Nora Romi

Koca tatilde ne yapacağız

7 Ocak 2006
Bayram ile birleştiği için tam üç haftalık kocaman bir tatil bizi bekliyor! Sabrımızı zorlamadan, çocukların canının sıkılmamasını sağlamak, onları eğlendirmek hiç de kolay değil. Uzmanlar bu dönemi çıldırmadan ve çocukları sıkmadan atlatmak için programlı olmamızı öneriyor. Tatilinizi evde geçirmeyi planlıyorsanız, üç haftayı kapsayacak günlük takvim hazırlayarak, çocuğunuzun ödevleri veya tekrarlaması gereken konulara zaman ayırabilirsiniz. Bu haftayı bayramda çocuğunuzla birlikte yapabileceğiniz şeylere ayırdık.

ÇOCUĞUNUZ BU MÜZELERİ GÖRDÜ MÜ?

RAHMİ KOÇ
MÜZESİ’nde kara ve deniz araçlarında ve sanayide kullanılmış olan buhar makineleri, buhar ile çalışan tramvay, ilk telefonlar, uçak modelleri ve oyuncaklar var. Müzede kısıtlı imkanları olan çocuklara müzenin sunduğu olanaklar ve farklı yaratıcı araç ve yöntemlerle günlük eğitim programı veriliyor. T: 0212 297 66 39.

’Sunay Akın’ın İSTANBUL OYUNCAK
MÜZESİ’nde yaklaşık dört bin oyuncak var. Ocak ayı boyunca hafta sonları saat 13.00’te İbiş’in Dünyası isimli kukla tiyatrosunu izleyebilirsiniz. T: 0216 359 45 50

MİNİATÜRK’te
Türkiye’nin dört bir yanından seçilen tarih, kültür ve sanat eserlerinin minyatürleri bulunuyor. T: 0212 222 28 82

6-12 yaş arası çocuklar İSTANBUL MODERN’deki
30 kişilik odalarda "Bir Sanatçıyı Tanımak, Sanat Yapıtlarını Anlamak ve Yorumlamak" çalışmalarına katılabilir. Rezervasyon için T: 0212 334 73 20.

SABANCI MÜZESİ’ndeki Picasso sergisi kuşkusuz çocuklar için de çok ilginç. T: 0212 277 22 00

Ankara’daki ANKARA ÜNİVERSİTESİ OYUNCAK MÜZESİ
koleksiyonu geleneksel oyuncaklar, fabrikasyon oyuncaklar, yabancı oyuncaklar ve antik oyuncaklar olarak ayrılmış. Tarihin ve olayların oyuncaklara nasıl yansıdığını görüyorsunuz.T: 0312 362 33 32

KURS VE ETKİNLİKLER

PARKORMAN’daki PARTY KİDS
sömestr tatili boyunca çocuklar için eğlence düzenlemeye devam ediyor. Animasyonlar, yüz boyama ve oyunlar, çekilişler ve yarışmalar düzenleniyor. T: 0212 276 40 60-61-62

Sanatın her dalında atölye çalışmalarının ve kültür sanat etkinliklerinin yapıldığı PORTAKAL AĞACI’nda çocuklarla büyükler birlikte atölyelere katılabiliyorlar ve birlikte öğrenip, paylaşıyorlar. 4-12 yaş grubu çocuklar için müzik, plastik sanatlar, kukla gibi atölyelerin yanı sıra kitap okuma etkinliği gerçekleştiriliyor. T: 0216 368 89 03

MİNİCLUB OYUN ATÖLYESİ
çocuklar ve anne-babaların katılabileceği için birçok etkinlik düzenliyor. Anneler bebekleriyle yoga yapıyor; oyun Atölyesi’nde ufaklıklar için her şey var; top havuzu, renkli toplar, kaydıraklar, hareket gelişimine katkıda bulunan sünger bloklar, tırmanma üniteleri ve jimnastik... T: 0212 219 82 54

BİLİM MERKEZİ’nde
sömestr boyunca pazartesi, çarşamba, cuma günleri sabahları iki saat eğitim, öğleden sonra da gezilerin yer alacağı bir program var. "Beslenebilirim Sindirim Yolculuğu" projesi, üç boyutlu sindirim organlarıyla, çocuklara deney imkanı vererek ağız, mide ve bağırsakların yapısını öğretiyor. T: 0212 266 00 46

İZMİR UZAY KAMPI’nın
sömestr programında, Yıldızlar ve Gezegenler Macerası ve Aile/Çocuk Programı gibi farklı projeler var. Öğrenciler, NASA tarafından hazırlanan eğitim simülatörleri kullanarak, uzay ve ay ortamının astronotları nasıl etkilediğini yaşayarak öğreniyor ve astronomi derslerinde gözlemevimizdeki teleskop ile ayı, yıldızları, gezegenleri ve güneşi gözlemleyebiliyorlar. T: 0232 252 35 00

Ankara’daki ENJOY EĞLENCE PARKI’nda
çarpışan arabalardan langırta, Air Hockey’e ve Atari oyunlarına kadar çocuklarınızı eğlendirecek her şeyi bulmak mümkün. T: 0312 266 71 71

Çocuklar, SMARTKİDS’in
yaratıcı kaşifler yolculuğunda (farklı ülkeler ve kültürlerin bilgileri arasında eğlenceli bir yolculuğa çıkıyor. 7-14 yaş grubu için hazırlanan Robots yarışlarında ise çocuklar, halat çekmece, robo hokey, mini golf, şerit yarışı ve sumo güreşi gibi farklı ve eğlenceli robot yarışları için kendi robotlarını tasarlayıp programlıyorlar. T: 0212 358 44 84

Doğuş Çocuk’un, Doğuş Oto Maslak Volkswagen’de çocukların oyun oynayarak eğlenceli dakikalar geçirebilecekleri OYUN ALANI’ndaki çocuklar Trafi Bingo oyunu, çocukların trafik işaretlerini eğlenceli biçimde öğrenmesine yardımcı oluyor. İsteyen okuma köşesinde dergi okuyor, isteyen lego ile oynuyor. Çocukların el becerilerini kullanabilecekleri bir bölüm de var.

TİYATRO, BALE VE MÜZİKALLER

SİHİRBAZ OZ
müzikali, Dorothy adlı bir kızın odasında uykuya dalmasıyla başlıyor. Dorothy, hayaller aleminde maceralar yaşıyor. Müzikali Atatürk Kültür Merkezi’nde bugün ve 14 Ocak Cumartesi günü 11.00’de.

FINDIKKIRAN’da bir Noel gecesi kendisine hediye edilen fındıkkıranın canlandığı Catia’nın hikayesi ve maceraları var. Müzikali Atatürk Kültür Merkezi’nde 14 Ocak Cumartesi günü 15.30’da izleyebilirsiniz.

MUTLU PRENS, Oscar Wilde’ın çocuklar için yazdığı kısa ama etkili bir masal. Hayatını istediği gibi yaşamış ve zorluk nedir bilmeyen bir prensin hikayesi bu. Müzikal öyküyü Atatürk Kültür Merkezi’nde 21 ve 28 Ocak Cumartesi saat 11.00’de izleyebilirsiniz.

SEVİMLİ DİNOZOR SİRKTE isimli tiyatro oyununun kahramanının canı sıkkındır. Evin annesi, Sevimli’nin ne sorunu olduğunu bulur; o da herkes gibi dışarı çıkıp, dolaşmak ister aslında. Oyun, Tiyatro Alkış tarafından Göztepe Halis Kurtça Kültür Merkezi’nde ocak ayı boyunca her cumartesi ve pazar 13.00’te oynanacak.

Reha Bilgen’in yazıp, yönettiği tiyatro oyunu SEVİMLİ KEDİCİKLER VE RUPİ, bir sirkte temizlik işleri yapan bir palyaçoyla ilgili. Oyun, ocak ayı boyunca her cumartesi-pazar Maltepe Yayla Sanat Merkezi’nde 13.00’te.

