Sahrap Soysal

Almanya’da ekmek

19 Temmuz 2010
Ekmeği çok tüketen bir millet olduğumuzu artık hemen hepimiz biliyoruz. Özellikle Anadolu’da sofranın baş tacıdır ekmek. Sofraya her şeyden önce getirilir ve genellikle yemeğin suyuna banılarak tüketilir. Örneğin Almanya’da durum bizdekine pek de benzemez. Sadece kahvaltıda ekmek yiyen Almanlar, ekmeği bir de sandviç yaparken tercih ederler. Yani, bir Alman sofrasına oturup da yemeğin yanında ekmek ararsanız biraz boşuna aramış olursunuz.
Buradan Almanya’ya çalışmak üzere giden pek çok vatandaşımızın en önemli şikayetlerinden biri de Almanya’da damak zevklerine uygun ekmek bulamamalarıdır zaten.
Ancak bu söylediklerimizden Almanya’nın ekmek çeşitliliği bakımından zengin olmadığı sonucu çıkarılmasın. Çünkü Almanlar’ın yaklaşık 500 çeşit ekmekleri vardır.
İşte bu ekmeklerin en önemlilerinden biridir pumpernickel. Tarihi çok eskilere, 1400’lere dayanan bu ekmek çavdar unundan yapıldığı için rengi kahverengiye çalar. Yani pumpernickel Almanlar’ın meşhur siyah ekmeklerinden biri.
Hindi etiyle yendiğinde lezzetine lezzet katılan bu ekmek özel taş fırınlarda düşük sıcaklıkta pişirildiği için pişmesi uzun süre alıyor.
Yarın da Almanya’da kalıp ekmek çeşitlerinden birkaçını daha anlatmaya çalışacağız.

Düğülcek çorbası

MALZEMELER
* 1 su bardağı düğü (İnce köftelik bulgur)
* 1 adet büyük boy kuru soğan
* 30-50 gr. tereyağı
* 1 yemek kaşığı salça
* 1 tatlı kaşığı acı pulbiber
* 6-7 su bardağı sıcak su
* 1 tatlı kaşığı tuz
* 250-300 gr. kemikli kışlık kavurma

YAPILIŞI
Yağı orta boy bir tencereye koyup orta ısılı ateşte eritin. İncecik yemeklik doğradığınız soğanı tencereye koyun. Sürekli karıştırarak 2 dakika kadar kavurun.
Salça ve biberi ekleyip 1-2 dakika daha karıştırın. Düğü yani bulguru ekleyip 1-2 dakika daha kavurun. Sıcak suyu ilave edip kaynayınca tuz ve kavurma etini ekleyin.
Kısık ateşte, bulgur yumuşayıncaya kadar pişirin. Çorba kıvamına gelince ocaktan alın. Sıcak sıcak servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Fransız ekmekleri

17 Temmuz 2010
Dün İngiltere’deydik, bugün de Fransız ekmeklerinin tadına bakalım dedik.

Tarihi 1400’lü yıllara dayanan bir ekmek olan brioche, hem tatlı hem de tuzlu olarak üretiliyor. Bol tereyağı ve yumurta içeren brioche’un tatlı çeşidi pastaya benziyor.
Hani, Kraliçe Marie-Antoinette’in “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözü var ya, orada bahsedilen pasta brioche’dur.
Fransızlar’ın diğer bir ekmeği de epidir. Epi, Fransızlar’ın piknik ekmeği olarak da nitelenebilir.
Buğday başağı şeklinde olan epinin yapımında ekmek hamuru yoğrulur, mayalanır ve parçalanır.
Parçalar buğday başağı şekli aldıktan sonra altlı üstlü sıralanır.
Bu parçalar bir süre sonra birbirine yapışır. Tek parça olarak pişirilir.

KISIR BAMYA

· 1 kg taze bamya

Yazının Devamını Oku

Çeşit çeşit İngiliz ekmeği

16 Temmuz 2010
Dün İngilizler’in anadama ekmeğinin hikayesini anlatmış ve bugün başka bir coğrafyaya uğrayıp başka ekmeklerin tadına bakacağımıza dair söz vermiştik.

