Sahrap Soysal

Ramazan fırsattır

26 Ağustos 2010
Ramazan, İslam’ın şartlarından birini yerine getirmemize ve nefsimizi eğitmemize vesile olması bakımından önemli bir aydır. Ancak, ramazan ayına yalnızca dinsel açıdan bakmak pek de mümkün değildir. Dini, sosyal yaşamdan ya da kültürden ayırmak mümkün olmadığından ramazan ayının bir de sosyal hayata etkisi vardır. Ve tabii ki sosyal hayatın, ulusal kültürün ramazana etkisi...
Ben, binlerce yıllık Anadolu kültürünün ve bu topraklarda yaşamış olan her bir uygarlığın, bizim şimdi yaşadığımız ramazan kültürünü derinden etkilemiş olduğunu düşünüyorum ve bu iç içe geçmişliği de çok seviyorum.
Paylaşmayı, misafiri sevmeyi adet edinmiş olan biz Türkler için ramazan, aslında sahip olduğumuz, ancak zamanın hızı karşısında eskisi kadar yaşatamadığımız bu adetleri tekrar canlandırmak demek...

TOPALAK AŞI

6 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 25 DAKİKA
PİŞME SÜRESİ 35 DAKİKA

MALZEME LİSTESİ
Köfte için;
* 2 su bardağı ince köftelik bulgur
* 2 su bardağı sıcak su
* 1 adet orta boy kuru soğan
* 2-3 tepeleme yemek kaşığı un
* 1 çay kaşığı tuz, karabiber, kırmızı toz biber
Çorba için;
* 5 yemek kaşığı zeytinyağı (1 yemek kaşığı tereyağı da kullanabilirsiniz.)
* 1 yemek kaşığı tatlı biber salçası
* 1 yemek kaşığı domates salçası
* 2-3 diş dövülmüş sarımsak
* 2 su bardağı haşlanmış nohut
* 8 su bardağı et ya da tavuk suyu

YAPILIŞI
Köfteyi hazırlamak için, köftelik bulguru derin bir kaba koyup üzerine sıcak suyu gezdirerek 15 dakika kadar bekletin. Kabaran bulgurların üzerine tuz, karabiber ve kırmızı toz biberi serpiştirin.
Bir taraftan yoğururken, bir taraftan da unu azar azar ekleyip 2-3 dakika daha yoğurmaya devam edin. İncecik kıydığınız soğanları ilave edip, köfte hamuru macun kıvamına gelinceye kadar, 8-10 dakika yoğurun. (Yoğurma işlemi çok önemlidir.)
Köfte hamurundan fındık ya da nohut büyüklüğünde parçalar koparıp elinizi sık sık suya batırarak köfteleri avuçlarınız arasında yuvarlayın ve bir tabakta biriktirin.
Yaptığınız köfte sayısı bu çorba için fazla olabilir. İsterseniz köftenin bir su bardağı kadarını buzdolabı poşetine koyup derin dondurucuda bekletebilir ve başka bir sefer kullanabilirsiniz.
Diğer taraftan, zeytinyağını (tereyağı da kullanabilirsiniz) orta boy bir tencereye koyup üzerine biber ve domates salçasını ekleyin. Dövülmüş sarımsakları da ilave edip orta ısılı ateşte, tahta bir kaşıkla karıştırarak 2-3 dakika kavurun.
Tavuk ya da et suyunu tencereye aktarıp tuz ve karabiberi serperek tekrar karıştırın. Çorba suyu kaynamaya başlayınca hazırladığınız misket köfteleri ve haşlanmış nohudu tencereye aktarın.
Sık sık karıştırarak 15-20 dakika daha pişirdiğiniz çorbayı ocaktan alın. Kuru nane ya da kuru reyhan ve kırmızı pul biberle süsleyerek servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Kahve incelik ve zarafet işi