BREMEN MIZIKACILARI masalından uyarlanan tiyatro oyunu, hepsi de hayatlarından dertli olan hayvan kahramanlarımız hakkında. Tiyatro MİE tarafından oynanan oyunu ocak ayı boyunca her cumartesi-pazar 13.00’te Akatlar Kültür Merkezi’nde izleyebilirsiniz.

ANNEMİN KÖŞESİ

Gerçek rekabet şimdi başlıyor

Geçen gün annem bir itirafta bulundu. Ben gençken, ailecek davetli olduğumuz düğünler, davetler olurdu. Ben zaten abuk sabuk giyinen biri olarak, asiliğimin bana verdiği yetkiye dayanarak, onlarla ilgili ortamlarda görüntümü daha da abartırdım. Dolayısı ile var olan güzel gözlerim bile kimseye bir şey ifade etmezdi. Bütün ortamlarda beğenilen annem ise tabii ki benim önüme geçerdi.

Geçenlerde beraber gittiğimiz bir düğünde benim daha iyi görünmem sonucundaaaaaaa (bana kalırsa annem hálá minik bir adım önde idi ya neyse), yıllar yılı ben o halde dolanırken onun gecenin güzel kadınları arasına girmekten hiç mutluluk duyamadığını söyledi. "Senden daha güzel olmak beni mutlu etmiyordu" dedi.

Bunun altında şöyle bir durum var bence: Artık gerçek rekabet başlıyor. Aynı alana girdik sayılır. Hodri meydan!!!
Yazının Devamını Oku

İyi ki evlenmişim

31 Aralık 2005
Ne yani, sadece çocukları mı yazacağım ben artık? Bir kadın olarak bütün haklarımızı doğurduktan sonra kaybettik mi? Kimilerine kalırsa, evlendikten sonra kaybettik ama... Üç-dört anne, epey bir zamandır bir gece yemeğe çıkmak, eğlenmek ve çocuklarımız dışında pek çok şeyden konuşma niyetindeydik. Ne var ki bir türlü becerememiştik. Hatta bir keresinde yer ve saat bile belirledik, ama arkadaşımızın apartmanında yangın çıkınca yine iptal etmek durumunda kaldık.

Neyse ki bir doğum günü bütün bahaneleri geçersiz kıldı. Ve biz, 10 kadın, zamanında benim kına gecemin yapıldığı tanıdık, küçücük bir meyhane olan Süheyla’ya attık kendimizi.

Vah vah... Benim kına gecem... 25 kadının azdığı, eğlendiği gecem... Ne güzeldi ya! Bazı zamanları hatırladıkça içim bir fena oluyor!!!

Hayat değişiyor işte. Artık 35’leri, 40’ları kutluyoruz.

Olsun, o da bize yeter...

Geceye gayet kibar başladık. Herkes evli ve çocuklu değildi, buna rağmen çocuk muhabbeti bir süre hakimiyeti eline aldı. Ama konu çocuklarımızın sevgililerine gelince potansiyel kaynanaların gerçek yüzü çıktı ortaya!

Ey oğlan anaları!!! Nedir bizim durumumuz? Nasıl aşacağız bazı şeyleri? Oğlanların beş yaşındaki sevgililerine bu kadar laf edersek, ileride ne yapacağız?

Neyse, çocuk konusunu kapatmaya karar verdik. Arada kadehler tokuşturuldu. Hediyeler verildi. Kibar ortam başlayan fasılla beraber, kendini eğlenceye bıraktı.

ESKİ ENERJİM DE KALMAMIŞ ZATEN

Baştan söyleyeyim, masaların üzerine çıkmadık. Ama çıkmak üzereydik. Ufak bir yer olmasına rağmen mekanda bizden başka azan coşan olmadı. Ben de fasıl solistini çevirip çevirip bize söylettirdim şarkıları. Ne yapalım, tek oynayan biziz. Bize söylesinler bari!

Gecenin başında hasta olan ve masada şalına sarılarak oturan bir arkadaşımıza baktığımda şal bir yanda, kendi bir yanda zıplıyordu. Sonra oradan çıktık.

Bir yere daha uğradık. Meşhur Cahide 15’e. Sonunda da artık yaşlandığımızı kabul edip yavaş yavaş evlerimize döndük. Makul bir saatte evimde, yatağımda horul horul uyuyordum. Ertesi gün cumartesi olduğundan bol bol uyuma niyetindeydim ama alışkanlık işte... Saat 08.00 ve Nora ayakta!!

Çocuk sahibi olduktan sonra bir daha hiç içki içemeyeceğimi sanmıştım. Yanlış anlamayın, öyle her gece galon galon içecek biri değilim. Demek istediğim de bu değil. Ama iki kadeh içip de senelerdir yaşadığımız günlerin haricinde bir gece geçirmek iyi geliyor.

Eskiden gerçekten çok gezen biri olarak çıktığım gecelerde çevremi incelemeye devam ediyorum. İnsanların nasıl eğlendiklerine, giyimlerine, tavırlarına bakıyorum. Eğer bekar kalsaymışım, nasıl olacakmış diye kafamda canlandırmaya çalışıyorum.

Bekarlar bozulmasın (zaten bekar olup da beni okuyan yoktur sanırım), ama iyi ki evlenmişim. Ne eski enerjim ne de eski eğlence anlayışım kalmamış. Bir an önce kendimi eve atmak için sabırsızlandım.

Biz evde oturalım, yemekler pişirelim, oğlanlar etrafı dağıtsın, arada kanasta oynayalım, böyle yeter bize... Ama arkadaşım, iyi ki doğdun da bize böyle bir gece yaşattın.

Bu arada hepinize iyi yıllar!

ÇOCUKLU YILBAŞI GECESİ

Kaçarınız yok, çocuğunuzu bırakacak bir yeriniz yok. Bir yere gitme programı yapmadıysanız ve şu saatte de bunu büyük ihtimalle yapamayacağınıza göre çocuklu bir gece ayarlamanız lazım.

Önerimiz, son dakika da olsa çocuklu bir ya da birkaç aileyi evinize davet etmeniz. Bu program tutarsa mutlaka çocuklara daha önceden verebileceğiniz ayrı bir mönü hazırlayın. İçinde onların sevdiği yemekler olan bir mönü tabii ki!

Mümkünse bu gece onlara ayrı bir oda verin, kendi eğlence mekanları olsun. Çocuk odasını ya da misafir odasını bu iş için kullanabilirsiniz. Televizyon ve video sistemini oraya taşıyın, oyun ve oyuncaklar da orada olsun. Yemeklerini de orada yedirin ve daha çok o odada zaman geçirmelerini sağlayın.

Ki siz büyükler de rahat ve uzun bir yemek yiyip keyfinize bakın!

Çocuklar için küçük yılbaşı hediyeleri hazırlayın. Çikolatalardan, şekerlerden, küçük oyuncak veya kırtasiye malzemelerinden oluşturacağınız birkaç parça onları fazlasıyla memnun edecektir. Öyle büyük hediyelere alıştırmayın, doğum günleri bu işe yetiyor zaten!

Bu gece çocukları erken yatmaları için zorlamayın. Yeni bir yıla girmenin anlamını tam olarak bilmeseler bile o gecenin farklı olduğunu bilir ve sonuna kadar dayanmak isterler. Eninde sonunda bir yerde sızacaklar zaten!

Yeni kararlar alma ve uygulama zamanı

Gençken ya da evli değilken, yaklaşan yeni yıl için gece programı yapmak için sayfa sayfa dergi karıştırır, en iyi yemeğin, en canlı müziğin, en uzun gecenin nerede olacağını bulmaya çalışırdık. Çocuk sahibi olduktan sonra ise bütün dengeler gibi yeni yıl programları da değişti. Artık ne yapabiliriz diye bebek dergilerine bakar olduk. Acaba bir anne olarak kendimizi yeni yıla nasıl hazırlamalı, o geceyi nasıl geçirmeliyiz diye... Tabii bunu yıl boyunca neler istediğimiz ve verilmesi, uygulanması gereken yeni kararlar takip ediyor. Parents dergisi Ocak sayısında annelere yol göstermek amacıyla bir yazı hazırlamış. Yeni yıl tüyolarını sizin için derledik. Galiba en önemlisi, her zaman olumlu düşünmek.