Ama bir de baktık ki, ekmek öyle kısaca geçilecek bir konu değil. Yani İngiltere ekmekleri denince edilecek daha çok söz var. Şimdi dilerseniz, İngilizler’in diğer ekmeklerinden de biraz bahsedelim.

Bahsedeceğimiz ilk ekmek, bizim arasına döner koyarak tükettiğimiz pideyle benzeşen pita. ‘Pita’ Yunanca’da düz, yassı anlamına geliyor.

Pita yapılırken, çoğunlukla beyaz un kullanılıyor. Ancak zaman zaman değişik tahıllar da kullanıldığı oluyor.

Pitanın pideye benzemesinin tek sebebi şekli değil tabii. İçine et, peynir gibi çeşitli malzemeler konularak tüketilen pita, bu bakımdan da pideyle benzeşiyor.

Yazının Devamını Oku

Kahrolası Anna ekmeği

15 Temmuz 2010
Ekmeğin tarihinin neredeyse insanlık tarihi kadar eski olduğunu bu köşede geçen haftalarda yazmıştım. Ekmek, diğer yemekler gibi keşfedildiği yerden taşındığı, yani yayılmaya başladığı zamandan itibaren çeşitlenmeye de başlamıştır. Çünkü her iklim, her bitki örtüsü ve her kültür kendi ekmeğini yaratmıştır. 
Elbette ki temel olarak ekmeğin malzemeleri aynıdır; yani, tuz, un, maya ve su. Ama unun çeşidinden ekmeğin nerede pişeceğine kadar pek çok şey coğrafyadan coğrafyaya farklılık gösterir. Yani, Amerikalıların yediği ekmekle Hintlilerin ekmeği aynı değildir. Gelin şimdi kısaca bir bakalım, nerede, nasıl ekmekler tercih edilip yeniyor.
İngilizlerin geleneksel ekmeği olarak niteleyebileceğimiz “anadama”nın ilginç bir hikayesi var. Anna isimli genç kadın tembeldir ve yemek bekleyen kocasına hiç yemek yapmaz. Balıkçı olan koca her akşam pekmez ve mısır unu yemeye mahkûmdur. Yine bir akşam eve dönen balıkçı aynı mönüyle karşılaşır. Ancak bu kez çok sinirlenir, mısır unu ve pekmeze, maya ekleyerek kendisine bir ekmek yapar. Ekmeği yerken bir taraftan da söylenmektedir: “Kahrolası Anna” (Anna damn her)... ışte ıngilizlerin genellikle tost yaparken kullandıkları hafif tatlı ekmeğin hikayesi böyledir.
Yarın yeni coğrafyalarda ve yeni ekmeklerle buluşmak üzere...

Adana’nın tahinli sarması

6 kişilik
Hazırlama süresi: 30 dakika
Pişme süresi: 45 dakika

MALZEME LİSTESİ
* 1 adet orta boy yumuşak beyaz lahana
* 1 su bardağı ince köftelik bulgur
* Yarım su bardağı kırmızı mercimek
* Varsa 1 Türk kahve fincanı haşlanmış nohut
* 1 adet orta boy kuru soğan
* 2 çay kaşığı tuz, karabiber, pul biber
* 25 gr. tereyağı
Sosu için
* 1 su bardağı tahin
* 2 adet limonun suyu
* 6 diş sarımsak

