Nevzuhur şarkıcıların zihinlere “katır couture” şeklinde nakşolan şoklama tarzı imaj çalışmaları, zırva şarkılar vesaire; neler atlattık, biliyorsunuz...
Anlam vermeye çalışırken heba olduğumuz şarkılar meğer ne derin
mesajlar içeriyormuş, “insan hayret ediyor doğrusu...”
Bakınız ilk dinlediğimiz günün şokunu hâlâ titreyerek andığımız Ceylan şarkısı “Şantaj Montaj”...
İŞTE CEYLAN'IN YENİDEN GÜNDEME GELEN "ŞANTAJ MONTAJ" ŞARKISI
Mancini elbetteki iyi bir teknik direktör ancak maç performansı olarak belki de Galatasaray’a geldiğinden bu yana en zayıf başlangıç performansını gösterdi. Kadro tercihi, takımı motive etme şekli ve genel olarak bu zorlu maça hazırlık performansı geçer not alacak türden değildi. İlk yarım saat sahada alan paylaşımı açısından, rakibi okuma açısından ve refleks geliştirme bakımından sınıfta kalan bir Galatasaray izledik.
Sıradan bir futbol izleyicisinin kabus olarak algılayacağı, Hakan-Chedjou tercihi halen bir muamma olan Hajrovic kararı oyuna girmesine engel oldu Galatasaray’ın... Herhalde kendisi bu dramı farketmiş olacak ki, 30. dakikada değişikliğe gitti. O dakikadan sonra da Galatasaray en azından maça çapa atmayı başardı. 9. dakikada yenilen ve bir beceriksizlik klasiği olan gol, telafi edilecek türden değildi. Ama en azından biraz daha diş gösteren, sahada tutunan bir Galatasaray izlemeye başladık.
Bu maçın derinlemesine teknik analizi elbette başkalarına düşer. Ama psikolojik açıdan fatura Mancini’ye çıkarılmalıdır.
İŞ CHEDJOU’YA DÜŞTÜ
ŞAMPİYONLAR Ligi’nde mühim olan sahamızda kaybetmemek ve mümkünse gol yememek; bu herkesin bileceği bir kural. Galatasaray, geç de olsa oyuna dahil olduğunda bunu becerebilecek hamleleri yetersiz kalan forvet hattıyla olmasa da kora kor mücadele vererek başarmaya çalıştı. Golün Chedjou’dan gelmesi ancak ironik bir mucize olarak değerlendirilebilir. Bu seviyedeki maçlarda katkı sağlaması beklenen Sneijder ve Drogba’nın neredeyse yok olduğu bir alanda iş Chedjou’ya düşmüş oldu. Londra’daki maç elbette daha farklı olacak. O güne kadar Galatasaraylı oyuncuların titreyip kendilerine gelmelerini beklemek durumundayız. İstanbul’da Petr Cech sarı kart aldıracak ve takımın maçın dışında kaldığı anlarda sahaya itecek bir taraftar İngiltere’de olmayacak. Umudumuzu Mancini’nin takımına güvenmesini ve takımının da bir diriliş ruhuyla oynamasını bağlamak zorundayız.
Selam örgüt!...
Öyle bir örgüt ki Şule Perinçek ile Sebahat Tuncel’i, Defne Samyeli ile Haydar Baş’ı, CHP Genel Merkezi ile Yalçın Akdoğan’ı aynı çatı altında buluşturuyor.
Selam örgüt!...
Dün sabah televizyon kanalları 7 bin kişilik listede adı geçenlerle –ironiye gel- telefon bağlantısı kurarak görüşlerini alıyordu.
Çok haklı olarak üzülen, kırılan, isyan eden, suçlayanlar vardı ancak şaşıran bir kişi bile yoktu.
Zamanında bu dinlemelerle tuzak kurulanlara, özel hayatları da dahil olmak üzere her görüşmesi çarşaf çarşaf yayınlananlara bıyık altından gülenler de var bu kez dinleme listelerinde.
Ödülün büyük olduğu, gerim gerim gerilmek için gerekli tüm şartların oluştuğu bir ortamda tertemiz bir maç çıkardıkları için tebrik etmek gerekir.
Çatır çatır oynamadılar, yeri geldiğinde sertlik sınırlarını zorladılar ancak birbirlerine ve futbol denen bu güzel oyuna karşı çirkinleşmedikleri için rebrik etmek gerekir.
Sadece kazanmanın kutsandığı, Makyavelizmin dibine vurmuş futbol atmosferimizde bize Premier Lig standartında bir derbi seyrettirdikleri için tebrik etmek gerekir.
