Sahrap Soysal

Türkiye’nin ilk mutfak müzesi

8 Ocak 2009
Evet yanlış duymadınız. Gaziantep Emine Göğüş Mutfak Müzesi’nin açılışı için 25 Aralık 2008’de Gaziantep’e gittim. Çok değerli bir gazeteci olan, aynı zamanda milletvekilliği ve bakanlık yapmış olan Ali İhsan Göğüş’ün 1923’te doğduğu evi bir mutfak müzesine dönüştürme fikri 1991 yılına dayanıyor. Bu tarihten önce el değiştirmiş olan evin harap halini görüp çok üzülen Ali İhsan Bey, evin kamulaştırma bedelini ödeyerek devlete hediye ediyor. Tek şartı ise, bu evin, şehrin yemek kültürünü yaşatacak bir müzeye dönüştürülmesi. Aradan 17 yıl geçiyor ve nihayet evin mutfak müzesi olarak restore edilmesi çalışmaları başlıyor. Yapılan tüm çalışmaları Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ve Turizm ve Tanıtma Bakanlığı ortaklaşa üstleniyor.
Çalışmalar sonuçsuz kalmıyor ve benim bir yemekçi olarak Avrupa’da gezdiğim birkaç yemek müzesinden çok daha kapsamlısı ortaya çıkıyor. Evet Gaziantep Mutfak Müzesi, bakır kapkacaklarla, otantik örtülerle, tahıl ambarları ve ocaklarla bezenmiş ve özenle düzenlenmiş bir müze. Yeri gelmişken, bu projeye emeği geçen herkesi yürekten kutladığımı da söylemek istiyorum. Keşke yurdumuzun her yöresinde tarihin bize bıraktığı muhteşem mirasa bu kadar meraklı olup sahip çıkan insanlar olsa.
Gaziantep insanının ne kadar misafirperver olduğunu ve yemeğe, yemek kültürüne düşkünlüğünü ise müzenin her tarafında görebiliyorsunuz. 1900’lü yıllarda yapılan bu ev Antep’te tuvaleti içeride olan ilk ev. Antep’e özgü bir bazalt taşı olan “karataş”tan yapılmış cumbalı evin girişinde yüksek duvarlarla çevrili “hayat” denen bir avlu yer alıyor. Eskiden kadınların ve çocukların hayatı bu avluda geçermiş. Yemeklerin ve ekmeklerin piştiği bir mutfak olan ocaklık, Anadolu ev mimarisinde genellikle çok önemli bir yere sahiptir. Evin dışında, avlunun ya da bahçenin bir köşesine inşa edilen bu müstakil mutfaklardaki suluklarda ise banyo yapılır. Yerden 20 ? 30 santim yüksek yapılan bu beton sulukların üzeri bazen de ahşap kapakla kapatılır. Çoluk çocuk, herkes, suluğun hemen yanıbaşında bulunan ocakta kazanlar içerisinde ısıtılan suyla yıkanır. Bu mutfaklara çoğu kez bir ya da iki gözlü kuzine sobalar da koyulur. Evin bodrum katında ise mutlaka kiler ve ambar bulunur. Üst katlar yatak ve bazen de misafir yemek odalarına ayrılmıştır. Ama günlük hayatın büyük kısmı, yazın “hayat” denen avluda, kışınsa “ocaklık” denen mutfakta geçer.
Bizim bu minicik köşemize sığmayacak güzellikteki mutfak müzesini, Zeugma’yı, Mozaik ve Cam Müzelerini görmek için mutlaka Gaziantep’e gitmelisiniz.

