GAYRİMENKUL sektöründe İzmir’e olan ilgi her geçen gün artıyor. Bu ilgiyle birlikte yatırım için rotasını İzmir’e çeviren çevirene. Ama İzmir bu... Hemen öyle herkesi kabul etmiyor.
Gayrimenkul alanında İzmir’e yatırım yapan ilk ulusal firmaların başında Soyak geliyor. Son 5-6 yılda 1 milyar TL’lik yatırımla 5 bin konut kazandıran Soyak Holding’in CEO’su Emre Çamlıbel, inşaat sektörü için İzmir’de dışardan gelen yatırımcılarla ilgili bir tespit yaptı.
Çamlıbel, “İzmir zor pazar. Onun için sizin İzmir’e girmeniz değil, kentin sizi kabul etmesi önemli. Geçmişte bunun örnekleri yaşandı. Yaşanmaya da devam edecektir” diyor.
Geçtiğimiz hafta İzmir’deki yeni projeleri Soyak Siesta Blue’nun tanıtımı sırasında Emre Çamlıbel’le ayak üstü, şirketin İzmir yatırımlarını, kentsel dönüşümü ve gayrimenkul alanındaki hareketliliği konuştuk.
Soyak, İzmir’e ilk yatırım yapan ulusal firmalardan. Hal böyle olunca, son dönemde yatırım için rotasını İstanbul’dan İzmir’e çeviren firmaların durumuyla ilgili düşüncelerini merak ettiğim Çamlıbel, bu noktada önemli tespitler yaptı, şöyle devam etti:
Bu kentin frekansı farklı
“İzmir ekonomik göstergeler itibariyle Türkiye’nin üçüncü büyük kenti. Alım gücü, ekonomik derinlik, sanayinin getirdiği iş gücü ve eğitim seviyesi itibariyle doğal olarak İstanbul ve Ankara’dan sonra firmaların göz önünde bulunduracakları önemli bir şehir. Tabii bütün bunların yanında İzmir’in farklı da bir frekansı var. Bu nedenle ne kadar gücünüz olursa olsun ya da projeniz ne kadar büyük olursa olsun İzmir’in yaklaşımı farklı. Sizin İzmir’e girmeniz değil, kentin sizi kabul etmesi önemli. Bu pencereden baktığımızda Soyak’ı İzmir kabul etti. Geçmişte kimi firmayı kabul etmedi. Şimdi de yatırım yapacakların kimisini kabul edecek, kimisini ise kabul etmeyecek. Bu çerçevede yerel değerlerine, bakış açışına, yaşam şekline ve alım gücüne hitap etmek önemli. Soyak, yıllardır bunu en iyi şekilde başardığı için ayakta duruyor.”
ESMA Kıvrak, yok olmaya yüz tutmuş, sadece müzayedelerde alınıp satılan Uşak halısını ilmek ilmek dokuyarak tekrar ayağa kaldırdı, korunması ve yaşatılması için yoğun mesai harcadı. 1996’da başlattığı seferberlik sonuç verdi. Bugün dünyanın birçok mekanını Uşak halısı süsler oldu.
Bugün bir yandan “çakma” Uşak halılarına karşı mücadele veren, “Halının Kraliçesi” diye anılan Kıvrak, bu yolda yalnız bırakıldığını düşünüyor ve destek istiyor. Kıvrak, en son 2010 Avrupa Başkenti İstanbul kapsamında hazırladığı ve bütün tarihi camilerin Uşak halısıyla kaplanmasını amaçlayan projesinin onaylanmasına rağmen hayata geçmediği için de kırgın.