POZİTİF OLUN: Hedef belirlerken cümlelerinizi olumlu bir dille kurmaya dikkat edin. ‘Bundan sonra ağır tatlılar yemeyeceğim’ demek yerine ‘Bundan sonra sütlü tatlıları daha çok yiyeceğim’ deyin mesela.

HEDEF BELİRLEYİN: Yeni yıldan beklentilerinizi tanımlarken net cümleler kurun. Hedefi tam ortasından vurup, öyle çağırın. ‘Bu yıl daha çok egzersiz yapacağım’ demek yerine, ‘Bu yıl haftada iki gün spor salonuna gideceğim’ deyin. Ya da, ‘Bu yıl kesinlikle para biriktireceğim’ demek yerine, bütçenize göre, ‘Bu yıl her hafta sonunda 40 milyonu bir kenara ayıracağım’ demeyi tercih edin.

DİLEKLERİNİZİ YAZIN: Tam olarak neye ulaşmak istediğinizi bir kağıda yazın ve her gün görebileceğiniz bir yere asın. Bu size, ne konuda çaba harcamanız ve neye dikkat etmeniz gerektiği konusunda hatırlatmada bulunacaktır.
HEDEFLERİNİZ GERÇEKÇİ OLSUN: Hedef belirlerken ekonomik durumunuzu, takviminizi, ailenizin ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurduğunuzdan emin olun. Aksi takdirde, bir sonraki yıla ertelenen hayaller olmaktan öteye geçemezler.

ZAMANI PLANLAYIN: Kendiniz (ve aileniz için de) bir zaman çizelgesi oluşturun. Hedeflerinizi ve bunları ne kadar zaman içinde hayata geçireceğinizle ilgili yazılı bir plan hazırlayın ve gerçekleştirdiğiniz her hedefin yanına bir işaret koyun. Böylelikle neleri hayata geçirebildiğinizi görmenin mutluluğunu yaşayın.

UFAK UFAK GİDİN: Hedefiniz ulaşılması zaman alacak ya da geniş bir alanı kaplayan cinstense, onu küçük parçalara bölün. Hareket planınıza, her bir küçük hedefi, hangi tarihlerde olabilecekse ona göre yerleştirin.

İŞBİRLİĞİ YAPIN: Hedefler ve onları gerçekleştirme konusunda, çocuklarınızdan, eşinizden, ailenizden ve uzmanlardan da yardım alın. Böylelikle hem duygusal, hem de bilgilendirme düzeyindeki destekten mahrum kalmamış olursunuz.
Yazının Devamını Oku

Siz nasıl bir annesiniz İki hafta önce

30 Aralık 2005


Siz nasıl bir annesiniz


İki hafta önce ‘Kim daha anne; Ebru Şallı mı, Aliye mi’ diye sormuştuk. Kelebek okurları ise, bu tartışmaya kendi görüşleriyle katıldı. Bu hafta, bu sayfa sizin...


Etrafta vıcık vıcık anneler var

Yazınızı okudum ve size katıldığımı belirtmek için yazıyorum. Bence annelik çocuğuna körü körüne bağlı olmak değildir. Benim annem de bize çok bağlıydı ve üzerimize çok düştü. Şimdi 52 yaşında ve çok yorgun. Yılların getirdiği, birikmiş bir yorgunluk var. Halinden memnun, ama yıpranmadan dolayı bazı sağlık sorunları yaşıyor. Ben, annem gibi bir anne değilim. Çocuğumu kendi haline bırakıyor, serbest büyümesine izin veriyorum. Bana bağlı değil ve müthiş bir özgüvene sahip. Bunu ben değil kendi arkadaşlarım gözlemlemiş.

Zaten hiçbir zaman vıcık vıcık anne-çocuk ilişkisine tahammül edememişimdir. Çocuklarına saçma sapan eğitimler verip, etrafa gösteriş yapmaya çalışan annelerden de nefret ederim. Çocukların üzerinden kendilerini tatmine kalkıyorlar. Bir anne illa çocukları için perişan olmamalıdır. Fakat benim rahatlığım çevreden tepki alıyor. Kızım 8 aylıkken onu anneme bırakarak, 10 gün tatile gittiğim zaman çok ayıplanmıştım. Bizim hakkımız yok mu biraz nefes almaya? Çocuk sahibi olunca her şeyden vazgeçmeli miyiz? Bence de hayatım çocuktan önce geliyor. n Hilal Aydın

Anne değilim ama...

Öncelikle belirtmeliyim ki, 2,5 yıllık evliyim ama henüz anne değilim. Eşimle güzel bir ilişkim var. Planlarım içinde anne olmak var mı? Evet. Açıkçası annelik ve babalık tartışmasından çok ebeveyn olmak ve çocuğa yaklaşım önemli. CNBC-E’de ‘I am Sam’ filmini izledim. Ebeveyn olsun olmasın herkese izlemesini tavsiye ederim.

Toplum olarak çocuğu niçin yaptığını henüz anlayabilmiş değiliz. Bu ülkede, kimi zaman zorunluluktan, kimi zaman sağlıklı olduğumuzu göstermek, kimi zaman da evliliği kurtarmak için çocuk yapılıyor.

Anneliğin nasıl olması gerektiği hususunda ahkam kesmeyeceğim çünkü bilmiyorum. Ama neden çocuk yaptığını bilen bir insanın nasıl ebeveyn olunması gerektiğini de bileceğini düşünüyorum.

Eşin çocuktan önce gelmesi meselesinin de büyütüldüğüne inanıyorum. Benim baktığım yerden ikisini ayırt etmek pek mümkün değil gibi görünüyor. Eş ve çocuk, birbirlerinden ayrılamayacak kavramlar. Zira çocuklar büyüyüp hayatınızdan çıktığında eşiniz yanınızda olmalı.

En doğrusu günümüzde insanlar neden evlendiklerini bir kez daha gözden geçirmeli. Bunu yaptığımız anda anneliğin de eş olmanın da ölçüsünün kendimiz olduğunu görürüz. n Armağan Erdogan

Her kadın kocasına aşık değildir

Öncelikle konumuzun Aliye karakteriyle ne ilgisi olduğunu anlayamadım. Aliye dizisini izlediniz mi sahiden? Kadının çocuklarını aramak yerine depresyona girmeyi tercih ettiğini, aynı şehirde yaşayıp onları aramadığını yazmışsınız. Sanki siz bu konuyu yazacak bir şey bulamamışsınız da, laf olsun diye ele almışsınız gibi hissettim ben. Sanki başka bir şeye sinirlenmişsiniz de, hırsınızı başkalarından çıkarmaya çalışıyormuşsunuz gibi...

Siz ne kadar annesiniz diyerek Ebru Şallı’yı eleştiren insanlara tepki göstermişsiniz. Bence bu sözleriniz çocuklarını her şeyden daha fazla seven annelere bir hakaret olmuş. Belki de tüm kadınlar eşlerine aşık değillerdir. Farklı bir şey söylediği için onu savunarak, kendinizin de farklı olacağınızı hissettiniz sanırım. Çok yersiz ve saçma bir yazı olmuş. n Esra Acar

Şallı’nın oğlu çok şanslı

Ebru Şallı tartışmasında en güzel cevabı Pakize Suda verdi. Kelimesi kelimesine katılıyorum. (Siz de çok güzel yazmışsınız. Özellikle fedakar ve bedbaht anne Aliye ile karşılaştırma yaparak. Fakat yine de yazınızda, eleştiri ve biraz hafife alma sezdim ben. Eleştirecek bir taraf bulamıyorum, aksine Ebru Hanım’ı tebrik ediyorum)

Ebru Şallı’nın (eğer söylediklerinde içtense), hem eşi hem de çocuğu çok şanslı. İnsan çocuğunu tabii ki çok sever, her şeyden sakınır ama hayat sadece ondan ibaret değil ki! Bebek doğurmak, çocuk büyütmek, onu hayatımızın en üst varlığı ve yegane amacı, hedefi haline getirmemiz demek olmamalı...

