Birkaç gündür okuyuculardan en düşük emekli aylığının artırılıp artırılmayacağına yönelik sorular arttı. Keza birkaç gündür de bu konuda kulis bilgileri dolaşıyor. Hal böyle olunca da en düşük emekli aylığı alanlarda da umut oluşuyor.
* Tüm emeklilerin, 2025 yılının ikinci yarısında alacakları maaş zam oranı, TÜİK tarafından, 3 Temmuz’da açıklanacak ve geçmiş 6 aya ait enflasyon ile belli olacak. Emekli maaşına konu Ocak-Mayıs dönemine ait 5 aylık enflasyon yüzde 15.10 oldu. Buna göre 6 aylık enflasyon farkının yüzde 17’ler civarında olacağı tahmin ediliyor. Buna göre de temmuz ayında SSK, Bağ-Kur ve tarım emeklilerinin maaşlarını yüzde 17 zamlı alacağını söyleyebiliriz.
* Gelelim, merak edilen en düşük emekli aylığı konusunda ya da bir başka ifadeyle kök maaşlara. Öncelikle şunu belirteyim, kök maaş, SSK, Bağ-Kur, tarım emeklilerini ilgilendiren bir konu, memur emeklilerini ilgilendirmiyor. Kök maaş da, en düşük emekli aylığının artırılması ile gündeme geldi. 2018 yılından bu yana da hemen hemen her emekli maaş zammında en düşük emekli aylıkları artırılıyor. 2024’ün ocak ayında en düşük emekli aylığı 10 bin liraya, temmuz ayında 12 bin 500 liraya çıkarıldı. 2025’in ocak ayında da en düşük emekli aylığı yüzde 15.75’lik zamla 14 bin 469 liraya yükseltildi. Bu yılın ocak ayında da TÜİK’in açıkladığı enflasyona göre SSK, Bağ-Kur, tarım emeklileri de yüzde 15.75 zam almışlardı. Yani, emeklilere yapılan zam oranı kadar da en düşük emekli aylığı artırıldı.
KÖK MAAŞTA MERAK EDİLEN DETAYLAR
* En düşük emekli aylığı konusunda yanlış bilinen birkaç noktaya da açıklık getireyim. Maaş artışı aslında bir zam veya kök maaşlarda artış anlamına gelmiyor. Mesela, bu yılın başında en düşük emekli aylığı 12 bin 500 liradan, 14 bin 469 liraya çıkarıldı ya; aradaki 1.969 liralık fark SGK’dan değil, Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçesinden ödendi.
* Okuyuculara da hak veriyorum, son 7 yıldır en düşük emekli aylığı sürekli olarak artırıldığı için en düşük aylık alanlar kök maaşlarının ne kadar olduğunu unuttular. Şu bilgiyi de vereyim, senede iki kere maaşlara yapılan zamlar emeklilerin kök maaşlarına da yapılıyor ve böylece kök maaşlar artıyor. Yanlış anlaşılmasın, en düşük emekli aylığına yapılan zam tutarından bahsetmiyorum, normal emekli maaş zammından bahsediyorum.
4 MİLYON KİŞİ EN DÜŞÜK EMEKLİ AYLIĞINI ALIYOR
* Ancak maaş zamları kök maaşlara yansısa da yine de en düşük emekli aylığının altında kaldığı için, bu kişiler en düşük emekli aylığı alıyorlar; özellikle de sigorta girişi 2008 sonrası olanlar. Bu kişilerin kök maaşları çok düşük olduğundan ne kadar zam yapılırsa yapılsın maaşları en düşük emekli aylığının altında kalıyor. Bu şekilde de 4 milyona yakın emekli bulunuyor. Yani, 4 milyon emekli en düşük emekli aylığını alıyor. Bu arada merak edenler için söyleyeyim, kök maaş ya da taban aylık, e-Devlet’ten, emekli maaşı bölümünden öğrenilebiliyor.
