24 Eylül 2005
Beş yaşında bir çocuk annesi ve 35 yaşında modern bir kadın olarak asla araba kullanmadığımı bilir misiniz? Bir ara ehliyet aldığımda 2-3 kere elim direksiyona değdi ve sonra yine yan veya arka koltuğa geri döndüm. Çok eleştiri aldım. Bana yakıştırılmadı bu durum. Hatta insanlar benden değil araba, uçak kullanmayı beklerlerdi. (Ki onu da denemiştim!!!)
Çoğu arkadaşım çocuktan sonra pes edeceğimi ve benim de sürücü koltuğuna oturacağımı bekliyordu.
Ama daha olmadı. İşimi, evimi ve Sinan’ın okulunu aynı üçgen içine sokabilme başarım ve şansımın da bunda etkisi büyük tabii! Bir de kendimi bildim bileli yürümeyi sevmenin...
Dolayısıyla Sinan da yürüyor. Ayrıca değişik vasıtaları tanıma fırsatımız oluyor. Öyle her fırsatta kendini taksiye atan tiplerden değiliz. Gideceğimiz yere göre farklı araçlar kullanmayı, gezerken o vasıtalar hakkında konuşmayı pek seviyoruz. Vapur ve iki katlı otobüs Sinan’ın en sevdikleri.
Ne var ki uzun zaman beraber çalıştığım; hayatını, işini, kariyerini otomobillere adayan gazeteci arkadaşım Şule Yücebıyık’ın yazdığı ‘Direksiyon Cadısı’ (Neden Kitap Yayınları) adlı kitabı okuyunca ona karşı kendimi biraz utanmış hissettim.
OĞLAN ÇOCUKLARI VE OTOMOBİLLER
Kitap gerçekten çok eğlenceli. Otomobillerle ilgili bilgi kısmından çok; bir kadın, bir eş, bir anne olarak otomobil ve trafiğin sosyal yanını görmemizi sağlıyor. 15 yıldır araba kullanan Şule, 30’dan fazla ülkede neredeyse var olan bütün araba ve modelleri denemiş, dünyanın çevresini 6 kere dönecek kadar yol yapmış işten eve gidip gelirken.
Valla ne diyeyim? Belki ben de o kadar yürümüşümdür!!!
Kitapta arabalara kadınların da duyduğu bağlılıktan tutun da, trafik flörtlerine, arabaya göre karakter tahlilinden, biz kadınların yüklendiği suçlara kadar pek çok detay var.
Çocukla beraber araba gezileri, bir anne olarak dikkatimi çeken yazılardan biri oldu. Hatta pofidik bir erkek annesi olan Şule, oğlu Eren’in dünyasında arabanın yerini de anlatmış bize. Ben de bunu tecrübe edenlerdenim zaten. Çünkü Sinan ‘anne’ demeden ‘ağaba’ demesini biliyordu. Nitekim ikimiz de erkeklerle arabaların ilişkisinin genetik olarak var olduğuna inanıyoruz. Gece yarıları uyanan oğlanları sokaktan geçen arabalarla oyalamak -tabii gecenin o saatinde araba geçsin diye dua ediyorsunuz!-, çeşitli araba hikayeleri anlatmak, olmadı mı arabaya bindirip gezdirmek, her oğlan ailesinin kaderinin bir parçası.
Şule’ye attığım mesajda araba kullanmayan biri olarak kitaptan büyük zevk aldığımı söyledim. O da bana gayet rahatlatıcı bir cevap yazmış: ‘Böyle devam et. Araba kullanınca üzerine çok daha fazla yük biniyor!’
Bu kitabı ailecek okuyabilirsiniz. Eşlerinizin araba sevdasını anlayabilirsiniz. Kendiniz araba kullanmanın tadını nasıl daha fazla çıkarabileceğinizin yollarını bulabilirsiniz.
Ben, etiketim haline gelen araba kullanmama çabamı sürdürmeye devam edeceğim. Hatta bisiklete bile binmeyi bilmediğimi söyleyerek daha da büyük bir darbe yaşatabilirim sizlere!
Ne var ki sonbahar için sıkı planlarım var. Şöyle küçük, fazla hızlı gitmeyen mahalle arası kullanabileceğim bir motor niyetindeyim.
Göreceğiz bakalım...
Yazının Devamını Oku 
17 Eylül 2005
Ve nihayet oğlum artık uyurken nefes alıyor. Çünkü geniz etinden sonra bademciklerinden de kurtulduk. Sinan her zaman için burun ve boğaz bölgesi sorunlu bir çocuktu. Normal zamanda bile nefes alırken başka insanların uyurken çıkardığı sesleri çıkarırdı. Son yıllarda hastalıkları azalmış olsa bile bademcikleri kocamandı ve biz onlarla savaşmaya karar vermiştik. Dayanacaktık, gerekmediği sürece almayacaktık...
Gerçekten de her geçen sene hastalıklar azaldı. Kulakla ilgili ağır bir rahatsızlık geçirmedi. Ne var ki nefes alması sorunluydu. Bademcikleri iltihaplı değildi ama o kadar büyüklerdi ki, horlama ve uyku apnesi dayanılmaz boyuta gelmişti.
Horlama, aile ve arkadaşlar arasında espri konusuna girebilecek kadar rahat karşılanabiliyor ama apne için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Öyle bir noktadaydık ki, Sinan yanımızda yatamıyordu çünkü hem seslerden, hem de nefessiz geçirdiği saniyeleri saymaktan uyuyamıyorduk. Hatta beraber televizyon izlemek bile bazen zor oluyordu.
Sonuçta hastalık değil ama genel sağlıklı büyüme açısından bir sorun olmaya başlamıştı bu iki top! Yüz ve damak şeklinin değişmesi, gelişiminin yavaşlaması da tıbbi olarak söz konusuydu. Ayrıca gecelerin ağırlığı anne baba olarak bize daha fazla yansıyordu.
Artık bu işe bir dur dememiz gerektiğini düşünerek, her sene kontrole gittiğimiz kulak burun boğaz doktorumuz Erhun Şerbetçi’nin kapısını ‘Bu işi temizlesek artık’ diye çaldım. Tarihi belirledik, beklemeye başladık. Bu arada ben de oğlanı hazırlamaya başladım tabii. Ne kadar rahatlayacağını, sebebi bu değil ama nedense nefret ettiği şey olan yokuş çıkmasının kolaylaşacağını, çok daha büyüyeceğini falan anlatmaya başladım. Cesur olduğunu, yakın bir arkadaşının da aynı ameliyatı geçirdiğini falan söyledim...
BENİM CESUR OĞLUM
Sinan gerçekten başarılı bir performans gösterdi. Bir tek ameliyat öncesinde iki gece üst üste yatağa çiş kaçırdı, ki bu çok normal. Onun dışında büyük bir soğukkanlılıkla hastaneye gitti, kanını verdi ve o gevşetici ilacı alıp sarhoş kıvamına gelene kadar bize hiç sorun çıkarmadı. Kendisine de...
Ameliyat bir saat sürdü ve tıbbi olarak detaylara girmeyeceğim yeni bir yöntem kullanıldı. Sonrasında çok daha ağrısız ve kanamasız olan bu yöntem sonucunda oğlumuz yanımıza geldiğinde sadece dilinin acımasından şikayetçiydi. E bu da son derece normal. Çünkü bademciklere ulaşmak için dili çekmek lazım biraz.
İnanır mısınız, çocuktan insan gözü büyüklüğünde iki bademcik çıktı. Kendisi bile şaşırdı.
Bir gece hastanede kaldık ve evimize döndük.
Operasyondan sonraki bir hafta boyunca yemeğimize dikkat ediyoruz. Sıcak ve sert şeyler yemiyoruz, çünkü istisnai bir durum bile olsa sekiz gün boyunca kanama riski söz konusu ve bu riski almaya değmez. Kendisi de neler yememesi gerektiğinin farkında. Onu ziyarete gelen arkadaşları çikolata yedikçe bizimki gidip kendisine ayran doldurdu. Biri çikolata önerdiğinde ‘Benim listemde yok, yiyemem!’ bile dedi. Bunun bilincine varması iyi bir durum tabii. Ama göz önünden ayırmamakta fayda var. Her an dalıp sert bir şey ağzına atabilir endişesini yaşıyorsunuz bir anne olarak.
Yeni ameliyatlı olmasına rağmen o kadar sessiz uyuyor ki inanamıyoruz.
Tek garipsediğimiz şey sesi: Çok inceldi. Şu anda bana seslense anlamam mesela. Bambaşka bir ses oldu. Evet, ileride kalınlaşacak biliyorum ama şimdi de biraz kalınlaşsa iyi olur!!!
Bebeğinizin ilk 30 günü için 30 önemli öneri
Bir yeni anne için en zor günler doğumdan sonra hastaneden eve geldiği günler. Ne yapacağını bilemeyen, acemi ve heyecanlı annelere yardımcı olmak için anne & trends dergisi annelerden sizler için tecrübelerine dayanarak önemli önerileri toparladı.
EMZİRİRKEN BOL SU İÇİN
1 Emzirmek oldukça zor ve ağır bir iş. Ayrıca bebeği emmeye alıştırmak bile bir çaba gerektiriyor. Bu yüzden daha önce emziren arkadaşlarınızla mutlaka sık sık konuşun. Hatta onlarla buluşup pozisyonlar, teknikler hakkında bilgi isteyin.
2 ‘Ben emzirme hakkında pek çok şeyi hemşireden öğrendim’ diyor bir anne. Hastaneden çıktıktan sonra eve çağırabileceğiniz bir hemşire ayarlayıp bebeğinizin banyosu, bakımı, beslenmesi gibi pek çok konuda onunla pratik yapabilirsiniz.
3 Emzirme öncesinde, yanınızda mutlaka su bulundurun. Emzirme çok susattığı için kana kana içeceksiniz. Ayrıca yanınızda bir dergi olursa, uzun ve yavaş emzirmelerde arada dergiye bakabilirsiniz.
4 Göğüslerinizde sütle ilgili gerginlik yaşıyorsanız sıcak kompres uygulayabilirsiniz. Duş alırken göğüslerinize su tutmayı ihmal etmeyin. Ayrıca emzirmeden sonra göğüs uçlarınıza doktorunuzun tavsiye edebileceği kremler sürebilirsiniz.
5 Isı, memeden süt akışını hızlandırır. Emzirmeden sonra soğuk su uygulaması ile bu hızı yavaşlatabilirsiniz.
6 Bebeğinizi rahatlatmak için arada rezene gibi doğal bitki çayları verebilirsiniz. Özellikle gaz sıkıntısı olanlar için ve uyku öncesi çok rahatlatıcı olur. Bunun için en küçük delikli biberonları kullanabilirsiniz. Geniş delikli biberondan emen bebeğiniz daha sonra memenizden emmeyi reddedebilir ve biberon isteyebilir.
