Sorular arasından öncelikle cevaplanmasını düşündüklerimizi seçtik.
İşte o sorular ve bizim yanıtlarımız...
Pkos kısırlığa neden olur mu
Her PKOS’lu genç kızın kısırlık sorunuyla karşılaşması söz konusu değil ama kısırlık problemi PKOS’lu hanımlarda daha sık görülüyor.
Bundan dolayı gebe kalmakta zorlanan her kadının mutlaka PKOS yönünden de değerlendirmeye alınması şart.
Yapılması gereken testlere, araştırılması lüzumlu parametrelere kadın hastalıkları uzmanları karar veriyor.
Kısacası sorunun bu yönü tümüyle onların sorumluluğuna bırakılmalı.
Tanımlanıp tedavisi düzenlenerek yönetilmezse ardından hipertansiyon, şeker hastalığı, koroner kalp hastalığı gibi sorunlar da geliyor.
Genç kızın her ay tekrarlaması gereken periyodik adetleri bir türlü düzene girmiyor, kadın hastalıkları uzmanı ilaç yardımıyla adet düzenini yeniden oluşturmaya çalışıyordu.
Bu yetmezmiş gibi 18 yaşın keyfini sürmek yerine genç kız çene, boyun ve bacaklarını kaplayan tüylerden kurtulmak için her ay 1-2 kez lazer tedavisine de başlamıştı. Bir yıldır sorunlarına “açlık atakları, tatlı krizleri, yemeklerden sonra uyuklama ve karın-kalça bölgesinde yağ birikimleri” de eklenmişti ve bu nedenle kilosunu da kontrol edemiyordu.
Sekiz aydır devam ettikleri diyetisyen ise liste üzerine liste değiştirse de sonuç “elde var sıfır” gibiydi! Bu ve benzeri hikâyelerle son yıllarda çok ama çok sık karşılaşıyoruz. Nedeni de son derece net ve açık: Beslenme hataları, fast food gıda, şeker, şekerli içecekler ve unlu atıştırmalık tüketiminin inanılmaz bir hızla artması. Sorunun adı ise oldukça etkileyici: PKOS!
PKOS BİR KADIN SAĞLIĞI SORUNUDUR
Polikistik Over Sendromu (PKOS), genç kız ve kadınlarda inatçı sivilceler, düzensiz adetler, olmadık oranda ve bölgede tüyler, dökülen saçlar, fazla kilolar ile seyreden bir sağlık sorunu. Tanımlanıp tedavisi düzenlenerek yönetilmezse ardından hipertansiyon, şeker hastalığı, koroner kalp hastalığı, karaciğer yağlanması gibi sorunlar da geliyor.
PKOS sorunu olan kadınların çocuk sahibi olmaları da daha güç. Bu genç kız ve kadınlarda adetler daha sancılı, ağrılı, şiş, gergin ve sinirli geçiyor. Uzun yıllara dayanan bu tıbbî gözlemlere son 20-30 yılda PKOS’un insülin direnci ve hiperinsülinemiyle ilişkisi de eklendi.
KİLO ALMAK SORUNU TETİKLER
Erkekler kronik hastalıklara kadınlardan daha sık yakalanıyor ve kadınlardan daha kısa yaşıyorlar. Bu şaşırtıcı sonucun birçok nedeni var. İşte onlardan bazıları...
ERKEKLER sağlıkları konusunda kadınlara kıyasla daha dikkatsiz ve vurdumduymazlar, kontrollerini de düzenli yaptırmazlar. Yaşı altmışlara varmış bir erkeğin prostat muayenesi zamanının geldiğini düşünmek koluna girip de onu bir üroloji uzmanına götürmek bile çoğu zaman eşi tarafından gerçekleştirilen bir iştir! Erkeklerin sağlık sorunlarını çözerken de yeteri kadar ciddi ve duyarlı olduklarını söylemek zordur. Sağlık açısından ciddi bir tehdit olduğuna net ve açık olarak inanmadıkça, hatta bu tehdidin sonuçlarını bizzat yaşamadıkça –mesela bir kalp krizi, bir felç atağı geçirmedikçe- erkekler doktor tavsiyelerine de kolay kolay uymazlar. İlaçları yutmayı bile ihmal ederler.
