinde şekerle tanışan Avrupa ülkelerinin şeker kamışından şeker üretmesi ise çok sonralara, sekizinci yüzyıla rastlar. Önce İspanya’da, sonra Güney Fransa’da gerçekleşir şeker üretimi. Üretimin ciddi boyutlara ulaşması ise 19’uncu yüzyıla kadar gerçekleşmez ve bu yüzyıldan sonra, ilk çağlarda yalnızca ilaç yapımında kullanılan şeker, insanlar için vazgeçilmez bir enerji kaynağı halini alır.

Çinli yazar Su-Kung’a göre ise Çinliler, çok eski tarihlerde şeker yapmayı öğrenmişler. Yazar, "Doğa Tarihi" adlı eserinde bir Çin imparatorunun, adamlarını sırf bu işi öğrenmeleri için Bengal bölgesine gönderdiğini söylüyor.

İbn-i Batuta seyahatnamesinde, kendi yaptığı helvayı Kırım Türklerine ikram ettiğini ve Sultan hariç kimsenin helvayı tatmadığını anlatır. Ancak, Anadolu’ya geldikten sonra, Türklerin tatlıyla barıştıklarını görüyoruz. Çünkü burada yaşayan Romalılar yemek tariflerinde, şekeri olmasa bile balı çok kullanıyorlarmış.

Artık şekerin vücut için ne kadar gerekli olduğu da biliniyor, vücuttaki şeker fazlasının nelere yol açabileceği de. Şekerin Türk mutfağındaki yerine gelince, tatlı yapmaktaki ustalığımız gözönüne alınırsa bizim için şeker yeri doldurulamayacak bir öneme sahip.

Lahana bohçalı pilav

6 kişilik

Hazırlama süresi 20 dakika

Pişirme süresi

40 dakika


Malzeme listesi

á 6-7 adet büyük boy dolmalık lahana yaprağı

á 2 su bardağı pirinç

á 1 çay bardağı sarı kuru üzüm (çekirdeksiz)

á 1 yemek kaşığı tereyağı

á 2 adet orta boy havuç

á 1 çay kaşığı tuz, karabiber

á 1 demet dereotu

á 2 su bardağı sıcak su

á 4 yemek kaşığı zeytinyağı

Pirinci ılık tuzlu suda yarım saat kadar bekletin. Üzümleri de ılık suya koyun. Diğer taraftan, büyük boy lahana yapraklarını kaynayan tuzlu suda 7-8 dakika, yumuşayıncaya kadar haşlayıp süzün. Tereyağını orta boy bir tencerede eritip suyunu süzdüğünüz pirinci ilave edip karıştırarak 5 dakika kadar kavurun.

Üzerine rendelediğiniz havucu da ekleyip orta ısılı ateşte sürekli karıştırarak 5 dakika daha kavurun. 2 su bardağı sıcak su, tuz, karabiber, ince kıyılmış dereotu ve süzdüğünüz üzümü ilave edin. Orta ısılı ateşte pilav suyunu iyice çekinceye kadar pişirip ocağın altını kapatın ve pilavı 15 dakika kadar dinlendirin.

Fırına dayanıklı çukur bir kabı 2 yemek kaşığı zeytinyağıyla yağlayın. Lahana yapraklarını bu kaba, boşluk kalmayacak şekilde yerleştirin. Hazırladığınız pilavı lahana yapraklarının üzerine aktarın. Kalan yaprakları da pilavın üzerine kapatıp üzerlerine fırçayla zeytinyağı sürün. Yemeği 175 dereceye ayarladığınız fırında 20 dakika kadar pişirdikten sonra servis tabağına ters çevirin ve sıcak sıcak servise sunun.

Nöbetçi işkembe çorbası

8 kişilik

Hazırlama süresi 25 dakika

Pişirme süresi

30 dakika


Malzeme listesi

á 1 adet büyük boy tavuk budu

(veya iki adet tavuk göğsü)

á 2 tatlı kaşığı bitkisel margarin

á 2 yemek kaşığı un

á 4 su bardağı tavuk suyu

á 1 su bardağı süt

á 2 adet yumurtanın sarısı

á 1 adet limon suyu

á 1 çay kaşığı tuz, karabiber

á 6 su bardağı su

Üzeri için;

á 2 yemek kaşığı sirke

á 2 diş sarmısak

á 1 tatlı kaşığı kırmızı pul biber

Öncelikle, tavuk budu ya da tavuk göğüs etlerini yıkayıp süzün ve 6 bardak suyla, iyice yumuşayıncaya kadar haşlayın. Sonra eti suyun içinden çıkarıp elinizle küçük parçalar halinde didikleyin ve bir kenarda bekletin.

Şimdi, orta boy bir tencerede yağı eritin ve unu hemen ekleyerek tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak sararıncaya dek kavurun. Hiç beklemeden üzerine ılık tavuk suyunu, karıştırmaya devam ederek ekleyin. Didiklenmiş tavuk etlerini de katarak çorba kaynayıncaya kadar pişirin.