Biz Türkiye’de fazla baskıcı, sahiplenici, her şeye karışan aile moduyla, bireysel özgürlüğü olmayan, sonrasında isyankar olan gençler yetiştiriyoruz. Anneler de bebekleri olduktan sonra tüm ilgilerini onlara verip, eşlerini ve kendilerini ihmal ediyor. Bir süre sonra evliliğin tek anlamı ‘çocuklar’ luyor. Aşk, cinsellik, romantizm, fiziksel güzellik yok oluyor. Evlerinde mutsuz, sorumluluktan omuzları çökmüş insanlar dolaşıyor. Oysa evlilik önem istiyor. Eşler arasında gizli bir bağ kurulmasını gerektiriyor.

Birbirine hálá aşık, sevgi dolu anne-babaya sahip olacağı için küçük Beren çok şanslı. Keşke her çift, evlendikten sonra böyle aşık olmaya devam edebilse. Zaten mutlu bir aile içinde çocuk da sağlıklı, mutlu, sevgi dolu büyür. n Yelda Başkaya

En iyi yaptığım iş annelik

Anneliğin kıstasının başkalarının söyledikleri olmadığı görüşünüze ben de katılıyorum. Ancak Ebru Hanım’ın da enteresan ve alışılmadık bir annelik tarzı yarattığını söylemeden edemeyeceğim doğrusu.

Bana herkes ‘Çok iyi annesin’ der, ayrıldığım eşim bile. Ama oğlum ‘Anneciğim sen dünyanın en iyi annesisin, çünkü beni dinliyorsun, benimle oynuyorsun, beni güldürüyorsun, ne olur 100 yaşına kadar yaşa’ dediğinde; üstelik bunu 7 yaşının verdiği naiflikle ve sürekli tekrarladığında diyorum ki ‘Hayatta en iyi yaptığım iş annelik, ben iyi bir anneyim.’ n Işıl Gürler

NOT: Yeni yılda annelik serüveninizi dilediğiniz gibi yaşayın. Çocuklarınızla birlikte mutlu bir yıl dileğiyle...



Bu tartışma burada bitmez

Ünlü manken Ebru Şallı’nın başlattığı tartışma üç haftadır sürüyor. Konu annelik ve çocuk olunca, bu tartışma burada bitmez.

Yazının Devamını Oku

Kime ne hediye alacağım?

24 Aralık 2005
Sizi bilmem ama ben yılbaşı hediye arayışlarının zirvesindeyim. Pek bir yol kat ettiğim söylenemez. Ama bu sene değişik ve bir amaca yönelik bir şeyler yapmak niyetindeyim. Ailemin en büyük iki kişisi olan anneannem ve babama sağlıkla ilgili bir hediye vereceğim.

Med-line’in senelik paketlerinden birine üye yaptım onları. Daha çok ambulans servisi zannedilse de, aslında yürüyen bir hastane sayılabilir. Bu firmanın hazırladığı paketler var. Onlara üye olduğunuzda (kimsenin ihtiyacının olmamasını umarak tabii) bir telefonla kapınıza kadar geliyorlar. Hatta tıkalı trafik durumunda motosikletli doktorları bile var.

Onlara bu paketi hediye etmek için yetkililerle görüşürken kendimi hem çok iyi hem de garip hissettim. Onları "yaşlı" ve "her an bir şey çıkabilir" konumuna mı koyuyordum kafamda diye düşündüm. Oysa öyle değil.

Özellikle acil yardım gerektiren durumlarda ilk 15 dakikanın çok önemli olduğunu anlattılar bana. Hatta bu süreye"altın dakikalar" denirmiş. Çünkü bu süre içinde müdahale edilen olayların yüzde 85’i olumlu sonuçlanırmış. Bu tip şeyleri bilmek insanın içini rahatlatıyor.

Zaten insan çocuk sahibi olduktan sonra kendi sağlığı için de çok daha hassaslaşıyor. Çocuğum kendi ayakları üstünde durabilecek duruma gelene kadar ölmemem lazım diye düşünüyor. Çocuk sahibi olduktan sonra sigarayı bırakanlar, spora başlayanlar, rejime girenler bu yüzden artıyor. Ben de her sene ilkyardımı öğreneceğim diye niyetleniyor, sonra da unutup gidiyordum. Şimdi onlardan gelen ilkyardım kitapçığı evin her yerini benimle dolaşıyor.

Buzdolabının üstüne de telefon numaraları olan kocaman magneti yerleştirdim ve oğlumu çektim karşısına. "Bak Sinan" dedim. "Diyelim ki ikimiz evde baş başayız. Ya da babayla, anneanne veya dededen biri ile yalnızsın. Bize bir şey olduğu anda bu numarayı arayacaksın."

Bu sayede içim biraz olsun rahatladı. Açık söyleyeyim ben sağlık sigortasına da inanan insanlardanım. Ama mimlenmemişseniz!!! Mesela benim kocamı mimledi şirket. Bir türlü ödemeleri yapmıyor, hep bir bahane buluyor. Tabii bu biz müşterilerin yorumu. Onların kendi gerekçeleri var. Zaten sigorta işinde en büyük karışıklık da buradan çıkıyor. Sonuçta kocam paketini değiştirdi, ona göre uygun bir şekle soktular. Ama benim ve oğlanın paketi çok başarılı gidiyor. Kaza ya da hastalıktan çok korkuyorum ben. Ölmek ya da manevi sıkıntısı bir yana, maddi olarak başa çıkmak da çok zor.

DİĞERLERİNE BİR ÖPÜCÜK YETER

Ya ben niye yılbaşı öncesi böyle pozitif amaçlarla başladığım yazıyı bu noktaya getirdim ki! Neyse yine daha tatlı bir noktaya getireyim. Yukarıda bahsettiğim firmanın hamilelere ve yeni doğum yapanlara uygun da yeni bir paketleri var. "Baby" paketinde özellikle normal doğum yapmayı amaçlayanların içlerini rahatlatacak önemli detaylar var. Acil sağlık hizmetlerinin yanı sıra tıbbi danışmanlık, bebek bakım eğitimi, bebek ve çocuklara özel ilk yardım kitabı ve çeşitli kuruluşlarda indirim fırsatları var.

Eğer hamile bir yakınınız varsa bu paketi ona hediye etmenizi önerebilirim. Gerçekten değişik de bir hediye olur. Gelelim eşe dosta, anaya, kocaya, oğula...

Birer güzel öpücük yeter hepsine sanırım. Özellikle oğlum çok kıymetini bilecektir manevi bir hediyenin. Onun için "ödül" ya da "hediye" kelimesinin anlamı genellikle para ile alınabilecek şeyleri kapsıyor da!!!

8 aşamada çocuğunuzun inadını yenin

Çocuklarda inatlaşma her yaş döneminde görülür. Bağımsız birer birey olduklarının farkına varmaya başlamaları ve dünyayı keşfetme merakları da bu inatlaşma sürecini tetikler. En sakin çocuklar bile anne-babaları ve çevresindekiler ile ayırım yapmaksızın her zaman ve her konuda çatışmaya girebilirler. Çocuğunuzun bir inatlaşma nöbeti süresince defalarca fikir değiştirdiğine tanık olabilirsiniz. Bazen, neyi isteyip neyi istemediğini bile anlayamazsınız. Bir yerde istediğini başka bir yerde istemez, size yaptığı başkasına yapmaz.