ERKEK PAYLAŞMIYOR
Erkeklerin bir başka dezavantajı da sorunlarını paylaşmayı sevmemeleridir. Büyük bir kısmı bırakın arkadaşlarıyla, eşleriyle bile bu sorunları konuşmayı pek sevmez. “Şöyle bir sağlık problemi var, bunu en kolay ve doğru yoldan nasıl çözebilirim, hangi doktora, hangi sağlık kuruluşuna gidersem daha çabuk netice alır ve iyileşirim?” şeklinde bir soruyu erkeklerin ağzından kolay kolay duyamazsınız. Onlar için “hastayım!” demek ayıptır, “güç kaybı” ile eşanlamlıdır. Kadınlarsa sağlık kontrollerini düzenli yaptırmada da, çabuk davranmada da, problemlerini paylaşmada da rahat hareket ederler. Sağlık sorunlarını dikkatli izler, risklerini iyi bilir, hastalıklarını daha erken teşhis ettirir, tedavide daha hassas davranırlar.
STRESİ SÜNGER GİBİ EMİYOR
Erkeklerin bir şanssızlığı da aşırı stres yüküdür. Öncelikle şu noktanın altını kalınca çizelim. Stres üretme konusunda erkekler kadınlarda çok daha becerikli ve çok daha ustalar! Çok çabuk stres üretip olur olmaz şeyleri kolayca büyütme eğilimindeler. Streslerini dışa “yansıtmak!” yerine de içlerine “emerler!” Bir başka deyişle stresle ilişkilerinde “teflon” olmak yerine “sünger” olma durumundadırlar. İsterseniz erkeklerin keyiflerini biraz daha kaçıralım... Erkekler, şiddet, öfke atakları gibi olumsuzlukları da kadınlara oranla daha sık yaşıyor, kızgınlık nöbetleri, kavgalar, sövgüler, fren patlamalarını erkekler daha sık yaşıyor. Peki, kadınların dezavantajlı oldukları nokta yok mu? Tabii ki var. Kadınlar ne kadar paylaşmayı bilseler ve ne kadar yumuşak ruhlu olsalar da depresyona yakalanma, hüzün, kaygıyı gereğinden fazla uzatma konusunda erkeklerden daha öndeler. Belki de bu nedenle depresyon gibi çok önemli bir soruna kadınlarda erkeklere oranla neredeyse iki kat daha sık rastlarız.
DAHA SIK HASTALANIYORLAR
Erkeklerin sağlıkta kadınlardan neden geride kalmalarının nedenleri yalnızca bunlarla da sınırlı olsa iyi! Başka şeylerde de ciddi sıkıntıları var, onları yandaki kutuda özetlemeye çalıştım. Şunu da hemen not düşeyim: Sağlık kontrollerini yaptırmak bir yana, hastayken bile doktora zamanında gitmeyen, gittiğinde de doktorların tavsiyelerini, hatta reçeteledikleri ilaçlara bile burun kıvırabilen, sağlıklarını da hastalıklarını da yeteri kadar ciddiye almayan erkeklerin kadınlara oranla daha sık hastalanmaları da, daha kısa bir ömür sürmeleri de kimseyi şaşırtmamalı. Dünyanın hemen her ülkesinde erkeklerin neden kadınlara kıyasla daha kısa bir ömür sürdükleri ise efsanelerde değil, bu gibi gerçeklerde araştırılmalı.
Beden ve ruh sağlığının sigortası gibidir. İyi bir uyku sadece dinlendirmez, gün boyu bedeninizde olan biten süreçlerin yeniden gözden geçirilmesine, öğrendiklerinizin beyninize daha kalıcı şekilde yerleşmesine, metabolik faaliyetlerin oluşturduğu tahribatların iyileştirilmesine de olanak sağlar.
