30 Temmuz 2005
Otomobil Küçükkuyu istikametinde gidiyor. Hava sıcak ama esinti var hafif hafif. Otomobilin içinde çekirdek bir aile; üç kişilik olanlardan... Radyo kanalları geçiliyor. Genelde Rumca kanallar denk geliyor. Üç dakika müzik, on dakika çene... Ne çok konuşuyorlar yahu! İnsan rahat rahat bir hayal bile kuramıyor...
Şöööyle içimden, araba denize doğru dönse, denizin üzerinde gitse gitse, mesela Midilli’ye varsa diyorum. Üç-beş gün her şeyden bihaber orada takılsak... (Arabada oğlan da olduğu için Mikonos demek içimden gelmiyor tabii.)
Akçay’da olduğum süre içinde televizyon seyretmemeye, gazete okumamaya dikkat ederim. Zaten gazete almak için sabah epey bir yürümem lazım, ki bu mümkün değil. Zaten tatsız haberler bir şekilde yakalıyor insanı.
Hayat tatil yapmıyor bir türlü. Önce magazinsel çalkantılar buldu beni. Kim kiminle nerede muhabbeti... Sonra beni de ilgilendiren bir ‘annelik’ davası. Biyolojik anne mi hak sahibi, büyüten anne mi? Yıllar önce bir film seyretmiştim. Orada bir kadın, para için hamile kalamayan bir aileye taşıyıcılık yapmayı kabul ediyor ve tüp bebek yöntemi ile bebek kadına yerleştiriliyordu. Ne var ki doğumdan sonra kadın bebeği veremeyeceğini söylüyordu aileye. Üzgünüm ama filmin sonunu hatırlamıyorum. Zaten o zamanlar böyle şeyler beni hiç ilgilendirmediğinden (gerçekten çok gençtim bunu seyrettiğimde) sonunu da unutmuşum. Bu sefer bu konudaki fikirleri okudum. Bir fikrim olsun diye bekledim. Ama sonra daha acı haberler girdi devreye. Bir akşam, bize hafta sonu için gelen babam sayesinde haberleri seyrettim ve dünyam karardı yine...
HUZURU KİTAPLARDA BULDUM
Kitaplarıma dönmeye karar verdim. Sadece kitap okumaya hem de. Müzik bile dinlemeyeceğim bir süre. Bütün kışın acısını çıkaracak kadar kitap okuyorum burada. Ama hafif roman, ama ciddi araştırma; her çeşidinden. Mesela meşhur 100 Fırça Darbesi’ni de bu arada okumuş bulunmaktayım. İtalyan Melisa P.’nin iç kapatıcı seks dolu kitabı...
Oğlumla her yere bir havlu ve bir kitap eşliğinde gidiyoruz. Sinan denizde, ben okumada; Sinan yemekte ben okumada; Sinan uyuyor, ben okuyorum... Ay nasıl iyi geliyor, size anlatamam. Bazen dandik bir romanın kahramanlarının sonunu bile heyecanla merak edebiliyorum. Kaptırıyorum kendimi gidiyorum onlara...
Annelerin en büyük sıkıntılarından biridir doğumdan sonra eskisi gibi kitap okuyamamak. Ama ben artık bunu kesinlikle kırmaya, hatta kışın da devam etmeye karar verdim.
Başka kararlar da verdim tabii. Ama bunları yazmaya cesaret edemiyorum. Ancak yaptıktan sonra sizlerle paylaşabilirim.
Neyse, daha okulların açılmasına 1,5 ay var.
Zaman da geçmiyor ki bir türlü!!!
Kışın kilo alan çocuğunuzu yazın zayıflatın
Çocuk beslenmesi, toplumumuzda pek üzerinde durulmayan bir konu. Oysa son yıllarda yapılan araştırmalara göre, yetişkinlikte oluşan şişmanlığın temelinde çocuk şişmanlığının olduğu sonucu çıkıyor. Büyükler kendi kararlarını verip, kontrolü ellerinde tutabilirler ama çocukların işi çok daha zor. Çünkü onların yeme konusundaki zaaflarını kontrol altında tutmalarını öğretmek, onların nasıl bir yemek alışkanlığı kazanacağını sağlamak ailelere düşüyor. Yaz ayları bunun için ideal bir dönem.
Devlet İstatistik Enstitüsü’nün 1990 yılında yaptığı araştırmaya göre, nüfusun yüzde 23,2’sini 10-19 yaş grubu oluşturuyor. Yani her dört kişiden biri çocuk. Ve bunların da yüzde 25’ini şişman çocuklar oluşturuyor.
Kış aylarında okula giden çocukların aileleri, makarna ya da pilav gibi yemeklerin çocuklar istediği zaman üçüncü porsiyon olarak verilmesinden şikayetçi. Çünkü çocuklar bu yüzden okul zamanında kilo alıyor. Çocuklukta, özellikle de buluğ çağında büyüme ve gelişme ile beraber yağ hücreleri de sayıca ve ölçü olarak artıyor. Yağ hücrelerinin artışında beslenmenin büyük etkisi var ve maalesef bu hücre sayısı ilerleyen yaşlarda sabit kalıyor.
Şişmanlığın temelinde, beslenmenin yanı sıra kalıtım, hormonal durum, yaşam tarzı ve psikolojik etkenler de var. Obez çocuklarda gözlenen problemler ise içe dönüklük, iletişim eksikliği, arkadaş ilişkilerinde veya derslerinde başarısızlık, asi davranışlar.
Beslenme ve diyet uzmanı Taylan Kümeli, şehirleşme ve Batı tipi yaşam tarzının yaygınlaşmasıyla birlikte Türk halkının beslenme alışkanlıklarının da ciddi bir değişim geçirmeye başladığını söylüyor. Özellikle fast food yiyeceklerin daha çok tercih edilir hale gelmesi sonucu obezite, hipertansiyon ve kalp rahatsızlıkları gibi hastalıklarda Batı ülkelerini yakaladık.
MEŞRUBAT YERİNE SU
Çocuklarda sağlıklı beslenmenin genel ilkelerini; besinlerde çeşitliliğin sağlanması, yağ ve şekerin sınırlandırılması, lif bakımından zengin besinlere yer verilmesi, vitamin ve minerallerin yeterli düzeyde alınması ve sağlıklı vücut ağırlığının korunması olarak sıralayabiliriz.
Çocukların almaları gereken besin çeşitleri anne ve babalarınınki ile aynı, ama büyüme ve gelişmelerinin sağlanması için miktarları farklı. Günümüzde çocuklar eskiye göre daha fazla hayvansal gıda ve şekerli yiyecek, daha az lifli yiyecek tüketiyor. Bu yüzden demir ve kalsiyumu yeteri miktarlarda almıyorlar.
Çocukların günlük almaları gereken enerji miktarı ortalama olarak 1800 ile 2000 kalori arasında. Bu miktar çocuğun fiziksel aktivitesine bağlı olarak değişebilir. İki-beş yaş arası çocuklarda bu rakam ‘(Yaş x 100) + 1000’ formülü ile hesaplanabilir.
Küçük çocukları katı bir diyete sokmanın anlamı yok ama daha çok beraber zaman geçirdiğiniz yaz aylarında sağlıklı ve düzenli yemek yemelerini sağlayabilirsiniz. Tabii bunu öncelikle kendiniz için de uygulayarak örnek olmalısınız. Ayrıca yemeği bir ödül olarak sunmamalı, baskı yapmamalısınız. Çocuğunuza, ‘Kızartma veya tatlı yemen yasak’ derken, siz bu yiyecekleri tüketirseniz başarılı sonuçlar elde etmeniz mümkün değil. Tüketilmesi önerilmeyen gıdaları eve sokmayın. Farklı ve sağlıklı pişirme tekniklerini araştırıp, çocuğunuzun hangi besinden ne kadar tüketmesi gerektiğini doktorundan öğrenebilirsiniz.
Eğer bir diyet uygulatmayı düşünüyorsanız bunu mutlaka bir doktor kontrolünde yapmalısınız. Bol bol fiziksel aktivitede bulunmasına, ekran karşısında hantal bir çocuk olmamasına yardımcı olmalısınız. Yemekleri masada yemek gibi düzenler oturtmalı, tabağına bitireceği kadar yemek koymalısınız. Böylece bütün yemekleri bitirmesi için zorlamaya gerek de kalmaz. Küçük lokmalar halinde yemesini sağlamak ve uzun süre çiğnemesi için ona alıştırın.
Çocuğunuzun yemeklerde ve yemek aralarında meşrubat yerine su içmesi de önemli. Yaşı ilerledikçe sağlıklı-sağlıksız gıda ayırımını öğretmeye başlayabilirsiniz.
ŞİŞMAN ÇOCUĞUNUZU NELER BEKLİYOR?
4 Obez çocukların ileriki yaşlarda Tip 2 diyabet hastası olma riskleri yüksek.
4 Birçok obez çocuğun total kolesterol ve kan basınçları yüksek rakamlardadır ve bu kalp hastalığı için risk faktörü.
4 Obez çocuklardaki en önemli problemlerden birisi uyku apnesi, yani uykuda nefes almanın kesilmesi. Uyku apnesi, öğrenme ve hafıza sorununa da neden olabilir.
4 Kilo problemi, ortopedik, astım ve karaciğer rahatsızlıklarına da neden olabilir.
4 Obez çocukların yetişkinlikte de obez olma ihtimali yüzde 70!
NASIL HESAPLAYACAKSINIZ
Beden kütle indeksini hesaplamak için ‘Ağırlık (kg.) / (Boy x boy)’ formülünü kullanabilirsiniz.
Örnek: (128 cm boyunda ve 21 kg ağırlığında bir çocuk için) 21 kg. / (1,28 m. x 1,28 m.) = 12,9
Bulduğunuz rakam 19’un altındaysa çocuğunuz normal kilolu, 20-24 arasında ise fazla kilolu, 24 ve üzeri çıkarsa obezite sınırında demektir.
ANNEMİN KÖŞESİ
Anneme mektup
Sevgili anne,
Ben çok yemeye karar verdim ve hemen uygulamaya başladım. Çünkü yemek yiyecek 15 senem kalmış.
Geçenlerde gazetede bir doktor 50’sinden sonra ne kadar az yerseniz o kadar iyi demiş. Ben de 50’sine kadar yemek yemeye karar verdim. Madem o zaman yiyemeyeceğiz, bari şimdi yiyelim diye...
Ama kafam karıştı. Ancak bu yaşlarda adam gibi zevkli zevkli yemek yiyeceksem nasıl zayıf ve güzel olabileceğim?
Bu işte bir tutarsızlık var. O zaman ben de 50’sinde rejime gireceğim ve 75 yaşında incecik olacağım. O zaman istediğim gibi dar ve mini giyebilirim ancak; sanırım!!!
Eğer parlak bir fikrin yoksa yemeye devam ediyorum.
Haberin olsun...