25 Ağustos 2010
Hep birlikte yediğimiz iftar yemeklerinden sonra aile büyüklerine kahve yapma işine gelirdi sıra. Çok heyecanlanırdım. Çünkü dedem biraz zor beğenen biriydi ve kahvesi her şeyden önemliydi. Gerçekten beğendiğinde yapılan kahveyi, “Oh be kızım, yoğurt gibi olmuş” derdi.
Eminim bu hikaye pek çoğunuza tanıdık gelmiştir ve yüzlerinize bir gülümseme oturmuştur çoktan. Evet “eskiler” için çok önemliydi yemekten sonra içilen kahve. Çünkü onlar başka bir kuşaktı. Ve belki de Osmanlı kültürüne bizden daha yakın oldukları içindi bu ehlikeyiflikleri.
Osmanlı sarayında da kahve yapma işinin çok önemli olduğunu daha önce söylemişimdir herhalde. Bırakın kahve yapmayı, kahve sunumu bile başlı başına bir törenmiş sarayda.
Bir kere, kahveyi sunacak olan kişinin kılık kıyafetinin düzgün ve temiz olması istenirmiş. Kahveden önce ikram edilen lokum da bu törenin bir parçasıymış elbette. Lokum, kömür ateşinde pişip gelen acı kahvenin tadını dengelemeye yarıyormuş.
Ramazan akşamları özel günler sınıfına giriyor muydu bilmiyorum ama örneğin bayram günlerinde yapılan kahve özel zarflı fincanlarda sunulurmuş o zamanlar.
Bu fincanlar kulpsuz olurmuş ve içine konuldukları zarf şeklindeki kabın kulpundan tutulurmuş. Yani, yapılışından içilişine kadar kahve bir incelik ve zarafet işiymiş.

GÜLLAÇ

6 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 15 DAKİKA
PİŞME SÜRESİ 5 DAKİKA

MALZEME LİSTESİ
* 4 adet güllaç yaprağı
* 1 litre süt (Yaklaşık 5,5 su bardağı)
* 1,5 su bardağı tozşeker
* 1 su bardağı çekilmiş ceviz içi (veya fındık içi)
Üzeri için;
* 1 adet nar
* 1 çay bardağı ceviz içi veya fındık içi

Yapılışı
Önce orta boy bir tencerede süt ve tozşekeri karıştırarak orta ısılı ateşin üzerine koyun. Sürekli karıştırarak şeker eriyip süt ılınıncaya kadar ısıtın. Ilınan sütü geniş ve kenarları yüksek bir kaba aktarın.
Güllaç yapraklarının her birini dört eşit parçaya bölün. Sonra da ılık sütün içine daldırıp, içinizden 10’a kadar sayıp hemen çıkarın. Bu şekilde bütün güllaç yapraklarını sütün içinde hafifçe ıslatıp çıkarın.
Bu arada 20-25 santim çapında yuvarlak veya dikdörtgen şeklinde kenarları yüksek servis tabağını önünüze alın. Islattığınız güllaç yapraklarını bu tabağın içine üst üste yerleştirin.
Aralarına ceviz serpiştirerek bu dizim işini bitirin. Üzerine kalan sütü gezdirin. Yaklaşık 30 dakika güllaçların sütü çekmesini bekleyin. Servise sunmadan önce, yarım su bardağı kadar soğuk sütü tekrar güllacın üzerinde gezdirin.
Nar tanesi, fındık, ceviz ya da fıstık içiyle süsleyin. Servise sunmadan hemen önce üzerine aktardığınız soğuk sütle rengi iyice beyazlaşan güllacı servise sunun.
Not: İsterseniz güllaçların uzun kenarına bir tatlı kaşığı kadar taze kaymak ve iki tatlı kaşığı ceviz içi koyup sigara böreği gibi sararak kenarları yüksek bir servis tabağına yan yana yerleştirebilirsiniz.
Yazının Devamını Oku

Ramazanda eğlence

24 Ağustos 2010
Kimilerine göre hiç bağdaşmıyor ramazan ve eğlence kavramları. Kimilerine göreyse, ramazanlarda eğlenmenin hiçbir sakıncası yok.

