30 Nisan 2007
Katrina Tayfunu ve 11 Eylül terör saldırılarının ardından ABD, afet yönetim sistemini ve planlarını yeniden gözden geçiriyor. Her ne kadar trafik kazaları ve savaşlar daha fazla insanın ölümüne neden oluyorsa da bilim insanları, ABD’de olmasından korktukları en kötü doğal afetler için bir liste hazırlamış. Benzer bir listeyi Türkiye için hazırlarsak bizim listemizdekiler de mutlaka bu afetlerin bazılarına benzer veya onlarla aynı olurdu.
10. Kuzeybatı Pasifik Depremi
Kısa bir süre içinde 9 veya daha büyük bir deprem Kuzey Kaliforniya ile Kanada arasında olabilir. Sallantı yerel olarak yıkıcı olacak ama bölge için en büyük tehdit depremin tetikleyeceği tsunami. Bu deprem, 2004’te Endonezya’da ölümcül tsunamiyi oluşturan depreme sismik olarak benzer olacak.
9. New York Tayfunu
Tayfun gibi büyük tropikal fırtınalar bazı şehir ve kasabaları daha önceleri doğrudan vurmuştu ama bunların tekrar görülmesi insanların onları hatırlayamayacağı kadar uzun zaman alıyor. Bu durum, halkın duyarlılığını kaybetmesine ve bölgeden tahliye olmasına yönelik uyarılara uymamasına neden oluyor. New York’un tahliyesi için 24 saate ihtiyaç var ama kuzeye çıkan tayfunların verdiği uyarı zamanı sadece birkaç saat. Büyük bir tayfunun New York’u da vuracağı kesin ama ne zaman bilinmiyor.
8. Asteroit çarpması
Bir sonraki asteroitin ne zaman Dünya’ya çarpacağını kimse söyleyemiyor. Olasılıklar on yıl, yüz yıl için böyle bir şey göstermiyor fakat bilinmeyen bir uzay taşı her an bir yerlerden gelebilir. Birçok uzman kıtanın yarısında katostrofik etki yaratabilecek böyle bir şeyle baş edilebilmesi için şimdiden plan yapılmasını istiyor.
7. Los Angeles’ta tsunami
Kaliforniya’nın güneyinden büyük bir deprem ve 42 milyar dolarlık hasara neden olabilecek bir tsunamiyi tetikleyebilecek fay hattı geçiyor. Buradaki tsunami kıyıya çok yakın olduğu için kıyıda yaşayanların kaçmak için vakti olmayacak. Tsunamiye bir de depremin etkisi eklenince Katrina Tayfunu gibi bir şey ortaya çıkıyor.
6. Süper volkan patlaması
Belki de yüzlerce, hatta milyonlarca yıl içinde böyle bir şey olmayacak fakat ne zaman olacağını da kimse bilmiyor. Örneğin Yellowstone ABD’de bir gün patlayacak. Böyle bir şey olursa etrafındaki binlerce kilometrelik alandaki tüm yaşamı yok edecek ve ABD’nin tümünü bir metre kalınlıkta küller kaplayacak.
5. Ortabatı depremi
Bir zamanlar az sayıda insanın yaşadığı Ortabatı ABD’de merkez üssü Missouri’de olan 3 adet 8 büyüklüğünde depremden sonra yaklaşık olarak iki yüzyıl geçti. Bu sessiz yıllardan sonra büyük bir deprem artık kaçınılmaz. Şimdi bu bölgede nüfus yoğunluğu çok arttı ve binalar istenildiği kadar depreme dayanıklı değil.
4. Sıcak hava dalgaları
Sıcak hava dalgaları ABD’de yaşayanlar arasında en çok ölüme neden olan doğal afet. Geçmişteki sıcak hava dalgaları nedeniyle 10 bin kişinin öldüğü hesaplanıyor. Küresel ısınmayla şehirler daha sıcak bir hale geldikçe yazın elektrik sistemi klima kullanımından dolayı oluşan yüklenmeleri kaldıramıyor. Bu da yaşlı nüfusun erken hasadı anlamına gelen ölüm riskini artırıyor.
3. Doğu kıyılarında tsunami
Hiçbir kıyının tsunamiden kurtuluşu yok. New York gibi dünya şehirlerinin imparatoru sayılan dev yerleşimlerin bulunduğu ABD’nin doğu kıyıları Atlantik Okyanusu’na düşebilecek bir gök taşıyla sular altında kalabilecek. Astronomların gözü şu an uzayın derinliklerinde yol alan ve dünyaya çarpma ihtimalleri olan taşların üzerinde. Kozmosun bir sürpriz yapabileceği hiç unutulmamalı.