Cevap: Okuyucumun sorunun benzerini son birkaç haftadır çokça alıyorum. Bu konuda yeni düzenleme yapıldı ve 16 Mayıs’ta Resmi Gazete’de yayımlandı. Kamu kurumlarına girişteki yaş sınırı, pozisyona göre farklılık gösteriyordu. Yeni düzenleme ile kamu kurumlarında memur, sözleşmeli personel ve diğer statülerde istihdam edilecek olanların 35 yaşını aşmamış olması gerekiyor. Yeni kanunda bu konuda, “Özel yarışma sınavlarına başvurularda üst yaş sınırı, özel mevzuatında yer alan yaş şartına ilişkin hükümlere bağlı kalınmaksızın giriş sınavının yapıldığı yılın ocak ayının birinci günü itibariyle 35 yaşını doldurmuş olmamak gerekiyor” diyor. Buradan da anlaşılacağı üzere özel yarışma sınavına tabi tutularak memur olacaklar –ki, bunlar kariyer meslek olarak bilinen müfettiş, uzman yardımcısı, kontrolör gibi meslekler- için 35 yaş sınırı getirildi. Yani, özel yarışma sınavı ile personel alan kurumlarda 35 yaş sınırına dikkat edilecek. Maalesef kanun maddesi yanlış anlaşıldı ve tüm memurlar için 35 yaş sınırı getirildi şeklinde yorumlandı. Mesela, Adalet Bakanlığı Memur Sınav, Atama ve Nakil Yönetmeliğinde yapılan değişiklikle Adalet Bakanlığına memur alımında 35 yaş şartı kaldırıldı.
KADEMELİ EMEKLİLİK ŞİMDİLİK GÜNDEMDE DEĞİL
Soru: 1981 doğumluyum. Ağustos 2002 tarihinde sigorta başlangıcım var. Toplam prim 5.865 gün. 2024’ün Şubat ayında işten ayrıldım, şu an çalışmıyorum. Kademeli emeklilik gelir ise eksik kalan pirim günlerimi borçlanıp emekli olabilir miyim? Erhan K.
Cevap: Sizin durumunuzda 7000 prim gün ile 60 yaşında emekli olabiliyorsunuz. Emeklilik için gerekli prim gün sayısınız 1.135 prim (3.5 yıl) gün eksik. Prim gününüz dolsa bile emeklilik için 60 yaşını bekleyeceksiniz. Bugün için kademeli emeklilik konusu gündemde değil. Prim gün sayısını doldurup da emeklilik için yaşı bekleyenler kademeli emekliliğin çıkması için çaba gösteriyorlar. Kademeli emeklilik gündemde olmadığı için de borçlanma hakkı tanınıp tanınmayacağını konuşmak için çok erken. Tavsiyem, çalışmaya başlayıp, eksik prim gün sayınızı tamamlamanızdır. Ya da isteğe bağlı sigortalı olabilirsiniz.
ERKEN EMEKLİLİK İÇİN 50 YAŞ ŞARTI VAR
Soru: Eşim 1978 doğumlu. 1997 sigorta başlangıcı. Şu an- da 2124 günü var. 2005 yılında doğum yaptı 720 gün borçlanır ve 760 gün de sigortalı olarak çalışırsa 15 yıl 3600 günü doldurmuş olacağından 50 yaşını doldurduğunda mı yoksa 56 yaşını doldurduğunda mı emekli maaşı bağlanır?
Cevap: 1999 öncesi sigorta girişi olan kadınların yaş nedeniyle emekliliği için 15 yıl 3600 prim gün ve 50 yaş şartını doldurduğu tarih önemli. Eşinizin 1.476 prim günü eksik. Doğum borçlanması yapabilirsiniz. Yeniden çalışmaya başlayıp, eksik kalan 756 prim günü tamamlayabilir. Tamamladıktan sonra da yaş nedeniyle emekliliğe başvurabilir. Ancak başvurduğu tarihte, eşinizin emekli olabilmesi için 15 yıl çalışma, 3600 prim gün sayısını ve 58 yaşında olması lazım. Yani, eşiniz 58 yaşında yaştan emekli olabilir.