Diğer taraftan, çukur bir kapta yumurta sarılarını çırpıp üzerine süt, limon suyu, tuz ve karabiberi ekleyerek çırpmaya devam edin. Kaynamaya başlayan çorbanın altını kısın.

Kaynayan çorba suyundan bir kepçe alarak sütlü limonlu terbiye sosunun içine ekleyin. Sonra ılıklaşan bu sosu azar azar ocaktaki tencerenin içine ilave edin. Ocağı orta ateşe ayarlayıp sürekli karıştırarak 5-8 dakika pişirin. Ocaktan aldığınız çorbanın üzerine dövülmüş sarmısaklı, sirkeli pul biberi gezdirin ve sıcak olarak servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Bayramı bahane edin

1 Ekim 2008
"Sevgileri yarınlara bıraktınız/ Çekingen, tutuk, saygılı/ Bütün yakınlarınız sizi yanlış tanıdı/ Bitmeyen işler yüzünden,/ Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi/ Kalbinizi dolduran duygular/ Kalbinizde kaldı..." Behçet Necatigil "Başkaları için değil, kendin için yaşa." Bu sözü farklı zamanlarda, farklı insanlardan onlarca defa duymuşsunuzdur eminim. Son yüzyılın, çok çalışan, kendine zaman ayıramayan ve ekonomik özgürlüğünü kazanmış bireyleri için ve yine onlar tarafından söylenmiş bir sözdür ve kimse de yanlış olduğunu iddia edemez zaten. Ama kendim için yaşıyorum, hayatımın merkezinde yalnız ve yalnız ben varım deyip işi bencilliğe kadar götürmek de kainat açısından pek doğru gelmiyor bana.

Evet biz çok önemliyiz ve evet, biz olmadığımızda hiçbir şeyin önemi de kalmıyor hayatta. Örneğin sağlığımız bozulduğunda en yakın arkadaşımız bile olsa karşımızdaki, derdini paylaşmak gelmiyor içimizden. Ama atladığımız, üzerinde yeterince durmadığımız bir konu var.

Binlerce yıldır iyi ya da kötü dönen kocaman bir çarkın yalnızca bir halkasıyız birey olarak ve bizim mutluluğumuz biraz da kainattaki diğer insanların ve diğer canlıların mutluluğuyla anlam kazanıyor. Zaten insan olarak kendimizi fazla önemsemekle bozmadık mı dünyanın dengesini.

"Bayram bayram nereden çıktı Sahrap Hanım böyle şeyler söylemek" dediğinizi duyar gibiyim.

Ben bayramların ve diğer özel günlerin dünyada kendimizden başkalarının yaşadığını ve onlar olmazsa bizim de olamayacağımızı düşünmek için birer fırsat olarak algılanması taraftarıyım. Yani şu "başkalarını hiçbir çıkar gözetmeksizin sevindirme" meselesi için bayramlar biçilmiş kaftan bence. Mahalledeki çocuklara birer küçük hediye almak, kesenin ağzını biraz açıp ihtiyacı olanlara biraz bayram harçlığı vermek, eğer maddi durumunuz müsaitse bir çocuğa bayram kıyafetleri almak başkalarını sevindirmek için aklıma ilk gelenler.

Tabii bir de işin manevi kısmı var ki, o da en az diğeri kadar önemli. Örneğin "bitmeyen işler yüzünden" bir türlü ziyaret edemediğiniz, hatta arayamadığınız büyükanneyi bayramı vesile ederek görebilir, elinize bir buket çiçek alıp hastanede yatan arkadaşınızı ziyaret edebilir ya da size ihtiyacı olan birini arayıp "Ben burdayım ve istediğin zaman beni arayabilirsin" diyebilirsiniz.

Yoğurtlu Köroğlu çorbası

8 kişilik

Hazırlama süresi 20 dakika

Pişirme süresi

25 dakika


Malzeme listesi

2,5 su bardağı yoğurt

6 su bardağı et ya da tavuk suyu

1 yemek kaşığı nişasta

(mısır ya da buğday nişastası)

3 yemek kaşığı zeytinyağı

1 su bardağı aşürelik buğday (haşlanmış)

1 çay bardağı nohut (haşlanmış)

1 çay kaşığı tuz, karabiber, kırmızı pul biber

Bu çorbanın yapılış şekli size değişik gelebilir. Ancak, bu yemek son derece pratik ve lezzetlidir. Yoğurt ve et ya da tavuk suyunu tencereye aktarın. Buğday veya mısır nişastası ve zeytinyağını da ilave edip tüm malzemeler iyice karışıncıya kadar çırpın.

Haşladığınız buğday ve nohutu da ekleyerek karıştırın. Tuz, karabiber ve kırmızı pul biberi de serpiştirip orta ısılı ateşte, tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak kaynayıncaya kadar pişirin. Kaynamaya başladıktan 5-6 dakika sonra ocaktan alın. İsterseniz üzerine kızgın yağda pişirdiğiniz kırmızı pul biber gezdirerek sıcak sıcak servise sunun.

