Saffet Emre Tonguç

Bodrum'un mutluluğa açılan kapıları

26 Haziran 2022
Bodrum’u birçok tatil merkezinden farklı kılan bir özelliği var. O da her köşesinin farklı bir karaktere sahip olması ve her yaşa, her zevke uygun olanaklar sunması. Bodrum’daki tatilden mutlu dönmeniz bu nedenle büyük ölçüde beklentilerinize uygun bir noktada konaklamaktan geçiyor. Çok fazla alternatif arasında konaklayacağınız yeri daha kolay bulmanız için bu hafta size geniş beklentilere yanıt veren bir liste sunacağım. Eminim ki içlerinden biri gönlünüzü fethedecek.

Zamansız bir aşk gibi Bodrum… Hiçbir şey eskisi gibi değil derken yeniden kalbinizi kazanan, dünüyle bugünüyle hep sevilen ve hiç vazgeçilemeyen bir aşk. Her semti ayrı bir karaktere sahip. Lüksün ve eğlencenin merkezi Türkbükü, çocuklu ailelerin tercihi Gündoğan, günbatımının adresi Yalıkavak, bohem Gümüşlük, buz gibi deniziyle Akyarlar, şarkılara konu olan Bitez... Gelin birlikte Bodrum’un büyüsünü yaşayabileceğimiz, birbirinden keyifli konaklama adreslerine bir göz atalım.

Boho Otel: Lobiden odalara kadar her yerde lebiderya manzarayla mest olacağınız bir adres. Büyüklükleri ve dekorasyonu birbirinden farklı 5 odasıyla mayıs-ekim arasında hizmet veriyor. Otel lezzetli kahvaltısı kadar, artizan mutfağından çıkan akşam menüsüyle de adından söz ettiriyor.
Casa Nonna

Casa Nonna: Kumbahçe’de Akdeniz mimarisinden esinlenerek yaratılan bir butik otel. Mavi Bayraklı denizi, özel plajı, SPA hizmetleri, lüks ve konforun birleştiği bir tasarımı var. Kendi tarlasında üretilenlerin kullandığı Akdeniz mutfağı ve deniz ürünleriyle de özel bir lezzet adresi. 

Divan Otel: Renkleri ve tasarımıyla tam bir Akdeniz sıcaklığı yaşatan, klasikleşen Bodrum adreslerinden biri. Otelin farklı büyüklüklere sahip 60 konforlu odası var. 17 dönümlük alana kurulu otelde SPA ve sauna da mevcut. 

Eskiceshme Otel: Eskiçeşme Mahallesi’nde hizmet veriyor. Ev konforunu yansıtmayı özellikle tercih eden bir otel. Farklı büyüklüklere ve tasarımlara sahip 38 odası var. Otel merkeze yürüme mesafesinde ama bulunduğu mahalle nedeniyle sakin bir noktada. 

Mu Suites: İki kız kardeşin hayallerini gerçekleştirdikleri bir adres olarak açılmış. Her biri titizlikle dekore edilmiş, 7’si süit toplam 10 odası var.

No:81:

Yazının Devamını Oku

Bodrum'un mutluluğa açılan kapıları

24 Haziran 2022
Bodrum’u birçok tatil merkezinden farklı kılan bir özelliği var. O da her köşesinin farklı bir karaktere sahip olması ve her yaşa, her zevke uygun olanaklar sunması. Bodrum’daki tatilden mutlu dönmeniz bu nedenle büyük ölçüde beklentilerinize uygun bir noktada konaklamaktan geçiyor. Çok fazla alternatif arasında konaklayacağınız yeri daha kolay bulmanız için bu hafta size geniş beklentilere yanıt veren bir liste sunacağım. Eminim ki içlerinden biri gönlünüzü fethedecek.