2. Meksika Körfezi’nde tsunami
Karribian denizindeki fay hattı daha önceleri bölgede ölümcül tsunamiler oluşturmuş. Şu an yapılan tahminlere göre 35 milyon insan yakınlarında her an oluşabilecek bu tsunaminin tehdidi altında yaşıyor.
1. Dünya’nın yok edilmesi
Evet şimdiye kadar hiç kimse gezegenimiz toptan imha olduğunda ne yapacağımız konusunda çok fazla kafa yorup korkmadı. Fakat en azından bir kişinin bu büyük tehlike üzerine düşünmesi gerekiyormuş! Böyle bir şey olur mu? Olursa ne zaman olur? Dünya’nın bir kara delik tarafından yutulması ve anti madde reaksiyonuyla patlayarak parçalanması, bilimsel anlamda böyle bir listenin birinci sırasına konulacak kadar ciddiye alınıyor. Hálbuki Dünya sonsuza dek var olacak şekilde inşa edilmiş gibi duruyor. Şu an onun 4,550,000,000 yıllık yaşı var. Ağırlığı 5,973,600,000,000,000,000,000 ton. Bu yaşına kadar sayısız yıkıcı asteroit çarpmasıyla karşılaştı ama hálá taş gibi! Yani Dünya’yı toptan imha etmek o kadar kolay değil ama bir ihtimal diye düşünülmesi gerekiyor.
Yazının Devamını Oku 
23 Nisan 2007
Erguvanların ne zaman açacağını bilen ya da tahmin eden var mı? Erguvanların açma dönemine göre önceden yapılacak olan programların tutmama, dönemine denk gelmeme ihtimali erguvan etkinliklerini düzenleyenler için risk oluşturmakta. Bu nedenle Marmara, Ege, Akdeniz ve Batı Karadeniz şehirlerimizde erguvan festivallerinin yapılabilmesi için "erguvan çiçek açma tahmini" şart. Mesela dünya, kiraz ağaçlarının ne zaman çiçek açacağını gün gün, şehir şehir tahmin ediyor. Çünkü bunlar çok önemli sosyo-ekonomik olaylar...
Japonya ve ABD’de medya soğuk kış günlerinin sonuna gelindiğinde tomurcuğa kalkmış kiraz ağaçlarıyla ilgili haberlere yer vermeye başlar. Özellikle, hava durumu programlarında kiraz çiçeklerinin ne zaman açacağına yönelik tahminler yer alır. Kiraz ağaçları Okinawa’da ocak ayında çiçek açmaya başlar ve Kyoto ve Tokyo’ya bir dalga gibi hareket ederek martın sonu veya nisanın başında ulaşır. Daha sonra kuzeye yönelir ve Hokkaido’ya birkaç hafta sonra varır.
Japon Meteoroloji Teşkilatı kiraz ağaçlarının açma günlerini ve izlenecekleri en iyi dönemleri kiraz çiçeği açma mevsimi olarak belirler. Kiraz çiçeği en çok yağış, rüzgár ve hava sıcaklığından etkilenir. Bu parametrelere göre kiraz çiçeği açma mevsimi biraz erken ya da geç gelebilir ve mevsim kısa ya da uzun sürebilir.
Bu yıl Japon Meteoroloji Teşkilatı kiraz ağaçlarının 18 Mart’ta çiçek açacağını açıkladı. Beklenen bu çiçek cümbüşü dolayısıyla seyahat ajansları turlar organize etti, belediyeler festival düzenledi. Fakat meteoroloji yanlış hesap yapmıştı ve bunun için Japon halkından özür diledi. Sonra Japonya’da bu yıl kiraz çiçeklerinin açma dalgasının gün be gün ülkede nasıl yayılacağı yeniden belirlendi. Olağan dışı (ortalamadan 1-3 derece) sıcak geçen kış nedeniyle Japonya’nın resmi olmayan bu ulusal çiçeği (sakura) birkaç gün erken açtı.
*
Washington D.C.’deki en meşhur ağaç da 1912’de Japonya’dan hediye edilen kiraz ağacıdır. ABD Meteoroloji Teşkilatı, Potomac Nehri’nin etrafında 3700 kiraz ağacında bu yıl çiçeklerin 1-12 Nisan arasında görüleceğini, çiçeklenmenin en fazla 3-5 Nisan günleri arasında olacağını tahmin ediyordu. Bu tahmine göre park yetkilileri tarafından Ulusal Kiraz Çiçeği Festivali 31 Mart-15 Nisan arasında yapıldı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürü İhsan Şimşek’e göre laleler İstanbul’da bu yıl bir hafta önce açtı. İstanbulluların baharın geldiğini fark edebilmesi için belediye tarafından son iki yılda dikilen 500 bin ağacın yarısı çiçek açan ağaçlardan seçilmiş. Bunların 30 bini erguvan ağacı. Kobe ve Washington’daki kiraz ağaçlarını ve festivalleri gördükten sonra "nerede bizim ağaç ve çiçek festivallerimiz" diye düşüyorum. Örneğin, İstanbul’da palmiye gibi yapancı ağaç türleri yerine artık İstanbul’un meteorolojik şartlarına uyum sağlamış erguvanın tercih edilmesine sevindim. Bu erguvanların 22 tanesi İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi’nde. Fakültemize yeni dikilen erguvan ağaçlarını "ne zaman açacaklar" diye göz hapsinde tutuyorum.