Acılı Adana kebabı

6 kişilik

Hazırlama süresi 30 dakika

Pişirme süresi

20 dakika


Malzeme listesi

1 kg orta yağlı kıyma

1 yemek kaşığı biber salçası

2 çay kaşığı kırmızı pul biber

2 çay kaşığı tuz, karabiber

Soğan salatası için;

6 adet orta boy kuru soğan

2 çay kaşığı tuz

1 demet maydanoz

3 çay kaşığı sumak

3 çay kaşığı kırmızı pul biber

2 adet limonun suyu

Orta yağlı kıymayı derin bir kaba aktarıp üzerine biber salçası, pul biber, tuz ve karabiberi ekleyin. 5-6 dakika kadar yoğurduğunuz malzemeleri top haline getirin. Top halindeki kıymayı tezgaha 15-20 kez vurun.

Elinizi arada sırada suya batırarak köfte harcından mandalina büyüklüğünde parçalar koparın. Bir elinizle kebap şişini yassı duracak şekilde tutup diğer elinizle kıymayı yassılaştırarak şişe geçirin. Şişteki köfteleri kömür ateşinde çevirerek kızartın. Diğer taraftan, salatayı hazırlamak için; kuru soğanları soyup ortadan ikiye böldükten sonra yarım ay şeklinde incecik doğrayın. Üzerine tuz, sumak ve kırmızı pul biberi serpip 1-2 dakika ovalayın.

Üzerine ince kıyılmış maydanozu ilave edip limon suyunu gezdirdikten sonra karıştırın. Domatesi, yeşil ve kırmızı biberleri de ızgarada pişirin. Acılı kebabı soğan salatası ve közlenmiş sebzelerle birlikte servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Bayramlarda hatırlayın

30 Eylül 2008
"Buna bayram ayı derler

Bal ile şekerden yerler

Eskiden adet olmuş

Bekçiye bahşiş verirler"

Bu, bizler mahalle hayatını terk edip sitelere bu kadar yaygınlaşmadan önce her mahallede bulunan mahalle bekçilerinin bayram harçlığı istemek için söylediği manilerden biriydi. Ev ahali sabah erkenden kalkar, bayram için zaten hazır olan kıyafetlerinin giyer, namaza gitmiş olanları beklerlerdi. Sonra evin içinde bir el öpme ve bayram harçlığı alma telaşı başlardı ki, bu çocukların iple çektikleri bir zamandı. İpek mendillerin ucuna düğümlenmiş bayram harçlıklarını alan çocuklar aynı zamanda bayram için kurulmuş salıncaklara, atlıkarıncalara bilet de almış olurlardı.

Bekçiye, davulcuya, evde çalışanlara, evin çouklarına, anne babalarının elini öpmekten gelen komşu çocuklarına... Herkese harçlık verilir, gönüller hoş tutulmaya çalışılırdı bayramlarda. Sokaklar kimi zaman başka semtlerde yaşan aile büyüklerini ziyarete giden insanlarla, kimi zaman da ellerinde harçlıkları ile kendileri için hazırlanmış bayram eğlencesine katılan çocuklarla dolar, cıvıl cıvıl olurdu.

Bayram demek, küslüklerin, dargınlıkların sona ermesi, sevme ve sevindirme demekti. Ya da unutlmuş, bütün bir sene ihmal edilmiş uzak akrabayı ziyaret edip yalnız olmadığını hatırlatmak, gönlünü almak demekti.

Neredesiniz, siz de bayramı tatil yapmak için fırsat bilenlerden misiniz bilmiyorum ama uzak olmak demek hatırlamamak demek değil. Yani birilerinin gönlünü almak ya da anlamsız bir nedenden dolayı uzun zamandır konuşmadığınız birileriyle aranızı düzeltmek için illa onunla aynı şehirde olmanız gerekmiyor. Madem, zaman bazı şeyleri değiştiriyor ve örneğin bayramlar eskisi gibi algılanmıyor; o zaman zamanın götürdüklerine değil getirdiklerine bakın ve telefonun tuşlarına basıp bir ses verin uzaktakilere. "Çoktandır görüşemiyoruz, iyi bayramlar" deyin onlara ki yalnız olmadıklarını hissetsinler.

Evet o kadar da uzak değiliz birbirimizden ve istediğimizde yazıyla bile kutlayabiliyoruz birbirimizin bayramını.

İyi bayramlar!

Kıymalı sodalı yufka böreği

10 kişilik

Hazırlama süresi 20 dakika

Pişirme süresi

45 dakika


Malzeme listesi

6 adet hazır yufka

2 yemek kaşığı sıvıyağ

İç harcı için;

300-350 gr orta yağlı kıyma

2 yemek kaşığı sıvıyağ

1 adet orta boy kuru soğan

1 demet maydanoz

1 çay kaşığı tuz, karabiber

Sosu için;

6 adet yumurta

3 şişe soda (maden suyu)

100-150 gr bitkisel margarin

1 yemek kaşığı susam

1 yemek kaşığı çörekotu

İç harcını hazırlamak için; kıyma ve sıvıyağı orta boy bir tavaya aktarıp orta ısılı ateşte, tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak 4-5 dakika kavurun. Üzerine incecik doğradığınız soğanları ekleyip 4-5 dakika daha kavurduktan sonra ocaktan alın.