Çocuğunuzun inatlaşma dönemlerinde her iki tarafın da amaçlarını açıkça ortaya koymak önemli. Sizin amaçlarınız onunkilerden çok faklı olabilir; yemek yedirmek, bir marketten gereksiz bir şey almadan çıkmak, uyuyan birisinin odasından çıkmasını sağlamak veya uyutmak. Onun ise tek bir amacı vardır; sizin dediğinizin tersini yapmak! Bu şekilde kendi tercihlerini kendisinin yapabildiğini kanıtlamayı hedeflerler aslında.

Pek çok anne-baba bunun farkında olmadığı için çocuklarıyla gereksiz yere çatışmaya girer ve kendilerini de çocuklarını da yıpratır. Daha da kötüsü bazı çocuklar bunu bir alışkanlık haline getirirler, ileriki yaşlara taşırlar. Daha kötüsü, gelişmenin doğal bir sonucu olan bu duruma çözüm olarak şiddete başvurmaya başlarlar.

Gerçekten inatçı bir çocukla karşılaştığımızda onları nasıl alt edeceğiz? İşte size sekiz işe yarar tüyo.

1- ÇOCUK OLDUĞUNU UNUTMAYIN: Her şeyden önce soğukkanlılığınızı korumaya çalışın. Derin bir nefes alın ve onun bir çocuk olduğunu unutmayın. Öfkeli tavır takınmayın, yumuşak ve uzlaşmacı bir ses tonuyla konuşmaya özen gösterin.

2- KONTROLÜ ELDEN BIRAKMAYIN: Durumun kontrolünü elinizde bulundurun. Kontrolün çocuğunuzun eline geçmesine izin vermeyin. Ayrıca onun söylediği ya da yaptığı hiçbir şeyi kişisel algılamayın. Kaba davranıyorsa bile bunun size karşı bir şey olmadığını aklınızdan çıkartmayın;

3- AMACINIZI BELİRLEYİN: Bir inatlaşma krizinin sonunda ikiniz de kazanabilir, her ikiniz de amacınıza ulaşabilirsiniz. Amacınız ona, kimin güçlü kimin güçsüz olduğunu ispatlamak değil, o anda elde edemeyeceği bir şeyden vazgeçmesini sağlamak olmalı. Hedefleriniz konusunda net olursanız onlara ulaştığınızı fark etmeniz daha kolay olur.

4- HAYIR DERKEN SEBEBİNİ AÇIKLAYIN: İstediği şeyi neden yapamayacağınızı basit bir şekilde açıklayın ve bu açıklamayı yaparken mutlaka bu durumdan dolayı ne kadar üzgün olduğunuzu belirtin. Onun istediği şeyi sizin de istediğinizi ama koşulların buna izin vermediğini söyleyin. Duygularını paylaştığınızı bilmek onu hem rahatlatacak, hem de sizi ona karşı sürekli engeller koyan bir düşman olarak görmesini engelleyecektir.

5- İSTİKRARLI OLUN: Kararlı ve tutarlı olun. Önce "hayır" dediğiniz bir şeye sonradan "evet" derseniz, çocuğunuz bunu size karşı kullanmaya başlar. Başka zaman ve durumlarda da siz pes edene kadar da sizinle çatışmaya devam eder.

6- ÇOCUĞUNUZUN HUYUNU BİLİN: Çocuğunuzu motive edecek ve istediğiniz biçimde davranmasını sağlayacak şeyleri bilmelisiniz. Ona gerekli açıklamaları yaptıktan, üzgün olduğunuzu söyledikten ve bu konuda kararlı olduğunuzu hissettirdikten sonra biraz zaman tanıyın. Örneğin, üç yaşındaki çocuğunuzun ortalama olarak üç dakikalık dikkat süresi vardır. Yani, kısa bir süre sonra istediğini elde etmek konusunda sizinle yeniden inatlaşmaya başlarsa hiç tepki vermeyin. Birkaç denemeden sonra vazgeçecek.

7- DİKKATİNİ BAŞKA YERE ÇEKİN: Çocuğunuz her şeye rağmen sizinle inatlaşmaya devam ediyorsa, dikkatini istediği şeyden başka bir noktaya çekmeye çalışın. Bu bir çizgi film, bir kuş, bir kedi, sevdiği bir yiyecek veya oyun vb. herhangi bir şey olabilir. Çocuğunuz sakinleşene kadar ilgisini çekebilecek değişik alternatifler deneyebilirsiniz. Bu küçük yaştaki çocuklarda daha çok geçerli. Ancak, okul yaşına kadar, hatta bazen daha sonrasında bile bu yöntemin yararını görebilirsiniz.

8- ONA KARAR VERME FIRSATI VERİN: Çocuğunuza duruma alternatif olarak seçenek sunun. Böylece onu bağımsız bir birey olarak tanıdığınızı, kararlarına saygı duyduğunuzu düşünecektir. Böylece kendisiyle ilgili kararları verebildiğini ve onun seçimine öncelik tanındığını düşünerek inatlaşmaktan vazgeçebilir. Siz de makul birkaç seçenekten birini kabul ettirebildiğiniz için kendinizi rahat hissedeceksiniz. Sunduğunuz seçenekler ne kadar az olursa çocuğunuzun karar verme süresi de o kadar kısa olur. Tabii bu seçeneklerin, gelişi güzel uydurulmuş alternatifler değil, onayladığınız ve uygulanabilir şeyler olmasına dikkat edin ki, yeniden bir anlaşmazlık yaşamayasınız.

EN ÇOK BUNLAR YÜZÜNDEN İNATLAŞIYORLAR

* Market, oyuncakçı ya da bakkal gibi yerlerden bir şeyler satın almak

* Oyuncaklarını ve eşyalarını paylaşmak

* Kardeş ilişkileri ile ilgili konular

* Televizyon ya da VCD/DVD izlemek

* Uyumak veya yatağa girmek

* Pusete ya da otomobil koltuğuna oturmak

* giyinmek

* Yemek yemeyi reddetmek (bazı durumlarda yemek yemeyi kesememek!)

* Sizden ayrı kalmak
Yazının Devamını Oku

Herkes doğurmalı mı?

17 Aralık 2005
Ofisten çıkmış eve yürüyordum. Arkamdan şöyle bir cümle duydum: ‘Herkes doğurmamalı ya!’ Döndüm, önce bunu diyenlere baktım. Yuvarlak gözlüklü, hafif sakallı kısa boyla bir adam, kısa saçlı makyajsız bir kadın. Sonra yakın çevrelerinde bu lafı etmelerine neden olan kişileri aradım. Bir anne ve 6-7 yaşında bir çocuk gördüm.

Olayı görmedim, neden böyle bir laf ettiler bilemiyorum. Ama bazen ben de bu tip düşüncelerin kafamdan geçtiğini bilirim. Özellikle mutlu olmayı bilemeyen, şükredemeyen, hayatın hiç iyi taraflarını yakalayamayan insanları görünce. Çünkü çocuklarını da kendileri gibi yetiştireceklerdir diye...

Sizce herkes doğurmalı mı?

Son derece içgüdüsel ve doğal bir şey doğurmak. Üremek, soyunu devam ettirmek, kendine yakın bir ya da birkaç tane daha ortaya çıkarmak, aile kurmak... Aynı şekilde bazı kültürlerde ya da bölgelerde diyelim, annelerin yaptığı da son derece doğaya ait: Özürlü çocuğunu öldürmek! Tüyleriniz diken diken olmasın, ama böyle. Nedeni ne olursa olsun, özellikle fiziksel özürlü doğan bebekleri anneleri ortadan kaldırabiliyor.

Eşimin bir hatırası geldi aklıma: 1999 yılıydı. Evliydik ama hamile değildim. Bir matbaa işimiz olduğundan eşim orada sabahlayacaktı. Gecenin bir vakti elektrikler kesilmiş ve makineler durmuş. İş durmuş, çay demlenmiş, muhabbet başlamış... Bir usta ve bir kalfa; ikisinin de çocukları var. ‘Ya abi, pazar olsa da bisikleti bagaja koyup çocuklarla gezmeye gitsem’ diye başlayan muhabbetleri, baba olmak için sabırsızlanan eşimi iyi dağıtmıştı.