Yazının Devamını Oku 
23 Temmuz 2005
Bu resme baktıkça bakasım geliyor... Hayal dünyasına dalıp gidiyorum. Ben, arkadaşlıklara önem veren, hayatımın her döneminde arkadaşlarıyla gerçekten çok eğlenen, çok şey paylaşan, azan coşan, ağlayan, öğrenen bir insan oldum.Şu anda bile ağlayarak dinlediğim en sevdiğim klasik müzik eserini bana ilk dinleten, bir arkadaşımdı. En güzel danslarımı arkadaşlarımla ettim. En güzel yemekleri onlarla yedim. En önemli kitapları onlardan öğrendim. En büyük bunalımlarımı onların yanında yaşadım. Onların yanında kendimi yerlere attım, böğürdüm. (Kocamın da arkadaşım olduğunu bilmem söylememe gerek var mı? Ama bu soruların cevaplarında sadece kocam yatmıyor, belirteyim.) Aradan yıllar geçmesine rağmen görüşmediğim arkadaşlarımla tekrar görüştüğümde aynı yerden devam edebilecek kadar rahat olabiliyorum onların yanında. 35 yaşında olmama rağmen, 30 senelik arkadaşlarım var hayatımda. Aslında onlarla bunu kutlamamız ve evlilik dönemleri gibi gümüş yıl, altın yıl pastaları kesmemiz lazım. Sinan sosyal bir çocuk, bunun farkındayım. Çok rahat arkadaşlık kurabiliyor. Deniz kenarında ya da parkta bir çocuk gördü mü, önce biraz kesiyor, sonra da yanına gidecek bir yol buluyor. Bu sene okulun daha büyük bir etkisi oldu. Sıkı arkadaşlıklar kurmaya başladı. Ve resimde görüldüğü gibi bu arkadaşlıklar yaz aylarında Türkiye’nin başka noktalarında da devam ediyor.Bu resme baktıkça, onların beş, 10, hatta 20 yıl sonrasını getiriyorum gözümün önüne. Bunu fotoğraf olarak da devam ettirmeyi isterim. Daha çok küçükler ve hayatlarına çok insan girecek arkadaş olarak ama şimdiden kurulmuş dostlukların hayatta gerçekten derin bir yeri olacağına da inancım sonsuz. BİRBİRİNİ ANNELERİNDEN BİLE KORUYORLARBirbirlerini önemsiyorlar. Birbirlerinin sahip olduklarını da önemsiyorlar. Birbirlerine küsüyor, küstüklerinde ‘Benim başka arkadaşlarım da var’ diyerek savunma mekanizması geliştirebiliyorlar. Kızdıklarında ise acımasız olabiliyorlar. Birbirlerinin canlarını acıtmak da istiyorlar. Ama, ‘Hadi artık eve gitme zamanı’ diyerek oğlunu almaya gelen anneye, gitmek istemeyen çocuğunu üzüyor diye kötü kötü bakıp, ‘Ama o gitmek istemiyor, onu rahat bırak’ diye bağırabiliyorlar da! Arkadaşlarını koruyorlar yani!!! (Hem de annelerinden, bakar mısınız!!!) Beraber plan yapıyorlar. Botlara binip denizleri aşmayı hayal ediyorlar. Daha beş yaşındalar!!!Bir anne olarak ilerleyen yıllarda sevgililere nasıl müdahale edeceğimi bilemiyorum. Ama Sinan’ın arkadaşlarına nasıl bakması gerektiğine, onları nasıl önemseyeceğine, nasıl ve nerelerde hassas olması gerektiğine dair çok özen göstereceğime inanıyorum. İşin ilginç tarafı, onları kendi arkadaşlarım olarak da görebiliyorum. Sinan yokken de onlarla oturup konuşmaktan, onları dinlemekten zevk alıyorum. Şöyle 5-10 yıl sonra bütün yazlarımı Sinan’ın arkadaşlarını toplayıp onları eğlendirmek, doyurmak, mutlu etmek için harcayabileceğimi hissediyorum bazen.Muhtemelen yaz sonunda imdaaatttt diye kaçacağım ama olsun... Yazla gelen tehlikelerYaz aylarında çocukları takip etmek biraz zor. Kendini evden dışarı atma şansı bulan ve enerji ile bir o tarafa bir bu tarafa koşturan çocuklar güneş çarpmasından, böcek sokmasına kadar birçok tehlikeyle karşı karşıya. O yüzden onları korumak için ekstra çaba göstermeniz gerek. En sık karşılaşılan yaz problemlerini sizin için derledik.ISLAK ŞAPKA ZARARLIGüneş ışınlarının en kuvvetli olduğu 12.00-14.00 saatleri arasında dışarı çıkmamanızı öneririz. Açık alanlarda olmanız gerekiyorsa daima gölgelik yerde bulunun. Güneş ışınlarının gölgede de etkili olduğunu unutmayın ve çocuğunuza iki saatte bir güneş kremi sürün. Yüzeysel koruma sağlayan kimyasal filtreli güneş koruyucularını değil, hem yüzeysel hem de hücresel koruma sağlayan mineral filtreli ürünleri tercih edin. Güneş yanıkları canınızı sıkabilecek rahatsızlıklardan. Fazla yanma durumunda çocuğunuza soğuk duş aldırın. Yanan bölgeye soğuk su kompresi de yapabilirsiniz. Su toplama varsa, bölgeyi steril bezle kapayabilirsiniz. Baş dönmesi, ateş ve yanan bölgede acı varsa hemen doktora başvurun ve öncesinde kesinlikle ilaç kullanmayın. Mutlaka çocuğunuza şapka ve gözlük takın. Şapkayı ıslatmayın. Islak şapkanın başına geçirilmesi doğru bir yöntem değil. Güneş çarpması, beden ısısını ayarlayan mekanizmanın fazla sıcaktan dolayı bozulması nedeniyle olur. Bulantı, kusma, ateş, terleme, yüksek nabız ve görme sorunları belirtilerinin başında gelir. Böyle bir durumda çocuğunuzu serin bir yere götürerek giysilerini çıkartmalısınız. Başına buz kompresi yapıp onu mümkün olduğunca serin tutmaya çalışmalı ve hemen doktorunuzla irtibata geçmelisiniz. HAYVAN ISIRIKLARIYaz aylarının bir getirisi de değişik böcek ve sinek ısırıkları. Piyasada bulunan ve vücuda sürülen kremler ve spreyler yardımcınız olabilir. Bu kremler sadece sinekler için değil, arı ve diğer tüm uçan haşerelere karşı uzun süre etkin koruma sağlıyor. Okaliptüs, sitronella ve nane yağları gibi doğal ürünler de kullanabilirsiniz.Arı sokmalarında ısırılan bölgeyi sabunla yıkayıp bol durulamak gerek. Soğuk su, acının azalmasında faydalı olur. Piyasada bulunan ısırık ilaçlarından sürebilirsiniz. Alerjik bir durum söz konusu ise mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurmanız gerekir. Açık havada koşturan ve çoğunlukla korku tanımayan çocuğunuz yılan ve akrep gibi sürüngenler tarafından da sokulabilir. Böyle bir durumda en yakındaki sağlık merkezine başvurmalısınız. Sokan hayvanın cinsine ve şiddetine göre panzehir verilmesi gerekebilir.YİYECEKLERE DİKKATBesin zehirlenmeleri ve ishal yaz aylarında çok sık görülür. Besinlerin sıcaktan bozulması, temizliğinden emin olunmayan suların içilmesi başlıca sebepler arasında. Erimiş ve tekrar dondurulmuş yiyecekler, sokakta satılan ve hijyenik koşullarda hazırlanmayan yemekler, son kullanma tarihi geçmiş ürünler, iyi yıkanmamış sebze ve meyveler de büyük risk taşıyor. Kusma ile başlayan zehirlenme, ishale de dönüşebilir. Hatta bağırsak enfeksiyonları söz konusu olabilir. Bu belirtileri gördüğünüzde doktorunuza başvurmalısınız.İshal olan çocuğunuzdaki su kaybı yazın daha fazla olacağından bol bol sıvı vermeniz gerek. Şekerli ve tuzlu su, ayran, yoğurt, elma ve evde yapacağınız diğer meyve suları ona iyi gelecektir. Emziriyorsanız emzirmeye devam etmelisiniz. SUNİ TENEFFÜSÜ ÖĞRENİNPek çok anne ve baba, çocuğunun su ile haşır neşir olması konusunda pek sabırsız. Bir an önce çocuğunun yüzme öğrenmesi, suda eğlenmesi onlar için nedense çok önemli. Ne var ki beş yaşın altındaki çocuklarda su kazalarına da daha fazla rastlanıyor. Kolluk, simit ve can yeleği taktığınız çocukların tamamen güvende olduklarını düşünmemek ve onları suya girerken sürekli gözetim altında tutmak gerek. Denizde ayaklarını yere basabiliyor olsalar bile ayaklarının kayması gibi bir nedenden dolayı panik olabilirler. Boğulma tehlikesi yaşamış çocuğu düz bir yere yatırmak, yüzükoyun çevirerek ağzındaki ve burnundaki suları dışarı dökmek ve suni solunum yapmak gerekebilir. Önerimiz, her anne ve babanın bu tekniği öğrenmesi. Bilmiyorsanız çevreden yardım istemelisiniz. YARALANMALARYaz aylarında yaralanmalarda artış oluyor. Kıymık gibi yabancı maddelerin batması sık rastlanan bir durum. Yarayı iyice temizlendikten sonra steril bir cımbız ya da iğne yardımı ile (iğnenin ucunu ateşe tutarak da temizleyebilirsiniz) parçayı çıkarmalısınız. Sonra bir yara bandı ile kapayabilir, mikrop kapmasını önleyebilirsiniz. Hafif düşme ve yaralanmalarda yarayı yıkamak, oksijenli su ve tentürdiyot kullanmak yeterli. Başa alınan darbeler sonucunda travmatik bir durum olup olmayacağını takip etmeniz gerek. Çocuğunuzda mide bulantısı ve darbeden kısa süre sonra beklenmedik uyku isteğinin olup olmadığına dikkat etmelisiniz. Ayrıca yürürken dengesini kontrol edebilirsiniz. Bunlardan birini gördüğünüzde hemen doktora gitmelisiniz.
button
Yazının Devamını Oku 
16 Temmuz 2005
Yaz ayları kısa olmasına rağmen anneler için dokuz aylık kıştan daha yoğun ve sorunlu bir dönem olarak yaşanıyor. Düzenlerin ve mekanların değişmesi sorunlara yol açıyor. Size kolaylık olsun diye bir özetleme yaptım: Hangi yaştaki çocukla yaz tatili nasıl geçer, çocuk ne ister... 1 yaş altındaki bebekler: Bu dönem çok zor değil. Bebeğiniz daha yürümediği için bıraktığınız yerde duracağından sıcakta peşinden koşma derdiniz olmuyor. Hatta onunla siestaya yatabileceğinizden, sizin için de dinlendirici denebilir. Balkona ya da bahçeye kuracağınız küçük şişme plastik havuz onun serinlemesine, sizin de yanında oturarak sakin zaman geçirmenize yarıyor. Bu dönem iyi, bence bol bol tadını çıkartın.
