Sonra internet ve akıllı telefon çağı gelip çattı.
Gazetesini kapatsan, kitabını yaksan, olmadı hapse tıksan da homo sapiens (modern insan), homo dijitalis’e doğru evrim geçirmişti bir kere.
Söz sırası artık dijital parmaklardaydı.
Twitter ve Facebook’tan örgütlenen insan hakları aktivistleri, gençler, kadınlar, Kıptiler, sıradan halk omuz omuza Tahrir’e çıktılar.
Müslüman Kardeşler ise meydana en son çıkan gruplardan biriydi. Batı’yı pek ürkütmemek için dalgalanmayı bir süre uzaktan izlediler. Ta ki 30 yıllık diktatör Mübarek’in gidici olduğunu anlayana kadar.
Sonra ‘Firavun’ devrildi, asker geldi ama esen de devrim havasıydı. Ve yılların bastırılmış Müslüman Kardeşleri nihayet sahnedeydi. Herkese ekmek, herkese eşitlik, herkese özgürlüktü vaat ettikleri.
* * *
MUHAMMED Mursi
Avrupa Birliği, İstanbul’da Gezi Parkı’nda birkaç ağaca sahip çıkmakla başlayan ve demokratik bir tepkiye dönüşen toplumsal dalgalanmayı göz göre göre fırsat bildi.
Birlik, bu defa da eylemcilere yönelik sert müdahaleyi bahane ederek Türkiye ile yeni bir müzakere başlığı açma işini sonbahara öteleyiverdi.
*
ALMANYA Başbakanı Angela Merkel’in girişimiyle erteleme kararı alan Avrupa Birliği sizce kimi hedef aldı?
“Sayın Merkel, Türkiye’yi kendine seçim malzemesi yapmasın. Daha önce bu malzemeyi kullanmaya kalkan Sarkozy’nin sonu pek hayırlı olmadı” diyen AB Başkanı Egemen Bağış’ı mı?
Gezi Parkı eylemcilerini “birkaç çapulcu” diye genelleyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı mı?
Amirlerinden göstericilere müdahale emri alınca elinin ayarını tutturamayan güvenlik güçlerini mi?
“Toplumsal bir protesto eylemi bu. Sizde de oluyor. Sadece bizde polisin uyguladığı şiddet orantısız kaçtı” diyen bana.
Gezi Parkı’nın çınarı, ıhlamuru, meşesi için masum duygularla direniş yapanlara.
‘Hayat tarzıma el sürdürmem’ diyen çapulculara.
Eyleme sahip çıkan Çarşı Grubu’na. Ve fanatizmi bir kenara bırakan diğer taraftarlara.
Topçu Kışlası inadına.
*
4 ölü, onlarca yaralının ardından yine de doğan uzlaşma ve sağduyu havasına.
Genç bir kız bir elinde Türk bayrağı, annesini tutmuş Gezi Parkı’nı gezdiriyordu. “İşte günlerdir buradayız” diyordu bir yandan da. Ailelerini gezdiren başka eylemci çocuklar da vardı.
Bu arada binlerce kişi ellerinde “Boyun Eğme” pankartlarıyla İstiklâl’den Taksim’e doğru yürüyüşe geçmişti. Flama ve bayrakların asılı olduğu Atatürk Heykeli’nin önünde davul zurna eşliğinde halay çekenlere sırt dönmüş bir kalabalık AKM’ye karşı ‘Sinemana Sahip Çık’ diye slogan atıyordu.
AKM ise Deniz Gezmiş posterleri, pankartlar ve bayraklarla film karesinden çıkmışa benziyordu.
Protesto havası değil de barışçıl bir şenlik havası hâkimdi, Taksim büyük bir sinema platformu gibiydi. Ama her şey o kadar sahi, her yerde o kadar duygu ve heyecan vardı ki, Hollywood bile böyle bir sahneyi hayal edemezdi.
Çünkü bir eylemcinin söylediği gibi Türkiye, ‘Korku duvarlarını yıkmıştı.’
****
Beyaz başörtülü 76 yaşındaki bir teyze, televizyonda “Bırakın hava alacak yerimiz kalsın. Ben yaşadım yaşadığım kadar, ama bu ağaçlar burada kalsın” diye feryat ediyordu.
Keşke o nur yüzlü, yaşlı teyzenin çağrısına kulak verilse, keşke masum bir eylem, gözü dönmüş bir şiddete maruz kalmayıp ortak bir çıkış noktası bulunabilseydi.
Ama yüzde 50’yi görme, duyma bozukluğu yaşayan iktidar, maalesef bu toplumsal tepkiyi de görmek istemedi. Gezi Parkı’nı Taksim’i biber gazına boğdu.
***
DOĞRUDUR. Eylem, birkaç ağacı korumayı amaçlayan bir yeşil gösteriden tüm Türkiye’ye, hatta dünyaya yayılan toplumsal bir isyana dönüştü.
Ama bunun sorumlusu kim?