Tuz ve karabiberi serpip ince kıyılmış maydanozu kattıktan sonra bir kenarda bekletin. Yaklaşık 40-50 santim uzunluğundaki fırın tepsisini sıvıyağla iyice yağlayın. Hazır yufkaların üçünü aralarına hiçbir şey sürmeden ve biraz buruşturarak üst üste yayın. Kenarda bekleyen ve soğumuş olan kıymalı harcı yufkaların üzerine serpiştirin.

Kalan üç yufkayı da kıymalı harcın üzerine üst üste yerleştirin. Böreği 8-10 santimetrekarelik kareler halinde dilimleyin. Diğer taraftan, yumurtaları çukur bir kaba kırıp çatalla birkaç dakika çırpın. Üzerine sodaları aktarıp tekrar çırpın. Bu sosu böreğin üzerine aktardıktan sonra böreği yaklaşık 3-4 saat ya da bir gece, sosu çekmesi için buzdolabında bekletin. Böreği fırına vermeden önce ocakta eritip ılıttığınız margarini üzerine gezdirin. Üzerine susam ve çörekotu karışımını serpiştirin. 5 dakika önceden 175 dereceye ayarladığınız fırında yaklaşık 45 dakika, üzeri altın sarısı oluncaya kadar kızartıp çıkarın. Sıcak sıcak servise sunun.

Portakallı kayısılı fındık keki

8 kişilik

Hazırlama süresi 15 dakika

Pişirme süresi

30 dakika


Malzeme listesi

2 su bardağı un

1 çay bardağı çekilmiş fındık içi

100 gr yumuşamış margarin

4-5 yemek kaşığı süt

İç harcı için;

2 su bardağı kuru kayısı

1 adet portakal kabuğunun rendesi

1 çay kaşığı tarçın

2 yemek kaşığı kuru üzüm

2 yemek kaşığı süt

Un, çekilmiş fındık içi, yumuşamış margarin ve sütü yoğurma kabına aktarıp yoğurmaya başlayın. Hamur toparlanmıyorsa süt eklemeye devam ederek kulak memesi yumuşaklığında pürüzsüz bir hamur elde edinceye kadar yoğurun.

Hazırladığınız hamuru oda sıcaklığında 30 dakika kadar dinlendirin. Diğer taraftan, ince ince doğradığınız kayısıları bir tencereye aktarıp rendelenmiş portakal kabuğunu ekleyerek karıştırın. Üzerine 2 su bardağı su ilave edip kısık ateşte sürekli karıştırarak kaynayıncaya kadar pişirin. Ocaktan alıp soğumaya bırakın ve soğuduktan sonra üzerine tarçın ve üzümü serpiştirerek bir kenarda bekletin.

Dinlenen hamuru iki eşit parçaya bölüp bir parçasını orta boy yuvarlak kelepçeli kalıba yaydıktan sonra üzerine kayısılı harcı aktarın. Hamurun ikinci parçasını da harcın üzerine bastırarak yayın. Son olarak, üzerine fırça yardımıyla 2 yemek kaşığı süt sürüp 5 dakika önceden 175 dereceye ayarladığınız fırında, üzeri sarı-kahverengi oluncaya kadar 25-30 dakika pişirin. Fırından çıkardığınız kekin soğumasını bekleyip dilimleyerek servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Bayram için ne kadar telaşlısınız

29 Eylül 2008
Bayramda kapımıza gelen ramazan davulcusuna kaçımız gönlümüzden koparak harçlık veriyoruz? Ya da kaçımız yanımızda çalışan insanlara küçük de olsa birer bayram hediyesi alıyoruz? Soruyu şöyle sormak anlatmak istediğimiz şeye biraz daha yaklaştıracak sanırım bizi? Kaçımız bayramları tatil yapmak, bir yerlere kaçmak için fırsat olarak değerledirmek yerine başkalarını sevindirebileceğimiz fırsatlar olarak görüyoruz... Sanırım pek azımız.

Şimdi şöyle eskilere bir gidelim ve bakalım bayrama nasıl hazırlanıyormuş eski zaman insanları. Bir kere, bayram alışverişi denen şey pek ciddiye alınırmış o zamanlar. Evin hanımı ya da maddi durum biraz daha iyiyse, evin hizmetçisi ve çocukların dadısı bayrama bir hafta kala başlarlarmış alışveriş faslına. Bu alışverişler planlı proglamlı yapılır, ne almak için nereye gidileceği önceden bilinirmiş. Tabii, bu nereye gidileceği konusu biraz da bayram alışverişine çıkacak olanların maddi durumuna bağlıymış. Yani, Mahmutpaşa’dan ya da Kapalıçarşı’dan alışveriş yapan da varmış, Beyoğlu’ndaki pahalı dükkanlardan da. Hatta bazı kadınlar bayramda giyecekleri kıyafetler çok özel olsun istedikleri için mevsime uygun kaliteli bir kumaş beğenirler ve İstanbul’un en meşhur terzilerinde diktirirlermiş elbiselerini.