2 yaş: İşler zorlaşmaya başlıyor. Çocuğunuz koşturmaya başladığından, ilk yaza nazaran ikinci yaz daha ağır. Her gördüğünün peşine takılma, tehlikelerin farkına varamama ve azgınlık sonucunda bir an gözünüzü ayırdığınız çocuğunuz, iskeleye fırlayabilir ya da havuza düşebilir. Yerinde durmadığı ve yüzme bilmediği için her şeyi sizinle yapmak ister. Dolayısıyla oldukça ağır bir yaz. Onların istekleri doğrultusunda koştur babam koştur geçirirsiniz günlerinizi. Onlar isterse suya girer, sıkılana kadar kucağınızda ya da simitle onlarla durmak zorunda kalırsınız. Neyse ki gece erken yatıyorlar!!!
Üç yaş: Daha kolay bir yaz... Tuvalet işini halletmemişseniz halledebileceğiniz de bir dönem. Bilinçlendikleri için ve ufak ufak bisiklet, scooter gibi taşıtlar da devreye girdiğinden biraz rahatlama söz konusu. Deniz kenarında siz olmadan kendi kendine kova kürekle oynamaya, başka çocuklarla iletişim halinde olup, günübirlik arkadaşlıklar kurmaya, beraber oynamaya başlıyorlar. Siz de iki satır kitap okuyabiliyorsunuz deniz kenarında. Ayrıca sıcak saatlerde televizyona takılarak evde dinlenebiliyorsunuz da onlarla beraber. O uyumasa bile, ekran karşısında kestirmeniz mümkün.
Dört yaş: İşte bu biraz zor bir dönem. Nedense abuk şeylere takıyorlar kafalarını ve sizin de kendilerinin de keyif alabilecekleri şeyleri sıkıntı haline getiriyorlar. Kum çok sıcak, denizde yosun var, havada bulut var diyerek her şeye bir bahane bulup, pek çok şeyi yapmaktan vazgeçiyorlar. Uykuları da azaldığı için gün içinde uyusalar bile bu sefer gece geç yatıyorlar. Hatta siz gözünüzden uyku akarak, ‘Hadi artık yatalım, ben dayanamıyorum’ diye yalvarabiliyorsunuz.
Beş yaş: Beyefendi ve hanımefendiler sıkılmaya başlıyor. Günlerini doldurmak zorlaşıyor. Deniz bayıyor, bisiklet kesmiyor. Daha diledikleri gibi gezme yaşına da gelmediler ama öyle olduklarını iddia ediyorlar. Alıp başlarını oraya buraya gitmek istiyorlar. Bak seeeennnn!!! Onları oyalayacak şeyler bulmak zorlaşıyor.
YAZI KİM EN İYİ YAŞAR?
Özetle yaz ayları bir şekilde zor geçiyor. Tabii ki sıcağın da bunda etkisi büyük. Normalde kreşe giden ve gün içinde işi bilen biri tarafından oyalanan çocuğun, tatil günlerinde sizinle olması onu kesmiyor. Her ne kadar faaliyet olaylarına girmeye çabalasanız da, sizin sabrınız onların tarzına yetmiyor.
Anlayacağınız yaz ortasında başlıyorsunuz kışı aramaya...
Zaten bence yaz, sadece su kenarında iseniz bir şeye benziyor. Yoksa büyüklere de küçüklere de zor. Aradakilere daha iyi herhalde: Şöyle 10-15 yaş arasındakilere yani. Bir onlar bu ayların tadını çıkarmasını biliyorlar.
Bir de bize anlatsalar!!!
Başka kim çekmeceyi merdiven yapar ki!
İki yaşına gelen bebeğinize artık çocuk diyebilirsiniz. Bu yaşlarda hızla büyümeye başlar ve karakteri iyice belirginleşir. Bu yüzden de zor bir dönem yaşanır, hatta 2 yaş sendromu olarak da bilinir. Ama bu zor olduğu kadar keyif de alacağınız bir dönem. Ufak ufak konuşmaya başlar, söylediğiniz her şeyi anlarlar. Devamlı zıplayan ve bir yerlerden kayan çocuğunuzdaki sonsuz enerjiyi herhalde en iyi bu dönemde göreceksiniz.
KONUŞMASA DA ANLAR: Konuşmaya tek tük kelimelerle başlamış olabilir. Bir kısım bebek de henüz dinleme ve inceleme halindedir. İster konuşsun, ister konuşmasın sizi çok iyi anladığından emin olabilirsiniz.
DENGESİ İÇİN YARDIMCI OLUN: Fiziksel olarak da hareketlerinde rahatlama olacaktır. Bir sandalye ya da koltuğa tırmanabilir, koşabilir, tutunarak ya da sizin yardımınızla merdiven çıkabilir. İniş hálá biraz zor. Denge duygusu güçlenmeye başlar, o yüzden koşarken daha az düşer. Dengesini ayarlamada yardımcı olmak için ona iterek ya da çekerek oynayacakları oyuncaklar verebilirsiniz.
EVDEKİ TEHLİKELERİ AZALTIN: Çocuğunuzun merakının artmaya başlayacağı bu dönemde evin güvenliğini yeniden ve iyice gözden geçirmelisiniz. Oda oda tehlikeleri yok etmelisiniz. Kimyasal içerikli malzemeleri, temizlik ürünlerini, ilaçları ve kesici aletleri ulaşamayacağı yerlerde tutarak başlayabilirsiniz işe. Evi boşaltmak yerine onu eşyalara alıştırmanız, dokunmaya çalıştığı zaman uyarmanız daha doğru. Masanın üstündeki biblonun onun oyuncağı olmadığını öğrenerek büyürse başka evlere ziyarete gittiğinizde daha rahat edersiniz.
YARATICI YARAMAZLAR: Tırmanmalar başladığından kütüphane gibi büyük ve ağır eşyaları duvara sabitlemenizde fayda var. Çekmeceleri merdiven olarak kullanma gibi parlak fikirlerle karşınıza çıkacağından evinizi kendi gözünüzle değil, onun gözünden devamlı kontrol halinde tutmanız gerek.
OYUNLARDA DİKKAT: İki yaşındaki çocuğunuz taklitten ve çevresindekilerle aynı şeyi yapmaktan çok zevk alır. Diğer çocuklarla da oynamaya başlayabilir ama oyuncakları birbirlerinin ellerinden alır, ya da birbirlerine vurabilir, itebilirler.
YANINIZDA OLMASINA İZİN VERİN: İki yaşında bir çocuk inceler, araştırır ve seyreder. Karşılaştırmalar yapmaya ve kuralları anlamaya başlar. Bol bol konuşmanız; nedenleri, niçinleri anlatmanız çok önemli. Bir işle uğraşırken yanınızda olmasına ve kendi kendine oyun oynamasına izin verin. Arada sizi dinlemek için kafasını kaldırıp sonra tekrar oyununa döneceğini göreceksiniz.
SORU-CEVAP OYNAYIN: Ona sorular sorun ve onunkileri mutlaka yanıtlayın. Onu anladığınızı hissettirin. Bunun için, onun söylediklerini biraz daha genişleterek tekrar edebilirsiniz.
HANGİ OYUNCAKLARI TERCİH ETMELİSİNİZ
l Arabalar, kamyonlar ve bebekler bu dönemde oynayabileceği oyuncaklardan. Top, inşa kuleleri, tahta bloklar ve az da olsa yapbozlar ilgisini çeker. Tüneller ya da karton ev yapıp onun içinde zaman geçirebilirsiniz.
l Hamurlarla oynayabilir, boyama ve resim yapmaya ilgi duyabilir. Resimleri karalama şeklindedir ama renkleri öğretebilirsiniz. Tek rengi seçerse şaşırmayın ve rahatsız olmayın.
l İtmeli ve çekmeli oyuncaklar, üç tekerlekli bisiklet, su ve havuz oyuncakları da çok ilgisini çeker.
l Müzik aletlerinin oyuncaklarını alarak onu müzikle tanıştırabilirsiniz.
İKİ YAŞ SENDROMU NEDİR
Bu dönem çocuğun kendi karakterini ispat etmeye çalıştığı, çoğu şeye ters gidebildiği ve kriz nöbetlerine girdiği bir dönem. Kimi çocuk 1,5 kimisi de 2,5 yaşında bu krizlere başlar ve kısa da sürse mutlaka yaşanır. Kendini ifade etmekte zorlanması, ‘Ben de varım’ mesajını göndermek, kendi hayatları üzerinde kontrollerinin olduğunu ispatlamak, duygularını kontrol edememek bu krizlerin temel sebeplerinden. Bu dönemde ‘hayır’larınız çok önemli. Başta hayır deyip sonra pes ederseniz kaybedersiniz. Bu kelimeyi mümkün olduğunca az kullanmalı, kullandığınızda da onun bütün inadına rağmen sonuna kadar dayanmalı, asla pes etmemelisiniz.
Bazı çocukların dikkatini başka konulara çekip krizi atlatmak çok kolayken bazılarında mümkün olmaz. İyi bir gözlemci olursanız, özel ilgi duyduğu şeyleri keşfeder ve bu gibi durumlarında devreye sokabilirsiniz. Anneler bazen ‘Acaba çocuğumda bir gariplik mi var’ diye endişe bile duyabilirler. Genelde bir sorun yoktur ama çok zorlanıyorsanız bir pedagogdan fikir alabilirsiniz.
ANNEMİN KÖŞESİ
Anneme layık isimler
Annemi uzun süre görmeyip özlediğim zamanlarda içim onun için bir şeyler yapma arzusu ile dolar. Geçen sabah da kalktım ve düşünmeye başladım. Bu hayatta annem için bir şeyler yapsam ne isim verirdim diye...
r Eğer bir film yapsaydım, bir annenin de deli dolu, hayat dolu olabileceğini anlatan bir film olurdu: Analar da uçar!
r Bir şarkı olsaydı, onun romantik ve hassas tarafını öne çıkartmak isterdim: Mummyblanca.
r Bir kitap yazsaydım onun için adını ‘Lady Li Şifresi’ koyardım. Güzellik ve hayata mutlu bakabilmenin sırlarını açıklayan...
r Bir tatlı yaratsaydım adı ‘Her annenin rüyası’ olurdu, ki bunun bizim gençliğimizdeki genç kız rüyası ile asla bir alakası olmazdı. Çikolata ağırlıklı bir tatlı olurdu. Her ne hikmetse, asla kalori yazmayan bir tatlı tabii!
r Bir salata olsaydı (ki kendisi pek sever), Diva salatası yapardım.
r Ve bir otel tasarlasaydım, her odasını ünlü birinin yatak odasının eşi ya da meşhur filmlerin meşhur yatak odalarından oluştururdum. Bu otelin adının bir önemi yok tabii. Odalar yeter!!!
Yazının Devamını Oku 
9 Temmuz 2005
Eveeetttt, anne-oğul baş başa geçirilen güzel günler başladı. Sakin, uyumlu, sorunsuz ana-çocuk günleri!!! Ha ha ha! Tabii ki şaka!!!<br><br>Ya niye böyle sakin geçmiyor bu günler?.. Akçay sezonumuz açıldı. İlk bir hafta Sinan’ın arkadaşı Tibet ve ailesi de bizleydi. Özetle, üç erkek çocuklu bir hafta geçirdik. Daha detay isterseniz, Tibet’in kafasında bir adet dikişli bir hafta derim!
