Kanat Atkaya

Bu yazı bittikten sonra

7 Ocak 2012
Biriken notlara bakarken “Niye hepsinden birden bahsetmiyorum?” noktasına vardım. Biraz ‘Bu hafta sona ermeden...’ sayfalarına çengel atmış gibi oldum. Bir nevi ‘izleyin’, ‘dinleyin’, ‘okuyun’ durumu oluştu.

- TAGO MAGO Kabakulak’a saygımızdan önce albüm önerilerine açalım kapıyı. İlk önerim yeni değil; 40 yaşında ama yaşsız albümlerden. Can’in ‘Tago Mago’ albümü 40’ıncı yılında anılıyor. Can (Ege Bamyası albümleri daha çok bilinir bizde), müzik aleminde ‘krautrock’ diye anılan Avrupa malı deneysel rock müziğin en başarılı örneklerini vermiş bir gruptur.
‘Tago Mago’, ‘Ege Bamyası’, ‘Monster Movie’ gibi, kuşaklar boyu rock müzisyenlerini etkilemiş albümler hazırlamıştır.
İster bu genişletilmiş anma versiyonunu bulun, isterseniz benim gibi sadece orijinal plağa takılın.

- SEA OF COWARDS The White Stripes’ın dağılması (zaten iki kişilerdi be abi demeyin, ayıptır) üzücüydü fakat Jack White’ın fazla uzağa gidemeyeceğini biliyorduk.
Bir nevi ‘süper-grup’ olarak anılması gereken Jack White, Alison Mosshart, Dean Fertita ve Jack Lawrence’tan kurulu The Dead Weather’ın 2011’in yaz başında çıkan albümü ‘Sea of Cowards’.
Albüm yeni değil, ben yeni takıldım, kopamıyorum.
Jack White’ın yaptığı işleri (The Raconteurs, The White Stripes), Fertita’nın işlerini (Queens of the Stone Age), Alison Mosshart’ı (The Kills, Discount), Lawrence’ı (The Raconteurs) seviyorsanız bir yerden tutar albüm sizi.

- YAZAR DEDİKODUSU

Yazının Devamını Oku

1 dakika

5 Ocak 2012
CİMBOMLUYUM ya...<br><br>Takım da -nazar değmesin- iyi gidiyor ya... Salı akşamı maçı 4-1 de kazandık ya...
Geçen sezon gazetelerin spor sayfalarını sanki gazete makreme eki vermiş gibi ayıklıyordum ya...
İşte o adam gitti, yerine spor sayfalarını su gibi içen adam geri döndü.
Okumaya, yazılarını çok beğendiğim Kenan Başaran’dan, Radikal’den başladım.
Yine çok güzel analiz etmiş maçı Kenan Başaran.
Ancak yazısının sonundaki notu okuyunca güne bakışım değişti.

* * *

Kenan haklı olarak şu soruyu sormuş:
“NOT: Anlamını büyük ölçüde yitirmiş şu Süper Lig’e ‘değer’ katmak için sürekli hukuka çalım atmanın yollarını arayan TFF, bu haftaki maçlar öncesinde Uludere’de öldürülen 35 insanımıza bir dakikalık saygı duruşunu esirgemeseydi paha biçilmez bir değer yaratmış olmaz mıydı?”
TFF ve hukuk kısmıyla işimiz yok.
Fakat niçin Uludere’de öldürülen 35 vatandaş için 1 dakika saygı duruşu çok görüldü?
Niçin 1 dakika toplu halde sessiz kalamıyoruz?

* * *

Mevzu “siyasi” olduğu için mi?
Kimin fayda sağlamaya çalıştığını henüz çözemedik diye mi?
Mesela TFF bakımından “Yav şimdi başımıza iş almayalım” diye mi?
“Kaçakçı” diye mi?
“Kürt” diye mi?
Vah bize o zaman!
Şovenizmden mustarip olanlar, siyasi rant peşinde koşanlar, o koşanları kovalayanlar, hep haklı olanlar hemen köpürmesin.
Siyasi ceketinizi, haklı nedenlerinizi, huylanan öfkenizi bir dakikalığına vestiyere bırakın lütfen; eğer böyle rahat edecekseniz.
35 kişi ölmüş.

* * *

“Neresinden bakarsanız bakın” demeyeceğim, ayıptır, bu olaya tek bir şekilde bakılır:
35 can öldürülmüş.
Bombalanarak öldürülmüş.
Soruşturma yapılır, Meclis görüşmesi yapılır, müfettişler çalışır, toplumun nabzının nasıl şerbetleneceğine göre konumlar belirlenir vesaire.
Duramayacak mıyız, sadece ölülerine saygı için?