Zamansız bir aşk gibi Bodrum… Hiçbir şey eskisi gibi değil derken yeniden kalbinizi kazanan, dünüyle bugünüyle hep sevilen ve hiç vazgeçilemeyen bir aşk. Her semti ayrı bir karaktere sahip. Lüksün ve eğlencenin merkezi Türkbükü, çocuklu ailelerin tercihi Gündoğan, günbatımının adresi Yalıkavak, bohem Gümüşlük, buz gibi deniziyle Akyarlar, şarkılara konu olan Bitez... Gelin birlikte Bodrum’un büyüsünü yaşayabileceğimiz, birbirinden keyifli konaklama adreslerine bir göz atalım.

m Boho Otel: Lobiden odalara kadar her yerde lebiderya manzarayla mest olacağınız bir adres. Büyüklükleri ve dekorasyonu birbirinden farklı 5 odasıyla mayıs-ekim arasında hizmet veriyor. Otel lezzetli kahvaltısı kadar, artizan mutfağından çıkan akşam menüsüyle de adından söz ettiriyor. m Casa Nonna: Kumbahçe’de Akdeniz mimarisinden esinlenerek yaratılan bir butik otel. Mavi Bayraklı denizi, özel plajı, SPA hizmetleri, lüks ve konforun birleştiği bir tasarımı var. Kendi tarlasında üretilenlerin kullandığı Akdeniz mutfağı ve deniz ürünleriyle de özel bir lezzet adresi. m Divan Otel: Renkleri ve tasarımıyla tam bir Akdeniz sıcaklığı yaşatan, klasikleşen Bodrum adreslerinden biri. Otelin farklı büyüklüklere sahip 60 konforlu odası var. 17 dönümlük alana kurulu otelde SPA ve sauna da mevcut. m Eskiceshme Otel: Eskiçeşme Mahallesi’nde hizmet veriyor. Ev konforunu yansıtmayı özellikle tercih eden bir otel. Farklı büyüklüklere ve tasarımlara sahip 38 odası var. Otel merkeze yürüme mesafesinde ama bulunduğu mahalle nedeniyle sakin bir noktada. m Mu Suites: İki kız kardeşin hayallerini gerçekleştirdikleri bir adres olarak açılmış. Her biri titizlikle dekore edilmiş, 7’si süit toplam 10 odası var. m No:81: 49 odalı bir otel. Odalar bahçe manzaralı, deniz manzaralı ve farklı konseptlere sahip süitler olarak ayrılıyor. Otelin içinde kendine ait gece kulübü de var. m Caresse, a Luxury Collection Resort & Spa: Asarlık mevkisinin en sakin ve gizli noktasında konumlanan otel, bünyesindeki ‘Dharma Detoks Klinik’le öne çıkıyor. 84 odalı otel, panoramik deniz manzarasına sahip. Leziz deniz ürünleri restoranı Barbarossa ve Buddha-Bar Beach otelin sahil kısmında. m Ramada Resort by Wyndham: Modern ve sade dekorasyonu var ve merkeze yakın. Otel birçok noktadan Kos Adası’nı da içine alan muhteşem bir manzaraya sahip ama benim favorim sonsuzluk havuzunda serinlerken Bodrum’u izlemek. m Amanruya: Göltürkbükü Demir mevkisinde 36 bağımsız taş villayla hizmet veriyor. Bu yaz için genişletilen Beach Club ve iskelesi, ‘Poolside Bar’ı ve taze hazırlanmış Japon esintili yemekler sunan Sushi by Amanruya otelin bu yıl fark yaratacak yenilikleri. m Rixos Premium Bodrum: Yenilenmiş konseptiyle konuklarına çok çeşitli etkinlik ve aktivite imkânı sağlıyor. Uzakdoğu restoranı Umi Teppanyaki, deniz ürünleri restoranı Kalamata, İtalyan restoranı L’olivo ve yeni pastanesi Patisserie Art ile misafirlerine etkileyici gastronomik deneyimler yaşatıyor. m Mandarin Oriental: Cennet Koyu’nda panoramik bir deniz manzarasına karşı her biri kendine ait özel açık alanı ve birçoğu sonsuzluk havuzunu içinde barındıran, 59 oda, 35 daire, 25 süit ve 13 villa olmak üzere toplam 132 adet konaklama ünitesiyle hizmet veriyor. m Susona Bodrum: Torba’daki otelin tüm odaları panoramik deniz manzarasına sahip. Frankie Beach Club ve bohem tarzda Malva Restaurant lezzet konusunda iddialı. m Club Med Bodrum: Kızılçam ve fıstık ağaçlarıyla çevrili, peyzajıyla oldukça etkileyici bir otel. Palmiye Spa ise Ege’nin sonsuz mavisi ve muhteşem yeşilinin buluştuğu bir mekânda, Uzakdoğu’dan Kuzey Avrupa’ya farklı kültürlerin geleneksel masajlarını sunuyor. m Hapimag Sea Garden Resort: Bodrum’un halen doğallığını koruyan koylarından Yalıçiftlik’teki otel deniz için Mavi Bayraklı üç koy alternatifine sahip. m Six Senses Kaplankaya: Avrupa’nın en büyük SPA merkezlerinden birini bünyesinde bulunduran otelin birbirinden güzel üç farklı plajı var. Kendi organik bahçesinden ve çevredeki yerel üreticilerden gelen malzemelerle hazırlanan yemekleri ve bütünsel wellness yaklaşımıyla dikkat çekiyor. m Khai Hotel: Ortakent Yahşi Yalısı’ndaki tesis 60 odayla misafirlerini ağırlıyor. Mavi Bayraklı plaj, odalara 50 metre uzaklıkta. m METT Hotel&Beach Resort: Condé Nast Traveller Middle East edisyonu Okur Ödülleri kapsamında, ‘2021’in En İyi Yeni Uluslararası Oteli’ de seçildi. Bodrum Marina’dan yalnızca birkaç dakika uzaklıkta ve büyüleyici bir manzaraya sahip. m The Marmara Bodrum: Merkeze hâkim konumu ve The Marmara kalitesiyle hizmet veriyor. Bodrum manzarasına hâkim konumdaki otel bu yıl Tuti Restaurant ve Pool Bar’da sunulan lezzetlerle gastronomi konusunda da oldukça iddialı.