GECELERİ EŞİNİZDEN DESTEK ALIN
7 Evet çok yoruluyorsunuz ama bir süre için mızmızlanmayı bırakmanız gerekiyor. İlk aylarda bütün gece uyumayı beklemeyin. Çünkü bebeğiniz de uyumayacak ve sık sık beslenmek için uyanacak. İlk günlerde gece emzirmelerinden sonra onu yatağına koyun ve kendi kendine uykuya dalmasını sağlayın.
8 Geceleri emzirme dışında bebekle ilgilenmeyi bir düzene oturtun. Bebeğe bir gece eşiniz, bir gece siz bakabilirsiniz. En azından emzirme öncesi ve sonrası alt değiştirmede size yardımcı olabilir. Veya siz gece ilgilenirsiniz, eşiniz sabahın erken saatlerini devralır. Bir anne akşam yemeğinden sonra bebeğini eşinin aldığını ve böylece gece yarısına kadar kendisinin biraz uyuyabildiğini, böylece gece daha güçlü olabildiğini söylüyor. Her aileye uygun bir gece formülü bulunabilir.
9 ‘Bebeğiniz uyuduğu zaman uyuyun’ çok doğru bir tavsiye. Günün hangi saatinde olursa olsun, bebeğiniz uyuduğu anda siz de uzanın.
10 Bebeğinizin uyku sorunu varsa bir süre işiniz zor olacak demektir. İlk günler bebeğinizden çok da şey beklemeyin. Sizin ya da babasının göğsünde uyumasına izin verin. İlerde isteseniz bile göğsünüzde uyuyamayacağı için tadını çıkartın.
BACAĞINI ÇEKİYORSA GAZI OLABİLİR
11 İlk günlerde bebeğinizin sıkıntılarının nedenini anlamanız mümkün olmaz. Ama rahatlatmak için belli yollar var. Mesela sallanmak iyi gelir. Sırtının ve göbeğinin saat yönünde okşanması da... Bacağını bedenine doğru çekiyorsa gaz sancısı olma ihtimali yüksek olduğundan; ayaklarından tutarak bacaklarına ileri geri yaptıracağınız hareketler işe yarayabilir.
12 Bebeğinize uyurken de, uyanıkken de müzik dinletebilirsiniz. Ona şarkı mırıldanmanız da (sesinizin ne kadar kötü olduğunun onun için inanın hiç önemi yok!) onu rahatlatacaktır.
13 Banyo, özellikle gece uykusuna geçmeden önce bebeğinizi rahatlatan ve onu rutine alıştıran detaylardan biri. Her akşam banyo yaptırın. Her seferinde sabun kullanmanıza gerek yok. Böyle rutinler gece-gündüz ayrımını sağlamak için de önemli.
14 Altını değiştireceğiniz zaman bir süre onu çıplak bırakabilirsiniz. Arada çiş yapabilir, bu yüzden etrafın kirlenmeyeceği bir ortamda ya da altına bir örtü sererek bırakabilirsiniz.
15 Günlük bazı işlerinizi bebeğinizi kucağınızda kanguruda taşıyarak yapabilirsiniz. Göğsünüzün düzenli nefes alış verişi ona iyi gelir.
ACEMİ OLDUĞUNUZ İÇİN KORKMAYIN
16 İlk bir ya da birkaç ay ev işlerini bir kenara bırakın ve bebeğinize konsantre olun. Size yardım edebilecek birileri varsa ev ve yemek işlerini ondan isteyebilirsiniz. Kimsenin salon dağınık veya bulaşık yıkanmamış diye laf etmesini kaale almayın.
17Çevrenizdekilerin size yardımcı olmalarına izin verin. Komşunuz ziyaretinize geldiği saatte banyo yapmayı planlıyorsanız, onun bebeğe bakmasına izin verin.
18 Alıngan ve çekingen olmayın. Gergin ya da sinirliyseniz karşınızdakini kırmamaya da dikkat edin.
19 Çevrenizdeki büyüklerden bir sürü öneri ve uyarı almışsınızdır. Bunların hepsini uygulamak, hatta dinlemek zorunda değilsiniz. Herkesin dediğine kulak vermeyin. Acemi olsanız bile en iyisini siz bilirsiniz.
20 Çevrenizden yardım isteyin ama onlara tatsız angaryalar yüklemeyin. Bu tip durumlarda nazınız daha çok anneanne ya da babaannelere geçer. Onların size yardımcı olmak için yanınızda oldukları doğru ama onları da kırmadan ayarlamanız gerekir.
21 Kendinizi dış dünyadan soyutlamayın. Birkaç saat bile olsa kendinize zaman ayırın. Sinemaya gidemiyorsanız evde bir film seyredin. Gazete veya rahatlatıcı bir kitap okuyun. Tek başınıza ya da bir arkadaşınızla kısa yürüyüşlere çıkın.
40’I ÇIKMADAN SOKAĞA ÇIKMAMA DÖNEMİ BİTTİ
22 Eskiden 40’ı çıkana kadar bebeğin sokağa çıkarılmaması önerilirdi. Artık böyle düşünülmüyor. Yağmur olmadığı sürece her gün bebeğinize hava aldırmak için sokağa çıkarabilirsiniz. İlk denemelerinizde yanınızda tercihen tecrübeli biri olsun.
23 Bebeğinizle yalnız geziyorsanız tanıdığınız yerleri tercih edin. Issız yerlerden uzak durun. Mutlaka küçük ve çapraz asılan bir çanta kullanın. Üstünüzde çok para ve kredi kartı taşımayın.
24 Yanınıza kendiniz için de yedek kıyafet alabilirsiniz. Böylece kusmuk lekeleri ile dolaşmak zorunda kalmazsınız.
25 Sokak gezilerini eğlenceli hale getirmeye çalışın. Güzel havaların tadını çıkarın. Parka gidin, yere battaniye serin, bebeğinizle uzanın.
26 Ve son olarak, karmaşadan korkmayın. Bu duruma kısa sürede alışacağınızı, zorlandığınız pek çok işi yakında tek elle halledeceğinizi bilin.
YENİ BABALAR DA İLGİ İSTER
27 Babalar özellikle ilk günlerde çekingen kalırlar. Onu sizin teşvik etmeniz gerekir. Bebeğe dokunmasını söyleyin. Altını değiştirirken ya da banyo yaptırırken ondan yardım isteyin. Hata yaptığı zaman bunları nedenleri ile tatlı tatlı söyleyin.
28 Eşinize bazı günler işten erken gelmesini ya da işe geç gitmesini önerin. Böylece bebeği ile daha fazla zaman geçirebilir. Yapılması gerekenleri daha çabuk öğrenip pratik yapma fırsatı bulabilir.
29 İş bölümü yapın. Bebekle değil, evle ilgili sorumlulukları da paylaşın. Mesela alışveriş işini kocanıza devredin. Ya da başka bir işi...
30 Unutmayın ki babaların bütün bunlarla uğraşırken biraz da eğlenmesi, rahatlaması gerekir. Baba-çocuk beraber uyumalarına; biberon kullanıyorsanız, uzanarak çocuğunu beslemesine fırsat verin. Gündüz gezmelerinin bazılarını da babasıyla yapsın.
ANNEMİN KÖŞESİ
Yağın kadar konuş
Son moda, artık kilo konuşmak değil. Beden kütle endeksi daha ciddi durumlar için gerekli.
Yeni trend vücut yağ oranı konuşmak!
Annem ve ben de bu konuyu çok ciddi ele alıyoruz. Mesela annem bazen fazla konuşuyor. Ben de ona dönüp, ‘Vücudundaki yağ oranı kadar konuş!’ diyorum.
Bu durumda epey az konuşması gerekiyor tabii. Oysa ben, istediğim kadar konuşma özgürlüğüne sahibim. Çünkü benim yağ oranım anneminkinin üstünde. Kas oranım da öyle!
Beyindeki işe yarar hücre oranının da annemde daha yüksek olduğu kesin.
Yazının Devamını Oku 
10 Eylül 2005
Yakın bir arkadaşım var. Tam bir asker kızı: Ağırbaşlı, disiplinli, kuralcı. Tarzı belli; tavrı belli. (Arada bazı şeyleri değiştirmesi için biraz başının etini yiyorum ama o konu dışı!) Onun beş yaşında kendisi gibi bir kızı var. Hanım bir kız. Ekranlarda gördüğümüz, bu yaşlarda en sevdikleri tavır olan ‘büyümüş de küçülmüş’ havasına bürünmemiş bir kız. Piyano çalıyor, kitap karıştırıyor, annesiyle birlikte pek çok farklı müzik dinliyor. Eli belinde göbek atmıyor. Şu ana kadar her şey gayet normal...
Gel gelelim şu yaz ayları ve bu ayların bozduğu düzen herkesi baştan çıkarabiliyor: Annesi bana geçen gün epey bir yakındı. Çünkü kızı yazlık yerde, kendisi gibi olmayan arkadaşları sayesinde bambaşka davranışlar göstermeye başlamış. Hatta arkadaşları ile karşılaştıkları iki askerin karşısına geçip, ‘O şimdi asker, canı neler ister’ diye göbek bile atmışlar.
Zaten bardağı taşıran bu son damla olmuş. Böyle bir şarkının varlığından haberi bile olmayan arkadaşım bunu duyunca dehşete düşerek olaya ciddi anlamda el koymaya karar vermiş.
Bu gerçekten ağır bir durum. Ben de duyunca bir kötü oldum.
Başka bir arkadaşım da kızının yuvada masa üstüne çıkıp göbek attığını öğrenince bana koşmuştu. ‘Alayım mı kızımı o yuvadan?’ diye...
Kimse sakin veya ağır olmak zorunda değil tabii. Kızların civelek şarkılar dinlemesi, söylemesi, kalkıp dans etmesi pek çok anneyi rahatsız etmeyebilir. Hatta artık epey bir anne grubu için aranılan özellikler listesine bile girdi bu vasıflar.
ERKEK ÇOCUK DAHA MI KOLAY
Ama o tarz olmayan anneler için kızlarını böyle görmek gerçekten tatsız bir durum. Çünkü o kızlara da bu davranışlar yakışmıyor gerçekten. Eğreti duruyor. Daha da tatsızı, işlerin kontrolden çıkması. Özellikle de yaz aylarında bu tip etkileşimlerle çok karşılaşılıyor. Çünkü çocuğun kışın gittiği okulda edindiği arkadaşları ve sizin kendi arkadaşlarınızın çocukları ile aynı tip ortamlar yaratmak mümkün. Onaylamadığınız kişilerle görüşmelerini sınırlamak ya da görüştükleri zaman yanlarında olarak birbirlerinden kapacakları davranışlara müdahale etmek elinizde.