Çin böreği
8 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 25 DAKİKA
PİŞME SÜRESİ 15 DAKİKA
MALZEME LİSTESİ
? 2 adet yufka
? 2 adet yumurtanın akı
İç harcı için;
? 2 çay bardağı köftelik bulgur
? 1 adet orta boy havuç
? 2 yemek kaşığı sıvıyağ
? 1 adet orta boy kuru soğan
? 2 yemek kaşığı dolmalık fıstık
? 250 gr kıyma
? 1 çay bardağı bezelye (haşlanmış ya da konserve)
? 1 yemek kaşığı kuş üzümü
? 1 çay kaşığı tarçın
? 1 çay kaşığı kimyon
? 1 çay kaşığı yenibahar
? 1 çay kaşığı tuz, karabiber
Kızartmak için;
? 2 su bardağı sıvıyağ
? 2 adet yumurtanın sarısı
? 1 su bardağı galeta unu

YAPILIŞI: İç harcını hazırlamak için bulguru sıcak suyla yıkayıp süzdükten sonra, kapağını kapatarak kabarmasını bekleyin. Havucu haşlayıp süzdükten sonra küp küp doğrayın. Sıvıyağ, incecik doğradığınız soğan ve dolmalık fıstığı derin bir tencereye koyup hafifçe kavurun. Üzerine kıymayı ilave edip suyunu çekinceye kadar pişirin. Üzerine kenarda bekleyen bulgur, havuç, bezelye ve kuş üzümünü ilave edip karıştırın.
Tarçın, kimyon, yenibahar, karabiber ve tuzu da serpip iyice harmanlayın. Diğer taraftan yufkalardan birini tezgaha yayın. Yumurtaların akları ve sarılarını ayırın. Yumurta aklarını çırpıp yufkanın üzerine fırça yardımıyla sürün. Üzerine diğer yufkayı serip 1-2 dakika kadar bekleyin. Hazırladığınız iki katlı yufkayı 8 eşit üçgen parçaya ayırıp içlerine hazırladığınız kıymalı harçtan eşit miktarda koyun. Yufka parçalarını rulo yapın. Sıvıyağı tavaya aktarıp kızdırın. Hazırladığınız börekleri önceden çırptığınız yumurta sarısına ve galeta ununa bulayarak nar gibi oluncaya kadar kızartın. Sıcak sıcak servis yapın.
Yazının Devamını Oku

Gaziantep’te Kurtuluş Destanı

7 Ocak 2009
Türkiye’nin ilk müzesinin açılışına katılmak üzere gittiğimiz Gaziantep’te aynı zamana denk gelen Kurtuluş Bayramı kutlamalarına da katıldık.

Uçaktan iner inmez katıma fırsatı bulduğumuz Erol Evgin konseri ise muhteşem keyifliydi ve unutulmazdı.

Bu, klasik bir konserin çok ötesinde, şarkılar, şiirler ve türküler eşliğinde yapılan Kurtuluş Savaşı destanıydı. Tıpkı on bir ay on gün süren Antep savunmasının kahramanlık destanı gibi. Hep bir ağızdan “arş arş ileri, sağdan sola, soldan sağa, salla bayrağı düşman üstüne” diyerek marş söylerken adeta milli mücadele günlerini yaşıyor ve o günlerin havasını teneffüs ediyorduk. Erol Evgin’in o muhteşem Türkçe’siyle  anlattığı Sakarya, Dumlupınar, Çanakkale Savaşlarını ve Büyük Taarruz’u dinlerken gözlerimiz yaşlı, tüylerimiz diken dikendi.
“İzmir’in kavakları”, “Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı”, “Vur Antepli Namusun Kurtulsun”, “Manastırın Ortasında Bir Havuz”, “Ankara’nın Taşına Bak Gözlerimin Yaşına Bak”, “İpsiz Recep” ve daha nice türküyü büyük bir koro olarak söyledik. O gece bir kez daha fark ettim ki, bu türküler özgürlük, bağımsızlık ve kahramanlık ruhuyla dolup  taşıyordu. Konser sırasında Erol Evgin’in de gözleri sürekli doluyor, sanki boğazına bir şeyler düğümleniyordu. Konserin sonunda öğrendim ki, Erol Evgin o gün annesini kaybetmişti. Kendisi o kadar kibar bir beyefendi ki annesini kaybettiğini konser sonuna kadar izleyicilerinden gizledi. Konser sonunda şu sözleri söyleyerek acısını paylaşmaya çalıştı: “Bugün benim için çok acılı bir gün. Annemi kaybettim. İyi ki geldiniz ve acımı biraz olsun hafiflettiniz. Çıkarken de onun ruhuna bir Fatiha okursanız beni mutlu edersiniz.” Bunları söyledikten sonra gözyaşlarını tutamadı. Müthiş bir alkışla salon ayağa kalktı.