Böylece yaz sezonunun açılışını yaptık. Hadi kazara olur böyle şeyler diyoruz ama hiçbirinin de akıllanmadığını görmeye esefle devam ediyoruz. Yine taşlarla oynanıyor, yine asla söz dinlenmiyor, hatta cevap veriliyor.
Onlar için de farklı bir durum, idare edelim diyelim ve konuyu değişen mevsimin beraberinde getirdiği ‘tırsıklıklara’ getirelim.
Bu çocuklarının durumu nedir?
Sinekten korkarlar, böcekten korkarlar, balıktan, yosundan, kediden korkarlar... Dizleri çizilince bir tarafları kırılmış gibi fenalık geçirirler. Actionman ve Bionicle VCD’lerine bayılırlar ama yalnız seyretmekten korkar, yaz sıcağında tepenize tünerler! Durum böyle olunca, benim de içime fenalıklar geldi.
ÇİMENE BİLEBASMAYAN ÇOCUKLAR
Sadece Sinan değil, gördüğüm başka oğlanlarda da var bu korkular. Edindiğim bilgilere göre kızların durumları da pek farklı değilmiş. Çimene basamayanları bile duyuyorum.
Bu korkuları beni oldukça rahatsız ediyor açıkçası. Mesela, Sinan’ın ayaklarını denize sokması bir haftamızı aldı. Devamında da bir adım atabileceğimizi sanmıyorum. Çünkü havuzda yüzme öğrenecekmiş.
Ne demek bu ya?!! Ne demek havuza girmek ve denize girmemek? Yok öyle şey, kabul edememem! Bu kadar şehirli züppe olarak büyünemez. Deniz gibisi var mı?..
Sakin ve olgun kalmaya çalışıyorum. Ama o kadar ters gidiyor ki bazen deli çıkabileceğimi hissediyorum. Sonra da üzerine gitmemem gerektiğini, gidersem korkuların ciddi bir boyutlara varabileceğini söylüyorum kendi kendime.
Deniz konusunda da öyle yaptık. Başta ısrar ettik ama sonra tamamen konuyu kapattık. Hep beraber denize gireceğimiz zaman, o yanımızda yokmuş gibi davrandık. Sormadık bile. Ufak ufak yanaştı denize.
Sinek böcek konusunda da bir adım ilerlememiz oldu. En azından tek başına yatabiliyor odasında. İlk başta onu bile yapmıyor, gece gece arı sesi duyduğunu iddia ediyordu.
Bu tip şeyler karşısında bir anne olarak, ilk başta gerçekten bir sorun var mı diye epey endişe ediyorsunuz haklı olarak. Ben panik bile oluyorum. Ama böyle durumlarda sakin kalmak lazım. Kaprislerini yapmalarına biraz izin vermek ve bu şekilde onları cesaretlendirmek gerekiyor sanırım.
Şimdi misafirlerimiz de gitti. Bütün konsantrasyonumu, bu sorunları büyütmeden halletmeye adayacağım. Beceremezsem pedagog yolları görünecek o zaman. Ama önce kendim denemek istiyorum.
Çocuk doğurduktan sonraki cinsel hayatınızı renkli kılmak için zekanızı kullanın
Muhtemelen hiçbirimizin bekarlık yaşantısı ‘Sex and the City’ dizisinin kahramanları kadar hareketli değildi. Ama çocuk sahibi olmadan önce kocalarımızla şimdikinden çok daha iyi olduğu kesin. Gerçekten de evlendikten, özellikle de çocuk sahibi olduktan sonra çiftlerin cinsel hayatında ciddi bir düşüş göze çarpıyor.
İşin ilginç yanı, tarafların, özellikle de kadınların bundan bir şikayeti olmaması... Eşinizle cinsellik dışında her şey yolunda olabilir. Sarılıp öpüşebilir, el ele dolaşabilir, saatlerce sohbet edebilirsiniz. Aşkınız, paylaşımınız, her şeyiniz eskisinden de güçlü olabilir. Tek fark eskisi gibi sevişmemekte.
‘Artık ayda bir, hatta 2-3 ayda bir sevişiyoruz kocamla. İşin garip tarafı ne o, ne de ben aramıyoruz. Frijiit oldum ben!’ diye başladı bir arkadaşımız muhabbete.
Ve herkes dökülmeye başladı. Rakamlar aşağı yukarı aynı idi. Gazetelerde yazılan, haftada 2-3’den çok daha uzak rakamlardan bahsediliyordu. Oysa herkesin kocası ile arası iyi, yoğun bir ilişki yaşanırken, sadece cinselliğe karşı bir mesafe söz konusu.
Kimse istemediğine göre, acaba sağlıklı cinsel hayat, cinselliği yaşamamakta yatabilir mi? Psikolog ve aile danışmanı Nilhan Esen, ‘Hayır!’ diyor biz annelere. Her çift haftada 2-3 kere sevişmeli!
Haftada 2-3 mü? Bu imkansız!
Evlilikte cinsel hayat konusu bu günlerde son derece gündemdeyken, anne & trends dergisi son sayısında çocuktan sonra cinsel hayat konusunu işledi.
Psikolog ve aile danışmanı Nilhan Esen anlatıyor: ‘Cinsellik libido ile ilgili. Libido, doğum sonrasında annede çok düşük oranda. Dolayısı ile doğumdan sonra bir süre cinselliğin yaşanılmaması veya çok az olması normal. Bebeğin gece uykuları düzene girene kadar geçen 5-6 ay normal kabul edilmeli. Bu dönemde kadın kendisini fiziksel olarak güzel hissetmeyebiliyor veya süt verilen memenin başka bir amaç için devreye girmesi his olarak rahatsızlık yaratabiliyor. Kadında istek olmayınca karşı taraftan da talep gelmeyebiliyor. Yaşam şartlarının getirdiği sıkıntı ve sorunlara, bebek doğduktan sonra oluşan akrabalık hissi de ekleniyor. Erkekler bu dönemi anlayışla karşılayabiliyor. Ama bu dönem bittikten sonra sıklığı artırmak lazım.’
Doğumdan sonraki sevişme sıklığı üç- dört ayda bire kadar düşebiliyor. Ne var ki bunlar kötü rakamlar. Her iki taraf da mutlu ve rahat gibi görünse, eksikliğini hissetmese de ileride sıkıntılar olması söz konusu. Örneğin depresyon... Depresyonun mutlaka ağır bir bunalım olarak yaşanması gerekmiyor. Lüzumsuz yere bağırma, çabuk sinirlenme veya daralma, sık sık ağlama da sekssiz bir yaşamın yan etkilerinden olabilir.
Son araştırmalarda depresyonu engelleyen şeylerden birinin, erkeğin sperminin kadının vajinasında kalması olduğu saptanmış. Bunun için üç grup kadın oluşturulmuş. Birinci grup hiç ilişki kurmamış, ikinci grup prezervatifle ilişki kurmuş. Üçüncü grup da prezervatifsiz. En düşük depresyon oranı üçüncü grupta görülmüş. Biyolojik olarak önemli faydaları olduğu ispatlanmış anlayacağınız.
CİNSEL ZEKANIZI İŞLETİN
Anne olarak öncelikle kendi sağlığımız, sonra da ilişkimizin sağlığı için bu konuda biraz daha gayretli olmak durumundayız. ‘O kadar iş arasında bir de bunun için mi uğraşacağım’ diye şakayla karışık yakınabilirsiniz, ama öyle! Çünkü sahip olduğumuz cinsel enerji mutlaka çıkmak zorunda. Ve ilk adımı eşinizden beklememelisiniz.
Bir gerçek daha var ki, sevişmedikçe isteksizlik artıyor. Hormonlar, kullanılmadıkça devreye girmiyor.
Uzun süreli ilişkilerde cinsel zekanın katkısı önemli. ‘Cinsel zeka’ son yıllarda sıklıkla gündeme gelen bir kavram. Şöyle açıklayalım: Bir yumurtayı haşlayarak yiyebilirsiniz. Omlet ya da çılbır da yapabilirsiniz. İşte ‘cinsel zeka’, cinselliğinizi nasıl kullanacağınız, sürekli seks hayatı için gerekli yaratıcılığı nasıl ortaya çıkarabileceğiniz demek. Çünkü ‘hep aynı hep aynı’ olması da üşengeçliği ve arzu eksikliğini beraberinde getiriyor. Dolayısı ile sürprizlerle, değişik zamanlarda değişik yerlerde yapılacak girişimlerle ve değişik pozisyonlarla cinsel hayatı aktive etmek gerekiyor.
RANDEVULU SEKS
Bu durumda önereceğimiz somut bir şey de randevulu seks... Ama bu randevuyu eşinize bildirmek zorunda değilsiniz. Kafanızda bir zaman, bir yer belirleyip bunu eşinize söylemeseniz bile kendi çabanızla uygulamaya çalışmanız iyi bir yol.
Mesela o akşam için kafanızda bir plan yapıp, bebeğinizi anneanneye göndererek bir ortam hazırlayabilirsiniz. İlk denemeler biraz zor olabilir; eşinizden nasıl bir tepki alacağınızı bilmediğiniz için çekinebilirsiniz. Kafası karışan eşinizin ereksiyon problemi yaşamasından bile çekinebilirsiniz. Ama bunları düşünmeden çaba sarf etmeniz önemli.
Bu arada, erkeklerin kalp sağlığı için 45 yaşına kadar haftada üç, 45 yaşından sonra da haftada iki kere sevişmesinin çok yararlı olduğunu da bilirseniz ve bu yazının bu bölümünü eşinize okutursanız yararını görebilirsiniz!
Seks mi? O da ne!
1) Yer: Nişantaşı’nda bir kafe Kim: Üç anne öğle yemeğinde Konu: Cinsel hayatlarındaki son durum
2) Yer: Bir evin salonu Kim: Liseden dört arkadaş. Aradan yıllar geçmiş, artık hepsi çocuklu. Konu: Eskisiyle alakası olmayan bir seks hayatı
3) Yer: Brasserie Leea Kim: Biri çocuklu, biri çocuksuz iki kadın yemek yiyor Konu: Yine aynı...
ANNEMİN KÖŞESİ
Doğru yolu bulacağım
Eylül itibarı ile annemin kızı olmaya karar verdim.
Bu durumda yapılması gereken bazı değişiklikler olacak:
4 Aile estetisyenimiz Gürhan Bey aranacak. Yapılacak birkaç şey bulunacak.
4 Spora geri dönülecek. Ama bu aşamada bir Nora’lık yapılarak, Aikido gibi bir şey tercih edilecek.
4 Haftada bir cilt bakımı ve kuaför ziyareti, ayda bir vücut bakımı, senede bir ruh bakımı yapılacak.
4 Toplam 6.99 YTL’lik yaz alışverişime karşılık yukarıdaki operasyonlar sonucunda daha bonkör bir kış alışverişi yapılacak.
4 Rimel ve ruj sürülmeden tuvalete bile gidilmeyecek.
Hadi bakalım!..