Yazının Devamını Oku

Adriyatik’in incisi gönlümün birincisi

19 Haziran 2022
Geçen hafta kısa bir tur için Dubrovnik’teydim ve bu sevimli kent yine beni büyüledi. Dubrovnik’te gezerken ‘bir şehir nasıl bu kadar iyi korunabilir’ diye düşünüyor insan… 17’nci yüzyılda büyük bir deprem, 90’ların başında savaş atlatmış Hırvatistan. Ama zor olanı seçerek tarihini korumayı, kendini yenilemeyi ve turizmin merkezi olmayı başarmış.

Kendi dillerinde Hrvatska diye geçen ülke Akdeniz’in parlayan yıldızı. Ülkenin nüfusu bizdeki büyük şehirlerden az ama turist sayısı nüfusunun üç katı. Güneşin çok cömert davrandığı Hırvatistan’da birbirinden güzel 1.185 ada, 6 bin kilometre sahil şeridi, yüzlerce marina ve çok sayıda milli park var. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki Dubrovnik’e gidip 1.942 metre uzunluğundaki surlardan içeri girince adeta bir açık hava müzesinde gibi hissediyorsunuz. Pile veya Ploce kapılarının arkasındaki Tarihi Dubrovnik’in (Stari Grad) sokaklarında dolaşmak, Barok ve Rönesans mimarilerinin muhteşem eserleri arasında yürümek, geçmişin görkeminde kaybolmak gibi. 1458-1808 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun koruması altına giren şehir, vergi karşılığında Osmanlı topraklarında ticaret yapabiliyor ve Venedik’e karşı Osmanlı’nın korumasından yararlanıyordu.


Lord Byron’ın ‘Adriyatik’in İncisi’ olarak tanımladığı Dubrovnik şu anda en hareketli günlerini yaşıyor. 1 Kasım ile 1 Nisan arasındaysa adeta hayalet şehir oluyor. Önerim; şehri mutlaka tepeden seyredin. Ya teleferiğe binip şehrin ışıklarını boşlukta sallanarak izleyin ya da şehri saran dünyaca ünlü surlar boyunca uzun bir yürüyüş yapın. Üç farklı noktadan surlara çıkabilirsiniz. Saat istikametinin aksi yönde yaklaşık 1.5 saat yürümek size fazla geldiyse kısa yolları deneyebilirsiniz.