Ama kim ne derse desin, ramazan denince akla gelen ilk sözcüklerden biriymiş Direklerarası. Mahya gösterileri, ortaoyunları, çalgılı kahvehaneler, Karagöz ve Hacivat, kantolar, şerbetçiler, pamuk şekerleri, macunlar...
Burhan Arpad “Direklerarası” kitabında 1890’ın İstanbul’unu şöyle anlatır: “Teravih namazı yeni bitti. Oruçlarını tutmuş, namazlarını kılmış insanlar Direklerarası’na gidiyorlar. Ramazan ibadetlerini yerine getirmiş olmanın iç rahatlığıyla...”
Direklerarası’nın eğlence hayatındaki ve özellikle ramazan aylarındaki önemini yitirmesi 1930’lardan sonra, yani, İstanbul’un kültür merkezinin Beyoğlu olmasıyla başlar.
Direklerarası’nın Direklerarası olduğu zamanları bilmeyenler, şimdi eski ramazanları tekrar yaşatmak için gerçekleştirilen etkinliklerle o günleri kıyaslayamayacak. Ancak şurası çok açık ki, eskiden ramazan, gerek öncesinden yapılan hazırlıklarla, gerekse bir ay boyunca gerçekleştirilen etkinliklerle çok daha telaşlı yaşanıyormuş.

Yufka tatlısı

Öncelikle temiz sofra bezi veya bir yaygı üzerine kuru yufkaları tek tek serin. Bir kâseyle soğuk su alıp kuru yufkaların üzerlerine, parmak uçlarınızla hafifçe serpin. Bu arada orta büyüklükte, 30 cm çapındaki bir tepsiyi yağlayıp, yumuşayan yufkalardan birini tepsiye yayın.
Diğer taraftan bir tavada yağı eritin. Dört yufkanın her birinin arasına 2-3 yemek kaşığı eritilmiş tereyağı veya margarini gezdirerek üst üste dizin. Dört yufkanın üzerine dövülmüş ceviz içinin tümünü serpin. Kalan dört yufkayı da aralarını tek tek yağlayarak üst üste dizin. Sonra da baklava dilimi gibi ya da bildiğiniz usulde dilimleyin.

Yazının Devamını Oku

Çocukluğumun tenekecileri

23 Ağustos 2010
Ramazan aylarında daha bir özlüyorum çocukluğumu ve ilk gençlik yıllarımı nedense...

Ramazan tenekecilerini hatırlıyorum mesela, çocukluğumun Kelkit’ini, düşününce...
Evet, yanlış duymadınız “tenekeciler” dedim. Şimdilerde bazı yerlerde “gürültü” olarak nitelenip yasaklandı ramazan davulu çalmak. Ama yine de bazı semtlerde ramazan geceleri hâlâ davulcunun tokmaklarıyla deliniyor ve davulcu manileri bizi çocukluk anılarımıza götürüyor.
“Hoşafın suyu boldur / Bir kepçe daha doldur / Sahurda köfte varmış / Ne olur erken kaldır” sözleriyle sahura kalkabiliyoruz hâlâ.
Kelkit’te tenekeciler uyandırırdı zaman zaman bizi. Özellikle köylerde, ramazan davulu yerine teneke çalınırdı o zamanlar.
Yine maniler eşliğinde teneke çalan gönüllü, sokak sokak gezer ve köy sakinlerini ertesi gün tutulacak oruca hazırlanmaları için uyandırırdı.
Tenekeden çıkan ses pek ahenkli olmasa da, kimsenin şikayeti olmazdı bu durumdan. Bu adetin en güzel tarafı da, gecenin bir vakti evinden çıkıp köydekileri uyandırmaya gönüllü olan kişinin sahuru, konuk edildiği evde yapmasıydı.
İşte bütün bunları hatırladıktan sonra “ah o güzel adetler” demeden edemiyor insan...

Afet Hanım’ın meyaneli köftesi

Yazının Devamını Oku

Peki ya üretici?

21 Ağustos 2010
Beş gündür, kahvaltı sofralarımızın, ikindi vakti sohbetlerimizin, sabahlamalarımızın ve içinde bulunduğumuz ramazan ayında iftar sonralarının baş tacı olan içecekten, çaydan bahsediyoruz.