O zamanlar bırakın davulcuya harçlık vermekten kaçmayı, bayram için davulculara da küçük hediyeler alınırmış. Bayram harçlığı istemek için kapıya gelen davulcuya alınacak bir hediye de varmış alışveriş listesinde, evin büyükannesi için dikilecek elbise için alınacak pazen kumaş da.

Alınacak her şey önceden planlanır eğer alışveriş bir güne sığmayacak gibiyse birkaç günlük alışveriş planı yapılırmış. Alışverişe çıkan hanımlar bazen lüks bir arabanın arka koltuğundan inerek, bazen de mahalledeki arkadaşları ile toplu olarak yürüyerek giderlermiş bayramlıkları almaya. Yazının başından beri bayram alışverişi yapan kadınlardan sözedip duruyoruz. Erkekler de evin eksiğini tamamlar ve örneğin bayram şekeri alırlarmış evlerine. Bir de baba-oğul gidilen bir yer varmış bayram öncesi. Bahçekapı’daki fesçi dükkanları.

Oğlunun elinden tutan baba sıra sıra dükkanlardan birini seçer, iki adet fes beğenir ve feslerin kalıplara konup püsküllerinin dikilmesini beklermiş. Sonra da fesler için yapılmış özel kutularla çıkılırmış dükkandan. Evet, bayram demek telaş demekmiş eskiden. Şimdilerde de telaş yaşıyoruz bayram gelirken. Ama bayram tatili uzayacak mı, bu tatilde nereye gitsek ya da kredi kartına kaç taksit yapıyorlar telaşı.

Bulgurlu mazı çorbası

6 kişilik

Hazırlama süresi 10 dakika

Pişirme süresi

20 dakika


Malzeme listesi

2 çay bardağı ince köftelik bulgur

1 adet orta boy kuru soğan

5 yemek kaşığı zeytinyağı (ya da 2 tatlı kaşığı tereyağı)

4-5 adet sivri biber

2 adet orta boy domates

5 su bardağı sıcak et ya da tavuk suyu

1 çay kaşığı tuz, karabiber

1 tatlı kaşığı kırmızı pul biber

Zeytinyağı ya da katı yağı orta boy bir tencerede hafifçe kızdırıp incecik doğradığınız soğanı ekleyerek orta ısılı ateşte karıştırarak 1 dakika kadar kavurun. Ayıklayıp çok ince halkalar halinde doğradığınız sivri biberi de ilave edip tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak 1-2 dakika daha kavurun.

Kabuklarını soyup tavla zarı formunda doğradığınız domatesi de aktarıp 2-3 dakika daha pişirin. Sıcak et ya da tavuk suyunu ekleyip tuz ve karabiberi serpiştirin. Çorba kaynamaya başlayınca yıkadığınız bulguru katıp bulgur iyice yumuşayıncaya kadar pişirin. Ocaktan alıp üzerine çok ince kıydığınız maydanoz ve kırmızı pul biberi de serpiştirip sıcak sıcak servise sunun.

Beşamel soslu üç renkli sebze püresi

8 kişilik

Hazırlama süresi 30 dakika

Pişirme süresi

25 dakika


Malzeme listesi

3 adet orta boy havuç

4 adet orta boy patates

2 demet ıspanak

(150-200 gr kadar)

Beşamel sos için;

5 yemek kaşığı zeytinyağı

3 tepeleme yemek kaşığı un

5,5 su bardağı süt

(yaklaşık 1 litre kadar)

1 çay kaşığı tuz, karabiber

1 su bardağı dolusu rendelenmiş taze kaşar

8-10 yaprak maydanoz

Havuçları soyup ikiye böldükten sonra, üzerine çıkacak kadar tuzlu suyla yumuşayıncaya kadar haşlayın. Patatesleri kabuklarıyla birlikte iyice yıkayıp ikiye böldükten sonra bol tuzlu suyla haşlayın. Ispanakların kök kısımlarını kesip sapları ve yapraklarını incecik doğrayın. 2-3 su bardağı suyla 10 dakika kadar haşlayıp süzdükten sonra iyice sıkın. Haşladığınız havuç ve patatesleri ayrı ayrı kaplara rendeleyin.

Diğer taraftan, beşamel sosu hazırlamak için; zeytinyağını orta boy bir tencerede kızdırıp üzerine unu ekledikten sonra orta ısılı ateşte, tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak 4-5 dakika kavurun. Unun rengi iyice sararınca, üzerine sütü de azar azar ekleyip karıştırmaya devam ederek muhallebi kıvamına gelip kaynamaya başlayıncaya kadar pişirin.

Tuz ve karabiberi ilave edip tekrar karıştırın. Birkaç dakika daha kaynatıp ocaktan alın. Sıcakken üzerine rendelenmiş kaşar peynirini katıp karıştırdıktan sonra bir kenarda bekletin. Ortası delik geniş bir kek kalıbını streç film veya alüminyum folyoyla kaplayın. Maydanoz yapraklarını şekil vererek kalıba yerleştirin.

