Her ne kadar resmi adı Ramazan Bayramı olsa da benim için- sanırım bu konuda yalnız değilim- hep Şeker Bayramı oldu. Tatlılara düşkün biri olmasam da her Ramazan Bayramı’nda çocukluğumun rengarenk akide şekerleri, lokumları, badem ezmeleri, annemin bir gün öncesinden yapıp sabah şerbetini döktüğü cevizli oturtma ve kadayıf tepsileri birer birer gözümün önünden geçer.
Umarım bu yıl da öyle olur.
Dileğim en azından yarın sabah içimizdeki çocuğun bayram sevincini yaşamasına, geleceğe dair güzel şeyler düşünmesine, umutlarını yitirmemesine izin vermek. Hepimize iyi bayramlar...
HAYALİNDEKİ RESTORANI NİHAYET AÇTI
Restoran sektörü çok kırılgandır, ekonomiden, ekolojiye, toplumsal olaylardan salgınlara her şeyden etkilenir. Bu yüzden de açılıp kapanmalar özellikle de küçük ölçekli şef restoranlarında çok olur. Türkiye’nin önde gelen şeflerinden İsmet Saz da 10 yıl kadar önce Kuruçeşme’de açtığı TOİ, ardından gelen Steeve ve Stefano ile bu kırılmalardan nasibini aldı.
Bir buçuk yıl kadar önce aynı mekânda açtığı Stefano’yu da kapatmış, hatta son konuşmamızda kariyerinin neredeyse yarıya yakınını geçirdiği yurtdışında restoran açma planları yaptığını, elinde olmayan değişimlerden, farklı yönlerden esen rüzgarlardan yorulduğunu anlatmıştı.
Tercihim her zaman onlarca çeşit birbiriyle uyumsuz yemeklerin art arda sunulduğu lüks restoranlar yerine Ege, Karadeniz, Trakya gibi bölgelerin ya da yemeğiyle özdeşleşmiş Malatya, Gaziantep, Antakya, Adana, Urfa, Tokat, Kayseri gibi kentlerin mutfaklarından örneklerin sunulduğu, geleneğin yaşatıldığı yerlere gitmek.
Hafta başında İsmet Öztanık’tan Avantgarde Urban Levent’te Siirt mutfağı yemeklerinin sunulacağı iftar daveti alınca hiç düşünmeden ‘evet’ dedim.
20 yıl önce genç bir şef adayı olarak yanlarında çalışmaya başlayan bugün İstanbul’daki otellerin Executive Chef’i olarak görev yapan Siirtli Cüneyt Apuhan ve ekibi iftar sofrasında dört dörtlük bir Siirt mutfağı deneyimi yaşattı bizlere.
Doğrusunu söylemem gerekirse fotoğraflarını daha önce görsem de mimarisinden konseptine böylesi etkileyici bir kütüphaneyle karşılaşacağımı hayal edemezdim.
Jaklin Güner’in konuşmasına başlarken altını çizdiği gibi Dünya Kadınlar Günü artık hiçbirimiz için sadece bir kutlama değil.
Kadının toplumdaki yerinin nasıl güçlendirileceğinin istatistikler eşliğinde konuşulduğu, tartışıldığı, çözüm önerilerinin yapıldığı bir buluşma. Zaten Güner de Vakko’da kadın istihdamı, oranları, cinsiyet ve fırsat eşitliği hakkında detaylı bilgiler verdi. Ama önce bu muhteşem kütüphaneden söz etmek istiyorum.
BABAM BEYOĞLU’NU ÖZLEDİ
Yaşam yolculuğunda farklı yollardan geçerek de olsa aradıklarını zanaatla, sanatla iç içe bir yaşamda bulan, birbirini hiç tanımayan belki de hiç tanımayacak isimler bir araya geldi.
Ama aradaki bağlantıyı da aslında ben değil, saygı duyduğum hayran olduğum büyük edebiyatçı ‘Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında’ diyen Ahmet Hamdi Tanpınar sağladı...
SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ
Geçen hafta başında tavsiyeyle gittiğim saat tamircisi ‘Vakkithane: Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün kapısından girdiğim anda başladı hikâye. Sadece adı değildi ilginç olan, kaç tane tamircinin bir duvarı başta Tanpınar’ınkiler olmak üzere zaman içinde yolculuk yaptıran edebi kitaplara, romanlara ayrılmıştır ki?
