Tarihi 1400’lü yıllara dayanan bir ekmek olan brioche, hem tatlı hem de tuzlu olarak üretiliyor. Bol tereyağı ve yumurta içeren brioche’un tatlı çeşidi pastaya benziyor.
Hani, Kraliçe Marie-Antoinette’in “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözü var ya, orada bahsedilen pasta brioche’dur.
Fransızlar’ın diğer bir ekmeği de epidir. Epi, Fransızlar’ın piknik ekmeği olarak da nitelenebilir.
Buğday başağı şeklinde olan epinin yapımında ekmek hamuru yoğrulur, mayalanır ve parçalanır.
Parçalar buğday başağı şekli aldıktan sonra altlı üstlü sıralanır.
Bu parçalar bir süre sonra birbirine yapışır. Tek parça olarak pişirilir.
KISIR BAMYA
· 1 kg taze bamya
Ama bir de baktık ki, ekmek öyle kısaca geçilecek bir konu değil. Yani İngiltere ekmekleri denince edilecek daha çok söz var. Şimdi dilerseniz, İngilizler’in diğer ekmeklerinden de biraz bahsedelim.
Bahsedeceğimiz ilk ekmek, bizim arasına döner koyarak tükettiğimiz pideyle benzeşen pita. ‘Pita’ Yunanca’da düz, yassı anlamına geliyor.
Pita yapılırken, çoğunlukla beyaz un kullanılıyor. Ancak zaman zaman değişik tahıllar da kullanıldığı oluyor.
Pitanın pideye benzemesinin tek sebebi şekli değil tabii. İçine et, peynir gibi çeşitli malzemeler konularak tüketilen pita, bu bakımdan da pideyle benzeşiyor.
İşte bugünkü yazım da öyle bir yazı. En büyük desteğimi, hayatta örnek aldığım insanı, canım babam Hasan Ataman’ı 9 Temmuz 2010 tarihinde kaybettim.
Ailesi olarak gazeteye verdiğimiz ilanda “Bilgiden, doğruluktan ve çalışmaktan başka hiçbir kuvvete heves etmeyen, İstiklal Savaşı gazisinin oğlu, 1953 İTÜ mezunu” diye tanımladık onu ve bunlar laf olsun diye yazılan şeyler değildi. O gerçek bir beyefendi, gerçek bir insan sever ve memleketi Gümüşhane’nin aşığıydı. Memleketini hep sevdi ve özledi.
Her sabah kilometrelerce yol yürüyerek okula giden “eski adamlardan” biriydi o. Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış ve yeni kurulmuş Türkiye’nin zor şartlarında yetişen ve tek isteği okumak olan diğerleri gibi. Evet, şartlar zordu ama o köyünden çıkıp imkansızlıkları yenerek Türkiye’nin ilk yüksek inşaat mühendislerinden biri olmayı başardı.
1950’lerde, yeniden yapılanan Anadolu’nun yolu olmayan beldelerine yol yapan, şehir suyu şebekeleri döşeyen, elektrik ulaşmayan bölgelere elektrik götürülmesinde rol oynayan, deprem konutları, baraj gölleri, petrol depoları inşa eden yüksek mühendis babam, yaşamım boyunca gurur duyduğum, örnek aldığım biri olmuştur.
Bugünkü yemekçilik serüvenimin temeli de işi dolayısıyla Anadolu’yu karış karış gezen babamın “acaba burada ne yenir, ne içilir, buranın nesi meşhurdur?” gibi meraklı sorularına dayanır.
Hastalığının en zor dönemlerinde bile çalışmaktan, hayatın tadını çıkarmaktan yana kullandı tercihini. Tembelliği, hayata karşı ilgisizliği, canlılara duyulan sevgisizliği hiçbir zaman onaylamadı.
Muhteşem bir adamdı babam. Ve şimdi bu muhteşem adamın ardından gözyaşı dökerken, cenazesine Anadolu’nun dört bir köşesinden gelen genç, yaşlı, kadın, erkek yüzlerce kişiye huzurunuzda bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Ve sevgili babamı, huzurunuzda bir kez daha saygıyla anıyorum.
EZOGELİN ÇORBASI
İşte Pembe Domates Ağı da sizin gibi “domatesin eski tadı mı kaldı” diyen Avniye ve Mehmet Ata Tansuğ tarafından 5 yıl önce oluşturulmuş bir ağ.
Çift, Trakya’dan getirttikleri pembe domates tohumlarını ekiyor ve ürünü beğenip paylaşmaya karar veriyor. Zaman içinde talep o kadar artıyor ki internette bir forum ve bir web sitesinin açılmasına neden oluyor. İnce kabuğu, soluk rengi ve eşsiz lezzetiyle pembe domates pek çok kişinin gönlünde taht kuruyor.
Aslında Pembe Domates Ağı ile genetiğiyle oynanmış gıdalara karşı savaş veriliyor...
Siz de “çocuklarımın domates gibi domates yemesini istiyorum” ya da “Teknolojiye yenik düşen lezzetlerden bıktım artık” diyorsanız bir araştırın bakalım pembe domates neymiş.
Toprakla doğduğundan itibaren ilişki kurmasına izin verilmemiş, domatesin süpermarkette yapıldığını zanneden küçük çocukların hikayelerini duyduğumda içim bir tuhaf oluyor.
Büyük şehirde yaşamanın dezavantajlarından biri de bu olsa gerek; insanın doğayla buluşmak için bile yolculuk etmesi gerekiyor. Hele bu tatiller paket programların sunulduğu tatil köylerinde olunca, doğayla arası biraz daha açılıyor insanın.
Oysa toprakla ilişki kurmak, insanın ruhuna çok iyi gelen, şifalı bir aktivite.
Siz de kendi evinizin balkonunda, hatta cam kenarında bile uygun miktardaki bir parça toprakta bazı sebzeleri yetiştirmeyi deneyebilirsiniz. Nane, kekik, fesleğen, reyhan, maydanoz gibi baharatları büyütmek ve onların bakımını yapmak oldukça kolay.
Domates, biber, kabak gibi sebzeler ise sadece biraz özenle güneş gören bir balkonda büyütülebilir. Çok da büyük olmasına gerek olmayan saksılarda, çilek, limon hatta elma ağacı büyütmeniz mümkün.
Tropik doğada yetişen bir tür olmasına rağmen, görüntüsü de oldukça etkileyici olan muz ağacını bile evinizde yetiştirebilirsiniz. Çocuğunuz varsa, bazılarının bakımıyla onun ilgilenmesini sağlayarak sorumluluk ve doğal hayat duygusunu gelişmesine yardımcı olabilirsiniz.
Taze baharatların yemek-lerinizin tadına olan katkısı ise bu emeklerin ikramiyesi olur.
Erik kızartması