Beşamel sosu üçe ayırıp ayrı ayrı havuçla, ıspanakla ve patatesle karıştırın. Maydanozun üzerine sırasıyla havuç püresini, ıspanak püresini ve patates püresini yayın. Üzerine bir kaşıkla bastırın. Buzdolabında 2-3 saat beklettikten sonra bir servis tabağına ters çevirin. Üzerindeki naylonu ya da folyoyu sıyırdıktan sonra dilimleyerek servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Meşhur yağlı kaşık

27 Eylül 2008
Fransa kraliçesi Eugenie, 1800’lü yıllarda İstanbul’u ziyarete gelir ve ülkesine giderken damağında eşsiz Osmanlı yemeklerinin tadını da götürür. O kadar sevmiştir ki İstanbul’da yediği yemekleri, hemen sarayın aşçısına pilav yapmasını emreder. Ancak yapılan pilav İstanbul’da yediğine hiç mi hiç benzemiyordur. Tekrar pişirilir pilav, kraliçenin taa İstanbul’dan getirdiği tarife bakılarak. Sonra tekrar... Bir türlü tutturulamaz pilavın kıvamı. Sonradan anlaşılır ki, tarifte "Kararınca su, kararınca pirinç" gibi ifadeler vardır ve sarayın aşçısı da bu ’kararınca’nın ne olduğunu bir türlü anlayamadığından pilavı kraliçenin istediği gibi yapamaz.

Kraliçenin Osmanlı ziyaretinde yiyip de beğendiği tek şey pilav değildir tabii. Pilavdan sonra sıra hoşafa geldiğinde kraliçe yine memnun edilemez ama bu kez şikayet konusu tadıyla ilgili değildir hoşafın. Kraliçe yapılan hoşafın eksiğinin, üzerindeki yaldızlar olduğunu söyler. Yapılan onca denemeye rağmen bir türlü kondurulamaz kraliçenin görmek istediği yaldızlar hoşafın üstüne.

Kraliçenin yaldız deyip durduğu ve eksikliğini kendi aşçılarının yapma biçiminde aradığı şey aslında, İstanbul’daki Osmanlı Mutfağı’nda yapılan pilavın yağıdır.

"Nereden çıktı şimdi bu pilavın yağı" demeyin. Önce pilavı koyar tabaklara aşçı. Sonra da aynı kaşıkla hoşafı kaselere doldurur. Kaşıktaki yağ da böylece hoşafın üzerine ’yaldız’ oluverir işte.

Aynı yağlı kaşık bir kez de yeniçerilerin isyan çıkarmasına neden olur Osmanlı tarihinde. Yeniçerilere verilen yemeklere hoşaf da eşlik edermiş. Ve bu hoşafın üzerinde de tıpkı kraliçenin yaldızı gibi yağ tabakası olurmuş. Sebep yine aynı, yani yemek koyulduktan sonra aynı kaşıkla hoşafın da koyulması. Hiçbir itirazları olmuyormuş yeniçerilerin bu duruma.

Gel gelelim bir gün, yemekhaneye yeni bir subay atanmış. Atanan subayı yeniçeriler hiç sevmemişler ve bir gün bu subayın titiz biri olması nedeniyle artık yemekler ve hoşaf için iki ayrı kaşık kullanılması sonucunda "Hoşafın yağı kesildi" diyerek isyan çıkarmışlar. Ve, subayın görevine son, yaşasın yaldızlı hoşaf...

İçecek kültürümüze kolaların, gazozların, buzlu çayların egemen olduğu günümüzde hoşafların, şerbetlerin ve kompostoların lafı bile edilmiyor sanırım. Belki biraz ramazanlarda hatırlıyoruz soğuk, meyveli sularımızı o kadar. Oysa ne güzeldir, içinde bir sürü çilek tanesiyle soğuk soğuk boğazımızdan geçen hoşafın ağzımızda bıraktığı tat.

Milföylü orman kebabı

Malzeme listesi

á 1 kg kuş başı kuzu eti

á 5 yemek kaşığı zeytinyağı

á 2 adet orta boy kuru soğan

á 2 adet orta boy havuç

á 2 adet orta boy patates

á 2 su bardağı konserve bezelye (haşlanmış taze bezelye de kullanabilirsiniz)

á 2 çay kaşığı tuz, karabiber

á 2 çay kaşığı kuru kekik, kırmızı pul biber

á 8 adet kare şeklinde dondurulmuş milföy hamuru (10 x 10 santimlik kareler halinde olmalı)

Zeytinyağı ve eti, orta boy bir tencereye koyup orta ısılı ateşte, tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak, 4-5 dakika kavurun. Üzerine incecik doğranmış soğanları ekleyip sık sık karıştırarak 4-5 dakika daha kavurun. Üzerine 2 su bardağı sıcak su ekleyip, etler suyunu iyice çekinceye kadar kısık ateşte pişirin. Havuçları soyup uzunlamasına ikiye böldükten sonra, tavla zarı formunda doğrayın.

Patatesleri de aynı şekilde hazırlayıp havuçlarla birlikte suyunu iyice çeken etlerin içine katın. Üzerine 2 su bardağı sıcak su ekleyip orta ısılı ateşte, ara sıra karıştırarak sebzeler yumuşayıncaya kadar pişirin. Konserve bezelyeyi ilave edip, tuz, karabiber, kekik ve kırmızı pul biberi serptikten sonra 5 dakika daha pişirin ve ocaktan alın.