*
Japonya ve ABD’deki kiraz çiçeği festivallerine dünyanın her tarafından yüz binlerce insan katılıyor. Emir Sultan’ın 15. yüzyılda Bursa’da başlattığı erguvanşenliği geleneği, 2000’den bu yana "Yerel Gündem 21 Erguvan Çalışma Grubu"nun önderliğinde, nisan ayının sonunda dört günlük şenlikle sürdürülüyor.
Erguvanlar da kiraz ağacı gibi her yıl hava şartlarına bağlı olarak farklı tarihlerde çiçek açıyor. Kışın ılıman ya da şiddetli geçmesine göre erguvanlar martta, nisanda açabiliyor veya açmaları mayısa sarkabiliyor. Bu nedenle, ülkemizde erguvan festivali, şenliği veya bayramını doğru zamanda yapabilmek için erguvanlar tomurcuklanmaya başlandığı andan itibaren yakın takibe alınmalı ve erguvan açma mevsimi önceden belirlenip gün be gün, şehir şehir ilan edilmeli.
Yazının Devamını Oku 
16 Nisan 2007
Gazeteci yazar Haluk Şahin’in şiirlerini içeren "Dedim ki Poyraza" adlı yeni bir kitap yayınlandı. Haluk Hoca kitabında Bozcaada’da yazın soluksuz esen poyrazla yaptığı sohbetleri anlatıyordu. Kuşlarla, çiçeklerle konuşanları görmüştüm ama rüzgárla konuşana ve onunla ilgili duygularını şiir olarak kitaplaştırana ilk defa rastladım. Şahin’in kitabı Güncel Yayıncılık’tan çıkan 300. kitap olduğu için bir toplantı düzenlemişti. Toplantıda hocayı dinlediğimde küresel iklim değişimini ciddiye aldığını ve kuraklıkla mücadele için de su tasarrufu konusunda çok hassas olduğunu fark ettim. Hoca ayrıca "Kış yaşanmayınca baharın da fazla tadı olmaz" diyordu. Bunu "Dedim ki Poyraza" adlı kitabında yer alan ve toplantıda Güler Kazmacı tarafından okunan "Ah, Bir Kar Yağsa" şiiriyle de çok güzel dile getirmiş:
Siz kar yağmayan ılık bir kıştan sonra baharın geldiğini nasıl fark edersiniz? İstanbul Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürü İhsan Şimşek’e göre belediye son iki yılda İstanbul’a yarım milyon ağaç dikmiş. İstanbulluların baharın geldiğini fark edebilmesi için de dikilen ağaçların yarısı çiçek açan ağaçlardan seçilmiş. İstanbul’da sırasıyla süs elmaları, süs kirazları, erikler, lale, erguvan, mor salkım, akasya, ıhlamur, atkestanesi ve oya ağacı çiçek açıyor. Şu an İstanbul’da laleler var ve lalelerin bitişine erguvanlar yetişecek. Lütfen artık baharın geldiğinin tek işareti olarak kalan çiçeklere ve ağaçlara dokunmayın! Unutmayın: Kopardığınız her çiçek veya dal bitkiye öldürücü derecede hasar verebilir.
Ah, Bir Kar Yağsa
Diyorum ki şöyle iyi bir kar yağsa
Üç gün üç gece durmadan yağsa
Üç gün üç gece sessizce yağsa
Kurak, sıkıntılı aylardan sonra
Tane tane upuzun gepgeniş yağsa
Diyorum ki halimizi görse bir bulut
Kentin tepesinde dursa bir bulut
Derinden bir ağıda ayak uydurup
Yırtsa giysilerini parça parça
Diyorum ki şöyle iyi bir kar yağsa
Diyorum ki şöyle iyi bir kar yağsa
Yağsa ve kar koksa kirli sokaklar
Yumuşasa sert çizgileri kentin
Mümkün olduğunu güzelliklerin
Yağsa, bilgece hatırlatmak için
Diyorum ki şöyle iyi bir kar yağsa
Üçüncü gün sevinçle yürüsem karda
Ayağımda asker fotinlerim
Haşarı bir kar tanesi arkadaş olup
Bir anda ensemden aşağı dalsa
Diyorum ki şöyle iyi bir kar yağsa
Üç gün üç gece durmadan yağsa
Üç gece üç gün sessizce yağsa
Dördüncü gün yol kenarında
Utangaç bir kardelen görsem
Ve arkası bahar olsa...