Sokaktaki ‘birkaç kendini bilmez’ mi?
İtibarlı biriydi, güvenilirdi, inançlıydı, devrime inanmak ne kelime, ‘Devrimin vücut bulmuş haliyim’ dese yeriydi.
Ama bir ara hataya düşmüş, yeşilin olmadık bir tonuna destek vermişti. Ve birkaç gün önce anlaşıldı ki, eski dava arkadaşları onu asla affetmediği gibi, artık onu bir tehdit olarak göreceklerdi.
***
SÖZ ettiğim kişi Ali Ekber Haşimi Rafsancani. 1979 yılındaki İran İslam Devrimi’nin mimarlarından biriydi. Dini lider Ayetullah Humeyni’ye en yakın isimlerdendi.
Humeyni’nin ölümünün ardından Şii inancına göre Kayıp İmam’ı temsil edecek, ‘velayeti fakih’i sürdürecek uygun kişi arandığında Rafsancani devreye girmişti. Büyük İmam’dan halef olarak Hamaney’in adını duyduğunu söyleyerek yeni dini lider için yolu açmıştı.
AYRI FREKANS.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ziyareti öncesinde Washington temsilcimiz Tolga Tanış’a açıklama yapan bir ABD yetkilisi, ‘Merak etmeyin, güzel bir karşılama olacak’ demişti. İstanbul’daki haber merkezinden takip ettiğim kadarıyla gerçekten de havalı oldu. Ziyaret, deniz piyadelerinin liderlere şemsiye tuttuğu Gül Bahçesi ve Kırmızı Oda’da akşam yemeği fotoğraflarıyla görsel hafızalara yerleşti.
Zirvenin talihsizliği tam da Obama Yönetimi’nin görevini suiistimal ettiği yönündeki peş peşe patlayan skandallar dönemine denk gelmesiydi. Beyaz Saray’ın Gül Bahçesi’ndeki basın toplantısında Başbakan Erdoğan’ın rahat tavrına karşılık, Obama, AP Ajansı muhabirlerinin telefonlarının dinlenmesi, muhaliflerin vergi denetimine alınmasıyla ilgili sorular geleceğini bildiğinden gergindi. Bu nedenle iki devlet adamının soruları yanıtlarken frekansları da haliyle farklıydı.
ORTAK FREKANS Suriye konusunda beklendiği gibi ABD Yönetimi tutumunu korudu. PKK ile çözüm ve İsrail ile normalleşme süreci dolayısıyla Türkiye’yi tebrik eden Obama, Suriye’de askeri müdahaleye destek vermezken kimyasal silah kullanıldığına dair daha spesifik bilgiye ihtiyaç duyulduğunu da yineledi. Şahin bir tutumla Washington’a uçan Erdoğan, Obama’ya ‘Esad’sız çözüm’ dedirtirken, ABD’nin istediği gibi 2’nci Cenevre sürecinde ise uzlaşmaya varıldı.
Geçen yıl haziran ayında BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bazı bölge ülkeleri ve Suriyeli taraflar, Cenevre süreci çerçevesinde altı maddelik bir çözüm üzerinde anlaşmışlardı. O zamanlar Suriye’de can kaybı 12 bin civarındaydı. Taraflar ateş kesecek, geçiş yönetimi kurulacak ve seçimlere gidilecekti.
Ancak Moskova’nın bu sürece Esad’ı dahil etme isteği, karşı tarafın ise reddetmesi nedeniyle plan hayata geçirilemedi. Mayıs başında ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Rus muhatabı Sergey Lavrov, çözümn projesini yeniden raftan indirdi.
Maalesef bu arada Suriye’de kan gövdeyi götürdü, can kaybı olarak
Suriye’de iki yılı aşkın bir süredir devam eden sorunun çözümü için tam umutlanmışken Türkiye, Reyhanlı’da modern tarihinin en büyük kıyımlarından birini yaşadı.
Suriye’de 100 bine yakın can alan iç savaşın sınır aşan kıvılcımları, Anneler Günü alışverişi için çarşıya çıkan onlarca vatandaşımızı gafil avladı. Şimdi dünyadan Türkiye’ye destek ve başsağlığı mesajları geliyor.
*
ABD.
En dikkat çekici açıklamalardan biri ABD’den geldi. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, yazılı bir açıklama yayınlayarak “Son üç ayda Dışişleri Bakanı olarak benim çalışmalarımın merkezinde Türkiye’nin ne kadar hayati bir muhatap olduğu göz önüne alındığında, bu korkunç haber hepimizi, özellikle kişisel olarak en derinden etkiledi” dedi. Kerry, “Müttefikimiz Türkiye’nin yanındayız” diye de ekledi.
Esad rejimiyle ilişkilendirilen saldırılar tam da Başbakan Tayyip Erdoğan’ın perşembe günü Beyaz Saray’da Başkan Barack Obama ile yapacağı ziyaret öncesinde yaşandı.
*
RUSYA.