Diğer taraftan, 8 adet milföy hamurunu mutfak tezgahının üzerine koyup oda sıcaklığında 10-15 dakika bekletin. Yumuşayan milföy hamurlarından dördünü birleştirip hafifçe yoğurun. Hamuru tezgahın üzerine alıp merdane yardımıyla 25-30 santim çapında bir yuvarlak oluşturacak şekilde açın. Diğer milföy hamurlarına da aynı işlemi uygulayıp iki adet yuvarlak yufka elde edin. 20-25 santim çapında, ısıya dayanıklı yüksek kenarlı fırın kabını sıvıyağla yağlayın. Hazırladığınız hamurlardan birini kalıba yerleştirin. Kenarlarından hafifçe çekiştirerek yukarı doğru yükseltin. Ilık haldeki et yemeğini hamurun içine aktarın. Kalan milföy hamurunu da yemeğin üzerine kapatın. Kabın üzerine yerleştirdiğiniz hamurun kenarlarıyla alttaki hamurun uçlarını bastırarak birleştirin.

Hamurun üzerine fırçayla yumurta sarısı sürüp, 175 dereceye ayarlı fırında 40 dakika üzeri iyice kızarıncaya kadar pişirerek fırından çıkarın. Dilimleyerek sıcak sıcak servise sunun.

Damla sakızlı güllaç

Malzeme listesi

á 5-6 adet güllaç yaprağı

á 1 litre süt

á Nohut büyüklüğünde 2-3 adet damla sakızı

á 1,5 su bardağı tozşeker

á 1 su bardağı çekilmiş ceviz içi

Üzeri için

á 1-2 adet orta boy nar

á 2 çay bardağı ceviz ya da fındık içi

Süt ve tozşekeri orta boy bir tencerede karıştırarak orta ısılı ateşin üzerine koyun. İçine dövülmüş damla sakızlarını ilave edin. Sürekli karıştırarak şeker eriyip süt ılıyıncaya kadar ısıtın. Ilık hale gelen sütü geniş ve kenarları yüksek bir kaba aktarın.

Güllaç yapraklarının her birini dört eşit parçaya böldükten sonra parçaların her birini ılık sütün içine daldırın ve on saniye kadar beklettikten hemen sonra çıkarın. Diğer taraftan, 20-25 santim çapında yuvarlak, dikdörtgen ya da kare şeklinde kenarları yüksek servis tabağını alın. Islatılmış güllaç yapraklarını bu tabağa üst üste yerleştirin. Aralarına ceviz serpiştirerek bu dizim işini tamamlayın. Üzerine kalan sütü gezdirin. Yaklaşık 30 dakika güllaç yapraklarının sütü çekmesi için bekleyin.

Servise sunmadan önce, yarım su bardağı kadar daha soğuk sütü güllacın üzerinde gezdirin. Nar tanesi, fındık, ceviz ya da fıstık içiyle süsleyin. Servise sunmadan hemen önce üzerine aktardığınız soğuk sütle rengi iyice beyazlaşan güllacı servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Hayatın bilimi "ayurveda"

26 Eylül 2008
Alternatif tıp, son yıllarda Batı’da da önem kazanmaya başladı. Pek çok insan, temelleri değişik anlayışlara dayanan tedavi yöntemlerinden faydalanmaya çalışıyor. Doktor ya da alternatif tıp uzmanı olmadığımız için bu konuda yorum yapmak haddimize düşmüyor tabii. Bu yazıda yapmaya çalışacağımız şey, bu yöntemlerden biriyle, ayurvedayla ilgili kısaca bilgi vermek ve sindirim sistemini çok önemseyen bu yöntemi sizlere birazcık da olsa tanıtabilmek.

Kökeni Hindistan’a ve 10 bin yıl önceye dayanıyor ayurvedanın. İnsanoğlunun bildiği en eski tedavi yöntemi olarak tanımlanıyor. Adı "ayuh" ve "veda" kelimelerinden, yani sırasıyla hayat ve bilimden geliyor. Ayurveda, hastalanmadan tedaviyi, vücuda hastalanmadan önce sahip çıkmayı ve bize verilen bu hediyenin kıymetini bilmeyi temel alıyor. Diğer tıp disiplinleri sadece hastalanan bölgeyi iyi etmeyi hedeflerken, ayurveda vücudu bir bütün olarak ele alıyor ve dengeli bir vücut sisteminin sağlığın olmazsa olmazı olduğunu söylüyor.

Yazının başında değindiğimiz gibi, bu alternatif tıp dalı, sindirim sistemini vücut dengesinin vazgeçilmez bir parçası olarak görüyor ve sindirimin bir anlamda vücudu yenilediğini vurguluyor. Çünkü ayurveda, sindirimi "yediğimiz yiyecekleri vücut dengesine uyumlu hale getirmek" olarak algılıyor ve böyle algıladığı için de sindirime diğer vücut faaliyetleri arasında özel bir yer ayırıyor.