Belki gol pozisyonu açısından zayıftı ama heyecanı, mücadele düzeyi, hırsı, dramı, coşkusu bir dakika olsun düşmedi. Emek veren herkesi kutlamak gerek.
Başka türlü bir derbi maç için umut ışığı gördük; darısı daha güzellerini göreceğimiz günlere.
Helal sana çocuk!
Kimseye bağırmaz, çağırmaz, hakemle oynamaz, aldatmaz, çamura yatmaz.
Kendimizce bir parti (siyasal değil, eğlence amaçlı!) düzenleyerek takip etme kararı almıştık seçim sonuçlarını.
Bir grup arkadaş toplanmış, önce Peter Sellers’ın şahane komedi klasiği “Party”yi seyretmiş, ilk sandık haberleri gelmeye başlayınca da televizyona kilitlenmiştik.
“İşin rengi” belli olmaya başlayınca “N’olacak bu memleketin hali?” çerçevesinde yorumlar, homurdanmalar, “Çekip gidecem valla!” şeklindeki klasik isyanlar sökün etmişti.
Oy kutsaldır, kimin kime oy verdiğini sorgulamak haddimiz değildir, böyle bir terbiyemiz var eyvallah da sormuştu içimizden biri: “Kaçınız oy kullandınız?”
Sekiz kişi içinden sadece üç kişinin oy kullandığı ortaya çıkmıştı.
Oy kullanmayan herkesin sağlam bir bahanesi vardı.
Kimi “memleketinde” (Sanırsın Madagaskar vatandaşı!) kayıtlı olduğu için, kimi nerede oy vereceğini sorgulayacak vakti olmadığı için, kimi “Oy verecek parti mi var?” dediği için sandığa gitmemişti.
Bizi vatandaş olarak görmeyi, bu sadelik içinde algılamayı, kaydetmeyi kendine yakıştıramaz.
Hepimizin bir özelliğini vurgulamak, bir kategoriye bağlamak, dosyalamak ister.
“Beş parmağın beşi de bir” değildir.
“Nayır, n’olamaz” böyle!
“Makul vatandaşa” ulaşmak için bir filtreleme yapılmalıdır.
“Fişleme” olarak tanıdığımız bu filtreleme işlemi döneme, boruyu öttürene göre değişebilir.
“Olağan şüpheliler” değişmez: Alevi, Kürt, solcu...
Soru: Son iki lig maçındaki şahane futbol devam edecek mi?
Cevap: Yine çok iyi başladı Galatasaray, harika bir gol buldu, devamını da getirecek gibi oynuyordu ancak can derdindeki rakibini esnetse de kıramadı ve hızla irtifa kaybetmeye başladı.
Soru: Deplasman fobisi var mı biz mi uyduruyoruz?
Cevap: Deplasman karnesine bakınca bu soruya gerek kalmıyor zaten. Gaziantep maçındaki kadar etkisiz değildi ancak evinden uzakta kimyasının bozulduğu da çok net.
Soru: Melo’nun milli takıma çağrılmaması moralini bozar mı?
Cevap: Belli ki bozmuş. Henüz kesin kadroyu açıklamadı Scolari; ancak “işaret” kabul edilen maçın kadrosuna alınmaması çok formdaki Melo’yu belli ki sarsmış.
Beraberlik değil üstünlük golü
ANTALYASPOR, Galatasaray’ın mutlak üstünlüğüyle geçen ilk yarım saatte dağılmamanın ödülünü 32’nci dakikada sahanın en iyisi
“SAĞ omuz arka kısımda...Sırtta...Sol omuz arka kısımda...Sol kol dış yüzde...Sağ belde...Sol bacak iç yanda...Sağ el dışta ekimozlar bulunduğu...Ayrıca beynin sağ kesiminde hassasiyet, sıyrık ve ödemlerin bulunduğu...Boyun ve yüzdeki kemik kırıklarının yaşamını tehlikeye soktuğu...Ölümünün beden travmasına bağlı kafatasındaki kemik kırıkları ve yaygın yumuşak doku yaralanması ile birlikte beyin kanaması ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu...”Bu cümleler Ali İsmail Korkmaz’ın Adli Tıp raporundandı.
Merak eden, yüreği kaldıran, midesi sağlam olanlar için başka raporlar da var.
“Polisimin destansı şiddet günlerinde” ölenlerin...
Yoğun bakım ünitelerinde arafta kalanların...
“Yakın mesafeden vurulmak suretiyle” yere yığılanların...
Gözaltında “ellenenlerin”, “Seni burada d...tıp s...m” diye tehdit edilip, “Ezin şunu!” emriyle üzerine oturulanların...
Gözünü, ağzını, kafatasının bir bölümünü, konuşma yeteneğini kaybedenlerin...