ABD Başkanı Barack Obama tatile mi çıkıyor, bunun vergi mükelleflerine kaça patlayacağı tartışılır. Mesela vergi yükümlüsünü üzmemek için Almanya Başbakanı Angela Merkel’in özel gezilerinde uçağına binmek paralıdır. Bu kural first koca için bile geçerlidir.
İngiltere’de Başbakan David Cameron’ın eşi Samantha, rezidansta tadilat yaptırdığında basın bunun vergi mükellefine kaça mal olduğunu yazar.
Fransa’da first lady olmaya en yakın kişi görülen gazeteci Valerie Trierweiler, hayat arkadaşı Sosyalist Partili François Hollande’ın cumhurbaşkanı seçilmesi halinde, “Öyle ya da böyle çalışmaya devam edeceğim. Üç çocuk yetiştiriyorum, özel bir gelirim yok. Devlete yük olmak istemem” der.
SEÇMEN. Batı’da oy veren aynı zamanda eşittir vergi mükellefi. Siyaset geliştirirken, küçük, büyük demeden vergi mükelleflerinin haklarının nasıl korunacağı parti programlarında esaslı bir şekilde halka açıklanmaya çalışılır.
ABD’de bu nedenle her yıl başkanlar, hem devletten hem de özel yatırımlarından sağladıkları gelirlerin dökümünü yayınlar, kime ne kadar bağış yaptıklarını, gelir vergisi ödediklerini beyan ederler. Kamuoyunda sıkça kullanılan ‘vergi mükellefleri’ tabiri Demokles’in kılıcı gibidir.
MİSAFİRPERVER. Yabancıların Türk insanını tanımlamak için kullandığı en özel niteliklerimizden biridir. 2+1, 3+1 evlerde otururuz, salonumuzu, en güzel kaşık çatalımızı, dantel masa örtülerimizi misafirlerimize saklarız.
Cömertizdir; konuk geldiğinde en lezzetli yemeklerimizi onlarla paylaşırız. Yüce gönüllüyüzdür; kendimizde çok olmasa bile ezilene, garibana yardım etmeyi, dayanışmayı severiz. Gösteriş yapma merakını bir yana bırakırsak bunlar hoş insani erdemlerimizdir.
SURİYE. Sınıra Kilis, Öncüpınar’a inşa edilen 12 bin kişiyi ağırlayabilecek kapasitedeki konteyner kent, tam da Türk konukseverliğine örnek olabilecek bir girişimdir.
Cuma günü bilgisayar ekranında o fotoğrafları ilk gördüğümden beri sorguluyorum; savaşın ya da ölümün rengi var mıdır? Siyah mı daha acımasızdır, yoksa kırmızı mı? Renkler masumdur da onlara kötü anlam yükleyen insan mıdır? Saraybosna’daki etkinlik sırasında beliren gökkuşağı, bir gün Suriye’de de kendisini gösterir mi?
BENİ bu kadar etkileyen organizasyonun adı “Saraybosna Kırmızı Hat”. Etkinliğin yaratıcısı ise aynı zamanda şehir tiyatrosunun da direktörü olan Haris Pasoviç. 44 ay süren Saraybosna kuşatması için Bosna’nın başkentinin en işlek caddesi olan Mareşal Tito’ya 11.541 kurban için birer kırmızı plastik sandalye yerleştiren sanatçı.
Pasoviç, küreselleşmenin ucuz ve eğreti sembollerinden biri haline dönüşen plastik sandalyelerle bu kez savaşın kurbanlarını anlatmış. Esin kaynağı ise yıllar önce tanık olduğu bir enstantane. 1998 yılında, tam da birkaç yıl önce Sırp keskin nişancıların sivilleri vurduğu yerde dans eden Boşnak gençleri görmüş, yanı başlarında ise plastik sandalyeler.
KUŞATMANIN 20’nci yılı için böyle bir gösteri planlandığında, işte o plastik sandalyeler ve gençler gelmiş aklına.