En kalabalık kapı: Pile

Yazının Devamını Oku

Dağların arasında doğanın kucağında

12 Haziran 2022
Kastamonu, nedense sonbaharla özdeşleşen bir rota. Kastamonu’yu sonbaharda anmak gibi bir alışkanlığım olmuş benim de. Oysaki ilkbaharı bir başka güzelmiş, yazı bir başka... Küre ve Ilgaz dağları arasında kalan kentin yüksek kesimlerinde kendinizi İsviçre Alpleri’nde gibi hissedebilirsiniz ama şehri sadece zengin doğasıyla anmak da haksızlık. Bu nedenle önce merkezde, tarihe doğru bir gezintiyle başlayalım yolculuğumuza.

Kent merkezine hâkim iki tepenin birinde tarihi kale, diğerindeyse saat kulesi var. Şehri kuşbakışı izlemek için bir tepeyi seçip tırmanmanız gerekiyor. Kale, 12’nci yüzyıla kadar uzanan bir geçmişe sahip ama ne yazık ki ilk halinden günümüze sadece iç kale kısmı kalmış.

Candaroğulları döneminde yapılan yenilemelerle bugünkü görüntüsüne kavuştuğundan bir Bizans yapısından çok Türk mimari özelliklerine sahip. İçinde sarnıçlar, zindan, kaçış tünelleri ve Bayraklı Sultan Türbesi var. 1885 yılından kalma saat kulesine çıktığınızda, şehir manzarasına karşı çayınızı yudumlayabileceğiniz bir de teras bulacaksınız.

10 metreden dökülen Ilıca Şelalesi

Devrime şahitlik edin

Yazının Devamını Oku

Krallara ev sahipliği yapan şehir

5 Haziran 2022
İlk gördüğünüzde doğasıyla sarhoş eden, sokaklarında dolaşırken tarihiyle büyüleyen eskiyle yeninin bir arada, uyum içinde yaşadığı bir yer... Kuruluşu milattan önceye dayanıyor. Amasya’da keşfedecek o kadar çok şey var ki her anın tadını çıkarmak için birkaç gününüzü ayırın.

Coğrafyanın babası sayılan Amasya doğumlu Strabo, belki biraz da mitolojik hikâyelerin etkisinde kalarak, şehrin kuruluşunu Amazonların kraliçesi Amasis’e atfetmiş. Arkeologlar şehirdeki yerleşimin MÖ 5.500 yılına uzandığını tahmin ediyor. Birçok kaynakta, kentin tarihi Hitit yerleşimiyle başlatılıyor. Fakat herkes Büyük İskender’in MÖ 4’üncü yüzyılda bölgeye gittiği ve Pontus Krallığı’nın onun ardından geliştiği konusunda hemfikir. Krallık doruk noktasına 2. Mithridates zamanında ulaşmış. Yeşilırmak Nehri’nin kıyısında dağların eteklerine oyulan ve günümüze dek ulaşan kral kaya mezarları da güçlü Pontus kralları için yapılmış. Şehir, MÖ 47’de Romalılara geçmiş. Ondan sonra da Amasya’da çok az iz bırakan Bizans’a. 1075’de Selçuklular tarafından alınmış. Osmanlılar döneminde padişahlar şehzadelerinin çekirdekten yetişmesini ister, bu amaçla eğitimleri için Amasya’ya gönderirmiş. Bu nedenle Amasya’nın yüzyıllardır süregelen unvanı ‘Şehzadeler Şehri’. Bu önemini Cumhuriyet tarihimizde de devam ettirmiş. Kurtuluş Savaşı’nın temellerinin atıldığı Amasya Kongresi’nin anısına dev bir Atatürk heykeli yapılmış.
Amasya Arkeoloji Müzesi