* * *

“Kaçakçıydı ama onlar kardeşim?” diyeceklere “Sanki Uludere’de silikon vadisi vardı da bu ölenler 5 bin dolar maaşı beğenmiyordu” demeyeceğim.
“Peki sen de haklısın, yine de duramaz mısın 1 dakika?” demeyi tercih edeceğim.
35 kişi ölmüş, şu halimize, şu tartışma şeklimize bakalım o 1 dakikada.
İsterseniz Selçuk’un golünü, isterseniz sevgilinizi, isterseniz kendinize göre memleket meselelerinden birini düşünün o 1 dakikada.
Ama 1 dakika durmayı deneyelim, durmayı başaralım.
Yoksa vicdanımız için 1 dakika saygı duruşunda bulunacağımız yere gideceğiz ki; vicdanımızı kaybedersek her şeyimizi kaybederiz.
Yazının Devamını Oku

1 düzine tespit

4 Ocak 2012
1-Galatasaray ister alternatif oluşturmak, ister rekabet yaratmak açısından diyelim, transfer yapmalı. Mesela orta sahanın sağına, savunmanın sol tarafına ve bir golcüye Fatih Terim’in “Hayır” demeyeceğine eminim.

2-Melo’nun G.Saray’a sağladığı büyük katkı eksikliğinde daha fazla ortaya çıkıyor. “Aslan-pitbull kırması” bu harikulade canavarın varlığı takımı ayakta
tutuyor, yokluğu dengeyi fena bozuyor.
3-Eboue’nin iki ayı bulabilecek eksikliği de Melo’nunki kadar olmasa da olumsuz etkileyecek gibi duruyor takımı; umarım yanılırım.

* * *

4-Engin ve Kazım’ın bazen acelecilikleri, bazen fantastik pas girişimleri takımın bütününün gardını düşürebiliyor. Özellikle Kazım’ın basit oyunu tercih etmeyi bir an önce içselleştirmesi gerekiyor ki çok da umutlu değilim açıkçası.

5-Emre’nin sağladığı skor katkısı elbette çok sevindirici. Ancak daha sevindirici olan giderek yükselen özgüveni ve sağlamlaşan futbol anlayışı. Selçuk’a
gelince; harika, daha ne diyeyim...

6-Muslera’yı yediği golde hatalı bulmadım, önü kapalıydı. Fakat ceza yayı üzerinde İstanbul BŞB’ye golle neticelenen bir koreografi sunma imkanı tanıması Galatasaray’ın savunma anlayışına bir leke düşürdü.

Yazının Devamını Oku

Zam, Meksika Dalgası boksör ve salatalık

3 Ocak 2012
SEVGİLİ salatalık.

Bu mektubu yazmamın sebebi senin salatalıklık yapman. Önce bunu bilelim.

Oysa hayatın hayhuyu içinde adını sıkça andığımız günler olmuştur.

Tamam, pek hayırlı durumlarda anmıyorduk seni, fakat sevgi sözcüğü, arkadaş selamlama cümlesi (Bkz. “n’aber ülen salatalık!”), lakap olarak da kullanıyorduk mikrosamimiyet ortamlarında.

* * *

Dün ekonomi yazıları ve haberleri arasından geçerek ulaştığım öğlen saatlerinde kendimi

Yazının Devamını Oku

Kucağımızdaki bebek

1 Ocak 2012
KUCAĞIMIZDA bir bebek var.

Kuşaklar boyu karikatürcüler -sağ olsunlar- yeni yılı böyle tanıttılar.
Yeni yıl akça pakça, toraman bir bebektir.
Yaşlı ve yıpranmış, elbirliğiyle köteklediğimiz eski yıl “Başının çaresine bakacaksın evlat” bakışıyla vedalaşır, sahne bu bebeğe kalır.
Seneye bu zamanlar yine yaşlanmış, yıpranmış, köteklemeye doyulamamış bir şekilde postalayacağız 2012 denen yavrucağızı da elbette.
Böyle olacağı neredeyse kesin de, böyle mi olmalı?

Bebek henüz verildi kucağımıza.
Barışmayı öğreterek de büyütaebiliriz, savaşmayı öğreterek de.