Soslu tavuk şiş kebap

Malzeme listesi· 1 adet orta boy tavuk

Yazının Devamını Oku

Gaziantep’ten unutulmaz anılar

6 Ocak 2009
“O dönemin Antep’i savaşlarda harabe haline gelmişti.

Biz o yoksulluğa ve o zor şartlara rağmen çok mutlu bir çocukluk dönemi yaşadık. Babadan bize birtakım değerler miras kaldı, biz, bir kültür birikimini devraldık. Bunun dışında maddi bir mirasımız olmadı.
O zamanlar yer sofrasında yemek yerdik. Tahtadan, yuvarlak bir yer masası… Yerde bağdaş kurardık ya da dizlerimizin üzerine otururduk. Öyle, iskemle, masa filan yoktu. Antep’in her tarafı dağlık ve fidanlıktı. Evlerin etrafı duvarlarla çevrili olurdu. Günlük yaşamın büyük bir kısmı evlerin önündeki avlularda geçtiği için buralara “hayat” derlerdi. Bütün hayatlarda fesleğenden papatyaya varıncaya kadar pek çok çiçek türü yetişirdi. Hiçbir Antepli ev yoktu ki, reyhan yetiştirilmesin. Reyhana da “irehan” derlerdi. Her yer mis gibi kokardı.
Kışlık hazırlıkların da tamamı hayatta yapılırdı. Evlerin hemen hemen hepsinde sal denilen taştan yapılan üzüm toplama havuzları vardı. Üzüm kaynatılır, pekmez haline getirilir ve pestil, sucuk yapılırdı. Pekmezi bezin üzerine sererler, yufka gibi incecik açıp “bastık” yaparlardı. Bazen de içine ceviz ya da fıstıkla doldurarak muska sararlardı.

O zamanlar buzdolabı falan da yoktu. Kışlık et ihtiyacımızı karşılamak için et kavurmasını yumruk gibi sıkar, topaç yapar ve küpe basardık. Kış geldiğinde, o topaç et kavurmaları kullanılırdı. Eski şehrin bulunduğu yere çiğdem toplamaya giderdik. En çok severek yediğimiz meyveydi çiğdem.”

Bu güzel anıları bizimle paylaşan Ali İhsan Göğüş, 1923 yılında Gaziantep’te doğmuş. Gazeteci, milletvekili olarak görev yapmış olan Göğüş, aynı zamanda Turizm Tanıtma eski Bakanımız. Annesi adına yaptırdığı mutfak müzesinin açılışı için gittiğimiz Gaziantep’te tanıştık ve İstanbul’a unutulmaz anılarla döndük.