Bir dönem desinatör olarak çalışmaya başladığı şirkete önce ortak olan ve daha sonra da satın alan ve bugün ise yoluna “Uşak Halı Kültür Sanat Turizm” firmasıyla devam eden Kıvrak ile başarıyı konuştuk. 1988’de Simav Kız Meslek Lisesi Geleneksel El Sanatları Bölümü’nden mezun olan Kıvrak, üniversiteye gitmek yerine hemen iş hayatına adım atar. Ve aynı yıl şirketinden desinatör olarak işe başlar. Kıvrak, öykünün devamını şöyle anlatıyor:
“Daha sonra üretim müdürü oldum, ihracata baktım ve bir yandan da desen atölyesinden sorumluydum. 1995’li yıllarda firmadan ortaklık teklifi aldım. Bu teklifle, Uşak halısını tekrar ayağa kaldırmak adına bu şehirde bir atölye açma fikri doğdu. Geçmişi 15’nci yüzyıla dayanan Uşak halısının üretimi, 1930’lu yıllarda durmuştu. Sonuçta dünya halıcılığında Uşak bir markaydı ve sadece müzayedelerde yüksek fiyatlardan alınıp satılıyordu. Bizde, çoğu insanın hayal meyal hatırladığı halıların yeniden hayat bulması adına yola çıktık.”
Başaranlar İnşaat, devrim niteliğinde bir ürün dediği Nanoper’le İzmir’e tekrar döndü. Üç ürünün birleşimiyle elde edilen Nanoper, su, ısı ve ses yalıtımında iddialı.
BİLMEYENİNİZ yoktur, binalarda ısı yalıtımının zorunlu olduğunu... Hatta tüm yapıların 2 Mayıs 2017’ye kadar dış cephesini yalıtarak C kategorisinde Enerji Kimlik Belgesi (EKB) alması gerekiyor. Bu belge yoksa enerji giderlerindeki faturanın hayli kabarması söz konusu olacak. Bir yanda böyle bir gelişme yaşanırken, öte yanda ise yasal zorunluluk ısı yalıtımı sektörünü hareketlendirmiş durumda. Öyle ki, inşaat sektöründe 40 yıllık deneyime sahip Başaranlar İnşaat da yalıtım sektörüne yeni ürünüyle hızlı giriş yaptı. Nanoper’i iddialı bir şekilde piyasaya çıkaran firma, bu yeni ürünüyle su, ısı ve ses yalıtımında sağladığı faydayla dikkat çekiyor.
25 yıl önce genel merkezini İstanbul’a taşıyan işadamı Bahri Başaran yönetimindeki 40 yıllık Başaranlar İnşaat, devrim niteliğinde bir ürünle tekrar İzmir’e döndü. Başaran’la yeni yalıtım ürünü Nanoper’i konuştuk. Bahri Başaran, yeni ürünleri hakkında şu bilgileri verdi:
“Türkiye’de bir ilk olan, perlit plaka, perlit sıva ve nano jelden oluşan Nanoper Uzay Teknolojisi’nin benzeri yok. Nanoper ısı geçirmeyen özelliği sayesinde ekonomik olarak ciddi avantajlar sağlıyor. Nanojelin özelliğinden dolayı su ve nem geçirmiyor. Perlit levhaların özelliğinden dolayı da yaz-kış ısı geçirmeyerek, dengeli bir iklim yaratıyor, ciddi ses izolasyonu sağlıyor. Ürün kendi doğal yapısı gereği yanmıyor. Yangının genişlemesine izin vermiyor. Duvarlar delik deşik olmuyor, yapıların deprem güvenliğine zarar vermiyor. Oksijen alışverişi sağladığından insan sağlığına çok yararlı. Atmosfere zararı yok. Ana sistem malzemelerinden biri olan perlit yapısı nedeniyle haşerelerin barınmasına ve bakteri üremesine izin vermiyor. Dış cephe boyasının ömrünü iki katına çıkarıyor. Diğer mantolama sitemleri gibi ağır olmadığı için binanın yükünü de artırmıyor. Sistemin sağladığı tüm avantajları noter huzurunda kanıtladık.”