600’ü çocukları simgelesin diye küçük, toplam 11.541 plastik sandalye siparişi verilmiş. Kanı ve ölümü sembolize etsin diye de hepsi kırmızı renkte.
Sandalyeler Goradze’deki firmayla anlaşamayınca düşük fiyat ve zamanında teslim sözü verdiği için Sırbistan’daki bir şirkete sipariş edilmiş. Saraybosna’yı dalgalandıran da sergiye beş kala bu ironinin ortaya çıkması oldu.
HER ne kadar serbest piyasa şartları geçerli olsa da, Saraybosnalılar, Büyük Sırbistan hayaliyle savaşı körükleyen Sırbistan’dan sandalyeler alındığı için tepkili. Tabi, bir diğer düş kırıklığı ise savaşın üzerinden geçen yıllara rağmen Bosna’nın gereken ekonomik atılımı yapamamış olması.
Trigonometrinin formüllerini öğrendik ama, bunların pratik hayatta ne işe yaradığı hep eksik kaldı. En iyimiz, ezbere matematik öğretmeye çalışan öğretmen kadar öğrendi.
***
EDEBİYAT dersi başladı sonra. Bu defa başka bir öğretmen girdi sınıfa. ‘Fâilatün/Fâilatün/Fâilün’ diye başladı. Divan edebiyatında nazımda uzun veya kısa, kapalı ya da açık hecelerin bir düzene göre dizildiği Aruz ölçülerinin karışık kalıplarından biri diye anlattı.
‘Mefâilün/Mefâilün/ Mefâilün/Mefâilün’ diye iç geçirmeyi öğrendik.
Fuzuli’den “Meni cândan usandırdı, cefâdan yâr usanmaz mı/Felekler yandı ahumdan murâdum şem’i yanmaz mı” diye beyitler okuduk.
***
İNGİLİZCE. Öğretmeni daha Avrupai’ydi. Biraz kızdı mı, zor yerden sormaya başlardı kendince. ‘Future Perfect Continuous Tense’ diye racon keserdi. Ezberlediysek kalıpları “İngilizcede başlamış ya da başlayacak bir eylemin gelecekte sözü edilen zamanda devam etmekte veya bitmiş olacağını anlatmak için kullanılan dilbilgisi kalıbı” diye yapıştırıverirdik cevabı. Örnek diye ısrar edince, “Gelecek ay Bay Brown, size beş yıldır Fransızca öğretiyor olacaktır” diye yanıt verirdik.
***
Köpeğe kötü muamele yapan biri ABD başkanı seçilebilir mi?
***
HİKAYE. 1983 yılından kalma bir mevzu aslında. Cumhuriyetçi Parti’den Demokrat Partili Başkan Barack Obama’ya rakip olmak için mücadele veren Massachusetts Valisi Senatör Mitt Romney ile ilgili. 2007 yılında Boston Globe Gazetesi’nin ilk kez yazdığı olay şöyle:
Romney, eşi ve beş çocuğuyla Kanada’ya gitmek için yola koyulur. Hedef, 12 saatlik bir yolculuk sonrasında Ontario’daki ailesinin yazlık evine ulaşmaktır. Ancak ailenin
İrlanda Setter cinsi köpeğine araçta yer kalmaz. Romney de Seamus isimli köpeği kafesiyle aracın üst bagajına bağlar, hayvan yolda fenalaşır, kafesini kirletir. Aracı bir benzin istasyonuna çeken aile babası, hem aracı, hem de köpeği yıkar; sonra da devam eder yola.
***
ACIMASIZ. Şimdi hayvana böyle kötü muamele yapan, empati yoksunu birinin, ABD başkanı olup olamayacağı tartışma konusu. Facebook’ta “Köpekler Romney’ye Karşı” diye sayfalar açılıyor, diğer adayların ne kadar hayvan dostu olduklarını gösteren internet siteleri kuruluyor.