Yazının Devamını Oku 
2 Temmuz 2005
Geçen hafta babam artık dayanamayıp oğlumu berbere götüreceğini söyledi.<br><br>Benim oğlumu... Berbere!!! Ne münasebet! Sinan’ın saçları uzun ve öyle kalacak!!!
Ama Sinan’ın da bunu istemesi, fazla uzayan saçlarından rahatsız olması ve kız sanılması, benim ‘tip’lik anlayışımı ertelememe neden oldu.
Berbere gidecekleri günün öncesinde aile kuaförümüz Hayri’yi arayıp, ‘Bak beni biliyorsun, senelerce saçıma en büyük abuklukları seninle beraber cesaretle denedik. Yarın babamın sana getireceği oğlan benim oğlum, ona göre bir model seç, beni unutma!’ dedim.
Sağolsun, çok kısaltmadan hoş bir model yapmış.
Benim annem hoş, şık ve bakımlı bir kadın. Ama ben öyle değildim. Farklı bir giyim anlayışı ve tarz benimsemiştim kendime. Güzel görünmek değil, farklı görünmek, dikkat çekici olmak benim için daha önemliydi gençliğim boyunca.
Hiç unutmam, 14 yaşındaydım ve bir yere davetliydik. Kıyafetimi annem almış ve beni giydirmişti. Bej bir pantolon, pembe gömlek ve pembeli bejli çiçekli ceket...
O gün bu gündür elime pembe kalem bile almadım. Annem beni kendi tarzında giydirmişti ama ben işte o gün isyan bayrağını çekmiştim. Uygulamak 5-6 senemi aldı, o ayrı!!!
ALLAH BABANIN CEP TELEFONU VAR MI
Şimdi oğlumun da böyle olmasını istiyorum. Bir zevki oluşsun, farklı bir tarzı olsun istiyorum. O yüzden de elimdeki ilk malzeme saçları. Giyim konusunda zaten karmakarışığız.
Ama ben ondan bunu bekledikçe o tersini istemeye başladı.
O zaman da içimi bir sıkıntı kapladı. Ya oğlum çok sıradan bir tip olursa!!!
Mesela giye giye aşındırıp yırtılan kotunu heyecanla giydirmeye çalıştığımda şiddetle reddetti! Yahu, ne güzel, pantolon kıvama gelmiş işte... Yok işte, giymedi!
Sonra düşündüm. Böyle şeyler ite kaka olmaz. Ben bir şeyi ona empoze etmeye çalıştıkça zıddına gidecektir. Eğer içinde benden ya da babasından (ki o da yeterince farklı bir insan) bir şeyler almışsa almıştır. Onu da zamanla ortaya çıkaracaktır. Ki bu da zaman eminim 5 yaşında olmayacak.
Kıro olacaksa da olacak, ne yapabilirim ki?..
Yine de çaktırmadan bir şeylere müdahale etmeye çalışıyorum ama onu zorlamıyorum.
Bana ters gidip dayısı gibi ‘jilet’ tipli olabilir mesela. Ben ne kadar dağınıksam, dayısı o kadar düzenli.
Son olarak bir olay anlatmak istiyorum. Sinan’ın çete arkadaşlarından, kısa saçlı ama arkasında upuzun kuyruğu olan Derin, bir gün annesine Allah Baba’nın cep telefonu olup olmadığını sormuş. Çünkü onu arayıp bir daha dünyaya geldiğinde, saçındaki kuyruğunun olmamasını rica edecekmiş.
Annesi tabii ki hemen kuyruğunu kesmiş.
Düşününce çok ilginç. Bir taraftan onların modelleriyiz. Bir yandan da, onların olmak istemeyeceği modeller olacağız.
Öyle ya da böyle, biz nasılsak onlar da bize göre şekillenecekler.
Tatilde çocuğunuz spor yapsın, hem bedeni gelişsin hem karakteri
Yaz aylarında çocukları nasıl oyalayacağımız en büyük sıkıntılarımızdan biri. Onları sadece oyalamak değil, onlara sağlıklı birtakım alışkanlıklar kazandırmak açısından da önemli yaz ayları. Spor bu aktivitelerin başında geliyor. Sporla çocukluğunda tanışanların, spora büyüdükleri zaman devam ettikleri bir gerçek. Tabii bunu sadece bir yaz aktivitesi olarak görmemek ve kışın da spora devam etmelerini sağlamak çok önemli... Anadolu Sağlık Merkezi’nden Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Yaprak Demir çocuklar için sporun önemini anlatırken, bilgisayarın ve televizyonun yaşantımıza girmesi ile çocukların spordan uzak, hareketsiz bir yaşam tarzını benimseme eğiliminde olduklarını hatırlatıyor.
ÖZGÜVENİ GELİŞİR
Spor, büyüyen çocuğun fiziksel gelişiminin yanı sıra psikolojik ve sosyal gelişimine de katkıda bulunur. Bireysel sporlar özgüveni ve kendi sorumluluğunu alma yetisini geliştirirken, takım sporları paylaşmayı, yardımlaşmayı, takım halinde hareket ederken bireysel hırsların takımın önüne geçmesini kontrol etmeyi geliştirir. Spor yapan çocuk, zamanını doğru kullanmayı öğrendiğinden okul başarısı da beraberinde gelir.
DAYANIKLILIĞI ARTAR
Düzenli fiziksel aktivite ile çocuğun kuvveti ve dayanıklılığı artar, kemik gelişimi olumlu yönde etkilenir, kilo kontrolü sağlanır. Spor ile, hareketsizlik ve aşırı kilo sonucunda erişkin dönemde oluşabilecek kalp ve damar hastalıkları, şeker gibi diğer sağlık problemlerinin gelişimi de önlenebilir.
İLETİŞİM KURAR
Spora başlamadan önce çocuğun spor yapmaya engel olabilecek bir sağlık probleminin olup olmadığı değerlendirilmeli. Hangi sporları yapmaya elverişli olduğuna, çocuğun yaşı, anatomik ve fonksiyonel yapısı, kuvveti göz önünde bulundurularak karar verilir. Çocuğun karakter yapısının da branş seçiminde etkisi vardır. Spor yapmazken son derece içine kapanık olan çocukların, sporla birlikte kendine güveninin geldiği, çok daha rahat iletişim kurdukları biliniyor.
FİZİSEL GELİŞİM SAĞLAR
Spor fiziksel olarak çocuğun motor yeteneklerinin, el-göz koordinasyonunun gelişmesinin yanı sıra kalp ve solunum sisteminin gelişimine, büyümeye, günlük enerji harcanmasını arttırmaya ve vücut kompozisyonunun gelişimine katkıda bulunuyor. Kendine güvenin artması, gururun, motivasyonun, sosyal becerinin, okul başarısının ve yarışma duygusunun gelişmesi sporun psikososyal katkıları arasında başı çekiyor.
DİKKAT ONA UYGUN OLSUN
Ancak dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, çocuğun yeteneklerine uygun olmayan sporlar yapması ile spordan uzaklaşması. Kazanma hırsı, eğlence ve beceri gelişiminin önüne geçince çocuğun kendine güveni zedeleniyor. Egzersiz programını oluştururken çocuğunuzun güvenliğini her zaman birinci derecede tutmalısınız. Aşırı kullanmaya bağlı yaralanma, aşırı egzersize veya travmaya bağlı büyüme kusurlarının oluşma riski çocuklarda çok yüksek. Yeni aktivitelere çocuğun toleransının ve becerisinin artması için düşük yoğunluk ile başlanmalı ve yoğunluk kademeli şekilde arttırılmalı. Ayrıca, çocuklarda ‘termoregülatuvar’ sistem dediğimiz, vücut ısısının ortama göre ayarlanma sistemi tam olarak gelişmediği için, çok sıcak ve soğuk ortamlarda spor yaparken vücudun uyumunda güçlükler yaşanabilir. Ortama ve seçilen egzersize uygun kıyafet ve yeterli sıvı alımı bu yüzden çok önemli. Yaşama hazırlanırken gördükleri ve örnek aldıkları ilk modeller anne ve babaları. Eğer biz sağlıklı, spor ile içiçe bir yaşam tarzını ailece benimsersek ve bunu ailece yapılan bir sosyal aktivite haline getirebilirsek çocuklarımız da bu alışkanlığı erişkin yaşantısına ve kendi çocuklarına aktaracaktır.
HANGİ YAŞA HANGİ SPOR
Altı yaşın altındaki çocuklarda oyun ağırlıklı aktiviteler ön planda olmalı. 5-7 yaş arasındaki çocuklar için düzenli egzersizden çok koşma, atlama, zıplama, yüzme gibi bütün vücut hareketlerini içine alan, büyük kas gruplarını çalıştıran aktiviteler tercih edilmeli.
Hareket eden cisimleri izleme, hızı kontrol etme gibi beceriler 6-7 yaşlarına kadar tam olarak olgunlaşmaz. Bu yaşlarda hareket eden topu izlemekte, yakalamakta, vurmakta güçlükler olabilir.
Yaratıcılığı ve araştırmayı geliştirici oyunlar, basit figürler içeren dans ve folklor aktiviteleri her yaşta desteklenmeli.
5-7 yaş grubundaki çocuklar daha bireyseldir, bundan dolayı bireysel aktiviteleri desteklenmelidir.
Duruş ve denge 7-8 yaş civarında otomatikleşir. Gövde kontrolü gerektiren sporlar için bu yaşlar uygun.
Orta çocukluk döneminde, yani 8-9 yaş civarında bisiklet, takım sporları, temel spor hareketlerinin öğrenilmesine yönelik aktivitelere, kompleks figürler içeren dans ve folklor aktivitelerine başlanabilir.
8-9 yaş döneminde grup aktivitelerine ağırlık verilebilir.
On yaşından sonra yarışma tarzı bireysel ve takım sporlarına, grup aktivitelerine ağırlık verilmeli. Takım mücadelesi ve liderlik, kişisel disiplinin gelişimi açısından önemlidir. Her çocuğa liderlik şansı verilmelidir.
Seçici dikkat ve kompleks stratejilerin kullanılması 10-12 yaşlar arasında gelişir.
Jimnastik, futbol, basketbol, voleybol, atletizm, tenis, kayak için 9-11 yaş; güreş için 12 yaş; bisiklet için 14 yaş; halter için 15-16 yaş; boks için 17 yaş uygun başlama dönemleri.
Çocuğunuzun yaşı kaç olursa olsun, mümkün olan en erken yaşta suyla tanıştırın. Yüzme derslerine 4-5 yaşında başlayabilirsiniz.
ANNEMİN KÖŞESİ
Üçüncü binyıl için ‘Anasına bak kızını al’ tüyoları
Çok hoş bir kitap okuyorum. Kitapta bir bölümde evlenecek erkeklere ‘İleride karınızın ne hale geleceğini görmek istiyorsanız anasına bakın’ diyor. Bildiğimiz, ‘Anasına bak kızını al’ muhabbeti yani...