Çavdarunlu tepsi ekmeği

Yazının Devamını Oku

Ben Gazianteplileri çok sevdim

5 Ocak 2009
Yazının başlığını sakın yanlış anlamayın. Ben Gazianteplilerle yeni tanışmadım.

Çocukluğumdan beri pek çok Antepli tanıdım, onlarla ahbaplık ve arkadaşlık ettim. Nedendir bilinmez, Anadolu’ nun bu kahraman kentine her gittiğimde insanlarını daha çok sevip daha çok taktir ediyorum.
Her şeyden önce, bir yemek kültür yazarı olarak, Gaziantep için bir “gurme şehri” diyebilirim. Şehre gittiğinizde çocuk ve erkekler de dahil yediden yetmişe herkesle  yemek hakkında konuşup tartışabilirsiniz. Düşünün bir kere, bir şehir var ve orada yaşayan hemen herkesin yemekle ilgili söyleyeceği bir söz ya da anlatacağı bir anı var. Gaziantep’te olduğum sürece elimdeki kalemi ve defteri hiç bırakmadan  baharatçılar çarşısını, külekçiler çarşısını, elmacılar pazarını, bakırcı dükkanlarını ve lokantaları tek tek dolaştım. Hanlar, arastalar, bedestenler arasında kendimi kaybettim. Gaziantep benim gibi bir yemek avcısı, kaşifin arayıp da bulamayacağı bir define adası niteliği taşıyordu.
Son yıllarda Gaziantep’in çehresini değiştiren, onu bir müzeler kenti haline getiren ve insanlara kentlilik bilincini aşılamaya çalışan çok değerli Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey’in başkanlığındaki ekibi ise takdirle karşılıyorum. Aynı ekip Gaziantep mutfak kültürünü dünyaya tanıtmak için de canla başla çalışıyor. Çünkü onlar da bir ülkenin kültürünün zamanla değişebileceğinin hatta ve hatta yozlaşabileceğinin ama mutfak kültürünün aynı kalacağının farkındalar. Bu yüzden de bir “marka şehir” olabilme yolunda ilerlerken, o topraklarda yaşamış olan halklarının bugüne kalan kültürünün farkındalar. Bakın çok değerli  bir beyefendi olan Ali İhsan Göğüş neler diyor: “Antep halkı Pazar günleri pikniğe çıkar. Bizim kadar pikniği seven herhalde yoktur. Bir gün önceden hazırlıklar yapılmaya başlanır.
İki eli kanda olsa da pikniğe gider. Kebaplar pişirilip dolmalar hazırlanmıştır. Kaymak geceden çalınır, sabaha tutması sağlanır. Kaymak ekmeği de fırında ayrıca pişer.
Bu ekmek kalın ve yuvarlak bir ekmektir.
Üzerine kaymak sürülür, balla şekerle yenir. Hiçbir yemek hileli yapılmaz. Yuvalamayı konu komşu bir araya gelerek eğlenceyle yapar.”
Aman siz de çok dikkatli olun ve bir Antepliyle konuşurken sakın yuvalamaya çorba, Antepfıstığına şamfıstığı demeyin.

Pirinçli içliköfte

Yazının Devamını Oku

Norveç’te bir akşam yemeği

3 Ocak 2009
Dağların denizlerden doğduğu, derin, temiz ve buzlu suların her çeşit deniz ürününü cömertçe sunduğu ve insanlara hayat verdiği bu ülkenin geleneksel sofralarının zenginliği beni çok etkiledi. Norveç mutfağı hemen hemen hiçbir Avrupa mutfağından etkilenmemiş olan katıksız bir mutfak. Özellikle de deniz ürünlerinden hoşlanan damaklar için bir cennet niteliği taşıyor. Eğer bir gün Norveç’e gitme şansını yakalarsanız, salam, sucuk, pastırma ve sosis gibi şarküteri ürünlerinin yanı sıra bizim damaklarımıza biraz ağır gelse de peynirlerini ve özellikle de sütlü kahverengi peyniri tatmadan dönmeyin.

Norveç’te geçirdiğimiz son gecede Oslo’da gittiğimiz Fiyort Restoran çok sıradan bir mekandı. Ancak hem geleneksel, hem de yenilikçi mutfağı o kadar layıkıyla temsil ediyorlar ki, yemeklerde kullanılan her malzemenin tadını ayrı ayrı damağınızda hissedebiliyorsunuz. Restorandaki hiçbir masaya tuz, karabiber ve ekmek koyulmaması dikkat çekici. Masaya oturduğunuzda dört ya da beş çeşit yemekten oluşan ve “set mönü” denen listeyi elinize tutuşturuveriyorlar.