Zaten çalışan anneler için de yaşanan zorluklardan biri bu. Dış etmenler ve dış dünyadaki çocukların kendi çocuklarına etkisi. Hatta bakıcıların bile... Çünkü onlar evde Türkçe müzik kanallarını açarak çocuklara göbek atmayı öğretebiliyorlar. Onlar da böyle eğleniyor, oyalanıyorlar çünkü.
Tabii arada iyi örnekler de olmuyor değil. Ama olumsuz örnekler üzerinde durmak daha önemli.
Bir anne olarak kendinizde hoşunuza giden bir takım özelliklerin kızınızda olmadığını görmek dönemsel paniklere neden olabiliyor. Hele hele onlara yakışmayan değişiklikleri...
Erkek çocuklarında böyle değil sorun; onlarda kavga dövüş şeklinde ortaya çıkıyor. Ama bence bu kadar rahatsız edici olmuyor.
Bu aşamada araştırmalarına başlayacağım yeni bir soru ortaya çıkıyor: Kız çocuk mu daha zor, erkek mi?
Ben araştırmalarıma başlıyorum, fikirlerinizi bekliyorum.
İyi anne olmanın altın kuralı Sabırlı olmak
Doğum yapan her kadın mutlaka iyi bir anne olmak ister. Çocuğunu çok sever, bunu mümkün olduğunca göstermeye çalışır. Kendi hayatını bir kenara iter, bütün enerjisini çocuğunun ihtiyaçlarını karşılamaya yöneltir. Bütün bunlar doğru ama iyi anne olmanın en büyük şartlarından biri iyi niyetten öte, sabır ve sinirlere hakim olmaktan geçiyor. Sabrını normal değerlerde tutabilen bir anne, çocuğunun yaptığı insanı çıldırtabilecek durumlar karşısında bile soğukkanlılığını bozmadan olaya müdahale etme ve ortamı düzeltme şansına sahip. Uzun lafın kısası, iyi bir anne olmanın altın kuralı sabırlı olmak. Peki her döneminde farklı krizler yaşatan çocuklara karşı sabırlı olmayı nasıl becerebiliriz? İşte size tüyolar.
Ne kadar sakin ve uyumlu da olsa, her çocuğun bebekliğinden itibaren kişiliğinin oluşumu aşamasında geçtiği saldırgan, olumsuz, agresif ve hırçın olduğu zamanlar vardır. Çocuğun yaşı büyüdükçe ve karşılıklı konuşma ortamı sağlandıkça, anne bunları konuşarak halledebileceğine inanır.
Tabii ki bu her zaman geçerli olmaz. Hatta çocukların bazı öfke nöbetlerinde nefeslerini tuttuğu, sesinin kısılmasına kadar bağırdığı, kendini yere attığı bile görülür. Bazen bir isteğini reddetmeniz, bazen de yapmak istediği bir şeyi becerememesi, bu olaylara kolayca zemin hazırlar.
İşte böyle zamanlarda çocuğunuzu ne kadar severseniz sevin, onu duvara çarpmak isteyebilirsiniz! Aman sakın!!! Şaka bir yana, ne kadar sakin kalırsanız sorunlara çözüm bulmanız o kadar kolaylaşır. Çünkü bu aşamada çözüm, çocuğun istediğini yapmak değildir. Sakin kaldığınız zaman, çocuğunuza hayır dediğiniz konu her ne ise, onun yerine bir alternatif önermeniz çok daha kolay olur. Zaten sinirli bir şekilde yaptığınız azarlamaların çocukları pek etkilemediği uzmanlar tarafından sık sık söyleniyor. Bu durumda işlerine geleni yaparlar: Kulaklarını kapayıp duymazlıktan gelirler, hatta duymazlar. Ayrıca devamı gelmeyen tehdit cümleleri de sabrımızın taştığı anda ağzımızdan fışkıran cümle tipi olur sık sık.
Dikkat etmeniz gereken bir nokta da onlar sinirli iken karşılarında gülmemeniz. Bu onları daha da kızdırır çünkü.
ÇOCUKLA ÇOCUK OLAN ANNE-BABALAR VAR
Annelerin ve babaların çabuk sinirlenmelerinin en temel sebeplerinden biri yorgunluk ve uykusuzluk. Çalışma hayatının zorunluluğu içinde işi bırakmak herkes için mümkün değil ama en azından sinirlendiğimiz zaman bunun sebebini bilmek kendimizi kontrol altında tutmamızı sağlayabilir. Gündelik işlerden kaçmak mümkün olmasa da, en azından uykularımızı güzel uyumaya çalışarak kendimizi bir nebze olsun çocuklara karşı hazırlayabiliriz.
Her ne kadar çocuklar hayatımızın odağı olsa da kendinizi iyi hissettirecek ve kafanızı dağıtacak şeyler yapmaya, size moral veren kişileri görmeye devam etmelisiniz. Zevk aldığınız müzikse, müzik dinlemeli; arada bir konsere gitmeli, yemeklere çıkmalısınız. Böylece kendinizi çok daha iyi hissedersiniz.
Bir de çocukla çocuk olmak vardır. Bu laf sadece oynamak için kullanılmaz. İnatlaşma için de geçerlidir. Bazen anneler de çocuklarının inadına inatla cevap vermeye kalkarlar ve işler karışır. O zaman inatlaşmak yerine onunla itinalı bir şekilde konuşmanız en doğrusudur. Kolay olmasa da, zamanla o da sorunları konuşarak halledebileceğini öğrenmeye başlar.
YASAKLARIN SEBEBİNİ MUTLAKA ANLATIN
Sürekli ona karışmanız da onu sinirlendirir. Kendi kararlarını kendisi verebilir, ya da bazı ihtiyaçlarını kendisi giderebilir. ‘Tamam anne anladım’ gibi cümleler duyarsanız anlayın ki biraz fazla konuşuyor ve onu sıkıyorsunuz!!! Onları gereksiz laflarla sıkmadan dikkatli kelimelerle konuşmak önemli. Yoksa sizi normal zamanda bile ciddiye almamaya başlayabilirler.
Kuracağınız düzen içinde çocuğunuzun geniş alana ihtiyacı olduğunu unutmayın. O yüzden onların sistemine biraz uymaya çalışırsanız hayatı daha kolay yoluna koymanız mümkün olur. Ona verdiğiniz emir ve yasakların nedenlerini anlatmayı da ihmal etmemelisiniz. Tutarlı ve güvenilir davrandığınız sürece sizi çok daha fazla dinlediğini göreceksiniz.
EN BİLDİK KRİZ SEBEBİ BANYO
Çocukların annelerinin sabrını zorlama açısından önceden bilinen ve asla değişmeyen durumlar da var. Mesela çocuğunuz banyo yapmayı sevmiyorsa, banyo zamanı bir kriz yaşayacağınız kesin. Bu tip durumlarda önceden düşünüp plan yapmanız gerekebilir. Mesela banyoyu neden sevmediğini bulup (akan su mu, durağan su mu, sabun mu gibi), onları çözme yoluna gidebilirsiniz. Her banyo zamanı evde kıyamet kopacaksa bunun ikinizi yıpratmaktan başka kimseye yararı olmaz.
ANNEMİN KÖŞESİ
Teknolojide bir adım daha attım
Annem sayesinde teknolojiye bir adım daha yaklaştım. Israrlarına dayanamayarak online chat programı msn’e bağlandım artık. Ne var ki yazıştığım tek kişi annem!
Arada titreşimler falan attırarak korkutuyor beni. Bak işte, annemi dinledim titreten virüs girdi makineme diye tırsıyorum. Üstelik onda kamera falan da olduğundan canlı görüntüsünü de gönderiyor bana. Ben de abuk şeyler yazarak ekranda tepkilerini ölçmeye çalışıyorum. Bazen gayet ciddi bir iş ortamının içinde annemle komik yazışmalarımız sayesinde bilgisayarın arkasına saklanıp kriz geçiriyorum; millet garip garip bana bakıyor.
Doğrusunu isterseniz yazışarak daha çok gülecek malzeme çıkarıyoruz. Konuşarak olmuyor bazı şeyler. Utanıyoruz herhalde!!!
Yazının Devamını Oku 
3 Eylül 2005
Geçen hafta Omo’nun iki senedir Türkiye’nin çeşitli illerini dolaşarak gerçekleştirdiği Omo Spor Şenliği’ne oğlumla beraber gittik. Şenlik Ankara’daydı ve Mehmet Okur da olacaktı! Bütün bu verileri bir araya getirince, Sinan’ın artık iş gezilerine başlaması gerektiğine karar verdim.
Son zamanlarda geçirdiğim en eğlenceli hafta sonuydu. Öncelikle Sinan’ın havaalanı, uçak ve otel keyfi müthişti. Çocuk seviyor böyle şeyleri. Otel odasında dolabı açıp, mini barın kendisi için özel hazırlandığını sanarak ‘Anneee benim odamda içecekler vaaar!’ diye tavana vurdu.
Sinan her şey için sabırsızlanıyordu: Şenlik alanına gitmek için, kazana düşen basketbolcü ile tanışmak ve günlerdir hazırlandığı sorusunu sormak için, Anıtkabir’i görmek için... (Anıtkabir gezisi pazar günü olduğu için program sırasına göre yazdım!)
Şenlik alanına gittiğimizde oğlum dumura uğradı ve içine kapanan bir istiridyeye dönüştü. Oyunların ve gösterilerin coşkunluğu bana oğlumu geri getirdi ama yine de oyunlara katılması için 2 gün, 8 gösteri ve yaklaşık 10 kişinin özel teşviki gerekti!!!
Mehmet Okur’un geldiği an, zaten mutlulukları zirvede olan çocukların halini unutamıyorum. Hepsi çıldırmış gibiydi. Benimki o sırada elinde fotoğraf makinesi resim çekmeye çalışıyordu! (Eee, iş gezisi bu!) Onları kuliste bir araya getirdiğimde benimki yine kilitlendi. Sarılıp sırıtmakla yetindi. Sorusunu sormadı tabii ki!
İki günümüz şenlikte geçti. Yapmayı planladığımız pek çok şeyi şenlik keyfi ile sallamak durumunda kaldım. Ama oğlanın aldığı keyfi gördükçe -ya da benim aldığım mı desem-, kendi ihtiyaçlarımı gidermeyi iptal etmek durumunda kaldım. Ankara’nın en güzel cafe ve lokantalarının keşfi, Cumhuriyet dönemi binalarının gezilmesi gibi... Neyse ki oğlumu yakalayıp öpmeyi beceren yegane insanlardan olan İclal Aydın bizi güzel bir yere götürdü de, bir haftalık tatlı kontenjanımı doldurdum.