Bir yanda Türkiye’ye kaçan binler, öte yanda Şam’da “Esad, yaşa varol” diye haykıran kalabalıklar. Bir yanda kristal süslü ökçeli pabuç siparişi veren Suriyeli başkan eşi, öte yanda kristal parçalarına dönüşen ülkeyi bir arada tutmaya çalışan uluslararası çaresizlik.
ÇARESİZLİK. Maalesef, dünyanın Suriye krizinde verdiği görüntüyü tanımlayan kelime tam da bu.
Bir yıldan beri ne BM Güvenlik Konseyi, ne de Arap Birliği, tarafları uzlaşmada bir araya getirecek bir plan üretti. Bir ay önce artık Beşar Esad için çok geç olduğunu yazdığımda Suriye’de can kaybı 7.500 idi. Bugünlerde ise telaffuz edilen rakam 9 bine yaklaştı. Çözüme yönelik girişimlerde ise bir arpa boyu yol alınamadı.
ANNAN. BM Genel Sekreteri olduğu günlerde Kıbrıs sorununun çözümü için hazırlanmasına vesile olduğu plandan ötürü Türkiye’nin yakından tanıdığı Ganalı diplomat.
Şimdi BM ve Arap Birliği adına Suriye’de şiddetin sona erdirilmesi için Esad’ı ikna etmeye çalışıyor. Gidişat pek parlak değil.
Avrupa Birliği’nden bazı ülkelerle Kuveyt, Umman, BAE ve Katar, Şam’dan diplomatlarını çekti. Türkiye, vatandaşlarına ‘geri dönün’ çağrısı yaptı. Başbakan Tayyip Erdoğan ise elçi çekmek ve sınırda tampon bölge oluşturulması dâhil her şeyin masada olduğu mesajını veriyor.
TAMPON bölge. Bir devletin yanı başında gelişen bir kriz için çeşitli senaryoları tartışması ve kendi sınırları içinde her türlü önlemi alması normaldir.
“70 Japon kamizake” diye sürmanşet yapmıştık bu cüreti. Şimdi size o adamlara ne olduğunu anlatacağım.
HİKAYE. Der Spiegel’e konuşan, Fukuşima Daiiçi’daki Tepco santralı çalışanlarına psikolojik destek veren Jun Shigemura’dan.
Herşeyden önce Japonya’da tsunamiden sonra sızıntı yaşanan nükleer santralı çalıştıran ve ihmali bulunduğuna inanılan Tepco şirketine müthiş bir öfke var. Sayıları 3000’e ulaşan kamikazeler de bu durumdan paylarını misliyle almış durumda.
Çoğu o topraklarda yaşayan, afette evini, kimi ailesini kaybetmiş kişiler oysa. Dünyada kahraman, Japonya’da ise düşman gibiler. Öyle ki, yüreği sızlayıp bu insanlara yardım edenler bile Tepco ile ilişkilendirilmemek için bağışlarını gizli tutar olmuşlar.
KAMİKAZE. İçlerinden sadece biri. 40’lı yaşlarının başında. Daiiçi kıyısında bulunan evini tsunami yuttuğunda 7 yaşındaki oğlunu da alıp götürmüş dalgalar.
Yerini yurdunu terkedip başka bir semte yerleşmeyi denediğinde, Tepco için çalıştığı gerekçesiyle ev vermemişler önce. Nihayetinde kiralık bir daire bulabildiğinde, kapısına “Tepco çalışanı defol” diye yazmış birileri.
Santralda çalışırken yüksek dozda radyasyon aldığı için görevinden olmuş, masa başı işe çekilince maaşı düşmüş, kirayı ödeyemez hale gelmiş. Şimdi kurtaramadığı kocası ve torunu için gözyaşları döken yaşlı annesiyle paylaşıyor acısını.
BİLANÇO.
Ama seçimler ve siyasi temsil söz konusu olduğunda erkekler, parlamentolarda çoğunluğu oluşturup, maalesef kadını, çocuğu ilgilendiren konularda istedikleri gibi karar verebiliyorlar.
