301 maden işçisinin katledildiği Soma faciasında.
Geçen hafta başlayan yargılamada sanık avukatlarının “Biz bu duruşmaları kapalı yapalım... Olmadı başka bir yere taşıyalım...” şeklinde dile getirdikleri talepleri yansıdı haberlere.
Neden kapalı olsun istiyorlar?
Ölen işçilerin yakınlarından korkuyorlarmış; acılarından, isyanlarından, çaresizliklerinden ve tutamadıkları hıçkırıklarından...
Evet, hıçkırıklardan ve gözyaşlarından korkuyormuş muhteremler ve muhterem avukatları.
Bu noktada ben dilimi ısırıp biraz susayım, siz ne diyeceğinizi kendiniz hesaplayın...
Maçın ilk 45 dakikasında lakabına yaraşır şekilde fırtına gibi esen, rakibine top göstermeyen, hem hücumda hem savunmada neredeyse kusursuz oynayan bir Trabzonspor seyrettik.
Aynı süreçte Galatasaray da hedefini kaybetmiş, savunma konusunda acemi, yetersiz, panik halinde çırpınan, hücumu ise hiç beceremeyen taraftı.
İlk yarıda perde kapanmak üzereyken Emre’nin direkten dönen topuna Burak Yılmaz’ın vurduğu fakat vuramadığı (!) kafa şutunu saymazsak gol tehdidi oluşturmaya yaklaşamadı bile sarı kırmızılılar.
İkinci yarı ise iki takım rolleri değiştirmişti.
Bu kez akınlarıyla rakibi yıpratan, kendi ceza sahasına hapseden taraf Galatasaray, savunmada paniklemeye başlayan taraf da Trabzonspor’du.
Galatasaray’ın değişen kimliğinin netice vermemesi neredeyse imkânsızdı; zaten aradığı golü de maçta en iyi Galatasaraylı futbolcu olarak öne çıkan Emre’yle buldu.
SÜRPRİZ DEĞİL
İLK yarıdaki hâline bakıldığında 1 puanı kurtarması bile mucize olan, hezimet yaşamayı hak eden Galatasaray bu kez zaferi düşlemeye başlamıştı.
SİZE çok yakın bir arkadaşımın maceralarla dolu, hafiften de dokunaklı başarı hikâyesini anlatmak isterim bu pazar günü...
Arkadaşımın adı: Plak!
Evet, bildiğimiz plak...
En kaba tabirle, hatta kabalaşarak tarif etmek gerekirse...
Çoğunlukla siyah (her renkte ve desende basılabiliyor), yuvarlak (farklı şekillerde örnekler de vardır) plastik bir malzeme (neticede polvinil klorür; yani PVC’dir) diyebiliriz.
Ancak müzik endüstrisini omuzlarında taşıyan ve yükselten plaklara bir “meta” olarak bakmak ayıptır; en azından benim gibi sevdalıları açısından...
Çünkü aşkımız sadece aracı olduğu müziklere değil, kapağından tutun da hassas ama dayanıklı gövdesine, etiketinden çıtırtısına kadar “her şeyine” dairdir...
Dün Başbakan Ahmet Davutoğlu partisinin seçim beyannamesini kamuoyuna sundu.
Aşağıdaki yazı, Sayın Davutoğlu’nun konuşması sırasında kurduğu cümlelerden ve çeşitli haberlerden derlenmiştir.
Tırnak içindeki ifadeler Sayın Davutoğlu’na, parantez içindeki haberler ise konuşması sırasında televizyon ekranının altından ‘akan’ veya gazetelerden alınan güncel gelişmelerdir.
İyi okumalar diler; büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öperim...
*
“Bugün size patatesten bahsetmek istiyorum sevgili okur” dersem büyük ihtimalle ya delirdiğimi ya da gündemden koşar adım kaçtığımı düşüneceksiniz.
Bir yerde haklısınız tabii.
Ancak manavda “Patates: 5 TL” etiketini görmüş vatandaşın şok duygusuyla bu konunun diğer gündem maddeleri arasından sıyrılacağını düşünüyorum.
“Memleket şirazesinden çıkmış, ne patatesi?” diyenlere işin ne kadar ciddi boyuta ulaştığını, Sabah’ın şimdiden basın tarihinde kendisine mümtaz bir yer edinen şu başlığıyla hatırlatmak isterim:
“Patates oyununu özel tim bozdu!”
Başlığı okuduğumda “Şimdi de patates vesayeti mi? Bildiğimiz patates mi? Şişko patates mi? Kızartmasına, püresine, kumpirine kurban olayım, o yamru yumru patates mi? Vay hain!” diye kafamı sağa ve sola sallamak suretiyle hayıflandım.
Acaba patates ne gibi bir oyun oynamış olmalıydı ki; özel tim bozsun di mi ama?
“Başkan Recep Tayyip Erdoğan” adlı marşı şarkıcı Niran Ünsal müjdelemiş!
“Yeni Türkiye Marşı” ise Hasan Celal Güzel imzası taşıyor!
Haydi Niran Ünsal popüler müzikle uğraşan bir şarkıcıdır da Hasan Celal Güzel çalışmadığımız yerden geldi desek yeridir...
Niran Ünsal’ın “büyük bir gizlilikle, 35 kişilik mehter takımıyla ve Fatih Belediyesi’nin desteğiyle” hazırladığı marşı henüz dinlemedim.
Sadece sözlerini okudum, güzelleme/destan tarzında uzayıp gidiyor.
Olayların nasıl geliştiğini anlamak için küçük bir alıntı yapmak yeterli olacaktır:
“Sen ölümsüz sevdanın aslan yüreği
Kimdir Frank (Francis) Underwood?
Seyrettiğim en sıkı televizyon dizilerinden biri olan “House of Cards”da aktör Kevin Spacey’in “döktürerek” canlandırdığı karakterdir.
Dizinin şu anda yayınlanmakta olan üçüncü sezonunda ABD Başkanı olarak seyrettiğimiz Frank Underwood’un bu noktaya nasıl ulaştığını detaylarıyla anlatıp hadiseden soğutmak, tadınızı kaçırmak istemem.
Ama Frank Underwood’un nasıl bir karakter olduğundan bahsedebiliriz.
*
Mesela Bülent Ortaçgil söylesin: “Yüzünü dökme küçük kız; bırak üzülmeyi/Yalnız sen misin bir düşün; unutan sevilmeyi...”
Bak gözlerim doldu benim de; haa, ne diyecektim?
Bugün siyasi partiler 7 Haziran’daki genel seçimde aday gösterecekleri isimleri Yüksek Seçim Kurulu’na sunacak.
Adaylığı garantileyene, iyi bir bölgeye ve sıraya kurulana düğün bayram...
Ama heyhat! Binlerce vatan evladının mazbata heyecanı da erken uyarı sistemine takılacak.
Sadece AKP’ye 6 bin kişi akın etti, TBMM’nin kapasitesi 550; yer olsa ciğerimi ye, yok işte...
Neyse ya geçmiş olsun gençler; olur öyle!