Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu

2007 kışında havalar nasıl olacak

8 Ocak 2007
Uzun vadeli iklim tahminleri, turizm, tarım, ulaşım, tekstil, ekonomi ve kışla mücadele başta olmak üzere birçok sektör için çok önemli. Bu nedenle yılın bu ilk yazısında "Kış dahil olmak üzere bu yıl havalar nasıl geçecek?" sorusuna bir açıklama getirmek istiyorum.

Havaların soğumasına rağmen bugünlerde hálá pek çok insan havalarla ilgili bir şeylerin yanlış gittiğini düşünüyor. Hálá havada bir tek kar kristali bile göremeyenler var. Bu işe sadece insanlar değil bir türlü kış uykusuna yatamayan hayvanlar ve göç etmeyen kuşlar da şaşmış durumda. Kalın yün çoraplara, eldiven, kazak ve paltolara da rağbet eden yok.

Almanya son 500 yılın en sıcak sonbaharını yaşadığını ilan etti. Avrupa Alpleri son 1300 yılın en sıcak sonbaharını yaşadı. Sıcak havada yerde hemen eriyip gideceği için kayak sezonunu suni karla başlatmak için kartoplarını bile ateşleyemediler. Böylece kuzey yarımkürede pek çok insan kışa terleyerek girdi. Güney yarımkürede yaz mevsimini yaşayan Avustralya ise bu yüzyılın en büyük kuraklığıyla mücadele ediyor.

*

Birçok insan "kar krizine" küresel ısınmanın neden olduğuna inanıyor. OECD bile küresel ısınmadan dolayı alçak seviyelerdeki kış turizm tesislerinin kısa bir süre sonra kullanılamayabileceğine yönelik uyarı yaptı. Avrupa’da bazı bankalar, 1500 metrenin altındaki kayak tesislerine yeterince kar yağmayacağından korktuğu için artık kredi vermiyor. Bu nedenlerden dolayı, Avrupa’da kayak sektörü insanları, iyi kayak şartlarını aralık ayında değil daha sonraki günlerde ve alıştıkları yerlerde değil buzulların bulunduğu dağların daha yüksek zirvelerinde bulacakları konusunda eğitmeyi düşünüyor.

Bütün bunlara rağmen önümüzdeki aydan itibaren havaların normale döneceğine dair önemli işaretler de var. Örneğin, deniz yüzey sıcaklıkları Pasifik Okyanusu’nun ekvator bölgesinde normalinden 1 derece daha sıcak. Bu da El Nino’nun artık olgunluk safhasına ulaştığını gösteriyor. Tahminlere göre El Nino, nisan ayına kadar zayıflayıp kaybolacak. Bu nedenle Avustralya Ulusal İklim Merkezi, tarımsal üretime zarar veren, barajları kurutan, binlerce hektarlık orman ve çalı yangınına neden olan kuraklığın yakında sona ereceğini sevinçle açıkladı.

Bilimsel yöntemlerle yapılan iklim tahminleri, günlük hava tahminlerinden farklıdır. Onlar sıcaklık ve yağış gibi iklim elemanlarının 30 yıllık ortalamalarının üzerinde veya altında olup olmayacağını söyler. Burada sözü geçen 30 yıllık ortalama, yani mevsim normali şu an 1971-2000 yılları arasındaki süredir. Gerçekte ise "mevsim normali" gibi gözlenmiş bir hava yoktur. Bunlar iklim tahminlerinde sadece kıyas için kullanılırlar.

Şu an Uluslararası İklim Tahmini Araştırma Enstitüsü’nün (IRI) ülkemizi de içine alan bölge için yaptığı iklim tahminleri; 1. Ocak-Şubat-Mart, 2. Şubat-Mart-Nisan, 3. Mart-Nisan-Mayıs, 4. Nisan-Mayıs-Haziran, gibi 4 dönem için mevcuttur.

*

Bu tahminlere göre, ülkemizde sadece birinci tahmin döneminde Doğu Karadeniz’de ve ikinci tahmin döneminde Orta Karadeniz’de yağış miktarları mevsim normallerinin üzerinde olacak. Hava sıcaklığının da sadece birinci tahmin döneminde tüm Türkiye’de mevsim normallerinin üzerinde olması bekleniyor. Özetle, IRI’ya göre 2007 kış mevsimi ocak ayının son günlerine doğru kendini iyice göstermeye başlayacak ve bu yıl uzun yıllar ortalamasında bir kış mevsiminin yaşanacak. Sadece ocak ayında arada bir kar yağıp, don olacak ama hava sıcaklıkları biraz yüksek olacağı için daha fazla erime ve donan yağmurla birlikte kara yollarındaki siyah ve gizli buzlanma problemi artabilecek.