ELALEME KARIŞMAYALIM KENDİMİZE BAKALIM

Eşim, klasik Türk babası tipinde bir babayla büyümüş. Sevgiyi fiziksel olarak göstermeyen ama koruyucu, güven verici bir baba. O yüzden de uzun süre ancak filmlerde gördüğü doktor ya da mühendis babaların, okumuş babaların, çocuğuna sarıldığını sandığını itiraf etti. Oysa böyle değildi. Karşısında gördüğü adam, bütün günlerini bir matbaanın başında geçiriyor ve tek bir günü bekliyordu. Sadece çocuklarıyla geçireceği o bir tek günü...

Sonra haberlerde görüyoruz, bildik tanıdık insanlar ‘Aliye’ muhabbetine giriyorlar. Gerçekten o durumda olan pek çok insan var maalesef. Örnek aydın baba gibi gözükenler, meğerse aylar boyunca beşer dakikadan 3-5 kere görüyormuş çocuklarını.

Bir yandan başka biri çıkıp ‘Ay mutlaka doğur birkaç tane daha’ diyor. ‘Nasıl olsa bakıcılar var!’

Var değil mi?..

Sorun bakıcılarda ya da diğer bakanlarda değil. Tabii ki yardımlar, yardımcılar olmadan olmaz ama kimin nasıl bir anne ya da baba olacağının garantisi yok. İyisinden olmak için didinip durabiliriz sadece.

Sokaktaki insanlara neden doğurdun, ya da sen doğurma gibi müdahale edemeyiz belki ama kendi çocuklarımızla daha fazla zaman geçirmek, onları daha düzgün bir ortama sokmak için elimizden geleni yapabiliriz en azından.

Uzaktan millete ‘cık cık’lamak kolay!!!

Çocuğunuzu düzenli olarak göz doktoruna götürün

Çocuklarınızın sağlık kontrollerini düzenli olarak yaptıran bir aile olsanız bile bazı noktaları atlayabilirsiniz. Örneğin, özel bir durum olmadığı sürece kimse durup dururken çocuğunu göz doktoruna götürmenin gerekli olmayacağını düşünebilir. Ne var ki böyle değil. Şaşılık gibi, küçüklükten fark edilebilecek bazı rahatsızlıkların dışında anne-babaların fark edemeyeceği hastalıklar da küçük yaşta işaret vermeye başlayabilir. Ayrıca küçük çocuklar şikáyetlerini tam olarak anlatamadıkları için görme bozukluklarının çok uzun süre farkına varmayabilirsiniz. Bu nedenle doğumdan itibaren düzenli göz kontrollerinin yapılması çok önemli.

ERKEN DOĞANLARIN GÖRME GELİŞİMİ YAVAŞ OLUR

Yeni doğan bebeklerde görme duyusu çok az gelişmiştir ve görmenin pek çok özelliği ilk yılda gelişir. Zamanında doğan bebekler doğumdan sonraki ilk hafta içinde annelerinin yüz ifadesini görebilir hale gelirler. Erken doğan bebeklerde ise görme gelişimi daha geç olur ve bu bebeklerin doğumdan hemen sonraki dönemde özellikle retina tabakasının gelişimi açısından yakın takip gerekli.

HAFİF GÖZ KAYMASI NORMAL

İlk 3-4 ay gözlerinde kısa süreli kaymalar görülebilir ancak kalıcı kayma mevcutsa, gözlerden biri normal hareket etmiyorsa veya bir göz diğerinden belirgin ölçüde değişik görünüme sahipse vakit geçirmeden bir göz doktoruna başvurmalısınız. Göz kaymalarının dördüncü aydan sonraki dönemde devam etmesi normal değil.

İLK DOKTOR ZİYARETİ ALTI AYLIKKEN

Normal görme gelişimi olan üç aylık bir çocuk oyuncağını gözleriyle takip edebilmeli. Dört-altı ay arası dönemde ise kendisine gösterilen oyuncaklara uzanabilmeli. Görünürde herhangi bir göz sorunu olmayan bebeklerin ilk göz kontrolü altı aylıkken yapılmalıdır. Bunu takiben üç yaş civarında ve okula başlamadan önce kontroller tekrarlanmalıdır.

ŞAŞILIĞA MÜDAHALE EDİN

Okul dönemindeki çocuklara iki yılda bir göz kontrolü yeterli. Herhangi bir bozukluk veya şaşılık saptanması durumunda ilk olarak gözlük ile çocuğun odaklama yeteneği arttırılarak sorun düzeltilmeye çalışılır. Gözlüğün yetersiz kalması durumunda cerrahi müdahale gerekebilir. Çocukların beyni çok hızlı bir şekilde farklı durumlara uyum sağlayabildiğinden göz bozukluğu ya da şaşılık nedeni ile bir gözde görüş net değilse beyin o gözden gelen görüntüyü ihmal ederek yok sayar. Bunun sonucunda ise beynin kullanmadığı gözde göz tembelliği (ambliyopi) oluşur. Erken tanı ve tedavi ile bu durumun önlenmesi ve normal bir görme gelişiminin sağlanması çoğunlukla mümkün olabilir. Gözlerden birinde tembellik saptanması durumunda iyi gören göz belli süreler için kapatılarak veya damla ile görmesi bulanıklaştırılarak çocuğun az gören gözünü kullanması ve böylece o gözde görmenin gelişmesi sağlanmaya çalışılır.

HASTALIK GENETİK OLABİLİR

Görme duyusunun gelişimi 9-11 yaş döneminde tamamlandığından bu yaşa kadar farkına varılmayan ve tedavi edilmeyen göz problemleri kalıcı göz tembelliğine yol açabilir. Özellikle yakın akrabalarında göz tembelliği, şaşılık veya görme kaybı olan çocuklar daha büyük risk altında. Fark edilmeyen görme bozuklukları, okul çağındaki çocuğunuzun öğrenmesini zorlaştırarak okuldaki başarısını dahi etkileyebilir.

Evde göz kontrolü

Gözlerin duruşu veya çocukların bazı hareketleri olası bir görme sorununun habercisi olabileceğinden anne ve babalar böyle işaretler açısından uyanık olmalı. Düzenli doktor kontrollerini aksatmayın ama bunlara da dikkat edin:

Çocuğunuz sizinle göz teması kurduğunda iki gözü birbirine paralel duruyor mu? Gözlerden birinde içe ya da dışa kayma veya iki göz birbirinden bağımsız hareket ediyormuş izlenimi var mı?

Okurken veya televizyon seyrederken başını sürekli bir yöne çevirme, başını eğme, bir gözünü kapalı tutma, sık sık göz kırpma, gözlerini kısma ya da ovalama var mı?

Okur veya yazarken çok yakından bakıyor, satır kaydırıyor veya sürekli parmakla takip ediyor mu?

Yakın işleri sevmeme, kısa sürede dikkat dağılması veya dalgınlaşma gibi sıkıntıları var mı?

Oyun oynarken topu tutma, ayakkabı bağlama veya düğme ilikleme gibi el-göz koordinasyonu gerektiren işlerde zorlanıyor mu?

Okulda tahtayı net görmek ve yazılara odaklanabilmek için sürekli kendini zorlama sonucu oluşan baş ağrısı var mı?
Yazının Devamını Oku

Okuldan çağrıldım

10 Aralık 2005
Bu hafta size Sinan’ın projesi için nasıl çalıştığımızı ve nasıl sunduğumuzu anlatmak istiyordum ki daha çarpıcı bir gelişme oldu. Sinan’ı almaya gittiğim bir öğleden sonra, öğretmeni Gamze yanıma yaklaşıp çok tatlı bir şekilde bir ara konuşmamız gerektiğini söyledi.