Şehrin koruyucuları

Amasya’ya yolunuz düştüğünde Selçuklu ve Osmanlı izlerini bugüne taşıyan ahşap evlerin ardındaki yamaçta konumlanan ihtişamlı kaya mezarları hemen dikkatinizi çekecek. Hele ki akşam ışıklandırıldığı saatlerde kaya mezarlarını seyretmek ayrı bir güzellik. 18 mezarın sadece kralların gömüldüğü yer olarak değil, aynı zamanda birer tapınak olarak da kullanıldığına inanılıyor. Kaya mezarlarını gezerken ‘Kızlar Sarayı’ tabelası dikkatinizi çekecek ama burada bir saray aramayın. Geçmişin ihtişamlı günleri için eski çizimler ve hayal gücünüz size yardımcı olabilir. Bölgede 1146 yılında Selçuklu Sultanı 1. Mesud’un bir cami, medrese, hamam ve saray yaptırdığı, ömrünün sonuna kadar bu sarayda yaşadığı biliniyor. Kaya mezarların tepesinde, Pontus döneminden kalma kalenin yıkıntılarını da görebilirsiniz.
Yeşilırmak Nehri kenarındaki tarihi sur duvarları üzerine bitişik nizamda inşa edilmiş, şehirle özdeşleşen 19’uncu yüzyıldan kalma evler, koruma altında...

Sanki ‘yerli Floransa’

Amasya’daki eski evlere bakarken ister istemez o klasik düşünce geliyor aklıma: Bu yapılar Avrupa’da bir şehirde olsaydı kim bilir nasıl değeri bilinirdi! Yeşilırmak kenarındaki tarihi sur duvarları üzerine bitişik nizamda inşa edilmiş, şehirle özdeşleşen 19’uncu yüzyıldan kalma evler, koruma altında. Bazıları çok güzel restore edilmiş, bazılarıysa kıymetinin anlaşılacağı günleri bekliyor. Geleneksel Osmanlı evlerinin tüm özelliklerine sahip yapılar; bodrum üzeri çıkılmış tek ya da iki kat, haremlik selamlık bir düzen, avlu ya da bahçe genellikle ortada; dışa kapalı bir görünüm; taşkın ikinci kat uygulamaları, cumbalar, içerinin görünmesini önleyen pencere kafesleri gibi özelliklere sahip. 19’uncu yüzyıl zenginlerinin nasıl yaşadığına dair fikir edinmenize yardımcı olan Hazeranlar Konağı, Osmanlı evlerinin en güzel örneklerinden.

Yazının Devamını Oku

‘100 mücevheriyle’ İstanbul’a yeniden ilanı aşk

29 Mayıs 2022
Kendi en büyük mücevher olan bu kadim kenti, geçmişin ve bugünün hikâyeleriyle anlattığımız ‘İstanbul’un 100 Mücevheri’ yayımlandı. Kitabı, Zeynep Şahin Tutuk ve benzersiz fotoğrafları çeken Halit Bilen ile beraber hazırladık. Bu şehre aşkımı, onu anlatma tutkumu bilirsiniz... Binlerce mücevher barındıran bu çok boyutlu kente farklı bir açıdan baktığımız kitabımızdan 10 nadide pırlanta seçtim size bu hafta.

İstanbul denince akla kimisi için Boğaz, martı, yalılar, Ayasofya, Süleymaniye, kültür, miras, Bizans, Osmanlı, Tarihi Yarımada gelir; kimisi içinse kaos, gökdelen, trafik, çarpık yapılaşma, kalabalık, gürültü kirliliği ve dahası…

İstanbul’u tek boyutlu bir şehir olarak değerlendirmek imkânsız. Onu ilginç kılan da bu büyülü harmanı!

Bazen aynı yere kim bilir kaçıncı kez bakınca yeni bir detay gösteriyor. Onu keşfetmek isteyenleri binlerce yılın renkli, coşkulu, acı tatlı izleri üzerinde yükselen bir köprüden geçiren; her adımda Roma’dan Cumhuriyet’e, Bizans’tan Osmanlı’ya selam verdiren bir şehir. Sanırım bu yüzden onu keşfetme ve anlatma tutkum hiç bitmiyor.
Bu hafta raflardaki yerini alan ‘İstanbul’un 100 Mücevheri’ benim 28’inci kitabım; kitaplarımın 17’si İstanbul üzerine… Ama her defasında sanki ilk İstanbul kitabım çıkıyor gibi heyecanlandığımı fark ediyorum. Birisi filizlenirken bir diğer kitabın tohumu düşüyor kalbime ve biliyorum ki daha yüzlerce hatta binlerce mücevher çıkar bu şehirden.