Ama bu laflar edildiğinde kimsenin botokstan, Roberto Cavalli’den, Manolo Blahnik’den, liposakşından, pilatesten haberi yoktu... O yüzden buradan erkekleri uyarmak istiyorum: Anasına bakarken neye bakacağınızı bilmeniz lazım. Mesela burnuna ya da kalçalarına ya da ince dudaklarına boşuna bakmayın. Hangi mağazalardan alışveriş ediyor ona bakın. Hangi tip lokantaları seviyor ona bakın. Kaç saat makyajlı geçiyor ona bakın...
Ona göre karar verin. Olayın sağlamasını yapmak için anneanneye de bakabilirsiniz. O, müstakbel karınızın daha bir somut halidir!!!
Yazının Devamını Oku 
25 Haziran 2005
Geçtiğimiz haftalarda yapılan bazı tetkikler sonucunda kocamın aldığı nefesin yüzde 60’ının ciğerlerine gitmediği ortaya çıktı. Yani kocam yüzde 40’lık bir oksijenle yaşıyordu ki bu, şu andaki ve ilerideki ciddi sıkıntıların sebebi olabilirdi. Dolayısı ile ameliyat olup burun ve boğaz bölgesinin rahatlatılması gerekiyordu. Tabii bu ameliyat sonrası on günün son derece ağrılı, acılı ve sıkıntılı olması demekti. Hatta bir hafta içinde on kilo veren hastalar oluyormuş. Doktorumuz bizi uyardı, yemek yiyememeye, ağrılara karşı hazırlıklı olmamızı istedi.
Ameliyat ve sonrasındaki birkaç gün Sinan’ın evde olmamasının doğru olacağına karar verdik. Annemde kalacaktı. Çarşamba, yani ameliyat günü onu okuldan annem aldı ve oraya yerleşti.
Ve kocam acıları ile savaşır, ben kocama bakarken oğlum başka bir dünya kurdu kendisine. İlk defa cuma öğleden sonra bizi görmeye geldi. Hastaneden eve geçmiştik bu arada. Babası o halde tıraş bile oldu, oğlu için. Onun özlemi zaman zaman acılarını bastırmıştı sanırım.
Sinan’a babasının bir ameliyat olacağını, bunu daha sağlıklı, daha genç ve yakışıklı olmak için yapacağını anlattım birkaç kelime ile. Fazla detay vermedim çünkü her an onun da bademcik ameliyatı olabileceğini biliyorum.
Kapı çaldı, koşarak açtım. Sinan, Nora teyzesi ve Şerif amcasını ziyarete gelmiş gibiydi. Annemin oğluydu sanki!
KORUMA KALKANI
Bunu bekliyorduk. Çünkü daha önceleri edindiğimiz hastane ve hastalık tecrübelerinde, Sinan’ın hasta olan kişinin yanında bile durmadığını, böyle bir durum yokmuş gibi davranarak o kişiyi bir süre hayatından çıkardığını gözlemlemiştim. Mesela anneme gittiğimiz her cuma akşamı, yemeğe kadar annemle oynar, hiçbir şey yapmasa bile onun yanında televizyon seyrederdi Sinan. Ama annemin bir operasyon geçirip, sargıları olduğu günde yanına gitmemişti bile.
Kendi kendine bir koruma kalkanı oluşturuyor sanırım. Muhtemelen iyi de yapıyor. Ama bizim çok ağırımıza gitti tabii. Geldikten 15 dakika sonra ‘Hadi anneanne gidelim, evde açacağımız yeni dergi var’ dedi. Pazartesiye kadar da anneannede kalacağını söyledi.
Gözlerim doldu.
Bir yandan olması gereken buydu, çünkü kocamın gerçekten sıkı ıstırabı vardı. Geceleri ne ile karşılaşacağımı bilmiyordum, bütün gücümü ona saklamam gerekiyordu. Ama yine de bunu oğlumdan duymak gücüme gitti.
Hem arkadaşımız olan hem de kocamın ameliyatında eşi Tolga ile kocamın baştan yaratılmasını sağlayan, sonrasında bizi sık sık ziyaret eden doktor arkadaşım Kıvılcım’ı aradım. Neredeyse ağlamaklı bir sesle ona durumu anlattım. Kıvılcım, kocamdan sonra bir de oğlum için teselli etmeye başladı beni. Annemin onu ne kadar hoş tuttuğunu, merak etmememi, ‘oğlumun bana döneceğini’ (!) söyleyerek rahatlatmaya çalıştı beni.
Büyükler ‘evlat nankördür’ derken bunu mu kastediyorlar acaba?
Bu nankörlük mü, akıllıca bir davranış mı bilemem ama umarım bütün çocuklar sıkıntılarla baş edecek özel formüllerini her zaman bulabilirler...
Alerji yapmayan kumaş, tahriş etmeyen nakış tercih ediliyor
Mothercare Türkiye ‘Dünyada En İyi Büyüyen 3. Ülke’ ödülünü aldı. Demsa’nın temsilciliğini yaptığı Mothercare Türkiye’nin 300 mağazasından Antalya Mothercare ise ‘En İyi Performans Gösteren 3. Mağaza’ ödülünü kazandı.
Türkiye’deki bebek malzemeleri pazarında ciddi gelişmeler dikkat çekiyor. Bebeklerini büyük bir özenle ve dikkatle yetiştirmeye çalışan annelerin sayısı gittikçe artarken, bilinçlenme sadece bakım konularında değil, alışverişte de artıyor.
Anne babalar kendileri için yaptıkları alışverişlerde göstermedikleri özeni çocukları için gösteriyorlar. İşte bu yüzden de ister kıyafet olsun ister bakım ürünü, pek çok konuda çok hassas ve seçici davranıyorlar.
Mothercare Türk anne ve babaların tercih ettiği bir bebek-çocuk markası. Neden derseniz, markanın tüm dünyaya yayılmış satış zinciri içinde Türkiye, ‘Tüm Dünyada En İyi Büyüyen 3. Ülke’ ve Antalya mağazası da 300 mağaza arasında ‘En İyi Performansı Gösteren 3. Mağaza’ ödüllerini aldı.
Türkiye’ye gelerek Marka Müdürü Şebnem Berkol Yüceer’e ödülleri veren Mothercare Enternasyoual Genel Müdürü Jerry Cull ile Uluslararası İlişkiler Direktörü Neil Postance, İstanbul’daki mağazalarının dünyadaki örneklerinden farkı olmadığını söylüyorlar: ‘Dünyadaki diğer Mothercare mağazalarındaki ürünlerin seçiminde rol oynayan bebek sağlığı, ürün işlevselliği ve yüksek İngiliz standartları Türkiye’deki mağazalarda da görülüyor.’
EN SIKI KONTROL BEBEK ÜRÜNLERİNE
Türk annelerinin bebekleri için alışveriş yaparken, özel olarak üretilmiş malzemeleri ve ürünleri seçtikleri dikkatlerini çekmiş. Çünkü bu ürünler kullanım kolaylığı sunuyor, uzun süre dayanıyor ve hepsinden önemlisi, bebeğe zarar vermiyor. Anne olanlar bilir, yanlış kıyafet ve ürün seçiminde alerjiden tutun da, çocuk ölümlerine kadar sonuçlar çıkabiliyor ortaya.
Mothercare’de bütün ürünler hazırlanırken çok sıkı kontrollerden geçiyor. İlk olarak, kullanılan kumaşlar tamamen sağlığa zarar vermeyecek materyallerden yapılıyor. Baskı ve nakışlar bozulmayacak, sökülmeyecek ve bebeklere zarar vermeyecek şekilde hazırlanıyor. Kıyafetlerde keskin kenarlar yok, baş ve boyun kısımlarında asla kordon kullanılmıyor.
Sadece kıyafetlerde değil, diğer bütün ürünlerde aynı sıkı testler ve dikkatli çalışma söz konusu. Örneğin fazla ısıdan kaynaklanan beşik ölümleri, bebeğin battaniye veya örtüyü üzerinden atması veya parmaklıklara takılması gibi kazaların meydana gelmesini engellemek ve uyku tulumu bilinçlenmesini sağlamak için her sezon 14 yeni çeşit badi ve uyku tulumu üretiliyor.
Markanın hamile kıyafetleri, bakım araçları, çocuk kıyafetleri, bebek için giyimden oda malzemelerine, bakım ürünlerinden aksesuara kadar pek çok ürünü bulunuyor. En son olarak da hediye bölümü açıldı. Burada bebek ziyaretine giderken götürebileceğiniz ilginç hediyeler var.
Çocuklarımızı hayata bağlayalım
Maxi-Cosi’nin Türkiye distribütörü Grup Baby’nin, anne ve babaları çocukların can güvenliği konusunda bilinçlendirmek amacı ile 1 yıldır Türkiye’de gerçekleştirdiği ‘Çocuklarımızı Hayata Bağlayalım’ kampanyası sırasında yapılan anketler, çocuk sahibi ailelerin en az yarısının oto güvenlik koltuğu kullanmadığını belirledi. Kampanyanın sonuçlarına göre, Türkiye’deki anne-babaların yüzde 96’sı oto güvenlik koltuğunun gerekliliğine inanıyor, fakat sadece yüzde 50’si koltuk kullanıyor. Yüzde 4’lük bir kesim, çocukların can güvenliği için özel koltuk kullanımının gerekli olduğuna bile inanmıyor.
Grup Baby’nin en önemli hedefleri, çocukların oto güvenlik koltuklarında seyahat etmesi konusundaki yasal zorunluluğun, ülkemizde de uygulanması. Çünkü araç içindeki çocukların kucakta taşınması, hava yastığı bulunan koltuklarda oturtulması, oto koltuğu kullanılmaması gibi nedenlerle ülkemizde araç içinde bulunan çocukların yüzde 80’i korunmuyor ve kazaya bağlı ölümlerde yaşamını yitirenlerin yüzde 46’sını çocuklar oluşturuyor.
ANNEMİN KÖŞESİ
Dokuz saat kesintisiz anne terapisi
Annemle ben bir odadayız.
Bekliyoruz.
Yapacak pek bir şeyimiz yok.
Televizyon açmıyoruz, televizyoncu değiliz.
Kitap var, ama okumuyoruz.
Sohbet ediyoruz.
Bol bol telefon çalıyor, onlarla konuşuyoruz ama daha çok baş başayız.
Sanki bir bakıma hasret gideriyoruz.
Farkında olmadan son zamanlarda neler yaptıklarımızdan, hayatımızdaki değişikliklerden, zamanın bizi nasıl değiştirdiğinden bahsediyoruz.
Arada susuyoruz.
İyi geliyor böyle aylak, nereden geldiği, nereye gideceği belirsiz sohbetler... İnsanın kafasını dağıtıyor. Annenizden duyduğunuz birkaç küçük cümle de kulağınıza takılıyor, yanınıza kár kalıyor...