120 metrekare evimiz var. Piyasa değeri, 8.5 milyon lira. Zorunlu deprem sigortasını yıllardır yaptırırım, yenilemesini geçen hafta yaptırdım. 1.800 lira prim ödedim, 1 milyon liraya sigortaladılar. Konut sigortası da yaptırmak istedim. Evimin değeri kadar, 8.5 milyon liralık sigorta yaptırsam, depremde yıkılırsa sigorta şirketi bana bu parayı öder mi? Sigorta acentesi ile konuştum, ‘tamamını ödemez’ dedi. Bir başka acenteye sordum, tamamını öder dedi. Birkaç kişiye sordum, onlar da ödemeyeceğini söyledi. Depremde evim yıkılırsa, sigorta evimin değerini ödemeyecekse konut sigortası yaptırmamın ne anlamı var?” diyor.
Depremlerin sayısı arttıkça bu ve benzeri soruları sıkça alıyorum. Bu vesile ile konut sigortasında merak edilenleri anlatayım. Doğrudur, sigorta konutunuzun değerini ödemez. Daha doğrusu piyasa değerini ödemez. Neyi öder? Yeniden inşa bedelini öder. Konuyu açayım.
Birincisi, DASK yaptırmadan konut sigortası yapılamıyor. Önce zorunlu deprem sigortasını yaptıracaksınız, DASK’ın verdiği teminatın üzeri için de konut sigortası alacaksınız. Konut sigortasında da tıpkı DASK’taki gibi metrekare birim maliyetler açıklanıyor. Bugün için DASK’ın metrekare bedeli 8.807 lira, konut sigortası için de metrekare bedeli 21.000 lira. Bu bedeller her ay enflasyon oranında güncelleniyor.
NE KADAR TAZMİNAT ALINIR?
Okuyucumun örneğinden, yani İstanbul’da, 120 metrekare konut üzerinden hesaplama yapalım. Zorunlu deprem sigortası yeni yaptırılmış ve DASK, 1 milyon TL (metrekare maliyeti 8.807 TL x 120 metrekare) teminat vermiş. Aynı eve konut sigortası yapıldığında alınacak teminat tutarı 2 milyon 500 bin TL (metrekare maliyeti 21.000 TL x 120 metrekare). Bir de konutunuzdaki eşyalar için sigorta yaptırdınız ve karşılığında da 500 bin TL eşya teminatı aldınız.
Deprem oldu ve konutunuz yıkıldı. DASK, yaptırdığınız zorunlu deprem sigortasından size 1 milyon TL hasar ödeyecek. Sigorta şirketi konut sigortanızdan dolayı 2 milyon 500 bin TL ve eşya sigortasından da 500 bin TL olmak üzere toplam 3 milyon TL hasar ödeyecek. Buna göre sigortadan alacağınız toplam tazminat 4 milyon TL olacak.
EVİN DEĞERİNİ NEDEN ÖDEMEZ?
Niye böyle? Okuyucumun sorusu gibi, sigorta evimin değerini ödemeyecekse konut sigortası yaptırmamın ne anlamı var? Onu da anlatayım. Birincisi; satıcının keyfine göre belirlediği, emlakçıların köpürttüğü, günden güne, aydan aya değişen piyasa değeri diye saçma sapan bir kavram sigortada yoktur ve piyasa değeri sigortayı ilgilendirmez. Sigorta, resmi ve açıklanan verilere dayanarak, konutun yeniden inşa bedelini öder. İkincisi ve daha da önemlisi, konutun bulunduğu arsa da sigortaya konu değildir, çünkü arsa sigortalanmaz. Zaten konutun bedelini artıran da inşa maliyeti değil, konutun bulunduğu arsanın değeridir.