YAPILIŞI
Yaprak yaprak ayırdığınız lahanayı bol tuzlu suda haşlayın. Sert damarlarını kesip yapraklarını avuç içi büyüklüğünde parçalara ayırın. ıç harcını hazırlamak için kırmızı mercimek ve bulguru orta boy bir tencereye koyun. Üzerine çok ince yemeklik doğranmış soğanı ve tereyağı ekleyin. Dört bardak suyu katıp orta ısılı ateşin üzerine oturtun.
Sık sık karıştırarak tuz ve karabiber serpip kaynatın. Kaynadıktan 5 dakika sonra ocaktan alın. Mercimeğin hafifçe yumuşaması, açılması yeterli olacaktır. Harcı soğuması için bir tepsiye boşaltın. ıç harç bekledikçe katılaşacaktır. İçine varsa nohudu ekleyin ve yoğurun. Bir kaseye su doldurup elinizi sık sık ıslatıp iç harcını biraz yumuşatabilirsiniz.
Diğer taraftan, lahana yapraklarını parlak tarafı yukarı bakacak şekilde tezgaha serin. Üzerlerine hazırladığınız iç harcından birer yemek kaşığı kadar koyup uçları açık kalacak şekilde rulo yapıp iki avucunuzun arasında hafifçe sıkın. Sardığınız dolmaları geniş bir tencereye yan yana ve üst üste dizin. Dört su bardağı sıcak su ekleyip üzerini küçük bir porselen tabakla kapatın.
Yemeği kısık ateşte, tencerenin kapağı kapalı vaziyette, lahanalar yumuşayıncaya kadar 40-45 dakika pişirin. Limon suyunu bir kaseye aktarıp üzerine 1 su bardağı ılık su ve tahini ilave ederek karıştırın. Sarımsakları da dövüp sosa ekleyip, karıştırın.
Pişen dolmaları servis tabağına dizin. Üzerine tahinli sosu gezdirin. ısterseniz üzerine bol kırmızı biber serpebilirsiniz. Ilık ya da soğuk olarak servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Babamı, sevgili babamı kaybettim

14 Temmuz 2010
Yazılması çok zor şeyler vardır hani... Kelimeler kalemden dökülürken içinizi de yırtar aynı zamanda.

İşte bugünkü yazım da öyle bir yazı. En büyük desteğimi, hayatta örnek aldığım insanı, canım babam Hasan Ataman’ı 9 Temmuz 2010 tarihinde kaybettim.
Ailesi olarak gazeteye verdiğimiz ilanda “Bilgiden, doğruluktan ve çalışmaktan başka hiçbir kuvvete heves etmeyen, İstiklal Savaşı gazisinin oğlu, 1953 İTÜ mezunu” diye tanımladık onu ve bunlar laf olsun diye yazılan şeyler değildi. O gerçek bir beyefendi, gerçek bir insan sever ve memleketi Gümüşhane’nin aşığıydı. Memleketini hep sevdi ve özledi.
Her sabah kilometrelerce yol yürüyerek okula giden “eski adamlardan” biriydi o. Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış ve yeni kurulmuş Türkiye’nin zor şartlarında yetişen ve tek isteği okumak olan diğerleri gibi. Evet, şartlar zordu ama o köyünden çıkıp imkansızlıkları yenerek Türkiye’nin ilk yüksek inşaat mühendislerinden biri olmayı başardı.
1950’lerde, yeniden yapılanan Anadolu’nun yolu olmayan beldelerine yol yapan, şehir suyu şebekeleri döşeyen, elektrik ulaşmayan bölgelere elektrik götürülmesinde rol oynayan, deprem konutları, baraj gölleri, petrol depoları inşa eden yüksek mühendis babam, yaşamım boyunca gurur duyduğum, örnek aldığım biri olmuştur.
Bugünkü yemekçilik serüvenimin temeli de işi dolayısıyla Anadolu’yu karış karış gezen babamın “acaba burada ne yenir, ne içilir, buranın nesi meşhurdur?” gibi meraklı sorularına dayanır.
Hastalığının en zor dönemlerinde bile çalışmaktan, hayatın tadını çıkarmaktan yana kullandı tercihini. Tembelliği, hayata karşı ilgisizliği, canlılara duyulan sevgisizliği hiçbir zaman onaylamadı.
Muhteşem bir adamdı babam. Ve şimdi bu muhteşem adamın ardından gözyaşı dökerken, cenazesine Anadolu’nun dört bir köşesinden gelen genç, yaşlı, kadın, erkek yüzlerce kişiye huzurunuzda bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Ve sevgili babamı, huzurunuzda bir kez daha saygıyla anıyorum.