Ayurvedaya göre, kişinin sindirim sisteminin yeterince iyi çalışmaması demek, sistemin vücuda alınan gıdalardan gerektiği şekilde yararlanamaması demektir. Vücut gerektiği gibi beslenemeyince de aç kalır ve bu açlık sindirimin doğru çalışmaması yüzünden hiç giderilemez.

Peki ayurveda ne önerir? Yani doğru bir sindirimin kuralları nelerdir? Bir kere yediğimiz yemeklerin bağırsaklara kadar gidebilmesi için (kişiye göre değişmekle birlikte) ortalama üç saat, vücuttaki sindirimin sona ermesi, yani posanın bağırsaktan dışarı atılması için de bir o kadar zaman geçmesi gerekir. Yani temel olarak, yemek yedikten üç saat sonrasına kadar bir şey yememek, sindirim sistemindeki karışıklıkları önler.

Yemek ve su ilişkisine de önem verir ayurveda ve yemekten bir saat önce, bir saat sonra ya da yemekle içilecek bir bardak suyun sindirimi olumlu etkileyeceğine işaret eder. Yemeklerden hemen sonra ya da önce su içmek ise sakıncalıdır. Yenilen ya da içilen şeylerin ısısı da sindirimi etkiler. Soğuk şeyler sistemi şoka sokacağından, vücuda alınan her şeyin ılık olması gerekir.

Yumurtalı mantarlı menemen

Malzeme listesi

á 400-500 gr. taze mantar (kültür ya da kestane mantarı kullanılabilir)

á 2 adet limonun suyu

á 5 yemek kaşığı zeytinyağı

á 1 adet orta boy kuru soğan

á 2 diş sarmısak

á 1-2 adet sivri biber

á 4-5 adet orta boy domates

á 2 çay kaşığı tuz, karabiber

á 1 demet maydanoz

á 2-3 adet yumurta

6 kişilik

Hazırlama süresi 20 dakika

Pişirme süresi

20 dakika


Taze mantarları iyice yıkadıktan sonra boylamasına ince ince dilimleyip derin bir kaba aktarın. Üzerine limon suyunu gezdirip bir kenarda bekletin (limon suyu mantarın kararmasını önleyecektir). Diğer taraftan, zeytinyağını orta boy bir tencere ya da tavada kızdırın. İncecik doğradığınız soğanları ve yine ince dilimlediğiniz sarmısakları kızgın yağda, sürekli karıştırarak 2-3 dakika kavurun. Mantarları tekrar yıkayıp süzdükten sonra kavurduğunuz soğanların üzerine aktarın. Ayıklayıp iri halkalar halinde doğradığınız yeşil biberleri de hemen ekledikten sonra karıştırın. Tuz ve karabiberi serpiştirip 7-8 dakika kavurun. Mantarlar suyunu çekince tavla zarı formunda doğradığınız domatesleri ilave edin. Yemeği, arada sırada karıştırarak yaklaşık 5 dakika pişirin. Mantarların arasında, yumurta adedi kadar boşluk açıp, yumurtaları açtığınız çukurlara kırın. Tencerenin kapağını kapatıp, kısık ateşte, yumurta beyazları pişip, sarıları hafif sulu kalıncaya kadar, 2-3 dakika pişirip ocaktan alın. Üzerine incecik kıyılmış maydanoz serpiştirip kapağını tekrar kapatın. İsterseniz, kırmızı pulbiberle süsleyip, sıcak sıcak servise sunun.

Girit usulü limonata

12 kişilik

Hazırlama süresi 30 dakika

Limonları ve portakalları iyice yıkadıktan sonra kurulayın. Rendenin büyük delikli tarafıyla limonların ve portakalların kabuklarını rendeleyip derin bir kaba aktarın. Rendelenmiş limon ve portakal kabuğu limonataya renk verecektir. Üzerine 1 su bardağı toz şekeri serpiştirip köfte yoğurur gibi yoğurarak bir kenarda bekletin. Diğer taraftan, kabukları rendelenmiş limon ve portakalları keskin bir bıçakla tavla zarı formunda doğrayın. Meyveleri doğrarken sularını ziyan etmeyin ve rendelenmiş kabukların olduğu kaba aktarın. Üzerine kalan toz şekeri serpiştirip malzemeler birbirine karışıncaya kadar yoğurun. Kabın üzerini sıkıca kapatıp oda sıcaklığında en az 2-3 saat bekletin. Bir tencerenin içine tülbent yerleştirin. Hazırladığınız meyve püresini azar azar tencereye aktarıp sıkarak suyunu çıkarın. Elde ettiğiniz meyve suyuna ılık su ekleyerek sulandırın. Şişelere doldurup, buzdolabına koyun. Servise sunmadan önce tadını ve kıvamını kontrol edip içine mutlaka taze nane yaprakları atın.

Malzeme listesi

á 6 adet orta boy sulu limon

á 3 adet orta boy sulu portakal

á 3 su bardağı toz şeker

á 2 litre ılık su

á 50 santim x 1 metre tülbent (kumaşçılarda bulabilirsiniz)
Yazının Devamını Oku