Çayın yaprak halinden nasıl sofralarımıza geldiğini, çay bardağını, çay bahçelerini, çaylıkları anlatmaya çalıştık bu beş gün boyunca. Bu yazımızı da çay üreticilerinin sıkıntılarına ayıralım dedik.

Öncelikle şunu söylemekte fayda var; çay toplanışından satışına kadar her aşamada büyük emek gerektiren bir ürün.

Diyelim ki, iklim şartlarına ve zamana karşı savaşta galip geldiniz ve çaylığınızdaki bütün ürünü toplamayı başardınız. Ama her şey ürünün sağlıklı bir biçimde toplanmasıyla bitmiyor.

Üreticinin önünde iki seçenek var: Çayını ya eskiden beri yaptığı gibi devlete, yani Çaykur’a satacak ya da özel sektöre. Eğer devlete satmaya karar verirse, o zaman her yıl uygulanan alım sınırlamasıyla karşı karşıya kalmak zorunda. Peki nedir alım sınırlaması? Devlet her yıl ne kadar çay alacağını belirler ve bu miktarın üzerindeki bütün çaylar üreticinin elinde kalır. 

Yazının Devamını Oku

Bu defa “kıtlama”

20 Ağustos 2010
Bir parça şekeri dilinizin altına yerleştiriyorsunuz.

Sonra sıcak çaydan bir yudum aldığınızda, çay ağzınızdaki sert şekerle birleşip tatlanıyor. Çaydan yudum yudum aldıkça, ağzınızdaki şeker de yavaş yavaş bitiveriyor.
Pek çoğumuz bildiği bu çay içme yönteminin adı “kıtlama” ve genellikle Doğu Anadolulular tarafından uygulanıyor. Yani Doğu Anadolu’ya gidip de çay içmek istediğinizde öyle çay bardağının içinde kaşık aramayın. Çünkü özel bir makasla kesilmiş olan şekeri çayınıza atmayacağınız için kaşığa da ihtiyacınız yok.
Ama kıtlama usulü çay içmeyi de öyle yukarıda anlattığımız gibi kolay sanmayın, çünkü şekeri dil altında saklamak ya da çay yudumuyla birlikte yutmamak hiç de kolay değil. Ancak birkaç bardaktan sonra alışıyorsunuz kıtlama yapmaya.
Doğu Anadolu’ya gidip de bir eve misafir olduğunuzda önünüze gelen çay bardağının boşaldıkça dolduğunu da görürsünüz. Kimse size “bir çay daha alır mısınız” diye sormaz. Misafire o kadar kıymet verilir ki oralarda, çay bardağının boş bırakılması ayıp sayılır. Ama siz de misafir olarak “artık içmeyeyim” dediğinizde bile tekrar dolan çayınızı içmezseniz ayıp sayılacağını bilmelisiniz.
Güneydoğu Anadolu insanının çayı, Doğu Anadolu kadar açık olmaz. Onlarca makbul olan kaçak çayla harmanlanmış olandır ve bu çayı demli içerler. İki farklı yörenin çayından bahsettik bugün. Bakalım yarın neyle dolacak çay bardağımız...

Közleme biber salatası

Biberleri fırın ızgarası, ocak üzeri ya da mangalda közleyin. Kabuklarını soyup ister doğrayarak, isterseniz bütün olarak servis tabağına dizin.

Yazının Devamını Oku

Hangi bardakta çay?

19 Ağustos 2010
Kulaktan kulağa gelen bir hikayeye göre, Paşabahçe yeni bir çay bardağı üretir ve serinin adını “aida” koyar.

Ancak ürün piyasaya çıktığında kimse bu yeni bardağa aida demez. Harflerin şeklinden ötürü bu bardakların adı Türk insanının ağzına ajda diye oturur ve öyle de kalır.