İSRAİL ile İran arasındaki savaş küresel ekonomiyi tehdit ederken, global sigorta piyasası ise alarma geçti. Yedinci gününe giren savaşın daha da uzaması üzerine senaryolar kurgulayan sigortacılar, şimdiden birtakım önlemler de almaya başladı. Birkaç gün içinde savaş sigortasının primi artarken, en büyük endişe ise İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapaması ve bu durumun ticaret sigortalarını etkilemesi.
Savaşın etkilediği sektörlerin başında sigorta geliyor. Nedeni basit; hava, kara, deniz yoluyla yapılan ticaretin sigortasından tutun da havayolu şirketlerinin uçuş iptallerine, savaş nedeniyle uğranan gelir kaybına kadar geniş alanda sigorta ve sigorta şirketleri etkin rol oynuyor. Hatırlatma olsun; Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş ilk başladığında, dünya sigortacıları, gemilere sigorta teminatı vermediği için hiçbir gemi Karadeniz’e çıkamadı, başta gıda olmak üzere dünyada emtia krizi başladı. Halen bu kriz çözülmüş de değil. Benzer durum, İran-İsrail savaşı için de yaşanacak gibi gözüküyor.
Hem sigortacılarla konuştum hem dünya piyasalarını araştırdım. Sizlerle de paylaşayım ama önce şu tespiti yapayım. Global sigorta şirketlerininki, bunların tamamına yakını Türkiye’de de faaliyet gösteriyor- son yıllarda yaptıkları tüm olası risk araştırmalarında, jeopolitik istikrarsızlık ve Ortadoğu’da yaşanacak bir çatışma ilk sıralarda yer aldı. Bugüne baktığımızda, sigortacıların korktukları başına geldi.
SAVAŞ PRİMİ ÜÇ KATINA ÇIKTI
Gelelim, İsrail-İran savaşının global sigorta pazarı üzerine etkisine. İlk etki, deniz ticareti ve deniz sigortalarında hissedildi. Konuştuğum sigortacılar, daha şimdiden, İsrail’e deniz yoluyla yapılan sevkiyatlar için savaş riski sigorta primlerinin üç katına çıktığını söylüyor. Bu noktada endişe duyulan iki husus var; birincisi savaşın uzaması halinde nakliye rotalarında navlun ve sigorta maliyetlerinin artması, ikincisi Hürmüz Boğazı’nın savaş nedeniyle kapanması. Çünkü her gün deniz yoluyla taşınan petrolün üçte biri ve sıvılaştırılmış doğal gazın büyük bir kısmı bu boğazdan geçiyor.
Sigortacılar, Körfeze giren gemiler için savaş riski primlerinin arttığını belirterek, gemilerin rota değiştirmesinin gündemde olduğunu ve bunun da pahalı bir operasyon olduğunu vurguluyor. Yine bir hatırlatma; Husilerin Kızıldeniz’den geçen ticari gemilere saldırı nedeniyle Kızıldeniz rotası pek tercih edilmiyor, edilse de burayı kullanacak gemilerin sigorta primleri çok yüksek seviyelerde. Sigortacılar, Kızıldeniz’den sonra Hürmüz Boğazı’nın da riskli bölge olması halinde ticaret rotalarının takınacağına dikkat çekiyor.
Sadece çalışanlar değil, işverenler de temmuzda asgari ücrete ara zam yapılıp yapılmayacağını merak ediyor. Kimi okuyucular da, “Mutlaka zam yapılmalı, konuyu gündeme getirir misin” diyor. Dikkat ettim de temmuz ayı yaklaştıkça, asgari ücrete ara zam konusu gündeme gelmeye başladı. Öyle ki, kimi uzmanlar zam yapılması gerektiğini savunuyor, kimileri de ‘mutlaka yapılır’ diyor.
Benzeri soru, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’a da soruldu ve Işıkhan özetle, “Asgari ücretle ilgili ara zammı konuşmak için erken. Zamanı geldiğinde değerlendirmeyi yaparız. Enflasyonda düşüş bekliyoruz ancak bir aksilik olursa temmuz ayında ara zam gündeme gelebilir” diye cevapladı.