Soba ve klimaya son
Ününün piyasaya çıkar çıkmaz Ege başta olmak üzere çok büyük talep gördüğüne dikkat çeken Başaran, ancak şu anda Türkiye pazar payının çok düşük bir bölümünü karşılayabildiklerini kaydetti. Bahri Başaran, diğer uygulamacı firmalarla işbirliği yaparak üretimini artırıp, uygulamanın yaygınlaştırılmasını hedeflediklerini belirterek, “Perliti Konya’da, devlet teşviğiyle kurulan Peryum firmasının tesislerinden alıyoruz. Biz ürünün Ege temsilciliğini yürütüyoruz. Perlit sıvası biliniyor. Perlit levhası da yaygınlaşmaya başlayacak. Şimdi perlitin tuğlası yapılıyor. Yakında piyasada olacak. Yeni binalar yapılırken bu ürün kullanılacak. Böylece iddia ediyorum İzmir kışın soba yakmayacak, yazın da klima kullanmayacak. Nano sıvıyı ise Almanya’dan getiriyoruz. Bu ürünleri birleştirerek Nanoper’i elde ettik” dedi.
2017’DE ZORUNLU OLACAK
ALF Chappell, Sam Tucker ve Luke Weller, Dr, Behçet Uz Çocuk Hastanesi’nde kanser tedavisi gören çocuklara destek olmak için örnek proje başlattı.
Fethiye’de yaşayan Üç İngiliz, “Köşeyi Döner Dönmez” projesiyle kanserli çocuklar için pedal çevirip, bağış toplayacak. Proje için dün Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi’nden yola çıkan 3 İngiliz, 11 bin kilometre yol alıp yaklaşık 4 ay sonra Güney Afrika’nın başkenti Cape Town’a ulaşmayı hedefliyor.
Hayırseverlerin ve gönüllülerin bağışlarıyla ayakta durduklarını belirten Dr. Behçet Uz Çocuk Vakfı Başkanı Ülkü Belkıs Karlı, proje hakkında şu bilgileri verdi:
“Fethiye’de hayırseverler bağış toplarken, Alf Chappell’e denk geliyor, o da gönüllü olmaya karar veriyor. Vakfımıza bağışta bulunuyor. Daha sonra arkadaşları Sam Tucker ve Luke Weller, hastanemizde kanser tedavisi gören çocuklara destek olabilmek amacıyla bir etkinlik düzenlemeye karar veriyor. Bu fikir bizim de çok hoşumuza gitti. 3 İngiliz, bisikletleriyle Güney Afrika Cumhuriyeti’nin başkenti Cape Town’a kadar 11 bin kilometre pedal çevirecek. Üzerlerinde vakfımızın da isminin yer aldığı tişörtleri giyecek. 4 ay sürecek yolculuk boyunca gidecekleri yerlerde hem Türkiye’yi tanıtacaklar, hem de kanserli çocukların tedavisi, kanserle mücadele için destek isteyecekler.”
Güzergah değişti
Karlı, 3 İngiliz’in Suriye ve Mısır üzerinden bisikletle Güney Afrika’ya gideceğini ancak buradaki olaylardan dolayı güzergahın değiştirildiğini, Aliağa, Ayvalık, Çanakkale, Biga, Bandırma üzerinden İstanbul’a oradan da uçakla Mısır’ın güneyine gideceklerini ve yolculuğun bu güzergahtan devam edeceğini kaydetti. Projenin dün başlamasına rağmen özellikle yurtdışında bağışların gelmeye başladığına da dikkat çeken Karlı, “Şu ana kadar İngiltere, Fransa ve Portekiz’den bağışlar geldi. 5 liraya bebek sattığımız bir ortamda bu bağışlar bizim için çok önemli. Bağış yapmak isteyenler,
SON yıllarda ardı ardına büyük konut projelerinin temellerinin atıldığı İzmir’de, bir yanda da butik projeler yükselir oldu. Bu alanda AKS Tasarım, yaptığı çalışmalarıyla dikkat çekiyor. Firmanın butik anlamdaki son projesi ise Karşıyaka Yamaç Mahallesi’ndeki Nilüfer Apartmanı...