Pazar günü Anıtkabir heyecanı ile uyandık. Gerçekten insanın tüylerini ürperten müthiş bir yer olan Anıtkabir’i Sinan büyük bir olgunlukla gezdi. Savaşlardan görüntülerin sahnelendiği, hem resim hem de objelerle kurulan ve savaş sesleriyle güçlendirilen bölüm epey ilgisini çekti. Çıkarken çocuklar için ayrılan deftere yarım yamalak adını yazdı, tarihi attı; hatıra olarak da boy cetveli ve Atatürk’ün ilkelerinin yazılı olduğu küp oyuncaktan aldık.
İlkokula başladıktan sonra onu tekrar getirmeyi planlıyorum. Özellikle de nöbet değişimini görmek için. Doğrusunu isterseniz Anıtkabir’i görmek için Ankara’ya gidecek bir sebep beklememek gerekiyor. Sadece bunun için oraya gitmek lazım.
Omo Spor Şenlikleri bugün ve yarın İçerenköy Carrefour’da düzenleniyor. Yarın saat 14.00-18.30 arası Mehmet Okur da orada olacak. Lütfen çocuklarınızla gidin. Onları oyunlara yazdırın. Action Team ve Jako’nun gösterilerini kaçırmayın.
Sonsuz soru-cevap dönemine hoşgeldiniz
Geçmiş olsun, zor bir dönem olan iki yaş sendromu dönemini atlatmak üzeresiniz. Gerçi bazı bebeklerde bu süreç biraz uzar ve dengesiz, olumsuz ve asi tutumları bir süre daha devam eder. İki yaş sendromu bitiyor ama bundan sonra da bayağı uzun sürecek bir başka dönem başlıyor. Çocuğunuz artık her türlü konuda sorular sormaya başlayacak. Hatta bunların çoğu birbirini takip eden şekilde zincileme sorular olabilir.
HAREKET ÇOK DENGE AZ
İki buçuk yaşında bir çocuğun dengesi tam olarak oturmamış, kas ve motor mekanizması gelişmesi tamamlanmamıştır. Ama tüm hareketlerinde becerilerinin arttığını gözlemleyebilirsiniz. Merdivenden yukarı rahat çıkar ve biraz daha dikkatle inebilir. Koşması da rahatlamıştır. Daha az düşer ve düz ileri koşabilir.
3 ELİ KALEM TUTAN BEBEKLER
Kalemi de artık daha iyi tutmaya ve birtakım şekiller çizmeye çalışır. Yaptıkları daha çok karalama şeklindedir ama bu karalamalar onun için önemlidir. Çizdikleri arasında bir uyumu fark edebilirsiniz. Renk kullanımından da ayrı bir zevk alır. Artık kaşığı rahatça kullanıyor durumdadır. Çatal kullanmaya da başlayabilir.
3 KREŞE YOLLAYABİLİRSİNİZ
Çocuğunuz bu dönemde kreşe gitmeye başlayabilir. Çocuğumu uzun saatler yalnız bırakacağım diye endişelenmenize gerek yok. Orada kuracağı arkadaşlıkların, tuvalet eğitiminden tek başına yemek yemeye kadar pek çok konuda katkısı olacaktır. Sadece yarım gün veya günde birkaç saat veya haftada birkaç gün olarak yollayabilirsiniz.
3 BOYUNDAN BÜYÜK OYUNCAK TUTKUSU
Büyük oyuncaklarla oynamak hoşuna gider. Onları rahatlıkla itip çekebilir. Bu zamanda en çok zevk alacağı şeylerden biri de üç tekerlekli bisiklet ve bu tip oyuncaklardır. Onlara binip evin içinde bile bütün gün onlarla dolaşabilirler. Bu yaştaki çocuklar çok hareketlidir. Oyun oynayan diğer çocukları merakla izler ve oyunlarına da katılır. Paylaşmayı öğrenebilmesi için seçeceğiniz oyunlarda buna dikkat edin. Çok parçalı oyuncak setleri de bu yaşlar için çok uygundur. Çiftlik, hastane, itfaiye, marangoz, doktor gibi setler çok ilgisini çeker.
3 ‘RESİMLERİNE BAKIYORDUM’
Resimli kitaplara bakmak onlar için çok eğlencelidir. Resimlerdeki detaylar çok ilgilerini çeker ve onlara çok takılırlar. Dolayısı ile bu yaşta onlara bol bol ve içinde güzel ve dolu dolu resimlerin olduğu kitaplar almalısınız. Kitapları sadece ona okumakla kalmamalı, çocuğunuzun tek başına incelemesi için fırsat vermelisiniz.
3 KEKELERSE KORKMAYIN
Bu dönemde çocuğunuz arada kekeleyebilir. Özellikle heyecanlandığında ya da bir şeye büyük bir istek duyduğunda kelime ya da hece tekrarı yapabilir. İlk aşamada bu sizi endişelendirmesin. Zamanla geçecektir.
3 İKİ YAŞ SENDROMU BİTİYOR
Pek çok olumlu gelişmenin yanı sıra bu dönem çocuğunun öfke krizleri devam edebilir. Bu esnada dikkatini başka yöne çekmek biraz zordur. Bir yandan bağımsız olup otorite kurmaya çalışır, bir yandan da bir yetişkinin onayını ister.
3 ZİNCİRLEME SORU DÖNEMİ
Bu yaştaki çocuğun hayal gücü de artmaya başlar ve soru sorma dönemi başlar. Pek çok soru sorar ve bu sorular bazen zincirleme birbirine bağlı konularda olur. O yüzden cevap verirken bir sonraki sonunun size ne getirebileceğini düşünmenizde fayda var.
3 ONAYLANMAK İSTER
Çabalarını ve olumlu hareketleri desteklemeniz bu dönemde onun için çok önemlidir. Hatalarını görmezlikten gelip küçük başarılarını mutlaka övün. Onunla birlikte oynamaya da devam edin.
3 UYKUSU BÖLÜNEBİLİR
Bu yaştaki çocuğunuz geceleri sık sık uyanabilir. Uyandığı belli bir saat varsa, uyanmadan biraz önce yanına gidip uyandığında sizi yanında bulmasını ve kendini güvende hissetmesini sağlayabilirsiniz.
3 RAKAMLARLA TANIŞTIRIN
Bu çocuk öğrendiği kavramları genişletme çabasındadır. Artık adını, soyadını bilebilir. Bu zamanlarda ona pek çok şey öğretmeye başlayabilirsiniz. Örneğin onu rakamlarla tanıştırıp sayı saymayı. Sayıları pek çok yerde oyun olarak da kullanabilirsiniz. Örneğin sokakta gezerken gördüklerinizi birikte sayabilirsiniz.
TUVALET EĞİTİMİ İÇİN EN UYGUN DÖNEM
Çocuğunuz artık konuştuğu ve ihtiyaçlarını dile getirebildiği için tuvalet eğitimi için gerekli eğitime başlayabilirsiniz. Ama onu asla zorlamamalısınız. Kreşe gidiyorsa çevresindeki büyüklerden görerek bezden kurtulmayı kendisi de isteyebilir. Bu durumda işiniz çok daha kolay. Geceleri arada tuvalete götürmek iyi olur. Yattıktan birkaç saat sonra, mesela siz yatmadan tuvalete kaldırabilirsiniz.
ANNEMİN KÖŞESİ
Annemden mesaj var
Bu kadar da olmaz artık! Size annemden gelen bir yazıyı iletiyorum. Almamız gereken mesajlar sanırım içinde...
‘Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler; bir meslek vaat etseler:
Sadece Elle ya da Vogue gibi bir derginin editörü olmak isterdim. Belki Vogue’daki Anna Wintour kadar ya da Cosmopolitan’daki Helen Gurley Brown ya Mirabella’daki Mirabella Grace gibi olamazdım ama... Kendimce bunu yapmayı çok isterdim! O kadınların ışıltılı hayatları beni pek bir cezbediyor!
Bu mesajı niye yazdım bilmiyorum. İçimden geldi, yazdım. Sanırım ana ve kız, ikimizin de yazma dürtüsü çok güçlü. Bendeki artmakta üstelik. Acaba roman yazmaya mı başlasam?
Elimdeki malzemeleri toplasam Danielle Steel gibi kitap yaratırım!’
Yazının Devamını Oku 
27 Ağustos 2005
Bundan rakam vermek istemeyeceğim kadar uzun sene önceydi. Üniversite birinci sınıfta öğrenciydim. Evi bana çok yakın olan, haftanın birkaç gecesi birbirimizde kaldığımız yakın arkadaşım Elif ise büyük bir azim ve idealizm ile Güzel Sanatlar sınavlarına hazırlanıyordu. Geceleri birbirimizde kaldığımızda derslerimizi çalışıyor, arada sohbete dalıyorduk. Bol bol tatlı yediğimizi de hatırlıyorum.
Uzun uzun gelecekle ilgili konuşurduk. Ne yapmak istediğimizden, nasıl bir hayat beklediğimizden, nasıl olmamız gerektiğinden...
Elif şöyle özetlemişti amacımızı: ‘Hayatımız o kadar dolu ve hareketli olsun ki, birbirimizi görmek için zaman ayırmak durumunda kalalım.’
Evet, ev hayatımız, işimiz, hobilerimiz, sosyal aktivitelerimiz, koşturmacalarımız o kadar olsun ki, birbirimizi görmek ödülümüz olsun...
Ve işte bahsettiğimiz yaşlara geldik.
Şöyle bir bakıyorum durumumuza... Gerçekten de onu ve diğer yakın arkadaşlarımı görmek ödül oldu benim için. Hem de sıkı bir ödül! Bir taraftan da hayatıma bakıyorum, ne yapıyorum diye. Bazen gerçekten çok şey yapıyormuşum gibime geliyor. Bazen de hiçbir şey yokmuş gibi! Ev var, çok ağır olmasa da iş var. Ama başka bir şey yok!
Tabii ki çocuk ciddi bir şekilde zaman dolduruyor. Ya da başka zamanlardan çalıyor. Ama görüyorum ki, kendime özel yaptığım tek şey, birkaç arkadaşımı görmekmiş.
İSTANBUL’DA KALANLAR VE TERK EDENLER
Bilseydim, o zamanlar için daha büyük hayaller kurardık!
Kimi zaman bunun sorumlusunun İstanbul olduğunu düşünüyorum. O kadar büyük, karışık ve seçenekli oldu ki, insanın kendisini yetersiz hissetmesine neden oluyor. Deli gibi bir koşturmaca, oradan oraya, ama ne oluyor?
