“Başınızı örtmüyorsunuz. Size tecavüz de kötülük de mubah” diye çığıran, Alevi öğrenciye zorla kelimeyi şahadet getirten din öğretmenleri...
Liselilerin dini bilgilerini yarıştıran bir Milli Eğitim Bakanlığı...
Okuldan namaza götürülen öğrenciler...
Salavat çalan okul zilleri...
Karne gününde dini törenler...
Okul kampusuna ‘külliye’ dedirtenler...
Çalıştığı ilde imam hatip kültürünün yerleşmediğinden şikâyet eden, dünya klasiklerini yasaklayan il milli eğitim müdürleri...
Takım elbiseli 10 kişi, 6 asker dikkat kesilmiş saygıyla dinliyor.
Korumalar her yerde.
Birkaç genç slogan atıyor.
İki-üç kişi telefonuyla video çekiyor.
Tüm gözler ‘O’nda.
Bu fotoğrafın bir köşesinde de şehit babası tabutun önünde diz çökmüş ağıt yakıyor.
Türkiye’nin en zor dönemlerinden birinde, seslerin zorla kısıldığı, demokrasinin ayaklar altına alındığı, özgürlüklerin ortadan kalktığı, basın özgürlüğünden söz edilemeyecek bir zamanda bir grup cesur insan çıkarmıştı “Arayış”ı.
Şimdi yine Türkiye’nin çok zor dönemlerinden birindeyiz. Kimilerince “12 Eylül’den bile daha kötü” diye tarif edilen bir dönem.
Ve işte bu dönemde bir miktar Arayış dergisinden ilhamla, kendini “özgürlük” kavramının etrafına konumlandıran bir platform bu kez internetten okurlarla buluşuyor: Yeniarayis.com
Bu, 30’lu ve 40’lı yaşlarda genç bir ekibin imecesinin, ortak aklının ürünü, özgürlükçü siyasanın tartışıldığı bir düşünce platformu.
“Arayış” nasıl 12 Eylül askeri darbesinin karanlığından çıkışın bir arayışı idiyse, Yeni Arayış da bugünün karanlığından çıkışın arayışı.
Yeni Arayış, veri temelli ve kanıta dayalı siyasa tartışmalarının yürütüleceği bir mecra.
Bağımsız; bir inanç grubunun, zümrenin, sınıfın, iştirakin veya siyasi yapının ürünü değil.
“ ‘Imagine’ din karşıtı, milliyetçilik karşıtı, geleneksellik karşıtı, kapitalizm karşıtı bir şarkı. Sözleri yumuşak olduğu için kabul gördü.”
“Kabul gördü” diyerek şarkıyı epey azımsamıştı.
Öyle ki, ‘Imagine’ dünyanın dört bir yanında, yıllarca barışın, insancıllığın, sevginin marşı oldu.
Rolling Stone’un yazdığı gibi bu şarkı ‘dünyanın kendi kendini tamir edebilme ve değiştirme gücüne olan inancın zarafetle ve basit bir dille yazılmış 22 satırı’ idi.
SEÇİMLER, siyasal katılma dediğimiz şeyin yalnızca küçük bir kısmı.
Gerçek demokrasilerde yurttaşlar devletin her düzeydeki karar ve uygulamalarını etkileme gücüne sahiptir. Siyasi katılmanın gerçek anlamı budur.
Bizim bırakın kararları etkilemeyi, olan bitenden bile çoğu zaman tam olarak haberimiz olmuyor.
Haberimiz olsa dahi, savaş kararlarından tutun da hepimizin hayatını etkileyen çılgın projelere kadar pek çok konuda söz hakkımız yok. Vapurların şekline bile karar veremiyoruz, oradan hesap edin.
Gezi hareketi tam da bu yüzden ortaya çıktı ve hatırlayın, kimi il yöneticileri bizi karar süreçlerine dahil edeceklerinin sözünü vererek “Otobüs duraklarının yerini bile halka soracağız” türünde açıklamalar yaptılar.
O gün bugündür bir şey soran olmadı. Şaka yapıyorlardı muhtemelen.
Kültürel ve tarihi öneminden dolayı Kekova’yı kapsayan Özel Çevre Koruma Bölgesi (ÖÇKB) bu araştırmanın ardından Kaş’ı da içerecek şekilde genişletildi.
KAPUTAŞ PLAJI'NA ELEKTRİK GELDİ
Kamu kuruluşları ve balıkçılar ile aylarca müzakere edilerek Kaş-Kekova bölgesinin denizel alan yönetim planı oluşturuldu. İlkeler kağıda döküldü. Kapasite geliştirme çalışmaları yapıldı, eğitimler verildi.
Şimdi elde bir yönetim planı var ama bunu hayata geçirecek idari mekanizma yok. Denetleme yapılmalı ama kimin yapacağı belli değil.
Zira 2011 seçimlerinin ardından ÖÇKB müdürlükleri lağvedildi ve yerlerine Tabiat Varlıkları Koruma Genel Müdürlüğü kuruldu. Böylece yerelde, bu alanlarla ilgilenecek idari birimler ortadan kalktı, yetki kaymakamlıklara ve il müdürlüklerine verildi. Yani merkeze bağlandı.
Yaşının kıyafetini giymek dedikleri bu.
Basit çiçekli bir elbise...
Örgü çanta...
Düz babetler...
Sade saçlar...
Sıfır makyaj.
Daha fazlasına hiç gerek yok. Zaten büyünecek. Kaçmıyor ki yıllar.
DAYAK yiyen biz...
Taciz edilen biz...
Daha çocuk yaşta polisinden hacı dedesine onlarcanız tarafından tecavüze uğrayan biz...
Mahkeme salonlarında “Rızası vardı” diye suçlanan biz...
Okul önlüğü çıkarılıp zorla gelinlik giydirilen, bir de çok lazımmış gibi beline kırmızı kuşak takılan biz...
Canından olan biz...
Parçalanmış cesedi çöp torbasına tıkılıp konteyneri boylayan biz...