Eminim ramazanla ilgili hepimizin bir anısı, onunla özdeşleştirdiği yiyecekler vardır. Benim için ramazan babamla çıktığımız iftariyelik alışverişiyle başlardı.
Zeytin, Trakya kaşarı, tulum peyniri, pastırma hepsini tek tek tatmak işin en sevdiğim kısmıydı. Akşam üstleri topa beş kala mahallemizdeki fırına gidip pide kuyruğuna girmek de ailenin en küçük üyesi olarak bana kalırdı.
Kaçı yumurtalı kaçı sade olacak bazen karıştırsam da pideleri ellerim yana yana koşarak eve getirirdim, görevini eksiksiz yapmış olmanın verdiği mutlulukla.
Diğer aileleri bilemem ama annemin, anneannemin, babaannemin, yengelerimin mutfakta en yaratıcı oldukları dönem bu bir ay olur, neredeyse her akşam ayrı bir menü hazırlanırdı.
Mevsimine göre değişiklik gösterse de bizde hemen her zaman babamın sevdiği yemekler yapılırdı.
Zarafeti, nezaketi, olgunluğuyla çok da alışkın olmadığımız bir CEO portresi çiziyordu. Henüz 34 yaşında olduğunu öğrendiğimde şaşırmadığımı söyleyemem.
Oysa o tanışmamızdan 10 yıl önce, üniversite ve yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra, daha 24 yaşındayken aile şirketlerinin yönetim kurulu üyesi olarak göreve başlamış.
Ve o günden bugüne ekibiyle birlikte grubu büyüterek, dünyanın alanında üç büyüğünden biri olma hedefine her geçen yıl daha da yaklaşarak yoluna devam ediyor, ses getiren projelere imza atıyor.
Hafta başında Fatih Karaca ile bir kez daha bir araya geldik. Yaratıcılıkta sınır tanımayan ünlü şefimiz Fatih Tutak’ın menüsünü Oscar töreninin hemen ardından verilen ‘After Party’de yemeklerin sunulacağı, inci tozu kullanılarak yapılan porselen Karaca Red Carpet Collection” serisini bir grup gazeteci ve yazarla birlikte deneyimledik.
Türkiye Şarap sektörünün marka bilinirliği ve kapasitesi en yüksek markalarından, Pamukkale Şarapçılık AŞ. Yönetim Kurulu Başkanı Yasin Tokat’ın 7 ay önce aramızdan maalesef çok erken ayrılmasının ardından yerine ailenin üçüncü kuşağı, Selda Tokat geldi.
Yeğeni dördüncü kuşak Fevzi Tokat ise İcra Kurulu Başkanlığı yanı sıra Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevini üstlendi.
Bir kadının ilk kez en tepe noktaya gelerek yönetim kurulu başkanı olması sektör için olduğu kadar biz kadınlar için de önemli ve değerli.
35 yıl önce küçük bir aile işletmesi olarak kurulan Şölen’in Türkiye pazarında ilk üç oyuncudan biri olması, dünyanın kalite standartları en yüksek ülkelerine inovatif ürünlerini ihraç etmesi azımsanacak bir başarı değil.
Erdoğan Çoban ve ekibiyle ikinci buluşmamız Köln’de İSM Koelnmesse ‘Çikolata, Şekerleme ve Atıştırmalık’ Fuarı’nda oldu. Türkiye de dahil birçok ülkeden sektörün önde gelen markalarının katıldığı fuarda Şölen’in 35’inci kuruluş yılı onuruna çok özgün, dikkati çeken bir stand hazırlanmıştı. Asıl sevindirici haber ise Avrupa şekerleme ve atıştırmalık sektörünün en prestijli ödüllerinden biri olan Professional Excellence Ödülü’nü kazanmalarıydı.
Bu ödülü European Candy Kettle Club Jürisi her yıl araştırma ve geliştirme, ürün kalitesi ve üretim tekniklerinde yenilik ve satış ve pazarlamada başarılı global performansla şekerleme, çikolata ve bisküvi endüstrisinin ilerlemesine katkıda bulunan Avrupa ülkelerinden bir şirkete veriyor. Fuar sırasında düzenlenen törende bu kriterleri en üst seviyede karşılayan şirketi açıklıyor. Kazanan şirkete, geleneksel minyatür Bakır Şeker Kazanı, sertifika ve 5 bin Euro ödül veriliyor.