Hiçbir şey! Kimi zaman İstanbul’da yaşadığını bile anlamıyorsun. Boğazı görmüyorsun, Mısır Çarşısı’nın kokusunu koklamıyorsun, hatta İstiklal’e bile çıkamıyorsun?
E niye İstanbul’da yaşıyorsun!!!
Sinan’ın bir arkadaşının ailesi taşındı İzmir’e. ‘Deli gibi koşturup, büyük paralarla düşük kalitede bir hayat yaşıyoruz. Ne anlamı var ki o zaman burada olmanın? Bari daha sakin bir yerde daha düzgün ve tadını çıkaracağımız bir hayat sürelim’ diye düşündüler ve basıp gittiler. Kızları ilkokula başlamadan önce deneme senesi yapıyorlar bu seneyi.
Çocuk olduktan sonra basıp gitmenin de pek mümkünatı olmuyor. Zaten bizim ailemiz açısından, eşimin de benim de, bu ülkede İstanbul dışında bir şehirde halen yaptığımız işle para kazanma şansımız da yok! Dolayısı ile biraz daha bu şehre mahkumuz.
Üzücü olan, dünyanın en güzel yenlerinden biri olduğuna inandığım İstanbul’un tadına varamamak.
Her bahar yaklaştığında pazar gezmelerini müzelere, eski ve yeni yanlarıyla, değişik taşıtlara binerek İstanbul’a ayırmaya karar veriyor; ama sonra halsizlikten ve tembellik ihtiyacından evden çıkamıyoruz.
Ama bu sefer azimliyim.
Bu sefer pazarları kendim de İstanbul’u tadacağım; oğluma da tattıracağım...
Okulların açılmasına 5 kala...
Okulların açılmasına az kaldı. Okul diyoruz ama kastettiğimiz sadece ilköğretim okulları değil, yaz tatiline giren yuvalar da açılmak üzere. Bir kısım eğitim kurumu eylülün 5’inde, bir kısmı da 12’sinde çocuklarımızı kapmaya hazırlanıyorlar. Peki çocuklarımızı nasıl hazırlamalı, tatilin bittiğini onlara nasıl anlatmalıyız? Belki kendi çocukluğunuzdan hatırlarsınız. Anneniz ya da babanız okulların açılmasına bir süre kala sizi havaya sokmak için çeşitli denemelerde bulunmuş; sizi erken yatırmaya ve erken kaldırmaya başlamışlardır. O zamanlar belki sinir olurduk bu hallerine ama birer anne baba olarak şimdi biz de benzer taktikler ve çalışmalar içine girmiş durumdayız. Çocuğunuzun yuva veya birinci sınıf tecrübesi olsa bile uzun tatil döneminden sonra birden disiplin altına girmek onu ne kadar memnun edecek bilemeyiz. Ne kadar uyumlu bir karakteri olursa olsun, bu düzene birden adapte olmasını bekleyemezsiniz. Pedagoglar okullar açılmadan önce çocuklarımızı ufak ufak hazırlamanın yardımcı olacağına inanıyorlar. Unutmayın, okuldan önce ne kadar hazır olursa, okula alışma süreci de o kadar kolay olur.
İşte ipuçları...
HÁLÁ TATİLDE OLDUĞUNU UNUTMAYIN
Unutmayın çocuğunuz halen tatilde ve eğlenme dinlenme hakkı tam gaz devam ediyor! Tatil dönemi çocuk için dinlenme, enerji toplama ve farklı alanlara yöneltilerek ders stresinden uzaklaştırma amacıyla değerlendirilmeli. Böylece yeni bir eğitim öğretim yılına başlayan çocuk daha enerjik ve istekli olur. Çocuğunuz son güne kadar tatilde olduğunu hissetsin. Okul başlıyor stresine sokmayın.
TATİL GÜNLÜĞÜ TUTABİLİR
Tatil anılarını daha sonra arkadaşları ve öğretmenleriyle paylaşması için bir günlük tutması ve fotoğraf çekmesi için ona fikir verin ve ihtiyacı olan materyalleri sağlayın. Bu şekilde tatilin son günlerini dolu dolu yaşayacağından emin olabilirsiniz.
ZİHİN EGZERSİZLERİ HAZIRLIK OLUR
Her gün bir saati okul yılı içerisinde tekrarlamak istediği konulara ayırın. Böylece gelecek yıl için iyi bir hazırlık yapmış olur. Zihinden problemler çözmesi ve eğlenceli matematik bulmacaları için onu heveslendirin. Bunlar çocuğunuzu sıkmayacağı gibi, matematik gibi konularda merakının oluşmasına yardımcı olur.
AYLIK DERGİLERİ OKUYABİLİR
Çocuk dergisi, bilimsel dergi veya başka bir dergiyi takip etme konusunda destek olun. Okumayı öğrenmemiş olsa bile dergiler görsel olarak onu çok iyi doyurur. Ayrıca ilerisi için okuma alışkanlığı kazanır.
KISA SÜRELİ KAMPA GİDEBİLİR
Tatiller aile içi ilişkileri yakınlaştırma ve birlikte geçirilen zamanı artırma açısında önemli. Bir yandan da çocukların bireysel programlara ve spor aktivitelerine katılmaları yararlı. Çünkü bu şekilde anne-babasından ayrı kalabilme ve yaşıtları ile iletişim kurma becerilerini geliştirir. Günübirlik, birkaç günlük veya bir haftalık programları öneriyoruz.
YAPAMADIKLARINIZ İÇİN SON HAFTALAR
Artık elinizde sayılı gün olduğundan yaz başından beri beraber yapmayı planlayıp yapamadığınız bir şeyler varsa onlara zaman ayırın. Bu kısa bir seyahat de olabilir, bir hayvanat bahçesi ziyareti de. Mutlaka babasıyla ve diğer aile büyükleri ile dolu dolu zaman geçirmesini sağlayın.
UYKU DÜZENİNE ALIŞTIRIN
Okula bir hafta kala uyku düzenini de oturtmak için (gece geç yatıyorsa) denemelerde bulunun. Gerekirse sabahları biraz daha erken kaldırın ki gece daha çabuk uykusu gelsin. Yemek saatlerinde düzensizlik varsa düzene sokmak ve kahvaltı sistemini oturtmak için de bu hafta iyi.
SINIF ARKADAŞLARINI HATIRLASIN
Daha evvel okula veya yuvaya gittiyse, sınıf arkadaşlarını tek tek hatırlama zamanı geldi demektir. Arkadaşlarıyla yaptıklarını ve eğlenceli anılarını hatırlatabilirsiniz. Arkadaşlarını ne kadar özlediğini fark etmesini sağlayıp, onlara anlatacak ne kadar çok macerası olduğunu söyleyerek onu heveslendirmeniz önemli.
ANNEMİN KÖŞESİ
Periyodik anne-kız aktiviteleri
Bu köşenin önemi yaş ilerledikçe ortaya daha iyi çıkıyor sanırım. Hani ana-kız durumları açısından yani... Sanıyorum ki sorunlu olan ana kız ilişkileri bile yaşlar ilerleyip kişiler olgunlaştıkça daha iyiye gidiyor. Yoksa sadece filmlerde mi böyle oluyor?!
Bence belli dönemlerde anne ve kızları ortak bir şeyler yaparlarsa çok iyi olur.
Mesela her gün telefonda konuşulsun.
Haftada bir gün yemeğe çıkılsın
Ayda bir gün sinemaya, tiyatroya ya da gece gezmesine gidilsin.
Senede bir gün beraber seyahate çıkılsın. Neresi olursa olsun, fark etmez.
Beş senede bir gün beraber güzellik operasyonu yapılsın.
Oh ne álá ne álá Mualla!!!
Yazının Devamını Oku 
20 Ağustos 2005
Tatlı anne okurlarım, bu yazıyı bitirir bitirmez kalkıyorsunuz, en yakın kitapçıya gidip Can Yayınları’ndan çıkan, yakın dostumuz Ad Hudler’ın ‘Ev Erkeği’ adlı kitabını alıyorsunuz. Kitabı okuyorsunuz, sonra da mümkünse kocalarınıza okutuyorsunuz. Eğer okumayı sevmeyenlerdense, okurken işaretlediğiniz bölümleri küçük güzel notlar halinde onlara iletiyorsunuz... Sonra da kitabı biblo niyetine başköşenizde saklıyorsunuz!
Efen’im; bir adam, başarılı bir peyzaj mimarı, karısı hastane yöneticisi. Onun işi daha ağır. Ve bu adam, karısının işine devam edebilmesi için kendi işini bırakıp tamamen ev işlerine, çamaşıra, yemek yapmaya, temizliğe ve daha da önemlisi üç yaşlarındaki kızının bakımına yönelmiş.
Kocam arada işten bunaldığı zaman bana der; ‘Sen çalış evin geçimi için, ben evde kalıp her şeyi yaparım,’ diye... Ben de içimden ‘Yaa, tabii tabii’ diye geçiririm.
Bu adam yapmış, üstelik müthiş bir şekilde... Yaptığı bazı yemek tarifleri bile verilmiş kitapta. Her ne kadar ‘roman’ dense de bence bu adam bunu bizzat yaşamış. Üstelik benden çok daha başarılı bir ‘ev kadını’ da olduğu kesin!
Bakın size kitaptan birkaç bölüm göstereyim: ‘Jo (karısı) eve geldiğinde bütün gün eve hapsedilmiş bir köpek gibi üstüne atlıyorum. Bazen yemek hazırlığım bitmişse onu garaja açılan kapıda karşılayıp yol boyunca car car konuşarak, kızımız ve evimizle uğraştığım günün bütün gereksiz detaylarını ona aktararak yatak odasına kadar peşinden geliyorum...’
İşten gelen karısı yatağa uzanıp ‘Hadi yanıma gel, bana bir öpücük ver’ deyince de şöyle cevap veriyor: ‘Ocakta yemeğim var. Senin işin bugünlük bitmiş olabilir ama benimki yeni başlıyor.’
Yaaa, oysa ki kadının bütün işleri bitirip süslenip kocasını işten öyle karşılaması öğütlenir, değil mi?
Adam çocuk bakımı konusunda da müthiş. Bir kere Barbie ve pek çok çizgi filme karşı. Dadı beğenmiyor. Her gün belli saatler boyunca kızı ile birebir ilgilenilmesini, oynatılmasını ve kitap okunmasını, gezmeye götürülmesini bekliyor. Amaçsız zaman geçirmeye karşı olduğu için pek çok yaratıcı oyun bile buluyor kızıyla oynamak için.