Yazının Devamını Oku 
18 Haziran 2005
Yaz kaçamağı yaptım! Oğlumla beraber iki günlüğüne tatile kaçtım ve Manavgat’taki Sunrise Park Resort’a gittim. Biliyor musunuz, çocuklar büyüdükçe bu tatil muhabbetleri daha çekilir hale geliyor ve biz anneler için de güzel oluyor. Oğlumla baş başa yaptığımız ilk tatil, iki yaz önceydi ve benim için işkence gibiydi. Üç günde üç kilo vererek dönmüştüm. Gerçi o yaz kulaklarında tüp olduğu için oğlan sadece benim kucağımda su ile temasa geçmek durumundaydı. Ondan sonraki sene daha rahat etmiştim. Havuzda birkaç çocukla arkadaş olmuş, onlarla epey zaman geçirmişti.
Bu sefer bana neredeyse tam bir tatil oldu. Sanırım gittiğimiz yerin de etkisi büyüktü. Çünkü hem çocuklar hem de büyükler için pek çok farklı aktivite vardı. Mesela ben yosun masajı denedim. Bakım falan yaptırdım. Oğlan da farklı sporlara uzaktan baktı! Biraz tırsık olduğundan yeni bir şeyi denemesi için uzun bir süre onunla göz flörtü yapması gerekiyor. Spor hocaları epey uğraştılar benimkinin kanına girmek için.
Farklı yaşlardaki çocuklar için oluşturulmuş dört sınıflı bir çocuk kulübü vardı, Sinan arada oralarda da takılarak beni özgür bıraktı. Kulüpte çalışan ablalar Sinan’ı çok güzel bir şekilde tavlayıp aralarına aldılar. Biliyorum, artık pek çok yer bu konuda hassas davranıyor ama o sıcakta ve kalabalıkta, görevlilerin çocuklara karşı sabrı her zaman yüksek olamayabiliyor.
Fakat burada gerçekten herkesin büyük bir performans başarısı gösterdiğini söyleyebilirim. Hele benimkinin ‘Ama ben vişneli değil, çilekli dondurma demiştim’ şımarıklıklarına rağmen... Uyanık arkadaş, ‘E zaten bu çilekli’ demeyi bilmişti gülerek!!!
Otelde çocuklar için birkaç çeşit kaydıraklı havuz var. Benimki başta onlardan da tırstığı için beraber kaydık!!! Upuzun sahilde deniz muhabbetindeyse sorun çıkarmadı.
BU TATİLDEKİ KAVALYEM OĞLUM
Böyle tatillerde çocuklar kolay kolay annelerinden kopmuyor. Nefis çocuk aktivitelerine ve oyunlarına rağmen bizim yanımızda kalmayı tercih ediyorlar. Ancak yaşları büyüdükçe uzaklaşmaya başlıyorlar.
Gecelerimiz de gündüzlerimiz kadar güzel geçti. Zaten artık ‘Saat sekiz, hadi uykuya’ muhabbeti olmadığı için özgür bıraktım oğlanı. Baş başa yemekler yedik. Çok güzel bir çocuk lokantası vardı ama bana eşlik etmesi için iskele üzerindeki barbekü ve balık lokantalarında yedik. Sonrasında takıldık öyle... Bara uğradık, animasyonları seyrettik. Bir gece şezlonglara uzanıp yıldızlara bakarak sohbet bile ettik.
Ne aşk ama!!!
Ama ne yapayım, böyle güzel bir yerde tatil yaparken koca olmayınca çocukla idare edeceksiniz artık!!!
Plastik lazımlık devri bitti, artık çocukların özel banyoları var
Bugünkü çocuklar artık sadece odalarının kendilerine özel olmasıyla yetinmiyorlar, vakit geçirecekleri tüm mekanların onlara özel düzenlenmesini istiyorlar. Bu eğilimden son olarak nasibini alan mekanlar ise banyolar oldu. Evinde ikinci bir banyosu olan ebeveynler artık bunları çocuk banyosuna dönüştürüyor. Çocuğun hijyene bakışının artırılması, diş fırçalamadan çoğunlukla nefret edilen banyo faslının bir keyfe dönüşmesi için büyük bir kolaylık olduğu da kuşkusuz. Çünkü çocuklar onlara özel banyolarına keyifle giriyor.
Avrupa’da ve Amerika’da büyük bir pazar olan çocuk banyoları, son birkaç yıldır Türkiye’de de ilgi görüyor. Kirada oturanlar değil ama kendi evleri olan aileler, çocuk odalarını düzenlerken çocukları için özel banyo yapmaya dikkat ediyor. Bunun, banyo faslını bir ceza olarak gören birçok çocuğu temizliğe alıştırmak ve sevdirmek için iyi bir yöntem olduğu ise tartışılmaz gerçek.
Saint Louis University School of Medicine’den çocuk doktoru Ken Haller ise, çocukların artık plastik lazımlık yerine kendilerine uygun tuvaletleri tercih ettiğini söylüyor bir yazısında.
Çocuk banyosunun diğer banyolardan farkı ne derseniz: Her şeyden önce seramik ve fayanslar çeşit çeşit. Disney kahramanlarından tutun da, yapboz desenine, çiçek-böcek ve güneşten sempatik hayvan çizimlerine kadar pek çok çeşit bulmak mümkün. Onlara uygun banyo dolapları ve dekoratif boyalar da var. Klozetler ve lavabolar da çocukların boyuna göre özel olarak üretiliyor. Aksesuvarlar ise başlı başına bir çıldırma sebebi. Seçilen temaya uygun tuvalet kağıdı askısından, saç fırçasına kadar her şeyi bulmak mümkün.
Çocuk banyosu malzemesi ithal eden bir firma olan Adnanlar’ın ortaklarından İgal Bencuya özel banyoların bebekler için değil, daha büyük çocuklar için yapıldığını söylüyor: ‘Bebek odalarına banyo yapılmıyor. Küçük oldukları için gerekli değil. Çocuklar 5-6 yaşına geldikleri zaman banyoları da odaları gibi şekillenmeye başlıyor. Yeni yapılan evlerin çoğunda odaların kendi banyoları var. Bu düzen, çocukların da kendilerini ifade edebilecekleri bir dekorasyon anlayışları olmasına imkan veriyor.’
Vitra firması, kendi dünyaları olan çocukların kendi banyolarının da olması gerektiğini düşünerek ‘Junior Banyo’ temasını oluşturmuş. Çocuklarla bir araya gelerek, banyolarında görmek istedikleri kahramanları seramik karolarına yansıtmışlar. Tüm ürünler, çocukların boyuna uygun olarak tasarlanmış, sifon sistemleri çocukların rahatça kullanabileceği şekilde ayarlanmış. Ailelerin en çok tercih ettiği model ise ‘Frogs’ serisi. Bu seri, Vitra karo Seramik’in 6-12 yaş arası çocuklar arasında düzenlediği ‘Kurbağa Çocuk Deseni Yarışması’ sonuçlarından ortaya çıkmış. Çocuk banyolarında kullanılan aksesuvarlar da özel olarak seçiliyor. Örneğin Karınca mağazasında çocuk banyoları için çok eğlenceli parçalar var. Tuvalet kağıdı askısından timsahlı tıpalara, banyo süngerinden sabunluğa kadar...
UFAK TÜYOLAR
Lavaboyu ileride değiştirmeyi düşünmüyorsanız, çocuğunuzun şu anda uzak gelen musluğa ulaşması için alt sehpa gibi ekstra aksesuvarlardan yararlanabilirsiniz.
Son zamanlarda çocuk banyolarında renkli cam tezgahlar tercih ediliyor. Cam hijyenik bir malzeme olduğu için hem temizlik hem de dekoratif bir etki sağlanabiliyor.
Klozetin yanına kitap ya da dergilerin konabileceği küçük bir sehpa yerleştirebilirsiniz. Böylece çocuk tuvaletini yaparken sıkılmıyor, dergi veya kitap karıştırabiliyor.
Çocukların masalları yarışıyor
Can Çocuk, çocukların televizyon ve bilgisayarın sunduğu hazır dünya yüzünden körelen hayal dünyalarını harekete geçirecek bir masal yarışması düzenliyor. Yarışmaya katılacak çocukların yapması gereken tek şey, iç dünyalarının yaratıcılığından yola çıkarak yeni bir masal üretmeleri.
7-15 yaş arasındaki çocuklar, istedikleri uzunlukta yazacakları masalları ve ad-soyadı, doğum tarihi, masalın adı ve yazılış tarihi, açık ev adresi ve telefonu, okuduğu okulun adı ve iline ait bilgilerle birlikte 22 Eylül’e kadar Can Kitabevi posta adresine ya da cancocuk@cancocuk.com e-posta adresine gönderebilir. Sonuçlar 30 Eylül’de açıklanacak. Birinci olan yarışmacıya 20 kitap, ikinciye 15 kitap, üçüncüye ise 10 kitap hediye edilecek. Bilgi ve iletişim için: Can Kitabevi, Yeniçarşı Cad. No: 22, 34430 Galatasaray, İstanbul.
Tel: 0212 244 66 22.
ANNEMİN KÖŞESİ
Annemin yeni bir gözdesi var
Annemin hayatında yeni bir erkek var. Bu yeni erkek için çöpçatanlık yapan ise benim öz oğlum. Annem artık sıkı bir Action Man hastası! Evin bir odasının bir bölümünü tamamen onlara ayırmış durumda. Sözde Sinan seviyor!..
Bunda Action Man’in uzun boylu, yakışıklı, aktif, dinamik ve heyecanlı olması, kötülere karşı savaşması, hep kazanması gibi sıradan şeylerin etkisi var mıdır bilemem.
Ayrıca niçin Süpermen değil de bu genç adam! Ayrıca babamın hálá olaya müdahale etmemiş olmasını da çözemedim. Acaba o da yarın öbür gün Barbie de Barbie diye çıkar mı karşıma?
Yazının Devamını Oku 
11 Haziran 2005
Biz, çevresinde sadece çiftler ve çocuklu aileler olan bir aile değiliz. Renk ve çeşit bolluğu bizim çevremizde, dolayısıyla oğlumuzun çevresinde de var. Evli olup çocuğu olmayan birkaç arkadaşımızın yanı sıra hiç evlenmemiş, evlenmeyi hiç düşünmemiş, dolayısıyla çocuk sahibi olmakla uzaktan yakından alakası olmayan arkadaşlarımız da gelip gider evimize. Sinan da onlarla aynı ortamda uzun süre bulunur.
Çocukların, çocuk sahibi olmayanlarla ilişkileri ve onların çocuklara davranışlarında farklılıklar olduğu bir gerçek. Çocuksuz evlilerin çocuklarla arası gayet iyi. Sinan’la oynuyor, onunla zaman geçiriyorlar. Daha da önemlisi çocukların kaprislerine, şımarıklıklarına katlanabiliyorlar. Onların çocuk olduğunu kabul edip olgun biri gibi davranmalarını beklemiyorlar. Evli olmayanlarda ise ciddi farklılıklar var.
ÇOCUKLAR DAHA ANLAYIŞLI
Evli olmayanlar temelde ikiye ayrılıyor ama ikisi de çocuklara büyükmüş gibi davranıyor. Birinci grup bunu, onları idare etmek amacıyla yapıyor. İkinci grup da çocuk muhabbetini çekemediği için!!! İstiyorlar ki bulunduğumuz ortamda çocuk yaramazlık yapmasın, ses çıkarmasın, o anda yaptığımız işi (muhabbet, kart oynamak, film seyretmek, her ne ise) bozmadan orada bir yerde kendi kendine oynasın.