2022 VE 2023’TE ARA ZAM YAPILDI
Ara zam olup olmayacağını verilerle değerlendirmek gerekiyor. 2022 yılına kadar asgari ücret senede bir kere belirlenirken, 2022’de ilk defa ocak ve temmuz olmak üzere iki kere belirlendi ve 2022’nin başında yüzde 50, temmuz ayında da yüzde 30 zam yapıldı. Nedeni enflasyondu. Her ne kadar 2021 enflasyonu yüzde 36.08 çıksa da 2022’nin haziran ayında yıllık enflasyon yüzde 78.62 oldu. Dolayısıyla asgari ücrete iki kere zam yapılma ihtiyacı doğdu.
2023’te de sene başında yüzde 54.66, temmuz ayında yüzde 34.04 olmak üzere asgari ücrete yine iki kere zam yapıldı. 2022 enflasyonu yüzde 64.27, 2023 haziran enflasyonu da yıllık bazda yüzde 28.21 çıkınca, yine yılda iki kere zam yapılmak zorunda kalındı.
2024 yılından itibaren ise asgari ücret zammı senede bir kere yapılmaya başlandı. 2024 başında yüzde 49 (2023 enflasyonu yüzde 64.77 açıklanmıştı), 2025 başında da asgari ücret yüzde 30 artarak, brüt 26.005 liraya, net 22.104 liraya çıktı. 2024 enflasyonu ise yıllık yüzde 44.38 olarak gerçekleşti.
İŞVEREN ARTIŞA SICAK BAKIYOR MU
Buraya kadar yazdıklarımı cebe bir koyalım. Hükümetin 2025 yılı enflasyon hesabı, Merkez Bankası’na göre yüzde 24. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ise enflasyonun bu yılı yüzde 20’lerde tamamlayacağını açıkladı. Yine hükümetin, asgari ücret artışının enflasyonla mücadelede önemli olduğu ve asgari ücretteki artışın enflasyonu da artıracağı görüşünü savunduğunu da unutmamak gerekiyor.
Önce, Hindistan’daki kaza ile ilgili son bilgileri paylaşayım. Kazanın, Hindistan’ın en pahalı havacılık tazminatı olacağı ve tazminat tutarının 200 milyon dolara kadar çıkacağı konuşuluyor. Kazada ölen yolcular için sigorta şirketinin ödeyeceği tutarın ise yolcu başına 171 bin doları (yaklaşık 6.7 milyon TL) geçeceği de söyleniyor. Bir bilgiyi daha paylaşayım, Air India uçağının sigorta bedelinin de 120 milyon dolar olduğu ortaya çıktı.
Şimdi gelelim, havayolu ile gerek yurtiçine gerekse de yurtdışına seyahat edenlerin haklarına ve bilmesi gerekenlere. Genelde seyahat ederken bunlar merak edilmez, ne zaman ki uçak kazası yaşanır; o zaman gözler sigortaya çevrilir. Altını çizelim, havayolu şirketlerinin yaptıkları tüm uçuşlar sigortalıdır ve hiçbir uçak sigorta olmadan kalkış ve iniş yapamaz.
YOLCULARIN HAKLARI NELER?
Havayolu şirketlerinin uluslararası hava taşımacılığı açısından yaptırmak zorunda olduğu üç farklı sigorta var ki, bunlardan biri araçlardaki kasko gibi gövde sigortası ama bu konumuz dışında. Diğer ikisi ise zorunlu sorumluluk sigortaları. Biri, yolcular için yapılan sorumluluk sigortası. Bu sayede uçağın kalkışı, havada kaldığı süre ve inişi sırasında yolcular, başlarına gelecek her türlü kazaya karşı sigortalanıyor. Yaralanma halinde tedavi masrafları, sakat kalmaları halinde sakatlık tazminatı ve vefat durumunda da yolcu yakınlarına ölüm tazminatı bu sorumluluk sigortasından ödeniyor. Aynı şekilde bagaj ve yüke gelecek zararın tazmini de yine bu sigortadan karşılanıyor.