***
RAPOR. Geçtiğimiz günlerde BM Kadın Fonu ile Parlamentolararası Birlik, “2012 Siyasette Kadın Haritası” diye yıllık bir araştırma yayınladı. Yaklaşık 190 ülkenin yer aldığı listede Türkiye, 88’inci sırada. Küçümsediğimden değil; Türkiye, Şili ve Gabon ile aynı mevkide, Kamerun’dan ise bir sıra hallice.
550 üyeli parlamentoda 78 milletvekiliyle kadın temsilinin yüzde 14.8 olduğu ülkemiz, dünya ortalaması olan yüzde 21.8’lik oranın bile altında.
***
RUANDA. Listenin başında 1990’ların ilk yıllarında Hutuların, Tutsileri katlettiği Ruanda bulunuyor. “Niye Ruanda” sorusunun hikayesi ise şöyle:
100 günlük 800 bin kişinin öldüğü iç savaştan çıktığında Ruanda halkının yüzde 70’i kadınlardan oluşuyordu. 2003 anayasası kabul edildiğinde hem parlamentoda hem de hükümette kadınlar için zorunlu kota getirildi. O nedenle şimdi Ruanda’da alt mecliste kadın oranı yüzde 56.3, Senato’da ise yüzde 38.5.
AZINLIK. Osmanlı’nın mirası olan Türklerin yaşadığı Batı Trakya bölgesi, tarım ve hayvancılık ağırlıklı olduğu için krizi nisbeten geç hissetti. Sonra Atina’yı, Selanik’i vuran kriz özellikle inşaat sektöründe işsizlikle yüzünü göstermeye başladı bölgede.
Türkiye’nin Gümülcine Başkonsolosu Mustafa Sarnıç’a göre, “Artan katma değer vergileri, geçmişe dönük vergi tahsilatı gibi uygulamaların yanı sıra önceden ücretsiz sağlanan birçok hizmetin iptal edilmesi ya da ücretlendirilmesi bölgede yaşayan herkesi çok zor durumda bıraktı.”
BATI TRAKYA. Yunanistan’da 2011 itibariyle eyalet sistemine geçilmiş durumda. Batı Trakya bölgesi Doğu Makedonya ve Trakya Eyaleti diye adlandırıldı. Eyalet Başkan Yardımcısı İrfan Uzun, bölgede geliştirdikleri projelerle kalkınmaya katkı sağlamaya çalıştıklarını anlatıyor.
İnşaat sektörünün dışında tütüncülük bölge halkının geçiminde önemli bir kalemi oluşturuyor. Ancak değişen şartlar, tarımda alternatif üretim arayışlarını gündeme getiriyor. Fidancılığın yanı sıra gül yetiştiriciliği düşünülen projeler arasında yer alıyor. Bu nedenle mart ayında Yunanistan’dan bir grup Isparta’ya gelerek gülcülük için fikir alacak.
TİCARET. Türkiye, Batı Trakya’nın en önemli ticaret ortaklarından biri haline gelmiş durumda. Geçen yıl, Türkiye’nin buradan canlı hayvan alımı 13 milyon euro’yu bulmuş. Dedeağaç merkezli Trakya Ekonomik Forumu adlı bir Yunan sivil toplum kuruluşu bölgede serbest ticaret bölgeleri oluşturulması için çalışmalar yapıyor. Nitekim geçen ay Çorlu Serbest Ticaret bölgesine incelemeye gelen Yunan girişimciler bu konuyu ciddi bir şekilde tartışıyor.
Doğu Makedonya ve Trakya Eyaleti Meclis Üyesi Ercan Hüseyin teşviklerle Türk işadamları için bölgenin cazip hale getirilebileceği görüşünde.
TURİZM. Batı Trakya’nın önemli gelir kaynaklarından. Son dönemde Türkiye’den gelen turist sayısında belirgin bir artış olmuş. Gümülcine, İskeçe, Kavala, Selanik, Osmanlı’dan kalma eserleriyle ilgi çeken mekanların başında geliyor.