Yazının Devamını Oku 
9 Nisan 2007
Küresel iklim değişimiyle birlikte daha sık fırtınalar, seller, meteorolojik afetlerle karşılaşan 21 Avrupa ülkesi, geçtiğimiz hafta birleşik bir meteoroloji alarm sistemini devreye soktu. Artık Avrupalılar www.meteoalarm.eu adlı web sitesinden 10 değişik meteorolojik afet için 5 farklı seviyede uyarı yapıyor. Ne diyelim darısı başımıza!
Maalesef ülkemizde meteorolojinin uzun yıllardır ehil ellerde olmamasından kaynaklanan çok büyük ve kronik problemleri var. Bunlardan biri de meteorolojik uyarılardaki siyah beyazcı yaklaşım. Diğer bir deyişle, yaptıkları açıklamalarda "etkili yağış" gibi literatürde olmayan muğlák ifadelerle yağışı "etkili" ve "etkisiz" şeklinde cahilce iki sınıfa ayırmışlar.
Avrupalılar ise meteorolojik uyarıları aşağıdaki 5 ayrı seviyede vermekte:
1. Beyaz: Yetersiz, eski veya şüpheli veri.
2. Yeşil: Hava durumunda uyarı yapılması gereken bir şey yok.
3. Sarı: Hava şartları potansiyel tehlike içeriyor. Tahmin edilen hava olayları olağandışı değil ama açık hava şartlarında etkinlik yapacaklar için meteorolojik riskler var. Beklenen meteorolojik şartlar için hava durumu raporlarını takip edin ve sakınılabilecek risklerden uzak durun.
4. Portakal: Hava durumu tehlikeli. Olağandışı bir hava olayı tahmin edildi. Hasar ve can kayıpları olma ihtimali var. Tetikte, uyanık bulunun ve beklenen meteorolojik şartlar için düzenli bilgi edinin. Unutmayın bu risk kaçınılmaz olabilir. Yöneticilerin verdiği talimat ve tavsiyelere uyun.
5. Kırmızı: Hava şartları çok tehlikeli. Nadiren görünen şiddetli bir meteorolojik olay tahmin edilmekte. Büyük ölçüde hasar ve kazalar olabilir. Birçok durumda can kaybı veya kol bacak veya vücut zarar görebilir. Beklenen meteorolojik şartlar ve riskler hakkında sürekli olarak meteorolojik bilgileri takip edin. Tüm şartlar altında yerel otoriteler tarafından verilen emir, uyarı ve tavsiyelere uyun ve olağandışı önlemler için hazır olun.
*
Avrupa tüm şiddetli hava olayları için uyarı vermekte. Örneğin, sel riskiyle birlikte şiddetli yağış, şiddetli gökgürültülü sağanak yağış, kuvvetli rüzgárlar, sıcak hava dalgaları, orman yangınları, sis, kar veya tipiyle birlikte şiddetli soğuk hava dalgaları ve çığlar. Diğer bir deyişle 21 Avrupa ülkesinde, ilçe ilçe, 10 değişik meteoroloji afet için 5 değişik seviyede 2 günlük ve 17 dilde tek bir web sitesinden uyarılar yapılmakta.
Böylece Avrupalılar bir bakışta hangi hava şartlarının nerede tehlikeli olabileceğini görebiliyor. Web sayfasında ülkelerin renkleri tehlikenin şiddeti ve olası etkisini gösteriyor. Ülke üzerinde 10 değişik meteorolojik afete ait piktogram bulunuyor. O ülkeyi seçerek tehlike ve riskin bölgesel ve yerel dağılımı, tehlike seviyeleri, uyarının geçerli olduğu zaman aralığı, beklenen kar yüksekliği, vb. gibi ayrıntıları görebilirsiniz.
*
Meteoroloji teşkilatlarının birinci görevi ülkedeki can ve mal kayıplarını önlemektir. Örneğin, New Orleans’daki Katrina Tayfunu ve Endenozya’daki tsunamiden alınan en önemli ders "meteorolojik uyarı sistemleri, hava tahmin sistemlerinden daha önemlidir." Bu nedenle, hava tahminleri ne kadar gelişmiş ve başarılı olursa olsun, meteorolojik uyarıların halka basit, anlaşılır ve inandırıcı bir şekilde verilmesi gerekir.
