Daha yeni bir otomobil...
Daha büyük bir televizyon...
Daha havalı bir telefon...
Daha lüks, daha moda kıyafetler, ayakkabılar...
Daha çok yemek...
Ve bunlar elde edilir edilmez daha büyüğüne, lüksüne, yenisine, havalısına koşmak...
“Daha çok, daha çok” diyerek tüketiyor ve tükeniyor çağımız insanı “mutluluğun peşinde...”
Tarih içinde pek çok medeniyetin gelip geçtiği bu topraklar günümüzde tarım ve hayvancılıkla geçinmeye çalışan 8 bin küsur insanı ağırlıyor.
Sistematik şekilde nüfusu eriyen tipik bir Anadolu kasabasını gözümüzde canlandırabilmek için düşüyorum bu notları.
Ayrancı bir tecavüz davasıyla geldi gündeme.
Dün tecavüz mağduru 15 yaşındaki Z.C.’nin kendisine tecavüz edenleri serbest bırakan mahkeme heyetine yazdığı mektubu okuyanlar olmuştur aranızda.
Okumamış olanlar için önce mektubu aktarayım.
Sonra Doğan Haber Ajansı’ndaki arkadaşlarım aracılığıyla sırrına vâkıf olmaya çalıştığım hadiseye bakarız...
“Hâkim amca...Ben yaşadıklarımı utandığım için bir de polisler ve siz bana inanmıyor gibi davrandığınız, alay ettiğiniz için anlatamıyorum.Her erkeğin bana tecavüz edeceğini sanıyor, korkuyorum. Hâkimsin bir daha bana bağırma. Beni azarlamayın.15 yaşında 38 kilo bir kızım. Benim gücüm bu adama yetmez ki karşı koyup onu yeneyim. Polisler de siz de beni suçladınız. ‘Neden karşı koymadın’ diye. Bu adamın benim üç katım kilosu ve gücü var. Bir erkekle benim gücümü nasıl bir tutuyorsunuz.Canlı cenaze gibiydim. Tek düşündüğüm bir an önce ölmekti. İntihar edecektim, beceremedim. Bu son ifademdir. Bana inanmayan dalga geçer gibi davranan aşağılayan mahkemenize gelmeyeceğim. Sizi adalet ve vicdanınızla baş başa bırakıyorum...”
*
Bunda başarılı olurken, amansız çıkışlarıyla da nam salmış rakibi karşısında birkaç kez zor duruma düştü açıkçası.
Yılmadan yapılan ve çoğunlukla kanat organizasyonları şeklinde gelişen atakların sonuç vermesi için 43’üncü dakikayı beklemek gerekti.
Sabri’nin yaptığı ortaya Selçuk’un yapıştırdığı vole yıl sonunda en güzel goller seçkisinde kendisine muhakkak yer bulacaktır.
SKORU KORUMAK!
SESSİZ filmlerin devrinin kapanmasıyla şöhretini kaybetmiş olan Hollywood efsanesi Norma Desmond, genç senaristin “Bir zamanlar ‘büyük’müşsünüz...” cümlesine şu karşılığı verir:
“Ben hâlâ büyüğüm; filmler küçüldü...”
Bir dönemin ulaşılmaz yıldızı, kitlelerin gözbebeğiyken kimsenin kapısını çalmadığı malikânesinde kendisine hâlâ yıldız muamelesi yapan uşağıyla yaşar hale gelmiştir.
Sinema tarihinin en önemli filmlerinden biri olan, benim de seyretmekten bıkmadığım “Sunset Bulvarı”nın kahramanıdır Norma Desmond.
Şöhretle yaşamak güçtür ancak kaybetmek daha güçtür...
Norma Desmond “şöhreti kaybedince meczup olmuş” bir karakter olarak çizilir filmde, ancak söylediklerinde doğruluk payı vardır sinema sektörüyle ilgili...
Hâlâ oynayacak roller, peşinden sürükleyecek kitleler varken kenarda bırakılmayı kabullenemiyordur.
Kişisel kısmına daha sonra geleceğim.
Önce akla, vicdana, hukuka aykırı pek çok yanı bulunan Serhat Tuğan’ın ‘yamuk davası’nı anlatmalıyım
Serhat Tuğan, 1989’da, 16 yaşındayken, Hakkâri’de arkadaşlarıyla birlikte hazırladığı ve bugün bakıldığında “çocukça” olduğu görülen PKK yanlısı bir bildiri dağıttığı için gözaltına alındı.
Bugün lanetle anılan, “cennet yurdun cehennemden bir parçası olan” Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde 10 ay ağır işkence görerek yattıktan sonra salındı.
Tahliyesinin ardından baskı ve şiddet dışarıda da devam etti.
Hani sorulurdu ya hep “Gençler niye dağa çıkıyor?” diye... Serhat Tuğan baskı ve tacize, yeniden işkence görme korkusuna dayanamayarak dağa çıktı.
İki yıl sonra yakalandı Serhat Tuğan.
Silahın günde 3-4 kez patlayacağını bilerek çalışmak demek...
2015’in ilk 2 ayında “en az” 206 işçi hayatını kaybetti ekmek parası peşinde.
Ocak ayında 125, şubat ayında 86 işçi “cinayete kurban gitti...”
Ortalama 3-4 işçinin “hayatın normal akışıymış” gibi, “fıtratında varmış” gibi ölümünü seyrederken, utançla başımızı önümüze eğip “Kendimizi aşmışız!” da diyebiliriz.
Çünkü 2014’ün ilk iki ayında 185 işçi öl(dürül)müştü.
İstanbul İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) hazırladığı rapor, işçi ölümlerinin özellikle “inşaat, enerji, taşımacılık ve tarım” sektörlerinde yoğunlaştığını ortaya koyuyor.
Heyecan dozu yüksek, sahadaki her futbolcunun bütün benliğiyle mücadele ettikleri bir maçtı.
Maçın ve iki takımın hakkını böylece verdikten sonra olaylar nasıl gelişti, bir bakalım.
Maçın ilk 20 dakikasında Galatasaray’ın kesin üstünlüğü vardı. Bu süreçte önce Selçuk sonra Burak’la golü bulmaya da çok yaklaştı.
Daha sonra Fenerbahçe’nin önce terazinin kefelerini dengeleme çabasını, 30’uncu dakikadan sonra da ağırlığını koyuşunu izledik.
Cezayı Kuyt kesti
İki gün önce hâkim karşısına çıktı, 15 dakika süren duruşma 3 Nisan’a “ötelendi...”
“16 yaşında çocuk okulundan palas pandıras alınır mı?” diyenlere cevap Ayvalık’tan geldi:
“Alınmaz mı? Bak biz 13 yaşındakini alıyoruz buralarda!”
Yutkunduysanız, hazırsanız tekrarlayalım:
“13 yaşında çocuk...”
*