Kitabı 19 Mayıs’la 29 Mayıs arası bir tarihte çıkararak bu eşsiz şehri bize miras bırakanlara da bir saygı selamı yollamak istedik. Bu yazı da tam 29 Mayıs’ta, fethin yıldönümünde yayımlanarak bu selamın perçini oldu.

Fetihle armağan edilen, Kurtuluş Savaşı ile işgalden kurtulan İstanbul’un 100 mücevheri var sayfalarımızda. Müzelerden camilere, parklardan saraylara İstanbul’u 100 farklı yerden göreceksiniz. İmparatorlar, mimarlar, valide sultanlar, paşalar ve daha sayısız isim, sayfalarda gezinirken size eşlik edecek.

Bu hafta kitabımdan tadımlık birkaç rotayı paylaşmak istedim; hem en kısa zamanda sayfalarda kavuşmamıza vesile hem de bu güzel günlerde şehri keşfetmenize ilham olsun diye.

Yazının Devamını Oku

Çölün ve denizin renkli dünyası

22 Mayıs 2022
Bu hafta size askeri bölge olarak yapılıp turistik bir vahaya dönen Şarm el-Şeyh’i anlatacağım. Sina Yarımadası’nın güzel bir noktasındaki bölgede deniz suyu sıcaklığı yıl boyu en az 20 derece. Dünyanın en renkli mercan resifleri de burada, uçsuz bucaksız çöl de. Ve en güzeli Mısır, sadece buraya gidecek Türk turistlere vizeyi tamamen kaldırdı, bilginize...

Televizyon programım ‘Ayrıcalıklı Rotalar’ın çekimlerinde çok yoruluyorum. Ancak bu program aynı zamanda en çok beslendiğim kaynağım. Mesela geçen hafta çekim için Mısır’daydık ve güzel bir haberim var; Mısır’ın 20-45 yaş arasındaki Türklerden istediği turist vizesi sadece Şarm elŞeyh için kaldırılmış. Sina Yarımadası’nın en güzel noktasındaki bu tatil beldesi Türkler için bu nedenle de artık daha cazip bir hale geldi. Kahire’ye 488 kilometre uzaklıktaki, yıl boyunca deniz suyu sıcaklığının 20 derecenin altına inmediği Şarm el-Şeyh, Avrupa ülkelerine olan yakınlığı, denizaltı zenginlikleriyle yıldızı yükselen yerlerden biri.

Şarm el-Şeyh’ten önce Sina Yarımadası hakkında bilgi vermeli. Burası Hz. Musa’ya On Emir’in indirildiği ve Mısır’dan atılan Yahudilerin İsrail’e giderken geçtikleri yer. Bizim gündemimize Mısır ile İsrail arasındaki savaş dolayısıyla giren yarımada, Afrika ve Asya kıtaları arasında. Mısır’ın Süveyş Kanalı’nı millileştirmesinden sonra 1956’da İsrail ordusu Sina’ya girmişti.

1967’deki Altı Gün Savaşı’nda İsrail’in eline geçen yarımada, 1978’deki Camp David Antlaşması’ndan sonra Mısır’da kaldı. Topraklarının yüzde 90’ını çöllerin kapladığı, 1914’e kadar çoğunu Osmanlı’nın görevlendirdiği hıdiv unvanlı valilerin yönettiği Mısır, Eski Dünya’nın Yedi Harikası’ndan ikisi olan Gize Piramitleri ve İskenderiye Feneri’nin de olduğu yer. Başkent Kahire, Afrika’nın en büyük şehri.

Şarm el-Şeyh’te güneş 12 ay boyunca cömertliğini esirgemiyor. Bölgenin en güzel özelliği nemsiz havası; gündüzleri denizdesiniz ama geceleri bir hırka giymeyi gerektirecek kadar serin. Denizin altı da muhteşem, üstü de. Burada doğanın tadını çıkarmak için ister çölde safari ve deve turu yapın, ister tekneyle Kızıldeniz turu. Ama önce gelin merkezde ufak bir tur yapalım.