Yeni yılda sizlere afetsiz, bol karlı ve yağmurlu günler dilerim...
Yazının Devamını Oku

Su elde etmenin değişik yolları

25 Aralık 2006
Kocaeli’ndeki Yuvacık Barajı’nda suyun bitmesinin ardından sanayi durma noktasına geldi, yerel yönetimler ve halk sıkıntıda. Klasik yollardan gidilerek kısa vadede bu susuzluğa çözüm bulunamadı. Öyleyse şimdi su elde etmenin bilinmeyen ilginç yöntemlerini konuşmalıyız. Bizde pek konuşulmayan ama dünyanın değişik yerlerinde kullanılan ve/veya tartışılan su elde etmenin başka bilimsel yöntemleri var. Bunların bazıları size Zihni Sinir Projeleri’ni hatırlatabilir, ya çok pahalıdır; ya da çok tartışmalı. Benden hatırlatması, seçim sizin!

Suni yağmur: Su buharı, buz kristalleri ve bulut damlacıkları olarak havada bulunan su, ancak yağış (yağmur, kar ve dolu vb.) olarak yer yüzeyine inince kullanılabilir. İçlerindeki meteorolojik şartların uygun olmadığı hallerde bulutlar yağış bırakamaz. Bu tür bulutlara müdahale edilerek suni yağmur yağdırılabileceği düşüncesiyle dünyanın çeşitli yerlerinde uzun yıllar denemeler yapılmıştır. Bazı durumlarda suni yağmur yağdırmanın mümkün olduğu belirtilmiş ise de bugüne kadar yapılan çalışmalardan elde edilen sonuçlar çok çelişkili bulunduğundan bu uygulama büyük ölçüde terk edilmiştir.

Havadaki nemi yoğuşturmak: Havadaki suyu sızdırıp alabilmek için teklif edilen ikinci bir yol, nemli havayı soğutup içindeki suyu bir yüzey üzerinde toplamaktır. Yazın görmüşsünüzdür klimalardan yollara su damlar veya klimalardan çıkan sular plastik borularla uzaklaştırılır. Benzer şekilde nem alıcı cihazlar da havadaki nemi suya dönüştürür. Tropiklerdeki küçük adalar için önerilen bu yöntem henüz denenmemiştir.

*

Suyun yüzeysel akışını artırmak:
Su toplama havzalarında suyun tutulmaksızın ve süratle su rezervlerine ulaşabilmesi gerekir. Bu nedenle su havzaları ya tamamen ağaçsızlandırılır ya da daha az su tutan türden ağaçlar ekilir. Bu yöntemle yüzeysel su akışında ABD’de Colorado eyaletinde yüzde 22, Kuzey Carolina’da yüzde 11 artış elde edilmiştir. Arizona’da su havzalarındaki çalılıkların sökülüp yerlerine çim ekilmesiyle yüzey akışında 300 kg’ma kadar varan artışlar sağlanmıştır.

Suyun havayla temasını kesmek: Sıcak aylarda açık göl yüzeylerinden buharlaşma yoluyla gerçekleşen büyük su kayıplarını azaltarak önemli su kazancı sağlamak da mümkündür. Bunun için naylon örtü veya bazı kimyasal maddelerle su yüzeyinin havayla olan temasının kesilmesi en yaygın olarak önerilen yöntemdir. Örneğin, Güney Galler’de (İngiltere) 800 hektarlık bir rezervuarda, kimyasal maddeler yardımıyla, buharlaşma kaynaklı su kaybında yüzde 20’lik bir azalma sağlandığı bilinmektedir.

Rüzgár perdeleri kullanmak: Göllerin etrafına rüzgár perdeleri koymak suretiyle göl üzerindeki rüzgárı ve dolayısıyla da buharlaşmayı azaltmak mümkündür.

*

Rezervuarların yüzeyini soğutmak:
Göllerin derin kısımlarındaki nispeten daha soğuk olan suyun yüzeye pompalanması ve su yüzeyindeki buharlaşmayla su kaybının azaltılması mümkündür. Örneğin göllerdeki su yüzeyinin sıcaklığını 10 Co düşürebilirseniz su yüzeyinden buharlaşmayla olan su kaybını yarı yarıya azaltmış olursunuz. En iyisi budur!