Çocuk bir süre sonra sıkılıp mızmızlandığında, anneye sarıldığında, ortamı biraz rahatsız ettiğinde çocuğu şımarıklıkla suçluyorlar. Kimse annenin yüzüne çocuk yetiştirmeyle ilgili eleştiride bulunmasa da çocukla 15 yaşındaymış gibi konuşmaya, onu uyarmaya çalışıyorlar. Hani eski filmlerde aristokrat çocuklar olur ya, onlar gibi olsun diye bekliyorlar. Üç yaşında mükemmel çatal bıçak kullanan, yemeği bitince izin isteyip odasına gidenlerden...
İşin hoş yanı da, küçücük çocukların bu kişileri çok güzel ayırt edebilmesi. Kendilerine yakın olanlara, onları çocuk olarak kabul edenlere onlar da yakınlık gösteriyor. Araları iyi oluyor ve hep iyi gidiyor. Diğerleri ile ise hiçbir zaman samimi bir bağ kuramıyor. Çocuklar, haklı olduklarını bilseler bile onların sözünü dinlemek istemiyor, sadece inat olsun diye ters davranıyorlar.
Bazen böyle ortamlar içindeyken çocukların bu tip büyüklere karşı takındıkları tavır ve tepkileri izlemeye bayılıyorum. Hatta bazen kendi oğlumun bu azgınlık ve terslikleri yapmasına izin veriyor, kıs kıs gülüyorum.
Tabii ki kimse çocuk sevmek, çocukla ilgilenmek zorunda değil. Ama böyle ortamlarda bulunulacak zamanlarda da çocukların çocuk olduğunu bilmekte fayda var.
Ben bir anne olarak çocuğumu terbiyeli ve anlayışlı yetiştirmeye çalışıyorum. Ama onların küçücük yaşlarında büyük davranışları içinde olmaları gerektiğine de inanmıyorum. Bazen Sinan’ı kenara çekip, ‘Ama onların çocuğu yok. Seni anlayamazlar, senin nelerden hoşlandığını, neler istediğini bilemezler’ diyerek onları idare etmesini bile istiyorum oğlumdan.
Ve bunu bazı büyüklerden iyi becerdiğini size söyleyebilirim. Bu benim oğlumun bir özelliği değil. Bütün çocukların bunu yapabildiğini biliyorum. Çünkü onlar bazı büyüklerden daha büyük...
Çocukların çizdiği resimlere bir daha bakmakta fayda var
Resim yapmak, ya da bazen sadece bir şeyler karalamak, kuşkusuz bütün çocukların favori uğraşlarından biri. Çocukları oyalayan, aynı zamanda gelişimlerini de sağlayan bu aktivite aslında anne-babalara birçok mesaj da veriyor. Dr. Sabiha Paktuna Keskin ve Psikolog Dr. Işın Tanı ile çocuk ve resim konusunu konuştuk.
Dört-altı yaş döneminde çocukta henüz mantık gelişmiş değil. Bu yaş grubundaki çocukların düşünme sistemi yetişkinlerin mantığından farklı ve tamamen hayal gücüne dayalı. Bu nedenle çocukların çizdiği resimler, kendilerini ifade etmeleri açısından son derece önemli. Günlük hayatta gördüklerini, etkilendiklerini ve bilinçaltlarına yerleşenleri, sembolleştirerek anlatıyorlar. Hatta çocuğun resim ile objeleri sembolleştirebilme yeteneği, gelecekteki akademik başarılarıyla ilgili ipuçları da veriyor.
Dört-altı yaş arası çocukların gördükleri her şeyi sorguladıkları bilinen bir gerçek. Bu yaş çocuğunun hayal gücünün sınırsızlığının farkında olmayanlar, çocuğun sorduğu her soruya mantıklı yanıtlar verme telaşına kapılıyor, duvarlarına fizik formülleri asmaya başlıyor, cinsellikle ilgili sorular karşısında ne yapacağını şaşırıyor. Oysa, çocuğun esas ihtiyacı olan hayal gücünün zenginleşmesi. Örneğin balığı ölmüş bir çocuk, rahatlıkla balığının şu an Kızıldeniz’de arkadaşlarıyla yüzmeye gitmiş olduğuna inanabilir. Bunun, çocuğu aldatmakla bir ilgisi yok. Olsa olsa, onun hayal gücünü zenginleştirmeye, yani bu yaş dönemini olması gerektiği gibi geçirmesine yardımcı oluyor.
Psikolojik-nörolojik ve spastik beyin sorunları olan çocuklara hizmet veren Dr. Sabiha Paktuna Keskin, çocuk resimlerini değerlendirirmenin renk, obje seçimi ve yerleşimi, detay farkındalığı, gibi kriterlerden herhangi biri üzerinden yapılabileceğimizi söylüyor. Keskin, çocuk resimlerine çocukların içinde bulundukları dönemi yansıtıp yansıtmadıkları açısından bakarak yola çıkıyor.
Çocuk resimlerindeki bazı öğeler tartışmasız hastalık belirtilerine işaret ediyor. Örneğin çocuğun kalemi bastırarak ve adeta cetvelle çizilmiş gibi muntazam çizgiler çizmesi mükemmeliyetçilik, yani obsesyon belirtisi. Ergenlik döneminden önce ortaya çıkan resimdeki şiddet öğeleri gelecekteki agresivitenin işareti, aşırı detay ise şizoid karakteri gösteriyor. Okul öncesi dönemde çocuğun resmin başında uzun süre uğraşıyor olması konsantrasyon süresi hakkında bilgi de veriyor.
Resimler ne anlama geliyor?
Psikolog Dr Işın Tanı çocukların çizdiklerini nasıl yorumlayabileceğimiz konusunda bize fikir verirken, çocuğun o anda içinde bulunduğu durumun da resmine etkili olacağını belirtiyor.
İnsan figürü: En çok kullanılan figür. Daha çok erkeklerin erkeği, kızların da kız çizdiği biliniyor.
Ev: Güvenliği, yaşam garantisini yansıtıyor.
Ağaç ve çiçek: Çok çizilen bu figürlerin boyutları farklı oluyor.
Baş: Büyük kafa başarılı olma arzusunu yansıtıyor.
Ağız: Kalın çizgilerle yapılan büyük ağız, konuşma ve dil sorunu olan çocuklarda görülebiliyor. Çizilmemesi de iletişim kurma zorluğunu ifade ediyor.
Ayak: Büyük ayak kendine güvenin göstergesi.
Dişler: İri dişler saldırganlığı ifade ediyor.
Eller: Elleri çizmemek güvensizliği ve dış çevre ile uyum zorluğunu gösteriyor.
Bedendeki eksik çizgiler: Eksik çizilen kısım o bölgeyle ilgili endişeyi ifade ediyor.
Kollar: Kolların çizilmemesi kuvvetin azlığını simgeliyor.
Bacaklar: Bacakların çizilmemesi çocuğun kendisini hareketsiz bulduğunu gösteriyor.
Cinsel organ: Resimlerinde bu figürlere sık yer veren çocukların aşırı bedensel endişeye sahip olduklarına ve dürtülerini kontrolde zorlandıklarına işaret ediyor.
‘Çocuklar Arka Koltuğa’ rap yarışması
Doğuş Çocuk ve Doğuş Otomotiv, çocuklarımızın araç içi can güvenliğinin sağlanması ve trafik kazalarındaki çocuk ölüm-yaralanma oranlarının azaltılmasını hedefleyen ‘Arka Koltuk Benim’ projesini başlattı. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve İstanbul Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü’nden de destek alınarak, İstanbul’da belirlenen pilot okullara eğitim otobüsleri ile gidilerek trafik eğitimi veriliyor. Çocuklara arka koltukta oturmanın hayati önemi, can güvenliklerinin sağlanması için uymaları gereken trafik kuralları ve trafik akışı içinde dikkat edilmesi gereken kurallar anlatılıyor. Projeyi desteklemek amacı ile düzenlenen trafik temalı rap yarışmasının finali bugün saat 14.00’te Park Orman’da yapılacak. Toplam 419 okul arasından seçilen 31 okul yarışacak. Bu etkinlik, küçük çocuklarınızı trafikle tanıştırmak için de uygun bir ortam.
ANNEMİN KÖŞESİ
Sadece davetiyeyle girilebilen çikolata fuarı
Geçen pazar günü annem ve babam torunları ile nefis bir program yapmışlardı. Üç çikolata düşkünü önce Hilton’daki çikolata fuarına, oradan da sinemaya gideceklerdi.
Zaten müthiş çikolata ve tatlı yapan annem, onları büyük bir keyifle tüketen babam ve oğlum nedense fuar adı verilen ve her tarafta bangır bangır çağrı yapan bu faaliyete davetiyeleri olmadığı için giremediler.
Babam kudurdu. Oğlum ne yaptı bilemiyorum ama onu idare ettiler. Babamı idare etmek daha zor oldu annem için. Başka bir arkadaşım da haftalarca davetiyesinin gelmesini bekledi. Gelmemiş...
Keşke birtakım duyurular yapılırken detayları daha iyi verseler de çoluk çocuk pazar planlarını bozmasalar insanların... Eminim fuarın davetiyeli olmasının geçerli bir sebebi vardır. Keşke bunu da insanlara bildirme konusunda daha hassas olsalardı...
Minik biniciler yarışıyor
İstanbul Atlı Spor Pony Club ‘Yaza Merhaba Festivali’ bugün ve yarın İstanbul Atlı Spor Kulübü Maslak Tesisleri’nde yapılıyor. Festivalde, Pony Club öğrencileri ‘Hadi Beni Yakala’ yarışmasında 20 cm ve 40 cm engel atlama konusunda becerilerini sergileyecek. Diğer bir kategori ise 60 cm - 2 metre barajlı engel atlama yarışması. Festivalde yarışmaların yanı sıra, Pony Boyama ve Miniklerin Gösterisi gibi eğlence ve oyunlar da düzenlenecek.
En iyi otomobili tasarlayan çocuk bir kız
İstediğim halde katılamadığım bir jüri üyeliği daveti almıştım. Rahmi Koç Müzesi’nde gerçekleştirilen ‘Hayalden Gerçeğe’ isimli Türk Otomobil Sanayiinin 50 Yılı konulu sergisinde, çocuklar arasında düzenlenen ‘Kendi Tek Kapılı Spor Otomobilini Tasarla’ yarışmasıydı bu.
Katılamadım diye üzülürken, sonuçlar gönderildiğinde gerçekten şaşırdım. Finale dokuz çocuk kalmıştı ve bu dokuz pırlanta çocuktan beş tanesi kızdı!
Daha da ilginci, birinci olan tasarım ‘TARA 6’ Tara Gülerşen adında bir kıza aitti.
Şimdi kim otomobillerin erkeklerin hakimiyetinde olduğunu iddia edebilir ki? Finale beş kız kaldığına göre otomobil dünyasındaki erkeklerin gücü tehlikeye girmiş durumda, benden söylemesi!!!
Yazının Devamını Oku 