Siz, genellikle balık çeşitlerinden ve deniz ürünlerinden oluşan bu listeden seçiminizi yaparken eğitimli servis elemanları size yemekler hakkında uzun uzadıya bilgi veriyor. Bir yemekçi olarak ben, böyle en fazla dört- beş yemekten oluşan mönüleri daha çok seviyorum. Böylece aklınız fazla karışmıyor ve seçiminizi daha sağlıklı yapabiliyorsunuz. Üstelik listedeki yemekler ortalama on beş günde bir, mevsime göre yenileniyor. Elbette ki bir Norveç restoranına gidip de somon ve “trout”, yani alabalık yememek olmaz. Biz de öyle yaptık. Ardından
da yine Kuzey denizlerine ait balıklar olan çirkin suratlı, şişman “cod” ve “halibut”un tadına baktık.

Norveç mutfağında en çok hoşuma giden şey ise, nar, taze bakla, köz patlıcan ve salatalık turşusu gibi bizim mutfağımızın o çok bilinen tatlarının yemeklere eşlik etmesiydi. Sadece bizim mutfağımıza tanıdık gelen malzemeleri değil, bazı Güney Asya sebzelerini ve Afrika meyvelerini de yemeklerine başarılı bir biçimde sokuşturmayı başarmışlar. Sonuçta çok lezzetli malzemelerin bir araya getirildiği bir mutfak oluşmuş.

Mamalika (Gürcü mutfağı)
6 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 15 DAKİKA
PİŞME SÜRESİ 10 DAKİKA
MALZEME LİSTESİ

YAPILIŞI : Suyu orta boy bir tencereye koyup üzerine tuzu ekledikten sonra, orta ısılı ateşte kaynatın. Mısırununu kaynayan suya azar azar aktarın. Kaşıkla sürekli karıştırarak, mısırunu iyice katılaşıncaya kadar pişirin. Mısırunu yemeğini ocaktan alıp orta boy bir tepsiye aktarın. Üzerine rendelediğiniz ya da irice dilimlediğiniz peynirleri ekleyin. Diğer taraftan, margarini küçük bir tavada eritip üzerine kırımızı pul biberi ilave ettikten sonra kaynayıncaya kadar pişirin. Ocaktan aldığınız biberli kızgın yağı mısırunu yemeğinin üzerine gezdirin. Sıcak sıcak servis yapın.
**
Soya soslu karides salatası
6 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 15 DAKİKA
PİŞME SÜRESİ 10 DAKİKA
MALZEME LİSTESİ
? 1 kg kabuklu taze karides
? 3 yemek kaşığı elma ya da üzüm sirkesi
? 2 çay kaşığı tuz
? 1 adet kuru soğanın kabukları
? 1 adet yeşil salata (marul veya kıvırcık kullanabilirsiniz)
Sosu için;
? Türk kahvesi fincanıyla 2 fincan sızma zeytinyağı
? 1 çay kaşığı hardal
? 2 yemek kaşığı soya sosu
? 3 çay kaşığı diyet mayonez
? 1 adet limonun suyu

YAPILIŞI: Karidesleri orta boy bir tencereye koyup üzerine sirke, tuz ve 15 su bardağı suyu ekledikten sonra orta ısılı ateşin üzerine oturtun. Renklerinin parlak turuncu olması için kuru soğanın kabuklarını tencereye atın. Karideslerin suyu kaynamaya başladıktan 10 dakika sonra ocaktan alıp süzün. Baş ve kuyruk taraflarını çekerek kabuklarını çıkarın. Marul ya da kıvırcık yapraklarını yıkayıp süzdükten sonra elinizle parçalayarak salata tabağına koyun. Üzerine soyduğunuz karidesleri serpiştirin. Diğer taraftan, sosu hazırlamak için, sızma zeytinyağını derin bir kaba aktarıp üzerine hardal, soya sosu, mayonez ve limon suyunu ekleyin. Çatal ya da tel bir çırpacak yardımıyla iyice çırpıp pürüzsüz kıvama getirin. Hazırladığınız sosu karidesli salatanın üzerine gezdirip karıştırın. Ilık ya da soğuk olarak servis yapın.
Yazının Devamını Oku

Umutlu yıllar

2 Ocak 2009
Akşama dışarıda mı olacaksınız?

Evet çıkıp şöyle dışarıda bir yemek yiyip canlı müzik eşliğinde kurtlarınızı dökmek hiç fena bir fikir değil... Yoksa siz de “Aman zaten yılbaşını dışarıda kutlamayı sevmem, bir de kriz mriz derken evimde oturayım” diyenlerden misiniz? Öyleyse sabah erkenden kalkmış ve temizlik faslına başlamış olmalısınız. Birkaç çeşit yemeği zaten dünden hazırlayıp buzdolabına koydunuz bile. Bugün de yapacağınız bir iki çeşit yemek sofranızın eksiğini tamamlayacak ve güzel bir yılbaşı yemeği yiyeceksiniz.