Dünyadaki emsalleri gibi, büyükşehir belediyelerimiz başta olmak üzere, yerel yönetimler su kaynaklarını artık bilimsel esaslara göre yönetmelidir. Bu iş hava durumu bilgilerini TV’den ya da meteoroloji istasyonundan alarak yapılamaz. Yerel yönetimler ve baraj işletenler mutlaka meteoroloji bilimi ve mühendisliğinden gerektiği gibi yararlanmalıdır.
Yazının Devamını Oku

Durgun havalarda halk sağlığını korumak

18 Aralık 2006
Geçirdiğimiz sisli, puslu ve güneşli günlerde gittiğim hastaneler üst solunum yolundan şikáyet eden hastalarla doluydu. Çünkü havanın tehlikeli bir şekilde durgun olduğu bu günlerde halk sağlığını korumak için hiçbir önlem alınmadı.

İki hafta oldu ama gribin etkisinden hálá kurtulamadım. Hani grip ilaç kullanırsan bir haftada, kullanmazsan yedi günde geçerdi! Geçemedi, çünkü yüksek seviyede hava kirliliği sürdüğü sürece hastalıklarda ve ölümlerde büyük artışlar olur. Hava kirliliğiyle solunum problemleri ve kalp krizleri arasında birebir bir ilişki vardır. Bu risk çocuklar, hamileler, yaşlılar, astım, bronşit, kalp hastalarıyla beraber dışarıda çalışanlar için çok yüksektir.

*

"Y", haritalarımızda yüksek basınç merkezlerini gösterir. Bu merkezlerin bulunduğu alanlarda hava şartları fazla değişmez. Bu merkezlerde havanın aşağıya doğru çökerek ısınmasından dolayı bulut ve yağış yoktur, ayrıca hava sisli, çok sakin ve durgundur. Böyle günlerde, sisle birlikte smog, yani tehlikeli bir hava kirliliği problemi de görülür.

Hava kirliliği, hava uzun süre durgunlaştığı zaman büyük bir halk sağlığı problemine dönüşür. Böyle hava kirliliğinin dünyada çeşitli ülkelerde öldürücü etkileri görülmüştür. Yoğun endüstri bölgelerinde kronik bronşitlerin, astımlı hastalarla yaşlı insanlarda kalp rahatsızlıkları riskinin, fotokimyasal smog olayının yoğunlaştığı şehirlerde görme bozukluklarının artması, akciğer kanserinde hızlı artış görülmesi tamamen hava kirliliğiyle ilgilidir. Hava kirliliği olayı sisle birleşip smog oluştuğunda daha fazla zarara neden olur. Çünkü havadaki kükürtdioksit sis damlacıklarıyla birleştiğinde sülfürik asite dönüşür. Bu çok sağlıklı insanlarda bile ciğer fonksiyonlarını azaltır, göze, buruna ve boğaza zarar verir.

Bu nedenle, birçok ülkede Hava Kalitesi Endeksi belli bir değere ulaşınca halka "smog uyarısı" yapılır. Biz de kışın adına "pastırma yazı" dediğimiz güneşli kış günlerinde günümüzü smog tehlikesine göre planlamalıyız. Böyle günlerde mümkün olduğunca dışarıda güç sarf etmemeliyiz. Bu nedenle, ABD’de birçok okul afet acil yardım planlarına uygun olarak bu günlerde tedbir olarak okul bahçesinde beden eğitimi dersini yapmamakta ve öğrencilerin teneffüste dışarı çıkmasına müsaade etmemektedir.

*

Hava kirletici emisyonların birincil kaynakları motorlu araçlar, endüstri, enerji santralları ve konutların ısıtılmalarıdır. Bu nedenle havanın durgun olduğu günlerde özel araçlarda tek olarak trafiğe çıkmak yerine otomobil havuzu oluşturulmalı, toplu taşıma araçlarına yönelmeli ya da evde çalışılmalıdır. Bazı fabrikalarda üretimine ara verilmeli ve güneşli günlerde gündüz binaların ısıtılması için kaloriferlerin yakılmasına izin verilmemelidir.

Araçların boşta çalıştırılması da smog’a neden oluyor. Aracınızı gereksiz yere boşta çalıştırmayın; park edince hemen kontağı kapatın. Otomobillerin 10 saniyeden fazla boşta çalışması motoru yeniden çalıştırmaktan daha fazla yakıt harcamasına neden olur. Benzer şekilde aracınızı hareket ettirmeden önce de uzun süre boşta çalıştırmayın. Kontağı çevirdikten 30 saniye sonra hareket edebilirsiniz. Örneğin Kanada’da her gün herkes otomobilinin boşta çalışma süresini 5 dakika azaltsa her yıl atmosfere 1 milyon ton CO2 atılmamış olacak. Bu nedenle, yurtdışında araçların gereksiz yere boşta çalıştırılmasını yasaklayan kanunlar var.