PARKTA DIŞLANIYOR BUNALIMA GİRİYOR
Sanmayın ki her anı keyifli ve mutlu: ‘Karım eve geldiğinde beni mutfakta ter içinde çalışırken bulması önemli, çünkü benim işimin de en az onunki kadar yoğun ve yorucu olduğunu ona göstermek zorundayım. Günüm iyi geçse bile büyük olasılıkla bundan ona söz etmiyorum, çünkü her ne kadar küçük bir bölümü öyle olsa bile, evdeki yaşantımın keyifli ve doyurucu olduğunu sanmasını istemiyorum.’
Bir süre sonra bunalmaya başlıyor ve işler ciddileşiyor. Karısı, bir iş bulması gerektiğine inanıyor. Parka gittiği zaman diğer çocukların anneleri ona selam bile vermiyor. Komşularla arkadaşlık kurması bile ciddi süre alıyor. Gerçi bu tip sorunlar bizde yok. (Hoş, bizde zaten böyle komşuluk yok!!!)
Daha fazla uzatıp kitabın tadını kaçırmayayım. Ama gerçekten ev kadınlarının dünyasını anlatan bir kitap. Ülkeler arasındaki farklılıkların etkisi olsa da, sorunların temelde her yerde aynı olduğunu görüyoruz.
Ev işleri hiç kolay değil. Kolay olsa bile, sürekli bunlarla uğraşmak daha da zor.
Neyse okuyun bakalım, bana katılacak mısınız?
YAZ AYLARINDA SIK DUYDUĞUNUZ BİR CÜMLE
Anne canım sıkılıyor
Senenin herhangi bir döneminde de duyabileceğiniz bu cümleyi yazın duymanız daha kuvvetle muhtemel: ‘Anne, canım sıkılıyor!’ Oysa çocuğunuz o gün de her gün yaptığı gibi keyifle televizyon seyretmeye koyulmuştur. Ama bir süre sonra kesmiştir. Odasına gitmiş bir iki oyuncakla oynamış, onu da bırakmıştır. Evin içinde dolanmış durmuş ve en sonunda çareyi sizin başınıza gelmekle bulmuştur. Bu durumda bütün annelerin ilk hissi aynı: vicdan azabı. Ama hemen kendinizi suçlamanız doğru değil. Bazen sadece ufak bir yönlendirme bile çocuğun sıkıntıdan kurtulması için yeterli olabilir.
ÇOCUK EĞLENDİRİLMEK İSTER
Anaokulu, kreş ya da oyun grubu gibi deneyimleri olan çocuklar, uzun süren yaz tatillerinde sıkılabiliyorlar. Bunun altında temel olarak başında onunla birebir ilgilenen birinin olmayışı kaynaklanıyor. Çünkü kalabalık olsalar bile oyun grupları ve anaokullarında öğretmenleri onları değişik aktivitelerle farklı şekilde oyalamayı biliyorlar.
DİKKATİNİZİ ÇEKMEK İSTİYORDUR
Çocukların konsantrasyon süresi yaşlarının artması ile uzasa da yine de kısa sayılır. Dolayısı ile oynadıkları bir oyundan ya da yaptıkları bir işten kolayca sıkılabilirler. Can sıkıntısının bir başka nedeni de sizin dikkatinizi çekmek istemeleri. Sizi de oyununa katmak, beraber bir şeyler yapmak istiyor olabilir.
TELEVİZYON HEM İYİ HEM DEĞİL
Çocukların eğlenmesi üzerine kurulu bir düzen içinde olduğumuzu kabul etmemiz gerekiyor. Televizyon ve elektronik oyunlar çocukların tek başına uzun süre geçirmelerini sağlayan temel aktiviteler. Ama bunların başında geçirilen sürenin kısa olması öneriliyor. Hatta bir büyüğün bu esnada çocukla oturması da öneriliyor. Bunu ne kadar yapabiliriz bilemem ama çocuğun bütün gün televizyon karşısında sıkılmadan oturmasını da bekleyemeyiz.
OYUNCAKLARI TANITMALISINIZ
Çocuğun sahip olduğu oyuncaklar bazen yeterli olmaz veya o kadar oyuncağa rağmen neyle oynayacağını bulamaz. Aslında sorunu çok basit olabilir: Neyle nasıl oynayacağını bilememek! Çocuğa oyun oynamasını öğretmek aile fertlerine ya da çocukla ilgilenen kişilere düşüyor.
ODASI ONUN ÖZGÜRLÜK ALANI OLSUN
Öncelikle odasında oynayacağı zaman odasını istediği gibi değerlendirmesine izin verin. ‘Orayı dağıtma, bunu bozma’ demeyin, odası onun serbest alanı olsun. Ama oyun bitip de odayı toplama zamanı geldiğinde, görevden kaçmasın. Odasını toplamayı da bir oyun haline getirin. Bu esnada yanında olun ve yardım edin ama bütün odayı baştan aşağı toplamaya kalkmak yerine onu yönlendirin.
YARATICILIĞINI GELİŞTİRMESİNE FIRSAT VERİN
Devamlı çocuğun peşinde koşan, ne yapıp yapmadığını kontrol eden biriyseniz, ya da beraber oynarken hakimiyeti elinizde tutuyorsanız, çocuğunuzun siz yokken sıkılması normal. Sıkıldım dediğinde hemen kendinizi paralamaya başlamayın, biraz kendiyle kalmasına izin verin. Böylece kendisini oyalayacak bir şeyler bulması gerektiğini, işi gücü olmadığı zaman mutsuz olacağını öğrenir. Hayal gücünü zorlar, gözlemlerini artırır. Hatta ara ara kendisini dinlendirmiş de olur. Hálá yapacak bir şey bulamadıysa, pes etmeyin ve ne gibi fikirleri olduğunu, neler yapabileceğini sorun. Ona güvendiğinizi, bazen kendi canınızın da sıkıldığını ama kendinizi eğlendirecek çözümleri ancak kendinizin bulabildiğinizi söyleyin. Bir süre sonra kendi kendine oyalanacak bir şeyler de bulmayı başarabilir.
HEMEN PES ETMEYİN
Sıkıntı şikayeti ile size geldiği zaman durumu dramatikleştirmemeniz de gerekir. O anda yapmanız gereken önemli bir işiniz varsa bunu ona söyleyin ve işinize devam edin. Her geldiğinde onun yanına oynamaya gitmeyin, ne yapması gerektiğini de söylemeyin. Şunu da unutmayın ki, çocuğunuz kaç yaşında olursa olsun 25-30 dakikada bir yanınıza gelmesi son derece normal. Ama bu süre 5 dakikaya inerse taviz vermeyin ve katı olun.
BAZEN DE SIKILMAKTA HAKLIDIR
Eğer siz de onu ihmal ettiğinizin, en ufak bir durumda televizyona sığındığınızın farkında iseniz o zaman ev içi ve dışı yeni aktiviteler yaratmanızda fayda var. Günde 1-2 saat farklı şeyler yapmanız ona iyi gelecek, yeni oyunlar oynamasını öğretecektir. Mesela daha önce gitmediğiniz bir yere gidin. Hatta değişik vasıtalar kullanarak yapın bu gezileri. Özellikle yazın vapura, teknelere binebilirsiniz. Ayrıca ona küçük sorumluluklar ve ödevler de verebilirsiniz. Hatta bunları ona oyun gibi sunmanız kabul etmesini daha da kolaylaştıracaktır.
OYUN KİTAPLARINDAN DESTEK ALABİLİRSİNİZ
Çocuğunuzu hangi oyunla meşgul edeceğinizi bilemiyorsanız, piyasada satılan kitapları edinmenizde fayda var. Bu kitaplar ailelerin çocuklarıyla beraber yapabileceği yüzlerce aktivite ve oyun örnekleri ile dolu. Örneğin Timaş Yayınları’ndan çıkan ‘Benimle Oynar mısın Anne’ veya Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan ‘Her Güne Bir Oyun’ gibi kitaplarda ev içinde ve dışında, oturarak ya da koşturarak, malzemesiz ya da bir sürü değişik malzemeli ve mevsime göre ayrılmış tam 365’er oyun önerisi var. Çocuğunuz bir süre sonra bazılarını tek başına ya da arkadaşları ile de oynayabilir.
ANNEMİN KÖŞESİ
Meraklısına cevaplar
Bugün okurlardan gelen ve sık sık tekrarlanan üç soruya cevap veriyorum...
3 Anneniz gerçekten sizden güzel mi?
- Tip olarak çok farklıyız. Güzellik olarak bilemem ama benden daha bakımlı, havalı ve dolayısı ile çekici olduğu kesin. Ama alanlarımız farklı. O yüzden sorun yok!!!
3 Niye onunla uğraşıyorsunuz. Sanırım siz annesiyle sorununu halledememiş kızlardansınız?
- Siz de beni hiç anlamamışsınız. Ciddi sorunum olsa bunları açıkça yazabilir miydim sizce? Annemle konuşamadığım hiçbir şeyi burada yazmıyorum. Onunla sorunum olsa bile bunlar günlük sorunlar oluyor ve çözülüyor. Size de bu öneriliyor.
3 Gerçekten onun gibi olmak istiyor musunuz?
- Tabii ki istiyorum. Bir avantajım var ki, o da neyimin onun gibi olmasını istediğimi, neyimin olmasını istemediğimi bilmem. Elimdeki anne örneğini iyi değerlendirebilirsem belki ondan bile iyi olurum!!! (Ne kadar mütevazıyım değil mi!)
Yazının Devamını Oku 
13 Ağustos 2005
Bebeğine emzik vermeyi düşünen bir anne, çocuk doktoruna danıştığında şöyle bir cevap almış: ‘Senin ağzına plastik bir şey tıksınlar ister miydin?’ Evet, emzik kimileri için sadece mikrop toplayan plastik bir parça, kimileri için de bebeklik döneminde ‘hayatı kolaylaştıran’ en önemli objelerden biri. Bebeklerin içgüdüsel olarak emme ihtiyaçları olduğu bilinen bir gerçek. Hatta emme hareketi bebek için başlı başına bir memnuniyet kaynağı. Doğumu izleyen haftalarda bebeğin en güçlü refleksi emmek. Emzik sayesinde üzerindeki gerilimi atar, sakinleşir ve uykuya daha kolay dalar. Ama emzik kulanmanın da püf noktaları var.
HANGİ YAŞTA HANGİ EMZİK?
Emzikler kauçuk ve silikon olmak üzere iki maddeden yapılıyorlar. Doğal bir madde olan kauçuk çok elastik ve dayanıklı. Özellikle diş çıkartan bebeklerde kauçuk emzik kullanmak uygun olur. Ancak kauçuk emziklerin formu, suyu içlerine emdikleri için çabuk bozulur. Silikon da silisyumdan üretilir. Silikon emziklerin formu kolay bozulmaz, ancak diş darbelerine karşı dayanıklı değiller. Bu yüzden silikon emzikler henüz diş çıkarmamış bebekler için daha uygundur. Emzik tabanı, bebeğin emziği yutmasını engelleyen bölümüne verilen isim. Bu plastik kısım burun deliklerini kapatmayacak şekilde yapılıyor ve hava geçmesini sağlamak için delikleri bulunuyor. Sert ve yumuşak malzemeden yapılmış olanlarını da bulmak mümkün. Ancak geceleri mutlaka yumuşak malzemeden yapılanları tercih etmemelisiniz.