EZOGELİN ÇORBASI

Yazının Devamını Oku

Pembe domatesler

13 Temmuz 2010
Siz de meyve ve sebzelerin kendilerine has tatlarını yitirdiklerini düşünenlerden misiniz? Yanıtınız evetse, balkon ya da bahçenize maydanoz, dereotu, nane ekmenin yollarını aramaya başlamışsınızdır bile.

İşte Pembe Domates Ağı da sizin gibi “domatesin eski tadı mı kaldı” diyen Avniye ve Mehmet Ata Tansuğ tarafından 5 yıl önce oluşturulmuş bir ağ.

Çift, Trakya’dan getirttikleri pembe domates tohumlarını ekiyor ve ürünü beğenip paylaşmaya karar veriyor. Zaman içinde talep o kadar artıyor ki internette bir forum ve bir web sitesinin açılmasına neden oluyor. İnce kabuğu, soluk rengi ve eşsiz lezzetiyle pembe domates pek çok kişinin gönlünde taht kuruyor.
Aslında Pembe Domates Ağı ile genetiğiyle oynanmış gıdalara karşı savaş veriliyor...

Siz de “çocuklarımın domates gibi domates yemesini istiyorum” ya da “Teknolojiye yenik düşen lezzetlerden bıktım artık” diyorsanız bir araştırın bakalım pembe domates neymiş.

Yazının Devamını Oku

İtalyanlar’ın mozarellası

12 Temmuz 2010
Peynirin, bundan 18 bin yıl önce Mezopotamya veya İndus Vadisi’nde çobanlar tarafından bulunduğunu biliyoruz. Peki, acaba peynir denince ilk akla gelen memleketlerden biri olan İtalya’ya nasıl gitmiş peynir? Ve, İtalyanlar’ın en meşhur peyniri olan mozarellanın üretimi nasıl başlamış?
Hayvanların evcilleştirilmesi Asya’da başlamış ve Asya’dan Avrupa’ya yapılan göçlerle birlikte bu kıtaya da yayılmış. İtalya’da ise hayvanların evcilleştirmesi İ.Ö. 5000 yıllarında gerçekleşmiş. Evcilleştirilen ilk hayvanlarsa koyun ve keçilermiş. Bin yıl sonra da ineğin evcileşmesi gerçekleşmiş.
Peynir yapımı ise İ.Ö. 2500 yıllarına kadar dayanıyor ki bunu da ülkede yapılan kazılar sayesinde biliyoruz.
Ya bufalolar? Nereden çıktı şimdi bu bufalo demeyin. Çünkü, mozarella ilk olarak bufalo sütünden yapılmaya başlanmış. Aslında, kaynaklarda bufalonun İtalya’ya 7’nci yüzyılda geldiği yazıyor. Ancak İtalyanlar bufalo sütünü peynire dönüştürmeye 12’nci yüzyılda başlamışlar. Bufalo sütünden olma mozarellanın yaygın olarak üretilmesi ise 18’inci yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşmiş.
Elbette ki İtalyanlar mozarellayı bu tarihten önce keşfetmişler, ancak bu tarihe kadar yalnızca küçük çaplı üretim yapabiliyorlarmış.
Mozarellanın ilk kaynağı olan bufalo sütü, çok yağlı ve besleyici olmasına rağmen içilebilen bir süt değil. İlk kaynağı diyoruz, çünkü şimdilerde mozarella inek sütünden de yapılabiliyor.

