Galatasaray, günübirlik devrettiği liderlik koltuğuna yeniden kurulmak için kendi sahasında Karabük ekibini aşmak durumundaydı bu kez.
Malum, Karabük de ligin alt kısmında bir mücadele içinde...
KESKİN NİŞANCI ŞAPKA ÇIKARTTI
Galatasaray bir nevi oyun karakteri haline gelen “hız limitini aşarak” ve frene dokunmadan tüm hatlarıyla ileri giderek başladı oyuna yine.
Bu baskı karşısında Karabük uzun süre başarıyla dayandıysa bunda alın terlerinin yanı sıra Galatasaraylı oyuncuların son pas tercihlerindeki klasik beceriksizliğin de etkisi vardı.
Karabük kalecisi –neticede 3 gol yemesine rağmen- kritik kurtarışlar da yaparak takımını direnç göstermesine katkı verirken, futbolun bir cilvesi olarak Yasin’in attığı golün de ikramcısı oldu.
İkinci yarıya tam istediği gibi giriş yaptı Galatasaray. Sneijder’ın “keskin nişancı” vuruşuyla gelen gol şapka çıkartılacak türdendi.
Sahadaki en yetersiz Galatasaraylı futbolcu olan Bruma’nın pasıyla buluşan Umut’un attığı gol hesabın kapandığı hissi yaratsa da neticede hevesi kursakta bırakmasıyla da ünlü Galatasaray’dan bahsediyoruz...
Düşündükçe insanı kahreden, iç yakan bir haber.
O valiye söyleyecek laf çok ancak adını Halil Öğretmen’le birlikte anmanın saygısızlık olacağını düşünüyorum.
Ders verdiği sınıfta “Çık dışarı sakalını kes. İnsanlar görseler dilenci zannedip para verirler” diyerek ezmeye kalktığı Halil Öğretmen’i düşünerek geçirir hayatını umarım; o “yüceler yücesi makam odalarında!..”
*
Halil Serkan Öz belli ki öğrencileri tarafından sevilen bir öğretmenmiş.
Giderek de kötüleştiğimizi düşünüyorum açıkçası yaşadıklarımıza ve verdiğimiz tepkilere baktıkça.
İnsanın yüreğini buran hadiselerde, ölü çocuk bedenleri üzerinde ve lanet olasıca terör eylemlerinde bile ayrışacak hale gelmiş bu toplumun gün yüzü göreceğine dair inancım yok artık doktor, daha ne olsun?
*
Acıları siyasi fayda/zarar hesaplarıyla okumaya talimli bu samimiyetsizlik fazla yaşatmaz bizi di mi doktor?
Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın naaşı toprağa bile verilmeden kavgasına malzeme eden bu toplum sağlıklı olamaz di mi doktor?
Türkiye’nin gün tamamlanmadan birkaç kez gündemi değişen, insanda şaşıracak hal bırakmayan türden bir ülke olması yaptırıyor bu ve benzeri esprileri.
Esprinin gerçeklik payının büyük olduğunu görmek için sadece geçtiğimiz pazar gününe bakmak bile yeterli.
Mesela Şişli Etfal Hastanesi’nde bir kadının “kamusal alanda” ayakta, gözünü kırpmadan “def-i hacet eylemesi”nin şokunu atlatamadan Sabah’ta 17 yıl gecikmeli bir “Truman Show” eleştirisi okuyabildiğiniz bir gün.
Mesela Nazlı Ilıcak’ın Mahmut Tuncer’i konuk ettiği programındaki “zılgıt çekme” kalkışmasıyla oynayan sinirleriniz yatışmadan Yeni Şafak’taki “Sade hayat Saray mutfağında” haberiyle yeniden titreyip kendinize geldiğiniz bir gün...
*
Son habere bakalım isterim...
Teoman iniyor, Mor ve Ötesi çıkıyor sahneye.
Şebnem Ferah’ın performansının ardından Aylin Aslım söylüyor.
Whisky’yi Pentagram, Cherokee’yi Cornflakes, Josephine’i Objektif, Cins’i Zeytin izliyor mesela.
Ogün Sanlısoy, Batu Mutlugil, Demir Demirkan, Volkan Başaran, Gür Akad...
Duman da Güneydoğu turnesinde boşluk yaratabilirse o sahnede olacak mesela...
Fazlası olur bu saydıklarımın, eksiği olmaz!
Rüyamda görmüş, hayra yormuş değilim; memleketin en parlak rock yıldızları 13 Nisan Pazartesi gecesi Roxy’de sahne alacak.
Abdülkadir Selvi çalışkan bir gazeteci.
Fehmi Koru’nun eski dostu Abdullah Gül’le birlikte “yen içinde kırık bir kol gibi bekleyenler” köşesine çekilmesiyle “o cenahta” oluşan boşluğu hakkıyla dolduruyor.
Eskiden Koru sayesinde takip edebildiğimiz, izini sürebildiğimiz AKP içi dengeleri, partinin veya hareketin yaşadığı dalgalanmaları bu dönemde “ancak ve sadece” Selvi’nin analizleri ve haberleri sayesinde okuyabiliyoruz.
*
Selvi neticede gizlemediği şekilde AKP’nin başarısına ve bekasına duacı ki; en doğal hakkıdır.
MURAT Yetkin, Erdoğan ve Arınç arasında âşık atışmalarını andıran demeç yarışıyla ilgili kafalarda gezen sorulardan en popülerini analiz etti dün.
Yazısında “Eğer bu bir ‘iyi polis/kötü polis’ oyunuysa pek inandırıcı değil” diyordu ki; aynen katılıyorum.
*
Ama eyy kasaba halkı!
Esas oyunun adının “şerifçilik” olduğunu zaten hepimiz biliyoruz değil mi?
Bu kez 2-0 geri düştüğü maçı 20 dakika içinde lehine çevirerek yüzünü güldüren bir geri dönüş hikâyesi yazmış oldu.
Öncelikle maçın hızından bahsetmek gerekiyor.
Türkiye standartlarının üstünde bir hızda gelişti hadiseler.
Dönem dönem karşılıklı atakların yoğunluğu, maçı bir tenis müsabakası gibi seyretmeye yol açacak seviyeye geldi.