Geçtiğimiz haftalarda Rusya ile Türkiye arasında yaşanan uçak krizinin hemen sonrasında İsrail ile Türkiye arasında bir yakınlaşmanın şaşırtıcı olacağını yazmıştım.
İsrail’in iyi ilişkiler yürütmeye çalıştığı Moskova’nın tepkisinden çekinebileceğini ima etmiştim. Ancak anlaşılan normalleşme iki tarafın daha çok işine geliyor gibi. Rusya’nın bölgeye yerleşmesinin yarattığı tehdit algısı ve İsrail’in doğalgazının tarafların yakınlaşmasını hızlandırıcı bir rol oynadığı konuşuluyor.
2010 yılının mayıs ayında İsrail komandolarının Gazze ablukasını kırmaya çalışan Mavi Marmara gemisine düzenlediği saldırı ve sonrasında 10 Türk vatandaşı hayatını kaybetmişti. Türkiye, İsrail ile ilişkilerinin normalleşmesi için özür, tazminat ve Gazze’ye ablukanın kaldırılmasını şart koşmuştu.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD’nin araya girmesiyle 2013’te Türkiye’den özür dilemiş, 2014 yılında da anlaşmaya çok yakın olunduğu yolunda haberler çıkmıştı.
Bir kanattaki aşırılık çok geçmeden öte kanatta anti tezini oluşturuyor. Ülkeler arası husumetler, dinler arası kutuplaşmalar, dünyanın varlığını tehdit eder bir hal alıyor.
PUTİN’İN OYLARI ZİRVE YAPTI
Suriye savaşı dünyayı geçen yıl öngörülmesi bile mümkün olmayan bir yere taşıdı. Rusya, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a destek bahanesiyle Akdeniz’in sıcak sularına inmekle kalmadı, Ortadoğu’daki hesapları alt üst etti. Dünyanın önde gelen ülkeleri, terör örgütü IŞİD ile savaş için bölgeye büyük bir askeri yığınak yaptı.Türkiye’nin 24 Kasım’da sınır ihlali yapan Rus savaş uçağını düşürmesiyle birlikte dost izlenimi veren iki ülke kendini bütün bir dünyanın tedirginlikle izlediği bir krizin içinde buldu. Türkiye’yi ‘Önlemlerimiz domates ambargosuyla sınırlı kalmayacak’ diye tehdit eden Putin, sınırlarımızın hemen ötesinde askeri varlığını tehlikeli bir şekilde arttırıyor. Neredeyse her gün Moskova’dan Türkiye’ye yönelik başka bir tehdit açıklaması yapılıyor.
Rusya’nın 30 Eylül’de Suriye’de Esad lehine sahaya inmesi dengeleri alt üst etti.
Suriye savaşında farklı cephelerde olmalarına rağmen kesişen çıkarları için ortak çalışabilen Moskova ve Ankara, Türkiye’nin ihlalde bulunan Rus uçağını düşürmesiyle neredeyse kanlı bıçaklı oldu.
Paris’teki terör saldırılarının ardından Fransa da var gücüyle Suriye’de IŞİD’e saldırmaya başladı.
Geçen hafta Alman Meclisi, Suriye’de keşif ve lojistik destek, İngiliz Parlamentosu, bombardıman için tezkere verdiler.
Bugün merak uyandıran konularla ilgili bazı yanıtları sizinle paylaşacağım...
Fransa, nasıl oldu da terör örgütü IŞİD’e en çok üye yollayan ülkelerden biri oldu?
Fransa, yıllarca Afrika’nın en büyük sömürge ülkelerinden biriydi. 1956-62 yıllarında Cezayir’in Fransa’ya karşı verdiği bağımsızlık savaşı silinmez izler bıraktı.
Fransa, bugün Afrika’daki eski sömürgelerinden gelenlerle birlikte en çok Müslüman nüfusuna sahip Avrupa ülkesi. Nüfusun yüzde 8’i (5 milyon) Müslüman. Çoğunlukla gelir seviyesinin düşük olduğu banliyölerde yaşıyorlar.
Müslüman göçmenler arasında işsizlik, yerli nüfusa göre iki misli daha fazla, yüzde 17 seviyesinde.
Fransa’da devletin vatandaşa eşit davranabilmesi için laiklik ilkesi katı bir şekilde uygulanıyor. 2004 yılında dini sembol olduğu gerekçesiyle, haç, kipa ve başörtüsünün okullarda yasaklanması, 2011’de kamusal alanda yüzü örten maske ve başlıklarla birlikte peçe ve burkaya yasak getirilmesi Müslüman toplumunun bazı kesimlerinde kendilerine yönelik ayrımcılık olarak görüldü.
Irak’ta, Suriye’de süren vekâlet savaşı, sınırları aşarak artık masum insanları kendi yaşadıkları, güvenli saydıkları alanları içinde vuruyor. Ve hız keseceğe de benzemiyor.
İşte bu beklenti yüzünden de Avrupa Birliği kendini yeniden şekillendirmeye aday, bu korku siyaseti de Türkiye’yi yakından ilgilendirecek.
*
SINIRLARI KAPA BASKISI
Dünya basınında AKP’nin seçim zaferinin Türkiye’nin geleceğini nasıl şekillendireceği soru işaretlerine yol açarken AB ve ABD’den gelen kutlamalardaki ortak bir vurgu da dikkat çekiciydi.
*
AB Dışişleri Temsilcisi Federica Mogherini ve AB’nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn, ortak açıklamalarında sandığa yüksek katılım oranını övdüler.
7 Haziran seçimlerinden sonraki açıklamalarında da katılımı benzer ifadelerle kutlamışlardı.
*
KANADA’NIN DÖVMELİ LİDERİ
Kuzey Amerika ülkesi Kanada’da normalde seçimler yapıldığında sonuçları dünyada bu kadar yankılanmazdı.
10 yıldır iktidarda olan Muhafazakâr Başbakan Stephen Harper’ı sandıkta deviren 43 yaşındaki Justin Trudeau, hem başarısıyla, hem dış görünüşüyle hem de güzel eşiyle sergilediği aile portresiyle bir anda dünyanın en çok konuşulan liderlerinden biri oldu.
‘Muhafazakârlar niye kaybetti’ diye tartışmalar sürerken yorumcuların hem fikir olduğu konu şuydu.
Hem de 1 Kasım seçimleri öncesinde yapılacak bu ziyaretin yurtdışında çokça eleştirilen iktidar partisinin işine yarayabileceği uyarılarına rağmen...
Bu aceleyi anlamak için sadece dünkü Alman basınından birkaç haberi aktarmakla başlayacağım.
*
Köln’de ırkçı saldırı: Köln kentindeki dünkü seçimlerde bağımsız büyükşehir belediye başkanı adayı olan Henriette Reker (58), önceki gün pazarda uğradığı bıçaklı saldırıda yaralandı.