Bir de damaklı damaksız ayırımı var emzikler için. Damaksız emzikler anne memesini andırdığı için bebekler tarafından daha çok seviliyor. Ancak bu tür emzikler, özellikle de bir yaşından sonra damağa baskı yaparak damak yapısını ve üst ön dişlerin sırasını bozabilir. Bu tür emziklerin bir yaşından sonra kullanılması önerilmiyor.
Damaklı emzik ise daha eliptik formlu ve yukarı doğru kıvrık. Bu anatomik şeklinden dolayı 2-3 yaş arasında bile rahatlıkla kullanılabilir. Damağa tamamen adapte olduğundan, herhangi bir deformasyona neden olmaz.
Emziği bebeğe vermeden önce şekere, reçele ya da bala batırmak da hiç doğru değildir. Bu hareket bebeğin diş minelerini zedeler ve diş çürüklerine neden olur. Ayrıca buna alışan bebek, ağzında sürekli tatlı bir tat almak isteyebilir.
YERE DÜŞEN EMZİK AĞIZDA TEMİZLENMEZ
Eğer emzik kullanıyorsanız dikkat etmeniz gereken bazı hususlar var. İlk kullanımdan önce kaynatmak ve kullanım sırasındaki düzenli temizliğini yapmanız çok önemli. Ve bunu yapmanın yolu yere düşen emziği kendi ağzınızda temizlemek değil!
Emziğin temizliği, üretildiği malzemeye göre de değişir. Kauçuk olanlar özel bir dezenfektan madde yardımı ile soğuk sterilize edilmeli. Silikon olanlar ise sıcak yöntemle arındırılabilir. Emziğin yere düşmesini istemiyorsanız, emniyetli bir çengelli iğne ile bebeğinizin kıyafetine tutturabilirsiniz.
EMZİK HANGİ YAŞTA BIRAKILMALI
Biberon, parmak emme ya da emzik aslında bebeğin annesine bağımlılığın işareti. Ama bunun ilerleyen yaşlarda alışkanlık haline gelmesi, bol bol sorun yaşayacaksınız demek.
Bazı anneler bebeklerine emzik vermediği gibi parmaklarını emmesini engellemek için de ağır kararlar alabiliyor. Bazıları da son derece rahat bir şekilde emziğin nimetlerinden yararlanıyorlar. Ama belli bir yaştan sonra bunların kullanımını kesmekte fayda var.
İki yaş, emzik bırakmak için uygun bir yaş. Bu dönemlerde çocuğunuza kemirmesi için taze sebze verebilirsiniz. Ancak onu asla bir şeyler yerken yalnız bırakmayın.
Dört yaşına kadar emzik alışkanlığının mutlaka ortadan kaldırılması gerekir. Ancak bunu ne pahasına olursa olsun düşüncesiyle değil, çocuğunuzu hırpalamadan yapmalısınız. Örneğin ailenin içinde bulunduğu kritik zamanları, taşınma, yuvaya başlama, alt değiştirme, tatil gibi dönemlerde bunun için uygun değil.
Öncelikle emziğin kullanıldığı yerleri kısıtlayın. Örneğin sadece evde ya da uykuya geçeceği zaman kullanmasına izin verin. Hatta bunu bebekliğinde bile yapabilirsiniz. Ağlama krizlerinde susması için emzik kullanmayın. Bebeğinizi sakinleştirmenin tek yolu emzik değil!
Kız çocuk anneleri ve erkek çocuk anneleri
Yaz aylarının en hoş taraflarından biri, insana gözlem yapma fırsatı tanıması. Böylece daha önce şüphelendiğim bazı durumları kendi kendime ispatlama imkanım oluyor.
Hamile olduğumuz anlardan itibaren tabii ki en büyük arzumuz öncelikle sağlıklı bir çocuk doğması. Cinsiyet tercihi gizli gizli her annede olsa da, bunu söylemekten çekinen çok olur. Malumunuz, artık hamile kalmadan önce yapılacak bir takım çalışmalar sonucunda cinsiyet tercihi yapmanın mümkün olması söz konusu. Bunun etik olup olmadığı konusuna girecek değilim. Ben doğal bir şekilde, o anne adayına uygun cinsiyette çocuğun ona geldiğine inanıyorum.
Tabii 3-5 tane doğuranlardan bahsetmiyorum. Onlarda ikisi de oluyor. Ama özellikle tek çocuklu annelere baktığımda, çocuklarının cinsiyetinin o anneye yakıştığını görüyorum.
Bol çocuklu kalabalık yerlerde kendime bir oyun yarattım. İzlediğim annelerinin hangisinin kız, hangisinin erkek annesi olduğunu bulma oynuyorum! Tabii arada birkaç tane istisna çıkıyor. Mesela, iki iş arkadaşımdan birine kız çocuğu son derece yakışıyorken, diğerininkinin oğlan olması tezimi bozuyor. Çünkü o anneye gerçekten bir kız yakışırdı bence.
Ben kendimi kız annesi olarak düşünemiyordum. Yanlış anlamayın, eğer kızım olsaydı hiçbir şey değişmeyecekti. Onu da ölümüne sevecektim, dadılara teslim etmeyecektim. Oğluma ne yaptıysam aynı şekilde olacaktı. Ama karakter ve hayata bakış açısı olarak, erkek çocuk bana çok daha fazla uyuyor.
DENİZ AKKAYA’YA ERKEK GÜLBEN ERGEN’E KIZ
Erkek çocuklar kızlara oranla yüzde 30 daha fazla kasa sahip olduğu için çok daha hareketliler. Bu sayede ihmal ettiğim spor yerine bol hareket edebiliyorum. Sinan’ın bebeklerle oynamak yerine ışın kılıcını etrafa sallaması oyun olarak benim de daha çok işime geliyor.
İçimdeki erkek, oğlumla açığa çıkıyor! Çünkü benim içimde çocuk falan yok, erkek var sanırım! Ayşe Arman’ın hamile olduğu duyduğumda (ki sanırım bunu kendisine de söylemiştim) ona kız yakıştırmıştım. Mesela Deniz Akkaya bir gün doğurursa çocuğu bence erkek olmalı. Petek Dinçöz’ünki ise kız. Gülben Ergen’inki de...
Karakterlerinden mi, yoksa sahip oldukları çocukların cinsiyetlerine göre yaşadıklarından dolayı mı bilemiyorum ama kız ve erkek çocuk anneleri arasındaki tavırlarda da farkları görmek mümkün.
Sonuçta benim bu düşündüklerim bilimsel araştırmalar değil. Ama siz de çevrenizdeki özellikle tek çocuklu annelere biraz dikkatli bakarsanız benimle hemfikir olursunuz sanırım.
Akıllı yunuslar National Geographic Kids’de
National Geographic Kids dergisinin özel yaz sayısının ana konusu yunuslar. Yunuslarla ilgili çeşitli araştırmalara yer veren dergide birbirinden ilginç gerçek yunus öyküleri var. Akıllı yunuslar kiminde insanları köpekbalığı saldırısı gibi tehlikelerden koruyor, kiminde ise zeki yöntemler kullanarak onlarla şakalaşıyor. Derginin son sayısında işlenen diğer konuların bazıları ‘gökyüzündeki sarı top’ güneş ve İstanbul Oyuncak Müzesi. 1817 yılına kadar uzanan oyuncaklarla dört binden fazla parçanın sergilendiği müze, bir National Geographic Kids okurunun gözünden anlatılıyor. Derginin bu ay bir de hediyesi var: National Geographic Kids ‘Tatil Günlüğü’. Bu günlük sayesinde tatil boyunca yazı ve fotoğraf yeteneklerini geliştiren çocuklar, eylül ayında National Geographic Kids tarafından düzenlenecek ‘Yaz Tatilimi Nasıl Geçirdim?’ başlıklı kompozisyon veya ‘Yaz Tatilinin En İlginç ve Unutulmaz Anları’ konulu fotoğraf yarışmasına katılarak bilgisayar veya fotoğraf makinesi kazanma şansı elde edecekler.
ANNEMİN KÖŞESİ
Galiba annem işime göz dikti
Annem geçen gün büyük bir pişkinlikle kaşındı. Hakkında kibar kibar yazınca pek bir şey hissedemiyor, illa ki takışmamız gerektiğine inanıyor galiba. Ama kadının yüzünü gören mi var ki takışalım!
Kah orada, kah burada. Bir gece konserde, bir gece açılışta... Üstelik bunların çoğu bana gelen davetler! Benden önce davranıp hepsine el koyuyor.
Yüzsüzlüğü daha da arttırarak gazeteye gelen evraklarıma da sahip çıktı. ‘Orası sana uzak, ben onları alıp sana getiririm,’ bahanesiyle bütün güzel organizasyonları elimden kapıyor! Sonra da, ‘Ah şöyle güzeldi, böyle güzeldi’ diye anlatıp duruyor. Ama sanmayın ki bunu yüz yüze yapıyor, telefonla yetiniyor. Bu durumda annemi ne zaman göreyim ki ben?
Yazının Devamını Oku 
6 Ağustos 2005
<B>S</B>ıcakların epey arttığı bugünlerde tatile gidebilmek çok güzel de çocuklarla beraber yol kısmı gerçekten biraz zor. Hangi yaşta olurlarsa olsunlar, hangi vasıtayı kullanırsanız kullanın, çocukları yol aşamasında oyalamak gerçekten zor ve zahmetli. Hele hele bu vasıta çocuğunuzun midesini bulandırıyorsa... Her ne kadar zor olsa da, bu bütün yazı evde geçireceğimiz anlamına gelmiyor. Uzak veya yakın bir yerlere kaçmadan olmaz. Peki bu durumda nasıl bir hazırlık içinde olmamız gerekiyor. Yanımızda neler olmalı, neler yapmalıyız?
İYİ SEÇİLMİŞ BİR ARABA KOLTUĞU
Eğer araba ile yolculuk yapılacaksa ki genellikle yapılan yolculuklar arabalarla oluyor iyi seçilmiş bir araba koltuğu çocuklar için her şeyden önemlidir. Kumaşının terletmeyen türden olması, iyi ve doğru yerleştirilmesi, çocuğunuzun ebatlarına uygun olması gibi temel kontrolleri asla atlamamalısınız. Bu konuda iki büyük firma olan Maxi Cosy ve Britax Römer yetkilileri aileleri her zaman bu konuda uyardıklarını, koltuk seçiminin ve kullanımının önemini anlatmak için pek çok farklı çalışmalar yaptıklarını söylüyorlar. Çünkü koltukları alıp yanlış kullananların sayısı da bir o kadar fazla. Ön koltuğa yerleştirenler, arka koltuğa koyup bağlamadan öylece orada tutanlar da var. Yani bir tek almak yetmiyor, doğru kullanmak da çok önemli.