AKS Tasarım ortaklarından Tankut Karabacak, projenin detayları hakkında şu bilgileri verdi:
14 daireden oluşuyor
“Yamaç Mahallesi yeni projelerle hızla gelişen bir bölge. Bu kapsamda bizim projemiz de Karşıyaka’ya 10 dakika mesafedeki konumu ve İzmir Körfezi manzarasıyla şehir içinde sakinlik ve keyifli yaşam arayanların yeni adresi olarak ön plana çıkıyor. 2 bin metrekarelik alan üzerine inşa ettiğimiz projede toplam 14 daire yer alıyor. Projede her ayrıntıya dikkat ettik. Malzeme seçiminde kalite bizim vazgeçilmezimiz. Nilüfer Apartmanı’nda 145 metrekarelik 9 adet 3+1 ve 185 metrekarelik 5 adet dubleks 4+1 daire bulunuyor. İnşaat tekniklerinde de son teknolojiyi kullandık. Sağlam ve depreme kaya zemin üzerine radye temel uygulaması gerçekleştirdik. Isı ve su yalıtımına da özel önem vererek daire sahiplerine büyük enerji tasarrufu imkanı sağladık.”
Farklı yaşam alternatifi
ASLINDA her şey bir ikramla başladı. Mustafa Yeldanlı... Diğer adıyla ‘Tarhana Baba’, 1970’li yıllarda Uşak’ta otel işletirken, konuklarına çay ve kahvenin yanında yüzlerce yıllık bir lezzet olan tarhananın neden ikram edilmediğini düşünür. Ve otelde tarhana ikramına başlar. İkram tutunca tarhanaya talep ortaya çıkar. Yeldanlı da bu ikramı paraya çevirmeye karar verir. Tabii o dönem herkesin bedava tattığı ve ulaştığı bu lezzeti Yeldanlı’nın satışa çıkarmasına birçok kesim tepkiyle yaklaşır. Hatta bunun delilik olduğunu söyleyen bile olur. Mustafa Yeldanlı, tüm eleştirilere kulağını tıkar ve işe koyulur. Tarhanayı tanıtmak için o fuar senin, bu fuar benim gezer. 20-30 kiloluk tarhana üretimiyle başlayan öykü, bugün yıllık 25 tonlara ulaştı ve önemli bir marka oldu. Tarhanayı bir sektör haline getiren Yeldanlı, “İtalyanların makarnası varsa bizimde tarhanamız var” diyerek, şimdi de bu lezzeti dünya markası yapmak istiyor. “Memlekete hizmet etmek adına bu yola çıktım” diyen Mustafa Yeldanlı ile tarhanaya adanmış bir ömrü konuştuk. Tarhana işinin geçmişi daha eski ama o, bu yola çıkış tarihi olarak 1974’ü gösteriyor. Bir ikramla başlayan öyküyü Yeldanlı, şöyle anlatıyor:
Sektör yarattı
“Birçok kişinin, ‘En iyi bu işi benim annem yapar’ dediği tarhanayı kimse tanıtmıyordu. Ben buna kendimi adadım. ‘Kimse buna para vermez’ söylemlerini kulak arkası yapıp, yoluma devam ettim. Otel ve nalbur dükkanımı bırakarak tarhanayı kendime iş edindim. Fuarlara katılıp tarhanayı tanıttım. Bazen o fuarlardan kovuldum, ama yılmadım. İlk başta yılda 25-30 kilo üretip satıyordum. O dönemki markamız ‘Yelda Tarhanaları’... Bu daha sonra ‘Yeldanlızade’ oldu. 2002’ye kadar böyle devam etti. Tabii dükkanın önünde her geçen bana o yıllarda ‘Tarhana Baba’ diye sesleniyordu. Yani benim ismimi halk verdi. Biz de bunu markaya taşımaya karar verdik. Böylece ‘Yeldanlızade Tarhana Baba’ markası ortaya çıktı. Bunun yanında bir de ‘Tarhana Usta’ diye başka bir markamız daha var. Ama bunu daha düşük fiyat isteyenlere veriyoruz. 25 tonluk üretim kapasitemiz var. Her şeyin en doğalını üretimde kullanıyoruz.”