Yazının Devamını Oku

Müziğin kitabını yazmak (2)

31 Aralık 2011
Müzik temalı kitaplara geçen hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Geçen hafta ‘Müziğin kitabını yazmak’ başlığı altında sevdiğim, okumak isteyenlere gönül rahatlığıyla tavsiye edebileceğim müzik temalı kitapları sıralamıştım.
Yazı şöyle bitiyordu: “Daha önerilecek çok kitap var elbette ama şimdilik bunlar işimizi görür. Bitirince haber salın, yeni liste vereceğim!..”
Sizden çok sayıda ‘karşı öneri’ geldi, çok sevindim.
Unuttuğum kitapları hatırlatanlar, eksik kalmasına gönlünün razı olmadığı kitapları önerenler, bilmediğim kitaplardan haber getirenler oldu.
O zaman ikinci bir liste için kol sıvamak gerek.
Bu listenin de eksik kalacağını biliyorum fakat hem benim ekleyeceklerim, hem de sizlerden gelen önerilerle ilk listeyi zenginleştirmiş olacağız.

OTOBİYOGRAFİLERLE BAŞLAYALIM

Otobiyografi konusunda en iyi örneklerden biri Eric Clapton’ın ‘Autobiograhpy’si. Defalarca okunabilecek kalitede bir kitap.

Yazının Devamını Oku

İstek şarkıları

29 Aralık 2011
İÇİMDEN geldi, gönlümden koptu geldi; 2011’e şarkılarla veda edelim, olur mu canımın içi okur?

İstek şarkılarım var.
Hepsi güzel şarkılar, türküler.
Zamanında Turgut Özal’ın yaptığı çağrıyı tekrarlayıp şarkılara geçelim:
“Haydi Semra, teybe neşeli birşeyler koy da keyfimizi bulalım...”

* * *
YETER Kİ SEVGİLİM GERÇEKÇİ OL: Damardan bir Seda Sayan şarkısı. Vekillerin güzel emeklilik tartışmaları sırasında Meclis Başkanı Cemil Çiçek gazetecilere “Kaleminizden kan damlamasın. Gerçekçi olun” demişti. Çiçek için dönsün pikabımız:

Yazının Devamını Oku

Olaya bir de şöyle bakın

27 Aralık 2011
MİLLETVEKİLLERİ yangından mal kaçırma tarzı bir operasyonla emeklilik güzelliklerini artırdı diye kıyamet kopuyor. Cık, cık, cık.
Olaya bir de şöyle bakın:
“Helga’nın, Janpol’ün, Ceymıs’ın milletvekilliğinden emekli olmak gibi bir lüksü yoksa Hasan’ın, Fatma’nın, Bülent’in, Ayşe’nin de mi olmasın?
Deyvid’e Britanya sadece Londra merkeze gitmek için 9 bilet veriyorsa benim Mehmet’im de otobüse mi binsin?”
Üzüntüden içiniz ezildi di mi?
Öyleyse atın bi mide hapı geçer; katkı payı arttı nasıl olsa.
Böyle iyi kalpli meclisi her dünyalı bulamaz.

* * *

Kars’ta heykel yıkımına devam.
Bu kez yıkılan heykeller arasında dört mevsimi temsil eden heykellerden “Yaz” olanı indirilmiş.
Hemen “Vandalizm, heykel soykırımı” diye ayaklanmayın.
Olaya bir de şöyle bakın.
Kardeşim, bu güzel vatan parçasının, Kars’ın yazı mı meşhuuuur, kışı mı meşhur?
Tabii kışı meşhur.
Kış heykeline dokunulmuş mu?
Hayır.
E, daha ne?
Siz de bazen hakikaten çok “şey” oluyorsunuz yav...

* * *

Hükümet müjdeyi verdi, yeni demokratik açılım paketi geliyor.
Demokrasi güzel bir enstrüman, her memleketin ihtiyacı.
Ancak önceki her paketi ve ardından yaşananları hatırlayanlar “Amanın!” diyor.
Olaya bir de şöyle bakın:
Düşünce özgürlüğü olmazsa kimin ne düşündüğünü nasıl bileceğiz, ha söyleyin bakalım?
Nasıl delil toplanacak, nasıl iddianame yazılacak, o dev adliye sarayları hangi davalarla dolacak, öğrenciler, gazeteciler, özetle “riskli unsurlar” nasıl derdest edilecek?
Paket iyidir, ona göre ha!
Bir paket açmazsan, içini doldurup nasıl kapatabilirsin?
Mantıklı ol; veya olma, lafımı dinle, paketi sev.

* * *

Uluslararası ilişkilerde, komşularla ilişkilerde gerginlik varmış.
Paketi açılanla, açılmayanla, bahar yaşayanla, yaşamayanla...
Olaya bir de şöyle bakın:
“Sıfır problem” ile “sıfır problemsizlik” arasında ne fark var allasen, sorarım sana ey vatandaş?
Saçma mı oldu soru?
Bence de ama olsun...
Hem sen biliyor musun, Obama’yla Erdoğan 2011 içinde sadece telefonda 13 kere görüştü, sen ne diyorsun?
Höt!
Yazının Devamını Oku