YOL ÇANTASINI UNUTMAYIN
Yola çıkmadan önce ayrı bir tane yol çantası yapmak iyi olur. Bunun içine yedek kıyafet, kullanıyorsa bez, emzik, ıslak ve kuru mendil, su, meyve, biraz tatlı ve tuzlu yiyecek gibi temel ihtiyaç malzemelerini koyabilirsiniz. Unutmayın ki arabalar arızalanabilir ve yol ortasında kalabilirsiniz. Yiyecek ve içeceğin bulunması o zamanlarda çok önemli olur.
KLİMAYA DİKKAT
Çocuğunuzu giydirirken arabanın ısısını göz önünde bulundurun. Klima çalıştıracaksanız ona göre, açık pencere ile gidecekseniz ona göre giydirin. Açık pencerede bir şort ve atlet yeterli olur. Klima için kısa kollu tişört de uygundur. Ama klima derecesini abartmayın ve çocuğun direkt üstüne üfürmemesine dikkat edin.
ARABA TUTMASINA KARŞI TEDBİR
Küçük naylon poşetler de yanınızda olsun. Hem çöpleri biriktirmek için iyidir hem de çocuğunuzu araba tutarsa acil olarak kusma durumunda bu torbalar işe yarar. Araba tutması çocuklarda çok sık rastlanan bir durumdur. Sıcak da bunun olasılığını arttırır. Özellikle de virajlı yollar. Bazı yemekler bazı çocuklara daha fazla dokunur. Bu yüzden yola çıkmadan önce çocuğunuza vereceğiniz yemekler önemlidir. Daha önce başınıza bu tip bir şey gelmişse, önceden ne yediğini hatırlamaya çalışın. Mesela yumurta ona dokunuyorsa yol öncesinde yedirmeyin. Zaten ağır hiçbir şey yedirmeyin. Boş mide de doğru değil. O yüzden hafif bir yemek en doğrusu olur. Asitli meyve suları yerine doğal olanları tercih edin. Klima çalıştırıyorsanız bile arada pencereleri açarak arabayı havalandırın. Ya da ona biraz hava gelebilecek bir pencereyi hafif açık bırakın. Çocuğunuz konuşabiliyorsa ona midesi bulandığı anda bunu size söylemesini isteyin. Böylece çıkarmadan yetişebilir, arabayı durdurabilirsiniz. Biraz dışarı çıkıp dolaşmak onu rahatlatacaktır. Aksi takdirde işiniz biraz zorlaşır. Piyasada satılan bazı ilaçları da doktorunuza sorarak yardım alabilirsiniz. Yola çıkmadan önce verebileceğiniz bu ilaçlar onu biraz rahatlatabilir.
NASIL OYALAYACAKSINIZ?
Çocuğu yolda oyalamak çok önemlidir. Çünkü bir süre sonra yol onun için çok sıkıcı olmaya başlar. Seyahatinizi onun uyuyabileceği saatlere göre ayarlarsanız daha iyi olur. Uykuda geçen süre sizin için de onun için de daha kolaydır. Uyanık olduğu zamanlarda elinin altında birkaç küçük oyuncak olması oyalanmasına yardımcı olur. Bir de müzik tabii. Onun sevdiği müzik parçalarını yanınıza almayı, beraber şarkı söylemeyi ihmal etmeyin. Biraz daha büyük çocuklarla kelime oyunları oynayabilirsiniz. Arabada mümkünse onları yalnız bırakmamak, yanlarında oturmak hem güvenlik hem de oyalanma açısından daha iyi olur. Çocuklarınıza küçük yol sürprizleri hazırlayabilirsiniz. Belli aşamalarda minik hediyelerle (ki bu çiklet ya da dondurma da olabilir) onun yolda eğlenmesini sağlayabilirsiniz.
KAPILARI KONTROL EDİN
Kapıların kilitlerini daima kontrol edin. Ağır cisimleri arka pencere önüne koymayın, herhangi bir fren durumunda çocuğunuzun üzerine düşebilecek şekilde yerleştirmekten kaçının. Çocuklar büyüdükçe onları arabada zaptetmek de zorlaşır. Ona araba kurallarını mümkün olduğunca erken öğretmek gerekir. Hangi taraftan inip bineceğini, kapıları açmadan önce yolu kontrol edeceğini, seyir sırasında asla pencereden elini, kolunu ya da başını çıkartmaması gerektiğini ve hatta kendi kapısını kilitlemesini bile ne kadar önce öğrenirse o kadar iyi olur. Siz yine de o biliyor diye kontrol etmeyi ihmal etmeyin.
Çocuklarla tatil hakkında her şey
Eğer her dönem çok seyahat eden bir aile iseniz mutlaka elinizin altında olması gereken yeni çıkan bir kitap Çocuklarla Tatil Hakkında Her Şey (Novamedya). Bu kitapta bulunan 207 öneri ve 16 yaratıcı oyun çok ilginizi çekecek. 0-12 yaşlar arasındaki çocuklar için her türlü tatil ve seyahat bilgisine bu kitaptan ulaşabilirsiniz.
Bu kadar güzel, yetenekli, başarılı olup da kendi genlerinden bir çocuk yapma sevdasını taşımamaları ayrı bir olgunluk
Angelina Jolie’yi ilk tanımam, ruh hastası bir kızı canlandırdığı ve Oscar da aldığı ‘Girl, interrupted!’ filmi olmuştu. Bakımsız, hasta olan görüntüsü ile bile filmde dikkat çekici idi. Sonra da zaten çeşitli şekillerde bir afet olarak karşımıza çıktı, sinirlerimizi bozdu, umutlarımızı kırdı! Enteresan bir kadındı. Pek çok Türk aile tipinin takdir etmeyeceği bir tip: Bol dövmeli, boynunda bir tüpte kocasının kanını taşıyan, asi bir kadın. Şımarık, arsız falan olsa gerek!!!
Ben ise hep bayıldım o kadına. Işıltısını sevdim. Brad Pitt’i o koca çeneli kadından kurtarması da ayrıca beni memnun etti.
Özetle kendisi Sharon Stone ile daimi favorilerim arasında oldu. Bir de Nicole Kidman.
Ve bu kadın sonra gitti bir tane çekik gözlü oğlan evlat edindi. (Tesadüf ki Sharon ve Kidman da doğurmadı, evlat edindiler.)
Eyvallah... Gerçi bu kadar güzel, yetenekli, başarılı olup da kendi genlerinden bir çocuk yapma sevdasını taşımamaları ayrı bir olgunluk. Yoksa insanlar pek meraklıdır kendi müthiş genlerini bir sonraki nesillere taşımaya...
Bu kadınların vücutları bozulacak sıkıntısı olduğunu sakın bana iddia etmeyin. Çünkü o eskidendi. Ya da bütçesi, imkanları daha kısıtlı, bizim gibi insanlar için geçerli. Gökyüzündeki yıldızlar için değil. Onlar yapılabilecek spor, bakım ve gerekirse estetiklerle eskisinden daha iyi vücutlara her daim sahip olabilirler.
Doğuracak adam bulamamaları da değildi, eminim sorunları.
Ama Jolie’nin gidip ikinci bir kere bir kız çocuğunu hele hele ailesi AIDS’ten ölmüş ve kendisi de hasta olan bir kız çocuğunu evlat edindiğini okuduğumda bu insanların boşu boşuna, sadece güzellikleriyle bir yere gelmediğini bir kez daha gördüm. Adını Zahara Marley koymuş. Gerçi bebeğin anneannesi inkar ederek kızının doğumdan üç gün sonra ağır kanamadan öldüğünü söylemiş.
Olsun, insanın kafasının karışması için bile yeterli böyle bir lafın çıkması.
Biz, memleketimizin çeşitli köşelerinde doğuştan sorunlu doğan çocukları yok etmeye çalışıyoruz hálá. Ayağı yamuk doğdu diye dağlara bırakıyoruz. Neyin tedavi edilip edilemeyeceğini dahi bilmeden, biraz aksaklık var diye, 9 ay taşıyıp doğurduğu çocuklarını resmen yok eden insanlar var hálá.
Doğa kanunu uygulaması herhalde!!!
Şimdi hayatı boyunca bu kadın bu çocukla uğraşacak. Tıbbın verdiği bütün imkanları kullanacak ve onun belki de tamamen iyileşmesini sağlayacak.
Belki de sağlayamayacak ve belli bir süre kızın en azından iyi ve mutlu bir şekilde yaşamasını garanti edecek. Ve sonunda bu kadar sevdiği, çabaladığı kız kendisinden önce ölebilecek.
Bence büyük cesaret.
Çok büyük cesaret.
Biz daha ‘çocuk çok severim’, ‘bir an önce doğurmayı düşünüyorum’, ‘annelik kutsaldır’ geyiklerine devam edelim. Kedilerimizden birkaç tane daha doğuralım. Aynı kendimiz gibi yetiştirelim. Olduğumuz yerde sayıp duralım.
(Bu arada bütün bu işlemler için yapılan yolculuklarda, Etiyopya’ya gidiş gelişlerde Brad Pitt’in de onun yanında olduğunu, size iletmem bilmem sizi etkiler mi!!!)
ANNEMİN KÖŞESİ
Annemin eşantiyonlarıyla idare ederim
Annem bana oyuncaklar aldı. Nasıl sevindim bir bilseniz. Bir sürü kozmetik oyuncağım var şimdi.
Ben küçüklüğümden beri eşantiyonlara bayılırım. Annem esas malzemeleri kullanırken ben o minicik tüplerle idare edip durdum. Ama bu durum kısa sürede bir zevk ve tasarruf haline geldi benim için. Bir de gerçek amacı olan deneme işlemini gerçekten uygulayabiliyorum.
Annemden bir göz kremi istemiştim. Annem göz kreminin yanında minik şık bir çanta içinde 10-15 eşantiyon getirmiş. O kadar lokum duruyorlar ki kendi kremlerimi bırakıp onları kullanmaya başlıyorum yine.
Oysa annem bana cildim için düzenli bir ürün kullanmam gerektiğini öğretmemiş miydi?
Yok galiba ‘fark etmez,’ demişti. Bilmiyorum işte. Taşıması da kolay zaten. Annem büyüklerle takılsın, ben küçüklerle idare ederim.
Yazının Devamını Oku 