Lütfen güneşli ve durgun günlerde zehir solumamamız için diğer ülkelerde olduğu gibi herkes biraz duyarlılık göstersin.
Yazının Devamını Oku

Yüksek hava basıncı kilolarımızı artırır mı

11 Aralık 2006
Geçtiğimiz haftalar Türkiye üzerinde bulunan yüksek basınç merkezleri nedeniyle hava durumumuz pek değişmedi ve sisli, puslu ve kirli havalarla karşılaştık. Peki, yüksek hava basıncı baskül üzerindeyken bizi daha ağır gösterebilir mi?

Geçtiğimiz günlerde meteoroloji haritaları üzerinde bir yüksek basınç merkezinde hava basıncının 1035 mb civarlarında olduğunu gördüm. Benim merak ettiğim konu, bu hava basıncı gerçekten çok yüksek bir hava basıncı mıydı? Ama birçok insan gibi arkadaşlarımın derdi ise günden güne artan kilolarıydı. Kilolu bir arkadaşımın iddiasına göre yüksek hava basıncı altında teraziler/basküller bizi daha ağır gösteriyor!

*

Dünyada deniz seviyesinde ölçülmüş en yüksek hava basıncı, 1968 yılının aralık ayında 1084 mb olarak Sibirya’da ölçülmüş. Meteoroloji literatüründe 1045 mb civarında hava basıncına sahip basınç sistemlerine kuvvetli yüksek basınç sistemi denir. 1013.25 mb ise deniz seviyesindeki ortalama hava basıncıdır. Ekim 1979’da Tip adlı tayfunda ölçülen 870 mb ise dünyada deniz seviyesinde gözlenmiş en düşük hava basıncından biridir.

*

Hava molekülleri sürekli olarak hareket halindedirler; birbirleriyle ve etraflarındaki her şeyle olduğu gibi bizimle de çarpışırlar. Örneğin ılık bir sonbahar gününde bir hava molekülü diğer moleküllere veya bize saniyede 10 milyar kez çarpar. Bir insana çarpan hava molekülü geriye doğru sıçrarken insana da hissedemeyeceği büyüklükte bir kuvvet uygular; birim alana gelen bu kuvvete "basınç" denir. Deniz seviyesinde hava moleküllerinin bir santimetre kareye uyguladığı kuvvet ise yaklaşık olarak 1 kilogramdır. Bu kuvvet bütün yönlerde eşit olarak uygulanır. Hava basıncı ve havanın içerdiği nem miktarına göre değişebilen dünya atmosferinin ortalama toplam kütlesi yaklaşık 5000 trilyon tondur.

Böylece, hava moleküllerinin sahip oldukları ağırlık nedeniyle yeryüzüne uyguladıkları kuvvete, "atmosfer basıncı" veya "hava basıncı" denir. Atmosfer basıncını ölçmeye yarayan aletlere de barometre denir. Bu nedenle, eski zamanlarda yapılan hava tahminlerinde yaygın olarak barometrelerden yararlanılıyordu. Barometrenin keşfinden sonra, barometre sabit bir yükseklikte tutulsa dahi, hava basıncının yükselip alçaldığı fark edildi. Fırtınalı havalarda, barometrik basınç daha düşük olma eğilimindeydi. Sakin hava koşullarında ise basınç, daha yüksek ölçülmekteydi. Basınç düşmeye başladığında, bu "kötü hava" koşullarının yaklaştığının işaretiydi. Eğer basınç artmaya başlıyorsa, bu da "iyi hava" koşulların yaklaşmaya başladığını gösteriyordu.

*

Şimdi gelelim kilolarımızla ilgili sorulara: Bir kişinin ağırlığı değişen hava basıncıyla günden güne değişir mi? Ya da yüksek basınçlı günlerde hava kolonununüzerimize uyguladığı basınç baskülde kilolarımızı artırır mı? Külte, ne kadar madde içerdiğinizle ilgilidir ve bulunduğunuz yere veya bizi etkileyen hava basıncına göre değişmez. Şüphesiz ağırlık, bizim terazi üzerinde ne kadar kuvvet uyguladığımızla ilgilidir. Fakat hava kolonu tarafından oluşturulan atmosferik basınç kişiye her yönden (yukarıdan, aşağıdan ve yanlardan) eşit olarak uygulanır. Bu nedenle ağır atmosferin ya da yüksek hava basıncının insanların terazi üzerine daha fazla kuvvet uygulamasına neden olamaz.