DÜNYAYA DUYURACAĞIZ
‘Tarhana Baba’ olarak adlandırılan Mustafa Yeldanlı, Tarım’dan Turizm’e, Maliye’den Sanayi’ye birçok bakanlığın kendisine destek vermesi gerektiğine inanıyor. Bu desteği isterken de çıkış noktasını şöyle özetliyor: “Tarhana desteklenirse domates, soğan, biber, nane, yoğurt satan köylü ayrı ayrı kazanacak ve ülke ekonomisine çok büyük katkı sağlanacak. İşsizlik ortadan kalkacak. Bu hem ekonomiyi kalkındırdığı gibi, hem de sağlıklı nesiller yetişmesine katkı koyacak. Onun için destek istiyorum. Tabii bunu söylerken kimi zaman ciddiye alındım, kimi zaman yüzüme ‘Çok güzel’ denildi ama arkamdan konuşuldu. Ama ben tarhanayı Türkiye’de marka yaptım. Şimdi de bunu dünyaya duyurmak istiyorum. Nasıl bugün İtalya’nın makarnası varsa bizimde tarhanamız var.”
10 Koç 10 Sabancı çıkardı
Lüks konut projelerinin her geçen gün arttığı İzmir’de, buna bağlı olarak metrekare fiyatları da yükselmeye başladı.
SON yıllarda İzmir’de ardı ardına birçok inşaat projesinin temeli atılıyor. Her temel sektörü bir kat daha yukarı çıkarıyor. Sektörde bir yandan bu hareketlilik yaşanırken öte tarafta ise İzmir dışından birçok yatırımcı da rotasını bu kente çeviriyor. Tabii bu hareketlilik İzmir’deki projelerin metrekare fiyatlarına da yansıyor. Özellikle markalı konut projelerinin İzmir’de metrekare fiyatlarını yükselttiği gözleniyor.
EVA Gayrimenkul Değerlendirme Danışmanlık A.Ş. İzmir Bölge Müdürü Filiz Akkaya, bu hareketlilikle birlikte İzmir’de bazı özel projelerde metrekare birim fiyatının 10 bin TL’ye kadar yükseldiğini söylüyor. İnşaat sektöründe yaşanan hareketlilikle birlikte İzmir’de lüks konut anlamında da ciddi bir artışın yaşandığını aktaran Akkaya, Türkiye geneliyle kıyaslandığında, İzmir’in markalı ve lüks konut projelerinde payının hızla artığına dikkat çekiyor. Filiz Akkaya, artık sadece İstanbul’un değil, İzmir’in de gayrimenkul yatırımı bakımından büyük fırsatlar sunduğunu belirtiyor.
İlgi İzmir’e kayıyor
Akkaya, İzmir’in lüks konut tipindeki yapı stoğunun artışı ve birbiri ardına yapılan lüks nitelikli alışveriş merkezleri nedeniyle yatırımcı dev şirketlerin ve yabancı ortaklı firmaların gözünün İstanbul’un ardından buraya kaydığını ifade ediyor. Filiz Akkaya, şu değerlendirmeyi yapıyor: “Şehrin her yerinde yeni projeler yükseliyor. Bu açıdan bakıldığında şehir, kuzey ve güney aksında gelişim göstermekle beraber batı aksında da gelişiyor. Kuzey aksında kentsel dönüşüm projelerinin de bulunduğu Anadolu Caddesi, İzmir Çanakkale Otoyolu ve Girne Caddesi arasında kalan alanla, Örnekköy ve Çiğli’nin üst bölgeleri son dönemde çıkışta olan semtler arasında yerini alıyor. Özellikle son yıllarda İstanbul kökenli büyük geliştirme firmalarının İzmir’e gelmesi söz konusu. Bu gelişimde İzmir’deki dinamiklerin değişmesi kadar İstanbul’da artık arsa bulmanın zor ve pahalı olmasının neden olduğunu düşünüyoruz.”
KÜÇÜKLERE TALEP ARTIYOR
Lezzet yolculuğu 2007’de İzmir’de başlayan Konyalı Ahmet Usta, şimdi de yurtdışına açılıyor. İlk durak Medine. Medine’nin ardından ise Londra var.