Uykunuz iyiyse eğer güne daha keyifli ve güçlü başlar, bir gün önceki hasarlarınızı daha çok onarma şansı yakalarsınız. Sözün kısası kaliteli ve yeterli bir uyku iyi hayatın ön şartlarından biridir.
Dikkat ederseniz sadece “yeterli bir uyku” demedim, çünkü uykunun yalnızca süresi değil, kalitesi de çok ama çok önemli. Günde 8-10 saat mışıl mışıl uyuduğunu zanneden ama ertesi sabaha “gece boyunca araba kullanmış bir kamyon şoförü kadar yorgun” uyanan pek çok insan tanıdım.
Bunun nedeni de “uyku kalitesinin yetersizliği!” idi.
KALİTEYİ BOZANLAR...
Uyku kalitesi uykunun bölünmemesi, yüzeysel ve derin uyku fazlarının REM uykusu olarak bilinen rüya görmeye de olanak sağlayan dönemlerin usulüne uygun bir şekilde yaşanmasıdır.
Uyku apnesi, şiddetli horlama gibi nedenlerle uyuyan beynin oksijensiz bırakılmaması ve uykunun şu veya bu nedenle bölünüp parçalanmaması anlamına geliyor.
Aşırı soğuk dikkat edilmediğinde cildin bütünlüğünü ve güzelliğini bozabiliyor. Zaten bu nedenle de dermatologlar cilt bakımı konusunda kış aylarında da en az yaz kadar dikkatli olmamızı tavsiye ediyor.
Kış aylarında cildi korumaya devam etmek düşük faktörlü de olsa güneş koruyucu kremlerle dışarıya çıkmak bütün dermatologların ortak tavsiyesi.
Dermatologla kış aylarında özellikle nemlendiricilerden daha yoğun faydalanmamızı öneriyorlar. Tabiî ki bu arada antioksidan mucizelerden faydalanmayı da unutmamamızı istiyorlar. İsterseniz şöyle bir hatırlayalım:
Antioksidan vitamin, mineral ve moleküllerin en çok bulunduğu yiyecekler renkli kış meyve ve sebzeleri ve bizim öncelikle onlardan faydalanmamız gerekiyor. Ama isterseniz işin biraz daha detayına girelim, etkili bir kırışıklık önleme planı nasıl yapılır onu bir gözden geçirelim.
KIRIŞIKLIĞI ÖNLEME PLANI
Daha fazla domates ve domates ürünü tüketin: Domates ürünlerindeki likopenin güneş ışınlarının cilt yaşlandırıcı etkisini yüzde 20-40 oranında azalttığını gösteren çok sayıda araştırma var.
Omega-3 zengini balıklardan daha çok yararlanın: Omega-3 yağ asitlerinden EPA’nın güneş ışınlarına bağlı cilt hasarını azaltmada önemli bir etkisi olduğu belirlenmiştir.
Başımızı ağrıtan nedenlerin sayısı oldukça fazla ama en sık rastlanılanı stres ve gerilimle ilgili ağrılar oluyor. Özellikle kadınlarda bu tip ağrılara çok sık rastlanılıyor.
Baş ağrısı yaygın bir sorun. Zaten bu nedenle de “Hayatım boyunca başım hiç ağrımadı!” diyenlerin sayısı yüzde 3-4’ü geçmiyor. Geçmiyor çünkü hepimizin başı bir şekilde ve bir nedenle er ya da geç ağrıyor!
Baş ağrısıyla o kadar sık karşılaşılmasının bir nedeni de başımızı ağrıtabilecek ihtimallerin çokluğu. Uzmanlara göre baş ağrısının en az yüzden fazla çeşidi var. Kafatasındaki kemik, kas, deri, saç sorunları, beyindeki tümörler, iltihaplar, damar baloncukları, kulaklardaki pek çok hastalık -otitler, tümörler, kistler-, göz sorunları -göz tansiyonu ve daha pek çok neden, en basitinden görme kusurları-, sinüsü dolduran iltihaplar -sinüzit-, sinüs içindeki kistler, tümörler başımızı ağrıtabiliyor. Ayrıca boynumuzdaki kasların, kemiklerin fiziksel ya da ruhsal nedenli problemleri de baş ağrısına yol açabiliyor. Kadınların başı erkeklere oranla 3-4 kat daha sık ağrıyor.