Yani bu konuda da havayı günah keçisi yapmaktan vazgeçip biraz kendimize (yani yediklerimize) bakalım!
Yazının Devamını Oku

Kellik için yeni bir web sitesi güzel saç için hava durumu

4 Aralık 2006
Seyahate çıkmadan önce saç bakımı yaptırmak aklımıza gelen ilk şeylerden biridir. Ama gittiğimiz yerdeki hava şartlarının saçımızı nasıl etkileyeceğini pek bilmeyiz. Son günlerde bir seyahat vesilesiyle daha dikkatlice bakınca, saçlarımın alnımın her iki yanında gerileyerek körfezler oluşturmaya başladığını fark ettim. Kısa bir panikten sonra bir doktor ve saç dökülmesi sorunu olanların dostu olan bir siteden gerçeği ve tedavisini öğrendim.

Çünkü Aristo’nun iddia ettiği gibi hadımlar, kadınlar ve çocukların yanı sıra bir de bende saç dökülmesi olmaz diye düşünüyordum. Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dermatoloji Klinik Şefi Doç. Dr. Adem Köşlü’nün web sitesini okuyunca, bendeki saç dökülmesinin "tarihi bitmemiş bir senfoni" olduğunu ve bir tedavisinin de bulunduğunu öğrenip kocakarı ilaçlarına, daha başlamadan son verdim.

*

Bir meteoroloji profesörü olarak birçok cisim gibi insan saçının da havada bağıl nemin artmasıyla uzadığını biliyordum. Bu nedenle meteorolojide bağıl nemi ölçmek için saç higrometreleri kullanılır. Bunun için de daha çok sarışın İtalyan saçları tercih edilir. Bu aletler saçın değişen uzunluğuna göre o hava şartlarında bir yüzeyden suyun buharlaşmasıyla yoğuşması arasındaki denge hakkında bize fikir verir. Örneğin saçı biraz uzun olanlar kafalarını biraz kullanırlarsa bağıl nemi de her an ölçebilirler.

Bu nedenle, bir yerden başka bir yere giderken saçlarınızın modelinin değişme ihtimali de olduğu unutmayın. Örneğin, bağıl nemi yüksek olan bir yerden düşük olan bir yere giderken kişinin saçları birdenbire kıvır kıvır olabilir. Sade, ince ve pürüzsüz görünen düz saç için yüksek nem büyük tehlikedir. Böylece birçok kadın yüksek nemde zaman zaman kıvrık saç krizine girebiliyor. Ayrıca, çok kuru havalar statik elektrik üretir ve ince saçları tüy gibi kabartıp havada uçurur. Kalın ve dalgalı saçlar ise tuhaf püsküller, düşük kákül ve cansız bukleler oluşturur.

Böyle bir günde saç kestirip saçınıza yeni bir şekil verdirmek de iyi bir sonuç vermeyebilir. Bu nedenle ABD’de kafasını çalıştıran meteorologlar, "yarın hava üç beş derece, yağdı yağmadı" gibi sıradan hava tahminleri yerine "saç bakım hava durumu" da sunuyorlar. Intellicast adlı web sitesi bir zamanlar ABD için günlük saç kıvırcıklık durumu tahminini de veriyordu.

*

Doçent Köşlü, saç dökülmesi sorunu olanların dostu olan sitesinin (http://www.alopesi.com/) adındaki alopesi kelimesini batıdaki gibi saç dökülmesi anlamında kullanıyor. Yaşla birlikte erkeklerde meydana gelen saç dökülmesi oldukça özgün görünümlere sahip. Günümüzde kullanılan erkek tipi kelliğin derecelendirilmesi "Norwood - Hamilton Sınıflandırması"na göre yedi basamaklı. Benim gibi siz de kelleşmenizin hangi basamakta olduğunu ve ne tür tedavileri bulunduğunu Sayın Köşlü’nün alopesi sitesinden öğrenebilirsiniz.

Özetle ve özellikle bütün erkeklerin (bazı çocuk ve kadınlar ile birlikte) "kellik korkusu"nu yenmesi ve tedavide kocakarı ilaçlarıyla daha fazla saç kaybetmemesi için alopesi web sitesini okumasını tavsiye ederim. Kadınların korkusu olan saç modellerini koruyabilmesi için de başta bağıl nem olmak üzere hava durumu bilgilerine daha fazla dikkat etmesi gerekiyor.
Yazının Devamını Oku

Kendimizi afetlerden ancak kendimiz koruyabiliriz

27 Kasım 2006
Geçtiğimiz günlerde yapılan "Afet-2006 Arama ve Kurtarma Tatbikatı"nın en iyi tarafı, İstanbul’un 5 ilçesindeki öğrencilerin "çök, kapan, tutun" pozisyonu alarak, sıraların altında sarsıntının durmasını beklemesi oldu. Aslında, "İstanbul’daki herkes depreme hazır olduğunda İstanbul depreme hazır olacaktır" ilkesine uygun bir şekilde aynı anda İstanbul’da bulunan herkesin her yerde "çök, kapan, tutun" hareketini yapması gerekirdi.