Anlarlarsa, meteoroloji bilimiyle ilgisiz olan ilgili ve yetkililerimizi uyarması da benden: "Biz uyarmıştık" diyerek kendini garantiye almak için "etkili yağış" vb. şeklinde sık sık verilen sözde meteorolojik uyarılar halkımızda "Yalancı çoban" sendromu geliştirip meteorolojik uyarılara olan güveni de yok etmektedir. Bu konuda Avrupa’yı örnek alın...
Yazının Devamını Oku 
2 Nisan 2007
Bazen vizyon sahibi politikacıların küçük bir uygulaması tüm dünyada yankı yapabiliyor. Örneğin, 1991 yılında Almanya’nın Baden Wuerttemberg Eyaleti’nin Tarım Bakanı Dr. Gerhard Weiser üzüm bağına kendi otomatik tarımsal meteoroloji istasyonunu kuracak olan çiftçilere maddi destek vaat edince ABD’nin Kaliforniya Eyaleti’ndeki üzüm bağları da bir anda benzer meteoroloji istasyonlarıyla donatıldı.
Baden Wuerttemberg’de de kısa bir süre içinde 100 tane üzüm bağı sahibi dünyanın en iyi şarabını üretebilmek için kendi otomatik tarımsal meteoroloji istasyonunu kurdu. Çünkü bu istasyonlar sıcaklık, nem, yağış miktarı, yaprak nemi, rüzgár, vb. ölçebiliyor. Bu istasyonlar aynı zamanda elmalarda görülen karaleke (applescab) riskini ve üzüm mildiyösü (grape downy mildew), vb. gibi riskleri de hesaplayabiliyor. Diğer bir deyişle, dünyadaki birçok çiftçi yaşadığı ilin herhangi bir noktasındakini değil, kendi bağındaki meteorolojik koşulları ve hastalık risklerini otomatik tarımsal meteoroloji istasyonu vasıtasıyla evindeki bir bilgisayarın ekranından kolayca takip edilebiliyor.
*
Böylece artık dünyanın birçok yerindeki çilek tarlaları ve üzüm bağlarındaki bu tahmin ve erken uyarı sistemine göre tarla, bahçe ve bağlarda bazı hastalıklara karşı koruyucu ve tedavi edici önlemler zamanında alınabiliyor. Bu otomatik istasyonlara yapılan cüzi miktardaki yatırım doğru zamanda sulama ve ilaçlamayla kısa zamanda kendini amorte edebiliyor. Bu nedenle örneğin Macaristan 1996 yılında tanınmış meteoroloji aletleri üreten Avrupalı bir firmayla Macaristan’da otomatik tarımsal meteoroloji istasyonları üretimine geçti. Böylece Macar çiftçiler, üzüm, elma, patates ve kırmızı biber üretimini geliştirebilmek için 150 otomatik tarımsal meteoroloji istasyonunu birden 1998 yılında devreye soktu.
Şehrin içinde ve şehrin dışında, deniz kıyısında ve dağın tepesinde, dağın öteki yüzünde, nehrin karşı tarafında, köyün başında veya sonunda, çok kısa mesafelerde bile meteorolojik parametreler önemli değişiklikler gösterebilir. Örneğin, Antalya, Trabzon, Rize’nin sahilindeki meteoroloji istasyonları Antalya, Trabzon, Rize’nin vadilerini, ovalarını, dağlarını veya yaylalarını asla temsil edemez.
Hálbuki tarımsal uygulamalarda koruyucu ve tedavi edici önlemlerin tam zamanında ve doğru bir şekilde alınması kritik öneme sahiptir. Bu da tarla, üzüm bağı veya meyve bahçesindeki mikro iklimin bilinmesine bağlıdır.
Modern dünyada artık çiftçilerin özel olarak bağlarında veya bahçelerinde kurdukları meteoroloji istasyonları ve devletin işlettiği meteoroloji istasyonları internette bir araya getiriliyor. Tüm ülkedeki otomatik meteoroloji istasyonlarındaki ölçümleri, internetten anlık olarak herkes görebilirken bir yandan da tartışma gruplarında çiftçiler istedikleri profesyonel tavsiyeleri alabiliyor.
*
Görüldüğü gibi dünyada artık havadan sudan işler de şansa bırakılmıyor ve bu hizmetler tümüyle devletten beklenmiyor. Türkiye’deki gibi devlet de meteorolojik hizmetleri kendi tekelinde tutmuyor. Türkiye’de de artık özel meteoroloji istasyonları serbest bırakılmalı ve devletin işlettiği az sayıdaki meteoroloji istasyonlarına ait anlık ölçümleri de internetten isteyen herkes takip edip bahçesini sulamada, ilaçlamada, vb.de kullanabilmelidir...