Evet, benim anneminki de dahil olmak üzere pek çok tiryakinin çay bardağı tercihini ince belliden ajdaya çevirmiş olan meşhur serinin bilindik hikayesi böyle.
İster ince bellide içelim, ister ajda bardakta, istersek de fincanlarda; hemen hepimizin çay içmek için tercih ettiği materyal camdır, değil mi? Çünkü cam, rengi ve duruluğu en iyi gösteren malzeme ve çay için bu iki özellik çok önemli.

Yani cam bardaktaki çay, kendisini demleyenin bu işte ne kadar usta olduğunu hemen açık eder ve özene bezene demlediğiniz çayı ikram ettiğiniz insan benim dedem gibi çay tutkunu ve biraz da aksiyse siz de defalarca çay demlemek zorunda kalabilirsiniz.

Yazının Devamını Oku

Yeşil yapraktan toza

18 Ağustos 2010
Dünkü yazımızda Doğu Karadeniz’de genellikle kadınlar tarafından yapılan çay toplama işinden biraz bahsetmiştik. Zor, zamana karşı yarışılan ve ustalık isteyen bir iş çay toplamak. Karadeniz’in zor iklim ve coğrafi koşullarında toplanıp geniş bezlere yayılan çay yaprağı, bu bezler bağlanarak çoğunlukla sırtta taşınıyor. Sonra, dün de bahsettiğimiz gibi, hemen her köyde bulunan çay alım merkezlerine götürülüyor. Burada çay uzmanları tarafından kalite kontrolünden geçirilip sınıflandırılıyor. Yeşil çay yapraklarının bundan sonraki macerasıysa fabrikalarda devam ediyor.
Çay, yaprak halinden evlerimizde kulladığımız toz hale gelinceye kadar dört aşamadan geçiyor; soldurma, kıvırma, fermantasyon ve kurutma. ılk aşamada yapraklar dev vantilatörler altına alınıyor. Üflenen sıcak hava yardımıyla yaprakların nemi azaltılıyor.
Neminin hemen hemen yarısını kaybetmiş olan çay yaprağının hücreleri parçalanarak özsuyu çıkarılıyor. Üçüncü aşamada oksijen ile temas ettirilen çay yaprağı bir süre dinlendiriliyor. Son aşama ise yaprakların kurutulması... Elde edilen kuru çay yaprakları eleklerde eleniyor ve sınıflarına göre ayrılıyor. Böylece çay evlerimize girecek hale geliyor.
Genelleme yaparsak, çay yaprağının ağırlığının dörtte biri kadar kuru çay verebildiğini söyleyebiliriz.
Yarın da çay demeye devam edeceğiz...

Etli bostaniye köftesi

6 kişilik
Hazırlama süresi: 20 dakika
Pişme süresi: 10 dakika

MALZEMELER
* 400 gr. az yağlı dana kıyma
* 5 adet yumurta
* 4 tepeleme yemek kaşığı un
* 3-4 adet taze yeşil soğan
* 1 demet maydanoz
* 1 çay kaşığı tuz, karabiber
* 1 çay kaşığı karbonat
Kızartmak için;
* 1 su bardağı sıvıyağ

YAPILIŞI
Yumurta ve unu derin bir karıştırma kabına koyup çatal yardımıyla iyice çırpın. ıncecik doğranmış yeşil soğanı ve kıymayı ilave edip, ayıklanıp incecik doğranmış maydanozu, tuz ve karabiberi ekleyin. Malzemeleri elinizle iyice yoğurun. Karbonatı ekleyip yoğurmaya devam edin. Köfte hamurundan çok daha cıvık, mücver hamuru kıvamında bir karışım elde edeceksiniz.
Sıvıyağı derin bir tavada ya da dar bir tencere kızdırın. Hazırladığınız köfte karışımından yemek kaşığıyla alın. Hamuru tencereye ya da tavaya aktarıp orta ısılı ateşte çevire çevire kızartın. Kalan harca da aynı işlemleri uygulayın.
Köfteleri kağıt havlu serdiğiniz tabağa alın. Bol yeşil salata ve ayranla servise sunun.
Yazının Devamını Oku