Bizler birey olarak hazır değilsek İstanbul veya Türkiye depreme asla hazır olamayacaktır. Bu nedenle, depreme hazırlık sadece devletin, Kızılay’ın, belediyenin, valiliğin, vb.’nin işi değildir. Afet bilinci ve afetlere hazırlık bireylerin güvenli yaşam kültürünün bir parçası olmalıdır. Binalarımız sağlam ve eşyalar sabitlenmiş; Kızılay, belediye, valilik, askeriye, vb. kurumlar depreme tümüyle ve tam olarak hazırlanmış olsa dahi; deprem anında bulunduğumuz her yer için en doğru davranış şeklini bilmiyorsak depreme yine de hazır değiliz.

Bu nedenle depremin başlamasıyla birlikte ilk üç saniye içinde bulunulan yere göre korunmak için neler yapmak gerektiğini herkesin bilmesi lazım. Peki deprem geçtikten sonraki üç dakika içinde neler yapacağız? Küçük kanamaları kim durduracak ve yangınlara kim müdahale edecek? Büyük bir depremde herkes her şey için ambulans, itfaiye gibi bir yerden yardım beklenmemeli; bu konuda bireysel hazırlıklarını önceden yapmalıdır.

*

Bildiğiniz gibi deprem gibi afetlerin ilk dakikalarında herkes kendi başınadır. Yani afetlerin ilk dakikalarında, bizi sadece kendi hazırlığımız ve bilgimiz koruyacaktır. Dünyanın hiçbir yerinde polis, itfaiye, askeriye, arama kurtarma ekipleri, vb.’nin tüm bireylere anında ulaşması mümkün değildir. Uluslararası standartlara göre afet sonrası altın saatler olarak adlandırılan ilk 72 saat için her bir bireyin hazır olması şarttır.

Bunun için de küçük yaştan itibaren halkta güvenli yaşam tarzı geliştirmeliyiz. Güvenli yaşam, her türlü tehlikenin getireceği zararlardan korunarak (yani bilgili ve hazırlıklı olarak) yaşamaktır. Bireyler ve toplumlar her türlü tehlike karşısında hazırlıklı olabilmek için de gerekli ve doğru bilgiyle donanmış olmalıdır. Bunun için yılın her günü oluşabilen deprem ve yangınlar; sonbahar ile birlikte kuvvetlenen rüzgárlar; kışın yağan kar; ilkbaharda sağanak yağışlar, seller, yıldırım ve heyelanlar; yazın güneşlenme, sıcak hava dalgaları ve orman yangınları; vb.den korunmak için temel bilgileri öğrenmeli ve çocuklarımıza da öğretmeliyiz.

*

Bu nedenle Kızılay, Amerikan Kızılhaç’ının desteği ve Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu’nun işbirliğiyle, çocuklarda afetlere hazırlık bilincinin geliştirilmesi konusunda bir çalışma başlatıp ilköğretim okullarının 4. 5. ve 6. sınıflarında okutulmak üzere "Kızılay ile Güvenli Yaşamı Öğreniyorum" adlı bir kitap hazırlattı. Böylece öğretmenlerimiz tarafından kitaptaki konuların yıl boyunca işlenmesinde gösterilecek hassasiyetle ülkemizde bilinçli bir nesil yetiştirilmesi mümkün olacaktır.

Aslında bu kitapla çocuklar vasıtasıyla çocukların ana babalarına ve öğretmenlerine de ulaşılmak hedeflendi. Şu an bu konuda güvenilir tek kaynak olan bu rehber kitap İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Konya Selçuklu Belediyesi gibi sponsorlar tarafından sınırlı sayıda da olsa bastırılıp öğrencilere ücretsiz olarak dağıtılmaya başlandı. Fakat bu kitabın çok daha fazla sayıda bastırılıp bir an önce ülke çapında tüm çocuklara ulaştırılması gerekmekte. Bu nedenle kitabın basımı ve dağıtımı için sponsor olmak isteyenlerin Kızılay Eğitim Bölümü ile (0312 244 49 00) temasa geçmesi büyük önem taşıyor. Kimse unutmasın lütfen, "ancak hepimiz hazır olunca, afetlere hazır olmuş olacağız!"
Yazının Devamını Oku