ÇALIŞMA hayatına 12-13 yaşlarında dayısının lokantasında bulaşıkçılıkla başladı. O yıllarda bile, kendi işinin patronu olma hayalleri kurdu. Hatta 13 yaşında çiğ köfte ve dürüm yapacak küçük bir dükkan bile tuttu. Babası, ‘yaşın kaç senin’ deyince bu girişimi başka bir bahara ertelendi. 15 yaşında İzmir’in yolunu tuttu. Kendisi, ‘kaçtım’ dtiyor. Uzun yıllar yiyecek, içecek sektöründe komi, kebap ustalığı, şef ve müdürlük yaptı. Bir ara kendi kebap ve pide salonunu da açtı. Ama bu girişimi de 2001 ekonomik krizine kurban gitti. Ama yılmadı... 2007’de kendisi gibi mücadeleci 3 yol arkadaşıyla Konyalı Ahmet Usta’yı kurdu... 6 yılda şube sayısını 11’e çıkaran Konyalı Ahmet Usta’nın kurucularından Mehmet Zeki Bulut, şimdi de lezzet yolculuğuna yurtdışını ekliyor. Konyalı Ahmet Usta Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Zeki Bulut ile yiyecek, içecek sektörünün en altında başlayıp, basamakları teker teker çıkarak ortaya çıkardığı markanın kuruluş öyküsünü konuştuk.
İzmir’e kaçanlar furyasına dahil oldukrtan sonra askerliğe kadar çeşitli yerlerde komi olarak çalışır. Askerlik dönüşü ise iki ortak Narin Pide ve Kebap Salonu’nu kurar... Öykünün devamını ise Bulut şöyle anlatıyor:
“Yıl 1995’di, kendi yerimizi açtığımızda. 1999’da ise Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nin karşısında ikinci şubemizi açtık. Ama o yıllarda başlayan ekonomik kriz nedeniyle payımı ortağıma devredip ayrıldım. Uzun bir süre sektörde, kebap ustası, şef ve müdür gibi konumlarda çalıştım. Tarih 2007’yi gösterdiğinde ise dört ortak Konyalı Ahmet Usta’yı Gaziemir’de kurduk. kısa bir süre sonra Buca’yı açtık ve ardında da Bornova geldi. Bugün İzmir’in dışında Bodrum ve Kuşadası’nda yer alıyoruz. Toplam 11 şubemiz var. Bunun 6’sı bize bağlı, 5 ise franchise.”
Önce Medine sonra Londra
Zeki Bulut’un aslında çalışmaya ilk başladığı yıllarda bile içinde girişimci bir ruh varmış. Bunun en iyi örneği ise 13 yaşında kendi işini kurma eylemi. Çiğ köfte ve dürüm üzerine çalıştıracağı dükkanı tutar, mal sahibiyle anlaşır. Ama baba, ‘yaşın kaç senin’ deyince, bu girişimi başlamadan biter. Şimdi ise Konyalı Ahmet Usta’yı zirvelere taşımak adına yoğun mesai harcıyor. Hatta Konyalı Ahmet Usta’nın lezzetini yurtdışına taşımaya hazırlanıyor. Suudi Arabistanlı bir yatırımcı ki, kendisi doktor, onları bulur. Uzun geçen görüşmelerin ardından Medine’ye yatırım kararı alınır. Bulut, şöyle devam etti: “Hac dönemine yetiştirmek istiyorduk, olmadı. Yılın sonuna kadar bu süreç tamamlanacak. Yüzde 50 ortaklık yapısı ile bir oluşum kurduk. Medine’nin ardından ise gündemde Londra var. Bodrum şubemizde etli ekmeğimize hayran olan bir Türk girişimciyle hareket ediyoruz. Bu da 4-5 ay içerisinde hayata geçecek. Yurtdışında açmayı planladığımız her iki şubemizin ismi de Konyalı Ahmet Usta olacak.”