Sorumluluk sigortasından ödenecek tutar ise yolcu başına 250 bin SDR (uluslararası para birimi). Yani, kazada, bir yolcunun ölümü ya da yaralanması halinde sigorta şirketi asgari 250 bin SDR’ye kadar tazminat ödüyor. Bugün 1 SDR’nin karşılığı 55.87 TL. Kaba bir hesapla, uçak kazasında ölenlerin yakınlarına yolcu başına bugün için ödenecek en yüksek tutar 13.9 milyon TL. Tabi bunlar kabaca rakamlar. Mesela Hindistan’daki uçak kazasında, anlaşmalar gereği yolcu başına ödenecek tutar 128.821 SDR iken bizde kanuni olarak bu tutar daha fazla; 250 bin SDR.
SİGORTA NELERİ KARŞILIYOR?
Havayolu şirketlerinin yaptırmak zorunda oldukları bir diğer zorunlu sorumluluk sigortası ise üçüncü şahıslara yönelik. Uçağın düşmesi ya da uçağın parçasının düşmesi sonucu üçüncü şahısların ölümüne, yaralanmasına veya mal veya eşyalarının zarar görmesine neden olması halinde zararlar bu sigortadan karşılanıyor. Bu sigortanın teminatı ise uçağın gövde ağırlığına göre değişiyor. Yolcu uçakları genelde 400-500 bin kilogram arasında değişiyor. Böyle bir uçak için verilen sigorta teminatı 500 milyon SDR’ye (27.9 milyar TL) kadar çıkıyor. Tüm bunlar yapılması zorunlu sigortalar. Hani, bazı uçak kazaları sonrası havayolu şirketleri tedavi giderlerini karşıladı, yolcu yakınlarına şu kadar ödendi gibi açıklamalar yapılır ya; tüm bunları ödeyen aslında sigortadır.
YEMEK kartları konusuna bugüne kadar yazılarımda değindiğim için gündeme almayı pek düşünmüyordum ama hem Danıştay’ın verdiği yeni karar hem de okuyuculardan gelen sorular üzerine bir kere daha konuya değineyim. Keza, Danıştay, verdiği kararla, yemek kartları tartışmasına son noktayı koymuş oldu.
Önce tartışma neydi, kısaca özetleyeyim. Yemek kartlarının hangi alışverişlerde, nasıl kullanılacağı, marketlerde kullanılıp kullanılamayacağı, kartların nerelerde geçeceği, yemek bedelinin prime esas kazançtan istisna edilip edilemeyeceği uzunca süredir tartışma konusuydu. SGK’da kafa karışıklıkları üzerine yemek kartlarının kullanımı konusunda genelge yayımladı, örneklerle anlattı. Geçmiş yazılarımda genelgenin detaylarına değindim, tekrar etmek istemiyorum.
DANIŞTAY’IN KARARI
Yemek kartı tartışması öyle boyuta geldi ki, Danıştay’a kadar uzadı. Şöyle ki, SGK’nın, yemek kartlarının belirli alanlarda kullanımı halinde sigorta priminden istisna tutulacağı yönündeki kararı, Danıştay tarafından iptal edilmiş, ardından da konu Danıştay İdari Dava Daireler Kurulu’nun gündemine gelmişti. Dava sürürken de SGK, genelge yayımlayarak, yemek kartlarının nakit para çekimi veya başka amaçlarla kullanılmaması halinde prime esas kazanca dahil edilmeyeceğini açıkladı.