Ertesi güne kadar zor dayandım ve hemen öğretmenini kıstırdım.

Öncesinde söylemem gerek, aikido öğretmeni de birkaç gün evvel Sinan’ın biraz değiştiğini, bir sıkıntısı olup olmadığını sordu. (Aikido girişimimizden ileride bahsedeceğim.) Aynı haftada iki öğretmenden işaret geldi! Ortada görünür bir durum yok. Travma yaratacak bir gelişme yok. Kavga yok, kıyamet yok... Peki benim oğlan niye azdı birdenbire?

Öğretmeni oğlumun son birkaç haftadır başka bir çocuk olduğunu örnekleriyle anlattı. Anlattığı, evdeki azgın ve dik kafalı Sinan’a daha yakın bir çocuk. Ama okulda biraz haddini bilmesi benim için önemli. O yüzden disiplinli bir okula verdim ya.

Neyse, öğretmeni dinledim. Sonra eve gidip Sinan’la uzun uzun konuştum. Onun gerekçelerini dinledim. Beceremediği birkaç faaliyet yüzünden içine attığı sıkıntılar çıktı ortaya. Bir de yeni arkadaşlarından birinin azgınlık artışındaki etkisi... Bir elin nesi var iki elin sesi var şeklinde!!!

SİNAN’IN PROJESİ ANTİKA OYUNCAKLAR

Ertesi gün ailecek proje sunumumuz için gittik. Bu arada size projeyi anlatayım. Her çocuk merak ettiği bir konu ya da soru belirliyor. Onu araştırıp bilgileri edindikten sonra istediği materyalleri kullanarak sınıf arkadaşlarına anlatıyor. Bizimki antika oyuncakları seçti.

Bunun için yakın bir arkadaşım olan ve evinde eski oyuncaklar biriktiren Murat’a gittik. Elimizde kamera onunla söyleşi yaptık. Bir karton üzerine de Sunay Akın’ın oyuncak müzesinden resimler kestik, notlar aldık. Okuma yazma bilmedikleri için de bazı bilgileri ona ezberletmeye çalıştım.

Her akşam beş dakika kendini tanıtma ile başlayıp teşekkürle biten bir sunum için çalıştık birlikte. Ama o ya dışarı baktı, ya yerinde zıpladı, eline abuk sabuk bir şey alıp onunla oynadı... Konumuz dışında her şeyle ilgiliydi yani. Yine dünyam karardı tabii, bu çocuk seneye nasıl ders yapacak diye. Gerçi hepsinin böyle olduğunu biliyorum. Çünkü Nilgün de Derin’i projesi için çalıştırırken aynı sıkıntılardan bahsetti.

Sonunda sunduk projemizi. Unuttuğu yerleri hatırlattım ve ezberlerini o söyledi. Gerçi niyetim ezberlemesi değil, anlamasıydı ama kendi kelimeleriyle anlatmak zor geldi ona. Ama başarıyla bitirdik projeyi. O gün akşamüstü oyunlarda kaybettiği için ağlayarak beni yine sinir etti. Babası benim halime çok güldü. Ben de eve gidince senelik pedagog randevumuzu aldım!

BİR TÜRLÜ BİTMEYEN YAŞ KRİZLERİ

Doktorumuz görüşme öncesi bana küçük ama önemli bir bilgi verdi. İki yaş dönemi gibi altı yaşında da bir diklenme olabileceğinden bahsetti. Aynı dönemler dokuz yaş civarında da oluyor ve sonra 12 yaş gibi, ergenlikle son buluyormuş. Tabii sonra başka türleri başlıyor!

Anlayacağınız rahat yok. Artık biraz sert olmaya da karar verdim. Mesela Sinan ‘O zaman...’la başlayan tehditkár bir cümle kurduğu anda odasından bir oyuncağı bir haftalığına bana teslim ediyor.

En azından bunda azimliyim. Arada bir ağzından kelimeyi kaçırıyor ve çevir kazı yanmasın şeklinde, ‘O zamanlarda bir kere...’ gibi anlamsız cümlelere çeviriyor. Ben de çok gülüyorum.

Hamilelik sıkıntılarından sanatla kurtuluyorlar

Artık pek çok yerde hamilelik döneminde adayları anneliğe hazırlamak için değişik kurslar uygulanıyor. Bu programlar, hamilelerin doğum öncesi ve sonrası nelerle karşılaşacakları konusunda bilgilenmeleri ve kendilerini tanıyarak bilinçli ve güvenli anne adayları olmaları konusunda yardımcı oluyor. Bunların biri de Davranış Bilimleri Enstitüsü’nün kursları. DBE Çocuk ve Genç Psikolojik Danışmanlık Merkezi tarafından ‘Bebeğimi Beklerken’ adıyla hayata geçirilen eğitim ve etkileşim programı bu ay başlıyor. Kursta tüm eğitimlerde öğretilen temel bilgiler de var ama en enteresan kısmı, hamilelik sıkıntılarını sanatla alt etmeleri.

Hamilelik kolay zannedilse de gerçekten zor bir dönem. Anne adayı; kendisini, geleceğini, her şeyini sorgulamaya başlar. Görünümünden ve değişen ruh halinden memnun olmayanların sayısı da gittikçe artar. Bunun temel sebeplerinden biri, tamamen değişecek olan yeni dünyalarına karşı hazırlıksız olmaları.

Çocuk doğduktan sonra ani bir şok geçiren anneler kısa sürede kendilerini toparlamak, duruma adapte olmak ve aynı zamanda çocuk yetiştirme konusunda en hızlı tarafından bilgilenmek durumunda kalıyorlar. Çoğu durumda da bilgilendirme işini uzman olmayan, kendi tecrübeleriyle iyi niyetle yol göstermeye çalışan eş, dost ve akrabalar yapıyorlar ki bu durumda sağlıksız ya da gereksiz bilgiler de aktarılabiliyor.

Zaten yeterince yorucu ve yıpratıcı olan doğum sonrası döneminde edinilen yarım bilgilerle anneler zaman zaman bebeklerinin psikolojik ve sosyal gelişimlerinde olumsuz etkilere yol açabilecek tutum ve davranışlarda bulunabiliyorlar.

Hamileler için düzenlenen kursların sayısı her gün artıyor. Ama olay sadece anne adaylarını bilgilendirmekte değil. Onları rahatlatmak, dönemin fiziksel değişimlerinden kaynaklanan psikolojik gerginliklerini üzerlerinden atabilmelerini de sağlamak. Bu yüzden Davranış Bilimleri Enstitüsü, hamilelerin bilinçli, kendini tanıyan, güvenli ve kaygılardan uzak anne adayları olmaları için bir kurs düzenliyor. Haftada iki günden toplam 3 hafta sürecek olan eğitimler, 6-12 kişilik gruplar halinde gerçekleştiriyor.

Bu kursun ilgi çekici kısmı kısmı, ‘Dışavurumcu Sanat Terapi’si.’ Bu çalışmalarda hamileler bir araya gelerek, birlikte resimler çizecek, bir şeyler boyayacak, yapıştıracaklar... Arada da sohbet edip rahatlayacaklar. Klinik Psikolog Olcay Güner Dışavurumcu Sanat Terapisi’ni şu şekilde tanıtıyor: ‘Bu yöntem, kişinin kendi içindeki duyguları sanat yoluyla dışa vurma biçimi. Bu terapi yönteminde boyalar, kurdeleler, renkli kağıtlar gibi elle tutulur malzemeler kullanılıyor. Dans, müzik ve drama da bu terapide kullanılan sanat dallarından. Sanat terapisinde kelimeleri kullanmak gerekmediği için bu yöntem çoğu zaman korkularından, umutlarından, kızgınlıklarından ya da benzeri güçlü duygularından bahsetmekte güçlük çeken kişilerde etkili oluyor.’