Bir de çok kalabalık aileler vardır. Her yılbaşında başka birinin evine gidilir. Çoluk çocuk, torun, amca, hala kim varsa, sofra başında toplanılır ve gürültülü bir yemek yenir. Sonra herkes kendi yaş grubuyla evin bir köşesine çekilip zaman geçirir. Ta ki yeni yıl için geri sayım başlayana kadar. On, dokuz, sekiz...

Bu gece nerede, kimlerle olursanız ve yeni yıla nasıl girerseniz girin, yeni yıl demek, sürprizler ve bilinmezlerle dolu 365 gün demektir. Nasıl bir yıl olacağı belli değil 2009’un. Belki en güzel yıllarınızdan biri olacak, belki zor bir yıl sizi bekliyor. Nasıl bir yıl olursa olsun, 2009, yüreğinizden umudun eksik olmadığı bir yıl olsun.

Mutlu yıllar!

Yeni yıl keki
Yapılışı: Derin bir kabın içinde oda sıcaklığındaki yumurtalar ve toz şekeri, köpük köpük oluncaya kadar, 2-3 dakika çırpın. Sıvıyağ, süt ve kakaoyu ekleyip 4-5 dakika daha çırpın. Bu karışımdan 1 su bardağı kadarını alıp, bir tarafta bekletin. Kalan hamurunun içine kabartma tozu, vanilya ve unu yavaş yavaş ekleyin. Tekrar çırparak tüm kek harcını iyice karıştırıp iyice yağlanmış, 25-30 santimetre çapındaki kek kalıbına aktarın. 5 dakika önceden 175 dereceye ayarlanmış fırında 35-40 dakika pişirip çıkarın. Kakaolu puding, kakao ve sütü orta boy bir tencereye aktarın. Orta ateşte sürekli karıştırarak pişirin. Kaynamaya başlayınca ocaktan alın. Kakaolu sosu, mikserle çırpıp, pürüzsüz hale getirin. Kekin üzerine bu ılık kakaolu sosu düzgünce sürün. Üzerine çiçek şeklindeki gofretlerle süsleyip servise sunun.

Yazının Devamını Oku

Norveç’te somon bir başka güzel

1 Ocak 2009
Norveç’te adım başı dağ ve orman gölü görebilirsiniz.

Bu göl ve nehirlerden inanılmaz lezzetli balıklar çıkıyor. Somon balığı ve bir çeşit alabalık olan trout balığının en lezzetlisini de Norveç’te yiyebilirsiniz. Yine de İskoçya ve Kanada’nın doğusundaki somon balıklarının da hakkını yemeyip şöyle bir selam göndermek gerekiyor sanırım.

Norveç’te balık avcılığı o kadar gelişmiş ki, hemen hemen her Norveçli usta bir balıkçı. Düşünsenize, hem spor yapıyor, hem zihninizi boşaltıyor, hem de dağ ve göl havasının oksijenini içinize çekiyorsunuz. Bir de üstüne üstlük tuttuğunuz balıklarla karnınızı doyurabiliyorsunuz. Ancak Norveç’te balık tutabilmek için ehliyete ihtiyacınız var ve ehliyet ya da balık tutma izni alabilmeniz için mutlaka 16 yaşın üzerinde olmanız gerekiyor.

Norveçliler hemen hemen her akarsuyun ya da gölün kenarına kulübeler yapmış, kayıklar ve botlar çekmişler. İç turizmde en büyük hareketlilik de işte bu kulübelerin otel ve pansiyon olarak kullanılmasıyla sağlanıyor. Zaten hemen her Norveçlinin hayali nehir ya da göl kenarında bir kulübeye sahip olmak.