ACISIZ ADANA KEBABI

8 Kişilik
Hazırlama süresi: 30 dakika
Pişme süresi: 30 dakika

MALZEME LİSTESİ
* 1,5 kg kuzu but eti (Orta yağlı koyun kıyma da olabilir.)
* 100-150 gr kuyruk yağı
* 1 yemek kaşığı biber salçası
* 1 tatlı kaşığı pul biber
* 1 tatlı kaşığı tuz
Garnitür için;
* 4 adet orta boy kuru soğan
* 1 tatlı kaşığı kırmızı pul biber
* 2 tatlı kaşığı sumak, tuz
* 1 demet ince kıyılmış maydanoz
* 2 adet limonun suyu

YAPILIŞI
Kebap yapmak için kuzunun hemen hemen her yerini kullanabilirsiniz. Kemiksiz but eti kullanmanızı öneririm. Ama bilmelisiniz ki kebap etine mutlaka kuyruk yağı katılır.
İsterseniz kuyruk yağını hiç katmayabilirsiniz ama o zaman kuzu but eti kullanmalı ve kasabınızda çektirip kıyma haline getirtmelisiniz.
Kasapta 2-3 kez çektirip macun kıvamına getirdiğiniz kıymayı, biber salçası, pul biber ve tuzla derin bir kapta yoğurun. Hazırladığınız harcı yuvarlayıp tezgahın üzerine 15-20 kez vurun.
Elinizi arada suya batırarak köfte harcından portakaldan küçük parçalar koparın. Enli yani yassı şişi sol elinizle tutup kıymayı sağ elinizle yassılaştırarak şişe geçirin.
Köfte harcının tamamını şişlere geçirip kömür ateşinde her tarafları kızarıncaya kadar çevirerek pişirin.
Son olarak, garnitürü hazırlamak için soğanları yarım ay şeklinde doğrayın. Üzerine pul biber, tuz, sumak, incecik kıyılmış maydanoz ve limon suyunu ekleyip köfte gibi yoğurarak ovun.
Domates ve yeşil biberi de ızgarada pişirdikten sonra kebabı soğan salatası, ızgara domates ve biberle birlikte servise sunun.

Not: Eti tezgaha vurarak yoğurduktan sonra en az bir gece buzdolabında bekletmenizi öneririm. Dinlenen et çok daha lezzetli olacaktır.
Yazının Devamını Oku

Kendi bahçenizden

10 Temmuz 2010
Şehirde doğup şehirde büyüyen bir nesil yetişiyor.

Toprakla doğduğundan itibaren ilişki kurmasına izin verilmemiş, domatesin süpermarkette yapıldığını zanneden küçük çocukların hikayelerini duyduğumda içim bir tuhaf oluyor.
Büyük şehirde yaşamanın dezavantajlarından biri de bu olsa gerek; insanın doğayla buluşmak için bile yolculuk etmesi gerekiyor. Hele bu tatiller paket programların sunulduğu tatil köylerinde olunca, doğayla arası biraz daha açılıyor insanın.
Oysa toprakla ilişki kurmak, insanın ruhuna çok iyi gelen, şifalı bir aktivite.
Siz de kendi evinizin balkonunda, hatta cam kenarında bile uygun miktardaki bir parça toprakta bazı sebzeleri yetiştirmeyi deneyebilirsiniz. Nane, kekik, fesleğen, reyhan, maydanoz gibi baharatları büyütmek ve onların bakımını yapmak oldukça kolay.
Domates, biber, kabak gibi sebzeler ise sadece biraz özenle güneş gören bir balkonda büyütülebilir. Çok da büyük olmasına gerek olmayan saksılarda, çilek, limon hatta elma ağacı büyütmeniz mümkün.
Tropik doğada yetişen bir tür olmasına rağmen, görüntüsü de oldukça etkileyici olan muz ağacını bile evinizde yetiştirebilirsiniz. Çocuğunuz varsa, bazılarının bakımıyla onun ilgilenmesini sağlayarak sorumluluk ve doğal hayat duygusunu gelişmesine yardımcı olabilirsiniz.
Taze baharatların yemek-lerinizin tadına olan katkısı ise bu emeklerin ikramiyesi olur.

Erik kızartması

Yazının Devamını Oku