AMAÇ RESSAM OLMAK DEĞİL, RAHATLAMAK

Sanat terapisinin önemli katkılarından biri de stresi azaltması. Yapılan araştırmalar güçlü duyguların bastırılmasının strese yol açtığını ve stresin birçok hastalığı tetiklediğini gösteriyor. Sanat terapisi kişilerin bilinçaltındaki duygularına ulaşmalarına yardımcı olduğu için stres altındaki anne adayları için çok etkili bir yöntem. Anne adayı bu şekilde bu son derece doğal olan korkularını tanıyor ve dışa vuruyor. Yaşanan duyguların sadece kendine ait olmadığını, başkalarının da bazen benzer duyguları hissedebileceğini ve bu sürecin doğal olduğunu anlayan anne, bu şekilde rahatlıyor.

Hamilelerde sanat terapisi son yıllarda yurtdışında da çok kullanılan bir yöntem. Çizgiler o anki ruh halini çok iyi yansıttığından, gün gün yaşanan değişiklikleri de fark etmek mümkün.

Peki neler yapılıyor? Resim, boyama, yapıştırma... Her türlü malzemeyi ayrı ayrı ya da beraber kullanmanız mümkün. Sanatı istediğiniz gibi katabilirsiniz yaptıklarınıza. Kurdelelerle yapıştırma yapabilir, yağlı boya bir tablo da yaratabilirsiniz. Hatta hepsini bir arada bile kullanabilirsiniz. Bunu yaparken müzik dinleyebilir, arada arkadaşlarınıza beğendiğiniz kitaptan bir bölüm de okuyabilirsiniz. Sonuçta sizi o an ne rahatlatıyorsa yapmanız mümkün. Burada amaç bir sanat dalı hakkında uzmanlaşmak için eğitim almak değil. O yüzden kurs bitiminde sergi açabileceğiniz bir ressam olacağınızı beklemeyin. Ama ortaya farklı materyallerle ilginç ürünler çıkartabilirsiniz.

UZMANLARDAN VİDEO KASETLERLE DESTEK

Kursta rahatlama teknikleri de öğretiliyor. Bu egzersizler hamilelerde sıklıkla görülen, endişenin arttığı durumlarda gerek bedensel gerekse zihinsel olarak kendimizi kontrol edebilmemizi ve ortaya çıkacak fiziksel sorunlarla da baş edebilmelerini kolaylaştırıyor. Bu çalışmada amaç, anne adayının bedenini tanımasını ve kontrol etmesini sağlamak. Nefes alma egzersizleri ve doğum sonrasında da bebeği büyütürken ortaya çıkabilecek fiziksel ya da duygusal gerginliklere de yardımcı oluyor.

Programın seminerler bölümünde ise birçok farklı konu işlenecek. Bebek odasının ve ihtiyaçlarının hazırlanması, bebek ile iletişim, bebeğin güvenliği ve ilkyardım, doğum sonrası annede görülecek psikolojik değişimler, çalışan anneler için çözümler, bebek bakıcısı ve kreş seçimi, oyun ve oyuncak seçimi gibi çok çeşitli konular var.

Eğitimlere farklı uzmanlar da özel olarak kaydedilmiş video kasetler ile katılacak. Bu isimlerin bazıları jinekolog Dr. Moşe Benhabib, beslenme uzmanı Dr. Yasemin Bradley, psikiyatrist Dr. Ersan Kantarcı, pediatrist Dr. Şule Yazgan, yeni doğan uzmanı Prof. Dr. Nüvit Altınkaya.

Programa dahil olmak isteyenler dbecocuk@dbe.com.tr adresine e-posta gönderebilir ya da bilgi ve kayıt için 0212 233 01 10’u arayabilir.

ANNEMİN KÖŞESİ

Annemden seçmece kampanyalar

Annem, bir anneanne olarak bu hafta kendini çocuklar için yapılan yılbaşı hediyesi kampanyalarına adamış durumda. Her gün yeni bir tanesinden bahsediyor. İşte onun seçtiklerinden iki tane. Belki siz de birine katkıda bulunmak istersiniz.

Kalyon Hotel, bu yılbaşının Türkiye Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı Bolluca Çocuk Köyü’ndeki 0-18 yaş arasındaki çocuklar için özel olması için desteğinizi bekliyor. Kalyon Hotel’in lobisindeki yılbaşı ağacının altında toplanan hediyeler, 26 Aralık günü küçük dostlarımız için düzenlenecek Yeni Yıl partisinde sahiplerine ulaşacaklar. A: Sahilyolu No: 34, Sultanahmet, T: 0212 517 44 00. 26 Aralık’taki partiye de katılabilirsiniz.

İstanbul’da üç mağazası olan Leonardini’nin sahibi Cemile Hanım 22 Aralık tarihine kadar mağazalardaki oyuncak sepetine katkıda bulunduğunuz takdirde, bunları Bingöl ve Bitlis’teki Çocuk Esirgeme Kurumu’na gönderelecek. Leonardini mağazaları Nişantaşı, Kadıköy ve Göktürk’te. www.leonardini.com.tr
Yazının Devamını Oku

Artık cool anne olmak moda

4 Aralık 2005
Nasıl bir anne olmak lazım? Rahat, modern, esnek, evhamlı...

Bunların birini seçtiyseniz, bilemediniz!

Artık cool anne olmak önemli. Nasıl olacağız derseniz, işte liste:

 Normal doğum yaptıysanız artı bir durumda başladınız.

 Öncelikle bebeğinizi emzirmelisiniz. Bu önemli. Hatta dış mekanlarda bile emzirebilirsiniz. O kadar rahat ve akıcı hareket etmelisiniz ki, kimse göğünüzü görmeden bebeğinizi doyurmalısınız. 

Yazının Devamını Oku

Ben bir tane daha atlattım darısı sizin de başınıza!

26 Kasım 2005
Ne olabilir bu? Tabii ki bir doğum günü... Hem de bir erkek çocuğunun... Hem de 30 arkadaşının davetli olduğu bir parti...

Yaklaşık bir ay önce İfo Teyze gibi ‘sağdan sağdan’ bana da gelmeye başlamışlardı. Küçük beyin doğum günü olacaktı ve ben ne yapacaktım. Yapılan sayım sonucunda sadece okuldan 30 civarı çocuk söz konusuydu. Ayrıca benim arkadaşlarımın da çocukları vardı.

Öncelikle sakin olmaya karar verdim. Düşündüm ve okul arkadaşları ile sınırlı tutmaya karar verdim çünkü diğer çocuklar arada çok sıkılacaklardı. Elif’in oğlu ya da Rana’nın kızı tanımadığı 29 kişi arasında ne yapacaktı?

Sonra 30 çocuk ve annelerini nerede ağırlayacağımı düşünmeye başladım. Bir yerde olamayacağı kesindi, o da bizim ev!!! Bir ara düğün salonu kiralamayı bile düşündüm. Nihayetinde yollar beni daha önce de birkaç kere doğum günü için gittiğim ve gerçekten çok beğendiğim Atlı Spor’daki Play Cafe’ye çıkardı. Valla, yırttım. Çok iyi yırttım bu sene. Üstelik yorulmadan, sıkılmadan, gerilmeden...

Her bir işle bizzat ilgilenen Elif Büker bana ne istediğimi sordu: Temalı parti mi, kurabiye yapma aktivitesi mi, kaç kişi, ne yemek isteriz? ‘Valla bilmiyorum, size bırakıyorum. Ben anlamam bu işten’ dedim; sıyrıldım. Orada da seçilecek o kadar çok alternatif var ki! Oyun ve yarışmalar, atölye çalışmaları... Hatta güzel havalarda Pony atlarla gezinti bile mümkün. Ben sadece kukla yapımını tercih ettim. Yemekleri bile onlara bıraktım. Sonuçta Elif Hanım’ın önerisini dinleyerek köfte patates sosiste karar kıldık. Büyüklere de ayarlanacaktı bir şeyler: Sandviçler; salata ve sebzeli kiş. Bir de tatlı. Gayet de güzel yetti.

Yazının Devamını Oku