Ortadoğu’nun ilk Küresel İklim Değişimi Konferansı bugün başlıyor

20 Kasım 2006
"Hangi senaryoya bakılırsa bakılsın küresel iklim değişiminden Türkiye olumsuz bir şekilde etkilenecektir. Olumsuzluklar kuraklık, ani seller ve deniz suyu seviyesindeki yükselme şeklinde üç başlık altında toplanabilir." Bu cümleyi yazıp söylememin üzerinden neredeyse 10 sene geçti ama ilk defa bu tespit halkın ve diğer medya elemanlarının dikkatini çekti.

Uzun yıllardır "Ülkemizde artık bu konu bir magazin malzemesi veya felaket tellalığı gibi ele alınıp geçiştirilmemeli. Bu konu uzun vadeli bir afet gibi ele alınmalı ve ortaya koyduğu riskleri azaltmak için risk yönetimine gidilmeli" de dedik ama pek ciddiye alan olmadı. Hálbuki son yıllardaki bilimsel gözlem ve bulgulara göre; dünyada buharlaşma, kuraklık ve göçler artıyor; yağmurun büyük kısmı şiddetli sağanak şeklinde oluyor; tundralar eriyor; mercanlar beyazlıyor; buzullar geriliyor veya küçülüyor; deniz su seviyesi yükseliyor; orman yangınları, fırtına ve sel hasarları görülmemiş bir ölçüde artıyor.

*

Bu nedenle, küresel iklim değişimi probleminin çözümüne katkıda bulunmak için onu sadece aşırı hava olaylarında veya bir korkutucu rapor yayınlanınca hatırlamamalıyız. Çünkü günümüzde iklim değişikliği toplumların en az kalkınma, açlık, sağlık kadar dünyanın üzerinde durması gereken çevre sorunlarının başında gelmektedir.

Birçok nedenden dolayı Türkiye şu an bu konudaki hedef ve stratejisini belirleyip, emisyon hedefini göz önüne alıp doğru dürüst enerji politikaları belirlemezse bunun maliyeti ve vebali ileride daha büyük olabilir. Bu nedenle, "Düşün, Yerel Hareket Et" felsefesi, ister küçük ister büyük olsun, Türkiye’de de yerel yönetim, belde, belediye ve bireyler tarafından bir an önce hayata geçirilmelidir... Bunun için de iklim değişiklikleri tahminlerine göre, ülkemiz ve bölgemiz su kaynaklarının, tarımının ve ormanlarının, genel olarak ekosistemin olası etkilenme derecelerini araştırmak, tespit etmek, çözüm önerileri ortaya koymak ve karar vericilerimize bu bilgi desteğini sağlamak gerekir. Bu tür çalışmalar gelecekte ülkemizin arazi kullanımı, su ve tarım politikasına yön verebilecek çok önemli çalışmalardır.

Bu nedenle mensubu ve başkanı olduğum Türkiye’nin ilk ve tek Meteoroloji Mühendisliği Bölümü olarak, İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde 1953 yılından beri meteoroloji mühendisi ve yüksek mühendisleri yetiştirmekte ve doktora öğretimi yapmaktayız. Bölümümüzün görevi, hava, sel, çığ, kuraklık vb. tahminlerinin yanı sıra, iklim değişimi gibi atmosferdeki tüm olayları incelemek, onların yaşamımızı nasıl etkilediğini, bilimsel yöntemlerle açıklamak, gerekli öneri ve çözümleri ortaya koymaktır.

*

Bu tür çalışmalarımızdan biri olarak, bugün İstanbul Teknik Üniversitesi Ayazağa Yerleşkesi Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde üç günlük bir uluslararası konferans gerçekleştiriyoruz: "Küresel İklim Değişimi ve Ortadoğu." Program ve ayrıntılı bilgi için <http://www.climatechange_middleeast.itu.edu.tr/> web adresine bakınız.