Özetle biz de havadan-sudan işlerde halkımıza güvenelim ve meteorolojik gözlemleri artık halkımıza açalım lütfen! Küçük bir adım, üstü açık bir fabrika olan tarım gibi sektörlerimiz için bir dönüm noktası olabilir...
Yazının Devamını Oku 
26 Mart 2007
Hem elektrik ve su faturasını birey olarak ödemediğimiz, hem de "bu lambayı kim açık bıraktı!" diye kızıp bağıran anneler ve eşlerin olmadığı için, işyerlerinde "çevre dostu yaşam"a pek dikkat etmiyoruz. Böylece çevre dostu bireysel yaşam denilince genellikle akla ev ve doğada yaptıklarımız geliyor. Aslında zamanımızın çoğunu geçirdiğimiz işyerlerinde iklimi, ormanları ve tükenen su kaynaklarımızı korumak için yapılacak daha fazla şey var.
Geçenlerde İstanbul Sanayi Odası Çevre Şubesi’ne uğrayınca "İşyerimiz Ortak Yaşam Alanımızdır" alt başlıklı "Çevre Dostu İş Yaşamı" broşürünü gördüm. İşyerinde çalışma ve çevre kalitesini geliştirmek için uyguladıkları enerji, su ve káğıt tasarrufundan iş yerinde güvenliğe kadar birçok konuda yararlı ve pratik bilgi vermişler.
Örneğin, kömür, fuel-oil, doğal gaz gibi fosil yakıtları yakılarak üretilen ve bunun sonucunda atmosferimizin sera gazlarıyla dolmasına neden olan enerji kaynaklarımızı daha etkin ve verimli kullanabiliriz. Bunun için özetle;
á Doğal ışıkla çalışabildiğimiz sürece, gündüz ışıkları açmayabiliriz.
á Çalıştığımız yerden ayrılınca kısa süreler de olsa elektrik lambalarını kapatabiliriz.
á Günün serin saatlerinde ve gerekli olmadıkça klimaları kapatabiliriz.
á Kışın kapılarımızı ve pencerelerimizi kapalı tutarak veya kaloriferi kısarak daha az enerji kullanabiliriz.
á Ofis sıcaklığını kışın en ideal olan 18-20 derecede ve yazın 24 derecede tutabiliriz.
á Ofis araç ve gereçlerinin düzenli bakımını yaptırarak enerji tasarruf edebiliriz.
á Asansörleri çok gerekmedikçe kullanmayabiliriz.
*
Electric Power Research Institute tarafından yapılan bir araştırmaya göre yukarıdaki basit önlemleri alarak işyerimizde yüzde 50’ye varan elektrik tasarrufu sağlar, atmosfere saldığımız karbondioksit vb. sera gazlarını da yarı yarıya azaltabiliriz.
Ofislerde gündelik su kullanımının önemli bir kısmını tuvaletlerde harcamaktayız. Tuvalet ve lavabolarda gereksiz su kullanmaktan kaçınmalı ve tesisatta gerekli önlemleri almalıyız. Ev veişyerlerine temiz su getirilebilmesi için de büyük miktarlarda enerji harcanmakta. Örneğin, evde ve işyerlerinde akıtılan suyun her üç dakikası, bir kilovat saat enerji demek. Damlayan bir musluktan boşa akan su ise ayda bir tona eşit. Yeniden değerlendirilen bir ton ofis káğıdı ise 1410 litre petrol tasarrufu ve büyük miktarda sera gazının atmosfere salınmamasını sağlar.
*
Bu nedenlerden dolayı káğıt tasarrufuna da büyük önem vermeliyiz. Çünkü her birimizin káğıt, kalem, karton, mobilya ve diğer ihtiyaçları için yılda yedi ağaç kesiliyor. Ağaç kesimini engelleyip ağaçların sera gazlarının havada birikmesini engelleyebilmesi için;
á Gereksiz yazışma yapmayarak daha az káğıt kullanabiliriz,
á Káğıtların iki tarafını da kullanabiliriz,
á Yarım sayfalık faks mesajını tam sayfa olarak göndermeyip, yüzde 50 káğıt tasarrufu yapabiliriz.
á Kullandığımız ıslak olmayan káğıt ve gazeteleri geri dönüşüm kutularına atabiliriz.
Özetle işyerinde günde birkaç dakikamızı ayırarak, daha az atık üretebilir, daha az su ve elektrik tüketebiliriz. Bu davranışımız, çevre kirliliğini önlenmesine, doğal kaynakların korunmasına ve enerji tasarrufuna katkı sağlayacaktır. Böylece küresel iklim değişiminden sadece korkmaz ayrıca bu problemin çözümüne de önemli bir ölçüde katkıdabulunabiliriz.
