Paylaş
Evimizde geçirdiğimiz Kurban Bayramı sırasında ise 1 günlüğüne tam anlamıyla ‘şehirde kaçış’ yaparak Rixos Tersane İstanbul’da konakladık. Tersane İstanbul Genel Müdürü Çetin Pehlivan’la birlikte kompleksi dolaştık.
Onun da anlattığı gibi burası gerçekten de sadece bir otel ve yaşam alanı olarak değil, kültür-sanat, müzik gibi farklı etkinlikler ve uluslararası organizasyonların yapılacağı, kentin sosyal yaşamına artı değer katacak bir anlayışla kurgulanmış.
Mimarisinden tasarımına geleneksel ve modernin harmanlandığı otel kompleksi, içinde bulunduğu tarihi bölgeye de uyumlu.
Yemeklerini deneyimlediğim panoramik manzaralı ‘fine dining’ restoranı Josephine de servisten mutfağa çok iyi bir ekibe sahip.
Hiç kuşkum yok yakında İstanbul’un önde gelen restoranları arasına girecek.
Belli ki Fener-Balat tekne ve tarihi semt turlarıyla, yakındaki müzeler ve sanat merkezlerini ziyaretlerle, kürek yarışlarıyla, hepsinden önemlisi kendi içindeki sanatsal etkinlikleriyle Tersane İstanbul kentin cazibe merkezlerinden biri haline gelecek...
MONDAINE DE PARISO
Canlı müzik eşliğinde yemek yemeği pek sevdiğimi söyleyemem. İkisine de haksızlık yapıyormuşum gibi gelir. Ancak Çetin Bey akşam yemeği için Tersane İstanbul kompleksinin içinde yeni açılan Mondaine de Pariso’ya davet edip biraz da konsepti anlatınca merakım ağır bastı ve gittik.
Bordo ve altın renk tonlarının, leopar desenlerinin hâkim olduğu, kadife kumaşlar, tasarım objeler yer aldığı hafif loş iki katlı kulübe üst kattan tüm mekânı bir bütün olarak izleyerek giriyorsunuz.
Ortam, orkestra, performansı sergileyen sanatçılar, seçilen parçalar konukları eğlendirmek, hoş vakit geçirtmek üzere kurgulanmış.
Ve saatler ilerledikçe amacına ulaşıyor da.
Yemeklere gelince; beklentilerimin çok üstündeydi. Menü Fransız mutfağı ağırlıklı olsa da havyarıyla tarak karpaçyo, tempura karides gibi farklı mutfaklardan esintiler vardı.
Haftada sadece iki gece açık olan Mondaine De Pariso farklı bir deneyim yaşamak, özel günleri kutlamak, sevdiklerine sürpriz yapmak isteyenler için iyi bir seçenek. İstanbul’un gece yaşamına renk getireceğine hiç kuşkum yok.
17 yıl önce kurulan, bugün Fransız yeme-içme ve eğlence sektörünün önemli oyuncularından kabul edilen Mondaine de Pariso projesinin ardında Paris Society Grubu varmış...
BİR ADANMIŞLIK PROJESİ
Uzun bir ara verdikten sonra gittiğim, olağanüstü güzellikteki doğanın ortasında fütüristik yapısıyla insanı başka bir boyuta çeken Baksı Müzesi hakkında ne yazsam az geliyor. Her seferinde duygularımı yansıtmakta yetersiz kaldığımı hissediyorum.
Baksı bana göre Türkiye’nin en özgün müzesi. Ardında büyük holdingler değil, büyük bir özveriyle ve adanmışlıkla çevrelerine ışık saçan akademisyen ve sanatçı Hüsamettin Koçan-Oya Koçan ve Baksı Dostları var. Tüm yönetim kurulu üyeleri de kadınlardan oluşuyor.
Geçtiğimiz hafta katıldığımız sergi açılışı ve salda konuşma etkinliği sırasında Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Bengi Kepkep, Kadın Girişim Kurulu Üyesi Aylin Aykurt ve koordinatörü Sabriye Kurtoğlu’nun enerjileri, büyük bir özveriyle çalışmaları görülmeye değerdi.
Bizler sanatçı, gazeteci, akademisyen hepimize terapi gibi gelen 2 gün geçirdik, bol bol sohbet ettik, konuştuk. Çoruh Nehri üstünde kurulan salda yapılan ve artık geleneksel hale gelen ‘Akarsu Üstünde Konuşmaları’nı dinledik. Seçkin Pirim’in eserlerini hayranlıkla seyrettik.
BAKSI’DA KADINLAR YÖNETİMDE
Baksı’nın mutfağı da kadınlara teslim. Yıllardır çalışan köyün kadınlarının yaptığı yöreye özgü yemeklerin her biri birbirinden lezzetliydi. Tuğba ve Leyla hanımların yaptığı bulgur, tarhun, evelik otu, tereyağı süt ve kaymaklı pancar yaprağı sarmasının tadı hâlâ damağımda.
Tüm dünya ve bölge zor bir dönemden geçiyor olsa da insan zenginliğimizi düşünüp geleceğe dair umutlarımızı yenileyerek “İyi ki varsınız Hüsamettin ve Oya Koçan, zoru başararak pes etmeyerek hepimize ama özellikle de gençlere yol gösterici oluyorsunuz” dedik...
ZAMANLI ZAMANSIZ
Günümüz heykel sanatının önde gelen isimlerinden Seçkin Pirim’in “Zamanlı Zamansız” başlıklı hem geçmişe hem geleceğe bakan bir tür retrospektif diyebileceğimiz sergisinde incelikli detaylarıyla kendini en iyi yansıtan işleri yer alıyordu.
Müzenin önüne yerleştirilen formundan rengine sanki oraya aitmiş gibi duran “Gate” isimli çalışmasından kapıdan girer girmez izleyicisini karşılayan Sarcophagus’a tüm heykeller bizleri de Soğanlı Dağları yamaçlarında sessiz ve dingin bir yolculuğa çıkardı.
İçinde oturmuş sohbet ederlerken fotoğraflarını çektiğim Bayraktar Köyü’nün çocukları da sanırım benim gibi düşünüyordu...
Paylaş