Uzun süredir uluslararası bilim çevrelerinde duyurulan bu konferansa ABD, Avrupa, Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinden saygın bilim insanları katılıyor. Böylece konferans, günümüzün en güncel konularından biri olan küresel iklim değişimi üzerinde çalışan bilim insanlarını Ortadoğu’yu tartışmak üzere ilk defa İstanbul’da bir araya getiriyor. Bilimsel (fakat İngilizce) konuşmaları takip etmek üzere ilgi duyan herkesin bu konferansı izlemesi bizi çok mutlu edecek ve onurlandıracaktır.
Yazının Devamını Oku

Sellerle mücadele için modern yol haritası

13 Kasım 2006
Yine yaşanan seller geride derin acılar bıraktı. Bu "yıkım ve yara sarma" sarmalından çıkabilmemiz için artık bu olayı "sel risk yönetimi" açısından bir bütün olarak ele almak zorundayız. İşte sellerle mücadelede takip etmemiz gereken modern yol haritası:

Öncelikle sel zarar ve riskini azaltma çalışmaları hemen başlatılmalı. Bunun için ülke genelinde tüm köy, mahalle ve sokak ölçeğinde sel yatakları ve sel tehlike bölgeleri belirlenmeli. Bu bölgelerde bundan sonra hiçbir şekilde yerleşime izin verilmemeli. Problemin artması engellendikten sonra, sel yataklarındaki mevcut bina ve kritik tesisler tek tek belirlenmeli. Sonra da kısa, orta ve uzun vadede sel yatakları boşaltılarak oraların tarla, park, vb. yeşil alanlara dönüştürülmesi için "sel dönüşüm planları" devreye sokulmalı.

Hazırlanan sel risk haritalarına göre sel yataklarının boşaltılması ve ıslah edilmesi sürerken bir yandan da olabilecek yeni sellere karşı hazırlıklar yapılmalı. Öncelikle il ve ilçelerin mevcut afet acil yardım planlarına eklenmek üzere selde erken uyarı, toplu tahliye ve barınma planları mutlaka halkın katılımı sağlanarak hazırlanmalı.

*

Bir yandan da artık sellerin sadece dere ve nehirlerin taşmasıyla oluşmadığı gerçeği göz önüne alınarak oluşabilecek şehir selleri için de yağmur suyu tahliyesini kolaylaştırmak için kuru boğazlar, dere yatakları, mazgallar temizlenmeli ve göllenmeler engellenmeli. Can kaybı olmaması için sel riskinde, dere yataklarındaki insanlar, araçlar, okullar ve tesisler önceden boşaltılmalı. Sel yataklarında yerleşim, kamp kurma, otomobil park edilmesi ve tüm toplumsal etkinlikler engellenmeli. Yine can kaybını engellemek için halkın yaya veya araçla sel sularına girmemesi ve sel sularıyla temas etmemesi için önlemler alınıp halka yönelik bilinçlendirme kampanyaları yapılmalı. Kanalizasyon, kimyasal madde gibi birçok tehlikeli madde içeren sel sularıyla temas eden malzemeleri (çok gerekliyse!) çamaşır suyu vb. maddelerle iyice yıkayıp dezenfekte etmeleri için halka çağrıda bulunulmalı.

İstanbul’da AKOM’un (Afet Koordinasyon Merkezi) yaptığı gibi, sık su baskınlarına maruz kalan yerlere iş, vb. makinaları ve ekipler önceden konuşlandırılmalı. Araçları kaldırmak, binalardan suyu tahliye etmek, zemin ve bodrum katlarına kapı ve pencerelerden su girişini engellemek, su basacak olan veya su baskınları yaşanan yerlerdeki elektrik ve doğal gazı kesebilmek, can ve mal kurtarmak, sel sonrasında çamuru temizlemek, evleri kurutmak, vb. için kum torbaları, kontraplak ve plastik örtü gibi malzemelerle birlikte...

*

Yerel yönetimlerimiz, hava durumu bilgilerini basından veya meteoroloji istasyonlarından alarak afetlerle mücadele edemeyeceğini artık anlamalı. Abartmadan sel uyarıları ve müdahalelerinin sadece ihtiyaç olan noktalarda yapılabilmesi için, örneğin İstanbul AKOM’da üç meteoroloji mühendisi çalışmakta. Benzer şekilde, şehir imar planları, meteorolojik tahmin, izleme, uyarı ve müdahale yapılırken sadece genel hava durumu bilgileri değil; meteorolojik bilgi ve uzmanlık da kullanılmalı. Böylece meteoroloji teknisyeni ve mühendisinin desteğiyle yerel yönetimler, planlarını yapar, akarsuları "sel gözcüleri" ve otomatik eşellerle takip edebilir ve gerektiğinde halkı tahliye de edilebilir.

Özetle artık kurumsal körlüklerimize son vererek, meteoroloji uzmanlığına, zarar azaltma ve hazırlığa, noktasal sel gözetleme ve uyarılarına gereken önemi verip bu olaya "sel risk yönetimi" açısından bakmak ve bilimin ışığında abartmadan da hareket etmek zorundayız.
Yazının Devamını Oku