Geçtiğimiz ay ise Danıştay İdari Dava Daireler Kurulu, yemek yardımlarının sigorta primine tabi olup olmayacağına yönelik kararını verdi. Karardan da kısaca bahsedeyim. Kurul kararında, yemek yardımının, işverenler tarafından, çalışılan gün esas alınarak beslenme ihtiyacının karşılanması amacıyla çalışanlara ayni veya nakdi olarak yapılan bir sosyal yardım olduğu belirtilerek, şu tespit yapıldı:
“Beslenme bireyin maddi ve manevi varlığını sürdürebilmesi için yeterli, dengeli ve sağlıklı besin alması olarak tanımlanabilir. Yemek yardımı, daha geniş anlamıyla bir beslenme yardımıdır. Bu itibarla, yemek kartı, çeki, kuponu vasıtasıyla yapılan ve beslenme amacına matuf olan ayni yemek yardımının yalnızca yemek hizmeti sunan lokanta gibi iş yerlerinde yemek bedeli ödemesi amacıyla kullanılabileceğinin kabul edilmesi, beslenme kavramının daha geniş olan kapsamı ile bağdaşmamaktadır. Beslenme ihtiyacının yemek hizmeti sunan iş yerlerinin yanında aynı zamanda yine beslenmeyi sağlayan besin maddelerinin satın alınması ve tüketilmesi suretiyle giderilmesi de mümkündür. Burada belirleyici olan ana unsur ayni yemek yardımının beslenme ihtiyacının giderilmesinde kullanılmasıdır.”
PRİME TABİ TUTULAMAYACAK
Bayramda Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Başkanı Bendevi Palandöken’den esnafın prim gün sayısının düşürülmesi ile ilgili açıklama geldi. Palandöken, esnafa verilen prim günü müjdesinin hayata geçirilmesi gerektiğini, prim gününü dolduran esnafın emekli olabilmek için yaşı beklediğini, devletin sunduğu sağlık hizmetinden yararlanabilmek için de sağlık primi ödediğini söyledi.
Uzunca bir süredir, okuyuculardan da ‘Prim gün sayımız ne zaman düşecek, hükümetin bu konuda çalışması ne durumda, neden bu konuya değinmiyorsun?’ şeklinde sorular alıyorum. Gelen soruları incelediğimde prim gün sayısının düşürülmesi konusunun yanlış anlaşıldığını da gördüm. Sanılıyor ki, tüm Bağ-Kur’luların prim gün sayısı düşecek. Konuya açıklık getireyim.
BAĞ-KUR’LU SSK’LI İLE EŞİTLENECEK
Bugün için Bağ-Kur’lu erkek çalışanlar 25 tam yıl çalışıp, 9 bin gün prim ödeyip, 60 yaşında emekli olabiliyorlar. Kadın Bağ-Kur’lular ise 20 yıl çalışıp, 7 bin 200 prim gün ile 58 yaşında emekliliğe hak kazanıyorlar. SSK’lıların emeklilik şartlarında ise durum şöyle: 7 bin 200 prim gün ile erkekler 60, kadınlar 58 yaşında emekli olabiliyor. Buna göre de Bağ-Kur’lu çalışanlar, SSK’lılara göre bin 800 gün daha fazla prim ödeyip, daha geç emekli oluyorlar.
Bir süredir -2023 yılından bu yana- Bağ-Kur’luların prim gün sayısının SSK’lılarla eşit hale getirilmesi yani; 9 bin günden, 7 bin 200 güne düşürülmesi gündemde. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu konuda çalışmalarını sürdürüyor, hatta çalışmalar tamamlandı bile diyebiliriz. Bağ-Kur’luların prim gün sayısının düşürülmesi için ise yasal düzenleme gerekiyor.
TÜM BAĞ-KUR’LULARI KAPSAMAYACAK
Yapılacak yeni düzenleme ile Bağ-Kur’luların prim gün sayısı 9 bin günden, 7 bin 200 güne düşecek. Yaş şartı ise değişmeyecek. Yani, 7 bin 200 prim gün sayısını tamamlayan Bağ-Kur’lular; kadın ise 58, erkek ise 60 yaşında emekli olacaklar. Düzenleme ile Bağ-Kur’luların emeklilik için gerekli prim gün sayısı ile SSK’lı çalışanların prim gün sayıları eşitlenecek. Böylece Bağ-Kur’lular, düzenleme sonrası bin 800 gün (5 yıl) daha az prim ödeyip emekliliğe hak kazanacaklar.