Yazının Devamını Oku 
19 Mart 2007
Astronomik mevsim tarifine göre resmen iki gün sonra (21 Mart’ta) ilkbahara giriyoruz. Fakat şubat ayında çiçek açan ağaçlara bugünlerde kırlarda açan papatya gibi çiçeklerin de katılması baharın geldiğini karlı ve buzlu bir kışın ardındaki kadar hissettiremedi. Aslında zamansız açan ağaçlar ılık geçen kışta şaşkın doğaya sadece bir örnekti.
Dünyanın değişik yerlerinde gelen haberlere göre bu seneki ılık kıştan dolayı doğa ölümcül bir şaşkınlığa uğramış durumda. Öyle ki iklim değişimi besin zincirini ve yaşam döngüsünü bozduğu için artık yaban hayatı ölümcül mesajlar veriyor. Türkiye dáhil olmak üzere dünyanın birçok yerinde memeliler, sürüngenler, kuşlar ve böcekler kayıtlardaki ikinci en sıcak kış tarafından çok erkenden yuvalarından çıkartılıp üreme ve yumurtlama mevsimine sokuldu. İstanbul’da şubat ayında damdaki kedi miyavlamalarına ben şahidim. Benzer şekilde birçok bilimsel çalışma tarafından erkenden çiçek açan bitki ve ağaçların durumu da küresel iklim değişimine bağlanmakta.
*
Ilık kışın bir sonucu olarak yuvalarından/inlerinden/topraktan çıkan canlılar arada bir soğuyan havaya yakalanıyor. Birçok bebek tür böylece daha dünyaya gözünü açamadan ölüyor. Benzer şekilde dünyanın birçok yerinde bebek kirpi, bebek sincap ve bebek ot yılanları da tehlikede. Sonuç olarak hayvan hastaneleri bugünler hasta bebek hayvanlarla dolup taşıyor.
Fenoloji bilimi doğal olayların oluş veya ortaya çıkış zamanlarını inceler. Örneğin Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ülkemizde bitki gelişmesini takip ederek bu tür fenolojik kayıtlar tutar(dı). En azından ben 1981 yazında DMİ Trabzon Meteoroloji Bölge Müdürlüğü’nde staj yaparken bu tür kayıtlar tutuluyor, örneğin fındığın ne zaman toplanabileceği üzerine tahminler yapılıyordu. Türkiye’de benzer şekilde hayvanların kış uykusundan çıkış, yuva yapma, üreme, vb. zamanları takip edip kayıt eden var mıdır bilmiyorum. Küresel iklim değişimi problemi dünyada fenoloji bilimine ilgiyi artırdı. Şahsen kendi fenolojik kayıtlarımıza göre ülkemizde neler oluyor çok merak ediyorum.
*
Küresel iklim değişimi şimdiye kadar yaban hayatı için potansiyel bir tehlike olarak görülüyordu. Bu seneki kış her şeyi değiştirdi. Yanlış zamanda çiçek açan veya dünyaya gelen bebek canlılar şu an kitleler halinde ölüyor. Kuşların göç ve üreme alışkanlıkları değişti. Birçok kuş bu kış güneye göç etmek yerine oldukları yerde kaldı. Sıcak sularda barınan balıklar, kuzeydeki sularda daha fazla gözlenir ve yakalanır oldu.
Isınan ve yükselen deniz suları kaplumbağaların sonunu getirecek gibi. Kaplumbağaların üreme yerleri seviyesi yükselen deniz suları tarafından tehdit ediliyor. Su sıcaklığı kaplumbağaların dişi erkek oranını etkiliyor. Bu nedenle daha sıcak deniz suyu, kaplumbağaların tümüyle dişi haline gelmesi anlamına geliyor. Bir çalışmaya göre Avrupa’daki kelebeklerin üçte ikisinin yaşam alanları 30 ila 240 kilometre kuzeye kaymış durumda. Amerika Birleşik Devletleri’nde resmen hakkında konuşulmaması tavsiye edilen kutup ayıları da çok zor durumda. Öyle ki mecburi diyet yapan kutup ayıları 20 yıl öncesine göre daha ince. Çünkü sadece kutup ayılarının Arktik bölgedeki buzulla kaplı deniz olan yaşam alanları hızla eriyerek kaybolmuyor, aynı zamanda avladıkları fok ve ayı balıkları da azalıyor.
Bu dünyada önce bitkiler, hayvanlar sonra insanlar vardı. Şimdi yavaş yavaş ama aynı sırayla, yok mu oluyoruz?