Mısır’ın en önemli turizm merkezlerinden biri burası. Bu şehir aslında, 1967’deki Mısır-İsrail savaşı esnasında, İsrailliler tarafından askeri amaçlarla kurulmuş. Yapılan antlaşmalarla daha sonra Mısır’a verilmiş. 1980’lerde birbiri ardına açılan otellerle turizmin başkentliğine soyunan Şarm elŞeyh, İstanbul’a sadece 2.5 saatlik uçuş mesafesinde.
Çarşısı (üstte) ‘1001 Gece Masalları’nı aratmayan Şarm el-Şeyh’teki tesisler çok lüks konaklama deneyimleri sunuyor.

Eski Çarşı’yı görün

Her türlü turistin ihtiyacına cevap veren bu şehirde otantik dokuyu hissetmek isterseniz yolunuzu çarşıya çevirin. Alışveriş sevenlere önerim, Eski Çarşı. Burada sıradışı mimarisiyle dikkat çeken Sahabe Camisi’ni gezip görmeyi ihmal etmeyin. 2017’de açılan camide Osmanlı mimarisinin etkileri görülüyor. El Mustafa Camisi’nden sonra şehirdeki ikinci büyük cami olan El Sahabe’nin minareleri 76 metre.

Yazının Devamını Oku

Kızıl çöllerin renkli ülkesi

15 Mayıs 2022
Uzun bir aradan sonra yolumu yeniden Ürdün’e düşürdüm. Dolu dolu geçen 4 günde Ortadoğu’nun bu güzel ülkesi beni yine ve yeniden etkisi altına aldı. Haydi sırtımızı çöl rüzgârına verip atlayalım bir uçan halıya ve bakır rengi topraklarıyla, binlerce yıllık tarihiyle, stratejik konumuyla dünyanın gözdesi olmayı başarmış Ürdün’e doğru bu defa birlikte yola çıkalım.

Krallıkla yönetilen Ürdün, Suriye, Irak, Lübnan, Filistin, Suudi Arabistan ve Mısır’la olan sınırları sayesinde Ortadoğu’nun en çok sınır komşusuna sahip ülkesi. Batı Şeria toprakları Ürdün tarafından 1950’de ilhak edilmiş. Ama 1967’deki Arap-İsrail Savaşı sonucunda İsrail’in kontrolüne geçmiş ve Ürdün-İsrail sınırı yeniden yapılanmış. Ürdün Kralı II. Abdullah’ın eşi, Rania Abdullah aslen Filistinli. Ülke nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan Filistinlilere vatandaşlık hakkı tanıyan tek Arap ülkesi Ürdün. Ortadoğu’da petrolü ve doğalgazı olmayan nadir ülkelerden olsa da Ürdün dinarı, dünyanın en güçlü para birimlerinden. Çöl toprakları ile verimli Ürdün Vadisi arasındaki başkent Amman, İstanbul gibi 7 tepeye kurulmuş. Tarihi 7 bin yıl öncesine uzanan, taşın başrolde olduğu şehirde Batı Amman modern yapılaşması, Doğu Amman ise tarihi ve otantik dokusuyla dikkat çekiyor. Amman merkezde, sanki Eminönü’nü hatırlatan baharat dükkânları, kilimler ve geleneksel ürünler satan mağazalar, yerel tatlıcılar var.

Kaleye çıkıp şehri izlemeli

Şehri tamamen görmek için kale en ideal yer. Eski adı Philadelphia olan Amman’ı oluşturan 7 tepeden biri, bu tepe. Buluntulardan bölgede cilalıtaş devrinden beri yerleşim olduğu tahmin ediliyor. Avrupa’yı gotik mimariyle tanıştıran Emeviler döneminden kalan bir saray, bir Bizans kilisesi ve Herkül Tapınağı’na ait kalıntıların bulunduğu tepeyle süslenmiş Amman; eteklerindeyse Roma dönemine ait 1.800 yıllık ve 6 bin kişilik bir antik tiyatro var. Amfi tiyatroya bir de karmaşık yeraltı geçit sistemi kurulmuş.

Tarihi 7 bin yıl öncesine uzanan, taşın başrolde olduğu şehirde Batı Amman modern yapılaşması, Doğu Amman ise tarihi ve otantik dokusuyla dikkat çekiyor.

Yazının Devamını Oku