Norveç’te somon denince akan sular duruyor. Çünkü somon balığı onların gurur kaynağı. Somon balığına o kadar saygı duyuluyor ki Norveç’te, somon tutmanın bir ritüeli var. Evet yanlış duymadınız, Norveçliler somon balığı tutarken önce oltayı yavaşça kaldırıyorlar, selam verdikten sonra da oltayı fırlatıyorlar. Ayrıca, somon hakkında bilgi veren özel kültür merkezleri var. Buralarda somonun nasıl avlanması gerektiğini anlatan similatörler bile bulunuyor. Okullarda somon balığı okutulduğu için Norveçli çocuklar somonu biliyorlar. Bu bilgiyi öğrendiğimde, ben de Karadeniz’deki çocuklara hamsi okutulduğunu hayal edip kendi kendime gülümsedim.

Babam her zaman soğuk su balıklarının yağlı ve lezzetli olduğunu söyler. Keşke babam da Norveçlilerin trout dedikleri benekli ve pembe etli alabalıklarının tadına bakabilseydi. Eminim, Norveç’in o soğuk ve tertemiz derelerinde ve yüksek orman göllerinde yetişen, suyun dikine yüzebilen alabalığına bayılırdı. Çünkü her zaman Tunceli’nin buz gibi Munzur deresinden çıkan alabalığın lezzetinden bahseder. Zaten alabalık ve somon aynı familyadan geliyor. Norveçliler bu balıkları yalnızca dondurulmuş ya da taze olarak tüketmiyorlar. Bazen kurutuyorlar, bazen de iste pişirip füme yapıyorlar. Poşetler içinde satılan bu kuru balıkları önce 24 saat kadar soğuk suda bekletmeniz gerekiyor. Bu işlem hem balığın yumuşamasını hem de istenmeyen kokulardan arınmasını sağlıyor. Sonra da sebzeyle pişirip çorba ya da yahni yapıyorsunuz.

Norveç’te balık yemenin onlarca şekli var. Balığın çorbası, köftesi, puding denen paçası ya da pate denen ezmesi yapılıyor.

Yazının Devamını Oku

Umutlu yıllar

31 Aralık 2008
Akşama dışarıda mı olacaksınız? Evet çıkıp şöyle dışarıda bir yemek yiyip canlı müzik eşliğinde kurtlarınızı dökmek hiç fena bir fikir değil... Yoksa siz de “Aman zaten yılbaşını dışarıda kutlamayı sevmem, bir de kriz mriz derken evimde oturayım” diyenlerden misiniz? Öyleyse sabah erkenden kalkmış ve temizlik faslına başlamış olmalısınız. Birkaç çeşit yemeği zaten dünden hazırlayıp buzdolabına koydunuz bile. Bugün de yapacağınız bir iki çeşit yemek sofranızın eksiğini tamamlayacak ve güzel bir yılbaşı yemeği yiyeceksiniz.
Bir de çok kalabalık aileler vardır. Her yılbaşında başka birinin evine gidilir. Çoluk çocuk, torun, amca, hala kim varsa, sofra başında toplanılır ve gürültülü bir yemek yenir. Sonra herkes kendi yaş grubuyla evin bir köşesine çekilip zaman geçirir. Ta ki yeni yıl için geri sayım başlayana kadar. On, dokuz, sekiz...
Bu gece nerede, kimlerle olursanız ve yeni yıla nasıl girerseniz girin, yeni yıl demek, sürprizler ve bilinmezlerle dolu 365 gün demektir. Nasıl bir yıl olacağı belli değil 2009’un. Belki en güzel yıllarınızdan biri olacak, belki zor bir yıl sizi bekliyor. Nasıl bir yıl olursa olsun, 2009, yüreğinizden umudun eksik olmadığı bir yıl olsun.
Mutlu yıllar!

Yazının Devamını Oku