Yazının Devamını Oku 
12 Mart 2007
Bugünlerdeki birkaç sağanak yağmura bakarak aldanmayın. Akdeniz iklimine sahip olan bölgelerimiz bu sene yeterince kar yağışı alamadı. Bundan sonraki yağmurlar, yağmayan karın yerini alamaz. Sonuç olarak bu yılki ılık ve yağışsız kıştan dolayı önümüzdeki aylar ve küresel iklim değişiminden dolayı da önümüzdeki yıllar kuraklıkla karşı karşıyayız. Su tasarrufu insanla başlar ve insanla biter. Bu nedenle kuraklık olsun ya da olmasın doğru su kullanımını öğrenip uygulamalıyız. Çünkü birey olarak önemli bir fark yaratabiliriz.
Atasözlerine bakarsanız atalarımızın da su kayıplarının önlenmesi ve daha az su tüketilmesi için birçok tavsiyede bulunmuş olduğunu görürsünüz. Maalesef bugün bunların çoğu unutulmuş gitmiş. Örneğin, "Tavuk bile su içerken göğe bakar" sözü "Suyu israf etmekten, Allah’tan korkun!" anlamına gelen bir "kutsal ekoloji" uygulamasıdır.
Ülkemizde tatlı suyun çok büyük bir kısmını kullanan tarım sektöründe su tasarrufu için dikkat edilecek birçok nokta var. Örneğin: Kuraklığa dayanıklı ürün ve ağaçları seçin. Sulamayı günün serin kısımlarında yaparsanız daha az su buharlaşır. Bu nedenle, sulamayı sabah saat 8.00’den önce veya akşam 7.00’den sonra yapın. Rüzgárlı günlerde sulama yapmayın. Sulamayı sadece ihtiyaç olduğunda yapın. Bunun için, hava durumunu sürekli takip edin ve yağış beklendiğinde sulama yapmayın.
Ağaçların diplerini yaprak, talaş vb. şeylerle örterek su kaybını önleyin. Hafta en fazla bir veya iki kez sulama yapın ve suyun bitkilerin köklerine inmesine fırsat verin. Sık sulama bitkilerin kısa kökler geliştirmesine neden olur ve kısa köklü bitkiler kuraklığa dayanıklı değildir. Suyu emebildiği hızda toprağa verin. Fazla gübre de bitkilerin suya olan ihtiyacını artırır.
*
Bugün çok iyi bilindiği gibi aşırı sulama, bitkileri susuzluktan daha fazla öldürür. Ayrıca aşırı sulama, toprağın çoraklaşmasına ve yeraltı sularının kirlenmesine de neden olur. Salma, göllendirme, karık ve yağmurlama gibi yüzey sulama metotları kullanıldığında, suyun yaklaşık olarak yarısı buharlaşarak kaybolur. Bu nedenlerden dolayı, eskiler "Suda biten, suda yiter", "Tarlada balık tutulmaz" ve "Suyu bardakta, gemiyi duvarda seyretmeli" gibi atasözlerimizde uyarılarda bulunmuştur.
Ev ve işyerlerinde su tasarrufu için alınacak önlemlerin bazıları ise şunlardır: Sebze ve meyveleri akan bir musluk suyunun altında değil, temiz bir kova suyun içinde temizleyin. Kapınızın önünü suyla yıkamayın, temizlik için çalı, vb. süpürgesi kullanın. Çocukların suyla oynamasına müsaade etmeyin. Bulaşık makinesine tabak, vb. yerleştirmeden önce durulamanın onların temizlenmesinde hiçbir faydası yok; bu gereksiz ön durulamadan vazgeçin.
Rezervuarlar 45 litre su alıyor ama rezervuardan akan su 3 litre olsa da aynı işi görür. Bunun için rezervuarın içine 1,5 litrelik dolu bir pet şişe, vb. koyarak her sifon çekişte 1,5 litre su tasarruf edin. Bahçeniz varsa çatıdan gelen yağmur sularını biriktirin. Bitkileriniz yağmur suyunu klorlu şebeke suyundan daha fazla sevecektir. Banyo yapmak yerine duş alın. Dişinizi fırçalarken veya tıraş olurken musluğu açık bırakmayın. Damlayan muslukların ve sızan rezervuarların contasını beklemeden hemen değiştirin.
*
Lütfen! Bu tür bireysel önlemleri artık küçümsemeyin. Tavsiye edilen bu tür küçük önlemleri milyonlarla çarpıp sağlanacak olan su tasarrufunu düşünün. Bir de bu tür önlemleri yaşam boyu milyonlarca insanın uyguladığında ortaya çıkacak su tasarrufunu ve ekonomik kazancı aklınıza getirin.
Yoksa yazın içmek için ihtiyaç duyabileceğimiz suyla bugün araba yıkamak ya da çim sulamak gibi büyük bir yanlışı sürdürmeyi mi tercih edersiniz? Unutmayın, suyu ne kadar ekonomik kullanırsak, kuraklığın etkisini o kadar azaltabiliriz.
Yazının Devamını Oku 