Listeyi daha da uzatabiliriz: Tansiyon yüksekliği, ateş yapan hastalıklar, böbrek, karaciğer yetmezliği, yani vücudumuzun başka yerinde ortaya çıkan sorunlarda da başımız ağrıyabiliyor.
STRES EN BÜYÜK SORUN
Başımızı ağrıtan nedenlerin sayısı oldukça fazla ama en sık rastlanılanı stres ve gerilimle ilgili ağrılar oluyor.
Özellikle kadınlarda bu tip ağrılara çok sık rastlanılıyor.
Yaşlanmayı durduramayacağınıza göre bu hastalıklar ile mücadelede yapabileceğiniz iki şey kalıyor: Doğru yaşam biçimi seçimleri yapmak ve düzenli olarak sağlığınızı kontrol ettirmek.
Önleyici Tıp günümüzde tıbbın başlıca uygulama alanı olmalıdır. Ortalama yaşam süresinin uzaması sevindiricidir. Ancak bu sonuç toplumların yaşlanmasını da beraberinde getirmiştir. Üstelik uzun yaşarken karşılaşılan hastalıkların çeşitleri de artıyor süreleri de uzuyor. Kısacası “uzun ama hasta” yaşamak kapıda!
Doğal ve içten gelen bir süreç olan yaşlanmayı durdurmak mümkün değildir. Önemli olan sağlıklı ve mutlu bir yaşlanma süreci ile genç ve dinç bir yaşlı olabilmek, yaşlanınca da kendi ayakları üzerinde durabilmektir.
Çevrenize şöyle bir bakın. 70’ini çoktan geçmiş, 80’li yaşlarda ama hayatını güle oynaya, sorunsuzca sürdüren keyifli ve mutlu insanlar var. Bunların pek çoğu yaşlı ama asla ihtiyar (!) değiller. Kendi işlerini kendileri görüyor, yaşamlarını kendi olanakları ile rahatça sürdürüyorlar.
Nasıl yaşlanacağımıza, yaşlanma sürecinde ne gibi sağlık sorunları ile karşılaşacağımıza ve bu sağlık sorunlarından nasıl etkileneceğimize karar veren sadece genetik mirasımız değildir. Yaşama ilişkin seçimlerimiz de nasıl yaşlanacağımızı belirliyor.
DOĞRU SEÇİMLER YAPIN
Yaşam tarzı ile ilişkili hastalıkların en önemlileri kilo fazlalığı-şişmanlık, kolesterol yüksekliği, koroner kalp hastalığı, inme ve felç, bellek sorunları, şeker hastalığı, hipertansiyon ve bazı doku-organ kanserleridir.
Bugün size altın kadar değerli üç noktayı daha aktarıyoruz. İstekleriniz ve ilginizin yoğunluğu sürerse arkası gelecek merak etmeyin!
TÜYO 1: ACIKTIRAN BESiNLERi TANIYIN
Sorunlu besinlerin çok kolay hazmedilip, çok hızlı emilen ve kana aynı süratle karışan yiyecekler olduğunu belirtmiştik.
Bunlar ya hazır ya da yarı hazır besinlerdir. Sorunlu besinlere en iyi örnek fast food ürünler, kremalar, mayonez ya da yağlı, şekerli hazır sebze sosları, çikolata barları, kremalı bisküviler, gofretler, cipsler, yağlı kahvaltı gevrekleridir.
Ağzınıza aldığınızda daha siz onları çiğnemeden boğazınızdan akıp giderler. Bağırsaklardan hemen emilip, süratle kanınıza geçerler.
Bu besinleri tüketerek kısa sürede çok fazla kalori alırsınız.
Beyninizin hipotalamus bölümünde bulunan tokluk merkezinden ilk doyma sinyallerinin çıkmasını takiben iştahınızın tümüyle kesilmesi için en az 20 dakikaya ihtiyacınız var.